II. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi (TLÇK) Bildiriler Kitabı [4. Cilt]

Page 181

II. Türkiye Lisanüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı IV

Hanefiler, tahsis edilmemiş âmm ile kati olan hâss arasında, ikisinin de delaletinin kati olduğunu kabul ettiklerinden bir çatışmanın var olduğunu, bunların aynı kuvvette olmadığını savunan cumhur ise herhangi bir çatışmanın söz konusu olmadığını söylemektedir (Koca, 1996, s. 94; Salih, 1984, II, s. 116-129). Âmm lafızlar etrafındaki tartışmalarda, âmm lafzın umûm ifade edip etmeyeceği, özellikle de Kur’an lafızlarının bütün fertlere aynı kesinlikle delalet edip etmedikleri hususu tartışılırken kelami eserlerde tartışılan vaîd-i-füssâk (fasıkların tövbe etmeden ölmeleri hâlinde ebedî cehennemde kalacakları) konusu, meselenin itikat boyutuyla da ilişkisinin olduğunu gösterir (Özen, 2005, s. 125, 2006, s. 232). Ulema, Ebû Hanîfe’nin âmm ifadeleri bütün fertlerini kesin biçimde kapsayacak şekilde kullandığı noktasında birleşseler de onun bu metodunu inançla ilgili ayetlerin yorumunda devam ettirip ettirmediği mezhep içinde tartışılmıştır. Zira umûm ifadelerin ister amel isterse de inanç konularında delalet ettiği fertlerin her birini kesin olarak kapsaması demek, büyük günah işleyenlerin ebedî cehennemde kalacağını ifade eden ayetler (Bakara 2/81; Nisâ 4/14, 93; Yunus 10/27) dolayısıyla tövbe etmeden ölen büyük günah sahibi herkesin bu akıbete düşeceği (vaîd-i füssâk) kabul edilmek durumundadır. Mesela “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir.” (Nisa 4/93) ayetinde geçen “kim” ifadesi umûm bir lafızdır ve mümin olsun olmasın her bir insanı kapsamaktadır (Özen, 2005, s. 125). Bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak Cessâs şöyle demektedir: “Kim (men) kelimesi başlı başına herkesi içerdiğinden katillerden her biri için vaiddir.” (Cessâs, 1985b, IV, s. 142). Dolayısıyla bu anlayışa göre, mümini öldüren mümin bile olsa, akıbeti cehennemdir sonucu çıkmaktadır. Nitekim Mu‘tezile’nin ileri sürdüğü “el-menzile beyne’l-menzileteyn” prensibi de büyük günah işleyeni yani fasıkı mümin kabul etmez. Onlar, tövbe etmeden ölen böyle kimseleri Allah’ın bağışlamayacağını ileri sürmüşlerdir (Çelebi, 2006). Ancak umûm lafızların delaletinin zanni olduğunu savunan Sünn, anlayışa göre ise bu tür ayetlerden bu sonuca varmak mümkün değildir (Özen, 2005, s. 126). Cessâs eserinde bazı insanların Ebû Hanîfe hakkında “Ebû Hanîfe’nin haberlerin4 umûm ifade edip etmeyeceği konusunda net fikrinin olmadığını, kesin olarak umûm veya husûs hükmü vermek için bir delilin bulunması lâzım geldiği fikrini savunduğunu” iddia ettiklerini söylemektedir. Yine Cessâs; “Ebû Hanîfe’ye göre, namaz ehlinden büyük günah işleyenlerin vaîdi kesin değildir. Allah böyle kimseleri ahirette bağışlayabilir.” demektedir (Cessâs, 1985a, I, s. 102). Ebû Hanîfe’nin umûm lafızlar hakkındaki bu görüşü ile onun vaîd-i füssâk konusundaki tutumu görünürde bir çelişki teşkil etmektedir (Özen, 2005, s. 126). Meseleye açıklık getiren Cessâs, Ebû Hanîfe’nin vaîd-i füssâk konusundaki tutumunun, umûm lafızlarla alakalı görüşünden değil, başka sebepten kaynaklandığını söylemektedir. Bu sebep; Ebû Hanîfe’nin kâfirler hakkında hususi olduğunu gösteren “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağış4

İnanca ilişkin konuların burada kastedilen haber kavramına dâhil olduğu unutulmamalıdır (Özen, 2005, s. 126).

1028


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.