2 minute read

Kaan Beyoğlu “Kimse Mi Anlamadı?

Next Article
Atölye Hakkında

Atölye Hakkında

“Kurguyu senfonileştirmenin imkânsızlığı gösterilmiştir lâkin bazı şeylerin yapılamayacağını göstermek için bazen onları yapmak gerekir.”

Anthony Burgess, Mozart ve Deyyuslar

Advertisement

Yağmur başlamıştı. Çarçabuk bir strateji geliştiremezsem kitaplarım ıslanacaktı. Sorumluluğu avuçlamış paşalar, suyunu çıkarmış ebeveynler gibi kararlı olmalı, inatçı değil emin görünmeliydim. Eşikten geçerken gırtlağımı temizleyip -menfi yanıt olasılığını sıfıra endeksleyim diye- çocuk sesimle: “Bakkay amça baa bîy naylon poşet veyiy missin acabağ?”

Poşet plastik bir nesne olduğundan değişime, dönüşüme uğramıyor. Attığın toprakta on neslin yüzüne sırıtıyor. Değişmeyen her şey gibi -iyi tütün (Adıyaman, Bafra) küflenirorganik değil. Çocuk sesimle buna dikkat çekmek istemiş olabilirim.

“Poşet alışverişin eşantiyonu birader, kusura bakma, şirket kanunu.” dedi sevgili esnaf kurusu. O dakika hayran oldum tabii -adam şuncacık dükkânı şirket bellemiş (hem de kanun koyan [her devlette vardır iki üç tane] şirketlerden) hatta bir nevi holding- üst kuruluna sıçtığımın bakkalına. Kitapları paltomun altına sokup, elimi de göğsüme bastırıp, kalp krizi geçirir gibi koşmaya başladım. “Ölüyorum yoluma çıkanlar, çekilin de yatağıma yetişeyim!” der gibi tırmandım üst geçidi.

Geçen hafta sarhoşum, kerpeteni de tezgâhta unuttum -bahsettiğim sarhoşluğun ortalarında, girdim eve bir yalpaladım, iki yalpaladım, koridorun ortasında asılı Susuz Yaz afişine tutundum oradan sektim Ağır Roman afişi tarafından tutuldum derken çerçevesiyle elimde kaldı cancağızım efemera (sinemacı değilim, bir tane teknik terimini bilmem [yani duymuşumdur blimp, şaryo, rabarba falan da anlamlarını bilmem {gerçi rabarbayı biliyorum, o gürültü hep var; atmosfer oldukça da olacak} öğrenmeye de hevesim olmadı] ama film izlemeyi pek severim) tam geri asacaktım çivi bir kancık gözüktü. Kontrol edeyim dedim, hafif sallanıyor. Fakat katiyen yerinden çıkmıyor. E ben sürekli zorladım, yok çıkmıyor diyecekken ya bu sefer tam sökülecek kıvama getirdiysem de asınca düşüverirse diye diye parmaklarıma su toplattım. Sonunda bulup kerpeteni çektim aldım çiviyi. Yenisini çakıp gecenin körü, çekici yerine kaldırdım da işte- sonra daha keyifli emebilmek için sağ elimin baş tırnağını söktüm. Zaten emmekten başka işe yaramazdı - ne kalem tutulabilirdi ne mastürbasyon yapılabilirdi (inanır mısın eksantrik bir porno açmışım diyelim [kırbaçlı, kelepçeli {pembe tüylü olanlardan değil ‘çabuk kopar onlar’ has çelikten} şöyle bir siyahi, bir kızıl, bir sarışın millet karması] dimdik penis sağ elim-

Parmağım öyle sızladı ki ayıldım içtim, ayıldım içtim işsizlik maaşını 48 saatte -zaten zengin mahalle kasisi kadardı (alçak olur onlar [lüks arabalar gezindiğinden {tabanları yere yakın olur, süspansiyonları da çok pahalı}])- dümdüz ettim. Şimdi ağzıma götürüyorum da kallavi bir pipoyu emcikler gibi, tüm sinir strese değdi doğrusu.

Üst geçidin ortalarında üniversiteden öğretmenime rastladım -fotoğrafçıydı, meşhurdu ama gözden uzaktı, bir keresinde hayallerimi anlattım (Karaburun’da sahaf [Ege bölgesinin okuma oranı yüksekti] açacaktım, Mudurnu’da vegan kampı [En çok tavuklar zulüm görürdü] kuracaktım) o da sabırla dinledi; sonunda, oğlum, dedi: Ah benim güzel dostum, yaşama bunları, yaz-ama yağmur nedeniyle pek konuşamadık.

Anlatacak birkaç konçerto daha var aslında ama boş ver. Artık anlıyorum, müziğin de yazının da ese ihtiyacı var -zaten yıllardır ne geldiyse başıma şu Barok (asla susmayan o biçimsiz patırtı) sevdasından geldi

Üst geçitten sonra iki sokaklık -Nurtanesi, Nardenk- yolum vardı. Eve vardım -Tipik bir Joyce (düzyazılarının aksine) şiiri gibi-Siktir… -([{‘Asa Nisi Masa!.. Asa Nisi Masa!

Kaan BEYOĞLU

This article is from: