GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
BAL-TÜRK 1985-2011 BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ KOCAELİ
BAL-TÜRK YAYINLAR NO: 1
Hazırlayan
: Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği
Grafik Tasarım
: Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği
Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Tel : 0262 324 06 24 Faks : 0262 325 09 89 E-Posta : bilgi@balturk.org.tr Web Sitesi : www.balturk.org.tr Adres : Kemalpaşa Mahallesi Şehabettin Bilgisu Caddesi No:161/1 İzmit – KOCAELİ
BAŞKANLARIMIZ
Dr. Bayram ÇOLAKOĞLU - Doğum Yeri ve Yılı: Filibe 1969
Başkanlık Dönemi: 2010 – ……..
Bülent Karagöz - Doğum Yeri ve Yılı: Kartepe 1972 Başkanlık Dönemi: 2009-2010
Muhsin Moralı - Doğum Yeri ve Yılı: Karamürsel 1969 Başkanlık Dönemi: 2006-2009
Mehmet Albar - Doğum Yeri ve Yılı: İzmit 1965 Başkanlık Dönemi: 2000-2006
Beşir Keskin - Doğum Yeri ve Yılı: Eski Cuma 1945 Başkanlık Dönemi: 1990-2000
Hüsrev Sipahi - Doğum Yeri ve Yılı: Bulgaristan 1937 Başkanlık Dönemi: 1990 (6 Ay Süre ile Başkanlık)
Hüsmen Erdoğan - Doğum Yeri ve Yılı: Romanya Pazarcık 1923 Başkanlık Dönemi: 1985-1990
BAL-TÜRK ŞUBE BAŞKANLARIMIZ
Gebze Şubesi Başkanı İsmail Yılmaz
Körfez Şubesi Başkanı Ramadan Ferhatoğlu
Derince Şubesi Başkanı Berkant Aydemir
Çayırova Şubesi Başkanı Ekrem Şen
Karamürsel Şubesi Başkanı Emine Öztürk
“Güçlü bir Türkiye ve huzurlu bir Balkan coğrafyası için çalışıyoruz”
Başkandan Nedir Balkanlı olmak? Osmanlının Balkanlardan çekilmesiyle birlikte oralarda kurulan her bir devletin temeli, Balkanlardan göç edip gitmiş veya ölüp gitmiş Balkan Türklerinin çilesi üzerine oturtulmuştur. Prof. Dr. Kemal Karpat’ın araştırmalarına göre, Anadolu’ya 9 milyon göç vardır. - Bunun 7 milyonu Girit ve Ege Adaları dâhil olmak üzere Balkanlardan - 2 milyonu da Kırım, Kafkasya ve Arabistan Yarımadasındandır. - Ve tüm bunlar saldırılar ve katliamlar sonucu ortaya çıkan zorunlu göçlerdir. Maalesef bu göçlere ders kitaplarına pek yer verilmez, sinemada işlenmez bu göçler… Tarih kitaplarında da yeterince yer almaz. Zira Avrupa’nın yazdığı senaryoda Türkler “barbarlık” rolünü oynamak zorunda; Ermeniler ve Rumlar ise “mazlum”… Tarihi roller böylece değiştirilmiş oluyor. Neden? Çünkü Avrupalı büyüklerimiz bizlere bu rolü biçti… - İşte Balkanlı olmak bu senaryonun bir anlamda kurbanı olmaktır… - 1821 yılında başlayan, 93 Harbi ve Balkan Harbinde zirveye ulaşan ve 1989 yılına kadar süren göçlerin çilesini çekmektir… - Katliamlara uğramak, ama ders kitaplarına girememektir… - Mazlum olduğu halde, “barbar” diye adlandırılmaktır… - Çilesini, acısını içine gömmektir… - Ama her şeye rağmen de Anadolu’da yeni bir hayat kurmaktır… - Türkiye’nin en önemli dinamik gücünü oluşturmaktır… - Yaşadığı şehrin gücüne güç katmaktır… - Isparta’yı bir “gül şehri” yapmaktır… Neden mi, Isparta dedik? 1877-78 Osmanlı Rus Harbi yıllarıdır. İstanbul Balkan muhacirleri ile dolup taşmıştır. Abdülhamit Han Muhacirler arasında gezerken bir grup muhacir ile sohbet eder ve bu sırada “siz ne zanaat ile meşgul olursunuz?” diye sorar. - Biz gül yetiştiririz Sultanım… İşte gül yetiştiren ve o göç anında bile gül fidanları ile gelen o grubun bir kısmı Padişahın emriyle İstanbul’a bir kısmı da Isparta’ya iskân edilir. İskân edildikleri yerleri gül bahçesine çevirirler. Bugün gülleriyle meşhur Isparta’nın gülü de Balkanlardan gelmektedir. İşte Balkanlı olmak bir şehre mührünü vurmaktır…. Balkanlı olmak çalışmak ve başarmaktır… Çuvaldızı ne yapmak lazım? Evet, bir tabir vardır: Çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına… Yukarıda sıraladığımız güzel hasletlerimizin yanında olumsuz taraflarımız da yok mu? Elbette var; şimdi bir de onlara bakalım. Bunları sizlere sormak istiyorum ben sadece tespitlerimi sıralayacağım. Herkes kendi bu tespitlere cevap versin ya da yenilerini eklesin! Siyasette ve sivil toplum hareketinde etkili miyiz? Çok söylenip, icraat yapmakta zayıf mı kalıyoruz?
Bireysel başarılarımızı ortak çalışmalara, ekip çalışmasına yansıtabiliyor muyuz? İki muhacir yan yana gelip bir iş yapamaz! Ne anlama geliyor? Rumeli müziğini ne kadar tanıtabiliyoruz? Rumeli müziği, elektronik bir cihaz olan, “org” dan mı ibaret? Edirne’nin ötesiyle ilgimiz ne düzeyde, nostalji mi, dertlenip gayrete gelme aşamasında mı? Bir tanışma ortamında herkes ben şuralıyım, buralıyım derken biz ne diyoruz?
BULGARİSTAN FİLİBE EVLERİ
İçindekiler İletişim Bilgileri Atatürk Resmi Başkanlarımız Şube Başkanlarımız Genel Başkan Resmi Başkandan Bulgaristan Filibe Evleri Resmi Koca Yusuf Balkan Kızları Resmi Geçmişten Günümüze Bal-Türk Genel Bilgiler Yönetim Kurulu Üyeleri ve Teşkilat Şeması 1950 de Bulgaristan’dan Gelen Muhacirlerle İlgili Bir Tespit Bal-Türk Gençlik Kolu Bal-Türk Kadın Kolu Gazi Osman Paşa Bal-Türk’ ün Faaliyet Alanı Bal-Türk’ ün Faaliyet Amacı Derneğin Tarihçesi Bulgar Zulmüne Direniş Aramızdan Biri: Balkan Ozanı Merdan Özgür Balkan Türkleri Resmi Bulgaristan Gelin Alma Resmi Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Faaliyetleri A. Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Kurumsal Faaliyetleri 1. Yeni Dernek Binası 2. Balkan Kültür Evi 3. Kardeş Şehirler 4. Dil ve Hobi Kursları 5. Etno-Kültürel Kardeşlik ve İşbirliği Anlaşması 6. Bal-Türk ormanı 7. Önemli Günler ve Yardımlar
2 3 4 5 6 7 8 11 12 13 14 15 17 17 18 19 20 21 23 26 27 27 28 29 29 30 31 32 32 33 33
8. STK Akademisi 1: Bulgaristan Üsküp ki Yıldırım Beyazıt Han Diyarıdır B. Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Sosyo-Kültürel Faaliyetler 1. Kültürel Söyleşi Programları a. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen b. İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan c. Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nejat Birecik 2. Balkan Gezileri 3. Önemli Ziyaretler ve Temaslar 4. Yöresel Simgeler ve Kültürel Tanıtım 5. Geleneksel Bal-Türk İftarı 6. Yöresel Kültürler Fuarı Kurucu Başkanımız Hüsmen Erdoğan İle Söyleşi Karlıova 100 sene önce C. Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Gençlik ve Spor Faaliyetleri 1. Geleneksel Balkan Şenliği 2. Önemli Bölgelere Kültürel Geziler
34 36
Drama Köprüsü
48
3. Doğa Yürüyüşleri 4. Önemli Günler ve Kutlamalar 5. Avrasya Maratonu Meriç Tuna Şiiri Mostar Köprüsü Bulgar Zulmünden Kaçanlar Anlatıyor Latin Köprüsü Bosna Hersek Varna Bulgaristan
49 50 51 52 55 56 57 57
38 38 38
38 39 39 40 40 41 41 42 45 46 46 47
Koca Yusuf (D: 1857 Şumnu Bulgaristan – Ö: 1898 Atlas Okyanusu) "Türk gibi kuvvetli" sözünü dünyaya öğreten pehlivan Yusuf’un ahlakı da ismi gibi “Koca” idi. Osmanlı’nın son döneminde yetişen Koca Yusuf, Bulgaristan’ın Şumnu kasabasının Karalar köyünde 1857 yılında dünyaya geldi. Bir gün cihan pehlivanı olacak delikanlı, Deliorman Türklerinden olup, dedeleri gibi pehlivanlığa devam etmiştir. Ufacık bir çocukken köyde danalarla boğuşmaya başladı, sonra kispeti ayağına geçirip güreşmeye koyuldu. 16 yaşında başladığı yağlı güreşi zamanının en iyi pehlivanlarından Şumnulu İsmail Pehlivan, daha sonrada Kel İsmail'den öğrenmiştir. Koca Yusuf, Kel Aliço'dan sonra genç yaşta Kırkpınar başpehlivanı olma başarısını gösterir. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak ortaya çıkan Yusuf’a Avrupa ve Amerika’da da rakip yoktur. Yusuf’un rakiplerini nasıl yendiğini anlamaya bile vakit bulamayan Avrupalı seyirciler güreşlerin uzatılmasını isterler. Menajerleri Yusuf’tan yavaş güreşmesini rica ederler. Fakat Yusuf rakipleriyle bir-iki dakika oynadıktan sonra sırtlarını yere vurmaktadır. Yusuf’un karşısına peş peşe iki güreşçi çıkarırlar ve iki güreşçinin yirmi dakika dayanması halinde büyük para vaat ederler. Ne var ki Yusuf kendisiyle peş peşe güreşen Gambier ve Raul gibi meşhur güreşçileri de yirmi dakika dolmadan tuş ediverir. Avrupa ve Amerika'daki güreşlerinden yurda dönerken bindiği gemi Atlas Okyanusu'nda sis yüzünden başka bir gemi ile çarpışır. 721 yolcunun bulunduğu La Buorgogne, kaşla göz arasında sulara gömülür. Koca Yusuf da can havliyle bir filikanın kenarına yapışır. Filika ‘da bulunanlar onun heybetli vücudu ile sandalı devirmesinden korkarak kürekle vurmayı denerler. Fakat dev yapılı adamın çelik pençeleri sanki filikaya kilitlenmiştir. Yarılan kafasından ve suratından posbıyıklarının üzerine doğru akan kanlar filikada bulunanlara daha büyük bir dehşet vermiştir. İçlerinden bir tanesi baltayı kaptığı gibi o çelik pençelere rastgele vurmaya başlar. Bileklerinden kesilen o çelik pençeler gevşer ve Koca Yusuf Atlantik Okyanus'unun derinliklerine doğru gömülüp gider... Koca Yusuf’un Hayatından: Kel Aliço ile Güreşi 26 yıl Kırkpınar'ın başpehlivanlığını elinden bırakmayan, 27'inci yılda da başpehlivanlığı rakipsiz alacağını umarak Kırkpınar'a gelen Kel Aliço burada “Başa güreşeceğim” diyen Deliormanlı Yusuf isminde körpe bir çocukla karşılaştı. Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço'nun bu “tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş âlemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti. Ancak saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviremiyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri baş göstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço'nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço'nun gür sesi er meydanını kapladı: – A be burası Kırkpınar'dır... Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları... Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni... Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço'yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak? Aliço'nun bu sözleri Yusuf'u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona âdeta yalvardı: –Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere... Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf'un alnına sıcak bir bûse kondurdu: – Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.
BALKAN KIZLARI (20. YÜZYILIN BAŞLARI)
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 1985 - 2011
genel bilgiler
14
BAL-TÜRK YÖNETİM KURULU
Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. Bayram ÇOLAKOĞLU (Genel Başkan) Dr. Nihat ÜSTÜNER (I. Genel Başkan Yardımcısı) Halit MERİÇ (II. Genel Başkan Yardımcısı) Doç. Dr. Bekir Günay (III. Genel Başkan Yardımcısı) Şenol ÇELİK (Genel Muhasip) Mehmet Yunus TEKEL (Genel Sekreter) Fahrettin ERDİK (Genel Sekreter Yardımcısı) Doç. Dr. Tuncay GÜLOĞLU Erol MEYZİN Bülent KARAGÖZ Ali ŞEFKATLİ Hasan MERCAN Zatiye DOĞAN
15
1950 de Bulgaristan’dan Gelen Muhacirlerle İlgili Bir Tespit Edirne’nin perişanlığına Bulgaristan’dan sürülen muhacir kafileleri ayrı bir perişanlık veriyor. Bunlar pehlivanlar diyarından, Koca Yusuf’un memleketinden Deliormanlardan, Filibe’den, Razgrad’tan geliyorlar. Sanki imparatorluk yeni çökmüş!
Bu kaçış, bu çekiliş, bu tarih perişanlığı karşısında hangi gönül titremez! Hangi göz yaşarmaz. Arkadaşlarla beraber Edirne’deki muhacir evini dolaşıyoruz. Büyücek bir binanın avlusuna, kadın, kız, erkek, çoluk çocuk serilmiş. Çocuklar hırpıtların içinde ağlaşıyor. Kadınların ekserisi çarşaflı. Erkekler şaşkın şaşkın etraflarına bakınıyorlar. Kiminle konuşsak yarabbi! Hepsinde bir durgunluk, ezginlik, bezginlik var! Köşede efendi kılıklı iki genç var. Onlarla konuşmaya karar verdik. Sorduk: - Nerelisiniz? - Razgradlı Razgrad; şu bizim Türk mezarlığına saldıran, ölülerimizden intikam almaya kalkan Bulgarların olduğu yer. Artık diyorlar, Bulgaristan bir cehennem! Yaşanacak gibi değil. Bulgarlar bile, hele yaşlıları Türklerin gelip kendilerini kurtarmalarını diliyorlar. Ekmek, süt, peynir, yapağıları hep hükümet alıyor. Şimdiden köylerde Bolşevik taklidi Kolhozlar kuruldu. Arazilerimizi, her şeyimizi elimizden aldılar… 1314-15, daha yukarı yaşlardaki çocuklarımızı zorla alıp erkek-dişi bir arada çalıştırıyorlar. Bir arada yatıp kaldırıyorlar. Ne ırzımıza, ne çoluk çocuğumuza sahibiz, ne de malımıza. -Peki, bu idareden Bulgarlar memnun mu? Ne gezer? “Siz gidip kurtuluyorsunuz, biz ne yapalım, nereye gidelim?” diyorlar. Bolşevikler memleket münevverlerini, her aklı ereni çalışma kamplarına gönderiyorlar. Hele Türkleri… Müslümanları…
Türkiye’den bahseden, Ankara radyosunu dinleyen herkes muhakkak cezasını görüyor. Burada muhacirlere insan başına 75 kuruş veriyorlarmış! Tabii bu az! Fakat onlar hallerinden memnun “Anayurtta aç kalsak da razıyız. Hiç olmazsa gece kapımızı çalan olmaz! Her an, her saniye arkamızdan birisinin tutuverip bizi götüreceği korkusu içinde idik! Hiç olmazsa şimdi o yok!” diyorlar. Karaağaç istasyonundayız. Muhacirler geliyor. Oooo! Tren pencerelerinden renk renk, çeşit çeşit kıyafetler, sargılar, püsküller, peçeler. Bizim Anadolu’da dağ köylerinde rastladığımız köylü kadın kıyafetleri. İmparatorluğun, Osmanlılığın bir parçası kalkmış gelmiş, gözlerimizin önünde. Canlı bir tarih. Bütün gözler istasyon binasında dalgalanan Türk Bayrağı’na dikilmiş. Herkesin gözü yaşlı. “Çok şükür kurtulduk!” diyorlar. Sakallı, şalvarlı ihtiyarlar, fesli püsküllü orta yaşlılar. Yaşmaklı, çarşaflı kadınlar… Çocuklar… İmparatorluğun son kalıntıları… Akın akın geliyorlar. Rumeli ve Balkan Türklüğüne yeniden acıdım; gözlerim yaşararak bu toprakları görmeden çok evvel yazdığım bu mersiyeyi mırıldandım: Manastırlar, Plevneler bizsizdir, Yosun tutmuş camiler ıssızdır, Boynu bükük minareler öksüzdür. Açmaz olmuş kızanlığın gülleri, Biz neyledik, o koskoca elleri? Ve Yahya Kemal’in Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle. Biz yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle. Dedelerimiz bu topraklardan zafer türküleri, fetih türküleri söyleyerek geçmiş… Biz yirminci asır Türkleri mersiye söyleyerek dönüyoruz. Zafer zafer der eserdi yelleri Biz neyledik o koskoca elleri Ben Edirne’den dönmemeliydim. Hayalimin, tarihimin, ecdadımın uzandığı yerlere, Tuna’ya, Peşte’ye kadar uzanmalıydım. Heyhat! Siyah tren yolları bir kara yazı gibi, mukadderat çizgisi gibi gerisin geri uzanıyor… Bu çekiliş, bu dönüş, bu gerileyiş çok acı! (1950 – İstanbul, alıntıdır) Osman Yüksel SERDENGEÇTİ
Zekeriya Güçlü D.t: 1971, Topalköy, Razgrad, Bulgaristan Ö.t: 20 Şubat 2010 İstanbul Dünya ve Avrupa şampiyonu, Türk millî güreşçi
17
BAL-TÜRK GENÇLİK KOLU Genel Merkez Gençlik Kolu Üyeleri Şükrü AR (Başkan) Serdar Korkmaz (II. Başkan) Abidin KARASU (Web Sorumlusu) Ragıp Çavuş (Basın Yayın Sorumlusu) Aydın GÖBEK (Mali Sorumlu) Yeliz MAHMUTOĞLU (Teşkilatlanma Sorumlusu)
Murat USTA (Üye) Erhan GÜNGÖR (Üye) Asım AHMED (Üye) Ercan GÜNGÖR (Üye) Ayşegül DENİZ (Üye) Sancar AR (Üye) Ağakan AĞAOĞLU (Üye) Hasan AYAYDIN (Üye)
BAL-TÜRK KADIN KOLU Genel Merkez Kadın Kolu Üyeleri Hatice KORKMAZ (Başkan) Yeşim Armağan ARSLAN (II. Başkan) Sevginar KOCAALİ (Sekreter) Behiye ÇOLAKOĞLU (Üye)
Gülfiye Meyzin (Üye) Hasibe ÇOLAKOĞLU (Üye) Neşe TÜRECİ (Üye) Sevgül ÇETİN (Üye)
18
Gazi Osman Paşa (d.1832 - ö. 1900) 93 Harbi'nde 145 günlük Plevne Savunmasını komuta ettikten sonra kuşatmayı
yararak şehirden çıkışında yaralanan, ancak müdafaa hattı stratejileriyle, esir bulunduğu dönemde Rus çarından bile saygı görmüş, dönemin tüm komutanları tarafından örnek alınan Osmanlı Ordusu'nun komutanıdır. Ayrıca siper kazma yöntemini ilk bulan kişidir. Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Ruslar’’ın buraya yönelik olarak 8 Temmuz 1877’de Alman asıllı General Schilder kumandasında başlattıkları saldırılara karşı koydu, I. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu kanlı çatışma, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Ruslar’ın Rumeli cephesinde yedikleri ilk darbe oldu. Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üzerine 18 Temmuz’da ikinci defa taarruzda bulundular. Fakat yirmi altı saat süren bu savaşta gösterilen direniş ve karşı saldırı sonucu Ruslar bir defa daha hezimete uğradı. Rumenler’in de savaşa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plevne Muharebesi’nde de başarı kazanamadı. Bu muzafferiyet üzerine Osman Paşa’ya gazilik unvanı verildi. Birbiri ardınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne’yi 13 Eylül’de kuşatma altına aldılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri huruç hareketinde bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı 40.000 neferden oluşan ordusunu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid suyunu geçmeye çalıştığı sırada Rus-Rumen topçularının ateşi sonucu bir şarapnel parçasıyla yaralandı. Erkânıharp zâbitlerinin yapılabilecek daha fazla bir şeyin olmadığını belirtmeleri üzerine de teslim olmak zorunda kaldı
Osman Paşa Marşı Tuna Nehri akmam diyor, Etrafımı yıkmam diyor, Şanı büyük Osman Paşa, Plevne'den çıkmam diyor. Olur mu böyle olur mu, Evlât babayı vurur mu, Sizi millet hainleri, Bu dünya size kalır mı. Düşman Tuna'yı atladı, Karakolları yokladı, Osman Paşa'nın kolunda, Beş bin top birden patladı... Tuna Nehri akar gider, Etrafını yıkar gider, Şanı büyük Osman Paşa, Düşmanları kırar gider...
Wikimedia
Kılıcımı vurdum taşa, Taş yarıldı baştan başa, Namı büyük Osman Paşa, Askerinle binler yaşa.
19
Wikimedia
BAL-TÜRK’ÜN FAALİYET ALANI Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği; Balkan Yarımadasında yaşayan Türkler ve 93 Harbi (Hicri 1293 yılı) diye adlandırılan 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden bu yana Anavatana göç etmiş Balkan Türklerinin aralarındaki irtibatı, diğer bir ifadeyle sosyal, kültürel, ekonomik vb. faktörler itibariyle dayanışmayı güçlendirmek ve Türkiye’nin menfaatlerini korumak ve yüceltmek temel amacına matuf, kamu yararına bir dernektir. Derneğin faaliyet alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Sosyal ve kültürel hakların korunması konusunda, Türk vatandaşı olan ve olmayan soydaşlarımızın sosyal, kültürel ve ekonomik haklarının korunması konuları, Balkanlar ve Türkiye arasındaki ticari-ekonomik ilişkilerde yönlendirici proaktif faaliyetlerin yürütülmesi, Kültür ve sanat faaliyetlerine yönelik çalışmalarımızı diğer alanları da olumlu etkileyecek şekilde yürütmek, Eğitim ve akademik alanda, öğrenci mübadelesinin yapılması ve ortak Avrupa Birliği projelerinin hazırlanması…
20
Tüm bu faaliyetler çerçevesinde var olan sorunlara çözüm bulmak; çıkması muhtemel sorunlara yönelik tedbir paketleri oluşturmak ve pozitif ilişkileri geliştirme yönünde öneriler getirmek temel amacımızdır. Bu temel amaçlar, faaliyetlerimizin de istikametini belirlemektedir.
BAL-TÜRK’ÜN AMACI Coğrafi bir bölge olan Balkan Yarımadasından Anavatana göç etmiş, halen Balkan Yarımadasında yaşamakta olan ve bundan sonra da göç edecek olan soydaşlarımızı bir araya getirmek, onların ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarına; ilgili kurumlarla irtibat kurarak çözüm bulmak, sözü edilen bölgede yüzyıllar boyunca egemen olmuş atalarımızın kültür mirasını, örf ve adetlerini yaşatmaktır. Gerçekleştireceği faaliyetlerle üyelerinin dışında yerel ve ulusal düzeyde toplumun ihtiyaç ve sorunlarına yönelik çözümler üretmek ve toplumsal gelişmeye katkı sağlamak. Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak, gelecek nesillere aktarmak ve öğretmek için gerekli olan çalışmaları yapmak. Bu amaca yönelik kamu kurum ve kuruluşları ile yurtiçi ve yurtdışında faaliyet gösteren dernek ve sivil toplum örgütleri ile kanunların verdiği yetkilerince ortak çalışmalar yürütmek, platformlar oluşturmak, çalışma komisyonları ve kollar kurmak.
Erdinç Malkoç
21
DERNEĞİN TARİHÇESİ Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği, 1984 yılında Bulgaristan’da yaşayan Türklerin adlarının değiştirilmeye zorlanması yani silah tehdidi ile Bulgar adları verilmesiyle başlayan; Türkçe konuşmanın, şarkı dinlemenin dahi yasaklanmasıyla devam eden bunlarla da kalmayıp (namaz, oruç, sünnet vb. gibi) dini vecibelerin bile yerine getirilmesini engelleyen asimilasyon hareketine bir tepki olarak Balkan Türklerinin haklarını savunmak için 1985 yılında kurulmuştur. Bal-Türk’e 11.08.1987 gün ve 87/12003 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsü verilmiştir. Faaliyet alanlarının genişletilmesi ve daha büyük kitlelere ulaşıp yapılan çalışmaları daha etkili kılabilmek için, Kocaeli Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BAL-TÜRK), Bursa Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (Bursa BAL-GÖÇ), İzmir Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (İzmir BAL-GÖÇ) 1987 yılında genel merkezi Bursa’da bulunan “Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu’nu (BGF)” kurmuşlardır.
9 Kasım 1912 Balkan savaşı sırasında Bulgar zulmünden kaçan Türk kadınları ve çocuklar. Fotoğrafta sadece kadın ve çocuklar var. Çünkü erkelerin hepsi savaşa gitmiş.
22
Derneğin kuruluş yıllarındaki en önemli hedefi Bulgaristan’daki Türklere uygulanan mezalimi Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurmak olmuştur. Bu amaçla Türkiye’nin, başta büyük şehirleri olmak üzere, birçok yerinde Bulgaristan’ın uygulamalarına yönelik protesto mitingleri düzenlenmiş. Türkiye’de yapılan gösteriler Bulgaristan’daki direniş ve protesto gösterileriyle birleşince, Türklere uygulanan zulüm Dünya kamuoyunda geniş yankı bulmuş ve süreç 1989 yılında Totaliter Bulgar hükümetinin Türkleri tehciriyle sonuçlanmıştır. Bu tehcir sonucunda yaklaşık 350 bin Türk anavatana göç etmek zorunda kalmıştır.
Bu olaylardan sonra derneğin faaliyet alanlarında göçmenlerin yerleştirilmesi, topluma adaptasyonu ve kazanılmış haklarının Bulgaristan’dan geri alınması ve özellikle Türkçe adların iadesi konularında çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde bir takım sosyal hakların elde edilmesi çalışmaları halen devam etmektedir. Bulgaristan’da demokratik hayata geçilmesiyle birlikte son dönemde göç eden Türkler çifte vatandaşlık hakkını elde etmiş ve Bulgar siyasi hayatını etkiler bir konuma gelmişlerdir. Buna rağmen söz konusu haklardan Türklerin mahrum bırakılması çalışmaları da devam etmektedir. Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği bu hakların korunmasında azami gayret göstermektedir. Bulgaristan’daki uygulamalara tepki olarak doğan derneğimiz tüzüğü itibariyle tüm Balkan ülkelerindeki soydaşlarımızın maddi ve manevi tüm haklarının korunması, Türkiye ve Balkanlardaki Türkler arasındaki bağların devamı ve güçlendirilmesi, sorunların çözümü konularında faaliyet göstermektedir.
23
BULGAR ZULMÜNE DİRENİŞ Balkanlardaki yaprak dökümü Mora Yarımadasını kaybetmemizle başladı. Fakat tarihimize 93 Harbi diye geçen Osmanlı-Rus Savaşıyla yıkım başladı. Osmanlı Devleti kaybettiği topraklarda kalan Müslüman ahalinin haklarını antlaşmalarla teminat altına almayı ihmal etmedi. Bulgaristan bizden ayrıldığında orada yaşayan Türk-İslam halkının eşit vatandaşlık statüsü çerçevesindeki hakları ikili ve uluslararası antlaşmalarla garanti altına alınmıştı. Türkler özel statüde Türk okullarında okuyor, öğretmelerini bile kendileri yetiştiriyor; Müftülük Kurumu tamamen özerk idi. Ancak asimilasyon ve hak ihlalleri adım adım devam etti. İlk büyük darbe Bulgaristan'a komünizmin gelmesiyle başladı. Özel statüdeki Türk okulları devletleştirildi. Türk nüfusun artışını frenlemek için peyderpey Türkiye'ye göçler yaşandı. Din adamları ve Türk aydınları casuslukla suçlandı ve Türkiye'ye gitmek zorunda kaldılar.
İZMİT-1985
İZMİT-1985
İZMİT-1985
Müslüman’ın dinini öğrenme hakkı yoktu. Devletleştirilmiş Türk okulları kapatıldı. Türkçe eğitim bitti. Sadece seçmeli Türkçe dersleri kaldı. Zamanı gelince onlarda kalktı. Türklerin geleneksel kılık kıyafeti yasaklandı. Düğünlerimizde gelin alma merasimlerine ve gelinliklerimize bile müdahale edildi. 1970'lerin başında Pomak Türkleri ve Müslüman Romanların isimleri silah zoruyla değiştirildi. Kan ve gözyaşı bu zulmü durduramadı ve 1984 yılı 26 Aralık gecesi son olaylar; Türklerin isimlerini değiştirmek için harekete geçildi. Cinayetler, işkence, gözyaşı birbirine karıştı. Ama Evlad-ı Fatihan bunu kabullenemezdi. Yıllarca süren asimilasyon çabası sonucu bazı değerlerini yitirmişti. Belki benliğinden çok şey kaybetmişti. Ama “ismimi vermem” dedi. "Ezanla koyulan ismimi silah zoruyla alamazsınız" dedi. Türkiye'deki göçmen dernekleri zulmü sağır dünyaya duyurmak için, kamuoyunu bilgilendirmek için demokratik her yolu denedi.
İZMİT-1985
Basın bildirileri, dünyanın her yerinde yapılan tel’in mitingleri ile bu zulmün durması için çalışıldı. Bursa'da rahmetli Mümin Gençoğlu varını yoğunu bu yola adadı. Kocaeli'de Bal-Türk kuruldu. İzmit ve Türkiye'nin diğer şehirlerinde yapılan mitinglerle iştirak edildi. Uzun yıllardan sonra İzmit Anıtpark’ta 15 bin kişi dünyaya seslendi. "Canımızı veririz, ama ismimizi vermeyiz."
Aramızdan Biri: Balkan Ozanı Merdan Özgür
1960 yılında Bulgaristan Razgrad ili Kubrat ilçesi Ravno Uzuncaalan köyünde doğmuştur. Lise yıllarında saz, bağlama ve şiire ilgi duymaya başlar. 1978 yılında evlenir ve evlendiği yıl ışıklar garından son kalkan trenle Anavatana, önce Bursa’ya ardından Kocaeli’nin Tütün çiftlik köyüne şimdiki Körfez ilçesine göç eder. Yedi telli sazı ile çalıp, türküleri dillendiren Balkan Ozanı Merdan Özgür, eski türküleri toplayarak kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizi genç nesile kazandırma görevini de üstlenmiştir. Halen Körfez Şubemizde başkan yardımcılığı yapmaktadır.
AH ÖLEYİM VAH ÖLEYİM Bir dal kestim meşeden Yar geliyor köşeden Rengini güllerden almış Kokusu menekşeden
Ah öleyim vah öleyim Yar seni nerde göreyim Nazlı yârin kucağında Can vereyim öleyim Uzuncaalan köy meydanı Bir dal kestim ayvadan Yar geliyor yaylandan Öyle bir sevdaya düştüm
DELİ ORMAN DELİ Deli orman Türk’ün ecdat memleketi
Çalışmayı sever buranın insanı
Dillere destandır toprak bereketi
Diline dolamaz yalanı dolanı
Bir dal kestim ormandan
Seneler geçse de bitmiyor hasreti
Dünyayı titreten aslan pehlivanı
Yar geliyor bayırdan
Deli orman deli, deli orman deli
Deli orman deli, deli orman deli
Derinden aşk seline kapıldım
Ormanlar içinde sensin en güzeli
Bağrımı okşasın deli orman yeli
Mis kokar havası bütün mevsimlerde
Deli orman bizim kendi toprağımız
Benzeri bulunmaz başka iklimlerde
Gönüller coşturan sevgi kaynağımız
Türkçemiz gizlidir yerli isimlerde
Andıkça kımıldar gönül yaprağımız
Deli orman deli, deli orman deli
Deli orman deli, deli orman deli
Kalbimizden sana akar sevgi seli
Yüreklerimizde taşıyoruz deli orman deli
Sardı ya beni her yandan
Vurdu ya beni ta candan
Ah öleyim vah öleyim Yar seni nerde göreyim Nazlı yârin kucağında Can vereyim öleyim Yaylan: Uzuncaalan’da bir yer
01.05.1995
BALKAN TÜRKLERİ (20. YÜZYILIN BAŞLARI)
Gelin Alma
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 1985 - 2011
faaliyet bilgileri
29
A.
Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Kurumsal Faaliyetleri
1. Yeni Dernek Binası
İzmit Yenişehir Mahallesinde yapılmakta olan yeni dernek binamız bitme aşamasına getirilmiştir. 2012 Şubat ayı sonuna kadar tamamen bitirilip kullanıma başlanacağı öngörülmektedir.
30 2. Balkan Kültür Evi Kocaeli son 130 yıldır Balkanların her yerinden göç almış, Evladı Fatihan’a ev sahipliği yapmakta olan bir şehirdir. Bal-Türk bu özelliği dikkate alarak Kocaeli’nin Balkanlar nezdinde marka şehir olması için çaba sarf etmektedir. Kocaeli’nin marka şehir olması yolunda, Balkan ülkelerinin Kocaeli ’deki ikinci adresi olacak bir mekân olarak “Balkan Kültür Evi” projesi geliştirilmiştir. 30 Mayıs 2011 tarihinde yapılan muhteşem bir törenle Bal-Türk ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi arasında “Balkan Kültür Evi” ortak projesi protokolü imza altına alınmıştır.
Projenin Amaçları
Balkanlarla olan bağı sağlamlaştırmak
Balkanlarda ki Türk İslam mevcudiyetinin mirasını temsil etmek
Dünya barışına katkı için Balkanlardaki kültürel değerleri Kocaeli ile buluşturmak
Balkanlarda ki çok kültürlü yaşam modelini genç nesillere tanıtmak
Balkanlardaki otantik kültürel değer örneklerini sergilemek
Kocaeli’ne gelecek olan Balkan Orijinli misafirleri ağırlamak
Balkan ülkeleri ile Kocaeli yakınlaşmasını güçlendirmek
31 3. Kardeş Şehirler Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği olarak Kocaeli’ye yönelik hazırlanan Kocaeli’ye Balkanlardan kardeş şehir projesinde adımlar atıldı. Bu kapsamda Bal-Türk Kocaeli’de Büyükşehir Belediyesi ve 12 ilçeyi Balkanlardaki belediyelerin en az bir tanesiyle kardeş şehir yapmayı hedefliyor. Bu proje kapsamında Bal-Türk’ ün Kocaeli ve Bulgaristan’da yürüttüğü temaslar sonuç vermeye başlamıştır. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile Kırcaali Belediyesi arasında işbirliği protokolü imzalanmıştır. Filibe’nin Asenovgrad ilçesi ve Kocaeli’nin Derince ilçeleri arasında 2010 yılında kardeş şehir protokolü imzalandı.
32 4. Dil ve Hobi Kursları Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Bulgarca, Yunanca ve Rusça dil kurslarının yanı sıra Çini, Tezhip, Türk Sanat Müziği ve Tasavvuf Müziği hobi kursları imkânını üyelerine sunmaktadır. Gebze şubemizde modern dans, dil kursları ve pilates kursu üyelerimizin imkânına sunulmuştur.
5. Etno-Kültürel Kardeşlik ve İşbirliği Anlaşması
BALKAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ KOCAELİ
RODOPLAR’DA ETNİK KÜLTÜR DERNEĞİ RUDOZEM
Dünyanın farklı bölgelerinde faaliyet gösteren etno-kültürel derneklerin en temel vazifesi halklar arasında köprüler inşa etmektir. Halklar arası kültürel ve iktisadi ilişkilerin geliştirilmesi, devletlerarası işbirliğinin arttırılması ve Dünya barışının sağlanması süreçlerinde önemli yer tutmaktadır. Bu minval üzere, sivil toplumlar arasında olan kardeşliğin amacı da barış ve iş birlik temeline dayanmaktadır. Bal-Türk ve Rodoplarda Etnik Kültür Derneği arasında kardeş dernek protokolü imzalanmış ve ortak çalışmalar hedeflenmiştir. “Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Gebze Şubesi tarafından, Rodop Etnik Kültür Derneği’ne bağlı 40 çocuk ve 11 öğretmen Gebze’de ağırlandı.”
33
6.
Bal-Türk Ormanı
Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Üyeleri tarafından İzmit Tepeköy Mahallesi´nde TOKİ konutları alanındaki boş araziye 100 adet fıstık çamı fidanı dikildi. Eski Bekirpaşa Belediyesi ile ortaklaşa yapılan ağaç dikme töreninde tüm dernek üyeleri birer ağaç dikerek ormanın büyümesine katkıda bulundu.
7. Önemli Günler ve Yardımlar Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Kamu kurumları tarafından organize edilen önemli günler ve etkinliklere sürekli katılım sağlamaktadır. Bal-Türk katıldığı tüm organizasyonlarda yöresel farkındalıklarını kullanarak ön plana çıkmayı başarmıştır. Elazığ Kovancılar depremi, Pakistan sel felaketi gibi, ülkemizde ve Dünya’da yardıma muhtaç her kesime elini uzatmaktan çekinmemiştir. Bunların yanı sıra önemli günlerde huzurevi ziyaretleriyle yaşlıları da unutmayarak mutlu anlar yaşamalarını sağlamıştır.
34 8. Sivil Toplum Kuruluşları Akademisi 1: Bulgaristan Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin “Sivil Toplum Akademisi 1: Bulgaristan” projesi Aralık 2011 de gerçekleştirildi. Bulgaristan’dan gelen STK temsilcileri ile sivil toplum konusunda istekli gençler ve öğrencilerden oluşan 42 kişilik grup 6 gün süren bu projemize katılım sağladı.
Katılımcılar ilk 4 gün Gebze TÜSSİDE tesislerinde ağırlandı. Projenin ilk etabında sivil toplum kuruluşu olabilmek, özgüven, liderlik vb. gibi alanlarda birçok eğitim semineri, beyin fırtınası ve toplantılar yapıldı. STK gezileri, Gebze ve İstanbul kültür gezileri gerçekleştirildi.
35
STK akademisi Gebze programını tamamladıktan sonra İzmit Sekapark’ta devam etti. Gruba İzmit’te şehir turu yaptırıldı. Projenin son günü Sekapark’ta drama eğitimi alan grup “Sivil Toplum Akademisi 1: Bulgaristan” programını tamamladı.
STK Akademisinde Bal-Türk olarak Bulgaristan’daki kardeşlerimize sivil toplumun gelişimi konularında yardımcı olabilmeyi hedefledik. Bulgaristan’ın her köşesinden katılımcıların bulunduğu organizasyonda gençler ve tecrübe sahibi STK yöneticileri bir arada eğitimlere katıldı. Türkiye örneği gösterildi. Eğitime gelen misafirlerimizin burada edindikleri ek bilgi ve tecrübeleri Bulgaristan’daki hayatlarına yansıtarak bireysel ve toplum yaşantılarına katkı sağlamaları yönünde çalışmalar yapıldı.
STK Akademisi Veda Zamanı
Üsküp Taşköprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü)-1446
Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyarıdır Üsküp o kadar Türk o kadar Müslüman’dır ki kokusu sinmiştir toprağına. Benim için o yalnız bir şehir değildir; o Yahya Kemal’dir aynı zamanda. Zira Üsküp’e geldiğim gibi onu aradım adeta… “O yaşlarımda ben, Üsküp minarelerinden yükselen ezan seslerini duyarak, içim bu seslerle dolarak yetişiyordum. Ezan-ı Muhammedi başladığı zaman evimizde ruhanî bir sessizlik olurdu. Galiba Üsküp’ün sokaklarında da böyle bir rüzgâr dolaşır, bütün şehri bir mabet sükûnu kaplardı. Annemin dudakları ism-i celâlle kımıldardı. 1300 sene evvel, Hazret-i Muhammed ’in Bilâl-i Habeşî’den dinlediği ezan, asırlarca sonra hem dinî hem millî sedamız olmuştu. O anda semamızın mağfiret âleminden gelen ledünnî bir sesle dolduğunu hissederdim. Lâkin bu sesler, beni bütün ömrümde bırakmış değildir. Müslüman Türk çocuklarının dinî ve millî terbiyesinde ezan seslerinin büyük tesiri olduğuna inanırım. Paris’te iken bile, hiç münasebeti olmadığı hâlde, kulaklarımda Üsküp’teki ezan seslerinin aksettiği anlar olmuştur.” İşte milli şairimiz Yahya Kemal Beyatlı böyle anlatıyor doğduğu şehir Üsküp’ü… 2004 yılında Bosna Hersek’e gittiğimde dağların üzerinden Saraybosna’yı görünce, zaman tünelinden geçip de Osmanlı’nın bir şehrine gelmiş gibi hissetmiştim. Şehir o kadar Osmanlı idi ki… Üsküp’e gelince de buna benzer duygular yaşadım. Türkiye dışında bir ülkede değil de Eminönü Sultanahmet civarındaydım ya da Bursa’daymış gibi hissettim kendimi.
Vardar Nehri’nin böldüğü şehrin bir yakası Makedon diğer yakası Müslüman, yani Türk, Arnavut ve Boşnak. Buram buram her karışı tarih olan kısım Müslümanların yaşadığı bölüm. Ancak bu bölümün yeterince canlı olmadığı rahatlıkla izlenebilir. Zira şehrin bu kısmı fakir… Türkiye’de bir şehir merkezinde bulunsa paha biçilemeyecek hanlar değerlendirilemiyor yeterince, hamam çok ama maalesef hamam olarak kullanılanı yok, restorasyon büyük problem. Aslını bozan restorasyon örnekleri insanın içini acıtıyor. Vahhabilerin katlettiği tarihi eser örneklerinden mi yoksa bizim yaptığımız restorasyonlarda cami temelindeki havalandırma tünellerinin kapatılmasından mı bahsedeyim. Vardar Nehrinin Müslüman tarafında Makedonların ruhsat verdiği büyük, çirkin görüntülü Osmanlı siluetini gölgeleyen garip binalar… “kasıtlı yapıyorlar” diyor, halk. Resmi olarak bir, fiili olarak 350 kadar Musevinin yaşadığı Üsküp’te yapılan sinagog, üçbinbeşyüz kişi rahat sığar herhalde. Makedonlar genellikle tarihi eserlerin kitabelerini yok etmişler. Sanki bu eserler 500 yıl önce yoktu. Yine de şükrediyoruz ki ayakta kalmışlar… Yukarıdaki durum aslında Balkan ülkelerindeki genel problemin farklı bir versiyonu, zira genelde bu ülkeler… Ülkelerinde milli bir şuur oluşturmanın yolunu Türk düşmanlığında bulmuşlar. Bizim izlerimizi de o yüzden yok etme çabası var, hala… Hâlbuki Yahya Kemal’in Üsküp’ü bir açık hava müzesi olur adeta ve işsizlikten kıvranan Makedonya’yı da ihya etmeye yeter. Beni en çok sevindiren Üsküp’teki sivil toplum kuruluşları idi. Her biri gayret içinde; hayata tutunmak, haklarını savunmak ve Makedonlarla eşit statüde vatandaş olmak için… Bilinçlenmek için… Özüne sahip çıkmak ve sürdürmek için… Var olmak için… Orası resmiyette “Skopye” de olsa, bizim için “Üsküp”. Tabelada böyle yazabilir, ama ağızlarda “Üsküp”, Yahya Kemal’in Üsküp’ü. Dr. Bayram ÇOLAKOĞLU Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyarıdır Evlad-ı Fatihana onun yadigârıdır Üsküp ki Şar Dağında devamıydı Bursa’nın Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene (Yahya Kemal Beyatlı)
38
B.
Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Sosyo-Kültürel Faaliyetler
1. Kültürel Söyleşi Programları Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen derneğimizin davetlisi olarak Leyla Atakan Kültür Merkezi'nde "Balkanlarda Türk Kültürü" konulu konferans verdi. "Balkanlarla ilişkilerimizi dostluğa çevirmeliyiz. Bunun için tarihi içimize gömüp, geleceğe bakmalıyız"
İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan derneğimizin davetlisi olarak Leyla Atakan Kültür Merkezi'nde “Dünya Politikasında Balkanlar” konulu söyleşi yaptı.
39
Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nejat Birecik Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Necat Birecik derneğimizin davetlisi olarak Gebze Osman Hamdi Bey Kültür Merkezinde kendisinin Balkan kökeninin nereden geldiğini ve Balkanlarda Tiyatroyu anlatarak söyleşisini gerçekleştirdi.
2. Balkan Gezileri Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Bulgaristan ve Batı Trakya Kültürel gezilerini ve temaslarını organize eden derneğimiz, Derince Belediyesi Bulgaristan ziyareti, İzmit Belediyesinin de Bulgaristan ve Yunanistan gezileri ile kardeş şehir görüşmeleri ve işadamları organizasyonunu üstlenmiştir.
Organizasyonunu üstlendiği bu geziler sayesinde derneğimiz Kocaeli ve Balkanlar arasında kültürel ve ticari bağların kuvvetlenmesine büyük katkı sağlamıştır.
40
3. Önemli Ziyaretler ve Temaslar Bal-Türk; ulusal ve yerel yönetimde söz sahibi olan önemli şahsiyetleri, dernek üyesi ya da Balkan kökenli olan ve önemli görevlerde bulunan halka mal olmuş kişileri ziyaret ederek temaslar kurmakta, bu kişilerin dernek faaliyetlerine katılmasını teşvik etmekte ve gerekli bilinci oluşturmak için ziyaretler yapmaktadır.
Bu minval üzere, Kocaeli Valiliği’nde yaptığı temaslarda Valilik bünyesinde “Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları” koordinatörlüğünün kurulmasını talep etmiştir. Bal-Türk’ün talebini yerinde bulan Valilik 2011 yılı sonunda “Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Koordinatörlüğünü” kurmuştur.
4. Yöresel Simgeler ve Kültürel Tanıtım Osmanlı Rus harbi ile başlayarak günümüze kadar devam eden göç ile Balkanlardan anavatana göç eden milyonlarca Türk vardır. Bu göçlerle beraber Balkanlardan anavatana sadece insanlar değil kültürel ve sosyal hayatları da gelmektedir. Gelenekleri, örf ve adetleri, oyunları, yemekleri vb. birçok Balkanlara özgü özellikleri de beraberlerinde taşımışlardır. Bal-Türk 100 yılı aşkın süredir devam eden göçlerle taşınan bu sosyo-kültürel yapının kaybolmaması için gerekli çalışmalar yapmakta ve ilgili etkinliklere katılmaktadır. Kartepe Belediyesi Yemek Yarışması Bal-Türk kadın kolları “Kabak Bidesi” ve “Su Böreği” ile 1.liği aldı ve balkanlardan anavatana taşınan lezzeti bilmeyen herkesin tanımasını sağladı.
41
Balkan Folkloru ve Halk Oyunları Mümkün Olan Her Platformda Tanıtılarak Desteklenmektedir.
5. Geleneksel Bal-Türk İftarı Bal-Türk’ün son dönemde Ramazan iftarını geleneksel hale getirmiştir. Tüm üyelerimize açık olarak gerçekleştirdiğimiz iftara her yıl minimum 600 kişi katılmaktadır. Genel merkez ile tüm şubelerin yöneticilerinin ve dernek üyelerinin bir araya geldiği iftar önemli etkinliklerden biri durumundadır.
6. Yöresel Kültürler Fuarı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl düzenlenen ve bir hafta boyunca devam eden yöresel kültürler fuarında Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği olarak stant açmaktayız. Bal-Türk, resimler eşliğinde şarkılar, yemekler, kıyafetler vb. birçok özelliği ile Balkanları herkese tanıtma görevini üstlenmiştir.
Kurucu Başkanımız Hüsmen Erdoğan İle Söyleşi Hüsmen Erdoğan Kimdir? Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği 1985 yılında Hüsmen Erdoğan ve arkadaşları öncülüğünde kurulmuştur. Derneğin kurulmasını tetikleyen olay o yıllarda Bulgaristan’daki soydaşlarımıza uygulanmakta olan mezalimdir ve bu olayda eziyete maruz kalan soydaşlarımızı korumak derneğin temel amacını oluşturmuştur. Hüsmen Erdoğan; 1923 yılında Romanya Pazarcık Ezibey Bucağı Nasrettin köyünde doğmuştur. İlkokulu köyde Romence ve Türkçe olarak okumuştur. Lise öğrenimine 1934’te Pazarcık Romen Lisesi’nde başlamıştır, ancak 1940 yılında anavatana göç ettiklerinden Lise öğrenimini Eskişehir’de tamamlamıştır. Üniversite eğitimine, 1945 yılında Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’nde başlamış ve 1949 yılında buradaki eğitimini tamamlamıştır. Meslek hayatı ise; ilk olarak 1949 yılında Eskişehir Vilayet Memurluğuna atanmasıyla başlamıştır. 1951 yılında, Maraş ili Andırın Kaymakamlığı’na atanır. Ardından Çifteler, Karasu, Sorgu, Çıldır, Posof, Gemlik, Silivri ve Ceyhan Kaymakamlığı yapmıştır. Kaymakamlık görevinden sonra, Elazığ, Kocaeli ve Kırklareli Vali Yardımcılığı’na atandı ve 1980 yılında emekliliğini istedi. 1985 yılında Kocaeli’ye geldi ve Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin kuruluşunda yer aldı. Derneğe “kamu yararı statüsünü” kazandıran Erdoğan, 5 yıl başkanlık görevinde bulunduktan sonra 1990 yılında görevini Hüsrev Sipahi’ye devretti. Hüsmen Erdoğan ile derneğimizin kuruluşu hakkında keyifli bir söyleşi yaptık. S.G.) Derneğin kuruluşuna nasıl karar verdiniz? Dernek kurma fikri başından beri aklınızda olan bir düşünce miydi? Yoksa belli bir olaydan sonramı buna karar verdiniz? Erdoğan: Dernek kuruluşumuz, Bulgaristan'da Türklere uygulanan asimilasyon olaylarının meydana gelmesinden sonra başladı. Bu durum bizi çok üzdüğü gibi başka bölgelerde ki Türk toplumlarını da çok üzdü. Örneğin Gebze'de ki göçmen vatandaşlarımız yaşanan bu olaya çok şiddetli bir şekilde tepki gösterdi ve kuruluşumuz süresince bizi hep destekledi.
S.G.) Derneğin kuruluş aşaması nasıl gerçekleşti ve Bulgaristan'da Türklere uygulanan mezalimi, Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurmak için dernek olarak ne gibi faaliyetlerde bulundunuz? Erdoğan: Biz yapılan bu mezalim konusunda tedbir almak üzere, Asya Otel'inde bir toplantı düzenledik, toplantı sürerken kalabalık bir Gebze göçmen grubu akın etti. Onlar da, Bulgaristan'daki olayları duyarak heyecana kapılmışlar ve bizim kurmaya çalıştığımız dernekten destek alarak ve bizi de desteklemek için Asya Otel'indeki toplantıya katıldılar. Bu konu giderek hız kazandı ve yapılan destekler sayesinde de derneğin kuruluşunu hızlandırdık. 1985 ortalarına doğru, derneğin kuruluşunu tamamladık. Ve daha sonra kamu yararı almak için bu kararımızı Ankara'ya İçişleri Bakanlığı'na sevk ettik. Derneğimizin kamu yararına uygun olduğu kabul edilince, rahat bir çalışma zemini kazandık ve dernek üyelerini arttırmak için mahalle mahalle dolaşarak, üye toplamaya ve Bulgaristan'da Türklere yapılmakta olan zulüm hakkında halkı bilinçlendirmeye ve uyandırmaya başladık.
Hüsmen Bey'in eşi Suna Hanım, bu oluşuma kadınların ve geçlerin de dâhil olduğunu, kadınların her hafta evlerde toplantılar ve kermesler düzenlediği söyledi.
S.G.) Romanya'da 1940 yılına kadar geçirdiğiniz dönem içinde, oradaki Türklerin durumuyla ilgili gözlemleriniz nelerdir? Erdoğan: Romanya'da Türklere yönelik bir baskı kesinlikle söz konusu değildi. Romenler, Türkleri en değerli vatandaş olarak kabul ediyorlardı. Bizim oturduğumuz vilayet Pazarcık, 1940 senesinde Almanlar tarafından işgal edilince Bulgarlara teslim edildi ve biz de Bulgar zulmünden kaçmak için, Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldık. Romanya ve Bulgaristan birbirinden çok farklı iki ülkedir. Birinci
Dünya Savaş'ından sonra BM tarafından yapılan, plebisitle Türkler, Bulgarları değil Romenleri tercih etmişlerdir. Bulgar ve Türkler arasında yaşanılan gerilimin en önemli nedeni ise Balkan Savaşı'nda Türklerin Bulgarlara karşı duyduğu nefrettir. S.G.) 5 yıl süren başkanlık döneminizde dernek adına ne gibi girişimlerde bulundunuz? Erdoğan: En kritik dönemler benim başkanlığımda yürütülmüştür. Bursa ve İzmir'de zulme tepki göstermek üzere bir federasyon kurmaya karar verdik. Bu federasyonun tüzüğünü ben hazırladım. Bursa'da yapılan ilk toplantıda hazırlanan tüzüğe uygun olarak, merkezi Bursa'da olmak üzere bir federasyon oluşturduk. Alınan bu karar üzerine ilk mitingimizi Kocaeli'de gerçekleştirdik. Bu işe başlarken derneğimizin bütçesinde yalnızca 5 lira para bulunuyordu. Bunun üzerine Kocaeli valisinden para desteği istedik. Valilik “ Yapılacak önemsiz bir miting için maddi yardımda bulunmamız mümkün değildir” dedi. Ancak valilik yaptığı bu hatayı mitinge olan yoğun katılımı görünce anlamıştır. Miting günü, ülkenin çeşitli illerinden eski göçmen vatandaşlar akın etti. Yalnızca Bursa’dan 45 otobüs kaldırıldı ve mitinge 25.000'nin üzerinde bir katılım gerçekleşti. Gerçekleşen bu yoğun katılım üzerine valilik kararını değiştirdi ve 200.000 lira kadar derneğe maddi yardımda bulundu. Bu ilgi diğer vilayetlere de sıçradı ve Bursa'nın ardından İzmir de bu heyecana katılan iller arasında yerini aldı.
S.G.) Bugün Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin proje eksenli bir konuma geldiğini görüyoruz. Bu kapsamda Kocaeli’ye Balkanları, Balkanları da Kocaeli’ye tanıtmak ve Kocaeli’yi Balkanlar nezdinde “marka şehir” yapmak gibi bir vizyona sahip. Tüm Balkan ülkelerinin temsil edileceği “Balkan Kültür Evi” projesi, “Kardeş Şehir projeleri” ve önümüzdeki günlerde Bulgaristan’dan gelecek 40 gence “Sivil Toplum Akademisi” kapsamında seminer verilmesi gibi projeler var. Ayrıca bu seminerin ardından Bulgaristan’daki gençlerimize “girişimcilik kursları” da verilmesi planlanıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan: Bir süre önce ziyaretime gelen yönetici arkadaşlarımın yapmış olduğu girişimleri memnuniyetle karşılıyorum ve ileride yapacaklarına da güvenim sonsuzdur.
Değerli başkanımız Hüsmen Erdoğan ve değerli eşi Suna Erdoğan'a bizi evlerinde kabul edip bizimle yaptığı bu keyifli söyleşi için Bal-Türk olarak çok teşekkür ediyoruz. SENA GÜRSOY
Karlıova 100 Sene Önce
46
C.
Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Gençlik ve Spor Faaliyetleri 1. Geleneksel Balkan Şenliği
Geleneksel hale getirdiğimiz Balkan Şenliği her yıl yoğun katılımla gerçekleştirilmektedir. Balkan şenliğinde dernek üyelerimiz yağlı güreşler, çeşitli spor ve eğlence yarışmaları ile yöresel müzik eşliğinde pikniklerini gerçekleştirmektedir.
47
2. Önemli Bölgelere Kültürel Geziler
Bal-Türk, Türkiye ve Balkanlar öncelikli olmak üzere kültürel ve tarihi açıdan önemli ve görülmesi gereken yerlere geziler düzenlemektedir. Üyelerimiz uygun koşullarda ve dolu içeriklerle hazırlanmış bu gezilere katılarak atalarının daha önce yaşadığı yerleri ve yaptıklarını çıplak gözle görme imkânı bulmaktadır. Aynı zamanda üyelerimize birbirlerini daha yakından tanıma imkânı sunularak bölgesel kültürün daha çok paylaşılması sağlanmaktadır.
Çanakkale
Murat Hüdavendigar (Cuma) Camii Filibe Selanik Ata evi
Drama Köprüsü
Drama köprüsü Hasan dardır geçilmez Soğuktur suları bre Hasan bir tas içilmez Anadan geçilir Hasan yardan geçilmez At martini Debreli Hasan dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin
Drama köprüsü Hasan dardır daracık Çok istemem yanko çorbacı bin beş yüz liracık At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan, kara kedi dinlesin
Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın Drama mahpusunu Hasan evin mi sandın At martini Debreli Hasan dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin
Drama köprüsünü Hasan gece mi geçtin Ecel şerbetini Hasan ölmeden mi içtin At martini Debreli Hasan dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin
Drama Köprüsü… Drama Köprüsü türküsü, Debreli Hasan’ın türküsüdür. Onun uzun yıllar (1870-1922) Drama-Serez ve Sarı Şaban arasında bir halk kahramanı eşkıya olarak yaşadığı belirtilir. Zenginden alıp fakire vermesiyle halkın gönlünde taht kurduğu ve Drama köprüsünü yaptırdığı söylenir. Drama, Yunanistan’ın kuzeyinde Makedonya’da bir il merkezidir bugün. Kent, Angiti ırmağının en büyük kolunun ve Drama ovasının kuzeyindedir. Tütün, pamuk ve pirinç merkezi olarak bilinir. 1922’den sonra Türkler’in göç etmesiyle, Anadolu’dan gelen Rum göçmenlerle Dırama’nın nüfusu ikiye katlanmıştır. Drama kenti, Selanik’e demiryolu, Kavala limanına da karayolu ile bağlıdır. Kesin tarihler verilemese de Debreli Hasan 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında yaşamış; hatta 1922’den sonra Türkiye’ye göçtüğü söylenen bir halk kahramanıdır. Debreli Hasan’ın benzeri eşkıyadan farkı, kalabalık bir grubunun olmayışıdır. Kara kedi lâkabıyla tanınan bir kızanı olduğu söylenir. Sevilmesinin ana nedenlerinden biri, fakir fukaranın sıkıştığında yanı başlarında Debreli Hasan’ı bulmalarıdır. Şöyle bir öykü anlatılır ve bu tür öyküler Debreli Hasan ve benzeri eşkıyaya yakışır. Dağlı bir genç düğün masrafları için danasını kent pazarında satmak üzere yola düşer. Debreli Hasan çıkar önüne. Nereye gittiğini sorunca, genç durumu anlatır. Debreli Hasan gencin evlenmesi için gerekli parayı verir ve danasını köyüne götürmesini söyler. Debreli Hasan’ın Çakırcalı Mehmet Efe’yle aynı dönemlerde yaşadığı bilinir. En azından belli bir zaman dilimini paylaşmışlardır. Çakırcalı’nın 1911 yılında öldürüldüğü bilindiğine göre, en azından eşkıyalık yaptıkları uzunca bir süre çakışmaktadır. O dönemin tüccarları mallarını deve kervanlarıyla taşırlardı, eşkıya da onlar için korku sebebiydi. Bazen de güven. Çünkü kurallar bilindikten sonra böyle güçlü ve erdemli eşkıya, tüccar için bölgelerin güven sağlayıcısı oluyordu. O dönemde halk arasında şöyle bir söz dolaşırdı:
Debreli’ den geçsen Çakırcalı’ dan geçemezsin!
49
3. Doğa Yürüyüşleri
Balkan kelimesinin anlamı ormanlık, yeşillik ve dağlık alan demektir. Balkan Türkleri olarak sürekli doğa ile iç içe organizasyonlarda bir araya gelerek gençlerimizin Balkanlı olma bilincini kazanmasına katkıda bulunarak, atalarının kökenini öğrenmelerini ve unutmamalarını sağlıyoruz.
Kartepe
Yedigöller
Aytepe
Serindere
50
4. Önemli Günler ve Kutlamalar
Bal-Türk olarak önemli günlere ithafen her yıl birkaç kez düzenlediğimiz gecelerde bir arada olup kaynaşma ortamı yaratmaktayız. Yoğun katılımlı bu gecelerde farklı bölgelerden katılan üyelerimiz tanışma fırsatı bulmakta ve neşeli dakikaları paylaşmaktadır.
Belirli gün ya da haftalarda organize edilen etkinliklerde üyelerimizi yöresel müziklerimiz ve folklor oyunlarımızla ağırlamakta ve katılım yapmalarını sağlamaktayız.
5. AVRASYA MARATONU
Bal-Türk Genel Merkez ve Gebze Şubesinin katılımı ile Avrasya Maratonu 2010
Bal-Türk Boğaz Köprüsünde
52
Bu şiir, zorlu bir göç sırasında annesini kaybeden POMAK kızın gerçek hikâyesidir.
/...Göç, 1978 Yılında Kırcaali tren garında, gecenin alacakaranlığında kalkan bir utanç treninin ardından "SARI GIZANIM" diye bağıran bir annenin arda boylarında bıraktığı acı bir çığlıktır.../
Meriç Tuna Adım Meriç Tuna! Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz yanaklı, Yamalı entarimle kara lastiklerime, Gözümden eksilmeyen damla bulutlarımın eşlik ettiği Eskiden kalan yırtık resimlerde Ve hayal meyal anlatılan o An'larda annesini arayan bir Pomakinka'yım. Ömrüm geçmişimi aramakla geçti. Sene bin dokuz yüz seksenler, Mevsimlerden kara kış, aylardan Ocak'tı. Hayatımın ilk kartopunu sıkıyordum pamuk yumruklarımla Kardan adamlar yapmıştım düşlerimde yoğrulmuş... Daha küçük bir çocuktum. İnsanlığın da kardan yapıldığını Çabucak eridiğini bilmiyordum ben o zamanlar.
/Bir ses.../ Evimizin bahçesinde ki kardan adam erimemiş, Rüyalarımı süsleyen hayallerim gibi yıkılmıştı. Annemin kucağında buluvermiştim kendimi. Anlamaya çalışıyordum olup bitenleri, Korkuyordum... İnsanların çıldırırcasına feryat figan içinde Gözyaşları fışkırmıştı pınarlarından. Meriç dolmuş taşıyor, delirmek üzereydi, isyan ediyordu bu insansızlığa. Elinden bir şeyler gelmiyordu. İşte buna dayanamıyor Önüne kattığı her şeyi yerle bir edip, Sonsuzluğa akıyordu. Delirmişçesine gidebildiği her yere...
53 /Bir ses daha.../ Sıra bizim eve gelmişti, Kapımız kırılmış kardan insanlar evimize girmiş, Karşı çıkan babamı ve anemi tartaklamışlardı. Bütün hayatımızı, anılarımızı, eşyalarımızı tek bir bavula koymamız emredilmişti. Köy meydanında topladıkları Biz'leri uzun bir yürüme yola çıkarmışlardı. Sanki kapı dışarı ediliyorduk Sanki ölmeye götürülüyorduk Biz bu vatanın insanları değil miydik? Adım Meriç Tuna! Ben daha çocuktum o zamanlar. Yaşayamadıklarımın yerini alan gözyaşlarım da yeşeren fidan olup Draginova çayırlarında büyüyememiştim. Annemin kokusunu koklayamamıştım. "Anne" demenin haricinde dilimi konuşamıyordum. Annemin diktiği papatya sarısı entariyi giymeye bile vaktim yoktu Belki de hiç giyemeyecektim... Oysaki şanslıydım, Yaşıyordum Ve hayattaydım... Ama artık çocukluğum gök kuşağı gibi renkli değildi. /Sonunda yolculuk bitti derken O eski ahırdan bozma vagonlara ite kaka hayvan istifi doldurulmuştuk Aç, susuz ve yorgunduk... Pis kokular, nem, rutubet, paslı demirler... Gıcırdayan hantal raylardan yavaş yavaş kayıyorduk Tıpkı mal ya da para karşılığı takas edilip satılmış hayvanlar gibi.../
Adım Meriç Tuna! Ben daha çocuktum o zamanlar Şimdi yirmi sekiz yaşındayım Evli bir çocuk sahibi, çocukluğunu arayan bir çocuğum hala... Annemin adı Meriç, oğlumun adı Meriç Onun çocuğunun adı da Meriç olacak Zaman gelecek çocuğumla, çocuklarıyla Ve onun da çocuklarıyla Draginova'ya gideceğiz. Mezar taşlarımızda da Meriç yazacak. İşte o zaman; Meriçler Meriç'le, Tunalar Tuna ile buluşacak İşte o zaman;
Eskisi gibi o şehvetli günlerine kavuşacaklar.
54
Şimdi buram buram burçak kokan sadece adını bildiğim Sazlı Malkoç’un, atalarımın çivit mavisi evlerini, Tarlalarını, dağını, taşını, özümü Ve en değerlisi "canım annemi" benliğime dair özlemlerimle arıyorum. Aramak, bulmak için umutlarıma kına yaktığım gençliğim Beton duvarlar arasında sıkıştı. Sağ yanım memleket hasreti, Sol yanım yitip giden yaşayamadığım çocukluğum... Ortası ise annemin yoksunluğu... Ortada kala kaldım anne, boğulmak üzereyim. Gel de kurtar beni anne. Adım Meriç Tuna! Öldüğümde geri vermek üzere ödün(ç)aldım Meriç ah Meriç... Nice canlar aldın Meriç... Adına nice türküler koşulan, Şiirler yazılan Meriç... Yine coşkulu mu, yoksa durgun musun? Yine çocuk mu, yoksa delikanlı mısın? Ya da büyümüş bir adam mısın? Kim bilir ki... Benim adım Meriç Tuna! Şimdi kaybettiğim annemi arıyorum Annesine sarılan çocukları kıskanıyorum Delik deşik oldu bu yüreğim. Rengimde sen, ruhumda sen... İnancıma teslim oldum. Anne, hadi söyle bana Bak yanındayım işte, dizlerine de sarıldım. Kalk hadi; Bana Meriç'i anlat, köyümü anlat Anne... Önce memleketim sonra sen terk-i diyar ettiniz Benden ve benim dünyamdan. Anne duyuyor musun beni? Anne duy sesimi.. Anne... Duy sesimi ne olur? Özledim seni... Şair: Bülent Kaya
Kanuni Sultan Süleyman’ın baş mimarı Sinan'ı huzuruna çağırarak şöyle söylediği anlatılmaktadır: "Ey koca mimar! Batı'da gittiğimiz en uç ilimiz Mostar'da öyle bir köprü yaptırasın ki, bu güne kadar eşi benzeri görülmeye; bakan gözü gönlü fethede; Türk'ün adını hatırlata, yaşata!" Bu fermanın üzerine Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından tasarlanan köprü, 9 yılda inşa edilmiş ve 1566 'da tamamlanmıştır
Faruk Günayer Mostar Köprüsü: Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin Mostar şehrinden geçen, Neretva Nehri üzerinde Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayruddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprüdür. Mimar Hayruddin, köprü için 456 kalıp taş kullanmıştır. Köprü, çevresindeki kente adını da vererek Hersek bölgesinin ana kenti olmuştur. Bosna-Hersek'te başlayan iç savaş sırasında Mostar Köprüsü'ne ilk saldırıyı 1992'de Bosnalı Sırplar düzenledi. 1993'te Hırvat tankları köprüye daha büyük bir zarar veren saldırılarını başlattı. Kasım ayının sonunda köprü tamamen yıkıldı. Dev taşları, Neretva Nehri'nin sularına gömüldü. Mostar Köprüsü, yüzyıllar boyunca Bosna'da hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolüydü. Şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini, birbirine bağlıyordu. Köprünün yıkımı, Mostar'ın çok uluslu mirasının reddedilmesi anlamına geliyordu. Mostar Köprüsü' nün eski haline uygun olarak yeniden inşası çalışmaları 1997'de başladı. Macar ordusundan dalgıçlar orijinal taşları nehir yatağından bulup vinçlerle çıkardı. Suyun içinde bozulmaya uğrayan taşlar yapıda kullanılamadığından orijinal taşların çıkarıldığı, günümüzde kapalı olan taş ocağı tekrardan bu iş için açılıp aynı ocaktan çıkarılan taşlar köprünün yapımında kullanıldı.
56
Bulgar Zulmünden Kaçanlar Anlatıyor
Bulgaristan’daki Türklerin vahim durumları 20. yüzyılın alnında açılan bir kanser yarası olmuştur. Dört yıl boyunca dille tarif edilemeyecek şekilde meydana gelen olaylar, tarihe silinmez harflerle yazılmalıdır. Sami Mümünoğlu: Kırcaali’nin Koşukavak ilçesi Küçük Taşlı, Kemikler mahallesinden. Acılara tahammül edemeyerek kaçmayı başarmış. Kendi ağzından: Yıl 1984 ben askerdim. O sene Kasım ayında terhis oldum. Koşukavak’ı geçerek bizim köye yaklaştığımda birde ne göreyim; polis, asker köyleri kordon altına almış. Giriş çıkış yasaklanmış. Bizim köy Yunanistan hududuna yakın. Bana dur dediler durdum. Silahlar elde sanki bir savaş havası esiyordu. Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun diye sorgudan geçtim. Askerden geldiğimi anlatınca beni bıraktılar. Köyde ıssızlık hâkimdi. Eve geldim, kimseler yok. Komsunun birini gördüm. Bana insanların isimleri değiştirilmesin diye köy kırlarına, ormanlara kaçtıklarını söyledi. Evlerine dönemiyorlar ancak kaçak olarak ekmek ve giyecek almaya geliyorlar. Ailemi buldum, bu şekilde kimi evde kimi kırda en azından üç ay balkanlarda kaçak yaşadık. Fakat ne çare bastırdılar isimlerimizi değiştirdiler.
İbrahim İbrahimoğlu: Kırcaali’nin Eğridere İslamlar köyünde 1965 yılında doğmuş. Ailesi ile beraber 1985 yılı eylül ayında kaçmayı başarmış. Önce Yugoslavya ya oradan da Türkiye ye gelmiş. Kendi ağzından: Bulgaristan’daki insanlarımız farenin kediden kaçtığı gibi kaçıyor. Ama nereye? Orada yaşam çoktan kalktı. Ben 1984 yılı askere gittim. 1985 yılı mart ayında iyi hatırlıyorum; bir sabah komutan, Kırcaali sancağında Türk asker varsa hepsi şu salona girsin diye emir verdi. O sabah komutanlar bir kitap okudular, güya bizler Osmanlılar tarafından zorla Türkleştirilen Bulgarlarmışız. Şimdi size asıllarınızı (isimlerinizi) vereceğiz, tüm adet ve gelenekleriniz 500 yıl evvelki gibi olacak dediler. Ellerinde bir isimlik vardı birer birer buradan isimlerinizi seçiniz dediler. Sıra bana gelince komutanlara, ben kendimi Türk biliyorum bu nasıl olur diyerek önümdeki isimliği itince arkamdan bana bir sille indirdiler. Bayılmışım, ayıldığımda anladım pabuç pahalı. Benim adımı Demir koyun dedim olmaz dediler, Deniz olsun, dedim yine olmaz. Uyanık sen hep Türk kelimeleri söylüyorsun diyerek adımı kendileri koydular. Böylece sansüre uğramış oldum. Sonra zaman zaman bizim olduğumuz kışlada geceleri elektrikleri söndürmeye başladılar. Neymiş efendim, Pazarları mum yakıp ta kilisedeler de ayin yapıyorlar ya, bizi de alıştırmak için elektrikleri söndürüp mum yakıyorlardı. Bunu aşikâr konuşuyordu, Bulgar asıllı askerler. Çok aşağı gözle bakmaya başladılar. 1985 yılında Ordu alarma geçti. Yedek asker topladılar. Toplantı yaptılar. Şayet Türkiye bir kıpırdama yaparsa kısa bir zamanda İstanbul’u alırız diyorlardı. İçimden ne gülünç ne iğrenç konuşmalar diyordum. Eğridere’den Salim Gümüş Burgaz’da bulunan Türk konsolosluğuna durumu anlatmak için gittiğinde yakalayıp beş yıl hapis cezası verdiler.
Varna Bulgaristan
Latin Köprüsü Bosna Hersek
www.balturk.org.tr