Zamandk257

Page 24

kursu@zaman.com.tr

BU SAYFA, M. FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDI’NIN SOHBET VE YAZILARI ESAS ALINARAK HAZIRLANMAKTADIR.

Sosyal hareketler ve tabii süreçler Bütün bir toplumu ve belki de gelişme seyrine paralel olarak bütün insanlığı kucaklayan, onlara hizmet götüren hareketlerde birbirini izleyen, izlemesi gereken tabii süreçler vardır. Bu tabii süreçlerin başında hiç şüphesiz iman, ardından icmalî ve tafsilî ilim gelir. Herhangi b i r düşüncede e ğ e r i l i m önemli bir konuma gelmiş ise bu demek değildir ki iman ihmal edilebilir. Hayır. Bu çok ciddi bir yanılmışlık ve aldanmışlık olur. Bu, o düşünceyi sosyal oluşumların tabii seyrine bırakmak anlamına gelir. Onun için toplum içinde fikrî önderlik yapanlar iman mevzuunda sürekli canlı tutacak esaslar bulmak, metodlar ve sistemler üretmek zorundadır. Bu yönlendirme olmazsa rehavet devreye girer; “Allah’a şükür yıllardır başarıdan başarıya koştuk, artık zaman rahata erme zamanıdır.” demeler söz konusu olur. Bu safhadan sonra o düşünce adına yaşama, hayatını onun gereklerine göre düzenleme bir tarafa, insan Rabb’ine karşı yapmakla mükellef olduğu ibadetleri bile kültürel bir aktivite olarak görmeye başlar. Artık bu tip kimseler için dün aşk, vecd ve heyecanla yapılan, gözyaşları ile süslenen ibadetler kültürel bir aktivitedir. Cuma da, bayram da, hac da bir kültürün dışa yansımasından ibarettir. Fakat iman kendi kıvamında, kendi tazeliği içinde ve ilk dönemdeki orijiniyle korunabilse bu türlü vartalar içine girilmez. Onun için iman, hiç ara verilmeden sürekli insanlara telkin edilmeli, ısrarla onun üzerinde durulmalı. Onu insanların gönlünde, kalbinde, kafasında sürekli canlı tutacak sistemler icad edilmeli ve gerekirse insanlar bu mevzuda zorlanmalı. Aksi halde karbonlaşma başlar orada. Bediüzzaman Hazretleri bu sebeple iman üzerinde ısrarla durur.

Aksiyonda Süreklilik Evet, aksiyonda süreklilik inancını, insanların gönlüne, kafasına, ruhuna ve vicdanına duyurmalıyız. Şahsen ben insanların kalplerinde sürekli ve hiç doyma bilmeyen oburlukla “Müslümanlığı âleme duyurma” his ve heyecanını uyarmak gerektiği kanaatindeyim. Bunun havarilerini yetiştirmeliyiz. Her insanı bu ufkun potansiyel havarisi görmeliyiz. Kamil insan yetiştirme, milletine hizmeti gaye edinenlerin hareket yörüngesi olmalı. Bu arada, yetiştirilmesi konusunda ihmal gösterilmiş ve yanlış yollara sapmış insanlarımızla da ciddî bir şekilde ilgilenilmeli. Onların aktif hale gelmesi için elden gelen

her

şey yapılmalı, her gayret ortaya konulmalı. Öyle bir sistem ortaya konulmalı ki tek ferdin bile zayi olmasına fırsat vermemeli. Şu anda top-

lumumuzda böyle bir sistemin ortaya konulduğu söylenemez. “İşin tabiatı icabı” falan deyip işin içinden sıyrılmak isteyenler olabilir ama bence böyle düşünmek yanlış. Biz Allah’a gönülden inanmış insanların canlılığına süreklilik kazandıracak, herkesin işin başındaymış gibi ciddî bir gönül iştiyakıyla, havariler misali hareket etmesine müsait zemini hazırlayamıyoruz. Kafalarımız yetmiyor o işe veya o mevzuda bir araya geldiğimizde ciddî beyin fırtınaları meydana getiremiyoruz. Ben, Üstad o meselenin inkisarı içinde ölmüştür diye düşünüyorum. Benim inkisarım ise beni öldürecek kadar değil, çünkü o bir gönül meselesi. Evet, zorlamayla dahi olsa insanları o mevzuda yönlendirebilecek bir sistem kurulmalı, tıpkı fabrikada çalışan işçilerin sistemi gibi. Hani işini yapmayan birine sistem hemen müdahale eder; ama şefi, ama arkadaşı, ama ustabaşı... işte öyle... Herkes durduğu yerde, bulunduğu makamda mutlaka o sistemin genel işleyişinin hem bir parçası hem de kontrolcüsü olmalı. Cenab-ı Hakk’ın fevkalâde inayeti başımızın tacı. Biz O’nun nihayetsiz inayetinin her zaman beklentisi içindeyiz. Fakat irademiz de var ve Allah bizi irademiz sebebiyle muhatap almış. Öyleyse bizim de bu meseleyi o zaviyeden ele almamız gerekir. Bir başka ifade ile O’nun fevkalâde inayetleri, ihsanları, lütufları ve keremlerini vesile-i şükür yapar ve onları artırması için

Allah’a teveccühte bulunuruz. Ama dünyada kaldığımız süre içinde plânlarımızı, bize ait gibi gördüğümüz ama aslında emanet olarak bize verilen benliğin, iradenin rükünlerini kullanarak yaparız, yapmaya çalışırız.

Dururken Hareket Etme Evet, bir taraftan bilme, isabetli hareket etme, diğer taraftan heyecanlarını sürekli koruyup azimli ve kararlı olma, küheylanlar gibi yerinde dururken b i l e

sürekli hareket etme, yerinde oynayıp durma, bana çok önemli geliyor. Bunun çok kolay olduğunu zannetmiyorum. Fakat yapılmaz demek suretiyle de inkisar hâsıl etmek istemiyorum. Hâlihazırdaki şartlar ve mevcut durum, aşk u heyecan adına önemli ve elverişli bir ortam sayılabilir. Şahsî kanaatim, bugün yaşayanlar gelecekteki nesillerden daha avantajlı sayılır. Kendi canlılıkları, başkalarına hayat üflemeleri, iç kokuşmalara karşı siyanet içinde bulunmaları gibi hususlar adına daha şanslı, daha avantajlı sayılır. Fakat şu da unutulmamalı ki günümüzün nesilleri kendilerini ayakta tutacak esaslardan, dina-

miklerden uzaklaşıyor, onları ihmal ediyor. Farkına varmadan, yavaş yavaş, aheste aheste gelen ve ruhunun içine yerleşen öldürücü faktörlerin farkına varmıyor. Hepsinden kötüsü bunları tabii gelişmenin bir neticesi olarak kabulleniyor. “Bu bir vetire, dün öyleydi, bugün böyle, yarın başka türlü olacak.” diyor. Tabii görüyor mana adına, ruh adına çürümeyi, solmayı. Ve bu hepimiz için söz konusu. Gerçi Cenab-ı Hakk’ın kendilerine büyüklük bahşettiği insanlar hayatlarının her karesinde aşmışlar bu vartaları ve değişmemişler hiçbir zaman. Bakın o tabakat kitaplarına: Niceleri bütün bir ömür boyu bir yere çardağını kurmuş, atını bir kenara bağlamış, zaman gelmiş sağda, solda hadis-i şerif toplamış; zaman gelmiş “savaş var” denildiğinde savaşa koşmuş; zaman gelmiş devlet “sana şurada ihtiyaç var” deyince, çardağını söküp bineğinin sırtına bağlamış ve oraya gitmiş. İşte bir ömür boyu değişmeden bunu aynı çizgide devam ettirme çok önemli bir mesele, Allah’ın bir lütfu bu. Fakat bu aynı zamanda o hareketin ani’l-merkez gücünü de gösteriyor. Hatta o Havâric ve Nevâsıb hareketinde bile ben çok önemli bir dinamizm görüyorum. Sadece orada basiretli dimağlar meseleyi yönlendirmede kusur ettiklerinden dolayı, o çağlayanı zararlı hâle getiriyorlar. Aslında orada coşkun bir iman, müthiş bir heyecan, bir şeyler yapma azmi ve bâtıla başkaldırma var. Ama dinlemeleri gerekli olan insanı veya insanları dinlememe kusuru onlara ait. Hazreti Ali’yi dinleselerdi birçok ciğersûz hadise olmayabilirdi. Bugün de olabilir bunlar. Doğruluk, iyilik, güzellik adına iyi şeyler yapmak için bir araya gelenler, gelecekte birbirini yiyebilirler. Siz bunları bugün sarmaş-dolaş görebilirsiniz, fakat ferasetiniz varsa, o tipleri dişlerinin yapısından, tırnaklarının uzunluğundan, pençelerinin vahşice durmasından anlayabilirsiniz. Bu olumsuz dalgaları kırabilir miyiz? Elbette... Bu bizim yerimizde sağlam durmamıza bağlı. Hâsılı; zor şeylerden bahsettik. Benim ciddî endişelerim var. Başarının ve zaferin öldürücülüğü beni, yolda yürümeye devam ederken başarılı olacak mıyız-olmayacak mıyız düşüncesinden daha çok korkutuyor.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.