Eriha 2

Page 38

R

omanlar, diğer adıyla çingeneler, Türk toplumunun en eğlenceli ve renkli topluluklarından biri. Romanların Anadolu’ya geliş tarihleri kesin olarak bilinmese de XI. yüzyılda, çingene göçünün, Hindistan'dan başlayıp İran’a; buradan, batı ve güney olmak üzere ikiye ayrıldığı bilinir. Onlar yaşadıkları tüm coğrafyalarda yaşam tarzları ve giyimleriyle dikkat çekerler. Güneşi kucaklamış yanık tenleri, dansa uyum sağlayan ritmik bedenleri ve coşkuyu içine sindirmiş konuşmalarıyla toplum içinde farklı olduklarını hissettirirler. Onlar, acı, sıkıntı nedir bilirler ama hayatlarına bu sıkıntılı zamanları yansıtmama konusunda hünerlidirler. Her şeye rağmen yaşamdan hoşnutturlar; bu yüzden de tebessüm eksik olmaz yüzlerinden.

yor. Değişen dünya koşulları Romanları da değiştirdi. Roman şarkılarında gül kokularıyla salınan çingene kızları, artık durgun sokakları canlandırmıyor. Erkekler çaldıkları enstrümanlar ile bir kuğu edasıyla dans eden Çingene kızlarına eşlik etmiyor artık. Gündelik yaşam şartları değiştikçe onların neşesi ve gelenekleri de yok oluyor gün be gün. Son zamanlarda toplumdan, onların da insan olduğunu hatırlamalarını ve daha saygılı bir muamele görmeyi bekliyorlar. Toplumda oluşan önyargıların içinde verdikleri yaşama mücadelesinde yorgun düşen Romanları daha yakından tanımak amacı ile Kayseri’de yaşayan Romanları mahallelerinde ziyaret ettik.

Romanların yaşadıkları sıkıntılar, yüzlerindeki tebessümü aldı şimdilerde. Bugün birçoğu mutluluktan uzak, toplumdan dışlanmış, yoksulluğun gölgelediği bir buruklukla hayata bakmak zorunda. Yanık yüzlerinde yorulmuşluğun, bedenlerinde ezilmişliğin ve dışlanmışlığın izleri görülüyor; konuşmalarındaysa coşkudan uzak, ağlamaklı bir ifade hükmünü sürü-

Kayseri’nin içinde yüksek, lüks apartmanlar arasında kalmış on, on beş haneli bir mahalle. Evlerin savaştan çıkmış görünümü, kanalizasyon kokuları arasında uçuşan sinekler, çöplerin küme oluşturduğu bahçeler… Bu mahallede insanların yaşadığını gösteren tek belirti, çocukların şen şakrak sesleri. Çocuklar yalın ayakları, kirli avuçları, dağınık saçları

ERİHA

36

HAZİRAN 2010

“Bizim hayatımız hayat değil”

ile mahalleyle bir bütün oluşturuyorlar. Yetişkinlerin görüntüsü de çocuklardan farklı değil. Yoksulluğun oluşturduğu manzara Romanların keyfini fena halde kaçırmış. Çöp toplayarak geçinen bu insanlardan Ferdi Bozkurt yaşadıkları zorlukları şöyle ifade ediyor: “Hayatımız çöp toplamakla geçiyor. Kimimiz davulcu, kimimiz zurnacı, kimimiz boyacıyız. Çoğumuzun mesleği var ama iş yok. Çöp de olmasa açız.” Çöp toplamayı ekmek kapısı olarak gören Romanların bu kapısı da kapanmak üzere. Çöplerin geri dönüşüm amaçlı belediye tarafından toplanması Romanların yaşamlarını daha da zorlaştırıyor. Bozkurt, bu duruma isyan ediyor: “Kazandığımız zaten ailemize yetmiyor. İş arıyoruz ‘Çingene’ diye iş vermiyorlar. Çöpün çoğunu da artık belediye topluyor. Kazancımız günlük on milyonu geçmiyor ve biz bu parayı on beş kişi bölüşüyoruz. Elektriğimizi, su paramızı, ev kiramızı veremedik. Ne yapayım ben ailem aç. Çocuklarım olmasa kendimi öldüreceğim. Bizim hayatımız hayat değil. Hayattan, yaşamaktan bıktık artık.” Bozkurt yorgun zayıf bedeniyle çocuklarına bakıyor. Gözleri doluyor ve oturduğu yerden kalkarak uzaklaşıyor yanımızdan.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.