Dan brown ihanet noktası e kitap

Page 197

denizaltının dibe doğru hızlı bir serbest düşüşe geçtiğini hissetti. 487 Vücudu kabinin içinde yukarı toslamıştı kendini çivilenmiş gibi hissediyordu. Etrafını baloncuklar sarmıştı. su onu döndürüp sola ve yukarı doğru sürüklüyordu. Kalçasına sert bır delik yüzeyi çarptı. Birden serbest kalmıştı. Sıcak ve ıslak sonsuzlukta dönüp yuvarlanırken Rachel ciğerlerinin nefessiz kaldığını hissetti. Yüzeye çık! İşık aradı ama göremiyordu. Dünyası nereye bakarsa baksın aynı görünüyordu. Karanlık. Yerçekimi yoktu. Aşağı ya da yııkarı kavramı yoktu. O dehşet dolu anda Rachel, ne yöne gideceğini bilmediğini farketmişti. Binlerce metre aşağıdaki Kiowa helikopteri, artan basıncın etkisi altında eziliyordu. Basınca karşı direnerek hâlâ helikopterde duran, tahrip gücü yüksek on beş tanksavar AGM-114 Hellfire füzesinin bakır astarı konileriyle yaylı-patlama başlıkları, tehlikeli biçimde içeri çekiliyordu. Okyanus tabanının otuz metre yukarısında, mega girdabın güçlü döngüsü helikopterden geriye kalanları alıp, magma kubbesinin akkor halindeki kabuğuna doğru döndürerek aşağı çekti. Ard arda parlayan kibrit çöpleri gibi patlayan Hellfire füzeleri, magma kubbesinin tepesinde koca bir delik açtılar. Nefes almak için yüzeye çıkıp ümitsizlik içinde tekrar dalan Michael Tolland, Hellfire füzeleri patladığında suyun dört buçuk metre altında, gözleriyle karanlığı tarıyordu. Yukarı doğru yayılan beyaz ışık, şaşırtıcı bir görüntüyü aydınlatmıştı; Tolland'ın sonsuza kadar hatırlayacağı bir sahneyi. Rachel Sexton üç metre aşağıda, sarkıtılan bir kukla gibi duruyordu. Onun altında hızla dibe batan Triton denizaltısının cam kubbesi gevşekçe sallanıyordu. Açık denize kaçışan köpekbalıklarının, bölgede meydana gelecek tehlikeyi sezdikleri anlaşılıyordu. Rachel'ın denizaltıdan çıktığını görünce duyduğu neşe, bundan sonra olacakları fark edince anında kayboldu. İşık azalırken Rachel'ın bulunduğu pozisyonu ezberine alan Tolland, hemen dalıp ona doğru yüzdü. Binlerce metre aşağıdaki magma kubbesinin yırtılan kabuğu açılınca, sualtı volkanı patlayarak, bin iki yüz santigrat derecedeki magmayı denize püskürttü. Yakıcı lavlar değdiği anda suyu buharlaştırarak, mega girdabın merkez eksenine yoğun bir buhar kolonu gönderdi. Kasırgalara güç veren aynı akışkan dinamiği kinematik özellikleriyle hareketlenen buharın dikey enerji transferini, enerjiyi ters yöne taşıyan bir antisiklonik girdap sarmalıyla dengeleniyordu. Bu yükselen gaz kolonunun etrafını sarmalayan okyanus akıntısı, aşağı doğru dönerek yoğunlaştı. Kaçan buhar, milyonlarca galon deniz suyunu aşağıdaki magmaya doğru çeken bir vakum etkisi yaratmıştı. Yeni sular dibe çarptıkça, onlar da buharlaşarak, büyüyen kolona katılıyor ve aşağı daha çok su çekiyordu. Yerini daha fazla su doldurdukça, girdap daha da büyüyordu. Hidrotermal mega girdap uzuyor ve her geçen saniye güçlenerek büyürken, üst kenarı sabit bir hızla yüzeye doğru tırmanıyordu. Bir okyanus kara deliği doğmak üzereydi. Rachel kendini ana rahmindeki bir bebek gibi hissetti. Sıcak ve ıslak karanlık onu kuşatmıştı. Sıcak karanlığın içinde beyni bulanmıştı. Nefes al. Bu refleksle mücadele etti. Gördüğü aydınlanmâlar sadece yüzeyden geliyor olabilirdi ama çok uzak görünüyordu. Bir hayal. Yüzeye çık. Rachel güçsüzce, ışığın geldiğini gördüğü yöne doğru yüzmeye başladı. Artık daha fazla ışık görüyordu... uzaklardaki esrarengiz kırmızı bir parlama. Gün ışığı mı? Daha kuwetli yüzdü. Bir el onu ayak bileğinden yakaladı. Suyun altında çığlık atmak için ağzını açan Rachel, ciğerlerinde kalan son havayı da vermişti. 489 El onu geri çekiyor, döndürerek aksi istikameti gösteriyordu. Bunu kavrayan el Rachel'a tanıdık gelmişti. Michael Tolland oradaydı, onu kendisiyle beraber diğer yöne çekiyordu. Rachel'ın zihni Tolland'ın onu aşağı çektiğini söylüyordu. Kalbiyse, Michael'ın ne yaptığını bildiğini. Annesinin sesi, bacaklarını çırp, diye fısıldadı. Rachel elinden geldiğince kuvvet sarfederek bacaklarını çırptı. 130 Tolland, Rachel'la birlikte yüzeye çıkarken her şeyin bittiğini biliyordu. Magma kubbesi yırtıldı. Girdap yüzeye ulaştığı anda dev sualtı kasırgası her şeyi aşağı çekmeye başlayacaktı. Fakat tuhaftır ki, yüzeydeki dünya az önce bıraktığı kadar sakin değildi. Sesler sağır ediciydi. Sanki o suyun altındayken bir fırtına patlamışçasına, yüzüne rüzgâr çarpıyordu. Tolland oksijensiz kalmaktan sersemlemişti. Suda Rachel'a destek olmaya çalıştı ama bir şey onu


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.