Fabrika 63

Page 108

Kemalizm ve Anti-Komünizm

Suphi cinayeti olmuş, bu konu daha önceki yazılarımızda etraflıca ele alınmıştır. Diğeri ise yukarda zikrettiğimiz o malum sözlerdir. M.Kemal bu sözleri etmiş midir? Onun el yazısıyla ve imzasıyla bu sözlerin yazılı olduğu bir belgeyi Selim Sarper ortaya koymuş; daha sonra Çetin Altan bu yazıyı İsviçre’ye göndererek kaligrafi uzmanlarına inceletmiş ve sonuçta bu el yazısının teknik olarak Atatürk’e ait olmadığı anlaşılmış; Selim Sarper de bu sonucun normal olduğunu, çünkü kendisinin bu yazıyı aslının üzerine cam koyarak kopya ettiğini söylemiştir. Daha sonraları Atilla İlhan, 2005 yılında çıktığı “Ceviz Kabuğu” programlarından birinde bu olayı ele almış; yıllar boyu Atatürk’e atfedilen bu sözün aslında ona ait olmadığı, belirtilen yazının bir taklit olduğu gerçeğinden hareketle M.Kemal’in asla anti-komünist olmadığı, hatta bir tür “solcu” olduğu şeklinde geleneksel yavelerini tekrarlamıştır. Sözü geçen yazının bir taklit olduğu kesin gibidir. Ancak bu durum, mezkur sözlerin Atatürk tarafından telaffuz edilmediği, söylenmediği anlamına gelir mi, bu ayrı bir konudur. Bu konuda incelediğimiz bütün kemalist, türkçü, ülkücü-faşist internet siteleri, sözkonusu sözleri neredeyse bir logo haline getirmekle beraber, bunların kaynağı hakkında anlamlı bir bilgi sunamamaktadır. Sorun gene Atatürk’ü ve onun tarihsel mirasını sol ve sağ’ın kendi aralarında çekiştirdikleri, diğerine kaptırmayarak sahiplenmeye çalıştıkları eski tiyatronun yeniden sahnelenmesidir. Ancak bu kez durum 60’lardakinden farklıdır; zira kolları çekiştirilen Atatürk heykelinin ardında 12 Eylül’ü yapan ve Türkiye’ye halen damgasını vuran güçlü bir faşizan-militarist yapı vardır ve keyifle seyrettiği bu manzarada, Atatürk imajına yapışmış olan sağı da solu da bu sayede rahatlıkla idare etmektedir. Gene ideolojik kirliliğe konu olmaya müsait bu alanda, imdadımıza belgeler yetişmiştir. Geçtiğimiz aylarda TÜSTAV yayınlarından çıkan “1929 TKP Tevkifatı” başlıklı çalışma,

106

bu sözlerin yalnızca gerçekten söylendiğinin kanıtını sunmakla kalmamakta, bunların telaffuz edildiği tarihsel arkaplan hakkında da ayrıntılı bilgi vermektedir. Konu şu şekilde gelişmiştir:

1929 Tevkifatı ve M.Kemal’in Müdahalesi 1927 Tevkifatından sonra TKP’de bir Muvakkat (geçici) Merkez Komitesi oluşturulmuştur. Hikmet Kıvılcımlı, Hüsamettin Doğu, İsmail Bilen gibi kadroların öne çıktığı ve hareketin İstanbul ve İzmir’de yeni unsurlarla güçlenerek geliştiği bu dönem, İzmir polisinin başlattığı bir operasyonla son bulmuştur. İlişkiye geçilen ve kazanılan tüm üye ve sempatizanların gözaltına alındığı bu operasyonda hemen hepsine (hatta yakınlarına) işkence yapılmış, sanıklar baskı altında verdikleri ifadeleri 26 Haziran 1929 günü çıkarıldıkları mahkemede reddetmişlerdir. Bu tevkifatın ve onu izleyen mahkemenin ilginç ve özgül yönü, savcılığın iddianamesidir. Gerek savcı, gerekse hakim, defalarca üstüne basa basa şunu belirtmiştir: “Komünizm Türkiye’de elbette bir suç değildir. İsteyen istediğini düşünür ve düşündüğünü ifade edebilir. Suç olan halkı hükümete karşı isyana teşvik etmek ve irticai demeçler vermektir.” Savcılığın irticadan kastettiği, dağıtılan TKP bildirilerinde yer alan ve harf devrimiyle kıyafet devrimini alaya alan ifadelerdir. Görüldüğü gibi, devlet o güne kadar komünistlere soluk aldırmamakla birlikte, yapılan baskı ve saldırının gerekçesi asla açık ve yıllar boyu alışageldiğimiz adi anti-komünizm olmamış; kullanılan esas argümanlar “güvenlik ve istikrarın bekası”, ya da bizzat komünistlerin şahsına yönelik suçlamalar olagelmiştir. Daha 1920’de M.Kemal, M.Suphi’lere saldırdığı meşhur Meclis gizli oturumunda komünizmi lanetlememiş; sadece M.Suphi’ler için “memleketin birtakım soysuz evlatları” deyimini kullanmıştır. 1925’de Takrir-i Sükun esnasında yapılan tevkifat olaAralık 2006 fabrika


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.