si_11

Page 10

Sayfa: 10

Sayı: 11

SOSYALİST İŞÇİ

CENEVRE BULUŞMASI NATO üyesi ülkeler, 1979 yılında “İkili Karar” denilen ünlü bir karar aldılar. “İkili Karar” gereğince; bir yandan 1983 sonunda İtalya, B.Almanya, İngiltere, Hollanda ve Belçika’ya Cruise ve Pershing II nükleer füzelerinin yerleştirilmesinin hazırlıkları yapılırken bir yandan da Avrupa’da nükleer silahların dengesini bozduğu iddia edilen Sovyetler Birliği ile bir anlaşmaya varmak için görüşmeler yapılacaktı. Bildiğimiz gibi ABD ve Sovyetler Birliği Cenevre’de yapılan görüşmelerde anlaşamadılar ve İtalya; B.Almanya ve İngiltere’ye füzeler yerleştirildi, özellikle füzelerin yerleştirildiği yıl olan 1983’te en yüksek boyutlarına ulaşmak üzere, bu dönemde bütün bir Avrupa büyük barış gösterilerine sahne oldu. Milyonlarca insan füzelere karşı sokaklara döküldü. Elbette Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’ndeki resmi gösteriler, sadece NATO-ABD füzelerine karşı yapılırken, Batıldaki gösteriler resmi gösteriler değildiler. Kiliselerden, sekter SSCB taraftarı gruplara kadar çok geniş bir yelpazeyi temsil ediyorlardı. Milyonlarca insanı içinde barındıran bu geniş yelpazenin andaki hedefi’ füzelerin yerleştirilmesini durdurmak olmakla beraber, Doğu’da ve Batı’da nükleer silahlara karşı olmak temel yaklaşım idi. SSCB ve Doğu Avrupa’daki yandaşı ülkelerde resmi devlet-parti kararlarının ve örgütlerinin dışında barış ve silahsızlanma konusundaki her türlü girişim —ki bu girişimler kendi ülkelerindeki silahlanma ve militarizmin tırmanmasını da sorgulayan girişimlerdi— parti-devlet baskısı altında ortadan kalkarken, Batı’da bu sorun en geniş yelpaze içinde tartışılıyor, kamuoyunu en fazla meşgul eden sorun oluyordu. Nükleer silahların dehşetine dair araştırmaları kapsayan kitaplar, broşürler, afişler yayınlanıyor, kongreler toplanıyordu.. Kısacası korku insanları harekete geçiriyor, düşündürüyordu. SICAK BİR SOĞUK SAVAŞ

L. KARADENİZ “İkili Karar “in arkasından, o zamana kadar resmi NATO stratejisi olan “Esnek Mukabele Stratejisi” de değişiyor ve yerini “Yıldırma Stratejısi” ne bırakıyordu. Yıldırma Stratejisi’nin dayandığı ilke şu: Bir yandan silahlanarak SSCB’yi korkutmak, bir yandan da görüşmeleri sürdürmek. Böylece Doğu ile Batı arasındaki 1970’li yılların yumuşama (detant) politikası ortadan kalkıyor, yerini karşılıklı sertlik politikalarının egemen olduğu soğuk savaşa bırakıyordu. Orta Amerika’da ve Orta Doğu’da SSCB ve ABD dolaylı olarak ta olsa askeri olarak karşı karşıya geldiler. SSCB destekli güçlerle ABD askerlerinin doğrudan çatışmasına ramak kaldı. Bu tehlike hâlâ devam ediyor. Honduras’taki yoğun ABD askeri varlığı Nikaragua’yı ve FMLN/FDR’ın başarısı halinde El Salvador’u tehdit ediyor. “Lübnan’ın toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla” Lübnan’a çıkan Amerikan, Fransız ve İtalyan askerleri doğrudan Suriye birlikleri ile çatışmadılar. Ama, Humeyni yanlısı örgütlerin komploları sonunda epeyce kayıp verdikten sonra gemilerine binip ayrılmak zorunda kaldılar. SSCB destekli Suriye birlikleri ise Lübnan’daki askeri varlığını sürdürüyor. Bu iki sıcak bölgenin dışında Güney Afrika, Afganistan, Polonya iki blok arasındaki gerginliğin odak noktalarını oluşturmaya devam ettiler. Özellikle 1983 sonunda, Cenevre görüşmelerinin kesilmesi ve Avrupa’ya füzelerin yerleştirilmesinden sonra, 1984 yılı boyunca sertlik politikaları üslûpta ve fiili olarak II. Dünya Savaşı’nı takip eden soğuk savaş yıllarından sonraki en keskin noktaya ulaştılar.

muşama politikalarına geri dönülecek” diye bir yandan da sevindirecek bir şey oldu. SSCB Dışişleri Bakanı, Politbüro üyesi Gromiko ve ABD Dışişleri Bakanı Shultz Cenevre’de, silahlanma yarışının kontrol altına alınması görüşmelerini başlatmak üzere tekrar bir araya geldiler. Bundan önceki Cenevre görüşmelerini, “Batı Avrupa’dan füzeler sökülmedikçe bir daha masaya oturmayız” diye terk eden veya “SSCB’nin modern nükleer silahları geliştirecek teknolojik ve ekonomik olanaklara sahip olmadığını zanneden emperyalistler yanılmaktadırlar” diyen SSCB, neden fikrini değiştirdi? Yoksa, ABD tarafından bakınca, Yıldırma Stratejisi doğrumu çıkmıştı? Çünkü, ABD 1983 başında, basında Yıldızlar Savaşı diye adlandırılan yeni bir nükleer “uzay savunma sistemi”nin araştırmalarına ve denemelerine başlayacağını a-ıklamıştı. 1984’te ise yeni “savunma sistemi “ne dair gelişme ve tartışmalar uluslararası politikanın en önemli konusu oldu ve SSCB’nin sert sözlü saldırılarına hedef oldu. Resmi açıklamalar gerçeği kavramamıza pek yardım etmiyor. Ve gerçeği kavramak için, hangi tarafın kaç tane ve hangi tipten silah sistemine sahip olduğu gibi incelemelerin ötesinde, dünyadaki başka gelişmelere dikkat etmek gerekiyor. GERİLEYEN ABD EMPERYALİZMİ

YENİ CENEVRE GÖRÜŞMELERİ

Amerikan emperyalizmi 1970’li yıllarda dünya pazarını kontrol eden güç olmaktan çıktı. 1950’de dünyadaki bütün malların ve hizmetlerin %52’sini üreten ABD, 1970’ de %30’unu, bugün ise %22’ sini üretiyor.

1985’in başında dünya kamuoyunu şaşırtan ve hatta “galiba gene yu-

Başta B.Almanya olmak üzere gelişen Avrupa ve Japon ekonomileri,

dünya pazarlarındaki paylarını ABD aleyhine arttırdılar. Bizzat Amerikan iç pazarına el attılar. “Malların ve sermayenin serbest dolaşımı” sloganının şampiyonu ABD korumacı tedbirlerini sürekli arttırıyor. Krizin en önemli göstergesi olan yatırımların ve büyüme hızının düşmesi devlet gelirlerini azaltırken Amerikan devleti bütçe açıklarını kapatmak için büyük borçlanmalara giriyor. 1980’de Reagan ilk defa başkan seçildiğinde 750 milyon dolar olan bütçe açığı 1985’te 210 milyar dolar oldu, Ekonominin bu durumu değişmediği taktirde, Reagan’ in ikinci başkanlık döneminin sonunda devlet borçlarının 2 trilyon dolar olacağı hesaplanıyor. Ekonomik olarak durgunluk dönemine girmiş olmakla beraber, ABD emperyalist kampta siyasal hegemonyasını sürdürüyor. II. Dünya Savaşı sonunun konjonktüründe kurulmuş olan bu hegemonya hâlâ varlığını sürdürüyor ve bu hegemonyayı korkutucu bir, askeri güç destekliyor. Asıl tehlike Kapitalizmin kendi krizi olmasına rağmen ABD yönetimi anti-SSCB sertlik politikalarını tırmandırarak ve bu politikalar çerçevesinde alınmasını zorladığı hem ortak askeri tedbirlerle —NATO çerçevesinde—, hem de kendi üstün askeri gücüyle emperyalist kamptaki müttefikleri üzerinde siyasal hegemonyasının sarsılmamasına çalışıyor. Dolayısıyla silahlanma harcamalarını sürekli yükseltiyor, yeni silahlar geliştiriyor. Pentagon’un şefi; Savunma Bakanı Weinberger ABD yönetimi içinde bu politikaların en kararlı savunucusu olarak sivriliyor. Bu politikalara karşı ulusun onayı ise, son yıllarda iyice tırmanan milliyetçilik, vatanseverlik, anti-komünizm ve anti-SSCB temelinde sağlanıyor. Bu noktada, “Peki neden bir yandan SSCB ile diyalog sürdürmekten bahsetsin? Neden buna ihtiyaç duysun?” diye bir soru akla gelebilir. Görebildiğimiz kadarıyla, Amerikan tekelleri arasında bu po-


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.