BLOGGER MAGAZİN -SON-

Page 1

BLOGGER MAGAZİN SAYI 4 / ŞUBAT 2013

röportaj! LAZANYA’DAN SAMİMİ CEVAPLAR!

BLOGGER DEDİKODUSU ‘ VİŞNE ÇÜRÜĞÜ!’’

PROJE; BLOG RADİO!


Blogger Magazin

Ticari amaç gütmeyen, aylık düzenli olarak yayınlanan ücretsiz, online Blog dergisi. Dergiye gönderilen yazılardan, yazarları sorumludur.

sevgililer günü ‘‘Niye? Geri kalan 364 gün seni sevmiyor muyum?’’ cümlelerini bırakın bir kenara.

Blogger Magazin

Grafik Tasarım Melodram

YAZARLAR Vikipedi der ki; ‘‘Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda “Aziz Valentin Günü” (İngilizce: St. Valentine’s Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.[1] Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.’’

‘‘Niye? Geri kalan 364 gün seni sevmiyor muyum?’’ cümlelerini bırakın bir kenara.. Doyasıya kutlayın, günün keyfine bırakın kendinizi. Sevgiliniz olmasa da sevdiklerinize hediyeler alın... 14 Şubat hayat koşuşturmasındayken belki de yer yer unuttuğumuz romantizmi canlandırmak adına iyi bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirin... Melodram https://twitter.com/_Melodram_

neva kar Biri Yok mu? Melodram Emrah Ateş Ahu Kader


2012’ye renkli veda

Magazin Turu BLOG DUYURULARI

Yılbaşının renkleri, bloglarada sıçradı! Yeşil, Kırmızı ve Beyaz’ın mükemmel uyumuyla kurulan mükemmel sofralar, alınan & verilen hediye paketleri, kartpostallar! 2013’e girerken midelerimiz kadar, gözlerimizde bayram etti, bu sene. Yılın en renkli postu ise ‘‘Bir Megolaman Kız’’ dan geldi! Yeni Yılın tadını öyle güzel çıkarmış ki, insan ister istemez kendini onun yerine koyup hayal dünyasına dalıyor. Bir Megolaman Kiz BLOG: http://birmegolamankiz.blogspot.com/

Blog dünyasında olandan bitenden haberdar olmayı sevenlerin, sık kullanılanlara, blog listesine eklemesi gereken bir blogtan bahsedecegim şimdi. Evet belki hepiniz haberdarsınız, ama haberdar olmayanlar mutlaka bir girip bakmalı bu sayfaya. http://mahallemizinsakinleri.blogspot.com/

BLOGGER’I 2’YE AYIRAN REKLAM Geçtiğimiz günlerde bir Bumerang reklamı teklifi geldi Blogger’lara. Bu teklifi yayınlamayı normal karşılayanlar kadar, bu tarz bir reklamı sevdiği Blogger’ların blogunda görüp rahatsız olanlar oldu. Bir de benim gibi kararsız kalıp, yine de yayınlamaya çekinenler.:)

LAZANYA GERİ DÖNDÜ Uzun bir süre Blogger’dan ayrı kalan Lazanya eski aktif günlerine geri döndü! http://lazanyaaa.blogspot.com/

TESPİT ABİDESİNE YENİ TASARIM Yaptıkları tespitlerle Blogger’ların ilgisini fazlasıyla çeken ‘‘Birinceses!’’ sonunda kahverengi temasına veda edip, bol hatunlu temasına kavuştu! Bu hatun bolluğunun gerçek hayatına da yansımasını diliyoruz! Dipnot: Çok değil 1 tane olsun, Bis’in olsun!

3


4


E visne curugu BLOG: http://zibidii.blogspot.com/ TWİTTER; https://twitter.com/ParanoyakVisne

Bu ay Blogger Dedikodusu köşesinde Vişne Çürüğü’nü ağırlıyoruz. Vişne Çürüğü 2010 Ağustos ayından beri Blogger’da ve hala yazmaya devam etmektedir. 5

1

Vişne Çürüğü’nü çok uzun zamandır takip ediyorum. Bir çok bloggerın zaman içerisinde ki değişimine şahit oldum. Ama Vişne Çürüğü çoğalan takipçi sayısına rağmen her zaman samimiyetini korumayı başardı. Bazen saatlerce bıkmadan usanmadan konuşuyoruz. İşte o zamanlar samimiyetini daha iyi anlıyorum. Gerçekten çok duygusal biri, ve galiba bu yüzden zaman zaman takipçileri kız zannediyor onu. Küçük şeylerden bile mutlu olabiliyor, aynı zaman da dostluk kavramına çok önem veriyor. Onun dostu olmak demek, gerçek bir dostluğu yakalamak demek aynı zamanda. Ama kendisine karşı yapılan hataları haksızlıklarıda görmeyi biliyor. Sanırım bu yüzden olmalı ki, gerçek dostları çok seviyor onu.

Melodram melodram-blog.blogspot.com


2

Blog yazmaya başladığım ilk günlerden beri tanırım Vişne’yi.. Bloguyla bi arkadaşı gibi konuşur, incitmek istemez hiç.. Aslında o kimseyi incitmek istemez.. Bi erkek için aşırı duygusaldır diyebilirim.. Takip etmeye başladığımdan bu yana yazdığı yazıların %70’inden fazlasını okumuşumdur, belki de çok daha fazladır. Ama çok nadir yorum yaparım.. Hani bazen kendimi görürüm O’nda.. Bi şeyler yazmak istediğim zaman sanki kendime yazıyor gibi oluyorum. Bu da beni geri adım atmak zorunda bırakıyo.. Benim düştüğüm hatalara düşmesin, yaptığım yanlışları yapmasın istiyorum. Ama şunu şöyle yapma burda böyle davranma diyemiyorum.. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya.. Daha göreceği çok sınav, vereceği çok karar var.. Tek çocuk olmak çoğu insana kolay görünür.. Ama bunu yaşayan bilir.- kendimden biliyorum. Umarım bu hikayenin sonunda bana benzeyen bi Visne çıkmaz. İçinde bu kadar iyi niyet barındırma. Yoksa o kabuktan hiç bi zaman çıkamazsın. Yolun açık olsun!

3

“Meeeerrt! Ben Mert’le tumblr sayesinde tanıştım. Eski tumblrcılardanız. Zaten tanışmak dediğime bakmayın,konuşmasak da birbirimizin bloglarını okurduk yorumlar yapardık. “sözde tanıştık” bir nevi. bir anda tanıştık çok da iyi anlaştık. bir kaç kere mesajlaşma fırsatımız oldu zaten ama ne sevimli insan olduğunu ilk konuşmamızdan gördüm. Yaşanmışlıkları var kalbinin derinliklerinde,ara sıra kanayan bir kalbi var birde yazılarıyla dile gelen. Ayrıca geçen sene dizüstü edebiyatının yazarlarıyla fotoğraflarını görünce kıskandığım doğrudur”

Waffle Severim http://waffleseverim.tumblr.com/

Bir ince ses http://birinceses.blogspot.com/

4

Bir şeyler söylemek istedim Vişne ile ilgili. Ne söyleyeceğim bilmiyorum şu an:). Benim onu tanımam blogda olmadı. Bir msn konuşmasında görmüştüm ilk onu. Konuşmadık sanırım pek. Tanışmıyorduk öyle. Nedendir bilmem o konuşmada çok ısınamadım. Sonra üye olduğumuz site de bloğunu gördüm takibe başladım. Ilk başlarda hiç okumadım. Sonra arada ne yazmış bu insan diye bakar oldum. Bir baktım düzenli olarak okumaya başlamışım, hak verdiğim zaman yorum yapmışım. En son geldiğim noktada şöyle bir bakıyorum da artık yorumlarım onu güçlü tutmak için. Sarsmak için. Düşünmüyorum bu adam tersler mi, senin ne haddine der mi. Bildiğimce, kendimce yardımcı olmaya çalışıyorum. Demem o ki her yazıda onu biraz daha tanıyorum. Ve tanımaya devam ediyorum. Ve bundan gerçekten memnunum:)’

Gece Yürüyüşü http://dusuncesizlikler.blogspot.com/ 6


5

Vişne iyidir ya iyi. Bazen o çok ben. Unutmadan yasaklar kalksın, sağ klik serbest bırakılsın. Yasin Dağ

www.pistuvaletterligi.blogspot.com

https://twitter.com/yasin_dag

sesszgmi https://twitter.com/sesszgmi

7

Melooo! işte benim dedikodum :) “Bu ayki dedikodu köşesi tam benlik! Çünkü dedikodusunu bol bol yapabilicek kadar iyi tanıdığım en birinci blog arkadaşım, Summer’ımızla birlikte üçlü buluşup sohbet ettiğim, çok iyi bir insan olan, çok da samimi blog yazan Vişne Çürüğü! Blogunu ilk keşfettiğimde bayılmıştım. Yazıları çok samimi, anlattıkları çok bizdendi. Teması ayrı güzel, blog adı çok sevimliydi derken blogda tanışıp konuştuğum ilk arkadaşlarımdan biri oldu. Onun blogunu okurken; hem kahkahalar atıyorum, hem yer yer hüzünleniyorum, hem de cümlelerindeki içtenliğe ve samimiyete bayılıyorum. Vişne Çürüğünü yüzyüze görünce blogundaki hüzünlü yazıları yazan kişinin o olduğuna inanadım. Çünkü gerçekte çok güleryüzlü ve çok neşeli bir insan. Hiç ama hiç somurtmuyor. Sürekli gülümsüyor. Çok da esprili. Aynı zamanda da çok iyi bir dinleyici. Fakat blogunda olduğundan çok daha samimi! Çok içten ve çok iyi bir insan. Bunca güzel şeyi inanın arkadaşım diye demiyorum. Umarım bir gün onu siz de tanırsınız. Çünkü ben onun gibi bir insanı tanıdığım ve hoş sohbetiyle tanıştığım için çok mutluyum! Onsuz bir blogspot düşünülemez! Hep yazsın. Bizi kitapçıdaki yaşadığı komik anılardan mahrum bırakmasın :)

Mia Wallace

http://trainspottingmia.blogspot.com/

7

6

efenim bu insan öncelikle ,hepimiz gibi, mutlu olmayı hak eden bir insan.. ve istese bunu da başarabilir biliyorum.. en küçük şeylerden hüzünlenebilen bir insan elbet küçük şeylerden mutlu olmayı da öğrenebilir. Yazıları çok sürükleyici bir kere. :) Umarım bir gün kampüs kapısından içeri girip gökyüzüne gülümseyerek bakar. :)

9

”Visne benim kucuk kardesim gibi oldu yillardir. Her eve boyle bir evlat lazim bence. Saygili, dusunceli, kalbi tertemiz, gelecege umutla bakan, caliskan otesi, birazcik pesimist, bolca kitap kurdu bir insan yavrusu. Her zaman yaninda olmak istedigim bir visne curugu. Hayallerinin arkasinda her zaman oldum, her zaman da olacagima inaniyorum. Hak ettigi her seyin en guzeline ulasacak diye umuyorum. Ona da dedigim gibi sadece biraz zaman ve sabir gerekiyor.”

Leah

http://just-for-real.blogspot.com/

Blogger Dedikodusu Kösesinde Yer Alacak Blogger’lara Siz Karar Verin! melodramblog@hotmail..com


BLOG YAZARLARI FACEBOOK

http://www.facebook.com/pages/Blog-Yazarlar%C4%B1/114437178697088?ref=hl

Son blog gönderilerimizi paylaşıp, Blogger’da ne olup ne bitiyor, herkesten önce öğreniyoruz!

8


MODA KÖŞESİ

PARİS MODA HAFTASI Modanın Fakirle İmtihanı

Bir türlü haberleri bitmediği için, bu moda haftalarının ben her hafta olduğunu düşünüyorum. Sanki her hafta bir yerde moda haftası var gibi. Londra, Paris, Milano vs. her hafta moda haftası gibi geliyor bana. Neyin tantanası bu kadar, on parça çaput için neyin mücadelesi veriliyor hiç anlamıyorum. Yine de baktım şöyle bir senede 913627 kere falan yapıldığını düşündüğüm Paris Moda Haftası defile fotoğraflarına. Yine bana birbirinden manasız gelen bir sürü kıyafet gördüm. Kimi tasarımcı mankenlerin üzerine kumaşları sarmış sarmış podyuma salıvermiş, kimi değişik olacağım diye zaten 6 kilo falan olan mankenleri iyice evsize benzetmiş. Yalnız hiçbir defiledeki kıyafetler birbirine benzemiyor, bu moda denilen nane neye göre belli oluyor ya hiç anlamadım ben. Herkes kafasına göre takılmış baya. Yani 2013 bahar-yaz sezonunda ne moda olacakmış, açıkçası bir bok anlamadım ben. Anladığını söyleyen varsa da ona inanmayın, yalan söylüyordur kesin.

9


Stella McCartney defilesinden dört “tasarım” Özellikle soldan ikinci gerçekten Paris değil de Yozgat Moda Haftası havası yaratıyor. Gördüğünüz gibi diğerleri de baya bir tasarım ve TABİ Kİ SATILACAKLARI BİNLERCE DOLARI HAKEDİYORLAR. Yani sağ baştaki gibi çiçekli elbiseyi başka nerede gördünüz daha önce değil mi? Aaah ah, şu dünyaya sağlam bir soyadıyla gelmek varmış. İnsanın emeklilik, ikramiye, emekli sandığı falan dinlemeyip memur sülalesinden tiksinesi geliyor böyle durumlarda.

Coco Chanel’in kendisinden ötürü belirli bir miktar saygım olan fakat asla sevgim olmayan marka Chanel açıkçası ne yapmış bilemedim ben. Ortadaki fotoğraftaki nesne tam olarak ne? Sol baştaki bankada çalışan hırslı plaza kadını kıyafeti ne? O kıyafetin sağdan ikinci kıyafetle nasıl bir alakası var, dahası, hepsinin birbiriyle nasıl alakaları var? Soldan ikinciyi giyip gezsek eşimiz dostumuz alay etmez mi? Çorapla açık ayakkabı giyilir mi ya hiç, bunları biz mi öğreteceğiz? En önemlisi BUNLAR YAZLIK MI BAHARLIK MI NEDİR? Karl Lagerfeld’in aklı gidip geliyor mu?

10


Louis Vuitton (Google’dan bakıp yazdım) defilesinin özeti bu arkadaşlar, kasmayın. Çirkin logosunun üzerinde olduğu bok görse alacak durumda olan hayranlarını hiç anlamıyorum, kusura bakmasınlar. BU NEDİR YA? Şunları yaparak dünyanın parasını kazanıyorlar, nalet gelsin böyle düzene. Sorsan adam kırk saat anlatır şuradan esinlendim, buradan ilham aldım, istihareye yattım da gördüm vs. Al yani çıkan sonuç; Batman’deki kötü karakterlerden hallice bir görüntü. Böyle modayı evime sokmam, köpeğime giydirmem. İşte aslında çok basit bir şeyi böyle alengirli pazarlayınca çok bir şeymiş gibi görünüyor. Moda kocaman bir balon ve hiçbir şey fikrimi değiştiremez.

http://laylomposet.blogspot.com/ 11


RÖPORTAJ

LAZANYA

Lazanya Kimdir ?

Lazanya, Ankaralıdır. 25 yaşındadır.

Çok uzun yıllardır Blog yazıyorsun, bu blogun başlangıç hikayesi nasıl başladı? Ankaradan çok yakın bir arkadaşım blog yazıyormuş ve blogtan biri ile tanışmış. Bu iki samimi arkadaş bize geldiler kahvaltı sofrası hazırladım, ekmek banıp yememiz için salçalı sosimizi de ihmal etmedim Bu bizim kahvaltı ekibinin vazgeçilmezidir. Bizim kızlar hem tıkınıyor hemde kahvaltıda sürekli blogtan konuşuyorlar, durun lan dedim nedir bu blog? Anlattılar, isimsiz resimsiz yazıyorsun yorumlar geliyor dostluklar kuruyorsun. Benimde o sıralar hayatım öyle berbat gidiyordu ki, anlattıklarımın gerçek olabileceğine bile inanamadılar. Yuh dediler bu kadar şanssızlık mutsuzluk üst üste gelmez. Sana blog açalım ve anlat hepsini. Dök içindekileri... İşte benim blog maceram böyle başladı. O günden beri yazıyorum. Nisan 2012’dan beri buradayım.

Bir dönem yazmaya ara verdin, seni buna iten sebeplerden sonra, şimdi bir kaç gündür oldukça aktifsin. Lazanya geri döndü tamamen diye sevinebilir miyiz? İşsiz olduğum dönem uzun sürmüştü ve sürekli evde internet başında olduğum için çokça yazı yazdım, güzel ve korkunç insanlar tanıtım. Blogumu okuyup bana aşık olup sonra çekip giden adamlardan tut, çok şeker çok cici yüz yüze görüştüğüm kız arkadaşlara kadar... Sonra blogum sayesinde bir iş buldum. Hayal ettiğim bir sektördü. Her şey güzeldi, blogta da yazmak için bir sürü malzemem vardı. Sonra ofiste deşifre oldu. Hayatımın en zor 3-4 ayını anlatacaktım. Ama olmadı, okunma bilinme sıkıntısı nedeniyle yazamadım. İçimdeki dökemedim. Öyle ki psikiyatriye gittim. Daha az düşünmek için ilaç kullanmaya başladım. Sabrım kalmamıştı, ofis huzursuzdu. Eve gelip ağlıyor ve neden olan kişilere öfke doluyordum. O zamanlar hep şunu dedim: “keşke para kazanma zorunluluğum olmasa da çekip gitsem!” Ama hayat öyle değil işte, ağlasan da meme vermiyor. İşlerde sorunlar oldu şu aralar biraz daha vaktim var. Ve bloguma günlüğüme sığındım. Yoğunluk olursa yine vakit bulamayabilirim. Aklım burada kalıyor ama para kazandığım için sanırım okuyucu arkadaşlarımda sevinirler. Bir de ne zaman aşk hayatımla ilgili güzel bir detay versem, ağız dolusu sevinçli cümleler kursam bloga yazdıktan 24 saat sonra bu büyü bozuluyordu. Bu beni ve o bana “blog yaz diyen arkadaşlarımı” sinir etmeye başladı. O günden beri aşk hayatımla ilgili bloga yazmamaya dikkat ediyorum. Resmen totem yaptım çünkü! Bunun neden olduğuna dair, hiçbir fikrim yok.

12


Türkiye’de ki en eski Blogger’lardan birisin belki de. Ama genelde bu tarz Blogger’lar, yazısını yazar çıkar, yorumlara cevap vermez, kimseyi okumaz... Onlar ayrı bir yerde dururlar köşelerinde. Ama sen onlardan biri değilsin, neden? Evet blogger’ı 2010’da keşfettim ama blogu bırakmadığım için eski sayılırım Ben yazımı okuyup, yorum yapanlara ciddi anlamda sevgi besliyorum. Çünkü o kadar derdin arasında bloga gir ve Lazanya’ya ne olmuş diyip yazısını oku kafa patlat ve en içten bir yorum bırak... Bu değerli biridir bence, değer görmesi gerekir. Bana gelen yorumları önemsiyorum. Bir keresinde İstanbul’a iş aramaya gidecektim korktum gitmedim. Yorum geldi bloga, o yorum ile o akşama İstanbul’a bilet aldım. SONUNU DÜŞÜNEN KAHRAMAN OLAMAZ dedi okuyucum. İşte o an evet! dedim.

Kişisel bloggerlar, kişisel olmaktan çıkıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun? Deşifre meraklısı manyaklar yüzünden biraz böyle oldu bence. Ve kitap çıkaramayacağını anlayanlar bu kişisel blog olayından soğudu. Koptuk. Herkesin sayfasında reklam var, herkes ürün tanıtıyor. Ve bunlardan para alıyor. Mesela en son bende yaptım, paraya ihtiyacım vardı. Gene gelse gene yaparım. Yalan yok. Oturduğum yerden kazandım. Hemde bir okuyucuma hediye alma fırsatı yakaladım.

Blog yazmanın bağımlılık yarattığı bir gerçek, hani şu zamana kadar yazarım dediğin bir tarih var mı? Yoksa ölene kadar yazarım, blogumu aktif tutarım diye düşünenlerden misin? Öyle bir tarih veremem ama kötü mutsuz zamanlarıma tanık oldukları gibi, mutluluğuma da şahit olmalarını çok isterim okuyucu arkadaşlarımın. Ben bu blogta kimleri evlendirdim, kimleri çocuk sahibi yaptım, yurt dışına eğitimlere ve işlere gönderdim ohooo Onlarda beni mutlu son ile hatırlasınlar isterim. Yazı azaltarak bir çok şey yazabilirim aslında. Bırakmayı düşünmediğim için, tarihte belirleyemedim.

Okan Bayülgen’in programına PuCCa’nın katıldığı gün, canlı yayına telefon bağlantısı ile katılmıştın. O günü anlatır mısın bize, nereden aklına geldi katılmak? Bir de twitter sallanmıştı o gün, Blogger’ların bir kısmı ‘’Koca bulmak için burada değiliz!’’ gibi yazılar yazmıştı, tamamen yanlış anlaşılmıştın ama sen bu süreçte soğukkanlılığını koruyabilmiş, kimseyle polemiğe girmemiştin... Bunu nasıl başardın?

13


Pucca’yı ilk defa kanlı canlı görecektim, heyecanlandım geçtim tv başına. Programda çok heyecanlıydı sesi titriyordu. Blogumu ilk açtığım zamanlarda “pucca özentisi lazanyaaa” diye yazanlar olmuştu. Oysa hiçbir anlattığımız ve hayatımız birbirine benzemiyordu. Pucca normalde yorumlara cevap vermez, başkalarının bloguna yorum bırakmaz. Ve bir baktım o gün benim blogumda yorumu vardı. Çok sevindim. Destek vermişti beğendiğini belirtmişti. Bu sefer, Pucca canlı yayında zordaydı. Ona geçmişte yaptığı destek için teşekkür etmek istedim. Okan’ın programını aradım, hemen düştü. Blogger Lazanya dedim, Pucca ile konuşacağım! Hemen aktardılar, sesim titredi saçmaladım kelime tekrarları yaptım. “HER KIZ EVLENMEK İSTER” dedim ve moda - makyaj - güncel - aile - yemek - spor vb ne blog sahibi varsa, tabiri caizse ağzıma sıçtılar. Vay efendim ben evlenme meraklısı bir manyakmışım, ergenmişim. Hay dedim ya, siz daha duyduğunuzu anlayamıyorsunuz, ben size ne desem boş Pucca ile de konuştuk yayından sonra, “BAK BANA NELER DİYORLAR, BEN BİR ŞEY DİYOR MUYUM?” dedi ve o saniyeden sonra kimseye cevap vermedim. İşi gücü olmayan bir kaç blogger, yayın ve benim hakkımda yazılar yazıp prim yapmak istedi, tutmadı! Olmadı. Çünkü beni; yaşadığım melankoliyle, kadersizliklerle, üzücü olaylarımla, küçük bir kalp çarpıntısında nasıl havalara uçtuğum gibi duygularla sevdiler.

Son olarak yeniden röportaj teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ettim, Bloggerlara iletmek istediğin bir şey varsa sahne senin! :) Beni kabul ettin esas sen Teşekkür ederim. Blogger olarak, blogger arkadaşlarıma tek bir şey iletmek istiyorum: Sizi üzen olayları yazmayın! Yazarken, okudukça, yorum geldikçe, yoruma cevap verdikçe, bir yerde linkini gördükçe o “kötü anı” yeniden yaşıyorsunuz. Kendimi iyi hissediyorum diyen biri çıkarsa inanmam. Öyle olmuyor, 2010’dan beri yazdığım her kötü olay yazısında hıçkırıklara boguldum, üzüldüm. Tamam destek yorumlar aldım ama geçmedi. Melankoli yönünüz yüksek ise bu dediklerimi bir düşünün. Yüreği güzel olan kişilerin, çook güzel bir hayat yaşaması dileklerimle... Sevgiler. Lazanya.

LAZANYA BLOG: http://lazanyaaa.blogspot.com/

14


2013 TIRNAK MODASI

Bu yıl tırnaklar hiç olmadığı kadar renkli ve farklı!

1- RENKLİ FRENCH

Adeta bizim yerimize konuşuyorlar.

3-KIRMIZI YERİNE BORDO VE MOR!

Klasik frenchlere güle güle diyip, renklilerine selam ediyoruz :) Normal frenchi bile sevmeyen ben, bu renkli hallerini uygular mıyım bilmiyorum. Belki birbirine çok çok yakışan bir ikili bulursam, deneyebilirim :)

Bordo bu sene giyimde de tırnaklarda da altın çağında. Senelerin vazgeçilmezi kırmızı ise ; bir süreliğine saf dışı :)

2- HAVYAR MANİKÜR

4- METALİK RENKLER

Ciate’nin çıkardığı bu ojeler oldukça tuttu. İki şişeden oluşan set; bir şişesi oje diğer şişesinde de mini boncuklar barındırıyor. Ojeyi sürdükten sonra, kurumadan, boncukları döküp şu görünümü elde ediyorsunuz;

Yeni çıkan bir çok koleksiyondan da anlaşılabileceği gibi chrome&metalik ojeler de bu sene her yerde göreceğimiz ojelerden :) Bir de özel yapıştırıcısı ile uygulanan folyo formundakiler var. Benim denediğim Chrome ojeler için; http://www.kontesce.com/2012/09/flormar-duo-2x-chrome-dc02.html http://www.kontesce.com/2012/09/flormar-duo-2x-chrome-dc07.html

5- DESENLER! Puantiyeler, çizgiler ve aklınıza gelebilecek her türlü desen 2013’de tırnakları süsleyecek. Örnekler ve yapım aşamaları için facebook sayfama göz atabilirsiniz. https://www.facebook.com/media/set/?set=a.2720930895 70043.57911.262612860518066&type=3

Bu sete 60€ vermek yerine, mini boncuklar edinip evdeki herhangi bir ojenizin üzerine dökmek de bir alternatif. Denemedim ama bir çok blogta başarılı sonuç alanların yorumlarını okudum :)

15


6- TIRNAK BANTLARI - FİLMLERİ

9- LOUBOUTİN TIRNAKLARI

‘Ben bu desenlerle saatlerce uğraşamam, yeteneğim de yok, off puff’ diyenler için de bir çare düşünülmüş! Tırnak bantları :)

Louboutin marka ayakkabılardan türeyen bu moda oldukça sıradışı. İç tırnaktaki kırmızının temizlenmesi gözümü korkuttuğundan dener miyim meçhul :) Denenmeyi beklemekteler :)

Sally Hansen ve İncoco başta olmak üzere; Flormar, Mara Kozmetik vs’de de bulunan bu bantlardan bir kaç tane de bende var.

7- PULLU OJELER

10- ALTIN PARÇACIKLI OJE

Sade ojelerinizi hareketlendirmek için tırnak uçlarına ya da tüm tırnağa uygulanabilen pullu cilalar da bu senenin modalarından :)

Gerçek altın parçacıklarından oluşan bu ojeyi çok beğeniyorum. Ama sürmeye kıyılmaz sanki ya :)

8- FLAKEY OJELER Flakey’ler geçen sene başlayan bir moda olmasına rağmen bu sene de akımı devam ediyor. Kendilerini en güzel bazda siyah oje varken gösteren bu ojelerden Kontesce’de de bol bol göreceksiniz :)

16

KONTESCE BLOG:

http://www.kontesce.com/2012/09/flormar-duo-2x-chrome-dc07.html

MAİL: senyazbenkonteseiletirim @hotmail.com


http://ahukader.blogspot.de

Merhumu

nasıl bilirdiniz? Bazen sabahları üniversiteye giderken, yada akşamları eve dönerken su an ölsem ne olur acaba diye soruyorum kendime. Bir araba çarpsa mesela, korkup kaçsa. Sokaktan hiç kimse geçmese ve ben öylece yerde yatıp kalsam. Ardımdan ne yapacaklar acaba ? Aslan yürekli annem yıkacak ortalıgı feryatlariyla. Sakin sessiz babam oturacak bir köşede aglayacak sessizce içine. 4 kadim kız dostum inanamayacaklar. Mürüvvet kucagında Eymen bebegi ile elinde ıslak bir beyaz mendille o kara gözlerinden akan gözyaşlarını silecek. Oya duracak yine o magrur dik duruşu ile. Esin’e haber verecekler telefonla istanbula -inanamyacak, şaka yapıyorlar sanacak. Arzu koşup gelecek uzaklardan. Cenazem kalkacak uçakla. Tıpkı babamın dedigi gibi - “Biz ancak uçak altında döneriz memlekete” dedigi olacak. Tansel -kalk kız daha çok Sarı Lacivert maçlar seyredecegiz seninle diye bagıracak. Nilgün - Bacım benim bunuda yaptın ya sonunda diyecek.

17

Üniversiteden arkadaşlarım katılacak mevlüdüme. Sonra herşey sessizlige bürünecek. Erzincanda Oglaktepe köyünde yatan dedemin yanına gömsünler beni. Vasiyetim budur. Hoş sagında solunda yer kalmadı ya. Ya kardeşim, o birbirimize kurdugumuz odada yapayalnız kalacak. Ne diyecekler ardımdan. iyiydi hoştu. Deli doluydu birtek raporu eksikti .) diyecekler. Tüm bunları hayal ettigimde aglayıp hayatın ne kadar degerli oldugunu anlıyorum. Şükrediyorum Allahima aldıgım her nefes için teşekkür ediyorum. Diyorum ya hiç bir şey üzmüyor beni hayatta ölümler kadar. Sahi çok merak ediyorum : Hakkınızı helal edip Ahuyu iyi bilirdik diyecekmisiniz lan .:)

Ahu Kader


Emrah ATEŞ

Telef-o (lu) nmuş

HAYATLAR

Teknoloji doğdu unutkanlık bozuldu. Bilmem kaç megapikselli anılar her daim cepte taşınıyor ve eski moda bir kalpli kolye içinde ikimizin resmini taşımak yerine, telefonumun arka planını süslüyor resimlerin... Eskiler nasıl yaşamış aşklarını ve dostluklarını, anlayamıyorum. Ya, doğum günlerini hatırlamak önemsizdi ve kimse aynı yastığa baş koyduğu aile fertlerinin dışında başkasından haber beklemiyordu, ya da çevirmeli, çevirmesiz telefonlara ve-yahut kapıya iki kere vurupta kendini belli eden postacının yolunda mıydı gözler? Artık sorun yok cep telefonlarımızın hatırlatmalarına işliyoruz en güzel günlerimizi. Şarjı yettiğince en büyük sırdaşımız oluveriyor. Bizden daha akıllı zannediyoruz bazen, çünkü o; 200 tane isim ve numarasını aynı anda tutup, en güzel ve özel 200 mesajı aklında taşıyabiliyor Bizse, daha dün ne yediğimizden, yaşadığımızdan, bilhaberiz. Artık o kadar bağlıyızdır ki teknolojiye kendi doğum günümüzü bir gün önceye kurduğumuz’’ yarın doğum günüm oleeyyy’’ diye not düşdüğümüz hatırlatmalardan öğreniyoruz Ve saat 12’yi geçtiği gibi sanki 1 yıldır bu günü beklercesine, daha kendi doğum günümüzü hatırlamazken başkalarına çamur atıyoruz ‘’Teknoloji denen bir şey var kardeşim kaydet telefonuna ötsün, bak bana ‘’

18

Yok, yok, eskiden insanlar ya çok akıllıydı ya da doğum günlerini önemsemiyorlardı, ne de özel günleri... Üretilen bütün aletlerin hepsini kişiye, fert-e benzetmeye çalıştılar. Kahve makinesını ürettiler ki; annem kadar güzel kahve yapabilsin Oysa ki; o makinayı evde çalıştıran yine annemdi ve annem zamanla unuttu güzel kahve yapmasını, ben 3’ü 1 aradanın, arasında kaldım. Sonra biz mi benzedik, onlar mı bize benzedi anlamadım ama, bir telefon ile ne kadar ortak yanımız olduğunu anladım. Sevmiyorduk ama sanki seviyormuş gibi, bir alışkanlıktan, bir mecburiyetten yanımızda taşıyorduk onu, tıpkı sevmediklerimize kıyamadığımız günlerde ki gibi. Onlar da ve biz de alınıyor, satılıyor ve daha iyileriyle takas ediliyorduk. Canımız sıkılsa bile bazen vazgeçemiyorduk, aşktan ve sevişmekten vazgeçemediğimiz gibi. Papazdık, aynı pilavı her gün yiyemiyorduk .Sonra ara sıra, sıra, mıra kalmadı, yanımıza almayı unutuyorduk ve bazen ben seninle oturduğum o çay tadındaki sahil muhabbetlerinde, sandalyede seni, masada onu unutuyordum...

Emrah Ateş

http://entellektuelkarsli.blogspot.com/


entellektüel karslı emrah ateş

Merhaba Arkadaşlar; Ben Emrah Sizin tanıyacağınız isim ile Entelektuel Karslı... Bundan böyle Melodramın magazin dergisinde yazmaya başlayacağım. Aslına bu benim için bir hayalin başlangıcı. Zaten yazma tutkumdan dolayı blog yazmaya başlamıştım. Benim için bir iç ‘’dökme’’ köşesinden çok farklı oldu her zaman. Ve bu farkı da en çok askerde blogdaki arkadaşlardan aldığım mektuplarla gördüm. Hatta çok sevdiğim bloger bir ablam, kendi ufak kızına benim için bir yeni yıl kartı yaptırıp göndermişti. O zamandan beri hep daha da çok insana ulaşma isteği doğdu içime. Zaten ya radyocu, ya da yazar olmak istemiştim. Ah keşke ikisi de aynı anda olsa... O yüzden kağıda basılı, dışarda satılmayan bir dergi olmasa bile, bu format da bir ürün de yer almak benim için mutluluk verici. Bence siz de sık sık konuk yazarlık yapın ve bu deneyime şahit olun. Buraya yazacağım yazıların direk bir formatı yok. Yani Güzin Abla gibi bir köşe olmayacak bu. Kendi blogumda nasılsam öyle olacak.

Aşktan- paradan- hayattan- güncel toplum olaylarındın... Hatta bazen çok özel yazılarımı paylaşıcam. Buna değersiniz çünkü Biraz da bir diğer hayalimden bahsedelim; radyocu olmak. Uzun zamandır aklımda bir fikir var. Ve bunu buradan açıklayıp sizin de fikrinize danışmak istiyorum. Günümüzde internet radyoculuğu blog yazmak gibi bir şey oldu. Çok insan var bununla uğraşan. Ben de haftanın belli günlerinde, kendi evimde bu işi yapsam diye düşünüyorum Kendi blogum ve diğer sosyal iletişim ağlarından, bilhassa tanıdığım birçok insanın bana vakit ayıracağını düşünüyorum. Fakat! Ben ‘’blog radyo’’ tarzı bir şey yapmak istiyorum. Ne bileyim; her hafta bir blogerin tanıtımını yaparız. Ayın yazısı seçilir. Çekilişler yapılır. Ve bazı blogerler gelip bana konuk bile olabilir. Böyle ce herkes birbirini daha çok tanır. Yani ben öyle umuyorum. Ne dersiniz? Kalkışmalı mıyım bu işe?

EMRAH ATEŞ BLOG; http://entellektuelkarsli.blogspot.com/ EMRAH ATEŞ MAİL; emrh.ates@hotmail.com


myMagazine

21 ARALIK 20 Aralık 2012 Saat : 23 : 00 “ Kararsızlık “ Bir daha yarınımızın olamayacağını düşünmek ne zor. Şimdi bu üçlü kanepede osura osura uyuyorsun ya , o kadar güzelsin ki sevgili bu yapacaklarımdan sonra belki bana kızacaksın ama her şey aşkımızın ölümsüzlüğü için.. Son bir buse alınır uyku kokan gözlerinden , mektup hazırlığı.. “ Gül kokulum.. Ben gidiyorum , hem de çok uzaklara.. Niye / Niçin diye çok soracaksın belki kendine , bil ki her şey ikimiz için. Her şey aşkımız için. Öyle güzel uyuyorsun ki uyandırmaya kıyamadım. Hala ağzından salya akıyor uyurken ve bir ayı iştahıyla ağzını şapırdatıyorsun uyanmaya ramak kala..

20

Ve ben senin için Şirince’de ölümsüzlüğe doğru gidiyorum.. Ölmek kolay olanı sevgili , ben ölümsüzlüğü bulmak için gidiyorum. Zor ama bil istedim ; Ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm , ben senin için yaşamayı göze almışım..

20 Aralık 2012 Saat : 23: 55 “Bekleyiş “ Arkana dönüp bakmadan gitmek ne zor işmiş. Gitmek mi kalmak mı sorusu herhalde burada en iyi cevap bulabilirdi. Kıyamet saatini 13:11 olarak demişlerdi ama hangi saate doğru ? ufaktan da korkmaya başladım ya yeni yıl gibi 00:00 ‘ da koparsa. Neyse uçağım da kalkmak üzere Şimdiye kadar korkak biri olduğumu her seferinde inkar etsem de bu sefer hakikaten korkuyorum. En azından hatunu almadık , bari kıyamette kafam rahat olsun. Vir vir virr bıktım ulan..


21 Aralık 2012 Saat : 12: 54 “ Direniş “

21 Aralık 2012 Saat : 15 : 03 “ ….. “

Artık dakikalar kaldı , şimdiden içimde ki kıyameti hissedebiliyorum. Dün taşa oturdum yatacak yerim yoktu her yanım gazla kaplandı. İçimdekileri çıkarma şansım olsa asıl kıyamet o zaman kopacak ama tutuyorum kendimi , olabilecek saldırılara karşı içimdeki metan gazını kullanabilirim. Dört kavanoz bezelyeli konservem ve dört şişe suyumda hazır , evet seni bekliyorum koca gemi.. Ölümsüzlük için seni bekliyorum..

Tam üç saattir yüz üstü yatmış bekliyorum o anı. Sanırım gelmeyecek. Nasıl gelmeyecek ben neyi bekliyordum ki ? Küllüm sıçtık. İşten çıktım , sevgiliyi bıraktım , her şeyi arkamda bıraktım. Artık nasıl geri dönerim.. Ulan oyy her yerim tutulmuş , şşşş halam oğlu bi el at hele kaldır beni. Hayy babayan rahmet.. Ay dont andırsten , ayem İngiliz. -Haa okey man , dont sory dont sory

21 Aralık 2012 Saat : 13 : 23 “ Hadi la! “

Cebimde parada kalmadı , karnım aç , konserveler yüzünden cırcır oldum , bir tuvalet kağıdım bile yok anlıyormusun , hadi gülümse..

Büzüğümü sıkmış bir şekilde bir sağıma bir soluma bakıyorum. Korkudan olsa gerek arkamda duran birkaç yaşayan bitkiyi öldürdüm , hep o taştan. Etrafıma bakıyorum da herkes niye bu kadar eğleniyor , şarap içen bile var. Bense pusuya yatmış mücadeleyi bekliyorum , nerede sizin savaşçı ruhunuz. Acaba mektubu okuyunca ne dedi , nasıl tepki verdi.. Ah be goncagülüm.. Neyse asker kafa karışıklığı yok , sevgi yok , aşk yok.. Senin bir mücadelen var , onun için pürdikkat konsantre , sık dişini az kaldı ulan az !

Hatunun karşısına çıkıp “Gözlerin gözlerime değince kıyametim olurdu,ağlardım “ desem yer mi ki.. İyi de felaket , kıyamet değil ki.. Ve tüm yirmi bir aralık geyikleri topyekün bana girer.. SAFRANSARI ( TOLGA YAZICI ) BLOG http://gonulsokak.blogspot.com/

21


Yazar; Biri yok mu? Blog; http://1iyokmu.blogspot.com/

FOTOĞRAF KÖŞESİ

Beni şimdiye kadar 1iyok mu? olarak tanıdınız. Size bu köşeden fotografla ilgili olan yönümü tanıtacagım. Öncelikle kendimden bahsedeyim. Fotograf konusunda kesinlikle profesyonel degilim. Sadece fotograflarımı olabildigince çok insana göstermek, onlardan eleştiri alıp bir daha aynı hataları yapmamak için çabalayan öylesine biriyim işte... :) Size ilk sunacagım fotograf Söke-Didim arasında bulunan Doganbey köyü civarında bir deniz kenarında çektigim bir fotograf olacak. Bunu çekmek amacıyla çıkmamıştım aslında yola. Doganbey deyince insanlar Doganbey’deki eski evleri bilirler. Ancak o gün o evlerden bir kare çıkaramadıgımı söyleyebilirim. Ancak eve dönüş yolunda güneş batmaya yakınken denizin sıg bölgelerinde bulunan kuşlardan güzel pozlar yakalayabilecegimi düşünmüştüm. işim oldukça zordu. Tele objektifim yoktu. Ondan dolayı kuşlara çok yaklaşmam gerekiyordu. Gördügünüz flamingo bana sadece 1 kare şans verdi. Ben de kadraja sahilde bulunan tekne ile almayı planladım. Belki burada konu ikiye bölünmüş gibi düşünebilirsiniz. ‘Tekne mi kuş mu?’ Bunu sizin yorumlarınıza bırakıyorum... Kullandıgım filtre uygulamasını PhotoScape programı yardımıyla yaptım. Oldukça zengin bir içerik sunuyor. Hepinize önerebilirim...

22


if x e n ı af r ğ o t Fo ri: e l i g l i B

Fotoğrafın exif bilgileri: Canon EOS 550D objektif: Canon EF-S 18-135mm 1_3.5-5.6 IS f/5.6 1/2500 sn ISO-100 Odak uzaklığı: 135 mm 23


Yine bunu da aynı gün şektim. Bu fotoğraf benim hayatım boyunca en çok uğraştığım fotoğraf oldu. Hep derler ustatlar 'Fotoğraf işi sabır işidir.' diye. Evet gerçekten öyleymiş. Güneşin tam üstünden bir kuş geçmesini bekliyorum. Kameramı dayadım başıma ve başladım beklemeye. Bir kuş geçiyor, basıyorum deklanşöre bir bakıyorum çok geç kalmışım. Başka bir kuş geçiyor basıyorum kuş fazla aşağıda olduğu için arkadaki karartı arasında yokolmuş. Bekliyorum bekliyorum bekliyorum, kollarım düşmeye başlıyor artık. Hava da soğumaya başladı. Bir yandan omzumdaki ağrı... Bir tane daha geliyor derken yine basıyorum deklanşöre bir bakıyorum ki kuş küçücük birşeymiş, sinek gibi görünüyor karede. Ve nihayetinde görmüş olduğunuz kareyi yakalamayı başarabiliyorum.

Fotoğrafın exif bilgileri: Canon EOS 550D objektif: Canon EF-S 18-135mm 1_3.5-5.6 IS f/5.6 1/320 sn ISO-100 Odak uzaklığı: 79 mm

24


AYIN SÜRPRİZLERİ Kitapları dünya çapında tanınan ve yazdıkları ile büyük tartışmalara sebep veren Dan Brown, Robert Langdon'ın yeni maceraları ile okuyucusunu yeni gizemler çözmeye davet ediyor. Amerikadaki yayın tarihi 14 Mayıs olan Inferno adlı kitap, zamanının en ünlü şair ve felsefecilerinden olan Dante'nin İlahi Komedya adlı üç parçalık eserinin ilk kısmı olan Inferno (İtalyanca "Cehennem")'nun sembol ve mistik gizemleri ile günümüz arasında harmanlanarak okuyucularını yine bol sembol ve sırlarla dolu mistik bir yolculuğa çıkarıyor. Benim gözümde son kitabı Kayıp Sembol ile diğer kitaplarındaki başarıyı pek de yakalamayan yazarın bu kitabında neler yaptığı henüz muamma. Ama kitaplarını her zaman gerçek araştırmalara dayandırarak kurguladığını düşündüğümüzde emin olduğum bir şey var ki, bu seferde Dante'nin Cehennemi üzerine bir çok bilgi edineceğimizdir. Dipnot: Kayıp Sembol'ün film çalışmalarına 2013 içerisinde başlanacağıda bildirildi.

Şu an için 2015 yılında vizyona girmesi düşünülen ve halen yapım aşamasında olan filmin konusuna dair bilgiler sır gibi saklanıyor. Filmin heyecanlı izleyenleri Orlando Bloom ve Keira Knightley'nin vizyona girecek yeni filmde yer alması için büyük çabalar sarfetmekteler. Yapımcılar ise Bloom'un karakteri olan Will Turner'ın hikayesinin film içinde henüz tamamlanmamış olabileceğine dair söyledikleri ile seyircinin ağzına hafiften bal çalsalar dahi Keira Knightley'nin dönüp dönmeyeceği konusunda sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Jack Sparrow'a başarı ile hayat veren Johnny Depp ise beşinci filmde bir kere daha ekranlarımızda olup bizleri kimi zaman antipatik ama sevimli olan hareketleri ile güldürmeye devam edecek.

25


26


27


SON

Blogger Magazin tarihin tozlu sayfaları arasında ki yerini almıştır, bugüne kadar vakit ayırıp okuyan herkese teşekkürler.

28


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.