Pınar - Bana Yaşamayı Öğret

Page 23

Eve giden yolda aklında sürekli anlattıkları dolaşıp duruyordu. “Küçük kızım Lexie öldüğünde 2 yaşındaydı. Görsen melek gibi bir kızdı. Her anne yavrusu için aynı şeyi söyler değil mi? Ama benim bebeğim gerçekten melekti, o yüzden Tanrı onu yanına o kadar erken çağırdı. Öldüğü gün provalarım yüzünden evde değildim ve bebeğimi Kevin ile bıraktım. Her ne kadar uyuşturucu kullanmış olsa da o kadar iyi bir babaydı ki hayret ederdin. Bu dünya da ben ve Lexie’den daha çok değer verdiği hiçbir şey olmadığını söylerdi. Aslında babası hayattaydı. Daha önce dediğim gibi sponsorlarımda biriydi. Sanırım babasının bu hayatta yaptığı en iyi şeyler oğlu ve beni onunla tanıştırmak olmuştur. Edward kötü bir baba olsa da çok iyi bir dedeydi. Torununu çok severdi. Belki de hayatı boyunca sevdiği tek kişiydi. Prova’nın olduğu gün, dadı izinli olduğu için Lexie ile Kevin ilgileniyordu. O kadar ilgili bir babaydı ki zaten dadılardan çok o ilgilenirdi. Küçük Lexie’nin uyanma saati geldiğinde mamasının bittiğini fark etmiş ve uyanana kadar markete gidip mamayı almaya karar vermiş. Sadece 5 dakika evde yoktu ve o kadarcık süre bile insanın elinden her şeyin kayıp gitmesine yeteceğini gösterdi. Geri döndüğünde alevler evimizi sarmış bile. Mikrodalga fırına ısınması için koyduğu sütü unutup mama derdine düşmüş ve evden çıktığında kapatmayı unutmuş. Eve geldiğinde girmek için çok uğraşmış ama etraftakiler engel olmuş. Uzunca bir süre kendine gelemeyen Kevin yerine çevredekilerden duydum bunları. Ben geldiğimde Lexie diye hıçkırmaktan başka kelime söyleyecek durumda değildi. Zaten uzunca sürede kendine gelemedi ve kendini suçlamaktan asla vazgeçmedi. İşin komik yanı en acılı zamanlarımda bile onu suçlamadım ama o kendini suçlamakta asla vazgeçmedi. Edward, babası. Onu bu konuda hiç affetmeyeceğim. Her fırsatta oğluna yüklenmekten ve on suçlamaktan vazgeçmedi. Tek torununu öldürdüğünü iddia edip mirasından çıkardı. Benim tatlı Kevin’ım çok da güçlü bir yapıya sahip değildi. Ancak bir yıl dayanabildi buna. Ertesi yıl kızımızın doğum gününde intihar etti. Ve beni iki can acısıyla baş başa bıraktı.” Hem kendisi ağlamış hem de Sam’i ağlatmıştı. Daha fazla dayanamayıp çalışmalarına son vermişlerdi. Aslında hikayeleri çok benziyordu. İkisinin sevdikleri de aynı şekilde ölmüştü. Birinin annesi birinin bebeği gitmişti. Cassandra adına üzülmemek elde değildi. 5 yıl geçmişti ve o zamanlar haberlerde sadece ölüm haberi yer almıştı. Ve ondan sonraki yılda eşinin ölümü. Hiçbir yerde detaylı olarak yer almayan gerçekleri ilk defa yaşayanın ağzından duymuş ve üzülmüştü. Verdiklerinden daha fazlasını alan hayatın, ona daha insaflı davranmasını dilerken bulmuştu kendini. Ve mutlu olmasını.

 “Sam sen misin?” “Tabi ki benim başka kimi bekliyorsun ki?” “Chris uğrayacak bu akşam onu bekliyorum.” Tabi diye düşündü Sam, ziyaretler haftada birden ikiye-üçe çıktığından beri hangi akşam geleceği belli olmuyordu artık. Kapıyı kapatırken bir el araya girip kapatmasını engelledi. Kafasını aradan uzatan Chris sırıtıyordu. “Kapıyı yüzüme de mi kapatıyor oldun Samantha.” Kapıyı kapatıp içeri giren Sam, cevap vermeden odasına yöneldi.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.