Yolculuk Nereye

Page 40

Dördüncü hafta, yöneticinin "tatil" yaptığı haftaymış. Yani "Ayteeen, muza binelim mi muza? Hatta dondurma alıp binelim, zıplarken dondurmasını ilk düşüren, akşam herkese rakı ısmarlar, hihahahihihihi, yieeeeey" haftası! Ben bu sene ilk haftayı iki kere üst üste yaşadım sevgili okuyucular! Seneye, yukarıda anlattığım "Bir ay yokum, aramayın" formülünü uygulayacağım. Tarihleri saptayınca size de bildireceğim. O tarihlerde e-mail bile atmayın, okumam. Arka arkaya dördüncü haftayı yaşıyor olacağım zira! Yav size de kıyamam ama şimdi ben. Yok yine yazıları yazarız canım, o kadar olur. Adam olmam ki ben! Türk yaşam tarzının, tatil köyü kültürüne yansımaları! Türk ailesi, kahvaltıda, aynı anda yenmesi tıbbi açıdan imkânsız olan yiyecekleri tabağına doldurarak başlıyor güne. Saydığım bütün tıkınma turlarını yapıyor ve en sonunda geceyansı büfesini de tadarak, zannederim bol kâbuslu uykulara dalıyor! Ben tatil köyü sever miyim? g.a.g. seyircileri ve kitaplarımı okuyanlar hemen cevap vereceklerdir: "Haayıııır!" Malum, beni tanımak demek, benden imza alıp yanaklarımdan öpmek demek değil, benim eserlerimi okuyup, fikirlerimi anlamaktır! Böylece şu anda bulunduğum tatil köyündeki bütün çocukların yanlış bir yolla beni tanımaya çalıştıklarını da belirtmiş oldum! Öpmeyin kardeşim, öpmeyin! Madem öyle, bir tatil köyünde ne işim var? Ooo, orası uzun hikaye, "yan iş" desek doğru olabilir. Ancak, yaptığım incelemeler sonucu, tatil köyleriyle ilgili eriştiğim bulguları sizinle paylaşmak isterim. Aziz dostum Mansur Forutan, geçen gün tatil köyleri ve askerlik arasında birçok ortak yan bulunduğunu belirten şahane bir yazı kaleme almıştı. Köşesine ilk yerleştiği günlerde yazdığı suşi konulu yazısıyla birlikte, çağdaş Türk mizah klasikleri arasına koyarım! Ancak, tecrübelerime dayanarak, benim de ekleyeceklerim var. Belki bir gün birisi bu konuda bir antoloji yayınlarsa, birbirimize referans oluruz. Yanlış anlamayınız. Bulunduğum tatil köyü, ülkenin en iyilerinden. "Her şey bedava" sisteminin hâkim olduğu, 24 saat ekmek elden su gölden, yediğin önünde yemediğin arkanda, bir elin yağda bir elin balda felsefesiyle yönetilen, şık, havalı bir tesis... İkram, sabah kahvaltısıyla başlıyor. Açık büfe kahvaltıdan sonra, hemen öğle yemeği hazırlanmaya başlıyor. Bu esnada bir çadırda gözlemeci teyzeler, gözleme açıyor. Aynı anda havuz barında atıştırma ve sınırsız ayran-kola-limonata var. Bu esnada deniz kenannda tantuni servisi açılıyor. Öte yandan hamburgerci ve salata ban da bütün gün açık. Akşamüstüne doğru kahvaltıhk-kurabiye-çay başlıyor. Dondurma bütün gün servis ediliyor. Yukarıda saymış olduğum tıkınmaların hepsi sınırsız ve bedava! Amaç şu: Kimse aç olduğunda yemek saati beklemesin, gitsin ne istiyorsa alsın yesin. Bu arada da hesap ödemekle, fişle, boncukla uğraşmasın. Bu bakış açısı, Almancadan tercüme elbette. Çünkü sistem, Alman sistemi. Peki, rastgele seçilmiş bir Türk vatandaşı bundan ne anlıyor? "Sabahtan itibaren bütün ikramlara sırasıyla yetişmeli ve alabildiğim kadar çok yiyecek almalı ve yemeliyim!" Türk ailesi, kahvaltıda, aynı anda yenmesi tıbbi açıdan imkânsız olan yiyecekleri tabağına doldurarak başlıyor güne. Saydığım bütün tıkınma turlarını yapıyor ve en sonunda geceyarısı büfesini de tadarak, zannederim bol kâbuslu uykulara dalıyor! Havuzbaşında iki popüler konu var: "Şu kadın Avrupa Yakası mı?" "Yok, Rus o Rus"! (Tesiste yüzde elli oranında Rus turist bulunduğunu ve saçımın güneş ve havuz suyu etkisiyle Nataşa rengine dönüştüğünü ekleyeyim!) İki: "Ayy çok yedim, fena oluyorum. Kızım git bana oradan kurabiyeyle limonata al, bastırır. Bol al bol, Neslihan Yengen de yer! Almışken üç beş tantuni al, bulunsun, yenir!" Bu


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.