Parantez Dergisi

Page 36

parantez '18 GÜCÜN TEKTE TOPLANMASI Senem Işık

Osmanlı Devleti altı yüzyıl boyunca var olan bir Türk İslam devletidir. Avrupa, Asya ve Afrika’ya kadar topraklarını genişleterek 16. yüzyılın en güçlü devleti haline gelmiştir. Bu kadar büyük alana yayılmasına rağmen din, dil, ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllar boyunca farklı milletleri hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır (Wikiwand). Osmanlı Devleti uzun süre dünyada egemen güç olmasına karşın I. Dünya Savaşı’ndan sonra dağılmaktan ve siyasi açıdan parçalanmaktan kurtulamamıştır. Bu parçalanmaya sebep olan birçok neden vardır. Ama bütün gücün tek bir kişide toplanması ve tek hanedanın var olması bu sebeplerden değildir. Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın olan yönetim biçimidir. Bunlar çoğu zaman, tanrısal hakka dayanan monarşilerdir. Hükümdar, iktidarı tek başına elinde tutmuştur ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir, çünkü otoritesini Tanrı'dan aldığına inanılmıştır. Bu Türklerdeki Kut inanışına benzerlik gösterir. Kut

37

anlayışı tahttaki padişahın yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine ve onun Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olduğuna inanmaktır. Kut anlayışı aynı zamanda soyun kanının kutsal kabul edilmesi demektir. Osmanlı’da tek hanedanın varlığının temellerini bu inanış atmıştır. Başta hanedan üyeleri de bu işe dahildir. Ancak taht mücadeleleri artınca ve bu durum ülkeyi kaybetmeye kadar ilerleyince babadan oğla aktarılmasıyla sınırlandırılmıştır. Bu sayede devlet içinde anlaşmazlıklar ve görüş ayrılıkları en aza indirilmeye çalışılmıştır. Osmanlı’da tek hanedanın varlığının devam etmesi ve bu ailenin kutsal sayılması, halkın ve yeniçerilerin bu aileye olan bağlılığını güçlendirmiştir. Bu bağlılık ülke içinde herhangi bir isyan çıkmaması için çok önemli sayılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir. Bu yönetim şekline saltanat denir. Saltanat, monarşinin diğer adıdır. Saltanat, Osmanlı Hanedanı mensubu padişahın görünüşte mutlak egemen olmasına dayalıdır. Aslında, bu gibi yönetim biçimleri hiçbir zaman tam anlamıyla

uygulanamamış, sadece teoride kalmıştır. Hükümdarlar, uyruklarının bazılarını kollamak zorunda kalmış; üstelik ulaşım ve haberleşme araçlarının yavaşlığı da onları, uzak bölgelerdeki topraklarını başkalarının eliyle yönetmeye zorlamıştır. Her mesele padişaha ulaştırılmamış, bazıları kendi içerisinde halledilmiştir. Bu sayede anında müdahileler sağlanmıştır. Mesela III. Murat Dönemi sonunda ortalama 20 milyon km2’ye ulaşan Osmanlı Devleti’ni tek merkezden yönetmek imkansız hale gelmiştir. Tam da bu yüzden Osmanlı’nın yönetim şekli görünüşte mutlak monarşiyken, uygulamada değildir. Ayrıca toprak birliğin sağlanabilmesi açısından azınlık haklarına dikkat edilmiştir. Azınlıkların dili ve dinleri zorla değiştirilmemiş ve ibadet yerlerine zarar verilmemiştir. Bu sayede uzun yıllar boyunca büyük çaplı topraklara egemenlikleri altında tutabilmişlerdir. Bu sınır artışının en büyük sebeplerinden biri Padişah’ın aynı zamanda İslam aleminin halifesi olduğu için İslam dünyasının Osmanlı Devleti’nin etkisi altında olmasıdır. Hilafet padişaha büyük bir güç vermiştir. Ama bu güç devletin lehine mantıklı bir şekilde ve sadece padişahın görüşlerini bağlı kalınmadan


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.