2 minute read

Deniz Karadaş “Münevver

Münevver yine erken bir saatte isteksiz ve uykusuz şekilde yatağından doğruldu. Üzerine yeşil röpteşambırını geçirdi ve sigarasını yaktı. Kendini uzun zamandır bu kadar keyifsiz hissetmemişti. Nasılsa annesini kaybettiğinden beri pek bir şey hissedemiyordu. Güçsüz kollarıyla komodininin üzerindeki takvimin yapraklarını, parmaklarını kesmemeye çalışırmışçasına çeviriyordu. Tek tek sayfaların üzerindeki özlü sözleri, fıkraları ve şairlerin en beğenilen şiirlerinin bazı dörtlüklerini okuyordu. Sayfalar sayfaları takip ettiği sırada tarih 1 Mayısa gelmişti. Sayfada, güne değindirme mi yapılmış bilinmez Nazım Hikmet'in "Henüz Vakit Varken Gülüm" şiirini gördü. Pek sevmezdi şiiri. Şiir okuma yaşını geçtiğini düşünür, tüm fikrini şerefsiz malikane sahibinden alamadığı ödeneklere yoğunlaştırırdı. Tüm bu fikir yığının arasında tekrardan şiire dönmeyi başarmıştı. "Ne kadar vaktin kaldı Münevver? Astımdan mı yoksa yokluktan mı gebereceksin?" Demişti kendine. Sigarası yarıya geldiğin de mutfağa geçip kendine bir kahve yaptı. Evindeki tek sağlam penceresinin (ki sağlam olmasının sebebi sokağı gören tek penceresi olmasıydı) iç pervazına kollarını yaslayıp öne eğildi. Saçları önünde düşerek göğüslerini örtmüştü fakat bu sokağın karşısındaki genç kabadayıların ona laf atmasına engel olamamıştı. Bu durum onu bir hayli rahatsız etse de haftalardır biriken sinirinden dolayı dişlerini sıkıp içeri geri girdi. Radyoda Vivaldi'nin "4 Mevsim" eserinin "Kış" bölümü çalıyordu. İskemlesini salonun ortasına yerleştirmiş, yağlı kayışı avizeden sarkıyordu. Münevver tüm çocukluğu, gençliği, güzelliği, ahlakı, ailesi ve hayalleri koltuktan iskemleye bakıyorlardı. Bir önceki gece, birkaç adım ardından sonsuz uykuya dalacağını bilerek hiç uyumamıştı. Kendini inandığı Tanrı'ya adarken temiz ve pür hissedebilmek için elinden geleni yapmıştı ve artık yolun sonuydu. Münevver yavaşça iskemleye çıktı ve kayışı boynuna geçirdi. Kulaklarında erkeklerin kadınlığını aşağılayan lafları, Vivaldi ve annesinin ağlamaklı sesi vardı. Ya da son kez duymak istediği sesleri hayal ediyordu. Son kez birini sevmek, son kez birisine sarılmak.... belki tüm istediği buydu. Şimdi ise Ölmüştü Münevver. İskemle düştü ve boynu kırıldığı anda çırpınmaya başlamıştı. Pek uzun sürmedi fakat yine de direniyordu. Belki onun için vakit hala vakit vardı. Acımasız Dünya bir acınası canı daha senenin bir günü komşuları veya lise arkadaşları tarafından çiçekli mezarı başında anılası hale getirmişti. Daha da kötüsü arkasından söylenecekleri asla öğrenemeyecekti. "Annesini kaybetmişti. Dayanamadı zavallıcağız." Diyecek bir arkadaşı. Bir başkası; "Üniversitenin girişinde broşür dağıtırken yakalanmış. İçerde üç polis tazikli suyla işkence edince...Vay haline." Diyecek. Artık bunların önemi kalmamıştı Münevver için belki de fakat hala arkadaşları, sanki yaşıyormuş gibi seviyorlardı onu. Ve belki de hala vakti vardır Münevverin.... Münevver'lerimizin... OKURA OKUMASINA VESİLE OLANDAN BİR NOT: (Lütfen onu sahiplenin sevgili okurlarım. Kendinizi sevdiğiniz gibi sevin onu. En büyük düşmanınıza olduğunuz gibi ona da aşık olun. Öldüğünde daha çocuktu nasılsa Münevver. Bırakın yüreğiniz de yeşerip yeni çocuklar büyütsün.) (Sevgili okurum; Münevver'i üzmeyiniz. Unutmayın; o sadece bizden biri değil. O bizim ta kendimizdir.)

Advertisement

This article is from: