Ekmek ve Gül - Sayı 34

Page 1

KADKAPAK1.qxd

04.10.2012

21:34

Page 1

Salçanýn kýrmýzý acýsý yoksulun baþ tacý

Yýl: 4 Sayý: 34 6 Ekim 2012 Cumartesi

60 yaþýndaki Fatma teyzeye “eliniz yanmýyor mu?” diye sorduðumuzda verdiði “Yanmaz olur mu yangýsý yüreðime vuruyor. Ýki gün yüzümü yýkayamýyorum” sözünü düþünüyorum. Yine de mutlu oluþunu… Elinin yanmasý, bir þekilde para bulup kýþa salça çýkarmanýn mutluluðunu gölgede býrakmýyor. Acý bir sevinç yaþýyor gülen yüzü.

y m

2000 liraya ihtiyaç var. Asgari ücretle çalýþan biri bunu nasýl karþýlar“ diye soruyor cevabýný bildiðini gösteren derin bir of çekerek. Bundan önceki yýllarda daha fazla salçayý daha ucuza çýkarýrlarmýþ. Bunu da þuna baðlýyorlar: “Salça fabrikalarý açýlmadan önce herkes yaðmurun yaðmasýný beklerdi. O vakit satýcýlar biberler elimizde kalmasýn diye daha ucuza satarlardý. Ýþte fakir fukara da ihtiyacý kadar çýkarýrdý. Þimdi öyle deðil. Yaðmur yaðýnca artýk adam da götürüp fabrikalara veriyor. Onun için de biberler hep pahalý. Pahalý olunca da parasý olmayanlar ya ihtiyacýndan az çýkarýyor ya da hiç çýkarmýyor”. Biber satýcýsý olanlar da bu durumdan dertli ve iþin durgun oluþundan þikayetçi. “Yaðmur yaðarsa belki iþler açýlýr” düþüncesindeler. Nasýl etkilenmesinler! Acý biberin kilosu 1 lira 20 kuruþ, tatlý biber 80 kuruþ ile 1 lira arasý. Ortalama 150 kg biberle

anca kýþlýðýný çýkaracak kiþi asgari ücretle nasýl karþýlasýn bunu? Buna bir de domates salçasýný katýnca kýþýn evde olanlarla yoðrulan fakirin kurtarýcýsý bulgur köftesinin de hepten tadý kaçýyor. Bütün bunlar konuþulurken traktörün arkasýna biber çekme makinesini takýp hizmeti ev önlerine kadar getirenleri, onlarýn deyimi ile “Büber çekenleri” görüyoruz. Onlarda da bir durgunluk varmýþ. O da yaðmur yaðýnca iþler açýlýr diye bekliyor. Yaðmuru, acý bir umutla beklemekteler tüm yoksul iþçi mahallesinin kadýnlarý. Oysa yaðmur demek kadýnlar için iki kat daha fazla yorgunluk demek. Yaðmurun salçaya deðmemesi için akþamlarý uykusuz kalmak demek. Yoksulluðun faturasýnýn yorgunluk olarak yine kadýnlara kesilmesi demek. Antep’i bilenler salçanýn sadece yemekte kullanýlmadýðýný da bilir. Salça ayný zamanda okula giden çocuklarýn kuru ekmeðine sarelle gibi sürülüp, beslenme olarak okula götürülmesi demek. Bir kadýna “siz de ekmeðe salça sürüyor musunuz?” diye sorduðumuzda “Benimkiler erkek çocuk bunu yemezler, kýzlara daha çok yapýlýyor “derken kýz ve erkek çocuðunun beslenme çantasýnda bile ayrýma uðradýklarýnýn farkýna bile varmýyor. Çünkü ona da ayný þey yapýlmýþtýr belki, kimbilir. Sohbet ettiðimiz kadýnlarýn hepsinin de eþi çalýþýyor. Çalýþýyor da emeðinin karþýlýðýný yarý aç yarý tokla alýyor. Yazýn da kýþýn da baþý piþenlerin aþý hiç piþmemiþ oluyor.

c

Kýþýn kendini yavaþtan hissettirdiði eylül ayý gelip çattý yine. Her yerde olduðu gibi Antep’te de eylül ayý kýþa hazýrlýk ayý. Antep’in yoksul mahallelerinde acý bir telaþ sarmýþ durumda kadýnlarý. Kýþa hazýrlýk, hele bir de okullarýn açýlmasýna denk gelince iþçinin ve emekçinin belini bükmüþ . Eylül ayýný dert ayý yapývermiþ. “Yazýn baþý piþenin, kýþýn aþý piþer” atasözünden yola çýkarak, çalýþan, didinen insanlarýn kýþa hazýrlýklarýný ya da hazýrsýzlýklarýný öðrenmek için Antep’in Perilikaya ve Ocaklar mahallesinin sokaklarýna düþtük. Hangi sokaða girsek damlarda bir uçtan bir uca gerilmiþ iplerde boncuk gibi dizilmiþ yeþil ve kýrmýzý biberlerin, mor patlýcanlarýn, beyaz kabaklarýn rüzgarýn esiþiyle çýkardýklarý sesleri duyarsýn. Ya da sokak ortalarýna serilmiþ naylonlarýn üzerinde býçaðýný alýp komþusuna yardýma gelen kadýnlarýn temizledikleri salçalýk biberlerin acý kokusunu sokaðýn ta baþýndan duyarsýn. 60 yaþýndaki Fatma teyzeye “eliniz yanmýyor mu?” diye sorduðumuzda verdiði “Yanmaz olur mu yangýsý yüreðime vuruyor. Ýki gün yüzümü yýkayamýyorum” sözünü düþünüyorum. Yine de mutlu oluþunu… Elinin yanmasý, bir þekilde para bulup kýþa salça çýkarmanýn mutluluðunu gölgede býrakmýyor. Acý bir sevinç yaþýyor gülen yüzü. Baþka birine “fabrikalar da yapýyor bu iþi, neden elde yapýyorsunuz?” dediðimde ise “ Fabrikalar çer çöple, bozulmuþu ayýklamadan yapýyor. Ýçim almýyor.” diyor en titiz halleriyle. Bir diðeri “kýþ hazýrlýðý sadece salçayla bitmiyor” diyor. “Bunun kömürü, odunu, simidi, bulguru da var. Okullar açýldý. Çocuklarýn okul ihtiyaçlarý… Tüm bu hazýrlýklar için en az

k

Kader Bayram


2

iÇiNDEKiLER Savaþ Ölüm Demek, Zam Demek.........3 Atýlan Her Bomba Kadýnlarýn Ocaðýna..............................4 Savaþla evlat hiç yan yana gelir mi?.........................5 Eyvah! Meclis açýldý..............................6 Van’ýn Kadýnlar Pasajý.........................7 Cenneti cennet yapan bu kadýnlarýn emeði.............................8 Sokakta çalýþmanýn derdi baþka.........9 Kocaeli’den Antep’e Ekmek ve Gül’le kurulan bir dayanýþma öyküsü.........10 Tecavüz haberi duymaktan yýldýysanýz...........................................12 “Dur” demek için yola çýktýk............13 Bakana Mail, Sorana Nutuk Atan Medya.................14 Azad eyleseler uçamaz mýsýn?..........15 ÇENGELLÝ ÝÐNE.....................................15 Kadýnlardan kürtaj hikâyeleri .........16 AVUKATINIZ YANITLIYOR....................16 Metrobüs maratonu baþlýyor.............17 ÝÇÝMÝZDEN BÝRÝ: Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle......................18 Bir parfüm aradým bakýn ne buldum!...............................20

Yaþamýmýzý savaþýnýza yama yaptýrmayacaðýz! Siren seslerinin kulaðýnýzda çýnladýðýný düþünün, kimyasal korkular, nereye saklayacaðýmýzý bilemediðimiz çocuklar, füzeler, bombalar, kan, ölüm, evlat acýsý... Düþünün savaþýn çocuklarýný, sýskalaþan, kararan, acýkan ve yoksulluðundan, ona bunu yaþatanlara hayýr demeyenlerden utanan çocuklarý... Düþünün kara kara manþetler her gün bir adým ötede görünmez olacak geleceði “güzel günler” diye çaðýrýyor... “Kimin için güzel?” diye sormaya takat yok, ses yok, soluk yok... Düþünün nasýl korkulu bir geçmiþtir geride býraktýðýmýz savaþýn konuþtuðu o zamanlar... Hak yok, hukuk yok, özgürlük yok... Düþünün kuþ uçsa konacak dal bulunmayan cephelerde haki renge bürünmüþ evladýnýzýn savaþla savaþýný... Evlat yok, sevinç yok, gelecek yok... Düþünün gülmeyi unutan insanlarýn coðrafyasýna dönüþtürülen cephe gerisinin karanlýðýný... Düþ yok, umut yok, söyleyecek söz yok... Adým adým sürüklendiðimiz savaþý düþünün, savaþýn hep kanlý bir tarih olarak yazýldýðý sayfalarý, ayný karanlýðýn içine çekildiðimiz bu günleri... Savaþ geldi çattý, meclisin kapýlarý bize kapandý, ölüme açýldý. Memleketimiz, coðrafyamýz, geleceðimiz, hayatýmýz ve çocuklarýmýz hakkýnda karar verenler, düþürmüyor mu sizin de içinize þu kor sorularý? Mezarlýða gömülen bedenler, duvarlara asýlan ölü resimler, avurtlarý çökmüþ yüzler, hep daha fazla fedakarlýk istenen hayatlar neden hep bize düþer? Neden hep yoksulun yitiði olur savaþta kaybedilenler? Sabrýný ölümle sýnadýklarý neden hep kadýnlar olur? “Vuralým” diyen, “kovalým” diyen, “girelim” diyenlerin karþýsýna “neden” diye çýkmak, “kimin için” diye sormak çok mu zor? Tarih, insanlýðýn utanç kaynaklarýnýn savaþý çaðýrdýðý günler kadar, onlara karþý çýkanlarýn erdemli barýþ mücadeleleriyle de dolu. Ve tarihin insanlýk onuruna devrettiði miras, bu mücadelelerin kazanýmlarýyla bugüne taþýndý. Ve bugün insanlýða dair birikmiþ iyi ne varsa bize kalan; sorgulayanlarýn, “hayýr” diyenlerin, “yeter” diyenlerin, “bu bizim savaþýmýz deðil” diyenlerin yüzü suyu hürmetinedir. “Tarafýnýzý seçin” diye buyurmuþ meclisin orta yerinde iktidar sözcüleri, “bizden yana mýsýnýz, onlardan yana mý?” Kadýnlarýn tarafý çok açýk. Ne bizim yaþamýmýz ne de çocuklarýmýzýn yaþamý, sizin savaþ gediklerinize yama yapýlamaz! Bu sözü büyütmeye, bu sözle buluþmaya, bu sözle savaþýn karþýsýnda dimdik durmaya var mýsýnýz?

SAÐLIK: Sonbaharla gelen enfeksiyon hastalýklarý......................21 Bütün 4’ler Ýmam Hatip’e çýkýyor......22 Bir iþçi kadýnýn çocuðu......................22 MEKTUP................................................23 Salçanýn kýrmýzý acýsý yoksulun baþ tacý................................24

Günlük EVRENSEL gazetesinin ücretsiz özel ekidir. Türü: Yaygýn süreli Bülten Basýn Yayýn Reklamcýlýk Tic. Ltd. Þti. Adýna Sahibi: Bülent Falakaoðlu Genel Yayýn Yönetmeni: Ýhsan Çaralan Sayfa Düzenlemesi: Nazife Yaþar Kapak: Fýrat Turgut

Bu söz bir dilek olarak kalmasýn diye “barýþý isteyerek” baþladýk dergimize, sonra sorduk “savaþla evlat yan yana gelir mi?” diye. Daha cevap vermeden kadýnlarýn irkilmelerinden bir kez daha anladýk bu savaþýn bizim savaþýmýz olmadýðýný. Birlikteliðimizi nasýl kuracaðýmýzýn bir örneði oldu Kocaeli’den Antep’e uzanan dayanýþma mektuplarý. Savaþýn gölgesinde daha da çok canýmýzý yakacak olan þiddet olaylarýna cevap geldi Kayseri ve Kocaeli’den. Kadýna Yönelik Þiddet Yasasýnýn henüz tasarý halinde olduðu süreçlerde kapý kapý dolaþýp, ev ev toplantý yapan kadýnlar giderek daha da artan þiddet karþýsýnda “yasanýn gereðini yapýn” demek için yeni bir kampanya hazýrlýðýndalar. Hem de bu sefer daha deneyimli, daha bilgililer. Dergimizin okuru ve yazarý olan kadýnlarýn adým adým örecekleri ve baþarýya ulaþacaðýna inandýðýmýz kampanyalarýndan bilgileri sizlerle paylaþmaya devam edeceðiz. Kim bilir, belki siz de bu kampanyaya baþka bir þehirden el atarsýnýz! Yeni eðitim sistemi içinde kaybolup gitmelerine gönlümüzün razý olmadýðý çocuklarýmýz okullarýnda 3. haftayý doldurdu. Yaþananlar, yaþanacaklarýn da göstergesi adeta. Dert büyük olunca konuyu farklý açýlardan deðerlendirmeye devam etme ihtiyacý da sürüyor. Sayfalarýmýzda bir iþçi kadýnýn çocuðunu neden “isteyerek” okula gönderdiðini, yoksullara “zorunlu imam hatip okullarýný”, kadýn öðretmenlerin çile dolu 4+4+4 denklemini nasýl çözdüklerini okuyacaksýnýz... Yoðun ve yorucu gündemin içinde kaybolup gitmesin istedik emeðimiz. Her sayýda olduðu gibi bu sayýda da açtýk sayfalarýmýzý yaþamýn farklý alanlarýnda alýnlarýndan dökülen terde ortaklaþan kadýnlarý. Ankara’da temizlik iþçisi Aynur, Antalya’dan otel iþçisi Emine, Gülay ve Sercan’la tanýþtýracaðýz sizleri. Ýçimizden biri köþemizde ise anne Netice’nin kýzý Ferda’ya verdiði bir kuþaktan öbürüne aktarýlan kadýnca bir öðüdün peþine düþeceðiz: Biraz daha hareket et, biraz daha ilerle, sen adým at ki hep beraber ilerleyelim… Rengimizi soldurmaya niyetimiz yok; dergimizin sayfalarýna etrafýmýzda örülmeye çalýþýlan karanlýk duvarýnýn gölgesi düþmesin diye hayatýn içinden hikayeler de topladýk: Esen’in çileli metrobüs yolculuðu, Hülya’nýn bir parfümün peþinde karþýlaþtýðý þaþýrtýcý dünya onlardan yalnýzca ikisi... Bir sonraki ay, yenilendiðimiz, gücümüzü topladýðýmýz ve okur aðýmýzý, yazar aðýmýzý, destekçi aðýmýzý ne kadar da geniþletmiþ olduðumuzu gösterdiðimiz bir ay olacak. Bizden önce yayýncýlýðýmýza emek veren tüm kadýnlarýn deneyiminden yararlanarak, bugün yaþamý paylaþtýðýmýz kadýnlarýn gücünden feyz alarak hazýrladýðýmýz dergimizin bu toplam birikimi daha iyi yansýtmasýný saðlamak üzere mizanpajýmýzý yeniliyoruz. Gelecek ay görüþmek üzere... Ekmek ve Gül ekmekvegul@evrensel.net ekmekvegull.blogspot.com

Yönetim Yeri: Arabacý Beyazýt Mahallesi Kuvayi Milliye Caddesi Çevre Tiyatrosu Sokaðý No: 1-C Kocamustafapaþa-Fatih/ÝSTANBUL Tel: (0212) 5871799- Faks: 5873660

Daðýtým: Doðan Daðýtým AÞ Baský: SM Matbaacýlýk Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak. No:10 (A Blok) Yenibosna-Bahçelievler / ÝSTANBUL Tel: 0 212 654 94 18

MEKTUP

23

Meðer Ak Parti ak deðilmiþ Ben 31 yaþýnda lise mezunu bir ev kadýnýyým. 2003’te Ýstanbul’a gelin olarak geldim. 16 ay sonra Gaziantep’e yani memlekete geri taþýndýk. Orada da 6 yýl kaldýk. Eþim Mehmet, Antep’te trikoda 2 yýl sigortasýz çalýþtý. Zaten iþçilerin yüzde 90’ýnýn sigortasý yoktu. Hem o yüzden hem de 2 kýzýmýzýn daha iyi eðitim alabilmesi için Ýstanbul’a taþýndýk. Bu zamana kadar Mehmet yýlýn yarýsýný Ýstanbul’da çalýþarak geçiriyordu. Triko da sezonluk iþti zaten. Þimdi bu iþi anlatmaya kalksam uzun sürer. Bunu baþka bir mektuba býrakýyorum. O yüzden hani sütten aðzý yanan yoðurdu üfleyerek yer derler ya, Mehmet Merter’deki Texim fabrikasýna araþtýrma yaparak girdi. Büyük bir firma diye tercih etti, saðlam firma, güvenilir diye girdi. Ama sonuç ortada. Bayram arifesinde, mübarek Ramazan ayýnda 36 arkadaþýyla birlikte iþten çýkartýldý. Düþünün ki her bayram öncesi hazýrlýk yapardýk, bu bayramdaysa bayram þekerlerini, çocuklara bayramlýklarýný kendilerini kötü hissetmesinler diye ancak sabah alabildik. Bayrama eþim iþsiz olarak girdi. Sonuçta kiracýyýz, eþim tek çalýþýyor. Sorumluluklarýmýz bu yýl daha aðýr; iki kýzýmýz bu yýl okula baþladý. Ýkisinin arasýnda çok yaþ farký yok. Küçük kýzýmýz da okula baþladý heyecanýný yaþayamadýk. Çünkü düzgün bir okul alýþveriþi yapamadýk. Sadece uydur buydur yaptýk. Neyse her þey zor da olsa, her þeyin üstesinden geliniyor. Ama buna sebep olan Texim’dir. Acaba vicdanlarý rahat mý, onu merak ediyorum. Vicdaný rahat mý diye sormak istediðim baþkalarý da var. O konuya geleyim. Bilirsiniz belediyelerde Beyaz Masa diye bir þey var. Ýhtiyaçlarýnýzý yazdýrýyorsunuz. Ben eþime “Mehmet zaten çalýþmýyorsun, iþsizsin. Komþular belediyeye gidip okul ve kýyafet ihtiyaçlarýný yazdýracak. Ben de gideyim, yazdýrayým” dedim. Mehmet de “Ben bir aracý buldum, Esenyurt Belediye Baþkaný ile birebir görüþeceðiz” dedi. Her salý da halk günüymüþ. Salý günü gittik, görüþme ayarlandý. Bir kiþi bize “Neden geldiniz?”diye sordu. Mehmet de “Sendikalýyým diye beni iþten

Susup ý m ý z ý m ý ð a c a r u t o zannediyorlar

attýlar” dedi. Tabi ki sendikayý duyunca “burada kimseye yardým yok” denildi. Þimdi yazdýklarýmýn birini yazýp birini unutuyorum. Hala olayýn þokundayým. Bizi dinlemeuðu hep zor bir þey old ýn an yi býrakýn, daha yanýna çaðýrmadan odanýn lm o ýn ad K caðý hiç dar zorlaþtýrýla ka u b bir ucundan sesini duyduk. Hani benim e d i d ir umusöylen ðrusu. Toplum o d ti iþ bir Ak Partili olduðumu bir yana býrakýn, saem lm , eviaklýma ge lsan “kadýnsýn o i ah d ýn d bah altýda orada sýrada bekleyen bizi yanýna ka zun, çalýþan ýn” sloganýyklarýnýn anasýs cu çaðýrýp tanýþmadý bile. Ak Parti üyesi olduðumço ý, ým an h nin k, çamaþýr, týrdýðý temizli ýþ p dan utandým ve istifa ettim. Ben hiç oy vermeya e iz m ri zor ve la üze imiz” yeterince er vl sem de, bu partiye üye olmasam da bir vatanre ö “g i b yemek gi issettiriyorken daþ olarak bu yapýlaný hak etmediðimize inanýi ikinci sýnýf h in d n ke a n sa in sý artýk biz ka yorum. Ben o gün o salondan kovulduðumuza bu kürtaj yasa e n ri ý, n ze ü sa e in d nýf bir ýrakýn ikinci sý inanýyorum ve bunu yakýþtýramadým bir beledib i iz im d n ke . dýnlara bep oldu ye baþkanýna. En azýndan nezaketen yanýna çasetmemize se erken, ir eþya gibi his b çocuk talep ed ç ðýrýp, bizimle tanýþýp derdimizi dinleseydi, isterü en d iz b Baþbakan tahmin etmese yardým etmeseydi ama bu þekilde baðýrýp dýe getireceðini ey d d ra u b ri ikatten çok iþle þarý çýkartmasý bizi rencide etmekti. Ama iyi olma kendisi hak A . sý ça ýk aç m daki çomiþti du. Bu bizim Ak Parti anlayýþýmýzý deðiþtirdi. KýBenim karným r. o ýy n ra av d hakla cüretkâr sacasý bu direniþ bize çok þey öðretti. Ben bu düluyor da, hangi o ýl as n e in et cuðun akýb ir de sað olzene baktým ve KPSS’ye girdim ilk defa. Çünkü verebiliyor? B r ra ka an ak b Baþ üze uðrayan çektiðimiz çok; on iki saat çalýþacaksýn, resmi taceliler”! Tecav n þü ü d k o “ç r ý iddia sunla tillerden yararlanamayacaksýn. Geçen Mart ayýnýna bakýlacaðýn ar kl cu ço n rý kadýnla da annem gelmiþti. Geldiðinde ben de çalýþaçünkü bakýma Ýddia diyorum . ar rl o iy ed ardayken hiç yým eve bir katkým olsun dedim. Ama bir ay dayaa çocuk sokakl rc la n o ç ta h u m ýlacak bile olnamadým. On iki saat çalýþ, maaþýn asgari ücret olor. Ayrýca bak iy lm ge ý ýc ýr d inan amýn çocusun. Bir de iþten þikayet edince “iþine gelirse, dýþatemediði bir ad is an d ýn d ka u aklým sa bir rýda iþçi çok” diyor. Bizi korkutuyorlar. Bu direniþedilemez, bun p le ta ý as rm ðunu doðu te eþimin arkasýndayým ve sonuna kadar da direneceðiz. Çünkü böyle olmasa her yer ayný sonuçta, bir almýyor. ze uðrayan, dýþýnda, tecavü ýn ar nl bu a ýc yr A iþ yerine bir düzen gelse belki diðer iþyerleri de iyi kurban gius cinayetlerine m na n, re gö uz kalbir ders alýr ve iþçilere de cesaret gelir. En azýndan þiddet n bunlara mar tü bü ýn ar nl dý ý uygubu direniþ inþallah büyük bir kitleye ulaþmýþtýr ve de den biz ka ir ceza yaptýrým çb hi n, re gö ulaþacaktýr. Ben bu direniþi sonuna kadar destekleyemasýný reva susup oturacabütün bunlara et vl de an ceðim. Bazý yazým hatalarým olabilir kusura bakmaay lam yet bekliyordur umarým, þa or iy em kl be yýn. Çünkü uzun zamandýr yazmýyorum ondan olaý ðýmýz cak. l kýrýklýðý yaþaya bilir. Sevgilerle. Adýgüzel sa büyük haya Hanife Ceylan Hatice Kahraman / Direniþteki Texim Ýþçisinin eþi

Öðretmeni de öðrenciyi de daha çok sýkýntý bekliyor Merhaba Ekmek ve Gül okurlarý, Ben Pendik’te görev yapan bir eðitim emekçisiyim. Sizlerle, okullar açýlalý daha birkaç hafta olmasýna raðmen þimdiden ne kadar sýkýntýyla karþýlaþtýðýmýzý paylaþmak istedim. Bu sene 5,5 - 6 - 7 yaþlarýnda çocuklarýn eðitim öðretime baþlamasýndan kaynaklý 18 þubeye kadar 1.sýnýf oldu. Okulda öyle bir kaos var ki kimse ne yapacaðýný bilmiyor. Ýlkokul, ortaokul ayný bahçede. Okul sýralarý, lavabolar, sýnýflarýn konumu, hijyenik koþullar, hiç bir þey 60 aylýk çocuklara uygun deðil. Bir heyecanla minikleri sýnýflara aldýk ve ilk hafta sadece bir ders saati bile öðrencilerin dikkatini toplamakta zorlandýk. Okul öncesi eðitim almadýklarý için boya kalemleri tutamýyorlar, oyun hamuruyla dahi oynayamýyorlar. Öðretmen arkadaþlarla kara

kara düþünürken 1 hafta geçti. Ýkinci hafta geldi ve 6 ders saati bu çocuklarýn dikkatini nasýl toparlarýz, onlarý sýkmadan nasýl ders iþleriz diye düþünmeye baþladýk. Kitap dahi okullara gelmediði için yardýmcý kitap almaya çalýþýrken idare tarafýndan baskýlandýk , “yardýmcý kitap yasak” dendi. Bir sonraki ders, birinci sýnýf öðretmenlerini dersten çaðýrarak topladýlar, kendi siyasi görüþlerinden olan kýrtasiyeyi ve yayýnevlerini çaðýrmýþlardý, buralardan kitap almaya “teþvik” edildik. Bir yandan da her öðretmen sýnýfýný velilerle birlikte düzenlemeye çalýþýyor. Dolap, perde, projeksiyon aleti, örtü falan derken sýnýfta minikleri mutlu etmeye çalýþýyorlar. Bunlar yaþanýrken bir baþka sýkýntý miniklerin ve öðretmenlerinin karþýsýna çýkýyor. 4+4+4 eðitim sisteminden kaynaklý sýnýf öðretmenleri norm kadro fazlasý durumuna düþmüþ ve eþ durumu atamalarýnda bütün iller kapanmýþ ve il emrine atanma durumu da kaldýrýlmýþtý. Doðal olarak arkadaþlarýmýz eþlerinin bulunduklarý ile gidememiþ ve çocuklarýyla yalnýz baþýna kalmýþlardý. Ve bu arkadaþlarýmýzýn bu muallaktaki durumlarýna raðmen 1. sýnýf öðretmenliði verdiler. Yanlarýnda eþleri yok, evleri

taþýnmýþ, çocuklarýyla kalmýþ kadýn arkadaþlarýmýz bu sýkýntýlarla minikleri okula adapte etmeye çalýþýyorlardý. Sonra bakanlýk branþ deðiþikliðini koþul sunarak tayinlerinin çýkabileceðini söyleyip, arkadaþlarýmýzý kendi alanlarý olmayan bir branþta çalýþmak zorunda býraktý. Ve tayinlerini eþlerinin bulunduðu ile çýkardý. Sonra bir bir 1. sýnýflar kapanmaya ve öðrenciler baþka sýnýflara daðýtýlmaya baþlandý. Minikler her ders bir baþka sýnýf, bir baþka öðretmen , bir baþka sýra arkadaþý gördü ve çoðu öðrenci aðlayarak eve gitmek istedi. Öyle bir kargaþa yaþandý ki çocuk ne yapacaðýný bilemedi. Okulda bir baþka sýkýntý ise seçmeli ders meselesi. Seçilecek dersleri gösteren formda Kur’an-ý Kerim ve Hz. Muhammed’in Hayatý dersleri seçilerek veriliyordu. “Bunlar açýlacak dersler, diðer derslerden de þunlardan seçebilirsiniz. Diðer derslerin öðretmenleri yok” denilerek formlar daðýtýlýyordu. Bütün bunlar okullarýn açýlmasýnýn ilk günlerinde yaþandý. Önümüzdeki günlerde daha birçok sýkýntý biz öðretmenleri ve velileri bekliyor. Öðretmen ve velilerin yaþanan bu sýkýntýlara karþý ortak mücadele hattý oluþturmasý gerekiyor.


3

22

Bütün 4’ler Ýmam Hatip’e çýkýyor

Þirvan Iþýk / Türkan Kotankýran Bilenler bilir, Ýstanbul’da Gazi Mahallesi deyince çoðunlukla Alevilerin oturduðu ve genel olarak solcu bir mahalle akla gelir. Belki de Türkiye’nin en ünlü mahallelerinden biridir. Gelgelelim Gazi Mahallesi’nin sürekli “olaylarla” gündeme gelmesi memleketin genel sorunlarýnýn bu mahallede de yaþandýðý gerçeðinin üzerini örtüyor çoðu zaman. Saðlýkta özelleþtirme, eðitimde 4+4+4, faturalara yapýlan zamlar bu mahallelinin derdi deðilmiþ gibi… Halbuki Gazi, Türkiye’nin en yoksul mahallelerinden biridir. Ýþte mahallemizdeki bir arkadaþýmýzýn da durumu bu. Eþi birkaç yýl önce ölmüþ. Ondan kalan maaþla üç çocuðuna bakmaya çalýþan arkadaþýmýz, tüm dertlerinin arasýnda tercih etmemelerine raðmen çocuðu imam hatibe yerleþtirilen birçok emekçi kadýndan bir tanesi. Lafý fazla uzatmayalým, kendi hikâyesini kendi anlatsýn: “Kýzým çok iyi bir puan alamadý. Anadolu liselerine yerleþemedi. Bölgemizde bulunan bütün düz liseler Anadolu lisesi olmuþ. Bir tek Atatürk Lisesi kaldý. Merkezi yerleþtirmeyle herhangi bir okula yerleþemeyenlerin hepsi buraya yöneldi. Biz tercihimizi 3 meslek ve ticaret lisesine yapmýþtýk. Aaaa bir de baktýk ki hiç tercih etmediðimiz halde imam

hatip çýktý. Ayný þeyi yaþayan çok komþum var. Bizler Alevi aileleriz. Sanki bu durum bilerek yapýlmýþ gibi geldi bana. Ýtiraz etmek üzere Milli Eðitim Müdürlüðüne giderken bindiðim minibüste bir kadýnýn yanýna oturmuþtum. Hemen konuþmaya baþladýk. Kadýn eðitimciymiþ. Onun da yeðenini geçen yýl imam hatibe vermiþler. Kadýn bana, ‘Kýzýnýzýn içinde yoksa lütfen verme. Kardeþim istediðimiz için verdi, yeðenim istemedi. Çok baþarýsýz oldu. O da yetmedi depresyon tedavisi görüyor çocuk’ deyince, ben de ‘Sizinki eðer depresyona girdiyse bizim çocuk ne yapar?’ diye daha da endiþelendim. Müdürlükte, içeri girer girmez sorduðum ilk soru ‘Nerden çýktý bu imam hatip?’ oldu. Çalýþanlarýn hepsi birden bana baktý. Kurum çalýþaný bir kadýn beni yanýna çaðýrdý, bize anlaþýlýr bir þekilde anlattý ve hazýr bir dilekçe verdi, itirazýmýzý yaptýk. Dikkatimi çeken baþka bir þey daha oldu. Oraya gelen bizim gibi maðdurlara ‘Hemen üst kata çýkýn kaydýnýzý yaptýrýn, kayýt zamanýný geçirmeyin’ diye sýk sýk telkinlerde bulunuyorlardý. ‘Üst katta ne var?’ diye sorduðumda, ‘Ýmam hatip kayýtlarý yapýlýyor’ dediler. Ben de dedim ki ‘Valla iyi hizmetin bu kadarý da göz yaþartýcý. Kolaylýða bakar mýsýn? Tek çocuklar imam hatiplere kaydedilsin diye Milli Eðitim’in üst katý hizmete hazýr tutulmuþ’. Milli Eðitim’e ve tercih edeceðimiz okullara günlerce gidip geldim. Ýþi gücü býrakýp dolaþtýk durduk, kýzýmýn sýkýntýsý gün gittikçe artmaya baþladý. Daha sonra okul baþarýsý ve sýnavda almýþ olduðu puaný da göz önünde bulundurarak istediðimiz okula kayýt yaptýrdýk. Kýzým þunlarý söylüyor: Orada da bizim adýmýz ‘açýkta kalanlar’ oldu. Sýk sýk bize ‘Sizin yüzünüzden sýnýflar týklým týklým’ diyorlar. Yani bunu idareciler bile diyor. Ama olsun istediðim okula girdiðim için çok mutluyum ve çok çalýþarak baþarýlý olacaðým. Komþumuzun kýzýnýn da kaydý imam hatibe çýktý, o da hiçbir yere kayýt yaptýrmadý. Yani liseyi bu yüzden okuyamayacak. Kýsacasý bütün 4’ler gümledi. Taþýmalý okullar peydahladý. Bir ton ders çýktý. Sýnýflar doldu taþtý. Bütün mesele bize imam hatip olarak döndü, sözün özü buymuþ meðer.

BÝR ÝÞÇ Ý KA DI NIN ÇO CU ÐU 66 AY LIK KE N OK UL A BA ÞL AR SA … Ben 27 yaþýnda bir çocuk annesiyim. Yaklaþýk 7 yýldýr evliyim. Tuzla Sanayide bir tekstil fabrikasýnda 4 yýldýr çalýþýyorum. Pendik’e baðlý Esenyalý mahallesinde oturuyorum. Eþim de Kurtköy Sanayide çalýþýyor. Her iþçi ailesi gibi biz de zar zor geçiniyoruz. Zaten benim de iþe baþlamam ekonomik nedenlerden. Yaþanan krizle beraber eþim uzun süre iþsiz kalýnca ben çalýþmaya baþladým. Kýzým üç yaþýndaydý ben iþe baþladýðýmda. Bir süre köye kaynanamýn yanýna gönderdim. Tam bir yýl kaldý, bizi özlediði için hep hastalandý. Sonra mecburen kaynanam yanýmýza yerleþti. Çocuðun bakým sorununu böylelikle çözmeye çalýþtýk. Þimdi kýzým 66 aylýk ve bu yýl mecburen zorunlu eðitime baþladý. Benim kýzým okul öncesi eðitim almadý. Parasýzlýktan dolayý kreþe gönderemedik. Zaten eþimin iþsiz kaldýðý dönem çok borç yaptýk, kira birikti, aylarca elektriðimiz kesildi. Yani bu kadar sýkýntýnýn içinde bir çocuðumuz olduðunu unuttuk nerdeyse. Ve hala borçlarla yaþýyoruz. Aslýnda bu yýl çocuðumu anasýnýfýna gönderecektim fakat yeni eðitim sistemiyle birlikte otomatik olarak kaydý yapýlmýþ. Derken okul günü geldi çattý. Okulun ilk gün ben iþyerinden izin alamadým. Ancak ikinci gün yalvar yakar bir haftalýk ücretsiz izne çýktým. Okula gittik, bütün çocuklar aðlýyor tabi benim kýzým da aðlamaya baþladý. Çocuklarýn hepsi çok küçükler, benimki daha da küçük göründü gözüme. Sýnýflar kalabalýk, öðretmenler ne yapacaklarýný bilemez durumda. Okul öncesi eðitim almýþ çocuklar, aralarýn-

da yaþ farký olan çocuklar hepsi bir arada ayný sýnýflarda. Ýlk hafta olur, normal, düzelir dedim ama yok. Sonuç ikinci hafta da deðiþmedi. Bir hafta boyunca gittik geldik. Benim kýzýmýn uyum sorunu var. Çünkü babaanne bakýyor ve çok yaþlý, pek dýþarý çýkartamaz çocuðu çünkü peþinden koþacak enerjisi yok ne yapsýn kadýn mecburen hep evde ve televizyonun karþýsýnda. Ve þu an çok zorlanýyoruz. Okula gitmek istemiyor. Üçüncü hafta ben izin alamadým iþyerinden ve çocuk kaç gece hastalandý acillere kaldýrdýk. Uykusunda bile sayýklýyor ‘anne beni býrakma’ diye. Býrakýn iki hafta bence çok uzun süre alýþamayacak. Bu yüzden bir dahaki hafta eþim ücretsiz izne çýkacak. Böyle devam ederse iþimizi de kaybedeceðiz, çünkü ücretli ücretsiz izin almak çok zor. Ben 4+4+4 sistemi ilk açýklandýðýnda aslýnda sevinmiþtim, çocuk erken okula baþlar, daha iyi olur. Hem öðretmeni baþýnda olur diye. Biraz da medyadan da etkilenerek böyle düþünüyordum. Yaþayýnca gördük aslýnda ne kadar kötü olduðunu. Þimdi birçok endiþem, var nasýl tuvalete gider, nasýl yemek yer... Çünkü evde bu ihtiyaçlarýný kendi göremiyor. Okul bize epey uzak. Havalar soðuduðunda nasýl gidecek? Servise vereceðimiz para da yok, þimdiden çocuk sürekli hasta. Okullarýn fiziki koþullarý bu yaþtaki çocuklara uygun deðil. Bu yasayý çýkaranlar bu sorulara da cevap verirse sevinirim. Pendik’ten bir tekstil iþçisi

GÖRÜÞLER… GÖRÜÞLER… Svatline Çölgeçen/ Alibeyköy Ýki çocuk annesiyim. Ben eðitimimi Ukrayna’da gördüm. Orada 3 yaþýnda anaokulu zorunludur ve 7 yaþýnda ilkokula baþlanýr. Çocuklar oyunlar oynar, müzikle ilgilenir, spor yaparlar ve okumayý öðrenerek 1.sýnýfa baþlarlar. Veliler en ufak bir para vermezler, okul sabahtan akþama kadar, öðle yemekleri ücretsiz. Çocuk derslerini okulda yapar eve öðlen döner. Kadýnlarýn hepsi çalýþtýðý için çocuða evde ders çalýþmak eziyet olmasýn diye ücretsiz etütler ile çocuklara ders çalýþtýrýlýr. Din dersi bizde de var. En son derse koyarlar, çocuk isterse derse girer, istemez ise etüt görür. Zorlama yok. Müzik, spor, resim gibi dersler zorunludur. Bunlarýn da her türlü malzemelerini devlet karþýlar. Okul bahçeleri beton deðildir. Bahçeye çiçek ve aðaç dikimi çocuklara yaptýrýlýr. Okullarýn mimarisi, çocuklarýn kendilerini rahat hissedecekleri gibi düzenlenmiþtir. Türkiye’de dersler çok basit ve ezberci. Küçücük çocuklara ders anlatýmý sýrasýnda savaþtan yada yabancý ülkelerden bahsederken “düþman” kelimesi kullanýlýyor. Bunlar çok yanlýþ, çocuklara güzellikleri ve dostluklarý, doðayý ve insanlar sevmeyi , onurlu yaþamayý öðretmek her þeyin baþýnda gelmeli.

Funda Örün/Alibeyköy Oðlum bu sene okula baþladý. Yaþýný doldurduðu halde kendine yetme durumunu henüz tamamlayamadý. Bir de daha küçüklerle ayný sýralarý paylaþacaklar. Biz, 4+4+4 ile tam bir kaos yaþýyoruz. Okullardaki tuvaletler zaten büyüklere ayarlanmýþken, daha küçük çocuklar kullanmak zorunda kalýyor. Çocuklarýmýza uygun tuvaletleri ancak özel okullarda görebiliyoruz. Sýnýflar yine kalabalýk ve öðretmenlerin yetiþmeleri zor, yetemedikleri yerde sinirleri bozulunca veliye ister istemez patlýyorlar. Okul saatleri çok uzun olduðu için, anneler daha çok zamanlarýný ayýrmak zorundalar çocuklarýna. Kadýnlarýn çalýþmasý da böylelikle kýsýtlanmýþ oluyor. Çocuðun eðitimi için iþten ayrýlmak zorunda kalýyor. Sýnýflarýn çok kalabalýk olmasýna tepki verince 80 kiþilik sýnýflar 40’a düþtü. Fakat prefabrik yapýlar baþladý. Sýnýflarýn bir kýsmýný prefabriklere pay edecekler. Prefabrik deyince, deprem sonrasý zorda kalýnca yapýlan yapýlar aklýmýza gelirdi. Þimdi eðitim sistemi geliyor aklýmýza. Tam aðlanacak halimize gülme durumu! Van’da insanlar kýþý çadýrda geçirdi, ders zili yine geç çaldý. Ama istendiðinde hemen prefabrik kurulabiliyormuþ demek.

Savaþ ölüm demek, ZAM demek Serpil Ýlgün Ýçi beni, dýþý seni yakar lafýný bilirsiniz. Bu AKP, insanýn hem içini, hem dýþýný yakýyor! Ýþte, doðalgazdan elektriðe, sütten ekmeðe, temel ihtiyaçlarýmýzýn tümüne yine zam yaðdý. AKP’nin arkasýnda hizalanan sermaye basýnýn tümü, o ‘büyük’ gazeteler, ‘büyük’ televizyon kanallarý, bugünlerde kadýnlara seslenerek “doðalgazý þöyle kullanýn, buzdolabýnýn A sýnýfýný alýn, perdelerinizi açýk tutun ki gü-

neþin ýsýsý odalarýnýzý ýsýtsýn” diye akýl veriyorlar. Zamlarý eleþtirmek, AKP hükümetine “asgari ücretin 700, dört kiþilik bir ailenin açlýk sýnýrý 1000 TL iken, bu halk nasýl geçinecek, nasýl ýsýnacak, ne yiyip ne içecek” diye sormak bir yana, Baþbakanýn sözcülüðünü yaparak, zam savunusuna geçiyorlar. Ne diyor Erdoðan? Zamlarý neden yaptýklarýný nasýl açýklýyor? Ýþte, “dünyada kriz varmýþ da, hükümet zam yapmak zorundaymýþ da…” Müslümanlýðý ile övünen, ne kadar inançlý bir Baþbakan olduðunu her fýrsatta hatýrlatan Erdoðan, ustalýk

döneminde de hepimizi aldatmaya devam ediyor. Aldatýyor çünkü, krizin en büyüðünü bu ülke 30 küsur yýldýr yaþýyor zaten. 30 küsur yýldýr 50 binden fazla insanýný öldüren savaþ, uzak diyarlarda deðil, bu ülkede yaþanýyor. Gençlerinin onar onar ölmeye devam etmesiyle, her gün yoksul evlerine düþen ateþle, o evlerin içindeki anneleri, eþleri dile gelmez, tarif edilmez acýlara boðarak, þirket bilançolarý açýklar gibi, ölüm bilançolarý açýklayarak devam ediyor.

Öncelik silaha

10 yýllýk iktidarýnýn son beþ yýlýnda, “analar aðlamayacak” sözünü diline dolayan, “analar aðlamayacak” dedikçe, daha çok anayý aðlatan Baþbakan, Kürt halkýna haklarýný vermemekte direniyor. Savaþ, Kürt ve Türk çocuklarýný aramýzdan aldýkça, AKP nefret dilini yükseltiyor.

Evet, savaþ bütün þiddetiyle, yýkýmýyla sürüyor ve hiçbirimizi bu yýkýmdan muaf tutmuyor. AKP, “dünyada kriz var, bütçe açýk veriyor” diyor ama o bütçenin en büyük kalemini savaþa harcadýklarýný söylemiyor.. Maliye Bakanlýðý’nýn zammýn gerekçesi olarak gösterdiði bütçe açýðýnýn temel nedeninin, Temmuz ve Aðustos aylarýndaki silah araç ve gereçlerine yapýlan harcamalar

olduðunu kaçýmýz biliyor? Ocak-Haziran döneminde silah, araç gereç ve mühimmat için 732 ,7 milyon lira harcanýrken, sadece Temmuz ve Aðustos aylarýnda bu harcamanýn 846 milyon liraya ulaþtýðýný kaç kiþi duydu? Haberdar deðiliz çünkü, AKP gerçekleri söylemiyor. 10 yýllýk iktidarýnýn son beþ yýlýnda, “analar aðlamayacak” sözünü diline dolayan, “analar aðlamayacak” dedikçe, daha çok anayý aðlatan Baþbakan, Kürt halkýna haklarýný vermemekte direniyor. Haklarýný vermek bir yana, “seçmeli ders nelerine yetmiyor” diyerek, Kürtleri incitmeye devam ediyor. Bir insanýn anadilini konuþmasý, o dilde eðitim görmesini saðlamak, bir lütufmuþ gibi. Kürt çocuklarý, her sabah sýnýflarýna “Türküm, doðruyum, çalýþkaným” diyerek giriyor hâlâ. Savaþ, Kürt ve Türk çocuklarýný aramýzdan aldýkça, AKP nefret dilini yükseltiyor. Yüzyýllardýr birbiriyle komþuluk, arkadaþlýk eden, akraba olan iki halký birbirinden ayýrýyor, düþmanlaþtýrýyor. Gençler beþer onar öldüðünde 30 yýllýk masalý tekrarlýyor. “Terörle mücadele” diyor, “bir tek terörist kalmayýncaya kadar” diyor. Sonra “terörle mücadele ediyorum” diye gidip yeni silahlar, geliþmiþ bombardýman uçaklarý alýyor. Bizim ödediðimiz vergilerle daha çok silah alýnýyor, bizden kesilen paralarla alýnan silahlarla, bizim çocuklarýmýz ölüyor. Neden? Kürt halký “biz de varýz, dilimizi, kültürümüzü istiyoruz” dediði için.

“Savaþa devam” dedi Erdoðan

Oðullarý askerde, daðda olan anneler yürekleri aðzýnda Baþbakan’a bakýyor. Oðullarý askere gidecek anneler, kara kara düþünerek Baþbakan’ý izliyor. Ýþte en son, “kongrede Kürt sorununa iliþkin çok büyük laflar edecek, barýþ gelecek” dediler ya hani. Ne oldu? “Savaþa devam” dedi Erdoðan.

Bir sürü laf ediyor da bir tek barýþ demiyor Baþbakan. Oðullarý askerde, daðda olan anneler yürekleri aðzýnda Baþbakan’a bakýyor. Oðullarý askere gidecek anneler, kara kara düþünerek Baþbakan’ý izliyor. Ýþte en son, “kongrede Kürt sorununa iliþkin çok büyük laflar edecek, barýþ gelecek” dediler ya hani. Ne oldu? “Savaþa devam” dedi Erdoðan. Seçilmiþ BDP’li milletvekillerine hakaretler yaðdýrdý. Diye diye, “Türkçe bilmeyenler mahkemede, devlet dairesinde tercüman tutabilecek” dedi. Bu mudur? Kürtler tercüman mý istiyor? Hayýr. Kürt halký on yýllardýr yaþadýðý zulmün sona ermesini istiyor. Dilini istiyor, eþitlik istiyor, onurunu istiyor. Ama, “Birkaç Mehmet için meclisi toplamaya gerek” yok diyenler, “þehitlik nasip iþidir” diyenler barýþý kurmazlar. Kurmazlar çünkü, savaþýn gerçeklerin üzerini örtmesinden yararlanýrlar. Zira, savaþ soru sormayý engeller. Zamlarýn gerçek nedeni de, kadýnlarýn ellerinde koruma kararlarý, neden öldürülmeye devam edildikleri de arada kaynar gider. Savaþ vardýr çünkü. Orta yerde, beþer onar ölen yoksul çocuklarýn cenazeleri.


TA R Ý H

Atýlan her bomba kadýnlarýn ocaðýna

4

21

SAÐLIK GRÝP AÞISI EN ÇOK KÝMLER ÝÇÝN GEREKLÝ? NEZLE:

Fulya Alikoç 1900’lü yýllarýn baþlarý. Amerika daha çocukluk döneminde diyelim, anca anca kendi içinde bir büyüme ve saðlamlýk saðlamaya çalýþýyor. O zamanlar dünyanýn patronu hâlâ Ýngiltere gibi, ama onun da garantisi yok. Kapitalizm geliþmiþ, þiþmiþ kendisine yayýlacak yer arýyor. Almanya ara ara baþ gösterse de Ýngiltere kadar köklü bir geliþim saðlayamamýþ daha. Sömürge eksikliði yaþýyor. Osmanlý zaten imamýn kayýðýnda. Velhasýl, dünyanýn hali hal deðil. Birkaç yýl içerisinde bir þeyler patlak verecek belli. Ama bahane yok henüz ortada. O zamanlar “Demokrasi götüreceðim.” deyip bir yerleri iþgal etmek de olmaz tabi. Geçer akçe deðil henüz. “Nükleer silah tehdidi var” desen, “Terörizm var” desen “o ne?” derler. Bekle ki bir gafil Sýrp çýksýn, koskoca Avusturya-Maceristan veliahdýný vursun... Beklenen gafil 1914 yýlýnýn Temmuz ayýnda bulunuyor ve 1. Dünya Savaþý baþlýyor. Bir yanda Ýngiltere-Fransa-Rusya, diðer yanda Almanya-Avusturya-Ýtalya. Hadi bakalým, dünya nasýl paylaþýlacak?

Filler ve çimenler Ortadoðu ve Kuzey Afrika karýþýk. Osmanlý otoritesi sarsýlmýþ. Soylular ve toprak sahipleri arasýnda din üzerinden, milliyetçilik üzerinden gerginlikler var. Toprak parçalanacak, parsel parsel bölünecek, sýnýrlar çizilecek belli ama kim çizecek, nerden nereye çizecek tam kestirilmiyor. 1916’da Arap önderleri iddiayý Ýngiltere kuponuna yatýrýyorlar ve Osmanlý’ya karþý ayaklanma baþlatýyorlar. Ýngilizler tarafýndan desteklenen ve savaþ sonrasýnda baðýmsýzlýk vaadedilen milliyetçi Arap önderlerinden Faysal bin Hüseyin Suriye Arap Krallýðý’nýn baþýna geçiriliyor. Bu Suriye’de 400 yýllýk Osmanlý hakimiyetinin sona ermesi demek. Peki, halkýn baðýmsýz devletini kurmasý mý demek? Ýngiltere, uluslararasý çýkarlarý gereði 1920’de Fransa’nýn Suriye’yi iþgal etmesine izin veriyor ve 26 yýl sürecek olan Fransýz Mandasý baþlýyor. Buraya kadar fillerin tepiþtiði kýsmý anlattýk. Peki ya çimenler? Ýlk Paylaþým Savaþý sonrasý nerde ne kadar insan öldüðü bilinmiyor pek. 37 milyon insanýn o veya bu þekilde savaþýn bir parçasý olduðu ve yaklaþýk 17 milyonun öldüðünü söylüyor dünyanýn en yaygýn bilgi aðý. 10 milyonu silahlý, 7 milyonu sivil. Silahlý birliklerin neredeyse tamamýnýn erkek olduðunu düþünürsek, ölen 7 milyon sivilin çoðu kadýn. Emperyalistlerin mandasý altýnda olan ülkelerde kýtlýk, sefalet ve salgýn hastalýk milyonlarca insaný kýrýyor.

Yoksulluðun aile reisi kadýn Gelelim savaþýn Suriye’ye kestiði faturaya. Bilinen 150 bin erkeðin savaþta öldüðü. Yani 6 erkekten biri ölmüþ. 500 bin kiþi savaþýn yarattýðý kýtlýk yüzünden ölmüþ. Yani ülke nüfusu %20 azalmýþ. Yoksul köylü ve iþçi ailelerinden kadýnlar iþ gücüne katýlmak zorunda kalmýþ. Çocuklarýn bakýmý tamamen onlarýn sýrtýnda. Kýsacasý kadýnlar fiilen “aile reisi” haline gelmiþler. Ama çileli bir reislik tabi, öyle “Haným benim gömleðimi ütüle” cinsinden deðil, “Anne akþama yiyecek ekmek var mý?” cinsinden. Köylerde sefalet kol gezerken büyük þehirlerde de sürekli bir çatýþma hali hüküm sürüyor. Bir kere birçok akademik araþtýrmada bu baðýmsýzlýk savaþçýlarýna toptan bir yaklaþýmla “milliyetçiler” deniyor. Bu tanýmlama azýnlýðý oluþturan elit bir kesim için doðru sayýlabilir.* Ama 1925’te çýkan ve 2 yýl süren Büyük Ayaklanma iþin baþka bir yönünü koyuyor ortaya. Bir kere kentlerde baþ gösteren diðer irili ufaklý çatýþmalarýn aksine kýrsaldan baþlayan bir ayaklanma. Çoðunluðu yoksul halkýn ekonomik ve politik talepleriyle hareket kýrsaldan kente taþýyor. Bu baðýmsýzlýk mücadelelerinin önemli bir özelliði de kadýnlarýn rolünde gizli. Birçok merkezde silahlý

Emperyalistlerin güdümündeki yönetimlerin, bir grup imtiyazlýnýn çýkarýna baþlatýlan savaþlar, bombalamalar, zorunlu göçler… Tüm bunlar kadýnlarýn hanesine ölüm olarak geçiyor. Halkýn iktidar olmadýðý her yönetim kadýnlara savaþ, kýtlýk ve daha fazla baský getiriyor.

ya da silahsýz kadýnlar çekiyor bayraðý. Hatta milliyetçi denilen zatý muhteremlerin birçoðu Fransýz Sömürgeciliðini býrakýp “Bu kadýnlar bu kadar güçlenirse baþýmýz derde girecek” tartýþmalarýna giriyorlar. Peki, nedir o dönemde kadýnlarý canýna tak ettiren?

Gelen gideni ne zaman aratmaz? Kabaca gelen gideni aratmýþ, diyebiliriz. Paylaþým Savaþý ve Fransýz Mandasýndan önce de soylu aileler içerisinde kadýnýn ikincil plana atýlmasýna karþý bireysel baþkaldýrýlar gözlenebilir. Hatta bu soylu ailelerin kýzlarý bir araya gelip edebi ve kültürel paylaþýmlar yarattýklarý gruplar da kurmuþtur. Daha çok batýya dönük modernleþme adýmlarýnýn olduðu bu görece liberal dönem Fransýz iþgaliyle son bulmuþ. Milliyetçi denilen geleneksek ataerkil baský ile “Modern” emperyalist ataerkil baský arasýna sýkýþýp kalan bu kadýnlar “ülke baðýmsýzlýðý” uðruna kendilerini milliyetçi cenahýn tarafýnda konumlandýrmýþlar. Tabi ülke baðýmsýzlýðýnýn yaný sýra Fransýz yönetiminin kadýný hiçe sayan uygulamalarý özellikle yoksul kadýnlar arasýnda büyük tepkilere yol açýyor. Osmanlý egemenliði altýndayken yasal kýlýnan fuhuþ Fransýz iþgali sýrasýnda çeþitli düzenlemelerle yasal kalmaya devam ediyor. Düzenleme dediysek, heveslenecek bir þey yok. Genelevlerde çalýþan kadýnlarýn, dansçýlarýn ve þarkýcýlarýn iki haftada bir zührevi hastalýk taþýyor mu diye zorunlu olarak doktor kontrolünden geçirilmesi. Maksat Fransýz askerlerine zeval gelmesin. Geçmiþte olduðu gibi, kadýnlarýn eðitim almasýnýn önündeki kýsýtlamalar olduðu gibi devam ediyor. Savaþ sýrasýnda iþ gücüne katýlan kadýnlar yeniden evlerine hapsedilip çalýþtýrýlmalarýnýn önüne güçlükler çýkarýlýyor. Ama insanýn en çok canýna tak ettiren nokta kadýn ve çocuk saðlýðýnýn hiçe sayýlmasý. 1920’li yýllardaki verilere göre tüm ölümlerin %20’si, yani ölen her 5 insandan 1’i doðum sýrasýnda ölen bebekler, her 20 kiþiden 1’i de doðum sýrasýnda ölen kadýnlar. Kýssadan hisse þudur ki; ne emperyalistlerin güdümündeki yönetimler ne de bir grup imtiyazlýnýn çýkarýna olan baskýcý rejimler… Bunlarýn çýkarýna baþlatýlan savaþlar, bombalamalar, zorunlu göçler… Tüm bunlar kadýnlarýn hanesine ölüm olarak geçiyor. Halkýn iktidar olmadýðý her yönetim kadýnlara savaþ, kýtlýk ve daha fazla baský getiriyor. Kimileri ‘Yeni Osmanlý’ olma sevdasýna tutuþadursun, atýlan her bomba kadýnlarýn ocaðýna düþüyor. *Hatta bu milliyetçi ayaklanmalar maddi olarak Türkiye tarafýndan desteklenmiþtir.

BAÐIÞIKLIK SÝSTEMÝNÝ GÜÇLENDÝRMEK ÝÇÝN:

Bu enfeksiyonlar için çocuklar, yaþlýlar ve þeÇocuklar yýlda ortalama 10 ker hastalýðý, astým, KOdefa, büyükler ise 2–3 defa nezAH gibi kronik hastalýleye yakalanýrlar. Hastalýðýn en kötü ðý olanlar risk grububelirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler aranu oluþtururlar. Eriþsýnda hafif ateþ, baþ aðrýsý, burun akmasý ve aksýrma sayýlabilir. Önlem ve te- kinlerde ise vücudu davi gripte olduðu gibidir. Ancak nezle- dirençsiz kýlan aþýrý yorgunluk, stres, nin aþýsý yoktur ve genelde hastalara beslenme düzensizyatak istirahatý gerekmez. Gripte olduðu giliði, soðuða maruz bi, nezleye tutulduðunuz zaman da baþkalma gibi durumlarda kalarýndan uzak kalarak hastalýðýn onhastalýk görülme sýklýðý lara bulaþmasýný engellemelisiniz. artar. Gribin yaþamsal risk oluþturduðu ve týbbi açýdan mutlaka aþýlanmasý önerilen kiþiler: · 65 yaþýndan büyükler · Þeker hastalarý (diyabet) · Astým hastalarý · Kronik akciðer hastalarý (Bronþit vb.) · Kronik kalp ve damar sistemi hastalarý (koroner arter hastalarý) · Baðýþýklýk sistemi baskýlanmýþ kiþiler (kronik kan hastalýðý olanlar, kanser hastalarý, immunsupresif kullananlar) · Huzurevi, bakýmevi vb ortamlarda yaþayanlar.

SONBAHARLA GELEN HASTALIKLAR

Her sabah soðuk bir duþ alýn. Bu özellikle burun-gýrtlak bölümünde kan dolaþýmýný düzenler ve saldýrgan virüslere karþý iyi bir savunma oluþturur. Her iki ayaðýnýzý yaklaþýk 12 derece soðukluktaki suya daldýrýn, GRÝP: bir kaç dakika sonra 40 derece sýcaklýktaki suya sokun. Bir kaç Grip; ateþ, titreme, kaslarda defa tekrar edin. Burada dikaðrý, aðýzda ve boðazda kuruluk, kat edeceðiniz nokta, daima baþ aðrýsý, öksürük ve yataktan kalkasoðuk suyla bitirmeniz. mayacak derecede bitkinlik ve uyuma Bisiklete binmek veya yürühissi ile kendini gösterebilir. Bazý kiþileryüþe çýkmak, vejetatif sinir de kusma görülebilir. Genellikle 7-10 sisteminin düzenleme yegün sürer. Ateþiniz normal düzeyine teneðini artýrýr. inip bu seviyede yaklaþýk 48 saat kaSaðlýklý ve vitamin açýsýnlýncaya kadar yataktan çýkmayýn. dan zengin besinler yiyin. A Yatak istirahatý vücudunuzun vivitamini (süt, balýk), C (narenrüsle savaþmasýna yardýmcý ciye) ve E (bitkisel yaðlar, bakolur. Bol bol sývý þeyler liyat) antioksidan özelliklere sahip besinlerdir. Soðan ve sarýmiçin. sak grip virüslerini öldüren bitkisel yaðlarý içerir. Diþlerinizle beraber, diþ etinizi, damak ve dilinizi de fýrçalamayý Gökyüzünde döner kule halinde unutmayýn. Bu iþlem, mukozanýn yükselip alçalan leylek sürüleri gözüvirüslere karþý dayanýklýlýðýný armüze çarptýðýnda biliriz ki sonbahatýrýr. rýn artýk yakýn. Rüzgâr serinletmeye Bir tek kalýn giysi yerine, bir kaç baþlar, bulutlarýn þekli bir güzelleþir, tane ince giysiyi üst üste giymek gökyüzüyle yeryüzü renk deðiþtirir, daha iyidir. Ayaklarýn üþümesini büyük kentlerde pek hissedilmez engellemek için saf yün çoraplar ama doðaya hala yakýn olunabilen ve saðlam, kalýn ayakkabýlar kulyerlerde sonbaharýn kokusu bile yalanýlmalý. yýlýr… Leylekler Avrupa’yý terk edip Bulunduðunuz ortamý aþýrý semalarýmýzýn üzerinden Afrika’ya ýsýtmayýp devamlý doðru göçeli birkaç hafhavalandýrýn ta oldu da sýcak günSoðuk mevdüzlerin akþamýnsimlerde, vüda bizi ürperten, cudun enerji ihtiyacý artar. Bu nedenle daha uzun süre dinlenmek gerekir. Yani yeterince uyumak çok önemlidir.

yanýmýza hýrkalarý aldýran sonbahar yüzünü gösterdi bile. Bir terliyor, bir üþüyoruz, zira insan bedeni ýsý deðiþimlerine hemen uyum saðlayamýyor. Bu durum vücudumuzun savunma sistemini zayýflatýyor ve böylece enfeksiyon hastalýklarýna açýk hale geliyoruz: Soðuk algýnlýðý, nezle, grip, bademcik iltihabý, boðaz iltihabý, sinüzit, orta kulak iltihabý, bronþit, zatürree vb. Grip ve nezle virüsleri insanýn baðýþýklýk sistemini hedef alýr. Virüslerle oluþan enfeksiyonlar antibiyotiðe ihtiyaç göstermeden iyileþirler. Ýstirahat, bol sývý alýmý, vitaminler, aðrý kesiciler ve halk arasýnda antigripal adý ile bilinen dekonjestan- antihistaminik ilaçlarla iyileþir. Yalnýzca gripte (influenza) özel virus ilaçlarý kullanýlýr. Basit enfeksiyonlarda belirtiler 2-3 günde hafifler ve geriler.

Daha çok bakterilerle olan bademcik iltihabý, boðaz iltihabý, sinüzit ve orta kulak iltihabý gibi enfeksiyonlarda ise antibiyotik gerekebilir. Bu nedenle 2-3 günde gerilemeyen belirtiler söz konusu olduðunda hekime baþvurulmalý. Özellikle grip (Ýnfluenza) ve bakteriyel enfeksiyonlar tedavi edilmezse sonucu ölüme kadar giden komplikasyonlara yol açabilirler.

GRÝP VE NEZLE Grip ve nezle ayný yollardan kiþiden kiþiye geçer. Hastalarýn öksürüp aksýrmasýndan havaya mikroplu su damlacýklarý daðýlýr ve bunlar diðer kiþilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygýndýr. Bazý kiþilerde, özellikle 65 yaþýn üstünde olanlarda zatürre gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarýnda ölüme neden olabilir.


5

20 Dilek Yalçýn Savaþ ve evlat… Biz getiremedik yan yana o iki kelimeyi, ayný cümlenin içine koyamadýk, yapamadýk, yapamazdýk; dondu kaldý tebessüm yüzümüzde, kelimeler boðazýmýza dizildi. Sizin yüreðinize sýðdýrdýðýnýz acýyý, biz hayallerimize bile sýðdýramadýk. Anne olmak, yoktan var etmek, küçücük bir hücreden bir insan yaratmak, onu doðurmak, onu büyütmek, onu daha güzel bir dünyada yaþatmak için durmadan, dinlenmeden emek harcamak… Anne olmak, diðer tüm çocuklarý çocuðun gibi sevmek,

Kadýnlar baþlýyorlar hayallerini sýralamaya: bir evim bir arabam olsun, 10 katlý evim olsun, içinde hizmetçim olsun… Biraz daha kendine güvenen hayalinin kapýsýna bir de araba ekliyor. Yönetici kadýn bunlarý çok yakýn zamanda gerçekleþeceðini ama çok çalýþmalarý, gece gündüz buna odaklanmalarý gerektiðini anlatýyor.

tüm analarýn acýlarýný anlamak, ona ortak olmak. Her ananýn gözyaþýnda evladýna bir kez daha bakmak, kurgulamak ve bir þeyler yapmak için, yapabilmek için çýldýrmak. Günlerdir, haftalardýr beynimin içinde uðuldayýp duruyor analarýn aðýtlarý, öldüresi bir uðultu. Baþa çýkmak zor, o acýyý dindirmek, teselli etmek, yitip giden evladýn yerine bir baþka þeyi koyabilmek ne anlamsýz, ne imkânsýz bir þey… Her gün ölüm haberleri, vurulanlar, öldürülenler… Tüm bir hayatý, emeði, sevgiyi, baðlýlýðý hiçe sayarak sadece bir sayýya dönüþtürülen evlatlar.

Doðrudan satýþ yöntemi ile temizlik ve kozmetik ürünleri pazarlayan bir arkadaþýmdan kullandýðým parfümün elinde olup olmadýðýný sordum. Bana ertesi gün bir ev toplantýsýna gideceðini, eðer istersem vereceði adrese uðrayýp alabileceðimi söyledi. Ben de baktým verdiði adres evime çok yakýn, e gidip alayým bari dedim. Eve gittiðimde gördüðüm manzara karþýsýnda þaþkýna döndüm. Bir salonda 40 kadýn, salonun ortasýna yerleþtirilmiþ tahtanýn baþýnda cümlesine hiç nokta koymadan, ne söylediði kadar nasýl söylediðine de dikkat eden makyajý kýyafeti yerinde bir kadýnýn etrafýnda toplanmýþ, bir þeyler yapýyor. Bu nedir ki dedim kendi kendime. Rakamlar dolaþýyor ortada, kadýnlar kendilerini tanýtýrken ya da birbirlerine seslenirken “yüzde 3 Ayþe, yüzde 9 Fatma, yüzde 12 Elif “ diyorlar. Bu kadar da deðil, yüzdelik oraný arttýkça kadýna bakýþ da deðiþiyor. Yüzde 3 Ayþe’nin sesi ne kadar kýsýk çýkýyorsa yüzde 20 Aylin’in sesi bir o kadar yüksek çýkýyor. Sunumu yapan kadýn anlatýyor: Bir pasta var ortada, ne kadar satýþ yaparsanýz o kadar dilim alýrsýnýz bu pastadan. Meðer ismin önüne gelen o yüzdelik de satýþta hangi dilim içerisinde yer aldýðýnýzý ifade ediyormuþ. Toplantý baþýndan beri duyulan bir fýsýltý da dalga dalga yükselip bir cümleye dönüþüyor nihayetinde. Toplantýya biri daha katýlacakmýþ, yönetici pozisyonda bir kadýnmýþ bu. Bu yönetici kadýnýn en son aldýðý ultra lüks ev de ballandýra ballandýra anlatýlýyor yeni katýlan kadýnlara. Tam o sýrada kapý zili çalýyor. Herkeste bir telaþ bir telaþ! Kadýn kapýda karþýlaný-

Engin Yardýmcý : “Bu ne biçim soru, nefesimi kestin, böyle soru mu olur?” diyerek önce azarlýyor beni. “Nasýl getireyim bu iki kelimeyi yan yana, bir evladý büyütmek kolay mý?”

Savaþla evlat hiç yan yana gelir mi? nin, o topraklar üzerinde yaþayanlarý azgýnca sömürdüðü, her türlü acýmasýzlýðýn ve savaþýn dayatýldýðý ve iþçi-emekçi çocuklarýnýn bu talan ve yaðma düzeninde adýna demokrasi, insan haklarý, her ne deniyorsa, savaþlarda katledildiði koþullarda mý saðolsun vatan? Beynimde fotoðraf kareleri… “Vatan Saðolsun” diyen devlet erkânýnýn, babalarýn, kardeþlerin, dayýlarýn, amcalarýn buz gibi söylemleri. Evladýný yitirmiþ bir annenin fotoðrafý yok hafýzamda, hatýrlayamýyorum.

Bir parfüm aradým, bakýn ne buldum! Hülya Zengi

“Vatan saðolsun” nidalarý…Kimin için saðolsun vatan? Üzerinde yaþadýklarý topraklarda her gün zulme, açlýða, yoksulluða ve daha bin bir çeþit baskýya mahkûm edilenler için mi saðolsun vatan? Ya da birilerine dalkavukluk edenler, çýkarýlan her savaþla para keseciklerini biraz daha doldurup zevk-i sefa içinde yaþayanlar için mi saðolsun vatan? Hangi koþullarda saðolsun vatan? Baskýnýn, sömürünün, zulmün, iþkencenin, yoksulluðun olmadýðý, insanýn insanca, eþit, özgür bir ortamda yaþadýðý koþullarda mý saðolsun, yoksa emperyalistler ve onlarýn yerli iþbirlikçileri-

yor, neredeyse kýrmýzý halý serilmediði kalýyor ayaklarýnýn altýna… Bu kadýn da son derece bakýmlý, güzel giyimli, iyi bir hatip. Kendisi için ayrýlan koltuðuna oturuyor ve “nasýlsýnýz” demeden önce onun için daha önemli olan bir soru soruyor: Aday var mý? Yeni adaylarýn olduðu haberini alýnca daha bir keyifle baþlýyor konuþmasýna… Ýlk yýllar ne kadar da sýkýntý yaþadýklarýný, nasýl satýþ yaptýklarýný, sonra nasýl büyük bir gelir elde ettiðini bir baþarý öyküsü olarak öyle bir anlatýyor ki! Kadýnlar adeta büyülenmiþ gibi dinliyor onu. Satýþ tekniklerini anlatýrken onlara ara sýra küçük ipuçlarý veriyor, saðolsun!.”Çantanýzý doldurun, satmak istediðiniz kiþiyi aramayýn, sizi erteleyebilir, ona bu fýrsatý vermeyin, çat kapý yapýn, ‘iki sokak yukarýda bir arkadaþýma geldim, bir de sana uðramak istedim, seni çok özledim’ deyip girin içeri. Sonra iki sokak yukarýdaki hayalinizdeki arkadaþýnýzýn istediklerini bir bir çýkarýp masasýna koyun ve anlatmaya baþlayýn zaten gerisi gelecektir”. Eþ, dost, akrabaya satarken nasýl yaklaþmak gerektiðini, tanýmadýk kiþilere satarken nasýl yaklaþmak gerektiðini bir bir anlatýyor. Yönetici kadýn konuþmasýný bu yoksul mahalledeki 40 kadýnýn ortak hayalleri üzerine öðle etkili hazýrlamýþ ki adeta temizlik ürünlerini býrakýp umut pazarlamaya baþlýyor. “Bu gecekondulardan kurtulmak istemez misiniz? Son model telefonunuz elinizde, altýnýzda jiple Boðaz Köprüsü’nden geçmek nasýldýr, bilmek istemez misiniz? Evinizde hizmetçileriniz olsun, o ülke benim bu ülke senin gezerken, gittiðiniz yerde lüks otellerde kalmak, orada þýmartýlmak nasýl bir duygudur, siz de tatmak istemez misiniz? Ben týkýþ týkýþ olmuþ otobüste gi-

derken yanýmdan geçen son model arabada gidenleri görünce zengin olmaya karar vermiþtim” diyor. Noktayý orada koyuyor: “ Týkýþ týkýþ otobüslerde ter kokularý içinde beliniz iki büklüm iþe giderken çektiðiniz eziyet kimsenin suçu deðil, kendi suçunuz. Ben son model arabamda giderken gördüðüm bu insanlara kendi tercihleri diye acýmýyorum”. Bulutlarýn içine gönderdiði kadýnlara soruyor sýrayla herkese tek tek soruyor: peki sizin hayalleriniz nedir? Kadýnlar baþlýyorlar hayallerini sýralamaya: Bir evim bir arabam olsun, 10 katlý evim olsun. evim olsun içinde hizmetçim olsun… Biraz daha kendine güvenen hayalinin kapýsýna bir de araba ekliyor. Yönetici kadýn bunlarý çok yakýn zamanda gerçekleþeceðini ama çok çalýþmalarý, gece gündüz buna odaklanmalarý gerektiðini anlatýyor. Ha bir de ek yapýyor; “her ay mutlaka bir kitap okuyun”, kitabýn da ne olduðunu gösteriyor. Yine firmanýn hazýrladýðý, satýþ ve pazarlama teknikleri üzerine yazýlmýþ bir kitap! Bardak bardak çaylar içilirken, kapýdan ilk girdiðimdeki halden farklý bir hal oluþtuðunu görüyorum kadýnlarýn yüzünde… Bu büyülenmiþlik halinin onlarý çektiði hayal dünyasýnda kimbilir neler var? O sýrada açýk televizyondan zam kuyruklarý çarpýyor gözüme. Sonra asker cenazeleri, sonra sadece bir mahallede 60 bin kiþiyi yerinden edecek kentsel dönüþümü görüyorum ekranda… Kadýnlarýn yüzünü o yana çevirdiði yok… Þu an hepsi “toplantý bitse de bir an önce satýþa baþlasak” derdindeler… Ben hayretler içinde girdiðim evden hayretler içinde çýkýyorum… Hatta þaþkýnlýktan istediðim parfümün adýný bile unutuyorum!

GÖZÜMÜZDE BUÐU, YÜREÐÝMÝZDE TAÞ Paylaþmam lazým duygularýmý, anladýklarýmý. Birlikte yorumlamak lazým. Can havliyle atýyorum kendimi sokaða, bu dönemde sokaklarda olmak lazým. En çokta çocuklarýmýz için… Kartal’dayým. Kartal’ýn emektar kadýnlarýyla bir araya gelmek niyetim. Akþamdan beri beynimi kemirip duran sorunun cevabýný onlarla bulabilirim. Nurcan Dalga’nýn yanýndayým. Nurcan Abla iki oðul sahibi, emekçi bir kadýn. “Nurcan Abla! Akþamdan beri düþünüyorum, iki kelimeyi yan yana getiremedim, bir de sen dene, bakalým gelecekler mi?” diyorum. “Savaþ ve evlat kelimeleri hiç yan yana gelir mi?” Donup kalýyor Nurcan Abla, gözleri doluyor sonra yutkunuyor, konuþurken sesi çatallaþýyor. “Ýki oðlum var benim ve ben ne yapýp edip onlarý askere göndermeyeceðim, gerekirse gece gündüz

çalýþacaðým, borç edineceðim, bedelliyse bedelli ama askere göndermeyeceðim çünkü bu savaþ benim savaþým deðil. Benim ne ülkemde yaþayan, deðiþik kültürlerden, mezheplerden, dinlerden insanlarla, ne de baþka ülkelerde yaþayan halklarla bir sorunum yok.” Bir baþka anne, Engin Yardýmcý, “bu ne biçim soru, nefesimi kestin, böyle soru mu olur?” diyerek önce azarlýyor beni. “Nasýl getireyim bu iki kelimeyi yan yana, bir evladý büyütmek kolay mý? Ne için savaþ, kim için, neden? Biz bir arada barýþ ve kardeþlik içinde yaþýyoruz zaten, neden bizi birbirimize düþman ediyorlar.” Ve diðer bir anne katýlýyor aramýza “Eðer savaþmak istiyorlarsa Tayyip’le Esad alsýnlar kýlýçlarý ellerine, çýksýnlar meydana savaþsýnlar. Niye ben Tayyip için, Esad için çocuðumu savaþa göndereyim? Benim halkým, diðer halklarla

iyi geçinir. Hiçbir anne-baba çocuðunu savaþa göndermesin.” Gülsen Kaya’nýn yanýndayým, “savaþ ve evlat kelimelerini yan yana getirebilir misin?” diyorum. Bir süre sadece bana bakýyor, o da yutkunuyor, diðer bütün anneler gibi… “Allah korusun” sözleri dökülüyor dudaklarýndan belli belirsiz. “Savaþ oldu mu evlat gidecek gibi geliyor bana” diyor. “Kesinlikle savaþ istemiyorum, zaten herkes kardeþ, kiminle yapýyoruz savaþý, yurdumuzun içinde yaþayan insanlarla savaþ olur mu?” Gelmedi savaþ ve evlat kelimeleri yan yana, yüreðimizde taþ oldu kaldý. Biz yan yana bile getiremezken, kaç anne o savaþlarda evladýný yitirdi, kaç anne oðlun þehit oldu, vatan saðolsun yalanlarýyla uyutulmaya çalýþýldý, kaç anne için savaþ sözcüðünün tek karþýlýðý evlat oldu.

Gülsen Kay: “Allah korusun” sözleri dökülüyor dudaklarýndan belli belirsiz. “Savaþ oldu mu evlat gidecek gibi geliyor bana” diyor.

Donup kalýyor Nurcan Dalga, gözleri doluyor sonra. “Ýki oðlum var benim ve ben ne yapýp edip onlarý askere göndermeyeceðim.


EYVAH!

Meclis açýldý Þükran Doðan Evet, eyvah! TBMM 24. dönem 2. yasama yýlýný 1 Ekim 2012 Pazartesi günü açtý. Meclis açýlmadan zamlar yaðmur halinde yaðmaya baþladý. Bu döneme býrakýlan ve acilen yasalaþtýrýlacak yasa teklifleri sýrada bekliyor. 24. dönem 1. yasama yýlý, yani geçen yýl kadýnlar için nasýl geçti kýsaca hatýrlayalým. Kürt halkýnýn taleplerinin barýþçýl ve demokratik zeminde çözülmesi talebine karþýn AKP iktidarý savaþtaki ýsrarýyla tüm annelerin acýlarýný çoðalttý. Baþbakan, her fýrsatta kadýnlardan beþ çocuk, o olmadý bari üç çocuk istemeye devam etti. Öldürülmeyi, tacizi, tecavüzü, þiddetin türlüsü çeþidini yaþadý kadýnlar, yaþamaya da devam ediyorlar. Tecavüzcüler, þiddet uygulayýcýlarý ise ya beraat ettirildiler ya da ödül gibi cezalarla neredeyse aklanýr oldular. AKP iktidarýnýn þiddeti ise en açýk biçimiyle “her kürtaj bir Uludere’dir” söyleminde ifadesini buldu. Hem Roboski katliamýnýn üstü örtülmeye çalýþýldý, hem de kürtaja yasaklama hamlesi içine girildi. Sezaryen yasasý deðiþtirilerek, kadýn ve hekimin tercih hakký elinden alýndý. Anne veya bebek için týbbi zorunluluk bulunmasý durumunda sezaryene onay verildi. 4+4+4 eðitim yasasý ile kýz çocuklarýnýn eðitimine ciddi darbe vuracak düzenlemeler yapýldý. Yasa, 18 yaþýn altýnda evlendirilen kadýnlarýn oranýnýn yüzde 28 olduðu Türkiye’de çocuk gelinlerin daha da çoðalmasýnýn önünü açtý ki, sonuçlarýný önümüzdeki yýllarda göreceðiz. Kadýnlar için ekonomik þiddet de fiziki þiddet gibi hiç dinmedi. Hatta fiziki þiddet görmeyen kadýnlarý da kapsayarak sürdü, sürüyor. Dünyadaki kadýnlarýn kazancý erkeklerin kazancýndan yüzde 20-40 daha az iken, bizdeki oran en üst sýnýr olan yüzde 40 olarak seyretti. Kayýt dýþý, yani sigortasýz çalýþan erkeklerin oraný yüzde 35’lerde iken, kadýnlarda oran yüzde 57’lere dayandý. Çalýþan kadýnlarýn büyük kýsmýnýn kazancý üstünde tasarruf hakký bulunmamasý ise diðer acý gerçeðimiz. Hayat pahalýlýðý ve zamlarla mutfakta kadýnlarýn üzerine biraz daha yük bindi. Tüm bunlarýn, Dünya Bankasýnýn 2012 yýlýný kadýn yýlý ilan ettiði, Türkiye Ulusal Ýstihdam Stratejisi Planýnýn dört ana baþlýðýndan birinin kadýn istihdam politikalarýna ayrýldýðý dönemde yaþanmasý sürpriz deðil. Aksine, sermaye ve iþbirlikçisi AKP iktidarýnýn kadýnlarýn ikincil ve ucuz emek konumunun sürdürülmesi politikalarý ile uyum içinde.

19

6

YENÝ DÖNEMDE BÝZLERÝ NE BEKLÝYOR? TBMM’nin yeni yasama yýlýnda bizi bekleyen düzenlemeler farklý olmayacak. Kürtaj yasasýna karþý gösterilen tepkiler, iktidara geri adým attýrdýysa da, kürtajý sýnýrlama, hatta yasaklama iddialarýndan vazgeçmediklerini biliyoruz. Zira çok çocuk, kadýný ve doðuracaðý çocuðu köleliðe mahkûm etmek olacaktýr ki, Avrupa’nýn Çin’i olma hülyasýndaki sermaye için bir ihtiyaç olarak dayatýlmaktadýr. Yeni yasama döneminde en geniþ kesimi kapsayacak mücadeleyi örgütleme görevi tüm kadýnlarý bekliyor. Dünya Bankasý’nýn katkýlarýyla hazýrlanan bir proje ile çalýþan kadýnlarýn 0-5 yaþ arasýndaki çocuklarýna devletin kreþ yardýmý yapmasý öngörülüyor. Bu projeye göre çalýþan ve talepte bulunan kadýnýn gelir düzeyi belirlenen kritere uyarsa, kreþ yardýmý doðrudan kreþe ödenecek. Proje ile, bir yandan özel kreþler desteklenirken, kadýnlarýn da istihdama çekilmesi planlanmaktadýr. Kadýnlar olarak iþ, ücretsiz ve nitelikli kreþi ýsrarla talep etmeye devam etmeliyiz. Þiddete karþý önlem adýna, kadýnýn þiddet uðrama riskinin daha fazla olduðu mekanlarda çalýþmayan panik butonlarý ile þiddetin önlenemeyeceðini anlamamak için herhalde sadece bakan olmak gerekiyor. Bu dönemde

kadýna yönelik her türlü þiddetin son bulmasý için devletçe gerekli önlemlerin alýnmasý, zihniyet dönüþtürücü çalýþmalarýn yapýlmasý, kendisinin þiddet üretmemesi için daha da fazla çaba göstermemiz gerektiði de aþikar. Meclisteki ilk görüþmenin sýnýr ötesine asker göndermeyi içeren savaþ tezkeresinin uzatýlmasý olduðu meclis açýlmadan ilan edilmiþti. Bu yazýyý okurken tezkere meclisten geçmiþ olabilir. Ama biz kadýnlar hem içeride hem komþularýmýzla savaþa hayýr demeye devam edeceðiz. Yerel seçimlerin bir yýl öne alýnarak 27 Ekim 2013’te yapýlmasý AKP tarafýndan meclis gündemine getirilecek. Meclisteki kadýn milletvekili oraný halen sadece yüzde 14. Belediye baþkanlýðý, muhtarlýklarda da durum daha farklý deðil. Hayatýn yarýsý olan biz kadýnlar her düzeyde politikayý ve kendini yönetmeyi de bu yarýya uygun olarak yapabilmeliyiz. Bugünden mahalle muhtarlýklarý, il genel meclis üyelikleri, belediye baþkanlýklarý için planlý bir çalýþma sürdürmeliyiz. Evet, biz kadýnlarý yine zorlu zamanlar bekliyor. Ama iþimiz ne zaman kolay oldu ki! Asýl biz söylemeliyiz; durmak yok, mücadeleye devam...

ilerle, mücadele, mücadele, mücadele… DÝYARBAKIR’DAN ÝSTANBUL’A KAMYON KASASINA YÜKLENEN UMUT Ýstanbul’a gelene kadarki hikâyeniz nasýl? Diyarbakýr’da doðdum. Bir yaþýnda gelmiþiz Ýstanbul’a. Pek hatýrlamam oralarý. Hikâyemizi annem anlatsýn… (Netice abla ile devam ediyoruz artýk sohbetimize) Niye göç ettiniz Ýstanbul’a? Yaþam zorlaþmýþtý iyice, çocuklarý okula salýnca akþam gelecek mi, gözaltýna mý alýndý, kayýplara mý karýþtý, iþkencede mi öldü bilemez olduk. Kaybolan çocuðundan haber alamayan aileler o kadar çoktu ki. Gece gündüz kurþun sesleri, çatýþmalar. Gece yataðýmýzda deðil yerde yatýyorduk, kör kurþun gelmesin diye. Hamileydim Ferda’ya, kapýnýn önünde otururken bir gün, özel tim geldi. Yaþlý bir dedemiz vardý onu böyle tutup fýrlattý. Dedeyi kaldýralým diye hamle yapýnca bir tanesi silahýn dipçiðiyle karnýma vurdu. Ölsün diye kasýtlý yaptý. Bebek üç gün karnýmda can çekiþti....

? ÝN ÝM K LÝ A B E V ÝN T LE FA E S YAÞADIÐIMIZ Bu yaþadýklarýmýzýn hakkýný kim ödeyecek? Bu ateþe su serpecek kim var karþýmýzda? Gerçekten niye savaþtýðýmýzýn bilinmesi lazým. Bu ülke sadece Türklerin deðil, bizimdir de, hepimiz bir arada yaþýyoruz. Nasýl kuzey var, güney var, batý var, doðu da var. Þehit mezarlýklarý gencecik insanlarla dolu, o analar…. insanýn ciðeri parçalanýyor. Yazýk deðil mi? Bunlar boþuna mý? Nasýl emeklerle geliniyor o yaþa? O asker aileleri haklarýný býrakmasýn sebep olanlara, annelerin ciðerini sýzlatanlara. Artýk buna dur denmeli. Her gün anneler aðlýyor. Barýþ olmasýn diye bunlarýn hepsi bir oyundur. O askerler bile bile ölüme gönderiliyor. El bebek gül bebek pamuk yataklarda büyümüyor bizim çocuklar. Kalemiyle bir yere gelmek isteyen, avukat, savcý olmak isteyen gençlerimiz de var. Ama bizi kabul edecekler, Kürtler var.

ANAYASA’DA TALEPLERÝMÝZ Kürtaj yasasýna karþý yükselttiðimiz tepkiler, iktidara geri adým attýrdýysa da, yeni yasama yýlýnda, kürtajý sýnýrlama, hatta yasaklama iddiasýndan vazgeçilmediðini biliyoruz. Zira Avrupa’nýn Çin’i olma hülyasýndaki sermaye çocuk ve kadýn emeðine ihtiyacý kendini dayatmaktadýr. Yeni yasama döneminde en geniþ kesimi kapsayacak mücadeleyi örgütleme görevi tüm kadýnlarý bekliyor.

Yeni anayasa da meclisin gündeminde. Eðer gerçekten demokratik bir Anayasa olacaksa bizim en temel demokratik, siyasal, ekonomik, insaný taleplerimiz yasal güvenceye kavuþmalýdýr Ýþçi, memur, öðrenci, ev kadýný, serbest

çalýþan ve iþsiz tüm kadýnlarýn sosyal güvenceye kavuþturulmasý, Çalýþan kadýnlarýn, hamile ve çocuklu kadýnlarýn özel olarak korunmasý, Çalýþan-çalýþmayan tüm kadýnlarýn çocuklarýnýn fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal geliþim ve saðlýðýný güvenceye alacak yasal düzenlemeler için, Çocuklarýn parasýz bilimsel laik ve nitelikli eðitim alabilmeleri, Kadýnlarýn aþaðýlandýðý cinsiyetçi yaklaþýmlarýn her alanda yasaklanmasý Kadýna yönelik þiddetin ekonomik ve sosyal temellerini ortadan kaldýrmak için herkese asgari gelir güvencesi, iþ ve eðitim olanaðý saðlanmasý

Çerkezi var, Zazasý var, Kürt de var. Kürtlük ezelden vardýr, biz varýz. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Silahla bir yere varýlmýyor. Ölüm ölümü getirir. Ben kimliðimde Kürt yazýlýp da burada açlýktan sefillik çekmek istemiyorum. Topraðýmý istiyorum, baðýmý, bostanýmý, tarlamý kullanmak istiyorum. Yok iþte. Ormanýma gitmek, aðacýmý dikmek, zamaný gelince kesmek istiyorum ben. Ben çoban olmak istiyorum. Yok, bunlarýn hepsi elimizden alýndý. Biz de düþtük yola buraya geldik… Eltimle beraber göçtük. Ben iþe girdim, ablam çocuklara baktý. Ýki aile bir kamyonun arkasýnda geldik. Biz oranýn çeþme suyunu içerdik. Hamurumuzu yoðurup kendimiz piþirir yerdik. Orada masrafýmýz yoktu. Buraya geldik, bir yudum suya muhtaç olduk. Bir somun ekmeði dörde bölerdik, çocuklar yerdi biz aç kalýrdýk. Bizim yaþadýðýmýz bu sefaletin vebalini kim ödeyecek? Ferda 11 yaþýnda iþe baþladý, ben dokuz yaþýnda iþe baþladým. Bu bizim kaderimiz. Yeter ki kimseye muhtaç olmayalým.

ÝKÝ SEÇENEK VARDI ÖNÜNDE... Bir anne olarak Ferda’dan ne bekliyorsun? Nasýl bir yaþam istiyorsun çocuklarýn için? Ben bir yere gelemedim. Okusaydým hukuk okurdum, kendimi bildim bileli avukat olacam, hep garibanlarýn hakkýný savunacam derdim. Ferda polis olup hep haklýlarý savunmak, haksýzlarý ezmek isterdi. Olmadý. Ýki seçenek vardý önünde. Ya okul ya iþ. Ben o kararý ikisine býraktým, ölüm gibiydi. Abisi dedi ki sen mi ben mi býrakacaðým. Abi ben yapacaðým sen devam et dedi. O gece benim için bir ölümdü. Ferda’nýn emeði boþa gitmedi, ezildi, çoðu zaman aðladý. Bazý zaman isyan etti arkadaþlarýný önlüklü görünce aðlýyordu onlar kalemle oynarken ben makasla oynuyorum diye gücüne gitti. Millet ailesinden harçlýk alýnca gidip alýþveriþini yapýyor, o maaþýný alýr gelip eve verirdi. Psikolojik olarak baya çekti kýz. Ben de onlarla beraber, çoðu zaman birbirimize sarýlýp o aðlardý ben aðlardým. El bebek gül bebek onun yaþýndaki çocuklar. Ben boynumu büktüm, okulun yanýndan geçip öylece giderdi iþe. Çok zul, çok baský kuran bir aile deðiliz biz. Zaten bir tane kýzýmdýr. Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle, ilerle, mücadele, mücadele, mücadele…


ÝÇÝMÝZDEN BÝRÝ

7

18

Van’ýn Kadýnlar Pasajý

Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle, Funda Yeliz Alataþ Her sektörde olduðu gibi tekstilde de artýk devir bilgisayar devri. Bir meslektaþýmýn desteðiyle beþ gün sürecek yeni bir bilgisayarlý kalýp programýnýn eðitimine katýldým. Tekstilkent’teki ofise gittiðimde, diðer ikisi benden yaþça epey büyük olan üç kursiyer, karþýmýzda duran gencecik ama kendinden emin hocamýz Ferda’ya bakýyorduk. “Kaç yaþýndasýn?” sorusuna “17” cevabýný aldýðýmda þaþkýndým. Ekonomik sebeplerden ötürü lise birinci sýnýfta okulu býrakmak zorunda kalan Ferda, onu zorladýðýmýz anlardan birin-

de “Bese!” deyince, “Heval sen nerelisin?” diye atladým. Daha anne rahmindeyken canýna kastedilen, bir yaþýnda kamyon kasasýnda Ýstanbul’a gelen, her türlü zorluða raðmen inadýna gülümseyen, mücadele eden, hayata sýmsýký tutunan genç bir kadýn Ferda Iþýktaþ. Ýsminin hakkýný veriyor iþte, Ferda demek “gelecek zaman” demek. Onu Ekmek ve Gül sayfalarýna davet ettiðimde tereddütsüz kabul etti, evini açtý, annesi Netice abla, anneannesi Nazife teyze ile üç kuþak mücadeleci kadýnýn birbirine deðen hikâyesi çýktý ortaya.

OKULU BIRAK TIM ÇÜNKÜ...

? K E C E Ç E G IL S A N N E D E N ÝÐ U BU ÝP B Nerelerde çalýþtýn bu zamana kadar? Tekstil atölyelerinde çalýþtým. Kot, örme, dokuma… Ýlk baþta zaten çýraklýktan baþladým. Masalarda iþaret kalýplarýyla çizimler yapýyordum. Ýþ toplama filan derken artýk makineciliðe yönelmeye baþladým. Son iki sene makineci olarak çalýþtým. Tekstile girdiðimde iðne iplik bile bilmezdim. Ýlk zamanlar annem bana az çok bir þeyler gösterdi. Tabi zamanla kendini yükseltmeye çalýþýyorsun. Zaten çýrakken sürekli eziliyorsun. Þuraya git, buraya gel, iþleri topla… Normalde paydoslarda çýraklar makineye oturur, makineyi çalýþtýrýr ki hani dipten yetiþsin, eleman olsun diye. Beni hiç oturtmadýlar makineye, “bozacaksýn” diye kýzarlardý. Ayrým da oluyor bazý atölyelerde. Çýktým ben o iþyerinden. Çýkarken de makineci bir abimden rica ettim iplik nasýl takýlýyor göster diye. En azýndan gittiðim yerde acemi makineci olarak iþe baþlayayým diye. Hiç tatilim olmadý benim, cumartesi çýktým iþten, pazartesi yeni iþe girdim. Daha makinenin mekiðini bile yerine takmasýný bilmiyorken makineci olarak iþe baþladým ve kendimi geliþtirdim, iki sene içinde usta makineci oldum ve bütün makineleri kullanmaya baþladým, usta yardýmcýsý oldum. Ofise de bakmaya baþladým. Diðer kýzlar bu sefer dedikodu yapmaya baþladýlar. Diþinle týrnaðýnla bir yere geliyorsun ama ilk akla gelen baþka bir þey oluyor. Ofiste

Dört sene önceydi. Annem çalýþýyordu, hamile kalýnca mecburen iþten çýkmak zorunda kaldý. Abim ve ben “hangimiz çalýþsak” diye düþündük, abim lise sondaydý. Bir sene için kendini yakmasýna hiç gerek yoktu. Ben lise birdeyken okulu býraktým. Zaten ortaokuldan beri çalýþýyordum. Okuldan eve gelip, formamý çýkartýp direkt iþe gidiyordum. Akþam geliyordum eve, ödevler gece yarýlarýna kadar sürüyordu. Okulu býrakýnca da hemen iþ hayatýna baþladým.

artýk gelir gideri hesaplýyordum. Bu durum diðer kýzlarý gittikçe rahatsýz etmeye baþladý. Küçük bir atölyede üç beþ kiþi olmamýza raðmen isyan çýkartýyorlardý, herkes baþka baþka yorumlar yapmaya baþladý. Þimdi eðitmenlik yapýyorsun, modelistlik eðitimi ucuz bir eðitim deðil, zaman da ayýrman gereken bir iþ. Çalýþýrken nasýl yaptýn bunu? Artýk makineciliði hayat boyu götüremeyeceðimi, bir yerlere gelmem gerektiðini anladým. Onun için özel bir kurstan modelistlik eðitimi aldým. Kurstaki hocam, iþverenimle tanýþýyordu ve eleman ihtiyaçlarý olduðunu öðrenince beni tavsiye etmiþ. Bu þekilde baþladýk yani. Zaten hafta içi çalýþtýðým için gitmiyordum. Hafta sonlarý da bazen mesailerimiz oluyordu. Böyle durumlarda hocamýza haber veriyordum, geç gidip gece yarýsý çýkýyordum. Pazar günleri de erkenden yahut hocanýn vakti uymuyorsa akþamlarý gidiyordum. Çok aþýrý zorlandým bu yüzden. Ama deðdi. Zaten sadece annem hep arkamda durdu, hep destek verdi. Kýzým biraz daha hareket et, biraz daha ilerle dedi, þimdi ilerlemeye çalýþýyoruz hep beraber… Anneanne Nazife teyze ise bir köþeden sessizce bizi dinliyor. Bir gözüm onda sürekli, lafa karýþsýn istiyorum, olmuyor. Bazen uyukluyor, bazen tespihini çekip dua okuyor. Kim bilir onda ne hikayeler vardýr diye geçiriyorum içimden. Sohbet bitip de evden ayrýlma vakti geldiðinde elini öpüyorum. Sýkýca sarýlýyor bana. Dua okuyor sürekli. Kürtçe bir þeyler söylüyor. Lice’deki torununa benzetmiþ beni, pek bi sevmiþ. “Eve gelen kýz arkadaþlarýmdan kimseyi sevmez” diye ekliyor Ferda. Sonra dili döndüðünce Türkçe dua ediyor sesli olarak. Bir çift yün çorap hediye ediyorlar bana, Evrensel Gazetesi’nin 18. yýlýnýn þenlik davetiyesini býrakýyorum. Çok seviniyor Ferda. Yeni bir dostluðun getirdiði mutlulukla daha çok görüþeceðiz diyerek ayrýlýyorum evden…

Bebekken Diyarbakýr’dan Ýstanbul’a kamyon kasasýnda yolculuk, çocukken okul önlüðünü atýp tekstil atölyesine koþturmaca, büyüyorken abisi için okumaktan vazgeçip hayata atýlma, henüz 17’sinde iþinin ustasý olma... Zorluklarýn ve güzelliklerin içinde akan bu öykünün iki kahramaný var aslýnda; Ferda ve annesi...

Özlem Akcan / Ebru Kara

KADINDAN HER ÞEY BEKLENÝYOR Ailesi 2002 ve 2005 krizlerinde her þeylerini kaybetmesi üzerine çalýþmaya baþlayan Nebile Iþýk baþlangýçta çok zorlanmýþ, çocuklarýna özellikle de engelli çocuðuna vakit ayýramadýðý için. “Kadýndan her þey bekleniyor; kadýn eve ekmek getirecek, namuslu olacak, anne olacak, kadýn olacak… Kadýn olmak zor.” Nebile, biraz kýzgýn, biraz üzgün... “Kimse bilmiyor bizi. Ne yerel yönetim ne valilik ne sivil toplum örgütleri... Hiçbiri sahiplenmiyor. Sahiplenmek bir yana kimse burada bu kadar kadýnýn çalýþtýðýný bilmiyor. Seçim zamaný buradan eksilmeyenler, deprem zamaný ortalýkta yoklardý. Depremden önce 10 bin TL borcum vardý, þimdiye 70 bin TL olmuþtur. Zaten depremden önce kazandýklarýmý anca mutfaða verdim. Devletten de yardým almadýk. Ne bir kadýn örgütü ne valilik ne de devlet gördüm burada. Ama vergi borçlarýmýzý unutmuyorlar; suyumuzu, elektriðimizi kesiyorlar hemen. Hepsi bir yana, yoruldum deme þansým yok. Ayakta durmak zorundayým. Hiçbir þey beni yýldýramaz.. Desteðimiz yok, sosyal güvencemiz yok ama çocuklarým için durmak zorundayým. O yüzden zaten kadýnlarýn birbirine sahip çýkmasý gerek. Erkek sahip çýkmaz, anlamaz.”

BÝR BATTANÝYE ÜZERÝNDE Medine Gezer eþi cezaevine girdikten sonra. “ben çalýþmazsam, çocuklar kötü yola düþer” kaygýsýyla baþlamýþ iþe. Kira, 4 çocuk derken önce Ýran’dan kozmetik, sebze, benzin getirip satmýþ. Sonra kumaþ, iç giyim iþine girmiþ. Önceleri bir þey bilmediðini yapa yapa öðrendiðini söylüyor. Depremden sonra Ýstanbul’a göçmüþ, ev tutmuþ. “Bir battaniye üzerinde beþ kiþi sabaha kadar oturduk. Ýstanbul’u bilmiyorduk, ne olacak bilmiyorduk. Orada kýzýmla bir fabrikada çalýþtým. Baðcýlar’da bir tekstil atölyesindeydik. Kürt olduðumuz için, mesaiye kalmadýðým bir gün için bütün mesailerimi sildiler. ‘Terörist’ dediler bize. Ýstanbul’da belediyeden kömür dýþýnda hiçbir destek görmedik. O da yanmýyordu. Ýstanbul güzel ama yemek verdiklerinde bile davranýþlarýndan dolayý yemek istemiyorduk. Ben depremden kaçmýþým, elimde bir þey yok. O kampanyalar da ancak televizyondaydý, görmedik biz. Evine 10-15 gün ekmek götüremeyen insanlar vardý. Kim geldi, kim sordu, kim yardým etti? Çamurda, çadýrlarda insanlar kaldýlar, çadýrlar yandý. Ýnsanýn içi yandý da kimse sahip çýkmadý. Zaten deprem vurdu, bari insanlar vurmasaydý. Çok ezildik. Çalýþtýk, paramýzý alamadýk; konuþtuk, dinlemediler.”

Pasaja girdiðinizde sýralanmýþ dükkanlar, atölyeler karþýlýyor sizi. Makine sesleri geliyor kulaðýnýza, bildiðiniz dikiþ makinesi iþte... Bir de makine baþýnda oturanlarýn sesleri... Van’da Japon Ýþ Merkezi’ndeki bu pasajda kimsenin farkýnda olmadýðý kadýnlar çalýþýyor. Kimisi çok küçük yaþta baþlamýþ çalýþmaya, kimisinin eþi iflas edince, kimisi çocuklarýnýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için. Öteki olmayý da görmüþ, ezilmiþliði de, yokluðu da... Onlar buraya “Kadýnlar Pasajý” diyor. “Kendi iþim olsun diyerek baþladým çalýþmaya” diyor yirmi yýldýr el sanatlarý öðretmenliði yapan Nurten Taþ. “Kadýnlarýn çalýþmasý, okumasý gerek. Öðrencilerimi okumaya teþvik ediyorum. Çalýþmayan kadýna yazýk oluyor, kadýn erkeðe boyun eðmemeli.” Deprem döneminde de boþ durmamýþ Nurten. “Depremde psikolojisi bozulan kadýn öðrencilerim ve arkadaþlarýmla el sanatlarý sergisi açtýk, terapi oldu onlar için. Depresyondaki bir kadýn arkadaþým bu sergiden sonra bakýcýlýk iþine baþladý.” Üç çocuklu Þükran Teter, beþ yýl önce eþinin iflas etmesi üzerine çalýþmaya baþladýðýnda ailesi ‘kadýn dediðin çalýþýr mý’ diyerek tepki göstermiþ. Kolay da olmamýþ “gece gündüz ev, iþ, çocuklar arasýnda koþturuyorum ama alýþtým. Pazartesi günlerini bekler oldum. Ýflastan sonra evimiz bile kalmamýþtý. Þimdi hayatýmýzý yeniden kurmaya çalýþýrken destek olabilmek, ayaklarýmýn üzerinde durmak çok güzel” diyor. Baþarýsýný ‘sürpriz’ olarak deðerlendirse de geldiði pozisyondan pek memnun. “Her kadýn mutlaka çalýþmalý” diyor þimdi.

Nefes aldýðým sürece... Adile Karabaþ, 8 yýldýr kendi dükkanýný iþletiyor. Öncesinde de çalýþmýþ. “Ýki kardeþim rahatsýz; biri kalp hastasý, diðeri de varis ameliyatý oldu. Ailede bir ben, ablam ve iki kardeþ çalýþýyoruz.” Çalýþan kadýnýn önce kendisine sonra da çevresine destek olabildiðini söylüyor ve devam ediyor “Ýyi ki çalýþýyorum, aileme yardým edebiliyorum. Kendime daha çok güveniyorum. Ayaklarýmýn üzerinde durmak çok güzel bir þey”. “Evde oturmayý sevmiyorum. Ekonomik baðýmlýlýktan hoþlanmýyorum” diyen Saime Sürme ise çocuklarý-

ÝNSAN ÝSTERSE Dededen toruna aktarýlan bir meslek terzilik Pýnar Tunç için. 4 yaþýnda mýknatýsla iðne toplayarak baþlamýþ bu iþe. “Üç kardeþim cezaevinde, hem onlara hem de aileme bakýyorum. Burada, 100 erkek varsa 90’ý evinde oturuyor. Sadece evde oturup yiyorlar. Alýþmýþlar kadýnlarýn çalýþmasýna.” Biraz kýzgýn ve diðer kadýnlardan farklý düþünüyor. “Ben kadýnlarýn çalýþmasýndan yana deðilim. Her þey deðiþiyor, huzur kalmýyor evde. Çocuklarýna zaman ayýramýyor. Düzen erkek çalýþmasýndan yana olsaydý, bu kadar ezilmezdik, bu kadar yük bize düþmezdi. Þimdi yað, þeker derdim var. Ne para var ne de huzur.” Ayþe Koç 12 yýldýr bu pasajda,“çalýþmak bana kendi benliðimi kazandýrdý. Devlet bize destek verse, manevi anlamda bizim dertlerimizle, sýkýntýlarýmýzla ilgilense daha mutlu olurduk” diyor Þule Yüksel Þeker ise çocuklarý okula baþlayýnca çalýþmaya baþlamýþ. Daha önce evinde ev yemekleri yapýyormuþ. “Çalýþmak çok zor ama ayný zaman da çok zevkli. Ev hanýmlarýnýn da bir þeyler yapabileceðini gördüm. Ýnsan isterse her þeyi yapabilirmiþ gerçekten”. Çocuklarý onu örnek alýyormuþ. “Özellikle kadýnlar aciz olmamalý ve kendi ayaklarýnýn üzerinde durabilmeli.”

nýn ihtiyaçlarýný karþýlayan olmaktan da memnun. “Evlenmeden önce de evde el iþi yapýp satýyordum. Nefes aldýðým sürece de çalýþmak istiyorum.” “Kendi ayaklarýmýn üstünde durmak için baþladým iþe.. Eee ne yapalým, okula göndermedi babam” diyor Yýldýz Sorgu. Maddi gelirinin olmasý sözlerini dinlenir kýlmýþ çevresinde. Behice Bektaþ ise iki senedir bu pasajda çalýþýyormuþ. 4 çocuðunun ihtiyaçlarýný giderebilmek için baþlamýþ çalýþmaya. “Kalp hastasýyým. Evde kaldýðýmda daralýyordum. Evde hep ayný iþler, burada deðiþik insanlar görüyorum…Eee burada da arkadaþlarla sohbet, muhabbet derken zaman geçiyor. Bence bütün kadýnlar çalýþmalý” diyor.

Çalýþmak... Kimisi için prangalardan kurtulmak, kimisi için çocuklarýnýn geleceðini kurmak, kimisi için ise ek bir angaryanýn içine girmek...


8

Cenneti cennet yapan bu kadýnlarýn emeði Huriye Tozluyurt- Neslihan Demirören Antalya, doðasýyla bütün ülkeyi ve dünyayý kendine hayran býrakan bir þehir. Sermayenin son 15 yýlda güzelim ormanlarý yaðmalayarak taþtan duvarlar dikip adýna beþ yýldýz vererek süsledikleri otellere dünyanýn her yerinden sayýsýz turist gelir. Antalya’nýn cazibesine kapýlan “sonuçta turizm cenneti, bize de bir ekmek çýkar” deyip, tasý taraðý toplayýp memleketinden gelen insanlar bu beþ yýldýzlý otellerde üç kuruþa uzun saatler çalýþmak zorunda kalýyor. Eðlence merkezleriyle hemen her gün haber programlarýna konu olan Antalya’da, bu sektörde en fazla kadýnlar çalýþtýrýlýyor. Antalya Belek’te beþ yýldýzlý otellerin birinde kat görevlisi olarak çalýþtýðýný belirten Emine ablayla yaptýðýmýz sohbette þöyle ifade ediyor: “Antep’ten geldim. Eþim inþaat iþçisi, ara sýra iþ bulabiliyor. Bulduðunu da içkide yiyip geliyor. Yani bütün evin geçimi benim üzerimde. Üniversitede okuyan bir kýzým var. Kýsmetse öðretmen olacak. Onu okutmaya çalýþýyorum. O da benim gibi ezilmesin, hiç olmazsa okumuþ biriyle evlensin diye iþyerindeki bütün haksýzlýklara sesimi çýkarmadan çalýþýyorum. Günde 23 tane oda temizliyorum. Ýnsanlarýn pisliðini temizlemek kolay iþ deðil”.

“Bu cennette bize de yiyecek bir dilim ekmek bulunur” deyip Antalya yoluna düþenleri bekleyen, pek de cennetten sahneler olmaz. Baþkalarýna cennet yaratmanýn adý olan turizm sektöründe kadýnlarýn emeði kýymetli ama bir o kadar da ucuz...

“BENÝM BÝR ADIM VAR” Emine, “yeri geliyor hýrsýzlýkla suçlanýyorum, yeri geliyor ‘temizlikçi kadýn’ diye arkamdan baðýrýyorlar. Oysa benim adým var, bir kadýným ve gururuma dokunuyor” diyerek yaþadýðý burukluðu gözler önüne seriyor. Emine, “tatile gelenlerle kendimi kýyaslýyorum. Onlar, süslü makyajlý. Bir parfümleriyle ben bir ay evimi geçindiririm. Her gün yatak kaldýrmaktan belim aðrýyor. Odamý bitirebilmek için öðle yemeðine gidemiyorum, gitsem de aç kalkýyorum. Birkaç günlük yemekleri bize ýsýtýp veriyorlar. Her iþ çýkýþýnda çantamý didik didik arýyorlar bir þey çalmýþ mýyým diye. Eve

DIÞARIDAN CENNET, ÝÇERÝDEN CEHENNEM Antalya’nýn en güzel yerlerinden biri olan Kemer Göynük’te otelde çalýþan Sercan’ýn derdi kendilerine yapýlan muamele. “Ben muhasebe departmanýnda çalýþýyorum. Bazen düþünmüyor deðilim, baþka iþ mi yapsaydým diye. Sanki çalýþanlarýn her türlü hizmetten yararlandýðý, tatil yaptýklarý, þen þakrak kendi yaþamlarýný sürdürdükleri yerlermiþ gibi anlatýlýyor turizm alaný. Medyaya baktýðýmýzda bizlere sunulan hayat en güzel iþin en modernize edilmiþ haliymiþ gibi bir tablo var. Ama ben biliyorum. Ne turizmde çalýþan iþçilerin durumu çok iyi, ne de turizm baronlarý bu kadar iyi insanlar”. Bu gerçeðin ancak iþin içine girildiðinde görülebileceðini söylüyor: “Bir arkadaþým Mardinli’ydi, iþten çýkacak çýkmasýna da, parasýný vermedikleri için burada mahsur kalmýþtý. Çok aðýr þartlarda çalýþan arkadaþým, ayný zamanda barýnma ihtiyacýný karþýlayamadýðýndan dolayý dýþarýda kalmýþtý. Tabii biz arkadaþlarý bu ihtiyacýný iyi- kötü karþýlayabilsek de, otel iþletmecilerinin bu þekilde davranmasý çok kötü. Ýþçi lazým olduðu zaman köpek gibi ayaðýmýza kapanan, iþi bittiði zaman da bizi tanýmayan bir yerde dururlar. Ben inanýyorum ki günün birinde iþçilerin gücü bu þartlarý deðiþtirecek”.

Çocuklarýnýn yüzünü göremeyenler Kat görevlisi Gülay, Antalyalý. “Ben kat görevlisi olarak çalýþýyorum, eþim mutfakta çalýþýyor. Ev kredisi çektiðimiz için ikimiz de çalýþmak zorundayýz. Ev aldýðýmýz bölge kapkaççýlarýn, tinercilerin çok olduðu bir semt. Çocuklarým baþýboþ büyüyor. Kýzým kendi baþýna okula gidip gelmek zorunda. Onlarla hiç ilgilenemiyorum. 6:30’da evden çýkýp, 18:30’da eve geliyorum. Eþim ise, sürekli mesaiye kalýyor. Mesai parasý hiç almýyor. Kýþýn ikimiz de iþten çýkarýlýyoruz. Bu yüzden yazýn kazandýðýmýz parayý yemeden içmeden biriktirmeye çalýþýyoruz” diyor. “Otelde herkes çocuklarýyla havuza, denize giriyor, biz çocuklarýmýzý alýp bir gün bile denize giremiyoruz” diyen Gülay, “Antalya’yý biz de televizyonlardan izliyoruz” diyerek pek çok turizm iþçisinin durumunu özetliyor. “Bir anne olarak beni en çok üzen, çocuklarýmla ilgilenememem. Oysa onlarýn okumasýný, iyi insanlar olmasýný istiyorum. Baþbakan diyor ya 3 çocuk yapýn. Benim 3 çocuðum var ama bakamýyorum. Eðitimini, gýdasýný, en temel ihtiyaçlarýný karþýlayamýyorum. Kýzýmýn okulundan bilgisayar için yardým parasý istediler. Kýzým devlet okulunda okuyor. Ben kendime bakamýyorum devlete nasýl bakayým” diye serzeniþte bulunuyor.

geldiðimde kadýnlýk görevlerim yine beni bekliyor oluyor. Yaz boyu bir defa denize gidemedim. 15 günde bir izin kullanýyorum. Masraf çok oluyor diye az personel çalýþtýrýyorlar. Kasým ayý geldiðinde hepimiz birer birer kapýnýn önüne koyuluyoruz. Kýþýn geçimimi saðlamak için, evlere temizliðe veya nar, portakal toplamaya gidiyorum. Tabi patron düþünür mü kýþýn ne yiyorum ne içiyorum, kiramý nasýl ödüyorum, çocuðuma para gönderebiliyor muyum diye? Onun umurunda mý? Ýsterler ki bizim çocuklarýmýz okumasýn da kendilerine hizmet etsinler”.

TA R Ý H

17

Metrobüs maratonu baþlýyor Esen Aktaþ Ohh... Makyajýnýzý yaptýnýz, saçýnýza fön çektiniz iki dirhem bir çekirdek giyindiniz iþe, okula gitmeye hazýrsýnýz. Emin olun metrobüse bindiðinizde fönünüz, nemli bir havada bozulan fönden çok daha erken bozulacak. Makyajýnýzýn yanýnýzdakinin üzerine bulaþmasýnýn önüne ise hiçbir þey geçemez.... Mini etekle yüksek topuklu ayakkabýyý aklýnýzdan bile geçirmeyin, tek ayak üzerinde durmanýz gerekebilir. Türk standartlarýnýn üzerinde bir uzunluktaysanýz mesele yok, deðilse yanýnýzda uzun boylu bir arkadaþýnýz olmasýnda fayda var, zira araçlar Hollanda imalatý olduðundan tutacak yerleri ancak 1.70 ve üzerinde uzunluktaki insanlara göre. Metrobüsün içindeyken zayýfladýðýnýzý sanabilirsiniz; yoksa bu kadar insanýn nasýl sýðar ki bir otobüse. Ne Karatay diyeti ne de Dukan Diyeti sizi bu kadar hýzlý zayýflatamaz ama maalesef. indiðinizde eski hacminiz yerine gelecek. Her gün Cevizlibað-Avcýlar arasý yolculuk yapýyorum, ama halime þükrediyorum çünkü Beylikdüzü’nden gelenler de var. Çok þükür ki o kadar uzak mesafede deðilim. Okullar açýldý, trafik iki katýna çýktý. Eee yeni yeni üniversite öðrencileri de geldi. Ýþte bu yeni gelen genç üniversiteli kadýnlara ve iþe yeni baþlayan, yolu bir þekilde metrobüsle kesiþen herkesle bir gün mutlaka bir yerlerde karþýlacaðýz diyerek nacizane metrobüse binme ve inme önerilerim olacak

Nasýl binmeli, nasýl inmeli? Dediðim gibi okullar açýldý, bu da demektir ki Avcýlar’da köprü üzerinde baþlayan kuyruk artýk en iyi ihtimalle köprünün ayaðýna kadar uzanacak. Sakin olun, paniklemeyin hedefe ulaþmak için önce köprü üzerindeki seyyar satýcýlarý geçmeniz gerekecek. Akbilinizin dolu olduðuna emin olun. O kuyruða girdikten sonra asla çýkamazsýnýz unutmayýn. Merdivenlerin baþýna geldiðinizde penguen yürüyüþüyle yavaþça ilerleyin. Öndekilere dikkat edin çarpmayýn, arkadakiyle mesafeyi iyi ayarlayýn araya sýzmaya çalýþanlar olabilir. Ýþteee

Kadýnlar için birkaç bilgi...

yaklaþtýnýz az kaldý, akbilinizi çýkartýn, sabredin öndeki þimdi basýcak akbilini ve sýra size gelecek derken “dýdýdt dýdýt” bu sesi duyduðunuzda sakin olun. Korkmayýn, sadece akbili bitmiþ. Yardým etmezseniz çok zor durumda kalabilir. Unutmayýn, yapacaðýnýz bir davranýþla kahraman olabilirsiniz. Size fazla kontörünüz olup olmadýðýný soracak. Varsa yardýmcý olacaksýnýz ama yardýmcý olmadan önce bilmeniz gerekenler var. Size ne kadar ödemesi gerektiðini bilmelisiniz. Yeni sistemle, 3 durak gidecekse 1.6 TL isteyin, 8-9 durak gidecekse 2.6 TL, durak sayýsý daha fazla ise 2.9 TL. Bu arada arkadakilere dikkat, siz para alýþveriþi yaparken sabýrlarý tükenebilir. Ýlk duyacaðýnýz cümle “hadisene kardeþim sizi mi bekleyeceðiz sabaha/akþama kadar” Eðer biriniz “patlama kardeþim, ne acelen var” derse iþte fitil o zaman ateþlenmiþ ve çevredeki metrobüs maratoncularý da konuþmaya dahil olmuþ olabilir. Size tavsiyem sakinliði asla elden býrakmayýn, hedefe yaklaþmanýza çok az kaldý, lütfen sabredin. Metrobüse binmek için gelecek olan metrobüs körüklü olursa en son kapýnýn açýlacaðý yere kadar ilerleyin. Bütün kapýlar ayný anda açýlacaðýndan ve her kapýdan maratoncular içeri gireceðinden tek yönlü olarak en sondaki kapýya yanaþýn ve hedefiniz en sol yani metrobüsün en arka tarafý olsun. Unutmayýn en arkadakiler en öne geçmek için sizden daha hýzlý hareket edecekler, bu metrobüsün olmazsa olmaz kuralýdýr. Metrobüste oturmayý düþünüyorsan, boþ metrobüs gelene kadar beklemelisin. Tabi bu arada arkadakiler “binmiyosan çekilsene kardeþim” diyecek, nazikce binenlere yol verdiðinde emin ol sýranýn en arkasýnda kalmaya devam edeceksin ve asla o metrobüse binemeyeceksin. Boþ metrobüs geldiðinde unutma marotondasýn ve çok hýzlý hareket etmelisin.

Eðer hamileyseniz ya da yanýnýzda çocuðunuz var ise, “düþüncesiz bencil bir anne-kadýnsýnýz utanmadan bu halinizle bu kalabalýkta bu metrobüse binmeye çalýþýyorsunuz. Hadi kendinizi düþünmüyorsunuz çocuðunuzu da mý düþünmüyorsunuz? Ya ezilirseniz ya çocuðun ayaðýnýn üzerinden metrobüs geçerse, ya o çocuk düþerse... Bu halinle metrobüste ne iþin var...” Metrobüse binmek için ortopedik bir ayakkabýya ya da spor ayakkabýya ihtiyacýnýz olacak. Çantanýz omuzdan askýlý deðil, boynunuzdan çapraz bir þekilde olacak ve sað ve sol kroþenin ne olduðunu bilmeli ve sizi taciz edeni bulmak için refleksleriniz hýzlý olmalý. Birkaç da küfür öðrenseniz fena olmaz. Unutmayýn, hedefiniz ayaðýnýzýn üzerinden metrobüsün geçmesi pahasýna o metrobüse binmek. Þöför, “Kelime-i Þahadet getir, frenler tutmuyor!” dediðinde sakýn etrafta kamera arama zira bu bir kamera þakasý deðil, gerçek. Bilmiyorsan da merak etme koro halinde söyleneceðinden arada kaynarsýn zaten.

Oturduysan... Eðer oturma þansýna erdiyseniz þükredip yanýnýzdakine de “gazan mübarek olsun” demeyi ihmal etmeyin. Bitti mi? Hayýr tabi, her durakta, inen yolcudan çok binen olacaktýr, gençler daha atik olduðundan yaþlýlar ayakta kalacak. Her kapý açýldýðýnda kapýya yakýn olanlarýn ezilme tehlikesi geçirmesi, oturduðun müddetçe baðlamaz. Yaþlý bir kadýn sana doðru yaklaþýyorsa hemen uyuma numarasý yap, bu da en iyi cama dayanarak olur unutma. Þaþýrma yanýndakinin bacaðýna sarýlanlar boylarý kýsa olup tutacaða yetiþemeyenler. Metrobüs içinde telefon konuþmalarýný asla baþka bir yerde paylaþmamalýsýn. Ýspiyonculuk ayýptýr. Sana ne henüz araç Cevizlibað’dayken Söðütlüçeþme’de olduðunu söyleyeninden, sana ne dersanede, iþte olduðunu söyleyeninden. Metrobüse bineceksen sýr saklamayý öðrenmelisin. Uçmayý biliyorsan ineceðin duraða kadar oturabilirsin ama uçmayý bilmiyorsan ineceðin duraða yavaþ yavaþ yaklaþabilirsin bu arada unutmadan olasý bir koltuk kavgasýna sebep olmamak için lütfen selefini belirle ve “lütfen buyrun ben birazdan ineceðim diyerek yakýnýnda duran kadýna yer ver. Unutma erkeklere yer verilmez, metrobüs kuralýdýr; tamam ama en azýndan benim kuralým. Kapý açýldýðýnda seninle birlikte inmeyecek olan yolcularý sürüklemen gayet doðal, bu kuraldandýr. Ýndikten sonra büyükten küçüðe doðru hükümet, belediye baþkaný ve bize patates çuvalý muamelesi yapan herkesi ve her kurumu ve buna izin veren diðer bizleri anmayý da ihmal etme, nasýl anacaðýn tamamen sana kalmýþ.


9

16 Ne yaþarsan yaþa kocaný sevmek zorunda olman söyleniyor. Erkeðin karýsý, kýz kardeþi, annesi… Bir kadýn olarak tek baþýna varolmanýn, seçimler yapabilmenin önüne geçiyorlar. Ezgi Görgü

Kad

ýnla

“AMA”LARIN ARKASINDA BÝR GERÇEK VAR

rda n

kür

taj

hik aye

Leyla Bektaþ Körfez’in Çamlýtepe mahallesinde oturan bir kadýn. O da bizimle paylaþýyor düþüncelerini; “Kürtaja yasak getirilirse her þey daha kötü olacak, iþsizlik daha çoðalacak, çok çocuk olunca hayat þartlarý insanlarý çok zorlayacak. Çocuklarý olan ailelerde kadýn bakamayacaðý halde çocuk doðursa bakamayacak, daha zor olacak anne için de, aile için de. Kürtajý çoðu kadýn yaþamak zorunda kalýyor. Ben geç öðrendim hamile olduðumu, çýldýrdým ne yapacaðým diye. Allah’ýn gücüne gitmesin ama aldýrdým mecburen. O psikolojiyle aldýrmazsam daha çok hasta olacaktým, haliyle çocuk da olacaktý. Bakamadýðým bir çocuðu niye dünyaya getireyim ki?”. Aslýnda kürtaja karþý olduðunu söylüyor, ama onun da “ama”larý var. “Tabi ki kürtaja çok karþýyým ama boynu bükük olmasýna neden olmak, doðduktan sonra sahip olamadýðý þeyler yüzünden sýkýntýya girmesi daha kötü bir hal yaratýr çocukta ve ailede, sevgisiz çocuklar yaratýr. Ýstenmediði halde dünyaya getirilen çocuklarýn bunu yaþamasý haksýz bir durum”

AVUKATINIZ YANITLIYOR SORU: Evlendiðimde sadece kendi soyadýmý kullanamaz mýyým? Hangi durumlarda soyadýmý deðiþtirmek zorunda kalýrým?

Dile gelmeyen pek çok kürtaj tecrübesi var saklý olan. Kadýnlarýn bildiði, tecrübe ettiði, kararýný almakta zorlandýðý ve bütün tartýþmalar sürerken izleyen kadýnlarýn hatýrýna gelen deneyimler ise kürtajý tartýþanlarýn gündemini deðiþtirmiyor maalesef. Biz de kadýnlarýn deneyimleriyle meselenin “esasýný” yeniden gözden geçirsin yasa koyucular diye, anlatýyoruz dile gelmeyenleri… Zehra Baþkaya iki çocuðu ve eþiyle Karamürsel’de yaþayan bir kadýn. Ýlk eþinin her türlü þiddeti altýnda altý kere kürtaj olmak zorunda kalmýþ Zehra. “Küçük yaþta evlenmek zorunda kaldým. Ýlk iki kürtajým korunma yöntemleri bedenime, kanýma uygun olmadýðýndan rahatsýzlandýðým için korunamamamdan kaynaklandý. Doktor ‘eþin korunacak’ dedi. Ama eþim korunmayý keyfi bir þekil-

leri

Kadýnlarýn “medeni hali”ndeki her deðiþiklik, yasa gereði kadýnýn soyadýnýn deðiþmesini zorunlu kýlýyor. Kadýnýn kimliðini, pasaportunu, kredi kartýný, sürücü belgesini ve birçok benzer belgeyi yeniden çýkarmasý gerekiyor. Evlenince zorunlu olarak soyadýný terk eden kadýn boþanýnca bu defa da “boþandýðý kocasýnýn soyadýný kullanmakta menfaati bulunduðunu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceðini” ispatlayamazsa önceki soyadýna dönmek ve bütün bu belgeleri yeniden düzenletmek zorunda kalýyor. Medeni Kanun’da 1997 yýlýnda deðiþiklik yapýlana kadar kadýn kocanýn soyadýný almak zorundaydý. Deðiþiklikle “Kadýn.. evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yazýlý baþvuru yaparsa kocasýnýn soyadý önünde önceki soyadýný da kullanabilir.” dendi. Bu düzenleme, 2002 tarihli Medeni Kanun’un 187. maddesine aynen alýndý. Boþanma halinde kadýnýn soyadý Medeni Kanunun 173. maddesi ile düzenleniyor. Kadýn boþanma durumunda evlenmeden önceki soyadýný yeniden alabilir. Eðer kadýn evlenmeden önce dul idiyse, hakimden bekarlýk soyadýný taþýmayý talep edebilir. Hakimin izin þartý ise “kadýnýn boþandýðý kocasýnýn soyadýný kullanmasýnýn kendisi için önemli olduðunu, bunun kocaya bir zara vermeyeceðini ispatlamasý”.

de kabul etmiyordu. Bu þiddetin baþka türlüsüydü. Çünkü erkek düþünmüyor ki seni. Ne hamile kalmaya, ne doðurmaya ne de doðurmamaya karar verebiliyorsun. Eþin imzasý gerekliydi bunun için. Ben altý ay içerisinde üç kez kürtaj oldum. Neden? Eþim hem korunmuyor hem de ‘doðurursan ben bakmam’ diyor. Zorunlu birliktelik yaþadým senelerce. Ve çevremde pek çok kadýnda gördüm bunu.. Tecavüzden hiçbir farký yok bu durumun. Erkeðin istemesi önemli. Gerisine karýþmýyor. Ýkinci çocuðumu zorunlu olarak doðurmak zorunda kaldým. Kürtajlardan dolayý rahmim delinmek üzereydi. Kocam yine ‘ben bakmam’ demiþti ama baþka þansým kalmamýþtý. Hamileliðimin son ayýma kadar temizliðe gitmek zorunda kaldým.” Razý olmamayý, bir kadýn olarak varlýðýný ortaya koyabilmeyi baþarabilmiþ Zehra Baþkaya. Sevilmek nedir ikinci eþiyle öðrenmiþ. “Toplumun deðer yargýlarý da þiddet uyguluyor bize. Ne yaþarsan yaþa kocaný sevmek zorunda olman söyleniyor. Erkeðin karýsý, kýz kardeþi, annesi… Bir kadýn olarak tek baþýna varolmanýn, seçimler yapabilmenin önüne geçiyorlar. Çocuklarýmýn bana ‘yeter anne, katlanma’ demesi her þeyi baþarmama neden oldu. Benim yaþadýklarým toplumun sayýsýz örneklerinden bir tanesi. Bize öðretilmiþ bir alýþkanlýk olan boyun eðmeyi bir kenara býrakmalýyýz. Razý olarak kendimizle birlikte çocuklarýmýzý da mutsuz insanlar olarak yetiþtiriyoruz.”

Ama koca istediði zaman iznin kaldýrýlmasýný talep edebileceði için, kadýn soyadýný yeniden deðiþtirmek zorunda kalabiliyor. Bu konu, Anayasanýn eþitlik ilkesine dayanarak pek çok sefer Anayasa Mahkemesine götürülmüþ ve iptali istenmiþti. 20 Eylül 1998’de verilen kararda, Medeni Kanun’un “kadýn evlenmekle kocasýnýn soyadýný alýr” iptali istemini “bu durum eþitliðe aykýrý deðildir” diye reddetmiþti. Red kararýnýn gerekçesinde: “... Ýtiraz konusu kural kimi sosyal gerçeklerin zorunluluklarýndan ve yasa koyucunun yýllar boyu kökleþmiþ bir geleneði kurumsallaþtýrmasýndan kaynaklanmaktadýr. Aile isminin kuþaktan kuþaða doðumla geçmesiyle aile birliði devam etmiþ olacaktýr. Kamu yararý, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar soyadýnýn kocadan geçmesinin tercih nedeni olduðunu göstermektedir. ” demiþti. Geçen 13 yýlda, Anayasada kadýn lehine çeþitli deðiþiklikler yapýldý, AÝHM Türkiye’yi mahkûm etmiþ olmasýna raðmen, Anayasa Mahkemesi, geçtiðimiz aylarda 1998 tarihli kararýný tekrarladý. Mahkeme, yine ailenin önemini anlattý. BDP Milletvekili Altan Tan’ýn, evli kadýnlarýn kendi soyadlarýný kullanmasý konusunda verilen soru önergesine Adalet Bakaný’nýn verdiði “Ýnsan Haklarý Paketi’nde, kadýnýn soyadý ile ilgili çalýþmalar da devam etmektedir’ cevabý yukarýdaki uygulamalar doðrultusunda düþünülecek olursa, kadýnýn soyadý daha uzun süre eþitlik ilkesine aykýrý olarak kalacak.

KESTÝRMEDEN MEMLEKETÝN KADIN GÜNDEMÝ

Ankara’nýn Caddelerinde Süpürgeci Kadýnlar:

Ýki kadýn sohbete girer de memleketin kadýn gündemi konuþulmaz mý? Laf lafý açýyor, söz geliyor “üç çocuk” meselesine. “Bu kadar çocuða ne vereceðiz. Bu yaþtayým, eþim çalýþýyor, ben yýllardýr çalýþýyorum halen kiradayýz. Alýnan ücretlerle insanlar kira mý versin, çocuðuna mama mý alsýn, bez mi alsýn, okula mý göndersin, yemek mi yapsýn? Versin bir ailenin geçineceði düzeyde bir ücret, o zaman da isteyen istediði kadar doðursun” diyerek noktayý koyuyor bu mu-

habbete. Zamlardan, kürtajdan konuþunca ses tonu yükseliyor. Zamlarla ilgili “zengin daha zengin olmaya devam edecek. Fakir bu gidiþle yiyecek bulamayacak” diyerek kestirmeden gidiyor. Kürtaj yasaðýna karþý, özellikle tecavüz sonrasý hamile kalan kadýnlara kürtaj yaptýrýlmamasýna son derece öfkeli. “Tecavüze uðrayan kadýn hamile kaldý, kürtaj olamýyor, bu çocuk doðarsa ana-babasý baþbakan mý olacak. O kadýn hayatýný nasýl sürdürecek. Kadýnlarýn kararlarýna karýþmasýnlar” diyor.

Sokakta çalýþmanýn derdi baþka Þükran Öz

Neler yaþanýr o sokaklarda neler... “Bir parkta tekerlekli, kulplu, güzel, yeni bir valiz buldum. Tuttum sapýndan bir yandan sürüyorum, bir yandan da arkadaþlarýma muziplik yapýyorum, ‘ben tatile gidiyorum’ diye. Arkamdan asker, polis baðýrýyormuþ. Meðer bomba ihbarý yapýlmýþ. Birgün de mazgalý görmedim, üstüne basýnca zaten bir bozukluk varmýþ ki, tamamen kýrýldý ve bacaðým girdi içine. Utancýmdan baðýramadým da, yardýmla çýkabildim. Astým hastasýyým da ayný zamanda, bu nedenle tozdan da ciddi etkileniyorum”. Tabi bu tür iþ kazalarý her zaman ucuz atlatýlmýyor. Bir arkadaþlarýna çalýþýrken araba çarpýyor, ayaðý kýrýlýyor. Baþka bir arkadaþlarý kýþýn uz kýrarken, kolunu kýrýyor.

Çankaya Belediyesi’nin süpürgeci kadýnlarýndan biri Aynur Genç. Bir sohbet esnasýnda “iki oðlum, iki torunum var” deyince herkesin yaptýðý gibi ben de þaþkýnlýkla baktým yüzüne. “Mutlaka konuþalým” dediðim günün hafta sonu görüþtük evinde. Pazar günü 07.00-15.00 mesaisini tamamlamýþ, kendine düþen sokaklarý süpürmüþ, “evim daðýnýk mý acaba” telaþý içindeyken buluþtuk evinin kapýsýnda. Mahallesinden aldýðý sýcak gözlemenin eþliðinde çaylarýmýzý içerken baþladýk sohbetimize. Aynur Genç, soyadý gibi genç, 1972 doðumlu. Ankara Mamak’ta doðmuþ, büyümüþ, evlenmiþ, anne ve babaanne olmuþ. 15 yaþýnda görücü usulü ile evlenmiþ. 17 yaþýnda ilk oðlunu, beþ yýl sonra ikinci oðlunu getirmiþ dünyaya. Ýlk oðlu da kendi gibi erken evlenince genç yaþta 3.5 yaþýnda ve 3.5 aylýk torunlarýna babaanne olmuþ. “Evimizin en küçüðü bendim, evde her isteðim olurdu. Evlenince altý çocuklu eve gelin geldim. Kayýnpederim memurdu ve doðal olarak parayý yetiþtiremiyordu. Bir gün sabah kahvaltýsýnda sadece turþu kavurmasý ile sana yaðý vardý ve ben baþladým að-

lamaya. Kayýnpederim niye aðladýðýmý sorunca, sucuk istiyorum dedim. Bunun üzerine görümcemi bakkala gönderdi, sucuk aldýrdý, piþirtti ekmek arasý yapýp verdi elime. Eþim benden dokuz yaþ büyük. Ýlk günler eþim iþe giderken arkasýndan aðlardým, beni de götür diye” Oldukça zorlu geçmiþ evliliðinin ilk yýllarý. Ýkinci çocuðunun biraz büyümesinin ardýndan 27 yaþýnda baþlamýþ çalýþmaya. Beþ yýl bir milletvekilinin özel bürosunda sigortasýz çalýþmýþ. Kollarýnda oluþan tendom kopmasýna uzun zaman sonra teþhis konulmuþ ve ameliyat nedeniyle bir süre ara vermek zorunda kalmýþ. Sonrasýnda çeþitli aralýklarla taþeron iþçisi olarak bir bankada, güvenlik þirketinde, özel bir þirkette yemek iþlerinde çalýþmýþ. Yani 13 yýl içinde defalarca iþ deðiþtirmek durumunda kalmýþ. “Son olarak 2010 yýlý Mart ayýnda Çankaya Belediyesinde süpürgeci olarak iþe baþladým ve her þeye raðmen iþimden memnunum” diyor þimdi.

AÐAÇLARIN ALTINA BEZ MÝ GERSEK ACABA? Evinden ayrýlýrken Kumrular sokakta, iþbaþýnda iken fotoðraf almak için sözleþiyoruz. Ankara’nýn sonbaharý güzeldir. Her iki tarafý aðaçlýklý Kumrular ve çevre sokaklarýnda ise daha güzel. Saat 11.00 de buluþtuðumuzda kendine düþen sokaklarý bitirmiþ, yemeðe gitmeden önce çöp konteynýrýný, süpürge ve faraþýný yerleþtiriyordu zulasýna, bir yandan da söyleniyordu “bu aðaçlarýn altýna bezler gerilse nasýl olur” diye. Çünkü yemek dönüþü sil baþtan süpürecekti ayný sokaklarý.

Tozun topraðýn içinde Ekmek parasý peþinde Üç yýlý aþkýndýr Kýzýlay ve civarýndaki cadde ve sokaklarý süpüren kadýnlar artýk herkes tarafýndan kabullenilmiþ. Ýlk zamanlardaki gibi hayret nidalarý yok artýk. Ama sorun yaþamadýklarý anlamýna da gelmiyor tabi. “Aðýr iþ, bedenen çalýþýyoruz, toz, pislik, týbbi atýklar dahi oluyor ama iþimden memnunum” diyor. Ýþin zorluðu çalýþýlan sokaða, caddeye göre deðiþiyormuþ. Çünkü diyor, “çalýþacaðýn sokaðý tanýyýnca, güvendiðin yerleri belirliyorsun ve ihtiyaçlarýný daha rahat görebiliyorsun. 07.00-15.00 arasý çalýþýyoruz, öðlen bir saat yemek arasý haricinde sürekli sokaktayýz. Yeni bir bölgeye gidince tanýyýncaya kadar zaman geçiyor. Çay içecek, tuvalete girecek yer bulmamýz zor oluyor ilk zamanlar, bazý sokaklarda ise hiç bulamýyoruz”.

Kýzýlay ve civarýndaki cadde ve sokaklarý süpüren kadýnlar hayret nidalarý ile karþýlanmýyor artýk. Ama bu, sorun yaþamadýklarý anlamýna gelmiyor tabi...


KOCAELÝ’DEN ANTEP’E

Geçen ay dergimizde Antep’ten iki kadýnýn hikâyesini paylaþmýþtýk sizlerle. Biri Kudret’ti, “boþa koysam dolmuyor, doluya koysam olmuyor” dediði hayatýný bizimle paylaþýrken, eþinin direniþinin aslýnda baþ etmeye çalýþtýklarý zorluklara ailecek direnmeleri anlamýna geldiðini anlatmýþtý. 8 aylýk hamile Kudret, çocuklarýnýn geleceðini kurma çabasýnda elinden geleni yaparken memleketin dört bir köþesinde iþçi kadýnlarýn, iþçi eþi kadýnlarýn yaþamýnýn bir tablosunu da koymuþtu önümüze. Dergimizin benzer yaþamlarýn mücadelecisi olan

’le kurulan bir day

kadýnlarý buluþturduðunu, çabamýzýn bu yönde olduðunu her fýrsatta dile getiriyoruz. Ýþte geçen aydan bu zamana yaþananlar, bunu söylerken aslýnda ne demek istediðimizi de göstermiþ oldu. Kudret yaþamýnýn zorluklarýný ve Antep’teki direniþin görünmeyenlerinin muazzam emeðini anlattý, Kocaeli’de baþka zorluklara göðüs geren kadýnlar dergimiz aracýlýðýyla Kudret’le tanýþtý. “Biz de biliriz yoklukla yaþam arasýnda denge kurmanýn kadýnlar açýsýndan ne demek olduðunu” diyen Kocaelili kadýnlar da bu dengenin ancak dayanýþmayla kurulacaðý-

ný bilerek kendi þehirlerden Antep’e uzattýlar ellerini, açtýlar yüreklerini. “Býçak kemiðe dayandý” demiþti Kudret, “o býçak bizim de tenimizde yaralar açýyor” dedi Kocaelililer, “sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz” dedi Kudret, “emeðimizin karþýlýðý ancak bir arada olursak, birbirimize dayanak olursak alýnýr” dedi Kocaelili kadýnlar… Ve iþte dayanýþma örneði küçük paketlerden bebek kýyafetleri, çocuklar için kýrtasiye malzemelerinin yanýnda çýkan mektuplardan Kudret’e ulaþan duygular, Kudret’ten Kocaelili kadýnlara gönderilen selamlar…

Sevgili Kýymet, Senin, eþinin, çocuklarýnýn ve direniþe geçen arkadaþlarýnýzýn; onur, ekmek ve gelecek mücadelenizi Kocaeli’nden selamlýyor, dayanýþma duygularýmla sana ellerimi uzatýyorum. “Sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz, bunun için ne gerekiyorsa yapacaðýz, býçak kemiðe dayandý” diyen sesini kilometrelerce uzaktan duyabiliyorum. Çocuklarýnýn geleceði, karanlýklarýn aydýnlanmasý, emeðinizin karþýlýðýný almak, sömürüye dur demek için çýktýðýnýz bu yolculukta, adýmlarýmý adýmlarýna katmak, yüreðimi senin yüreðinin yanýna koymak için yazýyorum sana. Birbirimizi görmesek de, tanýmasak da anlayabiliyoruz. Çünkü farklý coðrafyalarda yaþasak da ayný yalanlarla kandýrýlmak, açlýða, yoksulluða, geleceksizliðe mahkûm edilmek isteniyoruz her gün. Yönetenler, patronlar istiyor ki biz onlarýn kölesi olalým. Onlar zenginleþsin, biz aç kalmýþýz önemli deðil. Fedakârlýk ve sabýr isteniyor bizlerden. Peki neden? Ne için fedakârlýk? Nereye kadar sabýr? Sizler, onlarýn bize vurmak istedikleri zincirleri kýrmak için yola çýktýnýz. Yaþadýklarýnýzýn bir kader olmadýðýný biliyorsunuz. Yalanlarýn karýn doyurmadýðýný yaþayarak öðrendiniz. Yanlýþ gidenleri deðiþtirmek, yapýlan haksýzlýk ve sömürü karþýsýnda “Artýk yeter benim de yapacaklarým var” deyip seslerinizi, adýmlarýnýzý, ellerinizi birleþtirip direniþe geçtiniz. Her yerden duyulmalý bu onurlu ses. Ben de varým demeli tüm sömürülenler. Grevi terör, grevciyi terörist, destekleyeni vatan hainlerinin oyununa gelen zavallýlar olarak ilan edenlere karþý hep birlikte olmalý; hiçbir korku, endiþe duymadan olumsuzluklara, haksýzlýklara karþý durmalý, seslerimizi birleþtirmeli, aslýnda ne kadar güçlü olduðumuzu görmeli, göstermeli, çocuklarýmýza onurlu bir gelecek býrakmanýn yýlmaz birer neferi olabilmeliyiz. Sevgili Kýymet, þuna inanýyorum ki, birbirimizin sesini duydukça, birbirimize güç verdiðimiz oranda, her türlü ayrýþtýrma, düþmanlaþtýrmaya karþý oldukça gelecek bizim olacak, kazanan biz olacaðýz. Seni, aileni, doðacak çocuðunu, onuru, hakký ve geleceði için mücadele eden herkesi en samimi dayanýþma duygularýmla selamlýyorum. Münire Çalýþkan Tuð / KOCAELÝ

15

10

TA R Ý H

Antep’ten Kudret’in hikayesini geçtiðimiz ay paylaþmýþtýk sizinle. Emeðinin hakký için mücadele eden iþçi Süleyman’ýn eþi olarak deðil yalnýzca, yaþamý kurmak için her gün yeni bir mücadele vermek zorunda kalan bir kadýn olarak tanýdýk onu...

Azad eyleseler uçamaz mýsýn? Zeliha Gürel “Romanýmda çarpýcý, sarsýcý, rahatsýz edici bazý sahneler olduðunu kabul ediyorum. Ancak, sanatýn, edebiyatýn iþlevlerinden biri de zaten budur: Okuru sarsmak, uyarmak, rahatýný bozarak o güne dek farkýnda olmadýðý ya da yeterince önem vermediði birtakým gerçekleri algýlamasýný, kavramasýný saðlamak”. Bu cümleler Pýnar Kür’ün 1988 yýlýnda “Asýlacak Kadýn” adlý romaný için mahkemeye vermek zorunda kaldýðý savunmasýndan. On beþ yýllýk bir emeðin ürünü olan ve ilk baskýsý 1979’da yapýlan “Asýlacak Kadýn” ile Pýnar Kür, her gün kadýnlara dair okuduðumuz ve maalesef artýk þaþýrmadýðýmýz haberlerden bir tanesini konu edinerek sarsýyor okuyaný. Yaþanýlmýþ bir olaya dayanan bu roman, evet rahatsýz ediyor! Kitapta, kadýn üzerindeki baskýnýn, toplumun kadýný algýlayýþ biçiminin ve yýllardýr adeta hastalýk biçimini almýþ duyarsýzlýðýn bütün “çýplaklýðýyla” ortaya serildiðini görüyoruz. Bu “çýplaklýk”, söz konusu kadýn olunca kapalý olmaya alýþmýþ gözler için hayli müstehcen(!) bulunmuþ ve romanda anlatýlanlar “cinsel tahrik” olarak nitelendirilmiþ. Bu suçlamayý yapanlarýn nasýl bir ruh hali içinde olduklarýný baþka bir tartýþmaya býrakarak romanýn anlatmak istediði ve hala güncelliðini koruyan gerçeðe geri dönelim. Melek, üvey babasý tarafýndan hayli zengin, köklü bir aileye satýlýr. Üvey baba her ay yalýnýn sahibi yaþlý Hüsrev Bey’den para alýr. Baþlarda evin hizmetçisi gibi çalýþtýrýlýr Melek. Sapýk bir ruha sahip, psikolojik sorunlarý olan Hüsrev Bey kendisini yalýsýna kapatmýþ, hayal dünyasýna hapsolmuþtur. Bu hapsolmuþluðun bedelini en çok Melek öder. Hüsrev Bey eski Fransýz sevgilisinin hatýrasýný Melek’in üzerinde acýmasýzca yadeder. Meleðin onun gibi konuþup onun gibi davranmasýný saðlayýp üstüne kendi cinsel tatminliðini de ekler. Üvey babaya para vermekten sýkýlýp nikahýna geçirince Meleði, artýk bu cinsel tatminlik mahalleyi de kapsayacak þekilde geniþler. Her gece kahveye giden yaþlý adam yalýya iki kiþi ile döner.

derdime derman gördüm” diyor. “Bu mektuplardan sonra gördüm buradaki iþçinin de derdi ayný, oradakinin de. Demek çözüm de burayla orayý birleþtirmekte” derken gözleri parlýyor. Selamlarý var herkese, bütün Ekmek ve Gül okurlarýna… Selamý verenle alan arasýnda Ekmek ve Gül dergisinin olmasý, bizi de güçlü kýlýyor.

DÝLE GELEN… Bu kýsa özet bile romanýn neden güncelliðini koruduðunu anlamaya yeterli sanýrým. Ama yine de sýralayalým biz sebeplerimizi; Sadece 2011 yýlýnda 102 kadýn tecavüze uðradý bu ülkede. Tabi bu rakam dile gelenlerin ifadesi. Daha nice duyamadýðýmýz (duymadýðýmýz) kadýn var; ailesi, kocasý tarafýndan satýlan, fuhuþa kurban edilen. Z.K, N.Y, Ö.D… artýk her kadýnýn hayatý iki harfin içine mahkum olma tehlikesi içinde. Çünkü tecavüz edenler hiçbir bedel ödemeden dýþarýda dolaþýyor, devlet tarafýndan korunuyor. En son Ö.C davasýna bakalým. Ýçinde polisin olduðu 34 kiþi tecavüz etti bu genç kýza. Aylarca. Tutuklanmadýlar bile. Sözünü ettiðimiz birilerinin tükürükler saçarak nitelediði, yargýladýðý gibi müstehcen þehvet hikayeleri deðil 2012 Türkiye’sinde kadýn bedeninin, ruhunun parçalanmasýdýr!

ðinde 17 yaþýnda dünyanýn iyileþmesi için mücadele eden bir delikanlýdýr artýk. Aklýna ve yüreðine sýðdýramaz duyduklarýný. “Þimdi düþünüyorum da o ilk anda bana en korkunç gelen Melek’e yapýlanlar deðil de, bunu birçok kiþinin yapabilmesi, birçok kiþinin de yapýlmasýna göz yummasýydý... Olacak, akýl alacak þey miydi bu?” Sonrasýnda kolu kanadý olmak ister Meleðin. Azad eylemek… “Kurtarabilir miydim onu? Kurtarýrým dedim. Ýlle de kurtaracaðým dedim. Göðsünden vurdum onu yaðmurlu bir gecenin karanlýðýnda. Islak, çamurlu bir baþka karanlýða gömerken onu, ille de Melek’in tanýklýðýný istedim. O, saçlarý, giysileri sýrýlsýklam gövdesine yapýþmýþ, kocaman gözlerle bakarken kürek sallayýþýma, kurtuluþu en derinliklerinde duysun istedim. Öyle olmadý oysa. Baþýmda durup titredi yalnýzca.” Yýllarca baskýyý, korkuyu, sindirilmiþliði, kurtulma düþüncesini yok edecek kadar ruhunda taþýyan Melek’in hikayesi þöyle yansýr gazetelere; Birkaç ay önce kamuoyunu haftalarca meþgul eden ve halk arasýnda ‘Yalý Cinayeti’ olarak adlandýrýlan dava dün sonuçlanmýþ ve sanýklardan Melek Ebruzade idama, suç ortaðý Yalçýn Özveren ise ömür boyu hapse mahkum olmuþlardýr. Hüsrev Ebruzade, Boðaziçi’ndeki yalýsýnýn bahçesinde ölü bulunmuþ; birkaç yýl önce gizlice evlendiði anlaþýlan Melek adlý karýsý genç aþýðýyla bir olup yaþlý eþini öldürmekle suçlanmýþtý.

Çengelli Ýðne Ayla Belek

BÝZ NE KADAR ÇOKMUÞUZ! Çok karmaþýk duygular içindeydi sanki Kudret, sevinç vardý ama þaþkýndý da. Hiç tanýmadýðý insanlarýn kilometrelerce uzaktan seslerini duymasý þaþýrtmýþtý onu. Þaþkýnlýðý, yaný baþýndaki insanlardan bile zaman zaman “deðer miydi iþten atýlmaya” cümlesini duyarken boðazýna düðümlenenlerin bu kadar uzaktan anlaþýlmasý, hep içinden söylediði “deðer tabi” cümlesinin de ne kadar anlamlý olduðunu görmesindenmiþ. “Ýnsan nasýl güçlü hissediyor kendini, tek deðilmiþiz, çokmuþuz” diyor. “Eþim direniþin önünde olduðu için o zamandan bu zamana iþsizdi. Derdimiz çoktu, biraz daha arttý. Ama ben bir günden bir güne yanlýþ demedim. Çünkü biliyorum doðrusu budur. Ama çevremizdekiler böyle düþünmüyordu. Tam da gücümün tükenmeye erdiði anda geldi bu dayanýþma. Gücüme güç kattý”. Çocuklar çok sevinmiþ paketlerden okul için ihtiyaç duyduklarý þeyler çýkýnca. “Ýnan ben o paketten çýkanlar içinde en çok mektuplarý

Meleðin bedeni topluca kullanýlan bir nesne haline gelmiþtir. Yaþlý adam meleðe her gece ne yapmasý gerektiðini komutlar. Kýzamayan, sevemeyen, hislerinin üzerinde de tepinilen bir Melek. Bilmediði zamanlardan kalma, içinde kaybolduðu ipek elbiseler ve kýrmýzý rujuyla kim olduðunu hatýrlayamaz bile. Tek yaþam belirtisi ara sýra çýktýðý bahçede mýrýldandýðý türküdür. Çocukluðu, acýsý türküsünde saklýdýr. Kýrýk mý kanadýn kollarýn hani Yeller mi savurdu küllerin hani Azad eyleseler uçamaz mýsýn? Kýrýlmýþ kollarýn kanadýn hani Annesi ve babasý yýllardýr yalýnýn emekçisi olan Yalçýn, Melek’i ilk defa bu türküyü söylerken görür. Daha 10 yaþýnadýr. Bir aðaca yaslanmýþ, rüzgarýn savurduðu beyaz elbisesi ve her þeye inat narin sesiyle gerçek bir melek gibi görünmüþtür gözüne. Yýllar sonra gerçeði öðrendi-

Everest Yayýnlarý 2004 134 Sayfa

Þalter tutanlara duyurulur

600 kiþiyle tatil yapýnca, tatil yaptým diyebilir misiniz? Hele kaldýðýnýz oda, kafetaryanýn yaný baþýndaysa. Banyonun omuz hizasýndaki penceresi, okey oynayanlarýn masa dibinde olunca, þöylesi diyaloglar, hiç de hayal ürünü olmuyor. Saçýnda þampuan kalmýþ, Ayla abla. Kepek yapmasýn, iyi durula. Hadi ordan çok bilmiþ. Ýki saattir okeye dönüyorsun, fark etmedim sanma. Gözüme sabun kaçmasa çoktan söylerdim ya, hadi gene iyisin. Ýstanbul’un kalabalýðýný özlemiþ olarak tatilden döndük. Günler býraktýðýmýz gibi geçiyor. Okullar açýlýnca, gündüzleri mahalle, emek yaz kampýndan daha sessiz oldu. Ama geceleri; öðretmenlerle ya da 60 aylýk okula giden çocuklu annelerle komþuysanýz ne dediðimi daha iyi anlayacaksýnýz. Bu evlerden gelen cinnet geçirmiþ kadýn ve çocuk seslerinden pek de huzur kalmýyor. Neredeyse kampýn gürültüsünü özledim diyeceðim.

Önceleri bu 60, 66 ay hesaplarýna takmýþtým. Benim bildiðim 2 yaþýndan sonra çocuðun yaþýnda ay hesabýný býrakýrdýk. 4’lü sistemde ay önemli oldu. Çocuk kaç aylýk? 63 Böl 12’ye Hiç bölme, okula baþlýyabilir. Meðer hesap baþtan þaþmýþ. Çocuðunuz 30 yaþýna gelince, yetiþtirirken neler çektiðinizi unutuyorsunuz. Neyse ki hatýrlattýlar. Saðdan soldan gelen kavga sesleri, sabahlarý okula gitmek istemeyen çocuk seslerine karýþýnca, mahalle olarak cinnet geçirmeye baþladýk. Evvelsi gün, birinci sýnýflarý okutma þanssýzlýðýndaki yeni gelin öðretmen haným, canhýraþ baðrýrken, sesi alt kattaki komþumun torunun sesine karýþýyordu. Ýkisi de ayný þeyi söylüyordu. Okula gitmek istemiyorum. Böylece okullarýn açýlmasý beni ilgilendirmezken, ilgilendirir oldu. Bu günlerde aklýmý kurcalayan tek bir soru var; acaba sendikacýla-

rýn okula baþlayan çocuklarý yok mu? Hadi kendilerinin yoksa da temsil ettikleri iþçilerin hiç birinin çocuðuda mý bu aylýk hesaplara girmedi. Hiç sesleri çýkmýyor da. Hayvan severler bile sokaklarý doldurdu. Bizim sendikacýlarda bir sessizlik var ki nedenini sorma gitsin. Hayvanseverler dedim de aklýma geldi. Halkýnýn baþýna bombalar atan, çocuklarýný daha minnacýk bebelerken, ne idüðü belirsiz bir eðitim girdabýnda boðmaya çalýþan bir iktidar, hayvanlarý sevebilir mi? Bu soruyu sormak bile abes. Çýkartacaklarý kanun, sokak hayvanlarýný katledilmesinin önünü açýyor. Bununla da kalmayýp, evimdeki kedi köpeðin sayýsýna bile karýþýyor. Allahtan, hayvan severler, sendikacýlarýmýz kadar sessiz deðil. Bir çok ilde eþ zamanlý eylem yapmayý akýl edebiliyorlar. Ellerinde indirecek þalterleri yok ama sokak hayvanlarýna bile siper olacak yürekleri var. Elinde þalter tutanlara duyrulur.


11

14 Gülþah Ýmrek

MAÝL ULAÞMADI AMA SÖZÜMÜZ ULAÞSIN

Ýki harf….Ýki harfin üzerinize ömür boyu yapýþýp kalmasý…Nasýldýr sizce, hiç düþündünüz mü? En son utanmasý gereken kiþinin siz olduðunuz bir olayda her defasýnda suçlu ilan edilmek nasýl bir þeydir acaba? Bunu yapan alçaklarýn bilhassa ‘devlet’in onayýndan, ‘saðlýklý insan’ sýnavýndan birçok kere geçmiþ kiþilerin aðýrlýklý olarak ‘sanýk’ diye karþýmýza çýktýðý davalarda adaleti yine o devletten beklediðinizi düþünün… Son günlerde bunlarý düþünmeye çok daha fazla ihtiyacýmýz var. Neden mi? Çünkü bunlarý düþündürecek vakalarýn gün geçtikçe daha da yaþamýmýzýn orta yerine girdiði bir memlekette yaþýyoruz. Ö.C, Z.K, N.Y…Ardarda basýna yansýyan utanç davalarý.. Birçok gazetenin manþetine taþýdýðý, yakýndan izlenen olaylar. Bu konuya hassas, duyarlý köþe yazarlarýnýn köþesine taþýdýðý davalar…Ve Türkiye’yi yönetenlerin –olmayan- utancýný ortaya koyan davalar. Evet Türkiye’de kadýna yönelik þiddet, taciz, tecavüz haberleri hiç eksik olmadý o sayfalardan ne yazýk ki. Düne kadar gazetelerin en ücra köþesinde küçük bir kutucuk içerisinde verilirdi kadýn ölümleri ya da tecavüz haberleri. Artýk popülerleþti mi nedir, manþetine taþýyan gazeteler var Radikal, Habertürk gibi…Bu tür utanç davalarýna dikkat çekmek güzel de, bunun karþýsýnda bir tepkiyi örgütlemek gibi bir sorumluluðumuz da yok mudur yani? Neredeyse her gün bir tecavüz skandalý ile uyanýyorken Dilan bebek bunlarýn en sonuncusu oldu. “Dilan’a ne oldu?” diye soruldu hep bir aðýzdan sosyal medyada ama cevap biz sormadan hazýrlanmýþtý belki de. Dilan boncuk yutmuþtu, tecavüze uðradýðýna iliþkin bulgular olduðu önce basýna yansýmýþtý sonra bir anda bunun bir yanýlsama olduðu geldi gündeme. Saðlýk raporuyla doðrulandý, Aile ve Sosyal Politikalar bakanýmýz da noktayý koydu gecikmeden. Bir soru iþareti de böylece giderilmiþ oldu onlarýn nezdinde. Ama akýllarda o soru hep kalacak.

O kamu görevlileri eðer bu süreçte o kýz çocuðunun yaþadýklarý karþýsýnda hiçbir þey yapmýyorsa, sessiz kalýyorsa, görmezden geliyorsa bunun altýnda ne yatýyordur? Bu tam da Fatma Þahin’in bakanlýðýný yaptýðý devlet mekanizmasýnýn kadýn politikalarýnýn sonucu deðil midir? Bu devletin tecavüzler karþýsýnda ki sorumsuzluðunun ve ‘bilinçli olarak’ yaptýrým uygulamamasýnýn bir sonucu deðil midir? Cevaplar “evet” olduðun-

Bakana mail, sorana nutuk atan

MEDYA

anýþma öyküsü KÜÇÜCÜK BÝR PAKET KOCAMAN BÝR DAYANIÞMA Dilara Çoban / Kocaeli

MANÞET YAP ÝZÝ KALSIN, YARINA TOZU KALSIN Tüm bunlar bize bir þeyi de sorduruyor. Basýn bu tepkinin neresinde duruyor? Bir konuyu manþetine almak demek gündemin en çarpýcý haberini ilk bakýþta insanlara göstermek demektir. Ancak çýkan haberlerin ayrýntýlarýna baktýðýmýzda ulusal basýn bu haberlerin popülaritesini kullanmaktan öteye geçemiyor! Sosyal medyanýn referans alýndýðý bir habercilik tutumu da haliyle memleketimizin ancak sanal gerçeklerini göstermeye yetiyor. “Dilan bebeðe ne oldu?” baþlýðýyla açýlan etiket belki twitter dünyasýna 3. sýradan girdi. Ancak bir o kadar da hýzlýca gündemden çýktý. Ama ya diðer yaþananlar… Basýna yansýsa da yansýmasa da rakamlarýn gözümüze soktuðu diðer çocuklar, bebekler? Ankara Çocuk Ýzlem Merkezlerine yýl içerisinde cinsel istismardan dolayý gelen çocuk sayýsý 500 civarýnda. Belki Dilan onlardan biri deðildi ancak buna maruz kalan o kadar çok çocuk var ki…Ya da mesela Z.K’ yi düdan Fatma Þahin’e öfkeliyiz. -Gerçi Fatma Þahin kendini ‘Kadýndan’ deðil, ‘Aileden’ sorumlu devlet bakaný ilan ettiðinden midir nedir, aile içinde olmayan her vakadan azade tutuyor kendini belli.Ýþte basýnýn görevi böylesine önemli konularda bir kez daha ortaya çýkýyor. Yaþananlarýn popülerleþtirilmesi tek baþýna “duyarlýlýk” yaratmaz. “Mail attým gitmemiþ”, “bize böyle bir mail gelmemiþ” haberciliðinin dýþýnda herkesin gözleri önünde yaþanan istismar ve þiddet vakalarýnýn neden ancak haber olduktan, kamuoyu tepkisi oluþtuktan sonra sorumlu kurumlarýn gündemine gir-

þünelim. Edirne’de görev yapan bir emekli hakim duruma iliþkin Fatma Þahin’e mail atýyor, burada çarpýcý bulunan tek þey ise “mailin dikkate alýnmamýþ olmasý”. Ve kadýn hakim açýklama yapýyor; “E-mailim Bakan Fatma Þahin’in önüne bile gitmemiþtir...”. Ýþte meselemiz bu ya zaten, illerdeki sosyal hizmet kurumlarýndan, yaþanan istismarý ortaya çýktýktan sonra deðil henüz olmadan önleme sorumluluðu taþýyan kurumlardan sorumlu bakana bir hakimin (ya da herhangi bir sorumluluk duygusu taþýyan kiþinin) maille ulaþmaya çalýþmasýndan abes bir þey olabilir mi? Bir çocuðun baþýna getirilenlerden bir maille haberdar oluyorsa o çok etkili ve çok yetkili bakanlýk, burada sizce de bir sorun yok mu? Bunu sorun etmeyen, “mail ulaþmamýþ, ulaþsa böyle sonuçlar yaþanmayacakmýþ” minvalli haberler yapan medyada bir sorun yok mu? Manþet olan þiddet haberlerinin izi ertesi gün o þiddetin yaratýlmasýnda katkýsý olanlarýn birkaç cümlelik “her þey kontrol altýnda, yapýlacak her þeyi yaptýk” sözlerinin parlaklýðýnda ortadan kaldýrýlýyorken, soracak sorularýmýz yok mu? diðini sormak lazým. O vakte kadar yerel yöneticilerinden kamu görevlilerine, muhtardan öðretmene, her þeyden haberdar komþudan, anneye kadar kimsenin bu iþi açýða çýkaracak “cesareti” kendinde bulamadýðýný da sorgulamak gerekir. Ha, bu medya sorar mý, hayýr. Bakana gitmeyen maili dert eden, hiçbir þeyin yapýlmamasýný mailin gitmemiþ olmasýna baðlayan medya, yaþananlarýn hesabýný sorana da nutuk atýyor. Ama madem her eleþtiride “hayýrhah” bir iþ yaptýklarýný ilan ediyorlar, o zaman hiç deðilse sorgulayan kadýnlarýn ne dediklerini de haber yapsýnlar …

Sýkýntýlý bir ruh haliyle bir-iki arkadaþýmla çay bahçesinde oturuyordum. Telefonum çaldý, bilmediðim bir numara. Karþýmdaki sesin mutlu mutlu çýnlamasý çalýndý kulaðýma önce; “Dilara abla nasýlsýn?”. Uzun zamandýr kendimi bu kadar iyi hissettiðim bir konuþma yapmamýþtým. Þehrin bütün zenginliðini yaratan, ama o zenginlikten hiç pay almayan 5 bin iþçinin þeker bayramýný direniþle karþýladýðý Antep’te hiç tanýdýðým yoktu. Arayan Yusuf ’tu, geçen ay Ekmek ve Gül dergisinde yaþadýklarýný okuduðum Kudret’in oðlu, doðduðundan beri beni tanýyormuþ gibi bir ses tonuyla konuþan bu çocuk, bizim aslýnda bu dergiyle ne kadar çok tanýdýða sahip olduðumuzu da gösteriyordu. Kocaeli’de direniþteki Kýyak ailesinin yanýnda olduðumuzu göstermek, bir nevi sýkýntýlarýna ortak olmak için Ekmek Ve Gül okurlarý olarak kýrtasiye malzemesi, ailenin yeni doðacak üyesi için birkaç eþya topladýk mahallelerden… Herkes elinden ne geldiyse hazýrlamaya çalýþmýþtý, patikler, zýbýnlar, diðer çocuklar için okul malzemeleri... Biz hiç önemli bir þey yaptýðýmýzý düþünmedik, mütevazý bir dayanýþmaydý bizim için bu, “yalnýz deðiliz” demenin bir yoluydu. Hayatýn yükü bizim için aðýr, onlar için

“Býçak kemiðe dayandý” demiþti Kudret, “o býçak bizim de tenimizde yaralar açýyor” dedi Kocaelililer, “sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz” dedi Kudret, “emeðimizin karþýlýðý ancak bir arada olursak, birbirimize dayanak olursak alýnýr” dedi Kocaelili kadýnlar…

daha aðýrken yükü sýrtlayanlarýn birbirine desteði gibiydi. Zorluklara raðmen iyi bir yaþam mücadelesinden, ekmeðinin hakkýný aramaktan vazgeçmeyen Kýyak ailesine, direniþi evde sürdüren Kudret’e, yeni doðacak bebeði kaygýyla bekleyen ama onun için mücadele edildiðini bilerek yaþam mücadelesi sürdüren bu dirençli kadýna selam gönderdik cümlelerimizle. Barýþýn, dayanýþmanýn, dostluðun, kardeþliðin, bizciliðin yok edilmesini isteyip bizi yokluða, yoksulluðun, savaþýn ortasýna atýp kardeþliðimizi bozup bencil olmamýzý bekleyenlere bir inattý aslýnda. Ýyi ki yazmýþým telefon numaramý onlara gönderilen pakete koyduðum mektubuma. Neþeli sesiyle beni aradýðýndaki mutluluk çok güzeldi. Hepsiyle ayrý ayrý konuþmam ve hepsinin kendini çok iyi hissettiðini, yalnýz hissetmediðini anlamam kalbimin atýþýný hýzlandýrdý ve göz yaþlarým ilk kez mutluluktan aktý.

Kocaelili kadýnlar dergimizde Kudret’in hikayesini okuyunca istemiþler ki kendini yalnýz hissetmesin, bu hikayenin aslýnda çok kadýnla paylaþýldýðýný bilsin... Biraraya gelip Kudret’e ve çocuklarýna küçük hediyeler hazýrlamýþlar, Daha da önemlisi dayanýþma mektuplar yazmýþlar ona....

YUSUF’A Küçük dostum sen benden çok daha zor þartlarda büyüyorsun. Ama yaþamýn deðerini, ne demek olduðunu daha iyi anlýyorsun. Sen hiçbir zaman sesindeki neþeyi, doðallýðý kaybetme. Ben çok mutluyum senin dostluðunu kazandýðým ve sesini duyduðum için. Caným kardeþim sen hep iyi hisset. Annene, babana, ablalarýna hep sýkýca sarýl. Bu satýrlarý sana yazdýðým þehirde, görmediðin belki de daha duymadýðýn baþka þehirlerde de bir sürü ablan, abin, dostun var bunu unutma. Bu arada çorapsýz dolaþýp çýplak ayakla yere basma öyle, hasta olursun. Anneni de üzme sakýn. Bir gün mutlaka görüþmek umuduyla… Süleyman aðabey, Kudret abla… Bu zor yaþam koþullarýnda, haklý mücadelenizde yanýnýzda olduðumuzu gösterebildiysek ne güzel. Yüreðiniz hiç darda olmasýn, asla yalnýz deðilsiniz. Mücadeleniz, mücadelemizdir. Barýþ, kardeþlik içinde yaþayacaðýmýz bencilliðin yoksulluðun olmadýðý, insan için güzel olan ne varsa hepsi için, güzel günler için… Kendinize iyi bakýn!


KAD12-13.qxd

04.10.2012

22:40

Page 1

Tecavüz haberi duymaktan yýldýysanýz...

HER ÝLÇEYE BÝR ÞÝDDETÝ ÖNLEME MERKEZÝ Bir önceki kampanyanýn da deneyimi ile yine bir imza kampanyasý yapmaya karar verdik. 8 Mart’ta çýkan ‘Ailenin Korunmasý Ve Kadýna Yönelik Þiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un ardýndan tartýþýlan Þiddeti Önleme ve Ýzleme Merkezleri’nin her ilçede açýlmasý için ve bu yasanýn eksik yanlarýný da tartýþmak üzere bir kampanya sürdürme kararý aldýk. Önümüz yerel seçimler ve biz her ilçede, her ilde bu merkezlerin açýlmasý için mücadele edeceðiz. Kadýnlar olarak yerel seçimler öncesi bu talebimizi belediyeler, kaymakamlýklar ve valiliðe ileteceðiz. Amacýmýz ayný zamanda yasada eksik kalan yanlarý da tartýþmak buna baðlý kalmadan ama ‘madem çýkardýnýz o zaman uygulayýn’ demek. Parlamentoyu da kullanacaðýz. Sesimize ses vereceðini düþündüðümüz, mücadelemize destek vereceðine inandýðýmýz vekillerimizle de görüþeceðiz. Dedik ya, biz kadýnlar yan yana gelip, mücadele etmezsek bir þeyler deðiþmez. Biliyoruz ki dergimiz bu yan yana geliþlerde bizim köprümüz, mücadelemizin harcý olacak. Týpký geçen kampanyada gerek mektuplar gerekse de yazýlarla Kocaeli’nden Kayseri’ye seslerimizi birleþtirdiysek þimdi de kadýna yönelik þiddete, tacize, tecavüze ve çocuk istismarýna karþý mücadelemizi birleþtirebiliriz. Haydi ellerimizi birleþtirelim….

SORUN DA ÇÖZÜM DE UZAÐIMIZDA DEÐÝL Geçen yýl, kadýna yönelik þiddetin önlenmesi ve kadýn cinayetlerinin son bulmasý talebiyle Kocaeli’de gerçekleþtirdiðimiz imza kampanyamýzdan biriktirdiklerimizle, mahalle mahalle emekçi kadýnlarla yan yana gelmeye baþladýk. Gördük ki siyasi görüþü ne olursa olsun emekçi kadýnlar bir þeyin farkýnda: ‘kadýnlarýn yaþadýðý sorun ve sýkýntýlarýn tek çözümü kadýnlarýn kendi talepleri için yan yana gelmesi ve ortak mücadele etmesi’. Ýlk toplantýmýzý Yenikent mahallesinde eþi bir metal fabrikasýnda iþçi olan bir kadýn arkadaþýmýzýn evinde gerçekleþtirdik. Daha önce kadýna yönelik þiddete dair baþlattýðýmýz imza kampanyasýnda da ev ev, kapý kapý gezerek imza toplayan arkadaþýmýz o gün çocuðunun okulundaki velileri toplamýþtý. Önceki kampanyamýza da gerek imza vererek, gerekse de okuldaki diðer velilerden imza toplayarak katýlan kadýnlar konunun yabancýsý deðillerdi aslýnda. Her biri yaþadýðý, tanýk olduðu olaylarý anlattý bir bir. Bir arkadaþýmýz 19 yaþýnda, ailesinin rýzasý olmadan evlenen kýz kardeþinin 5 yýllýk evliliði boyunca uðradýðý þiddeti, yediði dayaklarý yýllarca ailelerden nasýl sakladýðýný anlattý. O kadar çok dayak yemiþ ki kýz kardeþi eþi, kayýnvalidesi ve kayýnpederinden þu anda psikolojik tedavi görüyormuþ. O anlattýkça yaþadýklarý acý, hepimizin acýsýna dönüþtü bir anda. Konuþtukça sorunun ne kadar can yakýcý ve ne kadar yaný baþýmýzda olduðunu bir kez daha gördük aslýnda. Tecavüz ve çocuk istismarý ise en çok konuþtuðumuz konu oldu. Gördük ki kadýnlar tecavüz ve cinsel istismar davalarýný yakýndan takip ediyorlar. N.Ç davasýnda çýkan karara ne kadar da tepkililer! Ama þunu da söylüyorlar ’13 yaþýnda da olsa, 65 yaþýnda da olsa bir kadýna tecavüz kabul edilemez. Hele tecavüzcülerin ceza almamasý asla kabul edilemez’. Bir yandan öfkeli, bir yandan kaygýlýydý kadýnlar. ‘Artýk çocuklarýmýzýn güvenliðinden ve geleceðinden endiþe eder hale geldik’ diyorlardý. Sadece sorunlarý konuþmadýk, çözümü de konuþtuk. Ne yapmalý, bunca sorunla nasýl baþ etmeliydik? Hepimizin üzerinde ortaklaþtýðý noktayý bir iþçi eþi söyledi aslýnda: ‘biz yan yana gelip, sesimizi yükseltmedikçe ne kadýn cinayetleri son bulur, ne de taciz ve tecavüz’.

“DUR” DEMEK ÝÇÝN YOLA ÇIKTIK, BÝRBÝRÝMÝZDEN GÜÇ ALDIK Kayseri Ekmek ve Gül Grubu Her geçen gün artan kadýna yönelik þiddete karþý Kayseri’de daha önce yürüttüðümüz çalýþmalar neticesinde biriktirdiklerimiz üzerinden daha etkili ve hedefli bir çalýþma yürütmek üzere çalýþmalara baþladýk. Geçen yýl, kadýna yönelik þiddetin önlenmesi, devletin ve hükümetin görevlerinin hatýrlatýlmasý ve somut önlemlerin alýnmasý talebiyle yürüttüðümüz imza kampanyasýndan çok þey biriktirdik. Bunlar bize, kadýnlarýn taleplerinin ne olduðunu ve nasýl bir ruh hali içerisinde bulunduklarýný gösteriyordu. Özellikle Ziya Gökalp Mahallesi’nde, Fethiye davasýnýn maðduru kadýnla dayanýþmak ve Kayseri’den ona güç vermek üze-

re yaptýðýmýz eylem bize kadýnlarýn birbirinden destek almaya ne kadar ihtiyacý olduðunu gösterdi. Bunun bir zorunluluk olduðu, bu sorunlarý aþmanýn ve kadýna yönelik her türlü þiddetin önlenmesi için bundan baþka da çaremiz olmadýðýný bir kez daha gözler önüne serdi. Kadýnlar þiddetin nedenlerine dair farklý þeyler düþünseler de, artýk kadýnlarýn þiddet görmesini, öldürülmesini istemedikleri, bu gidiþe bir dur demek gerektiði konusunda hemfikirler. Ancak bunun için nasýl bir adým atýlmasý gerektiði konusunda sýkýntý yaþýyorlar. Biz de bir ilk adým olarak þiddetin son dönemde artmasýnýn nedenleri ve AKP hükümetinin bu konudaki sorumluluðunu açýkladýðýmýz ve taleplerimizi bir kez daha yine-

lediðimiz bildirilerimizle kadýnlarla buluþmaya baþladýk. Niyetimiz daha çok kadýnla buluþmak, ne yapabileceðimizi birlikte konuþmaktý. Birlikte ev toplantýlarý planladýk. Bu toplantýlarda kadýna yönelik her türlü þiddeti konu alan film gösterimleri de yapacaðýz. Kendi yaþadýklarýmýza, komþumuzun yaþadýðýna bir de çemberin dýþýndan bakalým istedik. Yapacaðýmýz bu toplantýlarla çözümü ve taleplerimizi ortaklaþtýracaðýz. Mahallemizde ortaklaþtýrdýðýmýz sesimizi, taleplerimizi 25 Kasým vesilesiyle yapacaðýmýz salon etkinliðinde tüm Kayserili kadýnlarýn sesi ve talepleri haline dönüþtüreceðiz. Kocaelili kadýnlardan güç alacaðýz, onlarla gücümüzü ve mücadelemizi birleþtireceðiz.

KAYSERÝLÝ KADINLARIN DÝLÝNDEN...

Kocaeli’de ve Kayseri’de kadýnlar þiddete dur demek için yan yana geliyor, toplantýlar yapýyorlar. Bu toplantýlardan çýkan kararlar sonucunda atacaklarý adýmlar “yeter” demek isteyen pek çok kadýna yol gösteriyor...

Hatice Çam: Her gün televizyonda izlediðimiz olaylarýn dýþýnda yaný baþýmýzda þahit olduðumuz olaylar da var. Kadýnlarýn bunlara karþý birlik olmamasý en büyük yanlýþýmýz. Görüyoruz, duyuyoruz ama aldýrmýyoruz. Herkes ses çýkardýðýnda baþýna bir þey gelmesinden korkuyor. Önce ailemizden korkmaya baþlýyoruz, sonra eþimizden korkuyoruz, dýþarýda ise polisten korkuyoruz. Kadýnlarýn mutlaka ekonomik özgürlüklerinin olmasý gerekiyor. Ekonomik özgürlüðü olmayan kadýn yaþadýðý hayata katlanmaya mecbur kalýyor. Sebiha Özel : Erkek kadýný “malý” gözüyle görüyor, bu nedenle ayrýlýðý kabullenmiyor. Annelerimizin en büyük hatasý erkeði üstün konuma getirmeleri. Çocuðunu yetiþtirirken sevgi ile yetiþtireceksin, evde þiddet gören erkek çocuk, evlenince de þiddet uygular. Kadýn sustukça nasýlsa katlanýyor diye kocalarý kadýnlarýn üstüne geliyor. Songül Demirci : Þiddetin baþý olarak ben aileyi, anne ve babayý görüyorum. Kýz çocuðu evde anneye uygulanan þiddeti gördüðünde, ileride kocasýnýn kendisine uyguladýðý þiddeti normal görüyor. Kadýn yoðun bir þiddet gördükten sonra koruma kararý alýnýyor, buna raðmen kadýnýn can güvenliði saðlanamýyor. Yurt dýþýnda yaþayan akrabalarýmýzdan bu sorunlarýn oralarda daha az yaþandýðýný duyuyorum. Çünkü Türkiye’de cezalar caydýrýcý deðil. Biz kadýnlar haklarýmýzý da tam olarak bilmiyoruz. Yaptýrýmý aðýr cezalar olsa kadýnlar bu kadar rahat ve kolay öldürülmez.

k

Ýçimizde biriktirdiðimiz bunca öfke ve acýyla Kocaeli’nde Ekmek ve Gül okuru kadýnlar olarak Sakarya’da görülen Ö.C. davasýnýn ardýndan yan yana geldik. Davanýn görüldüðü gün Sakarya Adliyesi’nin önünde bu davanýn takipçisi olacaðýmýzý ve yeni bir utanç kararýnýn çýkmasýna izin vermeyeceðimizi haykýrmýþtýk. Yapmamýz gereken daha çok emekçi kadýna baþta Ö.C. davasý olmak üzere tecavüz davalarý, yargýnýn, iktidar ve bakanlýðýn bu davalarda takýndýðý tutumu anlatmak, suçlularýn hak ettikleri cezalarý alabilmesi için yapýlabilecekleri en geniþ kadýn kesimleri ile tartýþarak mücadelemizi birleþtirmekti.

y

Kadýnlarýn mücadelesiyle Kadýna Yönelik Þiddete iliþkin yasa meclisten geçmiþti. Þimdi sýra kaðýt üstünde kalan haklarýn hayata yansýmasýnda...

Düðümleri Çözmek Ýçin Biraraya Geldik

m

Yine yazdýklarýmý sildim. Olmuyor, olmuyor… Onunla baþlasam, diðeri eksik kalýyor. Tanýk olduðumuz hangi olay, yaþadýðýmýz hangi acý ‘neden ve nasýl’ sorularýna cevap aradýðýmýzý ortaya koyar acaba? Bunlarý yazarken bile gözümün önünde Ayþe Paþalý’nýn artýk hafýzalarýmýza kazýnan fotoðrafý. Bu fotoðrafa eþlik edercesine bir gazetenin internet sayfasýna düþen ‘N.Y.’nin evi kundaklandý’ haberi. N.Y., tecavüz sonucu hamile kalan ve ‘ölsem de ben bu çocuðu doðurmayacaðým’ diyen ama mahkemenin “doðuracaksýn” dediði N.Y. Kayýnpederi ile kaldýklarý ev kundaklanmýþ ‘kimliði belirsiz’ kiþilerce, can kaybý yaþanmamýþ ama ailenin tüm kýþlýk erzaký yangýnla kül olmuþ. Acýlý kayýnpeder ‘yiyecek bir þey kal-

madý’ diye feryat ediyor. ‘Yiyecek bir þey kalmadý’. Peki ya, N.Y.’nin ardýnda býraktýðý iki evladý… Boðazýma bir þeyler düðümleniyor. Fethiye Davasý, N.Ç Davasý, Z.K. Davasý ve Sakarya’da 34 kiþinin tecavüzü ve cinsel istismarýna uðrayan 14 yaþýndaki kýz çocuðu Ö.C.’nin davasý... Ýki harfli bir yaþam sürmek zorunda býrakýlan kadýnlarýn davalarý… Fethiye ve N.Ç. davalarýndan çýkan utanç kararlarý, Ö.C. davasýnýn daha ilk duruþmasýnda 25 tutuklu sanýðýn salýverilmesi kararý... Her aþamasý skandala dönüþen dava süreçleri, yaþamlarý didik didik edilen, neredeyse tecavüzcü deðil de kendileri yargýlanan kadýnlar, aklanan tecavüzcüler…

c

Arzu Erkan


KAD12-13.qxd

04.10.2012

22:40

Page 1

Tecavüz haberi duymaktan yýldýysanýz...

HER ÝLÇEYE BÝR ÞÝDDETÝ ÖNLEME MERKEZÝ Bir önceki kampanyanýn da deneyimi ile yine bir imza kampanyasý yapmaya karar verdik. 8 Mart’ta çýkan ‘Ailenin Korunmasý Ve Kadýna Yönelik Þiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un ardýndan tartýþýlan Þiddeti Önleme ve Ýzleme Merkezleri’nin her ilçede açýlmasý için ve bu yasanýn eksik yanlarýný da tartýþmak üzere bir kampanya sürdürme kararý aldýk. Önümüz yerel seçimler ve biz her ilçede, her ilde bu merkezlerin açýlmasý için mücadele edeceðiz. Kadýnlar olarak yerel seçimler öncesi bu talebimizi belediyeler, kaymakamlýklar ve valiliðe ileteceðiz. Amacýmýz ayný zamanda yasada eksik kalan yanlarý da tartýþmak buna baðlý kalmadan ama ‘madem çýkardýnýz o zaman uygulayýn’ demek. Parlamentoyu da kullanacaðýz. Sesimize ses vereceðini düþündüðümüz, mücadelemize destek vereceðine inandýðýmýz vekillerimizle de görüþeceðiz. Dedik ya, biz kadýnlar yan yana gelip, mücadele etmezsek bir þeyler deðiþmez. Biliyoruz ki dergimiz bu yan yana geliþlerde bizim köprümüz, mücadelemizin harcý olacak. Týpký geçen kampanyada gerek mektuplar gerekse de yazýlarla Kocaeli’nden Kayseri’ye seslerimizi birleþtirdiysek þimdi de kadýna yönelik þiddete, tacize, tecavüze ve çocuk istismarýna karþý mücadelemizi birleþtirebiliriz. Haydi ellerimizi birleþtirelim….

SORUN DA ÇÖZÜM DE UZAÐIMIZDA DEÐÝL Geçen yýl, kadýna yönelik þiddetin önlenmesi ve kadýn cinayetlerinin son bulmasý talebiyle Kocaeli’de gerçekleþtirdiðimiz imza kampanyamýzdan biriktirdiklerimizle, mahalle mahalle emekçi kadýnlarla yan yana gelmeye baþladýk. Gördük ki siyasi görüþü ne olursa olsun emekçi kadýnlar bir þeyin farkýnda: ‘kadýnlarýn yaþadýðý sorun ve sýkýntýlarýn tek çözümü kadýnlarýn kendi talepleri için yan yana gelmesi ve ortak mücadele etmesi’. Ýlk toplantýmýzý Yenikent mahallesinde eþi bir metal fabrikasýnda iþçi olan bir kadýn arkadaþýmýzýn evinde gerçekleþtirdik. Daha önce kadýna yönelik þiddete dair baþlattýðýmýz imza kampanyasýnda da ev ev, kapý kapý gezerek imza toplayan arkadaþýmýz o gün çocuðunun okulundaki velileri toplamýþtý. Önceki kampanyamýza da gerek imza vererek, gerekse de okuldaki diðer velilerden imza toplayarak katýlan kadýnlar konunun yabancýsý deðillerdi aslýnda. Her biri yaþadýðý, tanýk olduðu olaylarý anlattý bir bir. Bir arkadaþýmýz 19 yaþýnda, ailesinin rýzasý olmadan evlenen kýz kardeþinin 5 yýllýk evliliði boyunca uðradýðý þiddeti, yediði dayaklarý yýllarca ailelerden nasýl sakladýðýný anlattý. O kadar çok dayak yemiþ ki kýz kardeþi eþi, kayýnvalidesi ve kayýnpederinden þu anda psikolojik tedavi görüyormuþ. O anlattýkça yaþadýklarý acý, hepimizin acýsýna dönüþtü bir anda. Konuþtukça sorunun ne kadar can yakýcý ve ne kadar yaný baþýmýzda olduðunu bir kez daha gördük aslýnda. Tecavüz ve çocuk istismarý ise en çok konuþtuðumuz konu oldu. Gördük ki kadýnlar tecavüz ve cinsel istismar davalarýný yakýndan takip ediyorlar. N.Ç davasýnda çýkan karara ne kadar da tepkililer! Ama þunu da söylüyorlar ’13 yaþýnda da olsa, 65 yaþýnda da olsa bir kadýna tecavüz kabul edilemez. Hele tecavüzcülerin ceza almamasý asla kabul edilemez’. Bir yandan öfkeli, bir yandan kaygýlýydý kadýnlar. ‘Artýk çocuklarýmýzýn güvenliðinden ve geleceðinden endiþe eder hale geldik’ diyorlardý. Sadece sorunlarý konuþmadýk, çözümü de konuþtuk. Ne yapmalý, bunca sorunla nasýl baþ etmeliydik? Hepimizin üzerinde ortaklaþtýðý noktayý bir iþçi eþi söyledi aslýnda: ‘biz yan yana gelip, sesimizi yükseltmedikçe ne kadýn cinayetleri son bulur, ne de taciz ve tecavüz’.

“DUR” DEMEK ÝÇÝN YOLA ÇIKTIK, BÝRBÝRÝMÝZDEN GÜÇ ALDIK Kayseri Ekmek ve Gül Grubu Her geçen gün artan kadýna yönelik þiddete karþý Kayseri’de daha önce yürüttüðümüz çalýþmalar neticesinde biriktirdiklerimiz üzerinden daha etkili ve hedefli bir çalýþma yürütmek üzere çalýþmalara baþladýk. Geçen yýl, kadýna yönelik þiddetin önlenmesi, devletin ve hükümetin görevlerinin hatýrlatýlmasý ve somut önlemlerin alýnmasý talebiyle yürüttüðümüz imza kampanyasýndan çok þey biriktirdik. Bunlar bize, kadýnlarýn taleplerinin ne olduðunu ve nasýl bir ruh hali içerisinde bulunduklarýný gösteriyordu. Özellikle Ziya Gökalp Mahallesi’nde, Fethiye davasýnýn maðduru kadýnla dayanýþmak ve Kayseri’den ona güç vermek üze-

re yaptýðýmýz eylem bize kadýnlarýn birbirinden destek almaya ne kadar ihtiyacý olduðunu gösterdi. Bunun bir zorunluluk olduðu, bu sorunlarý aþmanýn ve kadýna yönelik her türlü þiddetin önlenmesi için bundan baþka da çaremiz olmadýðýný bir kez daha gözler önüne serdi. Kadýnlar þiddetin nedenlerine dair farklý þeyler düþünseler de, artýk kadýnlarýn þiddet görmesini, öldürülmesini istemedikleri, bu gidiþe bir dur demek gerektiði konusunda hemfikirler. Ancak bunun için nasýl bir adým atýlmasý gerektiði konusunda sýkýntý yaþýyorlar. Biz de bir ilk adým olarak þiddetin son dönemde artmasýnýn nedenleri ve AKP hükümetinin bu konudaki sorumluluðunu açýkladýðýmýz ve taleplerimizi bir kez daha yine-

lediðimiz bildirilerimizle kadýnlarla buluþmaya baþladýk. Niyetimiz daha çok kadýnla buluþmak, ne yapabileceðimizi birlikte konuþmaktý. Birlikte ev toplantýlarý planladýk. Bu toplantýlarda kadýna yönelik her türlü þiddeti konu alan film gösterimleri de yapacaðýz. Kendi yaþadýklarýmýza, komþumuzun yaþadýðýna bir de çemberin dýþýndan bakalým istedik. Yapacaðýmýz bu toplantýlarla çözümü ve taleplerimizi ortaklaþtýracaðýz. Mahallemizde ortaklaþtýrdýðýmýz sesimizi, taleplerimizi 25 Kasým vesilesiyle yapacaðýmýz salon etkinliðinde tüm Kayserili kadýnlarýn sesi ve talepleri haline dönüþtüreceðiz. Kocaelili kadýnlardan güç alacaðýz, onlarla gücümüzü ve mücadelemizi birleþtireceðiz.

KAYSERÝLÝ KADINLARIN DÝLÝNDEN...

Kocaeli’de ve Kayseri’de kadýnlar þiddete dur demek için yan yana geliyor, toplantýlar yapýyorlar. Bu toplantýlardan çýkan kararlar sonucunda atacaklarý adýmlar “yeter” demek isteyen pek çok kadýna yol gösteriyor...

Hatice Çam: Her gün televizyonda izlediðimiz olaylarýn dýþýnda yaný baþýmýzda þahit olduðumuz olaylar da var. Kadýnlarýn bunlara karþý birlik olmamasý en büyük yanlýþýmýz. Görüyoruz, duyuyoruz ama aldýrmýyoruz. Herkes ses çýkardýðýnda baþýna bir þey gelmesinden korkuyor. Önce ailemizden korkmaya baþlýyoruz, sonra eþimizden korkuyoruz, dýþarýda ise polisten korkuyoruz. Kadýnlarýn mutlaka ekonomik özgürlüklerinin olmasý gerekiyor. Ekonomik özgürlüðü olmayan kadýn yaþadýðý hayata katlanmaya mecbur kalýyor. Sebiha Özel : Erkek kadýný “malý” gözüyle görüyor, bu nedenle ayrýlýðý kabullenmiyor. Annelerimizin en büyük hatasý erkeði üstün konuma getirmeleri. Çocuðunu yetiþtirirken sevgi ile yetiþtireceksin, evde þiddet gören erkek çocuk, evlenince de þiddet uygular. Kadýn sustukça nasýlsa katlanýyor diye kocalarý kadýnlarýn üstüne geliyor. Songül Demirci : Þiddetin baþý olarak ben aileyi, anne ve babayý görüyorum. Kýz çocuðu evde anneye uygulanan þiddeti gördüðünde, ileride kocasýnýn kendisine uyguladýðý þiddeti normal görüyor. Kadýn yoðun bir þiddet gördükten sonra koruma kararý alýnýyor, buna raðmen kadýnýn can güvenliði saðlanamýyor. Yurt dýþýnda yaþayan akrabalarýmýzdan bu sorunlarýn oralarda daha az yaþandýðýný duyuyorum. Çünkü Türkiye’de cezalar caydýrýcý deðil. Biz kadýnlar haklarýmýzý da tam olarak bilmiyoruz. Yaptýrýmý aðýr cezalar olsa kadýnlar bu kadar rahat ve kolay öldürülmez.

k

Ýçimizde biriktirdiðimiz bunca öfke ve acýyla Kocaeli’nde Ekmek ve Gül okuru kadýnlar olarak Sakarya’da görülen Ö.C. davasýnýn ardýndan yan yana geldik. Davanýn görüldüðü gün Sakarya Adliyesi’nin önünde bu davanýn takipçisi olacaðýmýzý ve yeni bir utanç kararýnýn çýkmasýna izin vermeyeceðimizi haykýrmýþtýk. Yapmamýz gereken daha çok emekçi kadýna baþta Ö.C. davasý olmak üzere tecavüz davalarý, yargýnýn, iktidar ve bakanlýðýn bu davalarda takýndýðý tutumu anlatmak, suçlularýn hak ettikleri cezalarý alabilmesi için yapýlabilecekleri en geniþ kadýn kesimleri ile tartýþarak mücadelemizi birleþtirmekti.

y

Kadýnlarýn mücadelesiyle Kadýna Yönelik Þiddete iliþkin yasa meclisten geçmiþti. Þimdi sýra kaðýt üstünde kalan haklarýn hayata yansýmasýnda...

Düðümleri Çözmek Ýçin Biraraya Geldik

m

Yine yazdýklarýmý sildim. Olmuyor, olmuyor… Onunla baþlasam, diðeri eksik kalýyor. Tanýk olduðumuz hangi olay, yaþadýðýmýz hangi acý ‘neden ve nasýl’ sorularýna cevap aradýðýmýzý ortaya koyar acaba? Bunlarý yazarken bile gözümün önünde Ayþe Paþalý’nýn artýk hafýzalarýmýza kazýnan fotoðrafý. Bu fotoðrafa eþlik edercesine bir gazetenin internet sayfasýna düþen ‘N.Y.’nin evi kundaklandý’ haberi. N.Y., tecavüz sonucu hamile kalan ve ‘ölsem de ben bu çocuðu doðurmayacaðým’ diyen ama mahkemenin “doðuracaksýn” dediði N.Y. Kayýnpederi ile kaldýklarý ev kundaklanmýþ ‘kimliði belirsiz’ kiþilerce, can kaybý yaþanmamýþ ama ailenin tüm kýþlýk erzaký yangýnla kül olmuþ. Acýlý kayýnpeder ‘yiyecek bir þey kal-

madý’ diye feryat ediyor. ‘Yiyecek bir þey kalmadý’. Peki ya, N.Y.’nin ardýnda býraktýðý iki evladý… Boðazýma bir þeyler düðümleniyor. Fethiye Davasý, N.Ç Davasý, Z.K. Davasý ve Sakarya’da 34 kiþinin tecavüzü ve cinsel istismarýna uðrayan 14 yaþýndaki kýz çocuðu Ö.C.’nin davasý... Ýki harfli bir yaþam sürmek zorunda býrakýlan kadýnlarýn davalarý… Fethiye ve N.Ç. davalarýndan çýkan utanç kararlarý, Ö.C. davasýnýn daha ilk duruþmasýnda 25 tutuklu sanýðýn salýverilmesi kararý... Her aþamasý skandala dönüþen dava süreçleri, yaþamlarý didik didik edilen, neredeyse tecavüzcü deðil de kendileri yargýlanan kadýnlar, aklanan tecavüzcüler…

c

Arzu Erkan


11

14 Gülþah Ýmrek

MAÝL ULAÞMADI AMA SÖZÜMÜZ ULAÞSIN

Ýki harf….Ýki harfin üzerinize ömür boyu yapýþýp kalmasý…Nasýldýr sizce, hiç düþündünüz mü? En son utanmasý gereken kiþinin siz olduðunuz bir olayda her defasýnda suçlu ilan edilmek nasýl bir þeydir acaba? Bunu yapan alçaklarýn bilhassa ‘devlet’in onayýndan, ‘saðlýklý insan’ sýnavýndan birçok kere geçmiþ kiþilerin aðýrlýklý olarak ‘sanýk’ diye karþýmýza çýktýðý davalarda adaleti yine o devletten beklediðinizi düþünün… Son günlerde bunlarý düþünmeye çok daha fazla ihtiyacýmýz var. Neden mi? Çünkü bunlarý düþündürecek vakalarýn gün geçtikçe daha da yaþamýmýzýn orta yerine girdiði bir memlekette yaþýyoruz. Ö.C, Z.K, N.Y…Ardarda basýna yansýyan utanç davalarý.. Birçok gazetenin manþetine taþýdýðý, yakýndan izlenen olaylar. Bu konuya hassas, duyarlý köþe yazarlarýnýn köþesine taþýdýðý davalar…Ve Türkiye’yi yönetenlerin –olmayan- utancýný ortaya koyan davalar. Evet Türkiye’de kadýna yönelik þiddet, taciz, tecavüz haberleri hiç eksik olmadý o sayfalardan ne yazýk ki. Düne kadar gazetelerin en ücra köþesinde küçük bir kutucuk içerisinde verilirdi kadýn ölümleri ya da tecavüz haberleri. Artýk popülerleþti mi nedir, manþetine taþýyan gazeteler var Radikal, Habertürk gibi…Bu tür utanç davalarýna dikkat çekmek güzel de, bunun karþýsýnda bir tepkiyi örgütlemek gibi bir sorumluluðumuz da yok mudur yani? Neredeyse her gün bir tecavüz skandalý ile uyanýyorken Dilan bebek bunlarýn en sonuncusu oldu. “Dilan’a ne oldu?” diye soruldu hep bir aðýzdan sosyal medyada ama cevap biz sormadan hazýrlanmýþtý belki de. Dilan boncuk yutmuþtu, tecavüze uðradýðýna iliþkin bulgular olduðu önce basýna yansýmýþtý sonra bir anda bunun bir yanýlsama olduðu geldi gündeme. Saðlýk raporuyla doðrulandý, Aile ve Sosyal Politikalar bakanýmýz da noktayý koydu gecikmeden. Bir soru iþareti de böylece giderilmiþ oldu onlarýn nezdinde. Ama akýllarda o soru hep kalacak.

O kamu görevlileri eðer bu süreçte o kýz çocuðunun yaþadýklarý karþýsýnda hiçbir þey yapmýyorsa, sessiz kalýyorsa, görmezden geliyorsa bunun altýnda ne yatýyordur? Bu tam da Fatma Þahin’in bakanlýðýný yaptýðý devlet mekanizmasýnýn kadýn politikalarýnýn sonucu deðil midir? Bu devletin tecavüzler karþýsýnda ki sorumsuzluðunun ve ‘bilinçli olarak’ yaptýrým uygulamamasýnýn bir sonucu deðil midir? Cevaplar “evet” olduðun-

Bakana mail, sorana nutuk atan

MEDYA

anýþma öyküsü KÜÇÜCÜK BÝR PAKET KOCAMAN BÝR DAYANIÞMA Dilara Çoban / Kocaeli

MANÞET YAP ÝZÝ KALSIN, YARINA TOZU KALSIN Tüm bunlar bize bir þeyi de sorduruyor. Basýn bu tepkinin neresinde duruyor? Bir konuyu manþetine almak demek gündemin en çarpýcý haberini ilk bakýþta insanlara göstermek demektir. Ancak çýkan haberlerin ayrýntýlarýna baktýðýmýzda ulusal basýn bu haberlerin popülaritesini kullanmaktan öteye geçemiyor! Sosyal medyanýn referans alýndýðý bir habercilik tutumu da haliyle memleketimizin ancak sanal gerçeklerini göstermeye yetiyor. “Dilan bebeðe ne oldu?” baþlýðýyla açýlan etiket belki twitter dünyasýna 3. sýradan girdi. Ancak bir o kadar da hýzlýca gündemden çýktý. Ama ya diðer yaþananlar… Basýna yansýsa da yansýmasa da rakamlarýn gözümüze soktuðu diðer çocuklar, bebekler? Ankara Çocuk Ýzlem Merkezlerine yýl içerisinde cinsel istismardan dolayý gelen çocuk sayýsý 500 civarýnda. Belki Dilan onlardan biri deðildi ancak buna maruz kalan o kadar çok çocuk var ki…Ya da mesela Z.K’ yi düdan Fatma Þahin’e öfkeliyiz. -Gerçi Fatma Þahin kendini ‘Kadýndan’ deðil, ‘Aileden’ sorumlu devlet bakaný ilan ettiðinden midir nedir, aile içinde olmayan her vakadan azade tutuyor kendini belli.Ýþte basýnýn görevi böylesine önemli konularda bir kez daha ortaya çýkýyor. Yaþananlarýn popülerleþtirilmesi tek baþýna “duyarlýlýk” yaratmaz. “Mail attým gitmemiþ”, “bize böyle bir mail gelmemiþ” haberciliðinin dýþýnda herkesin gözleri önünde yaþanan istismar ve þiddet vakalarýnýn neden ancak haber olduktan, kamuoyu tepkisi oluþtuktan sonra sorumlu kurumlarýn gündemine gir-

þünelim. Edirne’de görev yapan bir emekli hakim duruma iliþkin Fatma Þahin’e mail atýyor, burada çarpýcý bulunan tek þey ise “mailin dikkate alýnmamýþ olmasý”. Ve kadýn hakim açýklama yapýyor; “E-mailim Bakan Fatma Þahin’in önüne bile gitmemiþtir...”. Ýþte meselemiz bu ya zaten, illerdeki sosyal hizmet kurumlarýndan, yaþanan istismarý ortaya çýktýktan sonra deðil henüz olmadan önleme sorumluluðu taþýyan kurumlardan sorumlu bakana bir hakimin (ya da herhangi bir sorumluluk duygusu taþýyan kiþinin) maille ulaþmaya çalýþmasýndan abes bir þey olabilir mi? Bir çocuðun baþýna getirilenlerden bir maille haberdar oluyorsa o çok etkili ve çok yetkili bakanlýk, burada sizce de bir sorun yok mu? Bunu sorun etmeyen, “mail ulaþmamýþ, ulaþsa böyle sonuçlar yaþanmayacakmýþ” minvalli haberler yapan medyada bir sorun yok mu? Manþet olan þiddet haberlerinin izi ertesi gün o þiddetin yaratýlmasýnda katkýsý olanlarýn birkaç cümlelik “her þey kontrol altýnda, yapýlacak her þeyi yaptýk” sözlerinin parlaklýðýnda ortadan kaldýrýlýyorken, soracak sorularýmýz yok mu? diðini sormak lazým. O vakte kadar yerel yöneticilerinden kamu görevlilerine, muhtardan öðretmene, her þeyden haberdar komþudan, anneye kadar kimsenin bu iþi açýða çýkaracak “cesareti” kendinde bulamadýðýný da sorgulamak gerekir. Ha, bu medya sorar mý, hayýr. Bakana gitmeyen maili dert eden, hiçbir þeyin yapýlmamasýný mailin gitmemiþ olmasýna baðlayan medya, yaþananlarýn hesabýný sorana da nutuk atýyor. Ama madem her eleþtiride “hayýrhah” bir iþ yaptýklarýný ilan ediyorlar, o zaman hiç deðilse sorgulayan kadýnlarýn ne dediklerini de haber yapsýnlar …

Sýkýntýlý bir ruh haliyle bir-iki arkadaþýmla çay bahçesinde oturuyordum. Telefonum çaldý, bilmediðim bir numara. Karþýmdaki sesin mutlu mutlu çýnlamasý çalýndý kulaðýma önce; “Dilara abla nasýlsýn?”. Uzun zamandýr kendimi bu kadar iyi hissettiðim bir konuþma yapmamýþtým. Þehrin bütün zenginliðini yaratan, ama o zenginlikten hiç pay almayan 5 bin iþçinin þeker bayramýný direniþle karþýladýðý Antep’te hiç tanýdýðým yoktu. Arayan Yusuf ’tu, geçen ay Ekmek ve Gül dergisinde yaþadýklarýný okuduðum Kudret’in oðlu, doðduðundan beri beni tanýyormuþ gibi bir ses tonuyla konuþan bu çocuk, bizim aslýnda bu dergiyle ne kadar çok tanýdýða sahip olduðumuzu da gösteriyordu. Kocaeli’de direniþteki Kýyak ailesinin yanýnda olduðumuzu göstermek, bir nevi sýkýntýlarýna ortak olmak için Ekmek Ve Gül okurlarý olarak kýrtasiye malzemesi, ailenin yeni doðacak üyesi için birkaç eþya topladýk mahallelerden… Herkes elinden ne geldiyse hazýrlamaya çalýþmýþtý, patikler, zýbýnlar, diðer çocuklar için okul malzemeleri... Biz hiç önemli bir þey yaptýðýmýzý düþünmedik, mütevazý bir dayanýþmaydý bizim için bu, “yalnýz deðiliz” demenin bir yoluydu. Hayatýn yükü bizim için aðýr, onlar için

“Býçak kemiðe dayandý” demiþti Kudret, “o býçak bizim de tenimizde yaralar açýyor” dedi Kocaelililer, “sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz” dedi Kudret, “emeðimizin karþýlýðý ancak bir arada olursak, birbirimize dayanak olursak alýnýr” dedi Kocaelili kadýnlar…

daha aðýrken yükü sýrtlayanlarýn birbirine desteði gibiydi. Zorluklara raðmen iyi bir yaþam mücadelesinden, ekmeðinin hakkýný aramaktan vazgeçmeyen Kýyak ailesine, direniþi evde sürdüren Kudret’e, yeni doðacak bebeði kaygýyla bekleyen ama onun için mücadele edildiðini bilerek yaþam mücadelesi sürdüren bu dirençli kadýna selam gönderdik cümlelerimizle. Barýþýn, dayanýþmanýn, dostluðun, kardeþliðin, bizciliðin yok edilmesini isteyip bizi yokluða, yoksulluðun, savaþýn ortasýna atýp kardeþliðimizi bozup bencil olmamýzý bekleyenlere bir inattý aslýnda. Ýyi ki yazmýþým telefon numaramý onlara gönderilen pakete koyduðum mektubuma. Neþeli sesiyle beni aradýðýndaki mutluluk çok güzeldi. Hepsiyle ayrý ayrý konuþmam ve hepsinin kendini çok iyi hissettiðini, yalnýz hissetmediðini anlamam kalbimin atýþýný hýzlandýrdý ve göz yaþlarým ilk kez mutluluktan aktý.

Kocaelili kadýnlar dergimizde Kudret’in hikayesini okuyunca istemiþler ki kendini yalnýz hissetmesin, bu hikayenin aslýnda çok kadýnla paylaþýldýðýný bilsin... Biraraya gelip Kudret’e ve çocuklarýna küçük hediyeler hazýrlamýþlar, Daha da önemlisi dayanýþma mektuplar yazmýþlar ona....

YUSUF’A Küçük dostum sen benden çok daha zor þartlarda büyüyorsun. Ama yaþamýn deðerini, ne demek olduðunu daha iyi anlýyorsun. Sen hiçbir zaman sesindeki neþeyi, doðallýðý kaybetme. Ben çok mutluyum senin dostluðunu kazandýðým ve sesini duyduðum için. Caným kardeþim sen hep iyi hisset. Annene, babana, ablalarýna hep sýkýca sarýl. Bu satýrlarý sana yazdýðým þehirde, görmediðin belki de daha duymadýðýn baþka þehirlerde de bir sürü ablan, abin, dostun var bunu unutma. Bu arada çorapsýz dolaþýp çýplak ayakla yere basma öyle, hasta olursun. Anneni de üzme sakýn. Bir gün mutlaka görüþmek umuduyla… Süleyman aðabey, Kudret abla… Bu zor yaþam koþullarýnda, haklý mücadelenizde yanýnýzda olduðumuzu gösterebildiysek ne güzel. Yüreðiniz hiç darda olmasýn, asla yalnýz deðilsiniz. Mücadeleniz, mücadelemizdir. Barýþ, kardeþlik içinde yaþayacaðýmýz bencilliðin yoksulluðun olmadýðý, insan için güzel olan ne varsa hepsi için, güzel günler için… Kendinize iyi bakýn!


KOCAELÝ’DEN ANTEP’E

Geçen ay dergimizde Antep’ten iki kadýnýn hikâyesini paylaþmýþtýk sizlerle. Biri Kudret’ti, “boþa koysam dolmuyor, doluya koysam olmuyor” dediði hayatýný bizimle paylaþýrken, eþinin direniþinin aslýnda baþ etmeye çalýþtýklarý zorluklara ailecek direnmeleri anlamýna geldiðini anlatmýþtý. 8 aylýk hamile Kudret, çocuklarýnýn geleceðini kurma çabasýnda elinden geleni yaparken memleketin dört bir köþesinde iþçi kadýnlarýn, iþçi eþi kadýnlarýn yaþamýnýn bir tablosunu da koymuþtu önümüze. Dergimizin benzer yaþamlarýn mücadelecisi olan

’le kurulan bir day

kadýnlarý buluþturduðunu, çabamýzýn bu yönde olduðunu her fýrsatta dile getiriyoruz. Ýþte geçen aydan bu zamana yaþananlar, bunu söylerken aslýnda ne demek istediðimizi de göstermiþ oldu. Kudret yaþamýnýn zorluklarýný ve Antep’teki direniþin görünmeyenlerinin muazzam emeðini anlattý, Kocaeli’de baþka zorluklara göðüs geren kadýnlar dergimiz aracýlýðýyla Kudret’le tanýþtý. “Biz de biliriz yoklukla yaþam arasýnda denge kurmanýn kadýnlar açýsýndan ne demek olduðunu” diyen Kocaelili kadýnlar da bu dengenin ancak dayanýþmayla kurulacaðý-

ný bilerek kendi þehirlerden Antep’e uzattýlar ellerini, açtýlar yüreklerini. “Býçak kemiðe dayandý” demiþti Kudret, “o býçak bizim de tenimizde yaralar açýyor” dedi Kocaelililer, “sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz” dedi Kudret, “emeðimizin karþýlýðý ancak bir arada olursak, birbirimize dayanak olursak alýnýr” dedi Kocaelili kadýnlar… Ve iþte dayanýþma örneði küçük paketlerden bebek kýyafetleri, çocuklar için kýrtasiye malzemelerinin yanýnda çýkan mektuplardan Kudret’e ulaþan duygular, Kudret’ten Kocaelili kadýnlara gönderilen selamlar…

Sevgili Kýymet, Senin, eþinin, çocuklarýnýn ve direniþe geçen arkadaþlarýnýzýn; onur, ekmek ve gelecek mücadelenizi Kocaeli’nden selamlýyor, dayanýþma duygularýmla sana ellerimi uzatýyorum. “Sadaka deðil, emeðimizin karþýlýðýný istiyoruz, bunun için ne gerekiyorsa yapacaðýz, býçak kemiðe dayandý” diyen sesini kilometrelerce uzaktan duyabiliyorum. Çocuklarýnýn geleceði, karanlýklarýn aydýnlanmasý, emeðinizin karþýlýðýný almak, sömürüye dur demek için çýktýðýnýz bu yolculukta, adýmlarýmý adýmlarýna katmak, yüreðimi senin yüreðinin yanýna koymak için yazýyorum sana. Birbirimizi görmesek de, tanýmasak da anlayabiliyoruz. Çünkü farklý coðrafyalarda yaþasak da ayný yalanlarla kandýrýlmak, açlýða, yoksulluða, geleceksizliðe mahkûm edilmek isteniyoruz her gün. Yönetenler, patronlar istiyor ki biz onlarýn kölesi olalým. Onlar zenginleþsin, biz aç kalmýþýz önemli deðil. Fedakârlýk ve sabýr isteniyor bizlerden. Peki neden? Ne için fedakârlýk? Nereye kadar sabýr? Sizler, onlarýn bize vurmak istedikleri zincirleri kýrmak için yola çýktýnýz. Yaþadýklarýnýzýn bir kader olmadýðýný biliyorsunuz. Yalanlarýn karýn doyurmadýðýný yaþayarak öðrendiniz. Yanlýþ gidenleri deðiþtirmek, yapýlan haksýzlýk ve sömürü karþýsýnda “Artýk yeter benim de yapacaklarým var” deyip seslerinizi, adýmlarýnýzý, ellerinizi birleþtirip direniþe geçtiniz. Her yerden duyulmalý bu onurlu ses. Ben de varým demeli tüm sömürülenler. Grevi terör, grevciyi terörist, destekleyeni vatan hainlerinin oyununa gelen zavallýlar olarak ilan edenlere karþý hep birlikte olmalý; hiçbir korku, endiþe duymadan olumsuzluklara, haksýzlýklara karþý durmalý, seslerimizi birleþtirmeli, aslýnda ne kadar güçlü olduðumuzu görmeli, göstermeli, çocuklarýmýza onurlu bir gelecek býrakmanýn yýlmaz birer neferi olabilmeliyiz. Sevgili Kýymet, þuna inanýyorum ki, birbirimizin sesini duydukça, birbirimize güç verdiðimiz oranda, her türlü ayrýþtýrma, düþmanlaþtýrmaya karþý oldukça gelecek bizim olacak, kazanan biz olacaðýz. Seni, aileni, doðacak çocuðunu, onuru, hakký ve geleceði için mücadele eden herkesi en samimi dayanýþma duygularýmla selamlýyorum. Münire Çalýþkan Tuð / KOCAELÝ

15

10

TA R Ý H

Antep’ten Kudret’in hikayesini geçtiðimiz ay paylaþmýþtýk sizinle. Emeðinin hakký için mücadele eden iþçi Süleyman’ýn eþi olarak deðil yalnýzca, yaþamý kurmak için her gün yeni bir mücadele vermek zorunda kalan bir kadýn olarak tanýdýk onu...

Azad eyleseler uçamaz mýsýn? Zeliha Gürel “Romanýmda çarpýcý, sarsýcý, rahatsýz edici bazý sahneler olduðunu kabul ediyorum. Ancak, sanatýn, edebiyatýn iþlevlerinden biri de zaten budur: Okuru sarsmak, uyarmak, rahatýný bozarak o güne dek farkýnda olmadýðý ya da yeterince önem vermediði birtakým gerçekleri algýlamasýný, kavramasýný saðlamak”. Bu cümleler Pýnar Kür’ün 1988 yýlýnda “Asýlacak Kadýn” adlý romaný için mahkemeye vermek zorunda kaldýðý savunmasýndan. On beþ yýllýk bir emeðin ürünü olan ve ilk baskýsý 1979’da yapýlan “Asýlacak Kadýn” ile Pýnar Kür, her gün kadýnlara dair okuduðumuz ve maalesef artýk þaþýrmadýðýmýz haberlerden bir tanesini konu edinerek sarsýyor okuyaný. Yaþanýlmýþ bir olaya dayanan bu roman, evet rahatsýz ediyor! Kitapta, kadýn üzerindeki baskýnýn, toplumun kadýný algýlayýþ biçiminin ve yýllardýr adeta hastalýk biçimini almýþ duyarsýzlýðýn bütün “çýplaklýðýyla” ortaya serildiðini görüyoruz. Bu “çýplaklýk”, söz konusu kadýn olunca kapalý olmaya alýþmýþ gözler için hayli müstehcen(!) bulunmuþ ve romanda anlatýlanlar “cinsel tahrik” olarak nitelendirilmiþ. Bu suçlamayý yapanlarýn nasýl bir ruh hali içinde olduklarýný baþka bir tartýþmaya býrakarak romanýn anlatmak istediði ve hala güncelliðini koruyan gerçeðe geri dönelim. Melek, üvey babasý tarafýndan hayli zengin, köklü bir aileye satýlýr. Üvey baba her ay yalýnýn sahibi yaþlý Hüsrev Bey’den para alýr. Baþlarda evin hizmetçisi gibi çalýþtýrýlýr Melek. Sapýk bir ruha sahip, psikolojik sorunlarý olan Hüsrev Bey kendisini yalýsýna kapatmýþ, hayal dünyasýna hapsolmuþtur. Bu hapsolmuþluðun bedelini en çok Melek öder. Hüsrev Bey eski Fransýz sevgilisinin hatýrasýný Melek’in üzerinde acýmasýzca yadeder. Meleðin onun gibi konuþup onun gibi davranmasýný saðlayýp üstüne kendi cinsel tatminliðini de ekler. Üvey babaya para vermekten sýkýlýp nikahýna geçirince Meleði, artýk bu cinsel tatminlik mahalleyi de kapsayacak þekilde geniþler. Her gece kahveye giden yaþlý adam yalýya iki kiþi ile döner.

derdime derman gördüm” diyor. “Bu mektuplardan sonra gördüm buradaki iþçinin de derdi ayný, oradakinin de. Demek çözüm de burayla orayý birleþtirmekte” derken gözleri parlýyor. Selamlarý var herkese, bütün Ekmek ve Gül okurlarýna… Selamý verenle alan arasýnda Ekmek ve Gül dergisinin olmasý, bizi de güçlü kýlýyor.

DÝLE GELEN… Bu kýsa özet bile romanýn neden güncelliðini koruduðunu anlamaya yeterli sanýrým. Ama yine de sýralayalým biz sebeplerimizi; Sadece 2011 yýlýnda 102 kadýn tecavüze uðradý bu ülkede. Tabi bu rakam dile gelenlerin ifadesi. Daha nice duyamadýðýmýz (duymadýðýmýz) kadýn var; ailesi, kocasý tarafýndan satýlan, fuhuþa kurban edilen. Z.K, N.Y, Ö.D… artýk her kadýnýn hayatý iki harfin içine mahkum olma tehlikesi içinde. Çünkü tecavüz edenler hiçbir bedel ödemeden dýþarýda dolaþýyor, devlet tarafýndan korunuyor. En son Ö.C davasýna bakalým. Ýçinde polisin olduðu 34 kiþi tecavüz etti bu genç kýza. Aylarca. Tutuklanmadýlar bile. Sözünü ettiðimiz birilerinin tükürükler saçarak nitelediði, yargýladýðý gibi müstehcen þehvet hikayeleri deðil 2012 Türkiye’sinde kadýn bedeninin, ruhunun parçalanmasýdýr!

ðinde 17 yaþýnda dünyanýn iyileþmesi için mücadele eden bir delikanlýdýr artýk. Aklýna ve yüreðine sýðdýramaz duyduklarýný. “Þimdi düþünüyorum da o ilk anda bana en korkunç gelen Melek’e yapýlanlar deðil de, bunu birçok kiþinin yapabilmesi, birçok kiþinin de yapýlmasýna göz yummasýydý... Olacak, akýl alacak þey miydi bu?” Sonrasýnda kolu kanadý olmak ister Meleðin. Azad eylemek… “Kurtarabilir miydim onu? Kurtarýrým dedim. Ýlle de kurtaracaðým dedim. Göðsünden vurdum onu yaðmurlu bir gecenin karanlýðýnda. Islak, çamurlu bir baþka karanlýða gömerken onu, ille de Melek’in tanýklýðýný istedim. O, saçlarý, giysileri sýrýlsýklam gövdesine yapýþmýþ, kocaman gözlerle bakarken kürek sallayýþýma, kurtuluþu en derinliklerinde duysun istedim. Öyle olmadý oysa. Baþýmda durup titredi yalnýzca.” Yýllarca baskýyý, korkuyu, sindirilmiþliði, kurtulma düþüncesini yok edecek kadar ruhunda taþýyan Melek’in hikayesi þöyle yansýr gazetelere; Birkaç ay önce kamuoyunu haftalarca meþgul eden ve halk arasýnda ‘Yalý Cinayeti’ olarak adlandýrýlan dava dün sonuçlanmýþ ve sanýklardan Melek Ebruzade idama, suç ortaðý Yalçýn Özveren ise ömür boyu hapse mahkum olmuþlardýr. Hüsrev Ebruzade, Boðaziçi’ndeki yalýsýnýn bahçesinde ölü bulunmuþ; birkaç yýl önce gizlice evlendiði anlaþýlan Melek adlý karýsý genç aþýðýyla bir olup yaþlý eþini öldürmekle suçlanmýþtý.

Çengelli Ýðne Ayla Belek

BÝZ NE KADAR ÇOKMUÞUZ! Çok karmaþýk duygular içindeydi sanki Kudret, sevinç vardý ama þaþkýndý da. Hiç tanýmadýðý insanlarýn kilometrelerce uzaktan seslerini duymasý þaþýrtmýþtý onu. Þaþkýnlýðý, yaný baþýndaki insanlardan bile zaman zaman “deðer miydi iþten atýlmaya” cümlesini duyarken boðazýna düðümlenenlerin bu kadar uzaktan anlaþýlmasý, hep içinden söylediði “deðer tabi” cümlesinin de ne kadar anlamlý olduðunu görmesindenmiþ. “Ýnsan nasýl güçlü hissediyor kendini, tek deðilmiþiz, çokmuþuz” diyor. “Eþim direniþin önünde olduðu için o zamandan bu zamana iþsizdi. Derdimiz çoktu, biraz daha arttý. Ama ben bir günden bir güne yanlýþ demedim. Çünkü biliyorum doðrusu budur. Ama çevremizdekiler böyle düþünmüyordu. Tam da gücümün tükenmeye erdiði anda geldi bu dayanýþma. Gücüme güç kattý”. Çocuklar çok sevinmiþ paketlerden okul için ihtiyaç duyduklarý þeyler çýkýnca. “Ýnan ben o paketten çýkanlar içinde en çok mektuplarý

Meleðin bedeni topluca kullanýlan bir nesne haline gelmiþtir. Yaþlý adam meleðe her gece ne yapmasý gerektiðini komutlar. Kýzamayan, sevemeyen, hislerinin üzerinde de tepinilen bir Melek. Bilmediði zamanlardan kalma, içinde kaybolduðu ipek elbiseler ve kýrmýzý rujuyla kim olduðunu hatýrlayamaz bile. Tek yaþam belirtisi ara sýra çýktýðý bahçede mýrýldandýðý türküdür. Çocukluðu, acýsý türküsünde saklýdýr. Kýrýk mý kanadýn kollarýn hani Yeller mi savurdu küllerin hani Azad eyleseler uçamaz mýsýn? Kýrýlmýþ kollarýn kanadýn hani Annesi ve babasý yýllardýr yalýnýn emekçisi olan Yalçýn, Melek’i ilk defa bu türküyü söylerken görür. Daha 10 yaþýnadýr. Bir aðaca yaslanmýþ, rüzgarýn savurduðu beyaz elbisesi ve her þeye inat narin sesiyle gerçek bir melek gibi görünmüþtür gözüne. Yýllar sonra gerçeði öðrendi-

Everest Yayýnlarý 2004 134 Sayfa

Þalter tutanlara duyurulur

600 kiþiyle tatil yapýnca, tatil yaptým diyebilir misiniz? Hele kaldýðýnýz oda, kafetaryanýn yaný baþýndaysa. Banyonun omuz hizasýndaki penceresi, okey oynayanlarýn masa dibinde olunca, þöylesi diyaloglar, hiç de hayal ürünü olmuyor. Saçýnda þampuan kalmýþ, Ayla abla. Kepek yapmasýn, iyi durula. Hadi ordan çok bilmiþ. Ýki saattir okeye dönüyorsun, fark etmedim sanma. Gözüme sabun kaçmasa çoktan söylerdim ya, hadi gene iyisin. Ýstanbul’un kalabalýðýný özlemiþ olarak tatilden döndük. Günler býraktýðýmýz gibi geçiyor. Okullar açýlýnca, gündüzleri mahalle, emek yaz kampýndan daha sessiz oldu. Ama geceleri; öðretmenlerle ya da 60 aylýk okula giden çocuklu annelerle komþuysanýz ne dediðimi daha iyi anlayacaksýnýz. Bu evlerden gelen cinnet geçirmiþ kadýn ve çocuk seslerinden pek de huzur kalmýyor. Neredeyse kampýn gürültüsünü özledim diyeceðim.

Önceleri bu 60, 66 ay hesaplarýna takmýþtým. Benim bildiðim 2 yaþýndan sonra çocuðun yaþýnda ay hesabýný býrakýrdýk. 4’lü sistemde ay önemli oldu. Çocuk kaç aylýk? 63 Böl 12’ye Hiç bölme, okula baþlýyabilir. Meðer hesap baþtan þaþmýþ. Çocuðunuz 30 yaþýna gelince, yetiþtirirken neler çektiðinizi unutuyorsunuz. Neyse ki hatýrlattýlar. Saðdan soldan gelen kavga sesleri, sabahlarý okula gitmek istemeyen çocuk seslerine karýþýnca, mahalle olarak cinnet geçirmeye baþladýk. Evvelsi gün, birinci sýnýflarý okutma þanssýzlýðýndaki yeni gelin öðretmen haným, canhýraþ baðrýrken, sesi alt kattaki komþumun torunun sesine karýþýyordu. Ýkisi de ayný þeyi söylüyordu. Okula gitmek istemiyorum. Böylece okullarýn açýlmasý beni ilgilendirmezken, ilgilendirir oldu. Bu günlerde aklýmý kurcalayan tek bir soru var; acaba sendikacýla-

rýn okula baþlayan çocuklarý yok mu? Hadi kendilerinin yoksa da temsil ettikleri iþçilerin hiç birinin çocuðuda mý bu aylýk hesaplara girmedi. Hiç sesleri çýkmýyor da. Hayvan severler bile sokaklarý doldurdu. Bizim sendikacýlarda bir sessizlik var ki nedenini sorma gitsin. Hayvanseverler dedim de aklýma geldi. Halkýnýn baþýna bombalar atan, çocuklarýný daha minnacýk bebelerken, ne idüðü belirsiz bir eðitim girdabýnda boðmaya çalýþan bir iktidar, hayvanlarý sevebilir mi? Bu soruyu sormak bile abes. Çýkartacaklarý kanun, sokak hayvanlarýný katledilmesinin önünü açýyor. Bununla da kalmayýp, evimdeki kedi köpeðin sayýsýna bile karýþýyor. Allahtan, hayvan severler, sendikacýlarýmýz kadar sessiz deðil. Bir çok ilde eþ zamanlý eylem yapmayý akýl edebiliyorlar. Ellerinde indirecek þalterleri yok ama sokak hayvanlarýna bile siper olacak yürekleri var. Elinde þalter tutanlara duyrulur.


9

16 Ne yaþarsan yaþa kocaný sevmek zorunda olman söyleniyor. Erkeðin karýsý, kýz kardeþi, annesi… Bir kadýn olarak tek baþýna varolmanýn, seçimler yapabilmenin önüne geçiyorlar. Ezgi Görgü

Kad

ýnla

“AMA”LARIN ARKASINDA BÝR GERÇEK VAR

rda n

kür

taj

hik aye

Leyla Bektaþ Körfez’in Çamlýtepe mahallesinde oturan bir kadýn. O da bizimle paylaþýyor düþüncelerini; “Kürtaja yasak getirilirse her þey daha kötü olacak, iþsizlik daha çoðalacak, çok çocuk olunca hayat þartlarý insanlarý çok zorlayacak. Çocuklarý olan ailelerde kadýn bakamayacaðý halde çocuk doðursa bakamayacak, daha zor olacak anne için de, aile için de. Kürtajý çoðu kadýn yaþamak zorunda kalýyor. Ben geç öðrendim hamile olduðumu, çýldýrdým ne yapacaðým diye. Allah’ýn gücüne gitmesin ama aldýrdým mecburen. O psikolojiyle aldýrmazsam daha çok hasta olacaktým, haliyle çocuk da olacaktý. Bakamadýðým bir çocuðu niye dünyaya getireyim ki?”. Aslýnda kürtaja karþý olduðunu söylüyor, ama onun da “ama”larý var. “Tabi ki kürtaja çok karþýyým ama boynu bükük olmasýna neden olmak, doðduktan sonra sahip olamadýðý þeyler yüzünden sýkýntýya girmesi daha kötü bir hal yaratýr çocukta ve ailede, sevgisiz çocuklar yaratýr. Ýstenmediði halde dünyaya getirilen çocuklarýn bunu yaþamasý haksýz bir durum”

AVUKATINIZ YANITLIYOR SORU: Evlendiðimde sadece kendi soyadýmý kullanamaz mýyým? Hangi durumlarda soyadýmý deðiþtirmek zorunda kalýrým?

Dile gelmeyen pek çok kürtaj tecrübesi var saklý olan. Kadýnlarýn bildiði, tecrübe ettiði, kararýný almakta zorlandýðý ve bütün tartýþmalar sürerken izleyen kadýnlarýn hatýrýna gelen deneyimler ise kürtajý tartýþanlarýn gündemini deðiþtirmiyor maalesef. Biz de kadýnlarýn deneyimleriyle meselenin “esasýný” yeniden gözden geçirsin yasa koyucular diye, anlatýyoruz dile gelmeyenleri… Zehra Baþkaya iki çocuðu ve eþiyle Karamürsel’de yaþayan bir kadýn. Ýlk eþinin her türlü þiddeti altýnda altý kere kürtaj olmak zorunda kalmýþ Zehra. “Küçük yaþta evlenmek zorunda kaldým. Ýlk iki kürtajým korunma yöntemleri bedenime, kanýma uygun olmadýðýndan rahatsýzlandýðým için korunamamamdan kaynaklandý. Doktor ‘eþin korunacak’ dedi. Ama eþim korunmayý keyfi bir þekil-

leri

Kadýnlarýn “medeni hali”ndeki her deðiþiklik, yasa gereði kadýnýn soyadýnýn deðiþmesini zorunlu kýlýyor. Kadýnýn kimliðini, pasaportunu, kredi kartýný, sürücü belgesini ve birçok benzer belgeyi yeniden çýkarmasý gerekiyor. Evlenince zorunlu olarak soyadýný terk eden kadýn boþanýnca bu defa da “boþandýðý kocasýnýn soyadýný kullanmakta menfaati bulunduðunu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceðini” ispatlayamazsa önceki soyadýna dönmek ve bütün bu belgeleri yeniden düzenletmek zorunda kalýyor. Medeni Kanun’da 1997 yýlýnda deðiþiklik yapýlana kadar kadýn kocanýn soyadýný almak zorundaydý. Deðiþiklikle “Kadýn.. evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yazýlý baþvuru yaparsa kocasýnýn soyadý önünde önceki soyadýný da kullanabilir.” dendi. Bu düzenleme, 2002 tarihli Medeni Kanun’un 187. maddesine aynen alýndý. Boþanma halinde kadýnýn soyadý Medeni Kanunun 173. maddesi ile düzenleniyor. Kadýn boþanma durumunda evlenmeden önceki soyadýný yeniden alabilir. Eðer kadýn evlenmeden önce dul idiyse, hakimden bekarlýk soyadýný taþýmayý talep edebilir. Hakimin izin þartý ise “kadýnýn boþandýðý kocasýnýn soyadýný kullanmasýnýn kendisi için önemli olduðunu, bunun kocaya bir zara vermeyeceðini ispatlamasý”.

de kabul etmiyordu. Bu þiddetin baþka türlüsüydü. Çünkü erkek düþünmüyor ki seni. Ne hamile kalmaya, ne doðurmaya ne de doðurmamaya karar verebiliyorsun. Eþin imzasý gerekliydi bunun için. Ben altý ay içerisinde üç kez kürtaj oldum. Neden? Eþim hem korunmuyor hem de ‘doðurursan ben bakmam’ diyor. Zorunlu birliktelik yaþadým senelerce. Ve çevremde pek çok kadýnda gördüm bunu.. Tecavüzden hiçbir farký yok bu durumun. Erkeðin istemesi önemli. Gerisine karýþmýyor. Ýkinci çocuðumu zorunlu olarak doðurmak zorunda kaldým. Kürtajlardan dolayý rahmim delinmek üzereydi. Kocam yine ‘ben bakmam’ demiþti ama baþka þansým kalmamýþtý. Hamileliðimin son ayýma kadar temizliðe gitmek zorunda kaldým.” Razý olmamayý, bir kadýn olarak varlýðýný ortaya koyabilmeyi baþarabilmiþ Zehra Baþkaya. Sevilmek nedir ikinci eþiyle öðrenmiþ. “Toplumun deðer yargýlarý da þiddet uyguluyor bize. Ne yaþarsan yaþa kocaný sevmek zorunda olman söyleniyor. Erkeðin karýsý, kýz kardeþi, annesi… Bir kadýn olarak tek baþýna varolmanýn, seçimler yapabilmenin önüne geçiyorlar. Çocuklarýmýn bana ‘yeter anne, katlanma’ demesi her þeyi baþarmama neden oldu. Benim yaþadýklarým toplumun sayýsýz örneklerinden bir tanesi. Bize öðretilmiþ bir alýþkanlýk olan boyun eðmeyi bir kenara býrakmalýyýz. Razý olarak kendimizle birlikte çocuklarýmýzý da mutsuz insanlar olarak yetiþtiriyoruz.”

Ama koca istediði zaman iznin kaldýrýlmasýný talep edebileceði için, kadýn soyadýný yeniden deðiþtirmek zorunda kalabiliyor. Bu konu, Anayasanýn eþitlik ilkesine dayanarak pek çok sefer Anayasa Mahkemesine götürülmüþ ve iptali istenmiþti. 20 Eylül 1998’de verilen kararda, Medeni Kanun’un “kadýn evlenmekle kocasýnýn soyadýný alýr” iptali istemini “bu durum eþitliðe aykýrý deðildir” diye reddetmiþti. Red kararýnýn gerekçesinde: “... Ýtiraz konusu kural kimi sosyal gerçeklerin zorunluluklarýndan ve yasa koyucunun yýllar boyu kökleþmiþ bir geleneði kurumsallaþtýrmasýndan kaynaklanmaktadýr. Aile isminin kuþaktan kuþaða doðumla geçmesiyle aile birliði devam etmiþ olacaktýr. Kamu yararý, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar soyadýnýn kocadan geçmesinin tercih nedeni olduðunu göstermektedir. ” demiþti. Geçen 13 yýlda, Anayasada kadýn lehine çeþitli deðiþiklikler yapýldý, AÝHM Türkiye’yi mahkûm etmiþ olmasýna raðmen, Anayasa Mahkemesi, geçtiðimiz aylarda 1998 tarihli kararýný tekrarladý. Mahkeme, yine ailenin önemini anlattý. BDP Milletvekili Altan Tan’ýn, evli kadýnlarýn kendi soyadlarýný kullanmasý konusunda verilen soru önergesine Adalet Bakaný’nýn verdiði “Ýnsan Haklarý Paketi’nde, kadýnýn soyadý ile ilgili çalýþmalar da devam etmektedir’ cevabý yukarýdaki uygulamalar doðrultusunda düþünülecek olursa, kadýnýn soyadý daha uzun süre eþitlik ilkesine aykýrý olarak kalacak.

KESTÝRMEDEN MEMLEKETÝN KADIN GÜNDEMÝ

Ankara’nýn Caddelerinde Süpürgeci Kadýnlar:

Ýki kadýn sohbete girer de memleketin kadýn gündemi konuþulmaz mý? Laf lafý açýyor, söz geliyor “üç çocuk” meselesine. “Bu kadar çocuða ne vereceðiz. Bu yaþtayým, eþim çalýþýyor, ben yýllardýr çalýþýyorum halen kiradayýz. Alýnan ücretlerle insanlar kira mý versin, çocuðuna mama mý alsýn, bez mi alsýn, okula mý göndersin, yemek mi yapsýn? Versin bir ailenin geçineceði düzeyde bir ücret, o zaman da isteyen istediði kadar doðursun” diyerek noktayý koyuyor bu mu-

habbete. Zamlardan, kürtajdan konuþunca ses tonu yükseliyor. Zamlarla ilgili “zengin daha zengin olmaya devam edecek. Fakir bu gidiþle yiyecek bulamayacak” diyerek kestirmeden gidiyor. Kürtaj yasaðýna karþý, özellikle tecavüz sonrasý hamile kalan kadýnlara kürtaj yaptýrýlmamasýna son derece öfkeli. “Tecavüze uðrayan kadýn hamile kaldý, kürtaj olamýyor, bu çocuk doðarsa ana-babasý baþbakan mý olacak. O kadýn hayatýný nasýl sürdürecek. Kadýnlarýn kararlarýna karýþmasýnlar” diyor.

Sokakta çalýþmanýn derdi baþka Þükran Öz

Neler yaþanýr o sokaklarda neler... “Bir parkta tekerlekli, kulplu, güzel, yeni bir valiz buldum. Tuttum sapýndan bir yandan sürüyorum, bir yandan da arkadaþlarýma muziplik yapýyorum, ‘ben tatile gidiyorum’ diye. Arkamdan asker, polis baðýrýyormuþ. Meðer bomba ihbarý yapýlmýþ. Birgün de mazgalý görmedim, üstüne basýnca zaten bir bozukluk varmýþ ki, tamamen kýrýldý ve bacaðým girdi içine. Utancýmdan baðýramadým da, yardýmla çýkabildim. Astým hastasýyým da ayný zamanda, bu nedenle tozdan da ciddi etkileniyorum”. Tabi bu tür iþ kazalarý her zaman ucuz atlatýlmýyor. Bir arkadaþlarýna çalýþýrken araba çarpýyor, ayaðý kýrýlýyor. Baþka bir arkadaþlarý kýþýn uz kýrarken, kolunu kýrýyor.

Çankaya Belediyesi’nin süpürgeci kadýnlarýndan biri Aynur Genç. Bir sohbet esnasýnda “iki oðlum, iki torunum var” deyince herkesin yaptýðý gibi ben de þaþkýnlýkla baktým yüzüne. “Mutlaka konuþalým” dediðim günün hafta sonu görüþtük evinde. Pazar günü 07.00-15.00 mesaisini tamamlamýþ, kendine düþen sokaklarý süpürmüþ, “evim daðýnýk mý acaba” telaþý içindeyken buluþtuk evinin kapýsýnda. Mahallesinden aldýðý sýcak gözlemenin eþliðinde çaylarýmýzý içerken baþladýk sohbetimize. Aynur Genç, soyadý gibi genç, 1972 doðumlu. Ankara Mamak’ta doðmuþ, büyümüþ, evlenmiþ, anne ve babaanne olmuþ. 15 yaþýnda görücü usulü ile evlenmiþ. 17 yaþýnda ilk oðlunu, beþ yýl sonra ikinci oðlunu getirmiþ dünyaya. Ýlk oðlu da kendi gibi erken evlenince genç yaþta 3.5 yaþýnda ve 3.5 aylýk torunlarýna babaanne olmuþ. “Evimizin en küçüðü bendim, evde her isteðim olurdu. Evlenince altý çocuklu eve gelin geldim. Kayýnpederim memurdu ve doðal olarak parayý yetiþtiremiyordu. Bir gün sabah kahvaltýsýnda sadece turþu kavurmasý ile sana yaðý vardý ve ben baþladým að-

lamaya. Kayýnpederim niye aðladýðýmý sorunca, sucuk istiyorum dedim. Bunun üzerine görümcemi bakkala gönderdi, sucuk aldýrdý, piþirtti ekmek arasý yapýp verdi elime. Eþim benden dokuz yaþ büyük. Ýlk günler eþim iþe giderken arkasýndan aðlardým, beni de götür diye” Oldukça zorlu geçmiþ evliliðinin ilk yýllarý. Ýkinci çocuðunun biraz büyümesinin ardýndan 27 yaþýnda baþlamýþ çalýþmaya. Beþ yýl bir milletvekilinin özel bürosunda sigortasýz çalýþmýþ. Kollarýnda oluþan tendom kopmasýna uzun zaman sonra teþhis konulmuþ ve ameliyat nedeniyle bir süre ara vermek zorunda kalmýþ. Sonrasýnda çeþitli aralýklarla taþeron iþçisi olarak bir bankada, güvenlik þirketinde, özel bir þirkette yemek iþlerinde çalýþmýþ. Yani 13 yýl içinde defalarca iþ deðiþtirmek durumunda kalmýþ. “Son olarak 2010 yýlý Mart ayýnda Çankaya Belediyesinde süpürgeci olarak iþe baþladým ve her þeye raðmen iþimden memnunum” diyor þimdi.

AÐAÇLARIN ALTINA BEZ MÝ GERSEK ACABA? Evinden ayrýlýrken Kumrular sokakta, iþbaþýnda iken fotoðraf almak için sözleþiyoruz. Ankara’nýn sonbaharý güzeldir. Her iki tarafý aðaçlýklý Kumrular ve çevre sokaklarýnda ise daha güzel. Saat 11.00 de buluþtuðumuzda kendine düþen sokaklarý bitirmiþ, yemeðe gitmeden önce çöp konteynýrýný, süpürge ve faraþýný yerleþtiriyordu zulasýna, bir yandan da söyleniyordu “bu aðaçlarýn altýna bezler gerilse nasýl olur” diye. Çünkü yemek dönüþü sil baþtan süpürecekti ayný sokaklarý.

Tozun topraðýn içinde Ekmek parasý peþinde Üç yýlý aþkýndýr Kýzýlay ve civarýndaki cadde ve sokaklarý süpüren kadýnlar artýk herkes tarafýndan kabullenilmiþ. Ýlk zamanlardaki gibi hayret nidalarý yok artýk. Ama sorun yaþamadýklarý anlamýna da gelmiyor tabi. “Aðýr iþ, bedenen çalýþýyoruz, toz, pislik, týbbi atýklar dahi oluyor ama iþimden memnunum” diyor. Ýþin zorluðu çalýþýlan sokaða, caddeye göre deðiþiyormuþ. Çünkü diyor, “çalýþacaðýn sokaðý tanýyýnca, güvendiðin yerleri belirliyorsun ve ihtiyaçlarýný daha rahat görebiliyorsun. 07.00-15.00 arasý çalýþýyoruz, öðlen bir saat yemek arasý haricinde sürekli sokaktayýz. Yeni bir bölgeye gidince tanýyýncaya kadar zaman geçiyor. Çay içecek, tuvalete girecek yer bulmamýz zor oluyor ilk zamanlar, bazý sokaklarda ise hiç bulamýyoruz”.

Kýzýlay ve civarýndaki cadde ve sokaklarý süpüren kadýnlar hayret nidalarý ile karþýlanmýyor artýk. Ama bu, sorun yaþamadýklarý anlamýna gelmiyor tabi...


8

Cenneti cennet yapan bu kadýnlarýn emeði Huriye Tozluyurt- Neslihan Demirören Antalya, doðasýyla bütün ülkeyi ve dünyayý kendine hayran býrakan bir þehir. Sermayenin son 15 yýlda güzelim ormanlarý yaðmalayarak taþtan duvarlar dikip adýna beþ yýldýz vererek süsledikleri otellere dünyanýn her yerinden sayýsýz turist gelir. Antalya’nýn cazibesine kapýlan “sonuçta turizm cenneti, bize de bir ekmek çýkar” deyip, tasý taraðý toplayýp memleketinden gelen insanlar bu beþ yýldýzlý otellerde üç kuruþa uzun saatler çalýþmak zorunda kalýyor. Eðlence merkezleriyle hemen her gün haber programlarýna konu olan Antalya’da, bu sektörde en fazla kadýnlar çalýþtýrýlýyor. Antalya Belek’te beþ yýldýzlý otellerin birinde kat görevlisi olarak çalýþtýðýný belirten Emine ablayla yaptýðýmýz sohbette þöyle ifade ediyor: “Antep’ten geldim. Eþim inþaat iþçisi, ara sýra iþ bulabiliyor. Bulduðunu da içkide yiyip geliyor. Yani bütün evin geçimi benim üzerimde. Üniversitede okuyan bir kýzým var. Kýsmetse öðretmen olacak. Onu okutmaya çalýþýyorum. O da benim gibi ezilmesin, hiç olmazsa okumuþ biriyle evlensin diye iþyerindeki bütün haksýzlýklara sesimi çýkarmadan çalýþýyorum. Günde 23 tane oda temizliyorum. Ýnsanlarýn pisliðini temizlemek kolay iþ deðil”.

“Bu cennette bize de yiyecek bir dilim ekmek bulunur” deyip Antalya yoluna düþenleri bekleyen, pek de cennetten sahneler olmaz. Baþkalarýna cennet yaratmanýn adý olan turizm sektöründe kadýnlarýn emeði kýymetli ama bir o kadar da ucuz...

“BENÝM BÝR ADIM VAR” Emine, “yeri geliyor hýrsýzlýkla suçlanýyorum, yeri geliyor ‘temizlikçi kadýn’ diye arkamdan baðýrýyorlar. Oysa benim adým var, bir kadýným ve gururuma dokunuyor” diyerek yaþadýðý burukluðu gözler önüne seriyor. Emine, “tatile gelenlerle kendimi kýyaslýyorum. Onlar, süslü makyajlý. Bir parfümleriyle ben bir ay evimi geçindiririm. Her gün yatak kaldýrmaktan belim aðrýyor. Odamý bitirebilmek için öðle yemeðine gidemiyorum, gitsem de aç kalkýyorum. Birkaç günlük yemekleri bize ýsýtýp veriyorlar. Her iþ çýkýþýnda çantamý didik didik arýyorlar bir þey çalmýþ mýyým diye. Eve

DIÞARIDAN CENNET, ÝÇERÝDEN CEHENNEM Antalya’nýn en güzel yerlerinden biri olan Kemer Göynük’te otelde çalýþan Sercan’ýn derdi kendilerine yapýlan muamele. “Ben muhasebe departmanýnda çalýþýyorum. Bazen düþünmüyor deðilim, baþka iþ mi yapsaydým diye. Sanki çalýþanlarýn her türlü hizmetten yararlandýðý, tatil yaptýklarý, þen þakrak kendi yaþamlarýný sürdürdükleri yerlermiþ gibi anlatýlýyor turizm alaný. Medyaya baktýðýmýzda bizlere sunulan hayat en güzel iþin en modernize edilmiþ haliymiþ gibi bir tablo var. Ama ben biliyorum. Ne turizmde çalýþan iþçilerin durumu çok iyi, ne de turizm baronlarý bu kadar iyi insanlar”. Bu gerçeðin ancak iþin içine girildiðinde görülebileceðini söylüyor: “Bir arkadaþým Mardinli’ydi, iþten çýkacak çýkmasýna da, parasýný vermedikleri için burada mahsur kalmýþtý. Çok aðýr þartlarda çalýþan arkadaþým, ayný zamanda barýnma ihtiyacýný karþýlayamadýðýndan dolayý dýþarýda kalmýþtý. Tabii biz arkadaþlarý bu ihtiyacýný iyi- kötü karþýlayabilsek de, otel iþletmecilerinin bu þekilde davranmasý çok kötü. Ýþçi lazým olduðu zaman köpek gibi ayaðýmýza kapanan, iþi bittiði zaman da bizi tanýmayan bir yerde dururlar. Ben inanýyorum ki günün birinde iþçilerin gücü bu þartlarý deðiþtirecek”.

Çocuklarýnýn yüzünü göremeyenler Kat görevlisi Gülay, Antalyalý. “Ben kat görevlisi olarak çalýþýyorum, eþim mutfakta çalýþýyor. Ev kredisi çektiðimiz için ikimiz de çalýþmak zorundayýz. Ev aldýðýmýz bölge kapkaççýlarýn, tinercilerin çok olduðu bir semt. Çocuklarým baþýboþ büyüyor. Kýzým kendi baþýna okula gidip gelmek zorunda. Onlarla hiç ilgilenemiyorum. 6:30’da evden çýkýp, 18:30’da eve geliyorum. Eþim ise, sürekli mesaiye kalýyor. Mesai parasý hiç almýyor. Kýþýn ikimiz de iþten çýkarýlýyoruz. Bu yüzden yazýn kazandýðýmýz parayý yemeden içmeden biriktirmeye çalýþýyoruz” diyor. “Otelde herkes çocuklarýyla havuza, denize giriyor, biz çocuklarýmýzý alýp bir gün bile denize giremiyoruz” diyen Gülay, “Antalya’yý biz de televizyonlardan izliyoruz” diyerek pek çok turizm iþçisinin durumunu özetliyor. “Bir anne olarak beni en çok üzen, çocuklarýmla ilgilenememem. Oysa onlarýn okumasýný, iyi insanlar olmasýný istiyorum. Baþbakan diyor ya 3 çocuk yapýn. Benim 3 çocuðum var ama bakamýyorum. Eðitimini, gýdasýný, en temel ihtiyaçlarýný karþýlayamýyorum. Kýzýmýn okulundan bilgisayar için yardým parasý istediler. Kýzým devlet okulunda okuyor. Ben kendime bakamýyorum devlete nasýl bakayým” diye serzeniþte bulunuyor.

geldiðimde kadýnlýk görevlerim yine beni bekliyor oluyor. Yaz boyu bir defa denize gidemedim. 15 günde bir izin kullanýyorum. Masraf çok oluyor diye az personel çalýþtýrýyorlar. Kasým ayý geldiðinde hepimiz birer birer kapýnýn önüne koyuluyoruz. Kýþýn geçimimi saðlamak için, evlere temizliðe veya nar, portakal toplamaya gidiyorum. Tabi patron düþünür mü kýþýn ne yiyorum ne içiyorum, kiramý nasýl ödüyorum, çocuðuma para gönderebiliyor muyum diye? Onun umurunda mý? Ýsterler ki bizim çocuklarýmýz okumasýn da kendilerine hizmet etsinler”.

TA R Ý H

17

Metrobüs maratonu baþlýyor Esen Aktaþ Ohh... Makyajýnýzý yaptýnýz, saçýnýza fön çektiniz iki dirhem bir çekirdek giyindiniz iþe, okula gitmeye hazýrsýnýz. Emin olun metrobüse bindiðinizde fönünüz, nemli bir havada bozulan fönden çok daha erken bozulacak. Makyajýnýzýn yanýnýzdakinin üzerine bulaþmasýnýn önüne ise hiçbir þey geçemez.... Mini etekle yüksek topuklu ayakkabýyý aklýnýzdan bile geçirmeyin, tek ayak üzerinde durmanýz gerekebilir. Türk standartlarýnýn üzerinde bir uzunluktaysanýz mesele yok, deðilse yanýnýzda uzun boylu bir arkadaþýnýz olmasýnda fayda var, zira araçlar Hollanda imalatý olduðundan tutacak yerleri ancak 1.70 ve üzerinde uzunluktaki insanlara göre. Metrobüsün içindeyken zayýfladýðýnýzý sanabilirsiniz; yoksa bu kadar insanýn nasýl sýðar ki bir otobüse. Ne Karatay diyeti ne de Dukan Diyeti sizi bu kadar hýzlý zayýflatamaz ama maalesef. indiðinizde eski hacminiz yerine gelecek. Her gün Cevizlibað-Avcýlar arasý yolculuk yapýyorum, ama halime þükrediyorum çünkü Beylikdüzü’nden gelenler de var. Çok þükür ki o kadar uzak mesafede deðilim. Okullar açýldý, trafik iki katýna çýktý. Eee yeni yeni üniversite öðrencileri de geldi. Ýþte bu yeni gelen genç üniversiteli kadýnlara ve iþe yeni baþlayan, yolu bir þekilde metrobüsle kesiþen herkesle bir gün mutlaka bir yerlerde karþýlacaðýz diyerek nacizane metrobüse binme ve inme önerilerim olacak

Nasýl binmeli, nasýl inmeli? Dediðim gibi okullar açýldý, bu da demektir ki Avcýlar’da köprü üzerinde baþlayan kuyruk artýk en iyi ihtimalle köprünün ayaðýna kadar uzanacak. Sakin olun, paniklemeyin hedefe ulaþmak için önce köprü üzerindeki seyyar satýcýlarý geçmeniz gerekecek. Akbilinizin dolu olduðuna emin olun. O kuyruða girdikten sonra asla çýkamazsýnýz unutmayýn. Merdivenlerin baþýna geldiðinizde penguen yürüyüþüyle yavaþça ilerleyin. Öndekilere dikkat edin çarpmayýn, arkadakiyle mesafeyi iyi ayarlayýn araya sýzmaya çalýþanlar olabilir. Ýþteee

Kadýnlar için birkaç bilgi...

yaklaþtýnýz az kaldý, akbilinizi çýkartýn, sabredin öndeki þimdi basýcak akbilini ve sýra size gelecek derken “dýdýdt dýdýt” bu sesi duyduðunuzda sakin olun. Korkmayýn, sadece akbili bitmiþ. Yardým etmezseniz çok zor durumda kalabilir. Unutmayýn, yapacaðýnýz bir davranýþla kahraman olabilirsiniz. Size fazla kontörünüz olup olmadýðýný soracak. Varsa yardýmcý olacaksýnýz ama yardýmcý olmadan önce bilmeniz gerekenler var. Size ne kadar ödemesi gerektiðini bilmelisiniz. Yeni sistemle, 3 durak gidecekse 1.6 TL isteyin, 8-9 durak gidecekse 2.6 TL, durak sayýsý daha fazla ise 2.9 TL. Bu arada arkadakilere dikkat, siz para alýþveriþi yaparken sabýrlarý tükenebilir. Ýlk duyacaðýnýz cümle “hadisene kardeþim sizi mi bekleyeceðiz sabaha/akþama kadar” Eðer biriniz “patlama kardeþim, ne acelen var” derse iþte fitil o zaman ateþlenmiþ ve çevredeki metrobüs maratoncularý da konuþmaya dahil olmuþ olabilir. Size tavsiyem sakinliði asla elden býrakmayýn, hedefe yaklaþmanýza çok az kaldý, lütfen sabredin. Metrobüse binmek için gelecek olan metrobüs körüklü olursa en son kapýnýn açýlacaðý yere kadar ilerleyin. Bütün kapýlar ayný anda açýlacaðýndan ve her kapýdan maratoncular içeri gireceðinden tek yönlü olarak en sondaki kapýya yanaþýn ve hedefiniz en sol yani metrobüsün en arka tarafý olsun. Unutmayýn en arkadakiler en öne geçmek için sizden daha hýzlý hareket edecekler, bu metrobüsün olmazsa olmaz kuralýdýr. Metrobüste oturmayý düþünüyorsan, boþ metrobüs gelene kadar beklemelisin. Tabi bu arada arkadakiler “binmiyosan çekilsene kardeþim” diyecek, nazikce binenlere yol verdiðinde emin ol sýranýn en arkasýnda kalmaya devam edeceksin ve asla o metrobüse binemeyeceksin. Boþ metrobüs geldiðinde unutma marotondasýn ve çok hýzlý hareket etmelisin.

Eðer hamileyseniz ya da yanýnýzda çocuðunuz var ise, “düþüncesiz bencil bir anne-kadýnsýnýz utanmadan bu halinizle bu kalabalýkta bu metrobüse binmeye çalýþýyorsunuz. Hadi kendinizi düþünmüyorsunuz çocuðunuzu da mý düþünmüyorsunuz? Ya ezilirseniz ya çocuðun ayaðýnýn üzerinden metrobüs geçerse, ya o çocuk düþerse... Bu halinle metrobüste ne iþin var...” Metrobüse binmek için ortopedik bir ayakkabýya ya da spor ayakkabýya ihtiyacýnýz olacak. Çantanýz omuzdan askýlý deðil, boynunuzdan çapraz bir þekilde olacak ve sað ve sol kroþenin ne olduðunu bilmeli ve sizi taciz edeni bulmak için refleksleriniz hýzlý olmalý. Birkaç da küfür öðrenseniz fena olmaz. Unutmayýn, hedefiniz ayaðýnýzýn üzerinden metrobüsün geçmesi pahasýna o metrobüse binmek. Þöför, “Kelime-i Þahadet getir, frenler tutmuyor!” dediðinde sakýn etrafta kamera arama zira bu bir kamera þakasý deðil, gerçek. Bilmiyorsan da merak etme koro halinde söyleneceðinden arada kaynarsýn zaten.

Oturduysan... Eðer oturma þansýna erdiyseniz þükredip yanýnýzdakine de “gazan mübarek olsun” demeyi ihmal etmeyin. Bitti mi? Hayýr tabi, her durakta, inen yolcudan çok binen olacaktýr, gençler daha atik olduðundan yaþlýlar ayakta kalacak. Her kapý açýldýðýnda kapýya yakýn olanlarýn ezilme tehlikesi geçirmesi, oturduðun müddetçe baðlamaz. Yaþlý bir kadýn sana doðru yaklaþýyorsa hemen uyuma numarasý yap, bu da en iyi cama dayanarak olur unutma. Þaþýrma yanýndakinin bacaðýna sarýlanlar boylarý kýsa olup tutacaða yetiþemeyenler. Metrobüs içinde telefon konuþmalarýný asla baþka bir yerde paylaþmamalýsýn. Ýspiyonculuk ayýptýr. Sana ne henüz araç Cevizlibað’dayken Söðütlüçeþme’de olduðunu söyleyeninden, sana ne dersanede, iþte olduðunu söyleyeninden. Metrobüse bineceksen sýr saklamayý öðrenmelisin. Uçmayý biliyorsan ineceðin duraða kadar oturabilirsin ama uçmayý bilmiyorsan ineceðin duraða yavaþ yavaþ yaklaþabilirsin bu arada unutmadan olasý bir koltuk kavgasýna sebep olmamak için lütfen selefini belirle ve “lütfen buyrun ben birazdan ineceðim diyerek yakýnýnda duran kadýna yer ver. Unutma erkeklere yer verilmez, metrobüs kuralýdýr; tamam ama en azýndan benim kuralým. Kapý açýldýðýnda seninle birlikte inmeyecek olan yolcularý sürüklemen gayet doðal, bu kuraldandýr. Ýndikten sonra büyükten küçüðe doðru hükümet, belediye baþkaný ve bize patates çuvalý muamelesi yapan herkesi ve her kurumu ve buna izin veren diðer bizleri anmayý da ihmal etme, nasýl anacaðýn tamamen sana kalmýþ.


ÝÇÝMÝZDEN BÝRÝ

7

18

Van’ýn Kadýnlar Pasajý

Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle, Funda Yeliz Alataþ Her sektörde olduðu gibi tekstilde de artýk devir bilgisayar devri. Bir meslektaþýmýn desteðiyle beþ gün sürecek yeni bir bilgisayarlý kalýp programýnýn eðitimine katýldým. Tekstilkent’teki ofise gittiðimde, diðer ikisi benden yaþça epey büyük olan üç kursiyer, karþýmýzda duran gencecik ama kendinden emin hocamýz Ferda’ya bakýyorduk. “Kaç yaþýndasýn?” sorusuna “17” cevabýný aldýðýmda þaþkýndým. Ekonomik sebeplerden ötürü lise birinci sýnýfta okulu býrakmak zorunda kalan Ferda, onu zorladýðýmýz anlardan birin-

de “Bese!” deyince, “Heval sen nerelisin?” diye atladým. Daha anne rahmindeyken canýna kastedilen, bir yaþýnda kamyon kasasýnda Ýstanbul’a gelen, her türlü zorluða raðmen inadýna gülümseyen, mücadele eden, hayata sýmsýký tutunan genç bir kadýn Ferda Iþýktaþ. Ýsminin hakkýný veriyor iþte, Ferda demek “gelecek zaman” demek. Onu Ekmek ve Gül sayfalarýna davet ettiðimde tereddütsüz kabul etti, evini açtý, annesi Netice abla, anneannesi Nazife teyze ile üç kuþak mücadeleci kadýnýn birbirine deðen hikâyesi çýktý ortaya.

OKULU BIRAK TIM ÇÜNKÜ...

? K E C E Ç E G IL S A N N E D E N ÝÐ U BU ÝP B Nerelerde çalýþtýn bu zamana kadar? Tekstil atölyelerinde çalýþtým. Kot, örme, dokuma… Ýlk baþta zaten çýraklýktan baþladým. Masalarda iþaret kalýplarýyla çizimler yapýyordum. Ýþ toplama filan derken artýk makineciliðe yönelmeye baþladým. Son iki sene makineci olarak çalýþtým. Tekstile girdiðimde iðne iplik bile bilmezdim. Ýlk zamanlar annem bana az çok bir þeyler gösterdi. Tabi zamanla kendini yükseltmeye çalýþýyorsun. Zaten çýrakken sürekli eziliyorsun. Þuraya git, buraya gel, iþleri topla… Normalde paydoslarda çýraklar makineye oturur, makineyi çalýþtýrýr ki hani dipten yetiþsin, eleman olsun diye. Beni hiç oturtmadýlar makineye, “bozacaksýn” diye kýzarlardý. Ayrým da oluyor bazý atölyelerde. Çýktým ben o iþyerinden. Çýkarken de makineci bir abimden rica ettim iplik nasýl takýlýyor göster diye. En azýndan gittiðim yerde acemi makineci olarak iþe baþlayayým diye. Hiç tatilim olmadý benim, cumartesi çýktým iþten, pazartesi yeni iþe girdim. Daha makinenin mekiðini bile yerine takmasýný bilmiyorken makineci olarak iþe baþladým ve kendimi geliþtirdim, iki sene içinde usta makineci oldum ve bütün makineleri kullanmaya baþladým, usta yardýmcýsý oldum. Ofise de bakmaya baþladým. Diðer kýzlar bu sefer dedikodu yapmaya baþladýlar. Diþinle týrnaðýnla bir yere geliyorsun ama ilk akla gelen baþka bir þey oluyor. Ofiste

Dört sene önceydi. Annem çalýþýyordu, hamile kalýnca mecburen iþten çýkmak zorunda kaldý. Abim ve ben “hangimiz çalýþsak” diye düþündük, abim lise sondaydý. Bir sene için kendini yakmasýna hiç gerek yoktu. Ben lise birdeyken okulu býraktým. Zaten ortaokuldan beri çalýþýyordum. Okuldan eve gelip, formamý çýkartýp direkt iþe gidiyordum. Akþam geliyordum eve, ödevler gece yarýlarýna kadar sürüyordu. Okulu býrakýnca da hemen iþ hayatýna baþladým.

artýk gelir gideri hesaplýyordum. Bu durum diðer kýzlarý gittikçe rahatsýz etmeye baþladý. Küçük bir atölyede üç beþ kiþi olmamýza raðmen isyan çýkartýyorlardý, herkes baþka baþka yorumlar yapmaya baþladý. Þimdi eðitmenlik yapýyorsun, modelistlik eðitimi ucuz bir eðitim deðil, zaman da ayýrman gereken bir iþ. Çalýþýrken nasýl yaptýn bunu? Artýk makineciliði hayat boyu götüremeyeceðimi, bir yerlere gelmem gerektiðini anladým. Onun için özel bir kurstan modelistlik eðitimi aldým. Kurstaki hocam, iþverenimle tanýþýyordu ve eleman ihtiyaçlarý olduðunu öðrenince beni tavsiye etmiþ. Bu þekilde baþladýk yani. Zaten hafta içi çalýþtýðým için gitmiyordum. Hafta sonlarý da bazen mesailerimiz oluyordu. Böyle durumlarda hocamýza haber veriyordum, geç gidip gece yarýsý çýkýyordum. Pazar günleri de erkenden yahut hocanýn vakti uymuyorsa akþamlarý gidiyordum. Çok aþýrý zorlandým bu yüzden. Ama deðdi. Zaten sadece annem hep arkamda durdu, hep destek verdi. Kýzým biraz daha hareket et, biraz daha ilerle dedi, þimdi ilerlemeye çalýþýyoruz hep beraber… Anneanne Nazife teyze ise bir köþeden sessizce bizi dinliyor. Bir gözüm onda sürekli, lafa karýþsýn istiyorum, olmuyor. Bazen uyukluyor, bazen tespihini çekip dua okuyor. Kim bilir onda ne hikayeler vardýr diye geçiriyorum içimden. Sohbet bitip de evden ayrýlma vakti geldiðinde elini öpüyorum. Sýkýca sarýlýyor bana. Dua okuyor sürekli. Kürtçe bir þeyler söylüyor. Lice’deki torununa benzetmiþ beni, pek bi sevmiþ. “Eve gelen kýz arkadaþlarýmdan kimseyi sevmez” diye ekliyor Ferda. Sonra dili döndüðünce Türkçe dua ediyor sesli olarak. Bir çift yün çorap hediye ediyorlar bana, Evrensel Gazetesi’nin 18. yýlýnýn þenlik davetiyesini býrakýyorum. Çok seviniyor Ferda. Yeni bir dostluðun getirdiði mutlulukla daha çok görüþeceðiz diyerek ayrýlýyorum evden…

Bebekken Diyarbakýr’dan Ýstanbul’a kamyon kasasýnda yolculuk, çocukken okul önlüðünü atýp tekstil atölyesine koþturmaca, büyüyorken abisi için okumaktan vazgeçip hayata atýlma, henüz 17’sinde iþinin ustasý olma... Zorluklarýn ve güzelliklerin içinde akan bu öykünün iki kahramaný var aslýnda; Ferda ve annesi...

Özlem Akcan / Ebru Kara

KADINDAN HER ÞEY BEKLENÝYOR Ailesi 2002 ve 2005 krizlerinde her þeylerini kaybetmesi üzerine çalýþmaya baþlayan Nebile Iþýk baþlangýçta çok zorlanmýþ, çocuklarýna özellikle de engelli çocuðuna vakit ayýramadýðý için. “Kadýndan her þey bekleniyor; kadýn eve ekmek getirecek, namuslu olacak, anne olacak, kadýn olacak… Kadýn olmak zor.” Nebile, biraz kýzgýn, biraz üzgün... “Kimse bilmiyor bizi. Ne yerel yönetim ne valilik ne sivil toplum örgütleri... Hiçbiri sahiplenmiyor. Sahiplenmek bir yana kimse burada bu kadar kadýnýn çalýþtýðýný bilmiyor. Seçim zamaný buradan eksilmeyenler, deprem zamaný ortalýkta yoklardý. Depremden önce 10 bin TL borcum vardý, þimdiye 70 bin TL olmuþtur. Zaten depremden önce kazandýklarýmý anca mutfaða verdim. Devletten de yardým almadýk. Ne bir kadýn örgütü ne valilik ne de devlet gördüm burada. Ama vergi borçlarýmýzý unutmuyorlar; suyumuzu, elektriðimizi kesiyorlar hemen. Hepsi bir yana, yoruldum deme þansým yok. Ayakta durmak zorundayým. Hiçbir þey beni yýldýramaz.. Desteðimiz yok, sosyal güvencemiz yok ama çocuklarým için durmak zorundayým. O yüzden zaten kadýnlarýn birbirine sahip çýkmasý gerek. Erkek sahip çýkmaz, anlamaz.”

BÝR BATTANÝYE ÜZERÝNDE Medine Gezer eþi cezaevine girdikten sonra. “ben çalýþmazsam, çocuklar kötü yola düþer” kaygýsýyla baþlamýþ iþe. Kira, 4 çocuk derken önce Ýran’dan kozmetik, sebze, benzin getirip satmýþ. Sonra kumaþ, iç giyim iþine girmiþ. Önceleri bir þey bilmediðini yapa yapa öðrendiðini söylüyor. Depremden sonra Ýstanbul’a göçmüþ, ev tutmuþ. “Bir battaniye üzerinde beþ kiþi sabaha kadar oturduk. Ýstanbul’u bilmiyorduk, ne olacak bilmiyorduk. Orada kýzýmla bir fabrikada çalýþtým. Baðcýlar’da bir tekstil atölyesindeydik. Kürt olduðumuz için, mesaiye kalmadýðým bir gün için bütün mesailerimi sildiler. ‘Terörist’ dediler bize. Ýstanbul’da belediyeden kömür dýþýnda hiçbir destek görmedik. O da yanmýyordu. Ýstanbul güzel ama yemek verdiklerinde bile davranýþlarýndan dolayý yemek istemiyorduk. Ben depremden kaçmýþým, elimde bir þey yok. O kampanyalar da ancak televizyondaydý, görmedik biz. Evine 10-15 gün ekmek götüremeyen insanlar vardý. Kim geldi, kim sordu, kim yardým etti? Çamurda, çadýrlarda insanlar kaldýlar, çadýrlar yandý. Ýnsanýn içi yandý da kimse sahip çýkmadý. Zaten deprem vurdu, bari insanlar vurmasaydý. Çok ezildik. Çalýþtýk, paramýzý alamadýk; konuþtuk, dinlemediler.”

Pasaja girdiðinizde sýralanmýþ dükkanlar, atölyeler karþýlýyor sizi. Makine sesleri geliyor kulaðýnýza, bildiðiniz dikiþ makinesi iþte... Bir de makine baþýnda oturanlarýn sesleri... Van’da Japon Ýþ Merkezi’ndeki bu pasajda kimsenin farkýnda olmadýðý kadýnlar çalýþýyor. Kimisi çok küçük yaþta baþlamýþ çalýþmaya, kimisinin eþi iflas edince, kimisi çocuklarýnýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için. Öteki olmayý da görmüþ, ezilmiþliði de, yokluðu da... Onlar buraya “Kadýnlar Pasajý” diyor. “Kendi iþim olsun diyerek baþladým çalýþmaya” diyor yirmi yýldýr el sanatlarý öðretmenliði yapan Nurten Taþ. “Kadýnlarýn çalýþmasý, okumasý gerek. Öðrencilerimi okumaya teþvik ediyorum. Çalýþmayan kadýna yazýk oluyor, kadýn erkeðe boyun eðmemeli.” Deprem döneminde de boþ durmamýþ Nurten. “Depremde psikolojisi bozulan kadýn öðrencilerim ve arkadaþlarýmla el sanatlarý sergisi açtýk, terapi oldu onlar için. Depresyondaki bir kadýn arkadaþým bu sergiden sonra bakýcýlýk iþine baþladý.” Üç çocuklu Þükran Teter, beþ yýl önce eþinin iflas etmesi üzerine çalýþmaya baþladýðýnda ailesi ‘kadýn dediðin çalýþýr mý’ diyerek tepki göstermiþ. Kolay da olmamýþ “gece gündüz ev, iþ, çocuklar arasýnda koþturuyorum ama alýþtým. Pazartesi günlerini bekler oldum. Ýflastan sonra evimiz bile kalmamýþtý. Þimdi hayatýmýzý yeniden kurmaya çalýþýrken destek olabilmek, ayaklarýmýn üzerinde durmak çok güzel” diyor. Baþarýsýný ‘sürpriz’ olarak deðerlendirse de geldiði pozisyondan pek memnun. “Her kadýn mutlaka çalýþmalý” diyor þimdi.

Nefes aldýðým sürece... Adile Karabaþ, 8 yýldýr kendi dükkanýný iþletiyor. Öncesinde de çalýþmýþ. “Ýki kardeþim rahatsýz; biri kalp hastasý, diðeri de varis ameliyatý oldu. Ailede bir ben, ablam ve iki kardeþ çalýþýyoruz.” Çalýþan kadýnýn önce kendisine sonra da çevresine destek olabildiðini söylüyor ve devam ediyor “Ýyi ki çalýþýyorum, aileme yardým edebiliyorum. Kendime daha çok güveniyorum. Ayaklarýmýn üzerinde durmak çok güzel bir þey”. “Evde oturmayý sevmiyorum. Ekonomik baðýmlýlýktan hoþlanmýyorum” diyen Saime Sürme ise çocuklarý-

ÝNSAN ÝSTERSE Dededen toruna aktarýlan bir meslek terzilik Pýnar Tunç için. 4 yaþýnda mýknatýsla iðne toplayarak baþlamýþ bu iþe. “Üç kardeþim cezaevinde, hem onlara hem de aileme bakýyorum. Burada, 100 erkek varsa 90’ý evinde oturuyor. Sadece evde oturup yiyorlar. Alýþmýþlar kadýnlarýn çalýþmasýna.” Biraz kýzgýn ve diðer kadýnlardan farklý düþünüyor. “Ben kadýnlarýn çalýþmasýndan yana deðilim. Her þey deðiþiyor, huzur kalmýyor evde. Çocuklarýna zaman ayýramýyor. Düzen erkek çalýþmasýndan yana olsaydý, bu kadar ezilmezdik, bu kadar yük bize düþmezdi. Þimdi yað, þeker derdim var. Ne para var ne de huzur.” Ayþe Koç 12 yýldýr bu pasajda,“çalýþmak bana kendi benliðimi kazandýrdý. Devlet bize destek verse, manevi anlamda bizim dertlerimizle, sýkýntýlarýmýzla ilgilense daha mutlu olurduk” diyor Þule Yüksel Þeker ise çocuklarý okula baþlayýnca çalýþmaya baþlamýþ. Daha önce evinde ev yemekleri yapýyormuþ. “Çalýþmak çok zor ama ayný zaman da çok zevkli. Ev hanýmlarýnýn da bir þeyler yapabileceðini gördüm. Ýnsan isterse her þeyi yapabilirmiþ gerçekten”. Çocuklarý onu örnek alýyormuþ. “Özellikle kadýnlar aciz olmamalý ve kendi ayaklarýnýn üzerinde durabilmeli.”

nýn ihtiyaçlarýný karþýlayan olmaktan da memnun. “Evlenmeden önce de evde el iþi yapýp satýyordum. Nefes aldýðým sürece de çalýþmak istiyorum.” “Kendi ayaklarýmýn üstünde durmak için baþladým iþe.. Eee ne yapalým, okula göndermedi babam” diyor Yýldýz Sorgu. Maddi gelirinin olmasý sözlerini dinlenir kýlmýþ çevresinde. Behice Bektaþ ise iki senedir bu pasajda çalýþýyormuþ. 4 çocuðunun ihtiyaçlarýný giderebilmek için baþlamýþ çalýþmaya. “Kalp hastasýyým. Evde kaldýðýmda daralýyordum. Evde hep ayný iþler, burada deðiþik insanlar görüyorum…Eee burada da arkadaþlarla sohbet, muhabbet derken zaman geçiyor. Bence bütün kadýnlar çalýþmalý” diyor.

Çalýþmak... Kimisi için prangalardan kurtulmak, kimisi için çocuklarýnýn geleceðini kurmak, kimisi için ise ek bir angaryanýn içine girmek...


EYVAH!

Meclis açýldý Þükran Doðan Evet, eyvah! TBMM 24. dönem 2. yasama yýlýný 1 Ekim 2012 Pazartesi günü açtý. Meclis açýlmadan zamlar yaðmur halinde yaðmaya baþladý. Bu döneme býrakýlan ve acilen yasalaþtýrýlacak yasa teklifleri sýrada bekliyor. 24. dönem 1. yasama yýlý, yani geçen yýl kadýnlar için nasýl geçti kýsaca hatýrlayalým. Kürt halkýnýn taleplerinin barýþçýl ve demokratik zeminde çözülmesi talebine karþýn AKP iktidarý savaþtaki ýsrarýyla tüm annelerin acýlarýný çoðalttý. Baþbakan, her fýrsatta kadýnlardan beþ çocuk, o olmadý bari üç çocuk istemeye devam etti. Öldürülmeyi, tacizi, tecavüzü, þiddetin türlüsü çeþidini yaþadý kadýnlar, yaþamaya da devam ediyorlar. Tecavüzcüler, þiddet uygulayýcýlarý ise ya beraat ettirildiler ya da ödül gibi cezalarla neredeyse aklanýr oldular. AKP iktidarýnýn þiddeti ise en açýk biçimiyle “her kürtaj bir Uludere’dir” söyleminde ifadesini buldu. Hem Roboski katliamýnýn üstü örtülmeye çalýþýldý, hem de kürtaja yasaklama hamlesi içine girildi. Sezaryen yasasý deðiþtirilerek, kadýn ve hekimin tercih hakký elinden alýndý. Anne veya bebek için týbbi zorunluluk bulunmasý durumunda sezaryene onay verildi. 4+4+4 eðitim yasasý ile kýz çocuklarýnýn eðitimine ciddi darbe vuracak düzenlemeler yapýldý. Yasa, 18 yaþýn altýnda evlendirilen kadýnlarýn oranýnýn yüzde 28 olduðu Türkiye’de çocuk gelinlerin daha da çoðalmasýnýn önünü açtý ki, sonuçlarýný önümüzdeki yýllarda göreceðiz. Kadýnlar için ekonomik þiddet de fiziki þiddet gibi hiç dinmedi. Hatta fiziki þiddet görmeyen kadýnlarý da kapsayarak sürdü, sürüyor. Dünyadaki kadýnlarýn kazancý erkeklerin kazancýndan yüzde 20-40 daha az iken, bizdeki oran en üst sýnýr olan yüzde 40 olarak seyretti. Kayýt dýþý, yani sigortasýz çalýþan erkeklerin oraný yüzde 35’lerde iken, kadýnlarda oran yüzde 57’lere dayandý. Çalýþan kadýnlarýn büyük kýsmýnýn kazancý üstünde tasarruf hakký bulunmamasý ise diðer acý gerçeðimiz. Hayat pahalýlýðý ve zamlarla mutfakta kadýnlarýn üzerine biraz daha yük bindi. Tüm bunlarýn, Dünya Bankasýnýn 2012 yýlýný kadýn yýlý ilan ettiði, Türkiye Ulusal Ýstihdam Stratejisi Planýnýn dört ana baþlýðýndan birinin kadýn istihdam politikalarýna ayrýldýðý dönemde yaþanmasý sürpriz deðil. Aksine, sermaye ve iþbirlikçisi AKP iktidarýnýn kadýnlarýn ikincil ve ucuz emek konumunun sürdürülmesi politikalarý ile uyum içinde.

19

6

YENÝ DÖNEMDE BÝZLERÝ NE BEKLÝYOR? TBMM’nin yeni yasama yýlýnda bizi bekleyen düzenlemeler farklý olmayacak. Kürtaj yasasýna karþý gösterilen tepkiler, iktidara geri adým attýrdýysa da, kürtajý sýnýrlama, hatta yasaklama iddialarýndan vazgeçmediklerini biliyoruz. Zira çok çocuk, kadýný ve doðuracaðý çocuðu köleliðe mahkûm etmek olacaktýr ki, Avrupa’nýn Çin’i olma hülyasýndaki sermaye için bir ihtiyaç olarak dayatýlmaktadýr. Yeni yasama döneminde en geniþ kesimi kapsayacak mücadeleyi örgütleme görevi tüm kadýnlarý bekliyor. Dünya Bankasý’nýn katkýlarýyla hazýrlanan bir proje ile çalýþan kadýnlarýn 0-5 yaþ arasýndaki çocuklarýna devletin kreþ yardýmý yapmasý öngörülüyor. Bu projeye göre çalýþan ve talepte bulunan kadýnýn gelir düzeyi belirlenen kritere uyarsa, kreþ yardýmý doðrudan kreþe ödenecek. Proje ile, bir yandan özel kreþler desteklenirken, kadýnlarýn da istihdama çekilmesi planlanmaktadýr. Kadýnlar olarak iþ, ücretsiz ve nitelikli kreþi ýsrarla talep etmeye devam etmeliyiz. Þiddete karþý önlem adýna, kadýnýn þiddet uðrama riskinin daha fazla olduðu mekanlarda çalýþmayan panik butonlarý ile þiddetin önlenemeyeceðini anlamamak için herhalde sadece bakan olmak gerekiyor. Bu dönemde

kadýna yönelik her türlü þiddetin son bulmasý için devletçe gerekli önlemlerin alýnmasý, zihniyet dönüþtürücü çalýþmalarýn yapýlmasý, kendisinin þiddet üretmemesi için daha da fazla çaba göstermemiz gerektiði de aþikar. Meclisteki ilk görüþmenin sýnýr ötesine asker göndermeyi içeren savaþ tezkeresinin uzatýlmasý olduðu meclis açýlmadan ilan edilmiþti. Bu yazýyý okurken tezkere meclisten geçmiþ olabilir. Ama biz kadýnlar hem içeride hem komþularýmýzla savaþa hayýr demeye devam edeceðiz. Yerel seçimlerin bir yýl öne alýnarak 27 Ekim 2013’te yapýlmasý AKP tarafýndan meclis gündemine getirilecek. Meclisteki kadýn milletvekili oraný halen sadece yüzde 14. Belediye baþkanlýðý, muhtarlýklarda da durum daha farklý deðil. Hayatýn yarýsý olan biz kadýnlar her düzeyde politikayý ve kendini yönetmeyi de bu yarýya uygun olarak yapabilmeliyiz. Bugünden mahalle muhtarlýklarý, il genel meclis üyelikleri, belediye baþkanlýklarý için planlý bir çalýþma sürdürmeliyiz. Evet, biz kadýnlarý yine zorlu zamanlar bekliyor. Ama iþimiz ne zaman kolay oldu ki! Asýl biz söylemeliyiz; durmak yok, mücadeleye devam...

ilerle, mücadele, mücadele, mücadele… DÝYARBAKIR’DAN ÝSTANBUL’A KAMYON KASASINA YÜKLENEN UMUT Ýstanbul’a gelene kadarki hikâyeniz nasýl? Diyarbakýr’da doðdum. Bir yaþýnda gelmiþiz Ýstanbul’a. Pek hatýrlamam oralarý. Hikâyemizi annem anlatsýn… (Netice abla ile devam ediyoruz artýk sohbetimize) Niye göç ettiniz Ýstanbul’a? Yaþam zorlaþmýþtý iyice, çocuklarý okula salýnca akþam gelecek mi, gözaltýna mý alýndý, kayýplara mý karýþtý, iþkencede mi öldü bilemez olduk. Kaybolan çocuðundan haber alamayan aileler o kadar çoktu ki. Gece gündüz kurþun sesleri, çatýþmalar. Gece yataðýmýzda deðil yerde yatýyorduk, kör kurþun gelmesin diye. Hamileydim Ferda’ya, kapýnýn önünde otururken bir gün, özel tim geldi. Yaþlý bir dedemiz vardý onu böyle tutup fýrlattý. Dedeyi kaldýralým diye hamle yapýnca bir tanesi silahýn dipçiðiyle karnýma vurdu. Ölsün diye kasýtlý yaptý. Bebek üç gün karnýmda can çekiþti....

? ÝN ÝM K LÝ A B E V ÝN T LE FA E S YAÞADIÐIMIZ Bu yaþadýklarýmýzýn hakkýný kim ödeyecek? Bu ateþe su serpecek kim var karþýmýzda? Gerçekten niye savaþtýðýmýzýn bilinmesi lazým. Bu ülke sadece Türklerin deðil, bizimdir de, hepimiz bir arada yaþýyoruz. Nasýl kuzey var, güney var, batý var, doðu da var. Þehit mezarlýklarý gencecik insanlarla dolu, o analar…. insanýn ciðeri parçalanýyor. Yazýk deðil mi? Bunlar boþuna mý? Nasýl emeklerle geliniyor o yaþa? O asker aileleri haklarýný býrakmasýn sebep olanlara, annelerin ciðerini sýzlatanlara. Artýk buna dur denmeli. Her gün anneler aðlýyor. Barýþ olmasýn diye bunlarýn hepsi bir oyundur. O askerler bile bile ölüme gönderiliyor. El bebek gül bebek pamuk yataklarda büyümüyor bizim çocuklar. Kalemiyle bir yere gelmek isteyen, avukat, savcý olmak isteyen gençlerimiz de var. Ama bizi kabul edecekler, Kürtler var.

ANAYASA’DA TALEPLERÝMÝZ Kürtaj yasasýna karþý yükselttiðimiz tepkiler, iktidara geri adým attýrdýysa da, yeni yasama yýlýnda, kürtajý sýnýrlama, hatta yasaklama iddiasýndan vazgeçilmediðini biliyoruz. Zira Avrupa’nýn Çin’i olma hülyasýndaki sermaye çocuk ve kadýn emeðine ihtiyacý kendini dayatmaktadýr. Yeni yasama döneminde en geniþ kesimi kapsayacak mücadeleyi örgütleme görevi tüm kadýnlarý bekliyor.

Yeni anayasa da meclisin gündeminde. Eðer gerçekten demokratik bir Anayasa olacaksa bizim en temel demokratik, siyasal, ekonomik, insaný taleplerimiz yasal güvenceye kavuþmalýdýr Ýþçi, memur, öðrenci, ev kadýný, serbest

çalýþan ve iþsiz tüm kadýnlarýn sosyal güvenceye kavuþturulmasý, Çalýþan kadýnlarýn, hamile ve çocuklu kadýnlarýn özel olarak korunmasý, Çalýþan-çalýþmayan tüm kadýnlarýn çocuklarýnýn fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal geliþim ve saðlýðýný güvenceye alacak yasal düzenlemeler için, Çocuklarýn parasýz bilimsel laik ve nitelikli eðitim alabilmeleri, Kadýnlarýn aþaðýlandýðý cinsiyetçi yaklaþýmlarýn her alanda yasaklanmasý Kadýna yönelik þiddetin ekonomik ve sosyal temellerini ortadan kaldýrmak için herkese asgari gelir güvencesi, iþ ve eðitim olanaðý saðlanmasý

Çerkezi var, Zazasý var, Kürt de var. Kürtlük ezelden vardýr, biz varýz. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Silahla bir yere varýlmýyor. Ölüm ölümü getirir. Ben kimliðimde Kürt yazýlýp da burada açlýktan sefillik çekmek istemiyorum. Topraðýmý istiyorum, baðýmý, bostanýmý, tarlamý kullanmak istiyorum. Yok iþte. Ormanýma gitmek, aðacýmý dikmek, zamaný gelince kesmek istiyorum ben. Ben çoban olmak istiyorum. Yok, bunlarýn hepsi elimizden alýndý. Biz de düþtük yola buraya geldik… Eltimle beraber göçtük. Ben iþe girdim, ablam çocuklara baktý. Ýki aile bir kamyonun arkasýnda geldik. Biz oranýn çeþme suyunu içerdik. Hamurumuzu yoðurup kendimiz piþirir yerdik. Orada masrafýmýz yoktu. Buraya geldik, bir yudum suya muhtaç olduk. Bir somun ekmeði dörde bölerdik, çocuklar yerdi biz aç kalýrdýk. Bizim yaþadýðýmýz bu sefaletin vebalini kim ödeyecek? Ferda 11 yaþýnda iþe baþladý, ben dokuz yaþýnda iþe baþladým. Bu bizim kaderimiz. Yeter ki kimseye muhtaç olmayalým.

ÝKÝ SEÇENEK VARDI ÖNÜNDE... Bir anne olarak Ferda’dan ne bekliyorsun? Nasýl bir yaþam istiyorsun çocuklarýn için? Ben bir yere gelemedim. Okusaydým hukuk okurdum, kendimi bildim bileli avukat olacam, hep garibanlarýn hakkýný savunacam derdim. Ferda polis olup hep haklýlarý savunmak, haksýzlarý ezmek isterdi. Olmadý. Ýki seçenek vardý önünde. Ya okul ya iþ. Ben o kararý ikisine býraktým, ölüm gibiydi. Abisi dedi ki sen mi ben mi býrakacaðým. Abi ben yapacaðým sen devam et dedi. O gece benim için bir ölümdü. Ferda’nýn emeði boþa gitmedi, ezildi, çoðu zaman aðladý. Bazý zaman isyan etti arkadaþlarýný önlüklü görünce aðlýyordu onlar kalemle oynarken ben makasla oynuyorum diye gücüne gitti. Millet ailesinden harçlýk alýnca gidip alýþveriþini yapýyor, o maaþýný alýr gelip eve verirdi. Psikolojik olarak baya çekti kýz. Ben de onlarla beraber, çoðu zaman birbirimize sarýlýp o aðlardý ben aðlardým. El bebek gül bebek onun yaþýndaki çocuklar. Ben boynumu büktüm, okulun yanýndan geçip öylece giderdi iþe. Çok zul, çok baský kuran bir aile deðiliz biz. Zaten bir tane kýzýmdýr. Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle, ilerle, mücadele, mücadele, mücadele…


5

20 Dilek Yalçýn Savaþ ve evlat… Biz getiremedik yan yana o iki kelimeyi, ayný cümlenin içine koyamadýk, yapamadýk, yapamazdýk; dondu kaldý tebessüm yüzümüzde, kelimeler boðazýmýza dizildi. Sizin yüreðinize sýðdýrdýðýnýz acýyý, biz hayallerimize bile sýðdýramadýk. Anne olmak, yoktan var etmek, küçücük bir hücreden bir insan yaratmak, onu doðurmak, onu büyütmek, onu daha güzel bir dünyada yaþatmak için durmadan, dinlenmeden emek harcamak… Anne olmak, diðer tüm çocuklarý çocuðun gibi sevmek,

Kadýnlar baþlýyorlar hayallerini sýralamaya: bir evim bir arabam olsun, 10 katlý evim olsun, içinde hizmetçim olsun… Biraz daha kendine güvenen hayalinin kapýsýna bir de araba ekliyor. Yönetici kadýn bunlarý çok yakýn zamanda gerçekleþeceðini ama çok çalýþmalarý, gece gündüz buna odaklanmalarý gerektiðini anlatýyor.

tüm analarýn acýlarýný anlamak, ona ortak olmak. Her ananýn gözyaþýnda evladýna bir kez daha bakmak, kurgulamak ve bir þeyler yapmak için, yapabilmek için çýldýrmak. Günlerdir, haftalardýr beynimin içinde uðuldayýp duruyor analarýn aðýtlarý, öldüresi bir uðultu. Baþa çýkmak zor, o acýyý dindirmek, teselli etmek, yitip giden evladýn yerine bir baþka þeyi koyabilmek ne anlamsýz, ne imkânsýz bir þey… Her gün ölüm haberleri, vurulanlar, öldürülenler… Tüm bir hayatý, emeði, sevgiyi, baðlýlýðý hiçe sayarak sadece bir sayýya dönüþtürülen evlatlar.

Doðrudan satýþ yöntemi ile temizlik ve kozmetik ürünleri pazarlayan bir arkadaþýmdan kullandýðým parfümün elinde olup olmadýðýný sordum. Bana ertesi gün bir ev toplantýsýna gideceðini, eðer istersem vereceði adrese uðrayýp alabileceðimi söyledi. Ben de baktým verdiði adres evime çok yakýn, e gidip alayým bari dedim. Eve gittiðimde gördüðüm manzara karþýsýnda þaþkýna döndüm. Bir salonda 40 kadýn, salonun ortasýna yerleþtirilmiþ tahtanýn baþýnda cümlesine hiç nokta koymadan, ne söylediði kadar nasýl söylediðine de dikkat eden makyajý kýyafeti yerinde bir kadýnýn etrafýnda toplanmýþ, bir þeyler yapýyor. Bu nedir ki dedim kendi kendime. Rakamlar dolaþýyor ortada, kadýnlar kendilerini tanýtýrken ya da birbirlerine seslenirken “yüzde 3 Ayþe, yüzde 9 Fatma, yüzde 12 Elif “ diyorlar. Bu kadar da deðil, yüzdelik oraný arttýkça kadýna bakýþ da deðiþiyor. Yüzde 3 Ayþe’nin sesi ne kadar kýsýk çýkýyorsa yüzde 20 Aylin’in sesi bir o kadar yüksek çýkýyor. Sunumu yapan kadýn anlatýyor: Bir pasta var ortada, ne kadar satýþ yaparsanýz o kadar dilim alýrsýnýz bu pastadan. Meðer ismin önüne gelen o yüzdelik de satýþta hangi dilim içerisinde yer aldýðýnýzý ifade ediyormuþ. Toplantý baþýndan beri duyulan bir fýsýltý da dalga dalga yükselip bir cümleye dönüþüyor nihayetinde. Toplantýya biri daha katýlacakmýþ, yönetici pozisyonda bir kadýnmýþ bu. Bu yönetici kadýnýn en son aldýðý ultra lüks ev de ballandýra ballandýra anlatýlýyor yeni katýlan kadýnlara. Tam o sýrada kapý zili çalýyor. Herkeste bir telaþ bir telaþ! Kadýn kapýda karþýlaný-

Engin Yardýmcý : “Bu ne biçim soru, nefesimi kestin, böyle soru mu olur?” diyerek önce azarlýyor beni. “Nasýl getireyim bu iki kelimeyi yan yana, bir evladý büyütmek kolay mý?”

Savaþla evlat hiç yan yana gelir mi? nin, o topraklar üzerinde yaþayanlarý azgýnca sömürdüðü, her türlü acýmasýzlýðýn ve savaþýn dayatýldýðý ve iþçi-emekçi çocuklarýnýn bu talan ve yaðma düzeninde adýna demokrasi, insan haklarý, her ne deniyorsa, savaþlarda katledildiði koþullarda mý saðolsun vatan? Beynimde fotoðraf kareleri… “Vatan Saðolsun” diyen devlet erkânýnýn, babalarýn, kardeþlerin, dayýlarýn, amcalarýn buz gibi söylemleri. Evladýný yitirmiþ bir annenin fotoðrafý yok hafýzamda, hatýrlayamýyorum.

Bir parfüm aradým, bakýn ne buldum! Hülya Zengi

“Vatan saðolsun” nidalarý…Kimin için saðolsun vatan? Üzerinde yaþadýklarý topraklarda her gün zulme, açlýða, yoksulluða ve daha bin bir çeþit baskýya mahkûm edilenler için mi saðolsun vatan? Ya da birilerine dalkavukluk edenler, çýkarýlan her savaþla para keseciklerini biraz daha doldurup zevk-i sefa içinde yaþayanlar için mi saðolsun vatan? Hangi koþullarda saðolsun vatan? Baskýnýn, sömürünün, zulmün, iþkencenin, yoksulluðun olmadýðý, insanýn insanca, eþit, özgür bir ortamda yaþadýðý koþullarda mý saðolsun, yoksa emperyalistler ve onlarýn yerli iþbirlikçileri-

yor, neredeyse kýrmýzý halý serilmediði kalýyor ayaklarýnýn altýna… Bu kadýn da son derece bakýmlý, güzel giyimli, iyi bir hatip. Kendisi için ayrýlan koltuðuna oturuyor ve “nasýlsýnýz” demeden önce onun için daha önemli olan bir soru soruyor: Aday var mý? Yeni adaylarýn olduðu haberini alýnca daha bir keyifle baþlýyor konuþmasýna… Ýlk yýllar ne kadar da sýkýntý yaþadýklarýný, nasýl satýþ yaptýklarýný, sonra nasýl büyük bir gelir elde ettiðini bir baþarý öyküsü olarak öyle bir anlatýyor ki! Kadýnlar adeta büyülenmiþ gibi dinliyor onu. Satýþ tekniklerini anlatýrken onlara ara sýra küçük ipuçlarý veriyor, saðolsun!.”Çantanýzý doldurun, satmak istediðiniz kiþiyi aramayýn, sizi erteleyebilir, ona bu fýrsatý vermeyin, çat kapý yapýn, ‘iki sokak yukarýda bir arkadaþýma geldim, bir de sana uðramak istedim, seni çok özledim’ deyip girin içeri. Sonra iki sokak yukarýdaki hayalinizdeki arkadaþýnýzýn istediklerini bir bir çýkarýp masasýna koyun ve anlatmaya baþlayýn zaten gerisi gelecektir”. Eþ, dost, akrabaya satarken nasýl yaklaþmak gerektiðini, tanýmadýk kiþilere satarken nasýl yaklaþmak gerektiðini bir bir anlatýyor. Yönetici kadýn konuþmasýný bu yoksul mahalledeki 40 kadýnýn ortak hayalleri üzerine öðle etkili hazýrlamýþ ki adeta temizlik ürünlerini býrakýp umut pazarlamaya baþlýyor. “Bu gecekondulardan kurtulmak istemez misiniz? Son model telefonunuz elinizde, altýnýzda jiple Boðaz Köprüsü’nden geçmek nasýldýr, bilmek istemez misiniz? Evinizde hizmetçileriniz olsun, o ülke benim bu ülke senin gezerken, gittiðiniz yerde lüks otellerde kalmak, orada þýmartýlmak nasýl bir duygudur, siz de tatmak istemez misiniz? Ben týkýþ týkýþ olmuþ otobüste gi-

derken yanýmdan geçen son model arabada gidenleri görünce zengin olmaya karar vermiþtim” diyor. Noktayý orada koyuyor: “ Týkýþ týkýþ otobüslerde ter kokularý içinde beliniz iki büklüm iþe giderken çektiðiniz eziyet kimsenin suçu deðil, kendi suçunuz. Ben son model arabamda giderken gördüðüm bu insanlara kendi tercihleri diye acýmýyorum”. Bulutlarýn içine gönderdiði kadýnlara soruyor sýrayla herkese tek tek soruyor: peki sizin hayalleriniz nedir? Kadýnlar baþlýyorlar hayallerini sýralamaya: Bir evim bir arabam olsun, 10 katlý evim olsun. evim olsun içinde hizmetçim olsun… Biraz daha kendine güvenen hayalinin kapýsýna bir de araba ekliyor. Yönetici kadýn bunlarý çok yakýn zamanda gerçekleþeceðini ama çok çalýþmalarý, gece gündüz buna odaklanmalarý gerektiðini anlatýyor. Ha bir de ek yapýyor; “her ay mutlaka bir kitap okuyun”, kitabýn da ne olduðunu gösteriyor. Yine firmanýn hazýrladýðý, satýþ ve pazarlama teknikleri üzerine yazýlmýþ bir kitap! Bardak bardak çaylar içilirken, kapýdan ilk girdiðimdeki halden farklý bir hal oluþtuðunu görüyorum kadýnlarýn yüzünde… Bu büyülenmiþlik halinin onlarý çektiði hayal dünyasýnda kimbilir neler var? O sýrada açýk televizyondan zam kuyruklarý çarpýyor gözüme. Sonra asker cenazeleri, sonra sadece bir mahallede 60 bin kiþiyi yerinden edecek kentsel dönüþümü görüyorum ekranda… Kadýnlarýn yüzünü o yana çevirdiði yok… Þu an hepsi “toplantý bitse de bir an önce satýþa baþlasak” derdindeler… Ben hayretler içinde girdiðim evden hayretler içinde çýkýyorum… Hatta þaþkýnlýktan istediðim parfümün adýný bile unutuyorum!

GÖZÜMÜZDE BUÐU, YÜREÐÝMÝZDE TAÞ Paylaþmam lazým duygularýmý, anladýklarýmý. Birlikte yorumlamak lazým. Can havliyle atýyorum kendimi sokaða, bu dönemde sokaklarda olmak lazým. En çokta çocuklarýmýz için… Kartal’dayým. Kartal’ýn emektar kadýnlarýyla bir araya gelmek niyetim. Akþamdan beri beynimi kemirip duran sorunun cevabýný onlarla bulabilirim. Nurcan Dalga’nýn yanýndayým. Nurcan Abla iki oðul sahibi, emekçi bir kadýn. “Nurcan Abla! Akþamdan beri düþünüyorum, iki kelimeyi yan yana getiremedim, bir de sen dene, bakalým gelecekler mi?” diyorum. “Savaþ ve evlat kelimeleri hiç yan yana gelir mi?” Donup kalýyor Nurcan Abla, gözleri doluyor sonra yutkunuyor, konuþurken sesi çatallaþýyor. “Ýki oðlum var benim ve ben ne yapýp edip onlarý askere göndermeyeceðim, gerekirse gece gündüz

çalýþacaðým, borç edineceðim, bedelliyse bedelli ama askere göndermeyeceðim çünkü bu savaþ benim savaþým deðil. Benim ne ülkemde yaþayan, deðiþik kültürlerden, mezheplerden, dinlerden insanlarla, ne de baþka ülkelerde yaþayan halklarla bir sorunum yok.” Bir baþka anne, Engin Yardýmcý, “bu ne biçim soru, nefesimi kestin, böyle soru mu olur?” diyerek önce azarlýyor beni. “Nasýl getireyim bu iki kelimeyi yan yana, bir evladý büyütmek kolay mý? Ne için savaþ, kim için, neden? Biz bir arada barýþ ve kardeþlik içinde yaþýyoruz zaten, neden bizi birbirimize düþman ediyorlar.” Ve diðer bir anne katýlýyor aramýza “Eðer savaþmak istiyorlarsa Tayyip’le Esad alsýnlar kýlýçlarý ellerine, çýksýnlar meydana savaþsýnlar. Niye ben Tayyip için, Esad için çocuðumu savaþa göndereyim? Benim halkým, diðer halklarla

iyi geçinir. Hiçbir anne-baba çocuðunu savaþa göndermesin.” Gülsen Kaya’nýn yanýndayým, “savaþ ve evlat kelimelerini yan yana getirebilir misin?” diyorum. Bir süre sadece bana bakýyor, o da yutkunuyor, diðer bütün anneler gibi… “Allah korusun” sözleri dökülüyor dudaklarýndan belli belirsiz. “Savaþ oldu mu evlat gidecek gibi geliyor bana” diyor. “Kesinlikle savaþ istemiyorum, zaten herkes kardeþ, kiminle yapýyoruz savaþý, yurdumuzun içinde yaþayan insanlarla savaþ olur mu?” Gelmedi savaþ ve evlat kelimeleri yan yana, yüreðimizde taþ oldu kaldý. Biz yan yana bile getiremezken, kaç anne o savaþlarda evladýný yitirdi, kaç anne oðlun þehit oldu, vatan saðolsun yalanlarýyla uyutulmaya çalýþýldý, kaç anne için savaþ sözcüðünün tek karþýlýðý evlat oldu.

Gülsen Kay: “Allah korusun” sözleri dökülüyor dudaklarýndan belli belirsiz. “Savaþ oldu mu evlat gidecek gibi geliyor bana” diyor.

Donup kalýyor Nurcan Dalga, gözleri doluyor sonra. “Ýki oðlum var benim ve ben ne yapýp edip onlarý askere göndermeyeceðim.


TA R Ý H

Atýlan her bomba kadýnlarýn ocaðýna

4

21

SAÐLIK GRÝP AÞISI EN ÇOK KÝMLER ÝÇÝN GEREKLÝ? NEZLE:

Fulya Alikoç 1900’lü yýllarýn baþlarý. Amerika daha çocukluk döneminde diyelim, anca anca kendi içinde bir büyüme ve saðlamlýk saðlamaya çalýþýyor. O zamanlar dünyanýn patronu hâlâ Ýngiltere gibi, ama onun da garantisi yok. Kapitalizm geliþmiþ, þiþmiþ kendisine yayýlacak yer arýyor. Almanya ara ara baþ gösterse de Ýngiltere kadar köklü bir geliþim saðlayamamýþ daha. Sömürge eksikliði yaþýyor. Osmanlý zaten imamýn kayýðýnda. Velhasýl, dünyanýn hali hal deðil. Birkaç yýl içerisinde bir þeyler patlak verecek belli. Ama bahane yok henüz ortada. O zamanlar “Demokrasi götüreceðim.” deyip bir yerleri iþgal etmek de olmaz tabi. Geçer akçe deðil henüz. “Nükleer silah tehdidi var” desen, “Terörizm var” desen “o ne?” derler. Bekle ki bir gafil Sýrp çýksýn, koskoca Avusturya-Maceristan veliahdýný vursun... Beklenen gafil 1914 yýlýnýn Temmuz ayýnda bulunuyor ve 1. Dünya Savaþý baþlýyor. Bir yanda Ýngiltere-Fransa-Rusya, diðer yanda Almanya-Avusturya-Ýtalya. Hadi bakalým, dünya nasýl paylaþýlacak?

Filler ve çimenler Ortadoðu ve Kuzey Afrika karýþýk. Osmanlý otoritesi sarsýlmýþ. Soylular ve toprak sahipleri arasýnda din üzerinden, milliyetçilik üzerinden gerginlikler var. Toprak parçalanacak, parsel parsel bölünecek, sýnýrlar çizilecek belli ama kim çizecek, nerden nereye çizecek tam kestirilmiyor. 1916’da Arap önderleri iddiayý Ýngiltere kuponuna yatýrýyorlar ve Osmanlý’ya karþý ayaklanma baþlatýyorlar. Ýngilizler tarafýndan desteklenen ve savaþ sonrasýnda baðýmsýzlýk vaadedilen milliyetçi Arap önderlerinden Faysal bin Hüseyin Suriye Arap Krallýðý’nýn baþýna geçiriliyor. Bu Suriye’de 400 yýllýk Osmanlý hakimiyetinin sona ermesi demek. Peki, halkýn baðýmsýz devletini kurmasý mý demek? Ýngiltere, uluslararasý çýkarlarý gereði 1920’de Fransa’nýn Suriye’yi iþgal etmesine izin veriyor ve 26 yýl sürecek olan Fransýz Mandasý baþlýyor. Buraya kadar fillerin tepiþtiði kýsmý anlattýk. Peki ya çimenler? Ýlk Paylaþým Savaþý sonrasý nerde ne kadar insan öldüðü bilinmiyor pek. 37 milyon insanýn o veya bu þekilde savaþýn bir parçasý olduðu ve yaklaþýk 17 milyonun öldüðünü söylüyor dünyanýn en yaygýn bilgi aðý. 10 milyonu silahlý, 7 milyonu sivil. Silahlý birliklerin neredeyse tamamýnýn erkek olduðunu düþünürsek, ölen 7 milyon sivilin çoðu kadýn. Emperyalistlerin mandasý altýnda olan ülkelerde kýtlýk, sefalet ve salgýn hastalýk milyonlarca insaný kýrýyor.

Yoksulluðun aile reisi kadýn Gelelim savaþýn Suriye’ye kestiði faturaya. Bilinen 150 bin erkeðin savaþta öldüðü. Yani 6 erkekten biri ölmüþ. 500 bin kiþi savaþýn yarattýðý kýtlýk yüzünden ölmüþ. Yani ülke nüfusu %20 azalmýþ. Yoksul köylü ve iþçi ailelerinden kadýnlar iþ gücüne katýlmak zorunda kalmýþ. Çocuklarýn bakýmý tamamen onlarýn sýrtýnda. Kýsacasý kadýnlar fiilen “aile reisi” haline gelmiþler. Ama çileli bir reislik tabi, öyle “Haným benim gömleðimi ütüle” cinsinden deðil, “Anne akþama yiyecek ekmek var mý?” cinsinden. Köylerde sefalet kol gezerken büyük þehirlerde de sürekli bir çatýþma hali hüküm sürüyor. Bir kere birçok akademik araþtýrmada bu baðýmsýzlýk savaþçýlarýna toptan bir yaklaþýmla “milliyetçiler” deniyor. Bu tanýmlama azýnlýðý oluþturan elit bir kesim için doðru sayýlabilir.* Ama 1925’te çýkan ve 2 yýl süren Büyük Ayaklanma iþin baþka bir yönünü koyuyor ortaya. Bir kere kentlerde baþ gösteren diðer irili ufaklý çatýþmalarýn aksine kýrsaldan baþlayan bir ayaklanma. Çoðunluðu yoksul halkýn ekonomik ve politik talepleriyle hareket kýrsaldan kente taþýyor. Bu baðýmsýzlýk mücadelelerinin önemli bir özelliði de kadýnlarýn rolünde gizli. Birçok merkezde silahlý

Emperyalistlerin güdümündeki yönetimlerin, bir grup imtiyazlýnýn çýkarýna baþlatýlan savaþlar, bombalamalar, zorunlu göçler… Tüm bunlar kadýnlarýn hanesine ölüm olarak geçiyor. Halkýn iktidar olmadýðý her yönetim kadýnlara savaþ, kýtlýk ve daha fazla baský getiriyor.

ya da silahsýz kadýnlar çekiyor bayraðý. Hatta milliyetçi denilen zatý muhteremlerin birçoðu Fransýz Sömürgeciliðini býrakýp “Bu kadýnlar bu kadar güçlenirse baþýmýz derde girecek” tartýþmalarýna giriyorlar. Peki, nedir o dönemde kadýnlarý canýna tak ettiren?

Gelen gideni ne zaman aratmaz? Kabaca gelen gideni aratmýþ, diyebiliriz. Paylaþým Savaþý ve Fransýz Mandasýndan önce de soylu aileler içerisinde kadýnýn ikincil plana atýlmasýna karþý bireysel baþkaldýrýlar gözlenebilir. Hatta bu soylu ailelerin kýzlarý bir araya gelip edebi ve kültürel paylaþýmlar yarattýklarý gruplar da kurmuþtur. Daha çok batýya dönük modernleþme adýmlarýnýn olduðu bu görece liberal dönem Fransýz iþgaliyle son bulmuþ. Milliyetçi denilen geleneksek ataerkil baský ile “Modern” emperyalist ataerkil baský arasýna sýkýþýp kalan bu kadýnlar “ülke baðýmsýzlýðý” uðruna kendilerini milliyetçi cenahýn tarafýnda konumlandýrmýþlar. Tabi ülke baðýmsýzlýðýnýn yaný sýra Fransýz yönetiminin kadýný hiçe sayan uygulamalarý özellikle yoksul kadýnlar arasýnda büyük tepkilere yol açýyor. Osmanlý egemenliði altýndayken yasal kýlýnan fuhuþ Fransýz iþgali sýrasýnda çeþitli düzenlemelerle yasal kalmaya devam ediyor. Düzenleme dediysek, heveslenecek bir þey yok. Genelevlerde çalýþan kadýnlarýn, dansçýlarýn ve þarkýcýlarýn iki haftada bir zührevi hastalýk taþýyor mu diye zorunlu olarak doktor kontrolünden geçirilmesi. Maksat Fransýz askerlerine zeval gelmesin. Geçmiþte olduðu gibi, kadýnlarýn eðitim almasýnýn önündeki kýsýtlamalar olduðu gibi devam ediyor. Savaþ sýrasýnda iþ gücüne katýlan kadýnlar yeniden evlerine hapsedilip çalýþtýrýlmalarýnýn önüne güçlükler çýkarýlýyor. Ama insanýn en çok canýna tak ettiren nokta kadýn ve çocuk saðlýðýnýn hiçe sayýlmasý. 1920’li yýllardaki verilere göre tüm ölümlerin %20’si, yani ölen her 5 insandan 1’i doðum sýrasýnda ölen bebekler, her 20 kiþiden 1’i de doðum sýrasýnda ölen kadýnlar. Kýssadan hisse þudur ki; ne emperyalistlerin güdümündeki yönetimler ne de bir grup imtiyazlýnýn çýkarýna olan baskýcý rejimler… Bunlarýn çýkarýna baþlatýlan savaþlar, bombalamalar, zorunlu göçler… Tüm bunlar kadýnlarýn hanesine ölüm olarak geçiyor. Halkýn iktidar olmadýðý her yönetim kadýnlara savaþ, kýtlýk ve daha fazla baský getiriyor. Kimileri ‘Yeni Osmanlý’ olma sevdasýna tutuþadursun, atýlan her bomba kadýnlarýn ocaðýna düþüyor. *Hatta bu milliyetçi ayaklanmalar maddi olarak Türkiye tarafýndan desteklenmiþtir.

BAÐIÞIKLIK SÝSTEMÝNÝ GÜÇLENDÝRMEK ÝÇÝN:

Bu enfeksiyonlar için çocuklar, yaþlýlar ve þeÇocuklar yýlda ortalama 10 ker hastalýðý, astým, KOdefa, büyükler ise 2–3 defa nezAH gibi kronik hastalýleye yakalanýrlar. Hastalýðýn en kötü ðý olanlar risk grububelirtileri 2-3 gün sürer. Belirtiler aranu oluþtururlar. Eriþsýnda hafif ateþ, baþ aðrýsý, burun akmasý ve aksýrma sayýlabilir. Önlem ve te- kinlerde ise vücudu davi gripte olduðu gibidir. Ancak nezle- dirençsiz kýlan aþýrý yorgunluk, stres, nin aþýsý yoktur ve genelde hastalara beslenme düzensizyatak istirahatý gerekmez. Gripte olduðu giliði, soðuða maruz bi, nezleye tutulduðunuz zaman da baþkalma gibi durumlarda kalarýndan uzak kalarak hastalýðýn onhastalýk görülme sýklýðý lara bulaþmasýný engellemelisiniz. artar. Gribin yaþamsal risk oluþturduðu ve týbbi açýdan mutlaka aþýlanmasý önerilen kiþiler: · 65 yaþýndan büyükler · Þeker hastalarý (diyabet) · Astým hastalarý · Kronik akciðer hastalarý (Bronþit vb.) · Kronik kalp ve damar sistemi hastalarý (koroner arter hastalarý) · Baðýþýklýk sistemi baskýlanmýþ kiþiler (kronik kan hastalýðý olanlar, kanser hastalarý, immunsupresif kullananlar) · Huzurevi, bakýmevi vb ortamlarda yaþayanlar.

SONBAHARLA GELEN HASTALIKLAR

Her sabah soðuk bir duþ alýn. Bu özellikle burun-gýrtlak bölümünde kan dolaþýmýný düzenler ve saldýrgan virüslere karþý iyi bir savunma oluþturur. Her iki ayaðýnýzý yaklaþýk 12 derece soðukluktaki suya daldýrýn, GRÝP: bir kaç dakika sonra 40 derece sýcaklýktaki suya sokun. Bir kaç Grip; ateþ, titreme, kaslarda defa tekrar edin. Burada dikaðrý, aðýzda ve boðazda kuruluk, kat edeceðiniz nokta, daima baþ aðrýsý, öksürük ve yataktan kalkasoðuk suyla bitirmeniz. mayacak derecede bitkinlik ve uyuma Bisiklete binmek veya yürühissi ile kendini gösterebilir. Bazý kiþileryüþe çýkmak, vejetatif sinir de kusma görülebilir. Genellikle 7-10 sisteminin düzenleme yegün sürer. Ateþiniz normal düzeyine teneðini artýrýr. inip bu seviyede yaklaþýk 48 saat kaSaðlýklý ve vitamin açýsýnlýncaya kadar yataktan çýkmayýn. dan zengin besinler yiyin. A Yatak istirahatý vücudunuzun vivitamini (süt, balýk), C (narenrüsle savaþmasýna yardýmcý ciye) ve E (bitkisel yaðlar, bakolur. Bol bol sývý þeyler liyat) antioksidan özelliklere sahip besinlerdir. Soðan ve sarýmiçin. sak grip virüslerini öldüren bitkisel yaðlarý içerir. Diþlerinizle beraber, diþ etinizi, damak ve dilinizi de fýrçalamayý Gökyüzünde döner kule halinde unutmayýn. Bu iþlem, mukozanýn yükselip alçalan leylek sürüleri gözüvirüslere karþý dayanýklýlýðýný armüze çarptýðýnda biliriz ki sonbahatýrýr. rýn artýk yakýn. Rüzgâr serinletmeye Bir tek kalýn giysi yerine, bir kaç baþlar, bulutlarýn þekli bir güzelleþir, tane ince giysiyi üst üste giymek gökyüzüyle yeryüzü renk deðiþtirir, daha iyidir. Ayaklarýn üþümesini büyük kentlerde pek hissedilmez engellemek için saf yün çoraplar ama doðaya hala yakýn olunabilen ve saðlam, kalýn ayakkabýlar kulyerlerde sonbaharýn kokusu bile yalanýlmalý. yýlýr… Leylekler Avrupa’yý terk edip Bulunduðunuz ortamý aþýrý semalarýmýzýn üzerinden Afrika’ya ýsýtmayýp devamlý doðru göçeli birkaç hafhavalandýrýn ta oldu da sýcak günSoðuk mevdüzlerin akþamýnsimlerde, vüda bizi ürperten, cudun enerji ihtiyacý artar. Bu nedenle daha uzun süre dinlenmek gerekir. Yani yeterince uyumak çok önemlidir.

yanýmýza hýrkalarý aldýran sonbahar yüzünü gösterdi bile. Bir terliyor, bir üþüyoruz, zira insan bedeni ýsý deðiþimlerine hemen uyum saðlayamýyor. Bu durum vücudumuzun savunma sistemini zayýflatýyor ve böylece enfeksiyon hastalýklarýna açýk hale geliyoruz: Soðuk algýnlýðý, nezle, grip, bademcik iltihabý, boðaz iltihabý, sinüzit, orta kulak iltihabý, bronþit, zatürree vb. Grip ve nezle virüsleri insanýn baðýþýklýk sistemini hedef alýr. Virüslerle oluþan enfeksiyonlar antibiyotiðe ihtiyaç göstermeden iyileþirler. Ýstirahat, bol sývý alýmý, vitaminler, aðrý kesiciler ve halk arasýnda antigripal adý ile bilinen dekonjestan- antihistaminik ilaçlarla iyileþir. Yalnýzca gripte (influenza) özel virus ilaçlarý kullanýlýr. Basit enfeksiyonlarda belirtiler 2-3 günde hafifler ve geriler.

Daha çok bakterilerle olan bademcik iltihabý, boðaz iltihabý, sinüzit ve orta kulak iltihabý gibi enfeksiyonlarda ise antibiyotik gerekebilir. Bu nedenle 2-3 günde gerilemeyen belirtiler söz konusu olduðunda hekime baþvurulmalý. Özellikle grip (Ýnfluenza) ve bakteriyel enfeksiyonlar tedavi edilmezse sonucu ölüme kadar giden komplikasyonlara yol açabilirler.

GRÝP VE NEZLE Grip ve nezle ayný yollardan kiþiden kiþiye geçer. Hastalarýn öksürüp aksýrmasýndan havaya mikroplu su damlacýklarý daðýlýr ve bunlar diðer kiþilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygýndýr. Bazý kiþilerde, özellikle 65 yaþýn üstünde olanlarda zatürre gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarýnda ölüme neden olabilir.


3

22

Bütün 4’ler Ýmam Hatip’e çýkýyor

Þirvan Iþýk / Türkan Kotankýran Bilenler bilir, Ýstanbul’da Gazi Mahallesi deyince çoðunlukla Alevilerin oturduðu ve genel olarak solcu bir mahalle akla gelir. Belki de Türkiye’nin en ünlü mahallelerinden biridir. Gelgelelim Gazi Mahallesi’nin sürekli “olaylarla” gündeme gelmesi memleketin genel sorunlarýnýn bu mahallede de yaþandýðý gerçeðinin üzerini örtüyor çoðu zaman. Saðlýkta özelleþtirme, eðitimde 4+4+4, faturalara yapýlan zamlar bu mahallelinin derdi deðilmiþ gibi… Halbuki Gazi, Türkiye’nin en yoksul mahallelerinden biridir. Ýþte mahallemizdeki bir arkadaþýmýzýn da durumu bu. Eþi birkaç yýl önce ölmüþ. Ondan kalan maaþla üç çocuðuna bakmaya çalýþan arkadaþýmýz, tüm dertlerinin arasýnda tercih etmemelerine raðmen çocuðu imam hatibe yerleþtirilen birçok emekçi kadýndan bir tanesi. Lafý fazla uzatmayalým, kendi hikâyesini kendi anlatsýn: “Kýzým çok iyi bir puan alamadý. Anadolu liselerine yerleþemedi. Bölgemizde bulunan bütün düz liseler Anadolu lisesi olmuþ. Bir tek Atatürk Lisesi kaldý. Merkezi yerleþtirmeyle herhangi bir okula yerleþemeyenlerin hepsi buraya yöneldi. Biz tercihimizi 3 meslek ve ticaret lisesine yapmýþtýk. Aaaa bir de baktýk ki hiç tercih etmediðimiz halde imam

hatip çýktý. Ayný þeyi yaþayan çok komþum var. Bizler Alevi aileleriz. Sanki bu durum bilerek yapýlmýþ gibi geldi bana. Ýtiraz etmek üzere Milli Eðitim Müdürlüðüne giderken bindiðim minibüste bir kadýnýn yanýna oturmuþtum. Hemen konuþmaya baþladýk. Kadýn eðitimciymiþ. Onun da yeðenini geçen yýl imam hatibe vermiþler. Kadýn bana, ‘Kýzýnýzýn içinde yoksa lütfen verme. Kardeþim istediðimiz için verdi, yeðenim istemedi. Çok baþarýsýz oldu. O da yetmedi depresyon tedavisi görüyor çocuk’ deyince, ben de ‘Sizinki eðer depresyona girdiyse bizim çocuk ne yapar?’ diye daha da endiþelendim. Müdürlükte, içeri girer girmez sorduðum ilk soru ‘Nerden çýktý bu imam hatip?’ oldu. Çalýþanlarýn hepsi birden bana baktý. Kurum çalýþaný bir kadýn beni yanýna çaðýrdý, bize anlaþýlýr bir þekilde anlattý ve hazýr bir dilekçe verdi, itirazýmýzý yaptýk. Dikkatimi çeken baþka bir þey daha oldu. Oraya gelen bizim gibi maðdurlara ‘Hemen üst kata çýkýn kaydýnýzý yaptýrýn, kayýt zamanýný geçirmeyin’ diye sýk sýk telkinlerde bulunuyorlardý. ‘Üst katta ne var?’ diye sorduðumda, ‘Ýmam hatip kayýtlarý yapýlýyor’ dediler. Ben de dedim ki ‘Valla iyi hizmetin bu kadarý da göz yaþartýcý. Kolaylýða bakar mýsýn? Tek çocuklar imam hatiplere kaydedilsin diye Milli Eðitim’in üst katý hizmete hazýr tutulmuþ’. Milli Eðitim’e ve tercih edeceðimiz okullara günlerce gidip geldim. Ýþi gücü býrakýp dolaþtýk durduk, kýzýmýn sýkýntýsý gün gittikçe artmaya baþladý. Daha sonra okul baþarýsý ve sýnavda almýþ olduðu puaný da göz önünde bulundurarak istediðimiz okula kayýt yaptýrdýk. Kýzým þunlarý söylüyor: Orada da bizim adýmýz ‘açýkta kalanlar’ oldu. Sýk sýk bize ‘Sizin yüzünüzden sýnýflar týklým týklým’ diyorlar. Yani bunu idareciler bile diyor. Ama olsun istediðim okula girdiðim için çok mutluyum ve çok çalýþarak baþarýlý olacaðým. Komþumuzun kýzýnýn da kaydý imam hatibe çýktý, o da hiçbir yere kayýt yaptýrmadý. Yani liseyi bu yüzden okuyamayacak. Kýsacasý bütün 4’ler gümledi. Taþýmalý okullar peydahladý. Bir ton ders çýktý. Sýnýflar doldu taþtý. Bütün mesele bize imam hatip olarak döndü, sözün özü buymuþ meðer.

BÝR ÝÞÇ Ý KA DI NIN ÇO CU ÐU 66 AY LIK KE N OK UL A BA ÞL AR SA … Ben 27 yaþýnda bir çocuk annesiyim. Yaklaþýk 7 yýldýr evliyim. Tuzla Sanayide bir tekstil fabrikasýnda 4 yýldýr çalýþýyorum. Pendik’e baðlý Esenyalý mahallesinde oturuyorum. Eþim de Kurtköy Sanayide çalýþýyor. Her iþçi ailesi gibi biz de zar zor geçiniyoruz. Zaten benim de iþe baþlamam ekonomik nedenlerden. Yaþanan krizle beraber eþim uzun süre iþsiz kalýnca ben çalýþmaya baþladým. Kýzým üç yaþýndaydý ben iþe baþladýðýmda. Bir süre köye kaynanamýn yanýna gönderdim. Tam bir yýl kaldý, bizi özlediði için hep hastalandý. Sonra mecburen kaynanam yanýmýza yerleþti. Çocuðun bakým sorununu böylelikle çözmeye çalýþtýk. Þimdi kýzým 66 aylýk ve bu yýl mecburen zorunlu eðitime baþladý. Benim kýzým okul öncesi eðitim almadý. Parasýzlýktan dolayý kreþe gönderemedik. Zaten eþimin iþsiz kaldýðý dönem çok borç yaptýk, kira birikti, aylarca elektriðimiz kesildi. Yani bu kadar sýkýntýnýn içinde bir çocuðumuz olduðunu unuttuk nerdeyse. Ve hala borçlarla yaþýyoruz. Aslýnda bu yýl çocuðumu anasýnýfýna gönderecektim fakat yeni eðitim sistemiyle birlikte otomatik olarak kaydý yapýlmýþ. Derken okul günü geldi çattý. Okulun ilk gün ben iþyerinden izin alamadým. Ancak ikinci gün yalvar yakar bir haftalýk ücretsiz izne çýktým. Okula gittik, bütün çocuklar aðlýyor tabi benim kýzým da aðlamaya baþladý. Çocuklarýn hepsi çok küçükler, benimki daha da küçük göründü gözüme. Sýnýflar kalabalýk, öðretmenler ne yapacaklarýný bilemez durumda. Okul öncesi eðitim almýþ çocuklar, aralarýn-

da yaþ farký olan çocuklar hepsi bir arada ayný sýnýflarda. Ýlk hafta olur, normal, düzelir dedim ama yok. Sonuç ikinci hafta da deðiþmedi. Bir hafta boyunca gittik geldik. Benim kýzýmýn uyum sorunu var. Çünkü babaanne bakýyor ve çok yaþlý, pek dýþarý çýkartamaz çocuðu çünkü peþinden koþacak enerjisi yok ne yapsýn kadýn mecburen hep evde ve televizyonun karþýsýnda. Ve þu an çok zorlanýyoruz. Okula gitmek istemiyor. Üçüncü hafta ben izin alamadým iþyerinden ve çocuk kaç gece hastalandý acillere kaldýrdýk. Uykusunda bile sayýklýyor ‘anne beni býrakma’ diye. Býrakýn iki hafta bence çok uzun süre alýþamayacak. Bu yüzden bir dahaki hafta eþim ücretsiz izne çýkacak. Böyle devam ederse iþimizi de kaybedeceðiz, çünkü ücretli ücretsiz izin almak çok zor. Ben 4+4+4 sistemi ilk açýklandýðýnda aslýnda sevinmiþtim, çocuk erken okula baþlar, daha iyi olur. Hem öðretmeni baþýnda olur diye. Biraz da medyadan da etkilenerek böyle düþünüyordum. Yaþayýnca gördük aslýnda ne kadar kötü olduðunu. Þimdi birçok endiþem, var nasýl tuvalete gider, nasýl yemek yer... Çünkü evde bu ihtiyaçlarýný kendi göremiyor. Okul bize epey uzak. Havalar soðuduðunda nasýl gidecek? Servise vereceðimiz para da yok, þimdiden çocuk sürekli hasta. Okullarýn fiziki koþullarý bu yaþtaki çocuklara uygun deðil. Bu yasayý çýkaranlar bu sorulara da cevap verirse sevinirim. Pendik’ten bir tekstil iþçisi

GÖRÜÞLER… GÖRÜÞLER… Svatline Çölgeçen/ Alibeyköy Ýki çocuk annesiyim. Ben eðitimimi Ukrayna’da gördüm. Orada 3 yaþýnda anaokulu zorunludur ve 7 yaþýnda ilkokula baþlanýr. Çocuklar oyunlar oynar, müzikle ilgilenir, spor yaparlar ve okumayý öðrenerek 1.sýnýfa baþlarlar. Veliler en ufak bir para vermezler, okul sabahtan akþama kadar, öðle yemekleri ücretsiz. Çocuk derslerini okulda yapar eve öðlen döner. Kadýnlarýn hepsi çalýþtýðý için çocuða evde ders çalýþmak eziyet olmasýn diye ücretsiz etütler ile çocuklara ders çalýþtýrýlýr. Din dersi bizde de var. En son derse koyarlar, çocuk isterse derse girer, istemez ise etüt görür. Zorlama yok. Müzik, spor, resim gibi dersler zorunludur. Bunlarýn da her türlü malzemelerini devlet karþýlar. Okul bahçeleri beton deðildir. Bahçeye çiçek ve aðaç dikimi çocuklara yaptýrýlýr. Okullarýn mimarisi, çocuklarýn kendilerini rahat hissedecekleri gibi düzenlenmiþtir. Türkiye’de dersler çok basit ve ezberci. Küçücük çocuklara ders anlatýmý sýrasýnda savaþtan yada yabancý ülkelerden bahsederken “düþman” kelimesi kullanýlýyor. Bunlar çok yanlýþ, çocuklara güzellikleri ve dostluklarý, doðayý ve insanlar sevmeyi , onurlu yaþamayý öðretmek her þeyin baþýnda gelmeli.

Funda Örün/Alibeyköy Oðlum bu sene okula baþladý. Yaþýný doldurduðu halde kendine yetme durumunu henüz tamamlayamadý. Bir de daha küçüklerle ayný sýralarý paylaþacaklar. Biz, 4+4+4 ile tam bir kaos yaþýyoruz. Okullardaki tuvaletler zaten büyüklere ayarlanmýþken, daha küçük çocuklar kullanmak zorunda kalýyor. Çocuklarýmýza uygun tuvaletleri ancak özel okullarda görebiliyoruz. Sýnýflar yine kalabalýk ve öðretmenlerin yetiþmeleri zor, yetemedikleri yerde sinirleri bozulunca veliye ister istemez patlýyorlar. Okul saatleri çok uzun olduðu için, anneler daha çok zamanlarýný ayýrmak zorundalar çocuklarýna. Kadýnlarýn çalýþmasý da böylelikle kýsýtlanmýþ oluyor. Çocuðun eðitimi için iþten ayrýlmak zorunda kalýyor. Sýnýflarýn çok kalabalýk olmasýna tepki verince 80 kiþilik sýnýflar 40’a düþtü. Fakat prefabrik yapýlar baþladý. Sýnýflarýn bir kýsmýný prefabriklere pay edecekler. Prefabrik deyince, deprem sonrasý zorda kalýnca yapýlan yapýlar aklýmýza gelirdi. Þimdi eðitim sistemi geliyor aklýmýza. Tam aðlanacak halimize gülme durumu! Van’da insanlar kýþý çadýrda geçirdi, ders zili yine geç çaldý. Ama istendiðinde hemen prefabrik kurulabiliyormuþ demek.

Savaþ ölüm demek, ZAM demek Serpil Ýlgün Ýçi beni, dýþý seni yakar lafýný bilirsiniz. Bu AKP, insanýn hem içini, hem dýþýný yakýyor! Ýþte, doðalgazdan elektriðe, sütten ekmeðe, temel ihtiyaçlarýmýzýn tümüne yine zam yaðdý. AKP’nin arkasýnda hizalanan sermaye basýnýn tümü, o ‘büyük’ gazeteler, ‘büyük’ televizyon kanallarý, bugünlerde kadýnlara seslenerek “doðalgazý þöyle kullanýn, buzdolabýnýn A sýnýfýný alýn, perdelerinizi açýk tutun ki gü-

neþin ýsýsý odalarýnýzý ýsýtsýn” diye akýl veriyorlar. Zamlarý eleþtirmek, AKP hükümetine “asgari ücretin 700, dört kiþilik bir ailenin açlýk sýnýrý 1000 TL iken, bu halk nasýl geçinecek, nasýl ýsýnacak, ne yiyip ne içecek” diye sormak bir yana, Baþbakanýn sözcülüðünü yaparak, zam savunusuna geçiyorlar. Ne diyor Erdoðan? Zamlarý neden yaptýklarýný nasýl açýklýyor? Ýþte, “dünyada kriz varmýþ da, hükümet zam yapmak zorundaymýþ da…” Müslümanlýðý ile övünen, ne kadar inançlý bir Baþbakan olduðunu her fýrsatta hatýrlatan Erdoðan, ustalýk

döneminde de hepimizi aldatmaya devam ediyor. Aldatýyor çünkü, krizin en büyüðünü bu ülke 30 küsur yýldýr yaþýyor zaten. 30 küsur yýldýr 50 binden fazla insanýný öldüren savaþ, uzak diyarlarda deðil, bu ülkede yaþanýyor. Gençlerinin onar onar ölmeye devam etmesiyle, her gün yoksul evlerine düþen ateþle, o evlerin içindeki anneleri, eþleri dile gelmez, tarif edilmez acýlara boðarak, þirket bilançolarý açýklar gibi, ölüm bilançolarý açýklayarak devam ediyor.

Öncelik silaha

10 yýllýk iktidarýnýn son beþ yýlýnda, “analar aðlamayacak” sözünü diline dolayan, “analar aðlamayacak” dedikçe, daha çok anayý aðlatan Baþbakan, Kürt halkýna haklarýný vermemekte direniyor. Savaþ, Kürt ve Türk çocuklarýný aramýzdan aldýkça, AKP nefret dilini yükseltiyor.

Evet, savaþ bütün þiddetiyle, yýkýmýyla sürüyor ve hiçbirimizi bu yýkýmdan muaf tutmuyor. AKP, “dünyada kriz var, bütçe açýk veriyor” diyor ama o bütçenin en büyük kalemini savaþa harcadýklarýný söylemiyor.. Maliye Bakanlýðý’nýn zammýn gerekçesi olarak gösterdiði bütçe açýðýnýn temel nedeninin, Temmuz ve Aðustos aylarýndaki silah araç ve gereçlerine yapýlan harcamalar

olduðunu kaçýmýz biliyor? Ocak-Haziran döneminde silah, araç gereç ve mühimmat için 732 ,7 milyon lira harcanýrken, sadece Temmuz ve Aðustos aylarýnda bu harcamanýn 846 milyon liraya ulaþtýðýný kaç kiþi duydu? Haberdar deðiliz çünkü, AKP gerçekleri söylemiyor. 10 yýllýk iktidarýnýn son beþ yýlýnda, “analar aðlamayacak” sözünü diline dolayan, “analar aðlamayacak” dedikçe, daha çok anayý aðlatan Baþbakan, Kürt halkýna haklarýný vermemekte direniyor. Haklarýný vermek bir yana, “seçmeli ders nelerine yetmiyor” diyerek, Kürtleri incitmeye devam ediyor. Bir insanýn anadilini konuþmasý, o dilde eðitim görmesini saðlamak, bir lütufmuþ gibi. Kürt çocuklarý, her sabah sýnýflarýna “Türküm, doðruyum, çalýþkaným” diyerek giriyor hâlâ. Savaþ, Kürt ve Türk çocuklarýný aramýzdan aldýkça, AKP nefret dilini yükseltiyor. Yüzyýllardýr birbiriyle komþuluk, arkadaþlýk eden, akraba olan iki halký birbirinden ayýrýyor, düþmanlaþtýrýyor. Gençler beþer onar öldüðünde 30 yýllýk masalý tekrarlýyor. “Terörle mücadele” diyor, “bir tek terörist kalmayýncaya kadar” diyor. Sonra “terörle mücadele ediyorum” diye gidip yeni silahlar, geliþmiþ bombardýman uçaklarý alýyor. Bizim ödediðimiz vergilerle daha çok silah alýnýyor, bizden kesilen paralarla alýnan silahlarla, bizim çocuklarýmýz ölüyor. Neden? Kürt halký “biz de varýz, dilimizi, kültürümüzü istiyoruz” dediði için.

“Savaþa devam” dedi Erdoðan

Oðullarý askerde, daðda olan anneler yürekleri aðzýnda Baþbakan’a bakýyor. Oðullarý askere gidecek anneler, kara kara düþünerek Baþbakan’ý izliyor. Ýþte en son, “kongrede Kürt sorununa iliþkin çok büyük laflar edecek, barýþ gelecek” dediler ya hani. Ne oldu? “Savaþa devam” dedi Erdoðan.

Bir sürü laf ediyor da bir tek barýþ demiyor Baþbakan. Oðullarý askerde, daðda olan anneler yürekleri aðzýnda Baþbakan’a bakýyor. Oðullarý askere gidecek anneler, kara kara düþünerek Baþbakan’ý izliyor. Ýþte en son, “kongrede Kürt sorununa iliþkin çok büyük laflar edecek, barýþ gelecek” dediler ya hani. Ne oldu? “Savaþa devam” dedi Erdoðan. Seçilmiþ BDP’li milletvekillerine hakaretler yaðdýrdý. Diye diye, “Türkçe bilmeyenler mahkemede, devlet dairesinde tercüman tutabilecek” dedi. Bu mudur? Kürtler tercüman mý istiyor? Hayýr. Kürt halký on yýllardýr yaþadýðý zulmün sona ermesini istiyor. Dilini istiyor, eþitlik istiyor, onurunu istiyor. Ama, “Birkaç Mehmet için meclisi toplamaya gerek” yok diyenler, “þehitlik nasip iþidir” diyenler barýþý kurmazlar. Kurmazlar çünkü, savaþýn gerçeklerin üzerini örtmesinden yararlanýrlar. Zira, savaþ soru sormayý engeller. Zamlarýn gerçek nedeni de, kadýnlarýn ellerinde koruma kararlarý, neden öldürülmeye devam edildikleri de arada kaynar gider. Savaþ vardýr çünkü. Orta yerde, beþer onar ölen yoksul çocuklarýn cenazeleri.


2

iÇiNDEKiLER Savaþ Ölüm Demek, Zam Demek.........3 Atýlan Her Bomba Kadýnlarýn Ocaðýna..............................4 Savaþla evlat hiç yan yana gelir mi?.........................5 Eyvah! Meclis açýldý..............................6 Van’ýn Kadýnlar Pasajý.........................7 Cenneti cennet yapan bu kadýnlarýn emeði.............................8 Sokakta çalýþmanýn derdi baþka.........9 Kocaeli’den Antep’e Ekmek ve Gül’le kurulan bir dayanýþma öyküsü.........10 Tecavüz haberi duymaktan yýldýysanýz...........................................12 “Dur” demek için yola çýktýk............13 Bakana Mail, Sorana Nutuk Atan Medya.................14 Azad eyleseler uçamaz mýsýn?..........15 ÇENGELLÝ ÝÐNE.....................................15 Kadýnlardan kürtaj hikâyeleri .........16 AVUKATINIZ YANITLIYOR....................16 Metrobüs maratonu baþlýyor.............17 ÝÇÝMÝZDEN BÝRÝ: Durduðun yerde sayýklama kýzým, ilerle......................18 Bir parfüm aradým bakýn ne buldum!...............................20

Yaþamýmýzý savaþýnýza yama yaptýrmayacaðýz! Siren seslerinin kulaðýnýzda çýnladýðýný düþünün, kimyasal korkular, nereye saklayacaðýmýzý bilemediðimiz çocuklar, füzeler, bombalar, kan, ölüm, evlat acýsý... Düþünün savaþýn çocuklarýný, sýskalaþan, kararan, acýkan ve yoksulluðundan, ona bunu yaþatanlara hayýr demeyenlerden utanan çocuklarý... Düþünün kara kara manþetler her gün bir adým ötede görünmez olacak geleceði “güzel günler” diye çaðýrýyor... “Kimin için güzel?” diye sormaya takat yok, ses yok, soluk yok... Düþünün nasýl korkulu bir geçmiþtir geride býraktýðýmýz savaþýn konuþtuðu o zamanlar... Hak yok, hukuk yok, özgürlük yok... Düþünün kuþ uçsa konacak dal bulunmayan cephelerde haki renge bürünmüþ evladýnýzýn savaþla savaþýný... Evlat yok, sevinç yok, gelecek yok... Düþünün gülmeyi unutan insanlarýn coðrafyasýna dönüþtürülen cephe gerisinin karanlýðýný... Düþ yok, umut yok, söyleyecek söz yok... Adým adým sürüklendiðimiz savaþý düþünün, savaþýn hep kanlý bir tarih olarak yazýldýðý sayfalarý, ayný karanlýðýn içine çekildiðimiz bu günleri... Savaþ geldi çattý, meclisin kapýlarý bize kapandý, ölüme açýldý. Memleketimiz, coðrafyamýz, geleceðimiz, hayatýmýz ve çocuklarýmýz hakkýnda karar verenler, düþürmüyor mu sizin de içinize þu kor sorularý? Mezarlýða gömülen bedenler, duvarlara asýlan ölü resimler, avurtlarý çökmüþ yüzler, hep daha fazla fedakarlýk istenen hayatlar neden hep bize düþer? Neden hep yoksulun yitiði olur savaþta kaybedilenler? Sabrýný ölümle sýnadýklarý neden hep kadýnlar olur? “Vuralým” diyen, “kovalým” diyen, “girelim” diyenlerin karþýsýna “neden” diye çýkmak, “kimin için” diye sormak çok mu zor? Tarih, insanlýðýn utanç kaynaklarýnýn savaþý çaðýrdýðý günler kadar, onlara karþý çýkanlarýn erdemli barýþ mücadeleleriyle de dolu. Ve tarihin insanlýk onuruna devrettiði miras, bu mücadelelerin kazanýmlarýyla bugüne taþýndý. Ve bugün insanlýða dair birikmiþ iyi ne varsa bize kalan; sorgulayanlarýn, “hayýr” diyenlerin, “yeter” diyenlerin, “bu bizim savaþýmýz deðil” diyenlerin yüzü suyu hürmetinedir. “Tarafýnýzý seçin” diye buyurmuþ meclisin orta yerinde iktidar sözcüleri, “bizden yana mýsýnýz, onlardan yana mý?” Kadýnlarýn tarafý çok açýk. Ne bizim yaþamýmýz ne de çocuklarýmýzýn yaþamý, sizin savaþ gediklerinize yama yapýlamaz! Bu sözü büyütmeye, bu sözle buluþmaya, bu sözle savaþýn karþýsýnda dimdik durmaya var mýsýnýz?

SAÐLIK: Sonbaharla gelen enfeksiyon hastalýklarý......................21 Bütün 4’ler Ýmam Hatip’e çýkýyor......22 Bir iþçi kadýnýn çocuðu......................22 MEKTUP................................................23 Salçanýn kýrmýzý acýsý yoksulun baþ tacý................................24

Günlük EVRENSEL gazetesinin ücretsiz özel ekidir. Türü: Yaygýn süreli Bülten Basýn Yayýn Reklamcýlýk Tic. Ltd. Þti. Adýna Sahibi: Bülent Falakaoðlu Genel Yayýn Yönetmeni: Ýhsan Çaralan Sayfa Düzenlemesi: Nazife Yaþar Kapak: Fýrat Turgut

Bu söz bir dilek olarak kalmasýn diye “barýþý isteyerek” baþladýk dergimize, sonra sorduk “savaþla evlat yan yana gelir mi?” diye. Daha cevap vermeden kadýnlarýn irkilmelerinden bir kez daha anladýk bu savaþýn bizim savaþýmýz olmadýðýný. Birlikteliðimizi nasýl kuracaðýmýzýn bir örneði oldu Kocaeli’den Antep’e uzanan dayanýþma mektuplarý. Savaþýn gölgesinde daha da çok canýmýzý yakacak olan þiddet olaylarýna cevap geldi Kayseri ve Kocaeli’den. Kadýna Yönelik Þiddet Yasasýnýn henüz tasarý halinde olduðu süreçlerde kapý kapý dolaþýp, ev ev toplantý yapan kadýnlar giderek daha da artan þiddet karþýsýnda “yasanýn gereðini yapýn” demek için yeni bir kampanya hazýrlýðýndalar. Hem de bu sefer daha deneyimli, daha bilgililer. Dergimizin okuru ve yazarý olan kadýnlarýn adým adým örecekleri ve baþarýya ulaþacaðýna inandýðýmýz kampanyalarýndan bilgileri sizlerle paylaþmaya devam edeceðiz. Kim bilir, belki siz de bu kampanyaya baþka bir þehirden el atarsýnýz! Yeni eðitim sistemi içinde kaybolup gitmelerine gönlümüzün razý olmadýðý çocuklarýmýz okullarýnda 3. haftayý doldurdu. Yaþananlar, yaþanacaklarýn da göstergesi adeta. Dert büyük olunca konuyu farklý açýlardan deðerlendirmeye devam etme ihtiyacý da sürüyor. Sayfalarýmýzda bir iþçi kadýnýn çocuðunu neden “isteyerek” okula gönderdiðini, yoksullara “zorunlu imam hatip okullarýný”, kadýn öðretmenlerin çile dolu 4+4+4 denklemini nasýl çözdüklerini okuyacaksýnýz... Yoðun ve yorucu gündemin içinde kaybolup gitmesin istedik emeðimiz. Her sayýda olduðu gibi bu sayýda da açtýk sayfalarýmýzý yaþamýn farklý alanlarýnda alýnlarýndan dökülen terde ortaklaþan kadýnlarý. Ankara’da temizlik iþçisi Aynur, Antalya’dan otel iþçisi Emine, Gülay ve Sercan’la tanýþtýracaðýz sizleri. Ýçimizden biri köþemizde ise anne Netice’nin kýzý Ferda’ya verdiði bir kuþaktan öbürüne aktarýlan kadýnca bir öðüdün peþine düþeceðiz: Biraz daha hareket et, biraz daha ilerle, sen adým at ki hep beraber ilerleyelim… Rengimizi soldurmaya niyetimiz yok; dergimizin sayfalarýna etrafýmýzda örülmeye çalýþýlan karanlýk duvarýnýn gölgesi düþmesin diye hayatýn içinden hikayeler de topladýk: Esen’in çileli metrobüs yolculuðu, Hülya’nýn bir parfümün peþinde karþýlaþtýðý þaþýrtýcý dünya onlardan yalnýzca ikisi... Bir sonraki ay, yenilendiðimiz, gücümüzü topladýðýmýz ve okur aðýmýzý, yazar aðýmýzý, destekçi aðýmýzý ne kadar da geniþletmiþ olduðumuzu gösterdiðimiz bir ay olacak. Bizden önce yayýncýlýðýmýza emek veren tüm kadýnlarýn deneyiminden yararlanarak, bugün yaþamý paylaþtýðýmýz kadýnlarýn gücünden feyz alarak hazýrladýðýmýz dergimizin bu toplam birikimi daha iyi yansýtmasýný saðlamak üzere mizanpajýmýzý yeniliyoruz. Gelecek ay görüþmek üzere... Ekmek ve Gül ekmekvegul@evrensel.net ekmekvegull.blogspot.com

Yönetim Yeri: Arabacý Beyazýt Mahallesi Kuvayi Milliye Caddesi Çevre Tiyatrosu Sokaðý No: 1-C Kocamustafapaþa-Fatih/ÝSTANBUL Tel: (0212) 5871799- Faks: 5873660

Daðýtým: Doðan Daðýtým AÞ Baský: SM Matbaacýlýk Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sokak. No:10 (A Blok) Yenibosna-Bahçelievler / ÝSTANBUL Tel: 0 212 654 94 18

MEKTUP

23

Meðer Ak Parti ak deðilmiþ Ben 31 yaþýnda lise mezunu bir ev kadýnýyým. 2003’te Ýstanbul’a gelin olarak geldim. 16 ay sonra Gaziantep’e yani memlekete geri taþýndýk. Orada da 6 yýl kaldýk. Eþim Mehmet, Antep’te trikoda 2 yýl sigortasýz çalýþtý. Zaten iþçilerin yüzde 90’ýnýn sigortasý yoktu. Hem o yüzden hem de 2 kýzýmýzýn daha iyi eðitim alabilmesi için Ýstanbul’a taþýndýk. Bu zamana kadar Mehmet yýlýn yarýsýný Ýstanbul’da çalýþarak geçiriyordu. Triko da sezonluk iþti zaten. Þimdi bu iþi anlatmaya kalksam uzun sürer. Bunu baþka bir mektuba býrakýyorum. O yüzden hani sütten aðzý yanan yoðurdu üfleyerek yer derler ya, Mehmet Merter’deki Texim fabrikasýna araþtýrma yaparak girdi. Büyük bir firma diye tercih etti, saðlam firma, güvenilir diye girdi. Ama sonuç ortada. Bayram arifesinde, mübarek Ramazan ayýnda 36 arkadaþýyla birlikte iþten çýkartýldý. Düþünün ki her bayram öncesi hazýrlýk yapardýk, bu bayramdaysa bayram þekerlerini, çocuklara bayramlýklarýný kendilerini kötü hissetmesinler diye ancak sabah alabildik. Bayrama eþim iþsiz olarak girdi. Sonuçta kiracýyýz, eþim tek çalýþýyor. Sorumluluklarýmýz bu yýl daha aðýr; iki kýzýmýz bu yýl okula baþladý. Ýkisinin arasýnda çok yaþ farký yok. Küçük kýzýmýz da okula baþladý heyecanýný yaþayamadýk. Çünkü düzgün bir okul alýþveriþi yapamadýk. Sadece uydur buydur yaptýk. Neyse her þey zor da olsa, her þeyin üstesinden geliniyor. Ama buna sebep olan Texim’dir. Acaba vicdanlarý rahat mý, onu merak ediyorum. Vicdaný rahat mý diye sormak istediðim baþkalarý da var. O konuya geleyim. Bilirsiniz belediyelerde Beyaz Masa diye bir þey var. Ýhtiyaçlarýnýzý yazdýrýyorsunuz. Ben eþime “Mehmet zaten çalýþmýyorsun, iþsizsin. Komþular belediyeye gidip okul ve kýyafet ihtiyaçlarýný yazdýracak. Ben de gideyim, yazdýrayým” dedim. Mehmet de “Ben bir aracý buldum, Esenyurt Belediye Baþkaný ile birebir görüþeceðiz” dedi. Her salý da halk günüymüþ. Salý günü gittik, görüþme ayarlandý. Bir kiþi bize “Neden geldiniz?”diye sordu. Mehmet de “Sendikalýyým diye beni iþten

Susup ý m ý z ý m ý ð a c a r u t o zannediyorlar

attýlar” dedi. Tabi ki sendikayý duyunca “burada kimseye yardým yok” denildi. Þimdi yazdýklarýmýn birini yazýp birini unutuyorum. Hala olayýn þokundayým. Bizi dinlemeuðu hep zor bir þey old ýn an yi býrakýn, daha yanýna çaðýrmadan odanýn lm o ýn ad K caðý hiç dar zorlaþtýrýla ka u b bir ucundan sesini duyduk. Hani benim e d i d ir umusöylen ðrusu. Toplum o d ti iþ bir Ak Partili olduðumu bir yana býrakýn, saem lm , eviaklýma ge lsan “kadýnsýn o i ah d ýn d bah altýda orada sýrada bekleyen bizi yanýna ka zun, çalýþan ýn” sloganýyklarýnýn anasýs cu çaðýrýp tanýþmadý bile. Ak Parti üyesi olduðumço ý, ým an h nin k, çamaþýr, týrdýðý temizli ýþ p dan utandým ve istifa ettim. Ben hiç oy vermeya e iz m ri zor ve la üze imiz” yeterince er vl sem de, bu partiye üye olmasam da bir vatanre ö “g i b yemek gi issettiriyorken daþ olarak bu yapýlaný hak etmediðimize inanýi ikinci sýnýf h in d n ke a n sa in sý artýk biz ka yorum. Ben o gün o salondan kovulduðumuza bu kürtaj yasa e n ri ý, n ze ü sa e in d nýf bir ýrakýn ikinci sý inanýyorum ve bunu yakýþtýramadým bir beledib i iz im d n ke . dýnlara bep oldu ye baþkanýna. En azýndan nezaketen yanýna çasetmemize se erken, ir eþya gibi his b çocuk talep ed ç ðýrýp, bizimle tanýþýp derdimizi dinleseydi, isterü en d iz b Baþbakan tahmin etmese yardým etmeseydi ama bu þekilde baðýrýp dýe getireceðini ey d d ra u b ri ikatten çok iþle þarý çýkartmasý bizi rencide etmekti. Ama iyi olma kendisi hak A . sý ça ýk aç m daki çomiþti du. Bu bizim Ak Parti anlayýþýmýzý deðiþtirdi. KýBenim karným r. o ýy n ra av d hakla cüretkâr sacasý bu direniþ bize çok þey öðretti. Ben bu düluyor da, hangi o ýl as n e in et cuðun akýb ir de sað olzene baktým ve KPSS’ye girdim ilk defa. Çünkü verebiliyor? B r ra ka an ak b Baþ üze uðrayan çektiðimiz çok; on iki saat çalýþacaksýn, resmi taceliler”! Tecav n þü ü d k o “ç r ý iddia sunla tillerden yararlanamayacaksýn. Geçen Mart ayýnýna bakýlacaðýn ar kl cu ço n rý kadýnla da annem gelmiþti. Geldiðinde ben de çalýþaçünkü bakýma Ýddia diyorum . ar rl o iy ed ardayken hiç yým eve bir katkým olsun dedim. Ama bir ay dayaa çocuk sokakl rc la n o ç ta h u m ýlacak bile olnamadým. On iki saat çalýþ, maaþýn asgari ücret olor. Ayrýca bak iy lm ge ý ýc ýr d inan amýn çocusun. Bir de iþten þikayet edince “iþine gelirse, dýþatemediði bir ad is an d ýn d ka u aklým sa bir rýda iþçi çok” diyor. Bizi korkutuyorlar. Bu direniþedilemez, bun p le ta ý as rm ðunu doðu te eþimin arkasýndayým ve sonuna kadar da direneceðiz. Çünkü böyle olmasa her yer ayný sonuçta, bir almýyor. ze uðrayan, dýþýnda, tecavü ýn ar nl bu a ýc yr A iþ yerine bir düzen gelse belki diðer iþyerleri de iyi kurban gius cinayetlerine m na n, re gö uz kalbir ders alýr ve iþçilere de cesaret gelir. En azýndan þiddet n bunlara mar tü bü ýn ar nl dý ý uygubu direniþ inþallah büyük bir kitleye ulaþmýþtýr ve de den biz ka ir ceza yaptýrým çb hi n, re gö ulaþacaktýr. Ben bu direniþi sonuna kadar destekleyemasýný reva susup oturacabütün bunlara et vl de an ceðim. Bazý yazým hatalarým olabilir kusura bakmaay lam yet bekliyordur umarým, þa or iy em kl be yýn. Çünkü uzun zamandýr yazmýyorum ondan olaý ðýmýz cak. l kýrýklýðý yaþaya bilir. Sevgilerle. Adýgüzel sa büyük haya Hanife Ceylan Hatice Kahraman / Direniþteki Texim Ýþçisinin eþi

Öðretmeni de öðrenciyi de daha çok sýkýntý bekliyor Merhaba Ekmek ve Gül okurlarý, Ben Pendik’te görev yapan bir eðitim emekçisiyim. Sizlerle, okullar açýlalý daha birkaç hafta olmasýna raðmen þimdiden ne kadar sýkýntýyla karþýlaþtýðýmýzý paylaþmak istedim. Bu sene 5,5 - 6 - 7 yaþlarýnda çocuklarýn eðitim öðretime baþlamasýndan kaynaklý 18 þubeye kadar 1.sýnýf oldu. Okulda öyle bir kaos var ki kimse ne yapacaðýný bilmiyor. Ýlkokul, ortaokul ayný bahçede. Okul sýralarý, lavabolar, sýnýflarýn konumu, hijyenik koþullar, hiç bir þey 60 aylýk çocuklara uygun deðil. Bir heyecanla minikleri sýnýflara aldýk ve ilk hafta sadece bir ders saati bile öðrencilerin dikkatini toplamakta zorlandýk. Okul öncesi eðitim almadýklarý için boya kalemleri tutamýyorlar, oyun hamuruyla dahi oynayamýyorlar. Öðretmen arkadaþlarla kara

kara düþünürken 1 hafta geçti. Ýkinci hafta geldi ve 6 ders saati bu çocuklarýn dikkatini nasýl toparlarýz, onlarý sýkmadan nasýl ders iþleriz diye düþünmeye baþladýk. Kitap dahi okullara gelmediði için yardýmcý kitap almaya çalýþýrken idare tarafýndan baskýlandýk , “yardýmcý kitap yasak” dendi. Bir sonraki ders, birinci sýnýf öðretmenlerini dersten çaðýrarak topladýlar, kendi siyasi görüþlerinden olan kýrtasiyeyi ve yayýnevlerini çaðýrmýþlardý, buralardan kitap almaya “teþvik” edildik. Bir yandan da her öðretmen sýnýfýný velilerle birlikte düzenlemeye çalýþýyor. Dolap, perde, projeksiyon aleti, örtü falan derken sýnýfta minikleri mutlu etmeye çalýþýyorlar. Bunlar yaþanýrken bir baþka sýkýntý miniklerin ve öðretmenlerinin karþýsýna çýkýyor. 4+4+4 eðitim sisteminden kaynaklý sýnýf öðretmenleri norm kadro fazlasý durumuna düþmüþ ve eþ durumu atamalarýnda bütün iller kapanmýþ ve il emrine atanma durumu da kaldýrýlmýþtý. Doðal olarak arkadaþlarýmýz eþlerinin bulunduklarý ile gidememiþ ve çocuklarýyla yalnýz baþýna kalmýþlardý. Ve bu arkadaþlarýmýzýn bu muallaktaki durumlarýna raðmen 1. sýnýf öðretmenliði verdiler. Yanlarýnda eþleri yok, evleri

taþýnmýþ, çocuklarýyla kalmýþ kadýn arkadaþlarýmýz bu sýkýntýlarla minikleri okula adapte etmeye çalýþýyorlardý. Sonra bakanlýk branþ deðiþikliðini koþul sunarak tayinlerinin çýkabileceðini söyleyip, arkadaþlarýmýzý kendi alanlarý olmayan bir branþta çalýþmak zorunda býraktý. Ve tayinlerini eþlerinin bulunduðu ile çýkardý. Sonra bir bir 1. sýnýflar kapanmaya ve öðrenciler baþka sýnýflara daðýtýlmaya baþlandý. Minikler her ders bir baþka sýnýf, bir baþka öðretmen , bir baþka sýra arkadaþý gördü ve çoðu öðrenci aðlayarak eve gitmek istedi. Öyle bir kargaþa yaþandý ki çocuk ne yapacaðýný bilemedi. Okulda bir baþka sýkýntý ise seçmeli ders meselesi. Seçilecek dersleri gösteren formda Kur’an-ý Kerim ve Hz. Muhammed’in Hayatý dersleri seçilerek veriliyordu. “Bunlar açýlacak dersler, diðer derslerden de þunlardan seçebilirsiniz. Diðer derslerin öðretmenleri yok” denilerek formlar daðýtýlýyordu. Bütün bunlar okullarýn açýlmasýnýn ilk günlerinde yaþandý. Önümüzdeki günlerde daha birçok sýkýntý biz öðretmenleri ve velileri bekliyor. Öðretmen ve velilerin yaþanan bu sýkýntýlara karþý ortak mücadele hattý oluþturmasý gerekiyor.


KADKAPAK1.qxd

04.10.2012

21:34

Page 1

Salçanýn kýrmýzý acýsý yoksulun baþ tacý

Yýl: 4 Sayý: 34 6 Ekim 2012 Cumartesi

60 yaþýndaki Fatma teyzeye “eliniz yanmýyor mu?” diye sorduðumuzda verdiði “Yanmaz olur mu yangýsý yüreðime vuruyor. Ýki gün yüzümü yýkayamýyorum” sözünü düþünüyorum. Yine de mutlu oluþunu… Elinin yanmasý, bir þekilde para bulup kýþa salça çýkarmanýn mutluluðunu gölgede býrakmýyor. Acý bir sevinç yaþýyor gülen yüzü.

y m

2000 liraya ihtiyaç var. Asgari ücretle çalýþan biri bunu nasýl karþýlar“ diye soruyor cevabýný bildiðini gösteren derin bir of çekerek. Bundan önceki yýllarda daha fazla salçayý daha ucuza çýkarýrlarmýþ. Bunu da þuna baðlýyorlar: “Salça fabrikalarý açýlmadan önce herkes yaðmurun yaðmasýný beklerdi. O vakit satýcýlar biberler elimizde kalmasýn diye daha ucuza satarlardý. Ýþte fakir fukara da ihtiyacý kadar çýkarýrdý. Þimdi öyle deðil. Yaðmur yaðýnca artýk adam da götürüp fabrikalara veriyor. Onun için de biberler hep pahalý. Pahalý olunca da parasý olmayanlar ya ihtiyacýndan az çýkarýyor ya da hiç çýkarmýyor”. Biber satýcýsý olanlar da bu durumdan dertli ve iþin durgun oluþundan þikayetçi. “Yaðmur yaðarsa belki iþler açýlýr” düþüncesindeler. Nasýl etkilenmesinler! Acý biberin kilosu 1 lira 20 kuruþ, tatlý biber 80 kuruþ ile 1 lira arasý. Ortalama 150 kg biberle

anca kýþlýðýný çýkaracak kiþi asgari ücretle nasýl karþýlasýn bunu? Buna bir de domates salçasýný katýnca kýþýn evde olanlarla yoðrulan fakirin kurtarýcýsý bulgur köftesinin de hepten tadý kaçýyor. Bütün bunlar konuþulurken traktörün arkasýna biber çekme makinesini takýp hizmeti ev önlerine kadar getirenleri, onlarýn deyimi ile “Büber çekenleri” görüyoruz. Onlarda da bir durgunluk varmýþ. O da yaðmur yaðýnca iþler açýlýr diye bekliyor. Yaðmuru, acý bir umutla beklemekteler tüm yoksul iþçi mahallesinin kadýnlarý. Oysa yaðmur demek kadýnlar için iki kat daha fazla yorgunluk demek. Yaðmurun salçaya deðmemesi için akþamlarý uykusuz kalmak demek. Yoksulluðun faturasýnýn yorgunluk olarak yine kadýnlara kesilmesi demek. Antep’i bilenler salçanýn sadece yemekte kullanýlmadýðýný da bilir. Salça ayný zamanda okula giden çocuklarýn kuru ekmeðine sarelle gibi sürülüp, beslenme olarak okula götürülmesi demek. Bir kadýna “siz de ekmeðe salça sürüyor musunuz?” diye sorduðumuzda “Benimkiler erkek çocuk bunu yemezler, kýzlara daha çok yapýlýyor “derken kýz ve erkek çocuðunun beslenme çantasýnda bile ayrýma uðradýklarýnýn farkýna bile varmýyor. Çünkü ona da ayný þey yapýlmýþtýr belki, kimbilir. Sohbet ettiðimiz kadýnlarýn hepsinin de eþi çalýþýyor. Çalýþýyor da emeðinin karþýlýðýný yarý aç yarý tokla alýyor. Yazýn da kýþýn da baþý piþenlerin aþý hiç piþmemiþ oluyor.

c

Kýþýn kendini yavaþtan hissettirdiði eylül ayý gelip çattý yine. Her yerde olduðu gibi Antep’te de eylül ayý kýþa hazýrlýk ayý. Antep’in yoksul mahallelerinde acý bir telaþ sarmýþ durumda kadýnlarý. Kýþa hazýrlýk, hele bir de okullarýn açýlmasýna denk gelince iþçinin ve emekçinin belini bükmüþ . Eylül ayýný dert ayý yapývermiþ. “Yazýn baþý piþenin, kýþýn aþý piþer” atasözünden yola çýkarak, çalýþan, didinen insanlarýn kýþa hazýrlýklarýný ya da hazýrsýzlýklarýný öðrenmek için Antep’in Perilikaya ve Ocaklar mahallesinin sokaklarýna düþtük. Hangi sokaða girsek damlarda bir uçtan bir uca gerilmiþ iplerde boncuk gibi dizilmiþ yeþil ve kýrmýzý biberlerin, mor patlýcanlarýn, beyaz kabaklarýn rüzgarýn esiþiyle çýkardýklarý sesleri duyarsýn. Ya da sokak ortalarýna serilmiþ naylonlarýn üzerinde býçaðýný alýp komþusuna yardýma gelen kadýnlarýn temizledikleri salçalýk biberlerin acý kokusunu sokaðýn ta baþýndan duyarsýn. 60 yaþýndaki Fatma teyzeye “eliniz yanmýyor mu?” diye sorduðumuzda verdiði “Yanmaz olur mu yangýsý yüreðime vuruyor. Ýki gün yüzümü yýkayamýyorum” sözünü düþünüyorum. Yine de mutlu oluþunu… Elinin yanmasý, bir þekilde para bulup kýþa salça çýkarmanýn mutluluðunu gölgede býrakmýyor. Acý bir sevinç yaþýyor gülen yüzü. Baþka birine “fabrikalar da yapýyor bu iþi, neden elde yapýyorsunuz?” dediðimde ise “ Fabrikalar çer çöple, bozulmuþu ayýklamadan yapýyor. Ýçim almýyor.” diyor en titiz halleriyle. Bir diðeri “kýþ hazýrlýðý sadece salçayla bitmiyor” diyor. “Bunun kömürü, odunu, simidi, bulguru da var. Okullar açýldý. Çocuklarýn okul ihtiyaçlarý… Tüm bu hazýrlýklar için en az

k

Kader Bayram


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.