Raymalı-Ağa çadırına vardı, atını bağladı, içeri girme den önce oturup biraz dinlenmek istedi. O sırada bir delikanlı geldi yamna . - Raymalı-Ağa, sizi çağırıyorlar. - Kim çağırıyor? - Bizimkiler, Barakbay boyunun büyükleri. Raymalı-Ağa eşikten adımını içeri attı, çadırın ortasında yarım ay biçiminde bağdaş kurmuş saygıdeğer kocaları gör dü. Kardeşi Abdilhan bir köşeye sıkışmıştı, suratından dü şen bin parça olurdu, bakışlarında bir şeyler gizliyormuş gi bi başını önüne eğmişti. - Hepinize esenlik, barış dilerim. Bir şey mi var, beni niçin çağırdınız? - Seni bekliyorduk, dedi boyun en ileri geleni. - Beni bekliyorduysanız işte geldim. Aranızda bana da bir yer ayırın. - Dur orada! Senin yerin kapının dibi. Dizlerinin üstü ne çök! - O da ne demek oluyor? Bu otağın sahibi bugüne bu gün benim ! - Artık bu obanın sahibi sen değilsin. Geçkin yaşında aklını oynatan bir insanın kendi obası olamaz! - Siz neler söylüyorsunuz! Dilinizin altındaki baklayı çıkarır mısınız? - Şimdi bizi iyi dinle! Bundan böyle düğünden düğüne, şölenden şölene serserice dolaşıp türkü söylemek yok! Ya şına-başına bakmadan, kendi onurunu, bizim onurumuzu ayaklar altına alarak bugün düğün yerinde birlikte türkü söylediğin o kızı da unut! Rezil ettin hepimizi! Diz çök, onu bir daha görmeyeceğim, diye yemin ver! - Siz boşuna soluk tüketiyorsunuz. Yarın değil öbür gün onunla panayırda toplananlara türkü söyleyeceğiz. Hep bir ağızdan bağırmaya başladılar: - Bu adam hepimizin yüzünü kara çıkaracak! - Vakit geçmeden söylediklerini geri al ! - Herif iyice bunamış! - Yoksa çıldırmış mı? Baş yargıç herkesi susturdu : - Kesin! Sakin olun! . . E, Raymalı-Ağa, bütün söyleye ceklerin bunlar mı? - Evet, ben bütün söyleyeceklerimi söyledim .
287