www.metropoldergileri.com
1
RÖPORTAJ
2
www.metropoldergileri.com
3
RÖPORTAJ
4
www.metropoldergileri.com
5
RÖPORTAJ
6
www.metropoldergileri.com
7
YAYIN KURULU BAŞKANI
8
Ömer Faruk MEYDAN Sanayici / Yazar
o.farukmeydan@metropolkonya.com
Afrin harekâtına rağmen ekonomi dimdik Türk ekonomisi içerde ve dışarıda yaşadığımız onca olumsuzluğa rağmen büyüyor, gelişiyor, düşmanına gam, dostuna güven veriyor. Bir tarafta Yüce ordumuz hain teröristlerle var gücüyle mücadele ederken, diğer tarafta sanayicimiz, iş adamımız üretiyor, işçisiyle, çalışanıyla Türkiye’yi çok öteye taşıyor. Bu ülkenin kalkınması için herkes elinden geleni yapıyor. Düşmana karşı verilen mücadelede topyekun hareket ediliyor. Güçlü bir sanayi, güçlü bir ekonomi bu mücadelenin en önemli unsurlarından birini oluşturuyor. Vatanını seven herkes kendi alanında verilen mücadeleye katkı sağlıyor. Sanayici yatırımını yapıyor, iş dünyasından herkes geleceğe dair adımlarını korkusuzca atıyor, işçi emeğini ortaya koyuyor, öğrenciler okullarına gidiyor, kısacası hayat tüm olağanlığıyla devam ediyor. Bugün fabrikaların bacası tütüyorsa, konteynırların biri dolup diğeri boşalıyorsa, market raflarındaki sirkülasyon hiç değişmemişse, inşaatlardan gelen sesler hala kulaklarımızı çınlatıyorsa ve gençler sokaklarla cıvıl cıvıl, umutla yürüyorsa, biz büyük Türkiye olmuşuz demektir. Afrin’de, Doğu ve Güneydoğu’da yürütülen büyük operasyonlara rağmen Türk ekonomisi dimdik ayakta. Bu duruş ki; pek çok adımın daha sağlam, daha korkusuzca atılmasında direk etki sağlıyor. Türkiye tüm dünyaya gücünü gösteriyor ve diyor ki; “Yaprak dökse de bir yanımız, diğer yanımız bahar bahçe…”
www.metropoldergileri.com
9
RÖPORTAJ
10
www.metropoldergileri.com
11
EDİTÖRDEN
12
Seycan ÇAKIR
Editör
s.cakir@metropoldergileri.com
Konya’ya fuar yakışıyor Sanayi ve üretimde kendini kanıtlayan Konya, Tarım Fuar’ıyla da adından söz ettiriyor. Tarımın başkenti olarak kabul edilen Konya, buna paralel olarak tarım sektöründe sadece Türkiye’de değil, dünyada da söz sahibi firmalarıyla Türk ekonomisine katkı sağlıyor. Böyle bir potansiyele sahip kente elbette muhteşem bir Tarım Fuarı yakışırdı. Konya her yıl bu organizasyonun hakkını veriyor ve misafirlerini büyük bir başarıyla ağırlıyor. Gündem; Konya Tarım Fuarı oluyor, sektör ve Konya konuşuluyor… Fuarların firmalara olduğu kadar kentlere ve ülkelere katkısı tartışılmaz. Sanayide ve ekonomide önemli gelişmelere imza atan Konya; Tarım Fuarı gibi daha pek çok sektöre ilişik fuarların üstesinden gelebilir. Yerel yönetimleri, üniversiteleri, sivil toplum örgütleri, medyası ve her kesimden çalışanıyla Konya daha pek çok fuarı tıpkı Tarım Fuarı gibi benimsetip, önemli bir organizasyon haline getirebilir. Yeni fuar alanları açıp yeni organizasyonlar ortaya koymak hayal değil. Konya artık bu tarz organizasyonlara ev sahipliği yapabilecek kapasitede. Konya artık bir fuarın kente nasıl bir katkı sağladığını biliyor. Konyalı artık şehrinde gerçekleştirilen organizasyonlara sahip çıkıyor, destekliyor. Konya, eski Konya değil. Konya; dünya çapında ses getirecek oluşumlar, organizasyonlar istiyor. Hepimiz kendi çerçevemizde neler yapabileceğimize bakalım. Bir olalım, gücümüzü birleştirelim. Dünyanın başka bir yerinde Konya’daki organizasyonlara katılma hayali kuran insanlar oluşturalım. Tıpkı bizim kendi sektörlerimiz içerisinde çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen organizasyonlara katılma hayalimiz gibi. Artık bu hayalleri sadece biz kurmayalım. Hayal kurduralım.
www.metropoldergileri.com
13
RÖPORTAJ
14
İÇİNDEKİLER
Kapak Konusu
28
AHMET ÖZER ANMEG VAKFI MÜTEVELLİ HEYETİ VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Köşe 14 DUVAR
20 HABERLER GÖRSEL YÖNETMEN Ahmet TOK
Yerel, Süreli • Mart/2018 YAYINCI / İMTİYAZ SAHİBİ
PROJE KOORDİNATÖRÜ Beyzat AKSOY KURUMSAL İLETİŞİM ASİSTANI Canan ŞAYİR
Adına Seycan ÇAKIR
6 Ömer Faruk MEYDAN 26 Mustafa TATLISU 76 Tuğba BALDEDE
82 ERGENLİK
84 ŞEHİRDE YAŞAM
KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Kayhan ÖZTÜRK, Dr. Serdar AYDEMİR, Prof. Dr. Hüseyin ELMAS, Mustafa TATLISU, Ceyhun KÜÇÜKÖZMEN, Şakir TÜRKAN, Elif AYDEMİR, Şeref DEVECİOĞLU, Zeynep ÖZTOP YÖNETİM YERİ
GRAFİK TASARIM
YAYIN KURULU BAŞKANI Ömer Faruk MEYDAN YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ahmet ÇAKIR
KAPAK FOTOGRAFI Ahmet ÇAKIR
YAYIN KOORDİNATÖRÜ Çiğdem KURUT
HUKUK DANIŞMANI Av. Seda KARA
Akabe Mh. Şehit Furkan Doğan Cd. Bey Plaza A Blok 5/503 Karatay/ KONYA Tel: 0332 323 10 18 Faks: 0332 323 10 19 www.metropoldergileri.com info@metropoldergileri.com
Dergide yayınlanan yazı, fotograf, illustrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz ya da kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz, alıntı yapılamaz.
BASKI
Fevzi Çakmak Mh. Aslım Cd. Kobisan San. Sit. No: 67 Karatay/KONYA E-mail: bilgi@ayrintiofset.com Tel : 0332 342 65 80 Faks: 0332 342 65 81 DAĞITIM
Mart 2018
Mart 2018 22
54 80
46
Röportaj
SAYI
52
36
EMRAH KELEŞ
42
İSA GÖKHAN DUYSAK
50
DR. ÜNZİLE GİRİŞGİN
Konya Çalışma ve iş Kurumu il Müdürü
DİNAMEAT BURGER iŞLETME SAHiBi
KADIN DOĞUM UZMANI
60
DOÇ. DR. AYŞE DERYA KAHRAMAN
64
DOÇ. DR. MURAT ARICI
70
KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ GRAFİK TASARIM BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
FULYA ÖZTAŞ S. Ü. ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
www.metropoldergileri.com
15
DUVAR
16
Hançerli İsmil’de ağaç dikti Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, İsmil Mahallesi’nde Afrin Zeytin Dalı Koruluğu oluşturarak şehitlerin anısına ağaç dikti. 248 Bin m²’lik alanda gerçekleştirilen ağaç dikim törenine Konya Muhtarlar Birliği Derneği Başkanı Suat Uzun ve dernek üyesi Muhtarlar, Konya Karatay ve Tüm İlçeleri Muhtarlar Derneği üyesi Muhtarlar, Konya Or-
man İşletme Müdür Yardımcısı Kemal Yalçın, Karatay Belediye Meclisi, Kent Konseyi Üyeleri ve İsmilliler katıldı. Başkan Hançerli ağaç dikim töreninde yaptığı konuşmada Afrin’de şehit düşen Mehmetçiklerin anısını yaşatmak için oluşturulacak koruluğun manevi olarak büyük önem taşıdığını söyledi.
Konya’nın kurucusu Kazımağa Ünü Türkiye sınırlarını aşan Kazımağa’da kuru fasulye yemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir. Anadolu’nun geleneksel lezzeti kuru fasulyeyi 1955 yılından bu yana kendine has lezzetiyle beğenilere sunan Kazımağa, Konya’nın klasikleri arasında yerini almış durumda. Eğer Kazımağa’ya gittiyseniz; sizin de o mekanla ilgili anlatacak çok şeyiniz var demektir. Dilden dile dolaşan, adeta efsaneleşen bu anlatımlarla, Kazımağa’yı daha da merak ettirip, insanların ağzını sulandırabilirsiniz. Kazımağa lokantasında tamamen yerli üretim olan fasulyeler kullanılır. Kullanılan kuru fasulyeler, özel olarak Çumra’da yetişir. Kazımağa yetkilileri tarafından seçilen tohumlar, yine Kazımağa yetkililerinin gözetimi altında Çumra’nın verimli topraklarında ekilir. Tohumların ekimden, ürünlerin toplanma aşamasına kadarki meşakkatli sürecin tamamı Kazımağa’nın kontrolü ve gözetimi altında
geçer. En leziz ve sağlıklı kuru fasulye yemeğinin elde edilmesi için ilk adım böyle atılır. Yardımcı gıda elemanlarının en kalitelisini kullanmak da Kazım Ağa’nın olmazsa olmazı. Başta kuru fasulye olmak üzere Kazımağa’da yapılan tüm yemek ve çorba çeşitlerinde hem ana malzemelerin hem de yardımcı malzemelerin en kaliteli olanları kullanılarak hedef kitleye sağlıklı sofra hizmeti sunulur. Yerli üretim olan kuru fasulyeler, sofralara gelmeden önce, Kazımağa ustaları tarafından birkaç kez pişirilerek kalite kontrolden geçirilir. Kalite kontrol uygulamasında sadece testi geçen ürünler sofralara konulmaya hak kazanır. Artık uygun fiyata sağlıklı yemek satışı gerçekleştirilmeye hazırdır. Kazımağa 56 yıldır kaliteden ödün vermeden yaptığı yemeklerde uygun fiyat avantajını da sürdürmeyi devam ediyor. Hem memurun, hem esnafın, hem öğrencinin hizmetlerden
yaralanabilmeleri için Kazımağa makul fiyat politikasını sürdürür ve Konyalıların, Konya misafirlerinin bu eşsiz lezzetleri tatmaları için fiyat avantajından asla vazgeçmez. Kazımağa’da kuru fasulyenin hikayesi böyledir. Kazımağa efsanesine tanık olmak, kuru fasulyeden tadıp siz de bu efsanede yer almak isterseniz; adres Zafer Civarı Mimar Muzaffer Caddesi, Aşık Ömer Sokak. Eşsiz lezzetler ve bu lezzetlerin mimarları sizi bekliyor olacak
Başkan Toru, kadın işçilerle havuç söktü
Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle farklı sektörlerde çalışan kadınlarla bir araya gelerek günlerini kutladı. Başkan Toru’nun, Türkiye’nin havuç üretiminin yüzde 65’ini karşılayan Kaşınhanı Mahallesi’nde havuç söken kadınlarla buluşması renkli görüntülere sahne oldu.
Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle farklı sektörlerde çalışan kadınları ziyaret ederek günlerini kutladı. İlk olarak Kaşınhanı Mahallesi’nde tarım sektöründe çalışan kadınları ziyaret eden Başkan Toru, önce tatlı ikram etti daha sonra da kadınların havuç söküm çalışmalarına eşlik etti. Çalışan kadınlar hep birlikte “Meram için çalışmaya devam, Afrin’e, Mehmetçiğe selam” sloganı attı. Başkan Toru, daha sonra TORKU’ya ait Kaşınhanı Yeni Mahalle’deki Panagro Et ve
Süt Entegre Gıda Tesisi’ni ziyaret ederek çalışan kadınların 8 Mart Kadınlar Gününü tebrik etti. Üretim bandındaki kadınlarla sohbet eden Toru, günün anısına kadın çalışanlara çeşitli hediyeler verdi.
800 Yıllık Başarabey Mescidi Restore Edildi
MMO’dan Kadınlar Günü etkinliği Makine Mühendisleri Odası Konya Şubasi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın üyelerini bir araya getirdi. Yoğun katılımla gerçekleşen organizasyonda konuşan Makine Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Aziz Hakan Altun, “Tarihimizin en eski dönemlerinden içinde bulunduğumuz güne kadar toplumsal hayatımızın, millet ve devlet yapımızın odağında yer alan, yaşamımızın doğumundan ölümüne kadar her anda varlıklarıyla onurlandığımız, nesillerin eğitiminde ve yetişmesinde sevgi ve şefkat karşılığı veren tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.” dedi. Program Dr. Mehmet Portakal ’ın “ İnatçı Ağrılar ve Kronik Yorgunluk ” konulu sunumu ile devam etti.
“Başlangıç” Cannes’te
Selçuk Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema son sınıf öğrencisi Ömer Sevinç’in senarist ve yönetmenliğini yaptığı “Başlangıç” isimli kısa filmi ile yönetmenliğini ve senaristliğini Selçuk Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema son sınıf öğrencisi Simay Yaykır’ın yaptığı “Kazak” isimli tarihi dönem kısa film binlerce film arasından seçilerek Cannes Film Festivali “Short Film Corner” kapsamında seçkiye alındı. “Başlangıç” ve “Kazak” kısa filmleri 8-19 Mayıs 2018 tarihleri arasında Fransa’nın Cannes şehrinde 71’incisi gerçekleşecek olan Cannes Film Festivali’nde “Short Film Corner” kapsamında gösterime girecek ve aynı zamanda dünya prömiyerini yapacak. Festivalde Selçuk Üniversitesi’ni temsil edecek Ömer Sevinç’in, yurtiçi ve yurtdışı
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen Selçuklu dönemi eserlerinden Başarabey Mescidi’nde incelemelerde bulundu. 1,5 milyon liraya mal olan 800 yıllık eserdeki çalışmalar önümüzdeki günlerde tamamlanacak. Konya genelinde çok sayıda tarihi eseri restore eden Konya Büyükşehir Belediyesi, 800 yıllık Selçuklu dönemi eseri olan Başarabey Mescidi’nde yürüttüğü restorasyon çalışmasının sonuna geldi.
festivallerinde derece alan iki kurmaca filmi daha bulunuyor. “Başlangıç” kısa filmi hikâyesinde Ruslar tarafından esir alınan Türk Savaş Muhabiri Mehmet ile Ukraynalı asker Ivan’ın esir kampından kaçmalarını anlatan film, farklı dilde konuşan iki insanın birbirine yardım ederek hayatta kalma mücadelesini farklı bir bakış açısıyla aktarıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen, başrollerini Selçuk Üniversitesi Konservatuar öğrencileri olan Fatih Dinçer ve Ömer
Çalışmaları yerinde inceleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, “Selçuklu dönemi eserlerinden biri olan Başarabey Mescidi’ni restore ediyoruz. Tarihi eserlerimizin ortaya çıkarılması çok önemli. Bu eserimizin yeri de ayrıca bizler için önemli. Burası Kılıçarslan Şehir Meydanı’na bakan, sivil toplum kuruluşlarımıza tahsis ettiğimiz Konya Sokağı’nın ve arka tarafında yapılan Payitaht Müzesi’ne gelen ziyaretçilerin ibadet ihtiyacını karşılayan bir konumda yer alıyor” dedi.
Faruk Avcı’nın canlandırdığı “Kazak” kısa filmi, Sinema okulları filmlerinin yarıştığı “Cinéfondatıon” da yarışacak. Cannes Film Festivali’nde, filmin senarist ve yönetmenliğini üstlenen Simay Yaykır, öğrencisi olduğu Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni temsil edecek. www.metropoldergileri.com
17
DUVAR
18
Alaeddin Tepesi çalışmaları Konya Tarihini Etkileyecek Alaeddin Tepesi üzerindeki restorasyonu devam eden Tarihi Kılıçarslan Köşkü’nde incelemelerde bulunan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Alaeddin Tepesi’nde Konya tarihini etkileyecek bir çalışmanın yürütüldüğünü, Kılıçarslan Köşküyle ilgili yapılacak çalışmanın ilk etabının bu ay sonuna kadar tamamlanacağını ifade etti. Alaeddin Tepesi’nde büyük bir proje yü-
rüttüklerini ifade eden Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Konya tarihini etkileyecek bir çalışmanın ortaya çıkacağını kaydetti. Konya’nın Selçuklu payitahtı bir şehir olduğunu ve köşkün bulunduğu alanın da yönetim merkezi olduğunu belirten Başkan Akyürek, Alaeddin Tepesi’nin de bu yönetim merkezinin mihverini oluşturduğunu anımsattı.
Selçuk’ta Yabancı Uyruklu Öğrencilerden, Zeytin Dalı Harekatı’na Destek
Tedem, Konya basınını misafir etti
Selçuk Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (TÖMER) eğitim gören yabancı uyruklu öğrenciler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Afrin’de gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekatı’na destek vermek için bir araya geldi. TÖMER Binası önünde düzenlenen basın açıklamasına TÖMER Müdürü Prof. Dr. Ufuk Deniz Aşcı, öğretim üyeleri ile öğrenciler katıldı. Arnavut öğrenci Flora Bushati, 71 farklı ülkeden 400’e yakın öğrencinin bir araya gelip Türkiye’ye duydukları sevgiyi göstermek istediklerini ifade etti. Yaklaşık 5 aydır Türkiye’de yaşadıklarını söyleyen Bushati, “Son günlerde dünya medyasında Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu ile gerçekleştirdiği Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı hakkında yapılan olumsuz haberler, Türk halkını olduğu gibi bizleri de üzmektedir. Ailelerimiz bizlere ‘Orada neler oluyor, Türkiye anlatıldığı gibi anlatıldığı gibi saldırılar mı yapıyor?’ diye bize soruyor. Bizler, Zeytin Dalı Harekatı ile Türkiye’nin kendi sınırlarını koruduğunu, Afrin halkına yardımcı olduğunu, sivillere zarar vermediğini ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterdiklerini anlatıyoruz. Maalesef yurt dışındaki medya Türkiye aleyhine propaganda yapmaktadır” diye konuştu.
Konya Basınıyla buluşma programına Tedem Özel Eğitim Kurumları Kurucu- Yönetim Kurulu Başkanı ve Fen Bilgisi Öğretmeni Teoman Yılmaz, Kurucu- Yönetim Kurulu Üyesi ve Coğrafya Öğretmeni Ömer Cücük, Genel Müdür ve İngilizce Öğretmeni Ömer Bayram, Anadolu Lisesi Müdürü ve Fizik Öğretmeni Onur Gavaser, Ortaokul-İlkokul Müdürü ve İngilizce Öğretmeni Melik Ünler ile Konya basını katıldı. Programda Konya basınına Tedem Eğitim Kurumları hakkında bilgi veren Tedem Eğitim Kurumları Kurucu- Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Yılmaz, ülkemizin bilim ve medeniyette yetiştirdiğimiz öğrenciler sayesinde yükseleceğini belirterek, “Konya’da 17 Yıl önce dershanecilikle başlamış olduğumuz eğitim hayatına hizmet eder-
ken, son üç yılımızda da özel okul sektöründe eğitim hizmeti vermekteyiz. Bugün burada 9000 m2 üzerinde 11 bin 500 m2 kapalı alanı bulunan, 50 derslikle anasınıfı, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi ve Fen Lisesi ile Tedem Koleji Erenköy kampüsünün açılışını yapmanın vermiş olduğu gururu sizlerle paylaşıyoruz. Çok kısa bir sürede Tedem Koleji okulları velilerimizden tam not aldı. Şimdi bu tecrübemizi sizlerle birlikte Erenköy Kampüsünde büyütmeyi hedefliyoruz. 1200 öğrenci kapasitemiz var. Yüzde 80 ile 90 oranında doluluk var. Türkiye’nin kaderi öğrencilerdir. Türkiye’miz öğrencilerimizle aydınlık bir geleceğe gidecek, ülkemiz bilim ve medeniyette yetiştirdiğimiz öğrenciler sayesinde yükselecektir. Hedefimiz ülkemizi aydınlık bir geleceğe taşıyacak bu öğrencileri yetiştirmektir” dedi.
www.metropoldergileri.com
19
DUVAR
20
Selçuk’ta Sağlık Turizmi Selçuk Üniversitesi Ateşbaz Gastronomi ve Sağlık Turizm Topluluğu tarafından düzenlenen “Sağlık Turizminin Dünü-Bugünü-Yarını” isimli konferans, Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Programa Selçuk Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Uyanık, Türkiye Sağlık Turizmi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Dilaver Tengelimoğlu, ayrıca birçok akademisyen ve öğrenci katıldı. Selçuk Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Uyanık, öğrencilerin kendileri için gelecek olduğu-
Endüstri 4.0 Konya’da konuşuldu
Askon Konya Şubesi önderliğinde Festo işbirliğiyle gelişen sanayi üretim trendlerinin irdelendiği “Endüstri 4.0” zirvesi Ramada Plaza Otel’de gerçekleştirildi. Zirvede konuşan Konya Sanayi Odası Başkanı Memiş Kütükcü, yeni sanayi devrimi ile birlikte dünyadaki mevcut üretim ve ticaret metodlarında da önemli değişimler yaşandığına dikkat çekerek, insan kaynağı vurgusu yaptı.
nu söyledi. ‘Turizm için medeniyetin altın anahtarı’ diyen Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Uyanık, medeniyetin kapısını açarken sağlıklı olunması gerektiğini vurguladı. Dünya ve Türkiye’deki gastronomi ve sağlık alanın yükseldiğini ifade eden Prof. Dr. Necmi Uyanık, her yıl ortalama 750 bin turistin sağlık turizmi için Türkiye’ye geldiğini aktardı. Prof. Dr. Uyanık, 2023 vizyonu itibariyle de 1 milyon sağlık turizminin beklendiğini dile getirdi. Doğal alanların ekonomik değer haline getiren olgunun sağlık turizmi olduğu-
TEKNOLOJİ UNSURLARINI MAKSİMUM ORANDA KULLANMALIYIZ Konuşmasında verimlilik konusunun altını çizen Kütükcü, “Türkiye sanayide önemli mesafeler kat etti. Ancak artık dünün anlayışı ile bundan sonraki yolu yürüyemeyiz. Yeni dönemde bizler tüm imkânları kullanarak işletmelerimizi daha verimli hale getirmek zorundayız. Her birimiz verimliliğe odaklanmak için teknolojiyi ve diğer tüm unsurları maksimum oranda kullanmak durumundayız. Bu değişimi kendi işletmelerimizde hayata geçirmeliyiz” şeklinde konuştu. Konya’da Ar-Ge Kültürü Oluştu Konya Sanayi Odası olarak da Endüstri 4.0 konusunda çalışmalar yürüttükleri
nun altını çizen Prof. Dr. Uyanık, ülke olarak sağlık turizmini kaliteli hale getirmeye çalışacaklarını söyledi. Gastronomi Bölümünü sağlık turizmi ile ilişkilendiren Prof. Dr. Uyanık, bu alanda bölümün yıldız olacağına dikkat çekti.
bilgisini paylaşan Kütükcü, KSO öncülüğünde kurulan Innopark Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde firmalara üretim odaklı güçlü bir platform sunarak, araştırma geliştirme yapmaya olanak sağladıklarını bildirdi. Innopark’ın üretim odaklı bir Teknokent olduğunu vurgulayan Kütükcü, “Konya’da artık Ar-Ge kültürü oluştu. 15 ay öne 4 Ar-Ge Merkezi vardı. Şu anda 23 Ar-Ge ve Tasarım Merkezimiz oldu. Kendi Ar-Ge merkezini kuramayan işletmelerimize de, Innopark’ta araştırma geliştirme faaliyetlerini yapmalarına olanak sağlıyoruz. Sadece ofis ölçeğindeki araştırmaların yapıldığı değil, üretim araştırmalarının da yapıldığı atölyeler inşa ettik burada “ ifadelerini kullandı.
4 bin 370 ton atık geri dönüşümde Gitmesin” sloganıyla sürdürülen çalışmalarda ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanarak ekonomiye yeniden kazandırılması için geniş bir alanda uygulama yapılıyor. 2017 yılında Meram’da 4 bin 370 ton atık geri dönüşümle ülke ekonomisine tekrar kazandırıldı.
Meram Belediyesi ilçe genelinde ambalaj atıklarının toplanıp geri dönüşümünün sağlanması için gerekli çalışmaları yürütüyor. “Her Atık Çöp Değildir, Yarınlar Çöpe
Meram Belediyesi; kağıt, cam, plastik ve metal gibi ambalaj atıklarının kaynağında toplanarak ekonomiye tekrar kazandırılması için ilçe genelinde geri dönüşüm çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda
kamu kurumları, okullar, iş yerleri, marketler ve konutlardan çıkan ambalaj atıkları belli programlar çerçevesinde toplanarak yeniden hammadde olarak üretime kazandırıldı.
Derbent’e Organik Un Fabrikası Organik çilek ve fasülye üretimi ile adını Türkiye’ye duyuran Konya’nın Derbent ilçesinde organik un ve organik pilavlık bulgur üretimi için düğmeye basıldı. Çiftliközü mahallesinde geçmişte un ve bulgur üreten tesisin yenileme çalışmaları için fizibilite raporları hazırlanıyor. Böylece ilçenin verimli arazilerinde üretilen organik buğday, sofralara ekmek ve bulgur olarak konulabilecek. Konuyla ilgili bilgi almak üzere Konya Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Çevik ile görüşen Derbent Belediye Başkanı Hamdi Acar, Çiftliközü mahallesinde açılması düşünülen organik un fabrikasından Konya genelinin faydalanacağını ifade etti. Başkan Acar, “Derbent’te organik buğday unu üretmek için çalışmalar yapıyoruz. Bu konuda Konya Ticaret Borsası Başkanı Sayın Hüseyin Çevik’ten destek bekliyoruz. İnşallah, Konya’mızda tam buğday ununu organik olarak üretmeye çalışacağız.” dedi.
Öğrencilere Mevlana anlatıldı KSO Yönetim Kurulu Üyesi Acar’dan öğrencilere daha çok çalışın mesajı Konya Sanayi Odası AB Bilgi Merkezi tarafından, AB Kültürel Miras Yılı etkinlikleri kapsamında Mevlana söyleşisi düzenlendi. Selçuk Üniversitesi’ndeki programda öğrencilere Mevlana ve Mevlana’nın hoşgörüsü anlatılırken, düzenlenen sema töreni de ilgiyle izlendi. Programa katılan Konya Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Acar, Hz. Mevlana’nın felsefesinin öğrencilere anlatılmasının önemli olduğunu söyledi. Acar, “Konya Sanayi Odamız bünyesinde bulunan AB Bilgi Merkezimiz, yıl içerisinde yapacağı kültürel etkinliklerin ilkini Mevlana söyleşisi ile
gerçekleştiriyor. Farklı illerden gelip burada öğrenim hayatını sürdüren öğrenci arkadaşlarımıza, felsefesi dünyaya yayılmış, hoşgörü ve sevgi deyince ilk akla gelen ve Konya’yla özdeşleşmiş olan Hz. Mevlana’nın anlatılacak olması da ayrı bir önem taşıyor” şeklinde konuştu. Konuşmasında Türkiye’nin tarihi bir dönemden geçtiğinin de altını çizen Acar,“ Ülkemiz tarih boyunca çeşitli iç ve dış tehditlere maruz kaldı, bugün de durum farklı değil. Bu tehditlere karşı her zaman uyanık ve dik durmamız gerekiyor. Bunu başarmanın yolu da daha çok okuyup, daha çok çalışarak bilgi üretmekten ve bu bilgiyi sanayiye kazandırmaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.
Olgunlaşma Enstitüsü’nden müthiş destek Konya Olgunlaşma Enstitüsü, “5 Mart 2018 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen Antalya´nın Fethinin 811. yılı kutlamaları kapsamında Antalya Kültür Merkezinde düzenlenen Sultan-ül Bahreyn belgesel müzikaline Selçuklu Kıyafet Koleksiyonuyla kostüm desteğinde bulundu. Enstitü tarafından titizlikle hazırlanan kostümler belgesele ruh kattı. www.metropoldergileri.com
21
HABER
22
Hedef 1.8 milyar dolar ihracat
Konya’nın ihracatı 2018’e de hızlı artış ile başladı. TİM’in açıkladığı verilere göre Ocak ayında Konya yüzde 18,78 artışla 135 milyon 658 bin dolar ihracat yaptı. KTO Başkanı Selçuk Öztürk, “2017 yılındaki rakamların da üzerinde hızlı artış 2018’de yeni rekorlara imza atacağımızı göstermektedir. Hedefimiz 2018 yılında 1,8 milyar dolar ihracat rakamına ulaşmaktır” dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Ocak ayında Türkiye’nin ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16,3 arttı. Konya’nın Ocak ayında ihracatı ise yüzde yüzde 18,78 artış gerçekleştirdi. İhracat verilerini değerlendiren Konya Ticaret Odası Başkanı, TOBB Başkan Yardımcısı Selçuk Öztürk, “Türkiye’nin Ocak ayı ihracatı yüzde 16,3 artışla 12 milyar 198 milyon dolar olup, ilimizin Ocak ayı ihracat rakamı yüzde 18,78 oranında artışla 135 milyon 658 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakama göre Konya, Ocak ayında il bazında Türkiye’nin ihracatının yüzde 1.11’ini gerçekleştirmiştir.
2017 yılında 1.564 milyar dolar ihracat yaparak yüzde 17,40 oranında artış sağlayan Konya’nın 2018’in ilk ayında yüzde 18,78 artış kaydetmesi memnuniyet vericidir. Cumhuriyet tarihimizin en yüksek ihracatını gerçekleştirdiğimiz 2017 yılındaki rakamların da üzerinde hızlı artış 2018’de yeni rekorlara imza atacağımızı göstermektedir. Hedefimiz 2018 yılında 1,8 milyar dolar ihracat rakamına ulaşmaktır. Dünya ekonomisinin büyümesine bağlı olarak küresel ticaretteki artış, en büyük ihraç pazarımız Avrupa Birliği’deki büyüme 2018 ihracatımız için olumlu gelişmelerdir. Türkiye’nin Ocak
ayında AB’ye ihracatı yüzde 22,6 artış gösterdi. AB’nin ihracattaki payı yüzde 52,6 olarak gerçekleşti. Bununla birlikte Euro-Dolar paritesinin Euro lehinde ilerlemesi de ihracatımız için pozitif etkiye sahip. Konya olarak tüm bu avantajları kullanarak ilerleyen aylarda daha hızlı artş yakalayacağımıza ve hedeflerimize ilerleyeceğimize inanıyoruz. En büyük avantajımız olan tüccar ve sanayicimizin çalışkan ve üretkenliği ile 2018’de Konya yeni rekorlara imza atacaktır. Bu başarılara imza atan tüm müteşebbislerimizi, ihracatçılarımızı ve emeği geçenleri kutluyorum”
www.metropoldergileri.com
23
HABER
24
Konya Merkezli Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği Kuruluyor Konya Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde Konya merkezli Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği kuruluyor. Birliğin kurulması konusundaki protokol, Konya Valisi Yakup Canbolat ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek tarafından imzalandı. Konya Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği’nin hayırlı olmasını dileyen Konya Valisi Yakup Canbolat, Konya’nın tarım şehri olduğunun altını çizerek, “Tarımla uğraşan, ana sanayisi ve ana üretimi tarım olan bir ilimiz Konya. Hayırlı bir hizmete vesile oluyorsunuz. Tarım şehirleri arasında uluslararası anlamda hem işbirliğinin geliştirilmesi, hem de bilgi alışverişi yapılması açısından önemli. Sosyo-kültürel anlamda da bu şehirlerden bizlerin istifade edeceği, bizlerin onlara verebileceği katkıların önemli olacağını düşünüyorum. Hayırlı bir işe vesile olmak ve şahit olmaktan da son derece mutluyuz” ifadelerini kullandı.
KONYA’NIN GELİŞMESİNDE ÜRETİM GELENEĞİ VAR
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek de Konya’nın gelişiminde tarımın çok önemli bir rolü olduğunu belirterek, “Tarih boyunca Konya, bu açıdan önemli bir üretim şehri olmuş. Çatalhöyük’te neolitik çağa kadar yapılan incelemelerde bu üretim vurgusuna çok dikkat çekildiğini görüyoruz. Çatalhöyük kazılarında bozulmamış buğday tohumları bu-
lundu. Oradaki semboller de tarım şehrine vurgu yapıyor. Tarımla başlayan üretim ve kalkınma süreci sonra tarım ürünleri sanayisine, tarım makinalarına ve sonra diğer sanayi kollarına yayılarak bugünün hem sanayi, hem tarım, hem eğitim, hem turizm, yani her alanda güçlü Konya’sını oluşturdu. Bütün bunların temelinde üretim geleneği var, tarım var” dedi.
TEKNOLOJİ ALIŞVERİŞİ VE DENEYİM AKTARIMI AÇISINDAN FAYDALI OLACAK
Türkiye’de pek çok birliğin olduğunu ancak bugüne kadar uluslararası anlamda tarımla ilgili bir birliğini mevcut olmadığını söyleyen Başkan Tahir Akyürek, “Dünyadaki önemli tarım şehirleriyle kurulan temaslar sonucunda böyle bir birliğin kurulmasının, hem teknoloji alışverişi açısından hem deneyim ve bilgi kültürü aktarımı açısından çok faydalı olacağı ortaya koyuldu. Böyle bir birliğin kurulması aynı zamanda ülkeler ve şehirler arası ticaretin, işbirliğinin artmasına vesile olacaktır. Ciddi bir ön hazırlık yapıldı. İçişleri Bakanımıza da Konya’ya geldiklerinde bu konudan bahsettik. Sayın bakanımız, böyle bir birliğin faydalı ola-
cağını ifade etti. Bugün Konya merkezli bir Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği’ nin kuruluş sürecini Konya’dan başlatıyoruz. Şehirlerimiz, ülkemiz ve tarımsal üretimle meşgul olan insanımız açısından hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Başkan Akyürek, Konya merkezli Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği kurulması ile ilgili imzalanan müracaat dosyasını İçişleri Bakanlığı’na gönderilmek üzere Konya Valisi Yakup Canbolat’a teslim etti.
13 BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KURUCU ÜYE OLDU
Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği’nin kurucu üyeleri başta Konya Büyükşehir Belediyesi olmak üzere; Balıkesir, Bursa, Denizli, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kocaeli, Ordu, Sakarya, Samsun ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi. Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından geçtiğimiz yıl düzenlenen Uluslararası Tarım Şehirleri Toplantısı’na katılarak sonuç bildirgesine imza atan Azerbaycan, Afganistan, Bosna Hersek, Filistin, Irak, Kenya, Sudan, Tacikistan ve Ukrayna’dan şehirler de birlik kurulunca üye olacaklarını taahhüt ettiler.
www.metropoldergileri.com
25
HABER
26
Dev Enerji Projesi İçin Geri Sayım Başladı Konya Büyükşehir Belediyesi KOSKİ Genel Müdürlüğü, Konya’daki en büyük ve en çevreci hidroelektrik santrali için harekete geçti. Konya Ovası Projesi’nin en önemli ayaklarından biri olma özelliği taşıyan Mavi Hidroelektrik Santrali için türbin, elektromekanik aksamı ve SCADA sistemi temini sözleşmesi yapıldı. Konya Büyükşehir Belediyesi KOSKİ Genel Müdürlüğü, Konya Ovası Projesi’nin (KOP) en önemli ayaklarından biri olan Mavi Hidroelektrik Santrali Projesini hayata geçiriyor. Mavi Tünel çıkışına kurulacak santral, Konya’daki en büyük ve en çevreci hidroelektrik santrali olma özelliği taşıyor.
475 GÜN İÇERİSİNDE TAMAMLANACAK Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Mavi HES (Mavi Hidroelektrik Santral) türbin, elektromekanik aksamı ve SCADA sistemi temini sözleşmesinin yapıldığını ve 475 gün içinde tamamlanarak işletmeye alına-
cağını belirtti. Başkan Akyürek, “Hiç bir atığa ve çevre kirliliğine neden olmayan yapısıyla Konya’nın en büyük ve en çevreci projelerinin başında gelen hidroelektrik santrali, enerji üretiminde dışa bağımlı olmayan, yerli ve yenilenebilir bir kaynaktır. Mavi Tünel çıkışına kurulacak hidroelektrik santrali ile Avşar, Bozkır ve Bağbaşı barajlarında toplanacak suyun enerjisi, Konya Ovası’na aktarılması aşamasında elektriğe çevrilecektir” dedi.
100 BİN NÜFUSLUK YERLEŞİM YERİNİN İHTİYACINA DENK ENERJİ ÜRETECEK Önümüzdeki 3 ay içerisinde türbin bi-
nası ve enerji nakil hattı ihalelerinin de yapılacağını ve sürecin senkronize bir şekilde tamamlanacağını ifade eden Başkan Akyürek, “Üç ayrı işin yapım süresi 475 günlük türbin yapım işi içerisinde kalacak şekilde planlanmıştır. İhale bedeli KDV hariç 37 milyon lira, enerji nakil hattı ve türbin binası maliyetleri de KDV hariç yaklaşık 25 milyon liradır. 6 yıl içerisinde kendini amorti etmesi hedeflenen santral 25 MWh’lık kurulu güce sahip olacak. Mavi Hidroelektrik Santrali’nde yıllık enerji üretimi 68 milyon Kwh olarak hesaplanmıştır. Santralde üretilecek elektrik, 100 bin nüfuslu bir yerleşim yerinin enerji ihtiyacına tekabül ediyor” ifadelerini kullandı.
www.metropoldergileri.com
27
KÖŞE
28
Mustafa TATLISU
Basın Konseyi Başkanı
tatlisumustafa@gmail.com
BEKLENEN GÜN GELECEK… Tarih yazmalı… Yazacak da… Altın harflerle yazılmalı. 2019’dan sonra Türkiye, bölgenin söz sahibi tek ülkesi olacaktır. Oyunlar bozulmuştur. Masa başında yapılan hesaplar alt üst olmuştur. CIA’sı, MOSSAD’ı BND’si DGSE’si, MI6’sı MOIS’ı,FSB’si eski hesaplarla Türkiye’nin durdurulamayacağı anlamıştır. Yeni hesaplara da akıl yürütememişlerdir. Teslim olmayan bir yapıyla karşılaşmışlardır. Şaşırmışlardır… Hep bağımsız tam bağımsız Türkiye canlarını sıkmıştır. Yerli ve Milli olmayan bir tek unsur bile kalmayacaktır. Ne silah, ne tank, ne uçak, ne helikopter, ne füze, ne uzay aracı, ne otomobil, ne de yazılım kalacaktır. Dünyada ne varsa bizde de olacaktır. Dünyada olanın bizde de olduğunu bilenler, kolay kolay ağzını açamamaktadır. 15 yıl öncesinin siyasi anlayışı yok artık karşılarında. Şapka alıp gitme dönemi çoktan kapanmıştır. Mücadelenin nasıl milli olduğunu, hem gezi de hem de 15 Temmuz’da görmüşlerdir. Afrin çıkarmasında yutkunmalarının nedeni budur. Afrin önce hilalin içine alındı ve ardından kuşatıldı.
Bölgede bizi DAEŞ’le oyalayacaklarını, ya da oyalanacağımızı zannedenler 4000’lere ulaşan leş tabutlarını görünce, dillerini yutmuşlardır. Bu daha başlangıç. Önce etraf pisliklerden temizlenecek. Sıra milletleri uyandırmaya gelecek. Afrika ülkelerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a metrelerce uzunlukta kırmızı halılar serilmesi, Kudüs çıkışıyla Müslüman milletlerin Türkiye’yi alkışlaması canlarını iyiden iyiye sıkmıştır. Şapka çıkarmaktan, ve gerçekleri kabul etmekten başka Çareleri de yoktur. Korktukları başlarına gelecektir. Ümmet, sahipsiz kalan başını bulmuştur. Bir buçuk milyar İslam alemi bugünü tam 100 yıl beklemiştir. Zaten Müslüman Türk beklenendir. Hiç beklenen olmasaydı Bosnalı kadın, “oğlum siz düşerseniz, Sırplar şu tepenin ardındadır. Ne namus bırakırlar ne de kitap “ diyebilir miydi? Körfez krizinden beri bölgeye demokrasi gelecek diye bekleyen saf Müslümanlar, terörü temizlemek için bile bölgelerine giren türk askerine; “iyi ki geldiniz” der miydi? Müslüman Türk beklenendir. Yaz tarih; bekledikleri yakında gelecektir.
www.metropoldergileri.com
29
KAPAK KONUSU
Ahmet Çakır
30
AMACIMIZ İNSAN Türkiye’de Medya alanında insana hizmeti kendine amaç edinen ve alanında bir ilk ve tek oluşu ile dikkat çeken, kısa adı ANMEG VAKFI olan Anadolu Medya Grup Vakfı’nı, Vakfın Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Özer ile konuştuk..
GERÇEK AMAÇ İNSANLIĞA HİZMETTİR. Vakıf Nedir?
Karşılık beklemeksizin başkası için yaşamaktır vakıf. İnsanlık tarihi içerisinde, medeniyetin, insanlığın, insan hak ve hürriyetlerinin zirve yaptığı İslam Medeniyeti’nde bu manada vakıfların çokluğunun yanında icra ettikleri çok önemli vazifeleri de görmekteyiz. İslam Medeniyeti’ni vakıf medeniyeti olarak adlandırsak hata yapmış olmayız. Ecdadımız bu kadar önemsemiştir vakfı. Sosyal adaletin tesisinde önemli görev icra eden vakıflar çok çeşitli alanlarda hizmet vermişlerdir. İnsanlara hizmet eden vakıfların yanında hayvanlara, nebatata, eşyaya hizmet eden vakıflarla büyümüş medeniyetimiz.
ANMEG VAKFI MÜTEVELLİ HEYETİ VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI
AHMET ÖZER
Diğer yandan biz Türkler ise vakfa daha büyük bir önem vermişiz. Ülkemizdeki vakıfların sayıları binlerle ifade edilmektedir. Ecdadımız tarafından kurulmuş zamanla kayıtlardan silinmiş veya unutulmuş çok sayıda vakfımızın olduğu da bilinmektedir. Osmanlı’nın yıkılması ile birlikte elimizden çıkan topraklar üzerinde de yüzlerce vakfın olduğu tarihi kayıtlarda mevcuttur. Vakıflar, dini İslam olsun veya olmasın tüm insanların gıpta ile baktığı bir güzelliğimizdir. Vakıflar başta insan olmak üzere tüm canlılara
ne büyük değer verdiğimizin en büyük ispatıdır. Hiçbir medeniyet arzda ve semada yaşayan tüm canlılara bu kadar değer vermemiştir. Yunus’un; “Yaratılanı sevdik, yaratandan ötürü” dizeleri bu anlayışımızı anlatan en güzel sözlerden biridir. İslam’ı kabul edip bu toprakları yurt edindiğimiz günden buyana hep insanlığa hizmet ve geleceğe güzel bir miras bırakmak için çalışmışız. Kimimiz vatan, millet ve ümmetin bekası için canını bu davaya adarken, kimimiz tüm hayatımızı yine aynı değerlere vakfetmişiz. İnanın, kendi medeniyetimizden Vakıfları çıkaralım, çok şeyimiz eksilir. Vakıf hizmetleri hayatımızı anlamlı kılan önemli değerlerimizdendir. Yine açık bir şekilde şunu söylemeliyim ki, bugün acı çeken, huzur arayan tüm insanlığın ilacı bizim medeniyetimiz, bizim medeniyetimizin ise olmazsa olmaz değerlerinden biri Vakıflardır.
ANMEG VAKFI KENDİ ALANINDA BİR İLKTİR.
Anadolu Medya Grup Vakfı’na yüklediğiniz misyon nedir, niçin kuruldu Anmeg Vakfı?
Anmeg Vakfı’nın misyonu medya yoluyla millete hizmet etmektir. Anmeg Vakfı için, Vakıf olmak vaakıf olmaktır. Anmeg Vakfı, vakıf medeniyetimizi basın yayın yoluyla yaşatmaya gönül vermiş ve bunu kendisine gaye edinmiştir. Anmeg Vakfı, vakıf senedimizin Vakfın amacı başlıklı 3. Maddesi vakfın misyonunu şu şekilde açıklamaktadır. “Birey ve toplumun sosyal ve kültürel gelişmesine medya ve eğitim yoluyla hizmet etmek, kaliteli medya ve eğitim kuruluşlarının oluşmasına katkı sağlamaktır.” Tabi hemen şunu söylemeliyim ki biz bu vakfı kurarken hem kurma nedenimizi hem de hangi alanda hizmet edeceğimizi iyi düşündük. Göçmen kuşlara su temini alanında hizmet amacıyla kurulmuş vakıfların bulunduğu bir ülkede, birçok alanda hizmet eden vakıflar var. Biz medya alanında bir boşluk bulun-
duğunu ve bu yönde bir vakfa ihtiyaç duyulduğunu tespit ettik. İşte bunun için ANMEG VAKFI’nı kurduk. Ülkemizde yıllarca kendi değerlerimize uzak yayınların yapıldığı herkesin malumudur. Kendi değerlerimize, özümüze, milletimize, kültürümüze uygun yayınlar yapacak medya kuruluşlarına ve bu kuruluşlarda çalışacak, kendini iyi yetiştirmiş insan sermayesine ihtiyaç bulunmaktaydı. Halen de bu ihtiyaç giderilmiş değildir. İşte bunun için kuruldu ANMEG VAKFI.
Ülkemizde Medya Vakfı olarak ve ifade ettiğiniz amaç doğrultusunda kurulan kaç vakıf vardır?
Biz bu konuda ilkiz, birinciyiz, tekiz. İlk ve tek vakıfız. Bir kısım medya kuruluşlarının vakıfları vardır. Medya vakfı olduğunu ifade eden vakıflar da olabilir, ancak vakfın kuruluş maksadına ve üretmekte olduğu hizmetlere baktığınızda etkili, kaliteli ve ilkeli medya ve eğitim hizmetlerinin gelişmesini sağlayarak; birey ve toplumun;
www.metropoldergileri.com
31
KAPAK KONUSU
32
sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmesine hizmet etmek, dünya barışı, demokrasi, evrensel hukuk, insanın doğuştan sahip olduğu insan hakları ve bireysel özgürlüklerin gelişip yaygınlaşmasına, ailenin ve gençliğin korunmasına ve çevre bilincinin oluşmasına katkı sağlamak amacını temel gaye edinen ve bu konuda her an aralıksız, karşılık beklemeden hizmet üreten, insanımıza ve insanlığa hizmet eden bir başka vakıf yoktur. ANMEG VAKFI kendi alanında bir ilk olmanın verdiği heyecanla, İSLAM VAKIF MEDENİYETİ’NİN yeni bir halkası olarak hayırlı hizmetler üretmektedir. Bu sebeple Medya vakfı alanında, medya yoluyla insana hizmet amacıyla kurulan ve çalışan tek vakıfız. Burada şuna dikkat etmek gerekir. Vakfılar İslam Medeniyeti’nin eseridir. Dolayısıyla özünde, temel dayanağını buradan almak zorundadır. Son yıllarda yozlaşan kültürel değerlerle vakıf hizmetlerinde de bazı sapmalar görülmüştür. İsmi ve amacı ne olursa olsun, Vakıflar müntesibi olmakla şereflendiğimiz inancımızın özüne aykırı hizmetler üretmemelidir. Dolayısıyla ANMEG
VAKFI yapacağı tüm hizmetlerinde inancını ve kültürünü önceleyen bir anlayışla kurulmuş bir vakıftır.
25. KURULUŞ YILINI KUTLAYACAĞIZ ASLINDA 25 YILLIK BİR VAKIFIZ. Anmeg Vakfı’nın kuruluşu ve tarihi süreci hakkında bilgi verir misiniz?
Bilindiği gibi Vakfımızın amacı; Milletimize basın yayın, daha genel bir ifadeyle medya yoluyla hizmet etmektir. ANMEG VAKFI, 02 Haziran 2011 tarihli Mahkeme kararı ile kurulmuş ve 02 Temmuz 2011 tarihli Resmi Gazete’de kuruluşu yayımlanmış bir vakıftır. Kayıtlardaki resmi kuruluş bu tarihtir. Ancak Vakfımızın fiilen gerçekte kuruluş tarihi 1992 yılıdır. Resmi kayıtlara göre bu yıl Anmeg Vakfı’mızın 6., fiilen hizmet verdiğimiz yıllara göre ise 25. Kuruluş yılını kutlayacağız. Kanunen yasal olmamasına rağmen 1991-92 yıllarında fiilen özel radyo ve televizyonlar kurulmaya başlayınca biz de, milletimize medya yoluyla hizmet etmek amacıyla Kontv’yi kurduk. Kontv 10 Haziran 1992 günü karasal vericilerden yayına
başladı. Zaten o zaman ülke genelinde Karasal Yayınlar mevcuttu. Teknolojinin daha gelişmemiş olması, cihaz ve işi bilen personel yokluğu sebebiyle ilk yıllarda çok zor şartlar altında ama samimi ve izleyici ile iyi iletişim kurarak güzel programlar ürettik ve yayınlar yaptık. 2000’li yıllar öncesi uydu imkânı olmadığından yayınları karasal imkânlarla iç Anadolu Bölgesi olan yayın alanımızdaki izleyicilerimize çok zor şartlarda ulaştırıyorduk. Nerede yüksek bir tepe varsa arkadaşlarımız ellerinde cihazla aktarmak için yıllarca yayın aradılar. İşte bunların hepsi milletimize medya yoluyla hizmet içindi. Gelişen teknolojiyle bugün yayıncılık artık çok kolaylaşmıştır. O yıllarda televizyon izleyicilerinin yüzde 98’i karasal yayın izliyordu. Damlardaki antenlerden kablo yoluyla odalarımıza taşıdığımız yayınlar mevcuttu. Yüzde 2’lik bir izleyicide yayını uydudan takip ediyordu o zaman. Şimdi ise bu oran tam tersine dönmüştür. Şimdi karasaldan tv izleme oranı yüzde 2’nin de altındadır. Yüzde 98 izleyici uydu, kablo ya da IP üzerinden yayınları izlemektedir. Daha ilk günlerde KONTV ulaşabildiğimiz
www.metropoldergileri.com
33
KAPAK KONUSU
34
tüm izleyicilerimiz tarafından çok beğenildi, kabullenildi, sahiplenildi. Bu sahiplenilme halen de artarak devam etmektedir. Neden sahiplenildi, çünkü bizde izleyiciye rağmen, milletimize rağmen yayın yoktur. Bu sebeple Türkiye’nin her bir köşesindeki izleyicilerimiz Anadolu Medyası olarak adlandırdıkları bizi, halkın temel değerlerine ve Milli ve Manevi değerlerimize bağlı olarak bilmektedirler. Biz daha sonra KONTV’nin yanına kardeş kuruluş olarak 99.5 KONYAFM radyomuzu, akabinde de 01.06.1949 gününden beri Konya’da fiilen yayında olan YENİ KONYA GAZETEMİZİ gruba dahil ettik. Ayrıca bölgenin en güçlü yapım ve reklâm ajansı MİRAJANS’da grubumuzun içindeydi. ANADOLU MEDYA GRUP olarak milletimize medya yoluyla hizmetimiz bu yayıncı kuruluşlarla devam etmekteyken, internet teknolojisinin gelişmesiyle grubumuza 2006 yılından itibaren Türkiye’nin en güçlü internet haber gazetelerinden olan KONHABER, BELGE, KANALON ve KONSPOR isimli internet medyalarımız da dâhil edildi. Bu gün Anadolu Medya Grup çatısı altında 7 yayıncı kuruluş ve 1 ajans olarak milletimize medya yoluyla hizmet etmekteyiz. Bir başka ifadeyle bu kuruluşlarımızın tamamı ANADOLU MEDYA GRUP (ANMEG)’e ait kuruluşlardır. Özel radyo ve televizyon yayıncılığının devlet tekelinden çıkarıldığı 1990 yılından itibaren medya alanında hizmet üretmek amacıyla yola çıkanların bir yol hikâyesidir ANMEG VAKFI. Mademki, medya alanında hizmet üretecek bir vakıf olarak kurulduk, o zaman bu alanda boşluk bırakmamamız gerekiyordu. Biz de öyle yaptık ve medyanın gelişimi ile birlikte hiçbir alanda boşluk bırakmamaya gayret ettik. Gazete ile yazılı medya alanında, radyo ile sesli medya alanında, televizyon ile görsel medya alanında, internet siteleri ile elektronik medya alanında ve şimdilerde farklılaşan şekliyle sosyal medya alanında eksik bırakmamak için çaba sarf ediyoruz. Teknolojik gelişmeleri bundan sonra da takip etmeye devam edeceğiz.
VAKIF BİNAMIZI CUMHURBAŞKANIMIZ HİZMETE AÇTI. Anmeg Hizmet Binası medya alanında önemli ve örnek bir bina olarak bilinmektedir. Bina ile ilgili neler söylemek istersiniz? 22 yıl boyunca zor şartlar altında ve çok da uygun olmayan mekânlarda milletimize hizmet ettik. Hep hayalimiz işimize en uygun fiziki mekânlarda hizmet vermekti. Hizmet ürettiğiniz mekân kaliteyle doğru orantılıdır. Çalışkanlığınızdan, ihlas ve samimiyetinizden taviz vermemek şartıyla mekânınız güzelleştikçe yaptıklarınızın değeri, kalitesi de kat kat artar. Allah nasip etti ve bugün hayallerimizin de çok çok üstünde bir binada hizmet vermekteyiz. Konya Merkez Karatay İlçesi Emirgazi Mahallesi Görsel Sokak No 1 adresindeki hizmet binamız Anmeg Plaza, müstakil oluşu, medya binası olarak baştan özel tasarlanışı, mimari yapısı, medya hizmeti için özel planlanışı ve fonksiyonel oluşu, 20 bin metre kare arsa üzerinde 5 kat ve 12 bin metre kare kapalı alanıyla, dünya standartlarındaki stüdyolarıyla adından söz ettiren önemli bir medya hizmet binasıdır. Dört yıllık planlama ve projelendirme aşamasından sonra 2008 yılında 18 Mart Çanakkale şehitler gününde aile içinde sade bir törenle binamızın temelini atmıştık. Tarafımızdan yapılan binamız yedi yılda tamamlanmıştır. Güzel bir mekânda hizmet verme aşkıyla dolu olan tüm yayıncı kuruluşlarımız, çalışanlarımız büyük bir heyecanla 28 Şubat 2014 günü canlı yayınla bu binamıza taşınmışlardır. Binanın resmi açılışı 26 Nisan 2014 günü, o gün Başbakanımız olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle kalabalık bir katılımla açılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız binamızın mimarisini çok beğendiğini bize ifade ederek hayırları hizmetlere vesile olmasını diledi. İçerisinde üç yıldır 7 ayrı yayıncı ku-
ruluşumuz ve Mirajans’la beraber 8 kuruluşumuzun hizmet verdiği, mülkiyeti Anmeg Vakfı’mıza ait binamızdaki rejiler, kurgu odaları, prodüksiyon mekanları ve diğer teknik birimleriyle uzman kadrolarca hazırlanan amaca uygun yayınlar sadece bu yayın kuruluşlarına değil, Türkiye’de ve Dünyada bu amaca hizmet verecek olan tüm yayın kuruluşlarına verilmektedir. Binada da insanı önceleyen bir anlayışla hareket ettik. Mademki vakfılar bizim medeniyetimizin eseriydi, onun için medya binamızın mimarisinde Selçuklu, Osmanlı ve modern mimari tarzını birleştirmek gerekiyordu. Biz de öyle yaptık. Binamız Türkiye’de medya hizmetleri amacıyla kurulmuş çok az sayıda binadan biridir. Kat yüksekliklerinden tutun da, ses yalıtımına kadar her türlü inşaat tekniğinde “medya binası olma” hassasiyeti göz önünde bulunduruldu. Binanın her tarafı medya hizmetlerine uygun bir şekilde tasarlandı. 8 bin metrekarelik bahçe stüdyoları ise Türkiye’de başkaca hiçbir medya kuruluşunda bulunmayan bir ayrıcalıktır. Yaz mevsiminde, ramazan aylarında ve özel günlerde bu doğal mekânları kullanmaktayız. Havuzlar, yeşil alanlar, anfi tiyatro, derinlik oluşturan yürüyüş yolları, yüzlerce ayrı türden oluşan ağaç varlığı ve daha birçok obje, doğal stüdyo unsuru olarak kullanılmaktadır. Yine binamızda öğrencilere ve bu alanda eğitim görecek her kesime hitap edecek muhtelif büyüklüklerde sınıflar mevcuttur. Bu sınıflar aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Açılışını henüz yapmadığımız ANMEG İLETİŞİM MÜZESİ çalışmalarında son geldik. İletişim teknolojisinin türlü evrelerinde kullanılan araç, gereç, cihaz ve eşyanın sergilendiği bu müze çok yakın bir zamanda resmen de açılacaktır.
ANMEG VAKFI’nın merkez ve diğer teşkilatlanma yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz. Vakıf senedimizin 2. Maddesi’nde açıklandığı üzere vakfımızın genel merkezi Konya’dır ve içinde bulunduğumuz adrestir. Vakfımız ilgili mevzuat çerçevesinde vakıf yönetim kurulu kararı ile
yurt içinde veya dışında şube ve temsilcilikler açılabilir.
ÖNCELİKLİ HİZMET ALANIMIZ MEDYA VE EĞİTİMDİR. Anmeg Vakfı’nın yürüttüğü hizmetler nedir? Anmeg Vakfı, Medya yoluyla insana hizmet amacıyla kuruldu. 25 yıldır da bu hizmetini en iyi şekilde yapmaktadır. Misal olması kabilinden yaptığımız ve yapmak için projelendirmekte olduğumuz bazı hizmetlerimize kısaca temas edersek;
Verimli, etkili, kaliteli ve ilkeli yayın yapmakta olan medya kuruluşlarımız ile birey ve toplumun; sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmesine hizmet etmek, dünya barışı, demokrasi, evrensel hukuk, insanın doğuştan sahip olduğu insan hakları ve bireysel özgürlüklerin gelişip yaygınlaşmasına, ailenin ve gençliğin korunmasına ve çevre bilincinin oluşmasına katkı sağlama gayreti içerisinde yoğun çalışmalarımız sürmektedir. Bilimsel araştırmalar, seminerler, sempozyumlar, çalıştaylar, paneller ve eğitim faaliyetleri düzenliyoruz. Yayıncı kuruluşlarımızda ve başkaca yayın mecralarında yayınlanmak ve eğitim kuruluşlarının istifadesine sunulmak üzere eğitici filmler, belgeseller, uyarıcı kısa eğitim yayınları, diziler, filmler, sinema filmleri, çizgi filmler her türlü radyo programı, her türlü internet gazeteciliği yayınları, her türlü gazete, dergi yazıları üzerinde yoğun çalışmalarımız vardır. Medya organlarında her ne sıfatla olursa olsun tüm çalışanların, yönetici, idareci ve sahiplerinin mesleki ve sosyal bilgilerinin, tecrübelerinin artırılması amacıyla; kurslar, seminerler, paneller ve benzeri süreli ya da süresiz eğitim çalışmaları yapmanın çalışması içindeyiz. İnsan Hak ve Özgürlükleri alanında seviyesinin daha da yükseltilmesi için
medya faaliyetleri düzenliyoruz. Kadın, çocuk ve hasta haklarının, ülkemizde gelişmesi, evrensel seviyeye yükselmesi ve toplumda bu bilincin oluşması için çalışmalarımız vardır. İletişim Fakültesi’nde okuyan talebelerden maddi imkânları zayıf olanlara karşılıksız burs faaliyetlerimiz vardır.
BİZİM GÖREVİMİZ AÇIKÇA DUYURMAKTIR. Son olarak neler söylemek istersiniz. Medya alanında çok profesyonel, inançlı, haram-helal nedir bilen, hakkı ne pahasına olursa olsun üstün tutan güçlü bir ekiple çalışıyoruz. Çalışma arkadaşlarımızın hepsi birbirinden kaliteli ve
iyi yetişmiş insanlardır. Bu personelle; Milletin Kanalı, Milletin Radyosu, Milletin Gazetesi, Yeni Türkiye’nin Haber Sitesi gibi ismi ile müsemma yayıncı kuruluşlarımız olan Kontv, 99.5 Konyafm, Yeni Konya Gazetesi, konhaber.com, belge.com.tr, kanalon.tv ve konspor.com yayıncı kuruluşlarımızla “bizim görevimiz açıkça duyurmaktır” sloganıyla bilgiyi kirletmeden, kirletilmiş olanları temizleyerek insanımıza sunuyoruz. Kamuoyunun özgürce ve asla müdahale edilmeden oluşmasına gayret sarf ediyoruz. Vakfımızın gayesi istikametinde insanımızın çok büyük hizmete ihtiyacı vardır. Kısmen de olsa bu boşluğu dolduruyor olmanın manevi huzuru en büyük kazancımızdır. Biz medyayı aynı zamanda bir yaygın eğitim aracı olarak da görmekteyiz. www.metropoldergileri.com
35
KAPAK KONUSU
36
Evet örgün eğitimde okullarımız, kurslarımız, eğitim kuruluşlarımız büyük gayret serf etmektedir. Ancak bunlar yeterli değildir Günümüzde insanoğlu hiç olmadığı kadar bencil, hiç olmadığı kadar saldırgan ve hiç olmadığı kadar menfaatperest hale gelmiştir. Vakıfların en önemli amaçlarından biri de insanoğluna bu dünyaya geliş amacını hatırlatmaktır. Başkaları için de yaşanması gerektiğini, ancak benlikten kurtulabilirse insanoğlunun mutlu olacağını benimsetmektir. İşte tüm bu ulvi amaçlar için herkesin bir şeyler yapması gerekmektedir. İnternet, televizyonlar, radyolar, gazeteler popüler kültürün dünyayı felakete götüren tüm kötülüklerini yaymakta birbirleriyle yarışmaktadırlar adeta. Günümüzde medyanın temelini oluşturan dünyaca büyük haber ajanslarından tutun de, sinema sektörüne, dizi sektörüne eğlence programları sektörüne kadar tüm bu sektörler maalesef bizim elimizde değildir. Çocuklarımız dünyaya gözlerini açtıkları günden itibaren maalesef seküler yaşam kültürünün yoğun bombardımanı ile zehirlenmektedirler. Aile kültürümüz yok olmakta, aile ile birlikte bütün insani ve İslami değerlerimiz kaybolup gitmektedir. İslam ülkelerinde yönetimi elinde tutanlar on yıllarca bu yok oluşu, bu eriyişi ve tükenişi görememiştir. Görenler de, etkili bir çözüm oluşturamamışlardır. Ülkemizde son yıllarda bizimle aynı kulvarda gayret sarf eden bir avuç bu durumun fevkinde insan bulunmaktadır. Buna şükretmekteyiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın milli medyamızı güçlendirme çabaları takdire şayandır. Ancak daha fazlasına gerek vardır. Sadece Cumhurbaşkanı yeterli değildir. Herkesin bu alana destek vermesi gerekmektedir. Anmeg Vakfı olarak hizmet alanımız olan medya sektöründe kutsal bir görev icra ettiğimize inanmaktayız. Yüce
kitabımızda ifadesini bulan “bizim görevimiz açıkça duyurmaktır” emrini görev olarak kabul ediyoruz.(Yasin-17)
MEDYAYA SAHİP OLAN, DÜNYAYA SAHİP OLUR. Yapılacak çok şey var. Bu alanları kesinlikle boş bırakmamamız gerekmektedir. Sosyal Medya pompalamalarıyla bazı İslam ülkelerinde oluşturulan
ARAP BAHARI hadiseleri ile ülkemizde GEZİ VE KOBANİ HADİSELERİ unutulmamalıdır. Medya silahı kurulduğu günden buyana hep stratejik hedefler için kurulmuştur. Medya emperyalist, sömürgeci büyük devletler tarafından sürekli kullanılmıştır. Dünyaca meşhur büyük medya oluşumları, bu silahı kullanan DERİN GÜÇLER tarafından desteklenmekte ve bilerek büyütülmektedir. Medya halen hem kamuo-
yunun oluşturulması için kullanılan bir güçtür, hem de dünya üzerinde istenilen rol model insan yapısının oluşturulması için kullanılan gizli bir argümandır. Bunun farkında olmamız ve buna göre çalışmamız gerekmektedir. Bu ülkede ve bu coğrafyada hiç kimsenin MEDYADAN BANA NE deme lüksü bulunmamaktadır. Medyayı önce iyi anlamalı ve yeni nesillere iyi anlatmalıyız. Milli Eğitim Bakanlığının seçmeli ders olarak müfredata eklediği MEDYA OKURYAZARLIĞI dersi maalesef iyi anlatılamadığı için gerekli ilgiyi görmemiştir. Kanaatimiz bu dersin seçmeli ders olmaktan çıkarılması ve zorunlu ders olarak okutulmasıdır. Veya en azında sosyal derslerden birinde zorunlu olarak birkaç ünite olarak ele alınmalıdır. İşte ANMEG VAKFI tüm bu duyarlılığın oluşmasına büyük katkılar sağlamaktadır. Hem yayınlarımızda hem de tüm sosyal faaliyetlerimizde bunları anlatmaya, öğretmeye gayret etmekteyiz. Medya alanında hizmet üretecek daha çok vakfa ihtiyaç vardır. Burada son olarak bir temennimizi daha dile getirmekte fayda var. Tüm halkımızı da ANMEG VAKFI’NA ve benzer oluşumlara destek vermeye davet ediyoruz. Yıllarca ihmal ettiğimiz bu alanda herkesin bir şeyler yapması gerekmektedir. Evet, camilere, dini tesislere, okullara, eğitim kuruluşlarına yardımlar yapacağız. Ancak unutulmamalıdır ki, medya eğitimin çok önemli bir parçasıdır ve ülkemizde bu alan ihmal edilmiştir. Bu milletin bekası, bu ümmetin geleceği ve çocuklarımızın akıbeti için mutlaka desteğe ihtiyaç vardır. ANMEG VAKFI kendi alanında ihtiyaç duyulan her yere yardımcı olmaya devam edecektir. İşin hülasası “medyaya sahip olan, dünyaya sahip” olur diyor ve daha yapacağımız çok şey bulunduğunu buradan herkese duyurmak istiyorum.
www.metropoldergileri.com
37
RÖPORTAJ
Ahmet Çakır
38
Konya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü
EMRAH KELEŞ
Son yıllarda yaptığı çalışmalarla adını sıkça duyduğumuz Konya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Emrah Keleş ile Konya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nün 2017 yılı faaliyetleri hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Müdürümüze birkaç soru yönelterek konuya ilişkin değerlendirmelerini aldık. İşgücü piyasası hakkında bilgi verir misiniz? Günümüzde sosyal ve ekonomik sorunların en önemlileri arasında gösterilen işsizlik olgusu devletler ve hükümetler için birinci derecede çözülmesi gereken bir sorun olarak ortada durmaktadır. İşsizlik aynı zamanda sosyo-psikolojik sorunları ve huzursuzlukları da beraberinde getirmektedir. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir toplum için çalışmak iste-
yen insanları istihdam etmeniz gerekmektedir. Bu nedenle istihdam artırıcı yatırım ve politikalara ağırlık vermek, mesleği olmayan işgücünü piyasa ihtiyaçları doğrultusunda eğiterek meslek sahibi yapmak, piyasaya girmekte zorlanan işgücünü teşvik ederek kariyerine yardımcı olmak, kendi işini kurarak istihdam alanı oluşturmak isteyene gerekli destekleri vermek gerekmektedir. Bu bakımdan ülkemizde özellikle son on yılda birçok alanda büyük atılımlar
ve yatırımlar yapılarak, istihdamda ciddi artışlar gözlenmiştir. Son yıllarda, Konya’da, eğitimden sağlığa, ulaşımdan turizme, tarımdan sanayiye birçok sektörde büyüme devam etmektedir. Yaşanılan olumlu gelişmeler, işgücü piyasasına da olumlu yansımaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak İlimizde, işgücüne ve istihdama katılım artarken, işsizlik oranında da kayda değer bir düşüş gözlenmektedir.
İŞKUR hakkında bilgi verebilir misiniz? İstihdamın korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve işsizliğin önlenmesi faaliyetlerine yardımcı olmak ve işsizlik sigortası hizmetlerini yürütmek üzere Türkiye İş Kurumu kurulmuştur. Ülkemizde kamu istihdam hizmetleri 4904 sayılı kuruluş kanunu ile kısa adı İŞKUR olan Türkiye İş Kurumuna verilmiştir. İşgücü Piyasasında işgücü arz ve talebinin arasında dengenin sağlanması ülke ekonomileri için çok önemlidir. Bu nedenle; reel sektörün nabzını tutmak, istihdam artırıcı yatırım ve politikalara ağırlık vermek, mesleği olmayan işgücünü piyasa ihtiyaçları doğrultusunda eğiterek meslek sahibi yapmak, piyasaya girmekte zorlanan işgücünü teşvik ederek kariyerine yardımcı olmak, kendi işini kurarak istihdam alanı oluşturmak isteyene gerekli destekleri vermek gerekmektedir. Bu bakımdan ülkemizde özellikle son on yılda birçok alanda büyük atılımlar ve yatırımlar yapılarak, istihdamda ciddi artışlar gözlenmiştir. Konya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğümüz tarafından yürütülen iş ve meslek danışmanlığı hizmetleri ile mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programları ve girişimcilik programları ile mesleği olmayan, değiştirmek veya geliştirmek isteyenlere iş hayatında önemli kazançlar sağlanmakta, kendi işini kurmak isteyenlere yardımcı olmaktayız. İstihdam hizmetleri kapsamında işyeri ve okul ziyaretleri, engelli görüşme günleri, kariyer günleri, meslek tanıtma ve girişimcilik günleri ve İnsan Kaynakları ve İstihdam Fuarı gibi çalışmalarla istihdama katkı sağlamaktayız. Ayrıca, özel politika gerektiren grup içerisinde yer alan kadınlar, engelliler, eski hükümlüler ve 35 yaş üstü erkeklerin ve uzun süreli işsiz olanların işgücü piyasasından uzak kalmasını engellemek, kendine olan güvenini sağlamak ve motivasyonu açısından kamu kurum ve kuruluşlarında kısa süreli istihdamını sağlayan toplum yararına programları uygulamaktayız.
Öte yandan, işini kaybetmiş ve yasada belirtilen hususları yerine getiren vatandaşlarımıza da iş arama süreçlerinde işsizlik sigortası ile belirli sürelerle destek olmaktayız. İstihdam Hizmetleriniz hakkında bilgi verir misiniz? İŞKUR’un en temel faaliyetlerinden biri hiç kuşkusuz iş arayan ile işvereni uygun şartlarda eşleştirerek, nitelikli istihdamı artırmak ve işsizliğin azaltılmasına katkı sağlamaktır. İş ve işçi bulmaya aracılık yoluyla yapılan işe yerleştirme hizmeti; iş isteyenlerin meslek ve nitelikleri ile işverenlerin işgücü taleplerinde aranan koşulların eşleştirilmesi suretiyle uygun işle uygun kişiyi buluşturan bir hizmettir. 2017 yılı sonu itibariyle İl Müdürlüğümüze kurum faaliyetlerinden faydalanmak üzere 100.938 kişi başvuruda bulunmuştur. Geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 40’lık bir artış sağlamış olduk. Bu durum Kurumumuza olan güvenin ve sunduğumuz hizmetlere olan ilginin de arttığının bir göstergesidir. Bu dönemde İl Müdürlüğümüzde
kayıtlı işgücünden 22.181 kişi işe yerleştirilmiştir. İşe yerleştirilen kişi sayısı da geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 artmıştır. Aktif ve Pasif İşgücü Politikaları nelerdir? Kurumumuz tarafından istihdamın korunması ve artırılması, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesi, işsizliğin azaltılması ve işgücü piyasasının nitelikli işgücü ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, aktif işgücü politikaları çerçevesinde aşağıda belirtilen faaliyetler yürütülmektedir. • Mesleki Eğitim Kursları • Engellilere Yönelik Meslek Eğitim Kursları • Hükümlü ve Eski Hükümlülere Yönelik Mesleki Eğitim Kursları • İşbaşı Eğitim Programları • Girişimcilik Eğitim Programları • Toplum Yararına Programlar • İş ve Meslek Danışmanlığı faaliyetleri Pasif İşgücü Politikaları ise; işsizlik sigortası hizmetleri, kısa çalışma ödewww.metropoldergileri.com
39
RÖPORTAJ
40
Girişimci Desteğine başvuruda gerekmektedir. 2017 yılı Aralık itibariyle 112 programda 2.740 kişiye Girişimcilik Eğitimi verilmiştir. Engelli Hizmetleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? İşgücü piyasasında dezavantajlı grupları oluşturan kadınlar, gençler, engelliler, eski hükümlüler, madde bağımlıları, uzun süreli işsizler, sosyal yardım yararlanıcıları, yaşlılar, geçici koruma kapsamında bulunanlar ve neği işlemleri ve ücret garanti fonu hizmetlerini kapsamaktadır. Aktif İşgücü Programları hakkında daha geniş bir bilgi verebilir misiniz? Aktif İşgücü Programları, istihdamın korunmasına ve artırılmasına, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine, işsizliğin azaltılmasına ve özel politika gerektiren grupların işgücü piyasasına kazandırılmasına yardımcı olmak üzere yapılan faaliyetleri ifade etmektedir. Eğitime yapılan yatırım, insan kaynaklarını daha zengin hale getirmekte böylece ekonomik büyüme ve gelir artışının anahtarı olmaktadır. İşsizliğin azaltılmasında ve sürekli istihdamın sağlanmasında etkili olabilecek önlemleri düşündüğümüzde; işgücünün iş piyasası ihtiyaçları doğrultusunda eğitilmesi, gelişen teknolojiye uyum sağlayabilmesi ve sürdürülebilirlik sağlanabilmesi için; sektörün temsilcileri, eğitim kurumları ve sosyal ortakların işbirliğine önem verilmesi, yaşam boyu eğitimin hayata geçirilmesi, genç nüfusu çok olan her yıl işgücüne yüz binlerin katıldığı ülkemizde bir zorunluluktur. Bu nedenle 2018 yılı işgücü eğitim planı çalışmalarımızı tamamladık. İlimizde faaliyet gösteren meslek odalarından, kamu kurumlarından ve işgücü piyasası aktörlerinden eğitim planında yer almalarını istedikleri mesleklerle ilgili olarak bilgi talebinde bulunduk. Ayrıca 2017 yılı Nisan ve Mayıs aylarında 2.113 işyeri ile yüz yüze görüşmek suretiyle gerçekleştirdiğimiz İşgücü Piyasası Araştırmasından elde ettiğimiz sonuçları da dikkate alarak planda yer alması gereken meslekleri belirledik. Ocak ayı
sonunda sayın valimizin başkanlığında gerçekleştirdiğimiz İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu toplantısında kurul üyelerine sunup onayını aldık. 2017 yılı sonu itibariyle 2.504 kurs ve programda 10.129 kişi Aktif İşgücü Programlarından faydalanmıştır. Kurumumuz tarafından işsizliğin azaltılmasına yönelik olarak yürütülen ve işverene alacağı işçiyi işbaşında görme fırsatı veren, İşbaşı Eğitim Programı, Kuruma kayıtlı işsizlerin mesleki bilgilerini uygulama yaparak pekiştirmelerini, iş ve üretim süreçlerini bizzat görerek öğrenmelerini ve yapacağı iş bakımından kendisini geliştirme imkânı tanıyan bir öğrenme programıdır. Aralık sonu itibariyle 2.325 İşbaşı Eğitim Programından 6.077 kişi faydalanmıştır. Bunların yanı sıra, Toplum Yararına Programlarımız (TYP) ile işsizlerimizin kısa süreli istihdamlarını sağlayan projeler düzenlenmektedir. İl Müdürlüğümüz sorumluluk alanında hizmet veren kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelerin hazırladıkları projeler kapsamında çalışan katılımcılara asgari ücret üzerinden maaşları ödenmekte ve sigorta primleri yatırılmaktadır. 2017 yılı Aralık sonu itibariyle 5.497 katılımcı Toplum Yararına Program’dan yararlanmıştır. Girişimcilik Eğitim Programı, Kuruma kayıtlı kişilere yönelik olarak kendi işlerini kurmalarına ve geliştirmelerine yardımcı olmak amacıyla uygulanan programlardır. Eğitim programı bitiminde, katılımcılara Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi Katılım Belgesi verilmektedir. Bu belge, KOSGEB Yeni
özel destek ihtiyacı olan pek çok kişinin “insana yakışır işlerde” istihdamını ve bu istihdamın kalıcılığını sağlamak Kurumumuzun önemli görevlerinden biridir. Bu nedenle, Kurumumuz, başta özel politika gerektiren gruplar olmak üzere hizmet talebinde bulunan tüm vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına mevzuatımıza uygun çözümler üretmek, toplumdaki rollerini güçlendirmek ve daha müreffeh yarınlarda işgücü piyasasında yer alabilmelerini sağlamak amacıyla çalışmalarına devam etmektedir. Engellilere Yönelik Mesleki Eğitim ve Rehabilitasyon Faaliyetleri ile işgücü piyasasının dezavantajlı bir unsuru olan engelliler, istihdam edilmelerine yönelik olarak, kendilerinin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kurslara yönlendirilmektedirler. 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları, özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli, kamu işyerlerinde ise yüzde 4 engelli işçiyi istihdam etmeleri yasal zorunluluktur. Bu bakımdan iş yerlerinde çalışan sayılarını takip ederek en geç 30 gün içerisinde engelli açığının kapatılmasına çalışıyoruz. İl Müdürlüğümüzde her hafta Çarşamba ve Perşembe günleri engelli işgücü istihdam etmek isteyen özel sektör işyeri temsilcileri ile engelli statüde iş arayan vatandaşlarımız arasında iş görüşmeleri yapılmaktadır. Bu görüşmeler sonucunda 165 engelli vatandaşımızı işgücü piyasasına kazandırmak suretiyle istihdam ettik. Ayrıca Engelli ve Eski Hükümlü için
kendi işini kurma projeleri kapsamında 2017 yılında 16 proje başvurusu yapılmış ve komisyonun incelemesi neticesinde 10 proje kabul edilmiştir. Müdür Bey Kurum olarak her yıl İşgücü Piyasası Araştırması yaparak elde ettiğiniz sonuçları yayınlıyorsunuz. Bu konuda da okuyucularımıza bilgi verebilir misiniz? Tabii ki, 2012 yılından bu yana her yıl gerçekleştirdiğimiz İşgücü Piyasası Araştırması ile ilimizin işgücü piyasası fotoğrafını çekmekteyiz. Saha çalışması 03 Nisan-05 Mayıs 2017 tarihleri arasında yapılan İşgücü Piyasası Araştırması kapsamında ilimizde faaliyet gösteren 2.113 işyeri ziyareti gerçekleştirilmiştir. İş ve Meslek Danışmanlarımızın işverenlerle gerçekleştirdiği görüşmeler sonrasında, ilimizde; istihdam edilenlerin meslek bilgileri, ihtiyaç duyulan açık işler ve bu açık işlerde aranan özellikler, bulunmasında/karşılanmasında güçlük çekilen meslekler ile bu mesleklerde çalışacak kişi neden bulunamadığına ilişkin bilgileri ve önümüzdeki yıl için istihdam beklentileri tespit edilmiş, elde edilen sonuçlar yayımlanmıştır. Bu veriler İlimizin mesleki eğitim planlarına ve istihdam politikalarına yön verecektir. Elde edilen sonuçlardan bazılarını vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum. İlimizde 20+ istihdamlı işyerlerinde çalışan sayısı yaklaşık 100 bindir. En çok istihdam sanatkârlar ve ilgili işlerde çalışanlar meslek grubunda yer almaktadır. İşyerlerimizin yüzde 24’ünde açık iş tespit edilmiştir. İşverenlerimiz açık işlerde mesleki yeterliliği ön planda tutarak, fiziki yeterliliğe ve takım çalışması becerilerine önem vermiştir. En fazla açık iş gaz altı kaynakçısı, beden işçisi ve CNC torna tezgâhı operatörü mesleklerindedir. 2018 yılı için istihdam artışı beklenmektedir. Ayrıca, saha çalışmasına 12-28 Şubat 2018 tarihleri arasında devam edeceğimiz 2018 yılı I. Çeyrek Açık İş İstatistikleri çalışmalarımız ilimizde faaliyet gösteren 202 firma ziyaret edilmek suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Bu araştırma yılda 4 defa tekrar edilecek bir çalışma olup, işverenlerimizin işbirliğinden dolayı şükranlarımızı sunuyor, hayırlı işler diliyorum. Müdür Bey son olarak İşsizlik Sigortası hakkında bizi aydınlatabilir misiniz? İşsizlik sigortası; bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenlere, uğradıkları gelir kayıplarını kısmen de olsa karşılayarak kendilerinin ve aile fertlerinin zor duruma düşmelerini önleyen, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, Devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta koludur. İşsizlik sigortası hizmetlerinden yararlanabilme koşulları nelerdir? Hangi belgeler ile nereye başvuru yapılabilir? 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre, işsizlik sigortası kapsamında bir
işyerinde çalışırken; *Çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenler, *Hizmet akdinin feshinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olmak kaydıyla, *Son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar, hizmet akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda www. iskur.gov.tr portalı üzerinden başvurarak iş almaya hazır olduğunu bildirmek koşulu ile işsizlik sigortası hizmetlerinden yararlandırılmaktadır. Müdür Bey, yoğun mesainiz arasında bizlere de vakit ayırdığınız için teşekkür eder, işlerinizde kolaylıklar dileriz. Ben de şahsım ve Kurumum adına bizi milletimize bir kez daha tanıtma fırsatı verdiğiniz için teşekkür eder, hayırlı işler dilerim. www.metropoldergileri.com
41
RÖPORTAJ
42
www.metropoldergileri.com
43
RÖPORTAJ
44
Çiğdem Kurut
Beyzat Aksoy
Hamburgerin en sağlıklı hali; Dinameat Fastfood denince akla ilk gelenlerden... Yanında patates kızartması, sosları, içeceğiyle bir hamburger menüye hayır demek kolay olmasa gerek. Türkler hamburgerle 90’lı yıllarda tanışsa da bu lezzeti kısa sürede sevdi ve vazgeçilmezleri arasına koydu. Tek sorun ise bu vazgeçilmez lezzetin sağlıksız olduğu yönünde bitmek bilmeyen tartışmalardı. Özellikle hamburger köftesinin içeriği konuşuldu, yazıldı çizildi. Hele ki çocukların isteğine karşı ailelerin tavırları kaosa bile dönüştü. Artık güvenle yiyebileceğiniz bir hamburger sizle buluştu. Dinameat’i İsa Gökhan Duysak’la konuştuk.
DİNAMEAT BURGER İŞLETME SAHİBİ
İSA GÖKHAN DUYSAK
Sizi tanıyabilir miyiz?
Konya’da doğdum. Eğitim hayatım da Konya’da devam etti. İş hayatına profesyonel olarak da 2008 yılında Kule Plaza’nın son katında Eselya Restaurant işletmeciliğiyle başladım. Sektörle ilgili ilk iş deneyimim de oradan gelir. Sonrasında yaş sebze- meyve, makine, mobilya ihracatı üzerine dış ticaret çalışmalarım oldu. Halen de devam ediyor. 3 yıldır da araştırmasını yaptığımız ev yapımı burger konusunda yatırımımızı yaptık ve Dinameat markasıyla sektöre girmiş olduk.
Piyasada onca ulusal hamburger markası varken siz neden tercih ettiniz? Bu sektörde faaliyet gösteren pek çok dünya markası var. İnsanlarda hamburgerin içerisinde ne olduğunun bilinmediği, bolca katkı maddesi kullanıldığıyla ilgili önyargılar var. Bu önyargılar ciddi problem. Sonuçta içerisinde ne olduğunu bilmediğimiz bir ürünü tüketmeyi hangimiz ne kadar isteriz. Buradan yola çıktık. 3 yıl boyunca bu sektörle ilgili pek çok noktayı bizzat ziyaret ettik. Ürünlerin tadına bakarak, mekanı inceleyerek test etme imkanımız oldu. Kimi mekanın lezzetini beğendik ama dekorasyonu ve lokasyonu iyi değildi. Kiminin dekorasyonu iyiydi, lezzeti sıkıntılıydı. Dedik ki; hamburgerin a’dan
z’ye her şeyini kendimiz üreteceğiz. Ekmeğini, köftesini, soslarını. Bunu çok nezih bir ortamda, restaurant konseptinde insanlara sunacağız. Böylece bugünkü konsepti ortaya çıkardık.
Üzerinde önemli araştırmalar yaparak bir konsept oluşturdunuz. Markanızı diğerlerinden ayıran özellikler neler?
Hamburgerlerimizde hazır köfte kullanmıyoruz. Hazır kıyma da kullanmıyoruz. Etimiz entegre tesisinden kemikli gövde şeklinde geliyor, kemiklerinden burada ayrılıyor. Kıyma haline burada dönüşüyor. İçerisine baharat dahi girmiyoruz. Baharatın etteki ayıbı örtmeye yardımcı bir ürün olduğu algısına meydan vermemek adına baharat kullanmıyoruz. Ekmeğimizi de kendimiz üretiyoruz. Hamburgerlerimizde yarı brioche diye bir ekmek kullanıyoruz. Poğaça ve ekmek arası bir kıvam. Normal ekmek kullansak çok doyurucu ve ağır olacaktı, poğaça kıvamında bir ekmek kullansak da burada burger değil poğaça arası köfte yenmiş olacaktı. O yüzden dünyada en çok tercih edilen yarı brioche ekmeği tercih ettik. İsteğe göre 2 farklı ekmek çeşidi daha sunuyoruz. Şili burger diye özel bir menümüz var. Bunda pembe ekmek kullanıyoruz. Bunda da herhangi bir katkı maddesi yok. Bir de tam buğday ekmeğimiz
mevcut. Tam buğday ekmeğimiz tüm menülerimizde seçenek olarak sunuluyor. Arzu eden misafirlerimize burgerlerini tam buğday ekmeğiyle servis ediyoruz.
Menüdeki diğer ürünleri nasıl sağlıyorsunuz?
Ev yapımı çıtır kaplama soğan da yine tamamen doğal, kendi mutfağımızda yapıyoruz. Çıtır soğan da yine herkesin evinde kendisinin de yapabileceği, iki çeşit peynirden, soğan rendesinden ve avokadodan oluşan bir reçeteye sahip. Çok beğenilen bir ürünümüz. İleriye yönelik bununla ilgili yoğun bir üretime girmeyi planlıyoruz. Tek hazır kullandığımız ürün patates cipsi. Bunda da ev yapımını çok denedik. Ama 15 dakika sonra çıtır kıvamının yumuşamış olduğunu gördük. Evimizde de aynı şey oluyor. Bu da hamburger servisi ve yeme süresini düşününce karşılaşabile-
www.metropoldergileri.com
45
RÖPORTAJ
46
ceğimiz bir konu oldu. Burada da kaliteyi sağlamak adına patatesi şoklanmış kullanıyoruz. En büyük önceliğimiz hijyen, güven, kalite, lezzet ve servis. Bu beş ana madde üzerinden yol çıktık. Tüm menülerimizde sınırsız içeceğimiz mevcut. Çocuk menüsü oyuncaklarımız da özel. Hazır bir oyuncağa Dinameat markası ekleyip paketlemek yerine kendimiz üzerinde çalışarak çocukların aileleriyle birlikte yapabilecekleri oyuncak geliştirdik. Zeka geliştirici özelliği olan, doğal malzemelerden üretilmiş oyuncaklar. Sürekliliği de olsun istedik. Çocuk onu evine götürdüğü zaman boyayabilsin, çeşitli şekilde kullanabilsin. İleriki süreçte bunlarla ilgili bazı etkinliklerimiz olacak. En güzel boyanan, en güzel muhafaza edilen oyuncakları seçeceğiz.
“Hamburger ve sağlık” kelimelerini yan yana koymak pek mümkün görünmüyordu. Hamburger sağlıksızdır algısı size göre de doğru bir algı mı?
Aslında fastfood algısı; sağlıksız, kalorisi yüksek, adı üstünde hızlı yiyip tüketilecek yiyecekler olarak karşımıza
çıkıyor. Buna sadece hamburgeri dahil etmek de doğru değil. Bugün evimizde tükettiğimiz ürünlere baktığımda bile birçoğunda koruyucular, renklendiriciler, tatlandırıcılar görüyoruz. Burada zaten ana gayemiz tamamen sağlıklı, hijyenik ortamda üretilmiş etler, ekmeklerdir. Kesinlikle sağlıklıyız. Ürünümüze kimyasal hiçbir şey girmiyor. Giren her şey yüzde yüz doğal.
Franchising ile ilgili yoğun bir taleple karşılaştık. Yatırımımızın yüzde 95’i Konya’dan bir marka çıkarmak için. Buranın lezzet, servis ve her şeyiyle beğenilen bir mekan olması lazım ki; franchising çalışmalarında başarılı olalım. Çok kısa bir sürede Konya Kent Plaza AVM’de fastfood alanında ilk AVM konseptimiz ve ilk franchising noktamızın sözleşmesini imzaladık ve tadilatına başladık. En kısa sürede açılışını yapmayı planlıyoruz. Bununla birlikte görüşme halinde olduğumuz Konya ve Konya dışı noktalar var. Yoğun bir talep var, bu talepler doğrultusunda ilk yıl hedefimizi ilk iki aylık periyotta yakaladık.
Franchisingle ilgili çalışmamız da farklı. Yatırımcımız olan kişi mutfağın her alanından, paket servisinin teslim edilişine kadar her alanda 45 günlük bir eğitime alınıyor. Reklam desteğimiz sürekli oluyor. Reklamın önemini biliyoruz. Teknik, yatırım ve tüm ürün desteğimizi veriyoruz. Kurulum ve danışmadan ücret almıyoruz. Tüm ürünler bizden gidiyor. Taahhütlerimizi de imza altına alıyoruz.
Bazı tatlar gözü kapalı da ayırt edilebiliyor. Siz bu ayrıcalığı nasıl sağlayacaksınız? Misafirlerimiz ilk önce bizi sunumumuzdan tanıyacak. Yediği köftenin %100 et olduğunu anlayacak. Et konusunda özellikle çok hassas davranıyoruz. Etimiz mutfağımıza girdiği andan itibaren 4 farklı işlemden geçiyor. Sinirinden ayrılıyor. Her şeyimiz sistemli, kontrollü. Tamamen sistem odaklı çalışıyoruz.
Siz de hamburger sever misiniz?
Severim. Çok hamburger yemişliğim var. Çocukluğumda evde misafir varken
ortalığı yıkıp annemi götürüp hamburger aldırmışlığım da var.
Paket servisi de çok talep gören uygulamalardan. Bu sistemi nasıl kurdunuz? Kendi paket servisimiz mevcut. Yemek sepetinde de varız. Yoğun bir sipariş talebi var. Paket servisini motorlu kuryelerle değil kalitemizi korumak adına arabalı kuryelerle yapıyoruz. Özel paketleme sistemi uyguluyoruz. Ürünümüzün buradan çıkıp müşteriye ulaşacağı süre içerisinde gerek lezzet gerekse sunum kaybı yaşanmaması için de ciddi çaba harcıyoruz.
Ve mekandaki şıklık gözlerden kaçmıyor. Bir fastfood markası için oldukça dikkat çekici. Biz her yönüyle farklı bir marka oluş-
turmak istedik. Bunu ilk olarak ürünümüzle, devamında da mekan, sunum, hizmet kalitesi gibi diğer etmenlerle ortaya koymaya çalıştık. Dekorasyonda da doğal malzemeler kullandık. Ateş tuğlaları, ahşap masalar, ahşap kütükler, beton görünümlü fayanslar. Mesela menüboard’da kara tahtalar kullanıyoruz. Misafirimiz buraya geldiğinde aracından iniyor, vale hizmetimiz devreye giriyor. Menüsü geldiği zaman siyah eldivenlerini takıyor ve rahatça hamburgerini yiyor. Verdiğimiz oryantasyonların temeli güleryüz, sıcakkanlılık. Belli mesafe ölçüsünde tabi ki. Güleryüz; olmazsa olmazımız. Ayrıca burada yarım bırakılan hiçbir menü çöpe gitmez. Tamamı alınır. Gün sonuna kadar muhafaza edilir ve sonrasında sahipsiz hayvanları beslemek üzere yola çıkarılır.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Dinameat’te her ayrıntı düşünüldü. Konya’dan da böyle bir markanın çıkabileceğini kanıtladık. Planlamamız da önce ulusal sonra da uluslararası bir marka olma yolunda yapıldı. Kaliteli malzeme kullanıldığında hamburgerin de sağlıklı olabileceğini kanıtlıyoruz.
www.metropoldergileri.com
47
HABER
48
MİS KOLEJİ EZBER BOZACAK Konya yepyeni bir koleje kavuşuyor. Bu kolej; tamamen yerli ve milli sermayeyle inşaa edilip gelecek eğitim- öğretim yılında öğrencileriyle kavuşmayı bekliyor. Mis Koleji gerek fiziki özellikleri, gerekse eğitim sistemi ile şimdiden adından söz ettiriyor.
2018-1019 Eğitim Öğretim Yılı’nda eğitim hayatına başlayacak olan Mis Koleji; alışılagelmiş eğitim yöntemlerinin dışına çıkarak yenilikçi ve cesur adımlar atmaktan korkmayan, geçmişine bağlı, geleceğe emin adımlarla yürüyen nesiller yetiştirmeyi amaçlıyor.
Mis Grup Yönetim Kurulu Başkanı Salih Özkan, Mis Koleji’yle ilgili olarak, “Bizim en büyük özelliğimiz milli kültürümüzü yüreğinde gururla hissedecek, milli şuurla beslenmiş bireyler yetiştiren bir okulu eğitim hayatına kazandırmak olacak” dedi.
Mis Kolej’inde sıra dışı öğretim yöntemlerle unutulmaz ve iz bırakacak dersler işleneceğini vurgulayan Özkan, “Okulumuzda, öğrencilerimizi hayata uyarlanmış bilimle ve teknikle tanıştıracağız. Sınırların kaldırıldığı bu dünyada en az bir yabancı dili konuşabilir ve ikinci bir yabancı dil ile de desteklenmiş, dünyayı tanıyan öğrenciler yetiştireceğiz. Her öğrencinin istediği bir enstrümanı çaldığı, istediği spor dalında uzmanlaştığı, her çocuğun özel kabul edildiği, mutlu özgüvenli nesiller yetiştireceğiz.” İfadelerini kullandı.
Özkan şöyle konuştu, “MİS Koleji mezunu bir öğrenci, bunun ayrıcalığını, ait olduğu topluma aktaracak, ülküsü uğrunda yılmadan ilerleyecek, bayrağını yüceltecek, çalışkan, ahlaklı ve erdemli olmaktan yılmayacak, vatan sevgisinin işini en iyi yapmaktan geçtiğini bilerek akademik sıçramasını en üst seviyeye taşımış olacak.”
HER TÜRLÜ İMKAN Mis Koleji’nin 28 derslikli bir okulla eğitim hayatına başlayacağına dikkat çeken Özkan, “ Akıllı tahtalarla donatılmış sınıflarımız, bilişim sınıflarımız, laboratuvarlarımız, spor salonumuz, çok amaçlı salonumuz, ağaçlarla donatılmış 3bin metrekarelik oyun alanımız, gıda mühendislerinin denetiminde Konya’nın en değerli aşçılarını barındıran yemekhanemiz, görsel ve işitsel donanımlı sınıflarımız, kütüphanemizle bu güzel şehre hizmet vereceğiz. Eğitim sektörüne giriş amacımız, dünya tarihinde asırlardır şanlı yürüyüşünü sürdüren ve bundan sonra da sürdürecek olan, hiçbir millete nasip olmamış şanlı mazisi ile yüce milletimize layık, yenilikçi ve cesur adımlar atmaktan korkmayan nesiller yetiştirmek, bunu yaparken alışagelmiş eğitim yöntemlerinin dışına çıkmak. MİS Grup olarak kazanılan güveni eğitim sek-
MİS GROUP YÖNETİM KURULU BAŞKANI
SALİH ÖZKAN www.metropoldergileri.com
49
HABER
50
törüne taşıyarak bu şehrin hak ettiği hizmeti eğitimde de vereceğimize inanıyoruz. Eğitim sektöründe de marka olmak için uzun vadeli planlar yaparak gelişimimizi devam ettirmeyi hedefliyoruz.” İfadelerini kullandı.
MİLLİ ve YEREL SERMAYE Özkan, sözlerini şöyle tamamladı, “Okulumuzun arsası ve binası tamamen milli ve yerel sermaye olup, Mis Grup’ un kendi imkanları ile inşa edilmiş, inşaatın başından itibaren çocuklarımızın rahat bir eğitim ve sıcak bir ortama kavuşabilmesi için mimari açıdan özel olarak dizayn edilmiş, her ayrıntı düşünülmüştür. Yenilikçi, gelişime ve öğrenmeye açık olmak, rekabet edebilme iradesini gösterebilmek, küresel dünyadaki yarışta biz de demek için çok daha büyük kampüsler, donanımlı özel eğitim kurumları ve seçkin eğitim kadroları ile MİS GRUP güvencesiyle çocuklarımızı geleceğe hazırlayacağız.”
www.metropoldergileri.com
51
RÖPORTAJ
Çiğdem Kurut
52
Beyzat Aksoy
CİNSELLİK HAYVANİ BİR DÜRTÜ DEĞİL
KADIN DOĞUM UZMANI
DR. ÜNZİLE GİRİŞGİN
“Sakın okumayın cıss”la kimsenin yazamadıklarını yazdı. Pornografi’nin insan yaşamını nasıl yıkıma uğrattığı konusunu yıllarca araştırdı ve yine bu konuyla ilgili hazırladığı kitabı baskı aşamasına getirdi. 1 yılda 15 binin üzerinde kadına ulaştı. Şimdi de SÜCED (Sağlıklı Üreme Cinsel Eğitim Derneği)’i kurarak cinsel tabuları yıkmayı hedefliyor. Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ünzile Girişgin, tüm bu çalışmaları neden yaptığını, neleri değiştirmek istediğini Metropol’e anlattı. Sakın okumayın cıss!!! Sizi tanıyarak başlayalım. 1970 Adana doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Hatay Dörtyol’da tamamladım. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. 1993 yılında mezun oldum. 15 ay kadar Ankara Dış kapı Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde çocuk ihtisasına başladım. Çocukların lösemi, siroz gibi hastalıklardan sık sık vefatı beni psikolojik olarak etkiledi. Yapamayacağımı düşündüm ve tekrar uzmanlık sınavına girdim. Eşimle de o zamanlarda tanıştık. İkimiz birden Selçuk üniversitesini kazandık. Daha
sonra evlenip kadın doğum ihtisasına başladım. 2000 yılında mezun oldum. Şu anda da kadın doğum uzmanı olarak görevimi sürdürüyorum. İnsanların cinsel sorunlarıyla ilgili çalışmalar yapmaya ne zaman başladınız? Tıp fakültesinde ve kadın doğum uzmanlıklarında bize cinsel yaşam fizyolojik olarak öğretiliyor. Ancak poliklinikte kadınlarımızda daha fazla cinsel problemler olduğunu ve bunu rahatlıkla soramadıklarını gördüm. Geniş araştır-
malar yapıp hizmeti geniş kitlelere yaymayı düşünerek 2005-2010 yılları arasında Türkiye’de bulunan cinsel eğitim derneklerinin çeşitli sempozyumlarına, kongrelerine, eğitim programlarına katıldım. Birikimlerimi 2010 yılında kitaplaştırdım. Kadınlar aslında kadınsal hastalıkları için gelip cinsel problemini de araya mı sıkıştırıyorlar? Sadece cinsel problemlerini çözmek için de geliyorlar. Poliklinik ortamlarında bir miktar anlatmaya çalışıyoruz.
Bazen mail aracılığıyla haberleşiyoruz. Ama bunlar tamamen benim şahsi gayretimle oluyor. Öğle arasında ve akşam konuşmaya çalışıyorum. Çünkü hekim olarak günümüz çok yoğun geçiyor, vaktimiz olmuyor. Cinsel sorunlarla ilgili durumlarda diğer meslektaşlarım da bazı hastalarını bana gönderiyor. Özellikle ilk gece sıkıntı yaşayan genç çiftler başvuruyor. Kadınlarımız eskiden cinsel sıkıntılarını biraz daha zor söylüyorlardı. Ancak günümüzde cinsel bilinçte artma var. Önceden çok utanılıyordu. Hatta söze özür dileyerek başlıyorlardı. Bunu ayıp bir şeymiş gibi görüyorlar. Siz bu çekinmelerin üstesinden nasıl geldiniz? Ben onları rahatlatıyorum. Yapı olarak romantik, duygusalımdır. Hanımlarla da o empatiyi kurmayı başardım. Daha geniş kitlelere ulaşmam lazım dedim. 2010 yılında ilk kitabım “Sakın Okumayın Cıss”ı da bu hislerle yazmıştım. Birkaç yayınevine sunduğum zaman basın kuruluşunun biri “Bu kitap çok ayıp, okunulmaz, basmayalım” dedi. Kitabın adına da eşimle beraber tepki olarak bu ismi verdik. Az da olsa kendimiz basalım, eşe dosta hediye edelim dedik. Aslında cinsellikle ilgili çok sayıda kitap
var. Hatta görselli kitaplar. Biz görsel kullanmamıştık. Sonradan mail yoluyla neden çizim yapmadınız? Gibi sorular aldık. Hâlbuki okuyucularım resimsiz bile çok zor bastırdığımı bilmiyorlar. Bizim amacımız tahrik etmek değildi. Bilgiyi ve bilinci arttırmaktı. Özelikle gençlerin dikkatli olmasını, evli çiftlerin cinsel hayatlarına renk katmasını istedik. Çünkü insan evlilikte zamanla monotonlaşıyor. Özellikle kadınlar yeniliğe ve fanteziye açık olursa evlilik yeniden bir motivasyon kazanıyor. Benim yapmak istediğim insanların cinselliğe bakış açılarını olumlu şekilde değiştirmek. Kitap tanındıktan sonra beni duygulandıran, ağlatan çok güzel mesajlar aldım. Siz insanları mutlu ettiğinizi gördüğünüz an aradaki gelen negatif söylemleri absorbe ediyorsunuz. Hekim olarak da alışığım buna. Herkesi memnun edemeyebiliriz. İnsanların bu sorunlarını dillendirememesi toplumumuzun yapısıyla mı alakalı? Bir kesim baskıcı, bir kesimde cinselliği çok özel buluyor. Ama çoğunlukla mahrem alanı olarak algılanmasından kaynaklıdır. Baskı kısmını kabul etmiyorum. Lakin özel hayata saygı duyulmak zorunda olunduğunu düşünüyo-
rum. Çünkü İslam anlayışında cinsel hayat çok özel bir paylaşımdır. Aynı zamanda bir ibadet bazında ele alınıp Allah’a ulaşmanın da bir enerji boyutudur. Avrupa cinselliğine baktığınız zaman daha çok fiziksel ve mekaniktir. İnsanlar 10-11 yaşından itibaren bunu yaşamalıdır. Cinselliğe bakışları bizim inançlarımız, bizim aile törelerimize göre çok farklıdır. Cinselliği dini açıdan da ele alıyorsunuz. Bunun önemi nedir? Cinselliğe yön veren ilk başöğretmenimiz Sevgili Peygamberimiz(sav) dir. Çünkü Peygamber Efendimiz(sav)’den önce insanlar cinsellikle alakalı hiç eğitim almamıştı. Şu anki batı toplumu gibi sınırsız, kontrolsüz bir cinsel yaşam vardı. Peygamber Efendimiz (sav) kadınlar ve erkekler dâhil olmak üzere aile eğitimi, haftada bir gün de sadece kadınlara özel her konuda (ki buna cinsellikle ilgili eğitim de dahil) eğitim verdi. Ayşe Annemiz Peygamber Efendimiz(sav)’in vefatından sonra 400 erkek, 200 kız talebe yetiştirdi. Bir kadın peygamber efendimizin yanına gelip cinsellikle ilgili her şeyi çok rahat sorabiliyordu. Hatta yine bir sohbette bir kadının cinsel içerikli soru sorması üzerine sohbetteki erkeklerden biri“Ya Resul Allah, ne www.metropoldergileri.com
53
RÖPORTAJ
54
kadar hayâsız bir soru bu” diyor. Peygamber efendimiz(sav)’ de “Ensar kadınları ilimlerine önem veren kadınlardır. Onlar gelip her şeyin en doğrusunu öğrenmek istiyorlar” diyerek kadınları onure ediyor. Bu çalışmalara ilk başladığınızda nasıl tepkiler aldınız? Bu işe ilk girdiğimde insanlar tebrik etmediler, tam tersi “Hayırdır ne oluyor” dediler. Çok sayıda negatif mesaj aldım. Jinekoloji nerene yetmiyor… gibisinden yaklaşım tarzı… Aslına bakıldığında İslam’da baskı yoktu. Baskı daha sonraki dönemlerde İslam toplumlarının yeniden dejenere olmasıyla oluştu. Türk toplumu da kadına çok önem veren bir toplum. Bezm-i Alem Valide Sultan annemiz 30-35 yaşlarındayken sabah kalkarmış, bütün şehri gezermiş. Yanında 15 kişilik heyeti olurmuş. Mahalle mahalle dolaşırlar, hasta olan, fakir olan, yetim olan kim? Toplumda ne dert, ne ihtiyaç var belirlermiş. Akşam da kendi oğluna gezdiği heyetle birlikte sunum yaparmış. Bunların dökümünü sunup çözüp üreten bir kadın. Vakıf Guraba hastanesini yaptıran annemiz. Ama sonrasındaki bocalama döneminde batı toplumları Türk toplumlarını etkisi altına almaya başladı. Son 10-15 yılda da Arap toplumları ile ilişkiler sıklaştı. Baktığınız zaman tekrar bir ilimden kopuş ve kadın erkek ilişkisinde de savrulma, kadınların da kendilerini ifade edemediklerini görüyorsunuz. Aslında bu İslam’ın özünde olan bir şey değildi. Daha sonraki geleneksel dönemde erkeklerin farkında olarak belki olmayarak bu şekilde bir formata dönüşmüş olduğunu düşünüyorum. Şimdi toplumu bu formattan çıkarmak gerekiyor. SÜCED de toplumu bu formattan çıkarmayı mı amaçlıyor? Derneğimizin adı SÜCED. Açılımı “Sağlıklı Üreme Cinsel Eğitim Derneği.” 4 yıl öncesinden böyle bir dernek kurma fikrim vardı. Gittiğim eğitimlerde daha çok batı cinselliğine yönelik bir batı formatı ile terapist yetiştirmeye dayalı sistem vardı. Bu eğitim formatının bizim toplumumuz için yanlış ol-
duğunu, yeniden bir baskı unsurunun oluşacağını gördüm. Tamamen İslam’ın dışında, batı cinselliğinin empoze edildiği bir eğitimdi. Bizim gibi ülkeler otomatik olarak kendini batıya bağımlı hissediyor. Çünkü sizin sosyal, siyasi, ekonomik bir gücünüz yok. O formatta yetişen insanlar da bunun en doğru olduğunu düşünüyor. Ben batı cinselliğini inceleyip, islami bakış açısı ile sentezleyerek kendi toplumuma uyarlamalıyım diye düşündüm. Tıp camiasında pek çok bilgiyi süzgeçten geçirmeden uyarlıyoruz. Bu nedenle farklı bir dernek kurmak istemiştim. 4-5 yıl tasavvufla ilgilendim. Kadına hep İslam bakış açısıyla baktım. Cinsellik sıradan bir haz eylemi değildir. Cinsel ilişkinin bedene, ruha ve kul olmaya faydaları da ispatlanmış-
tır. İnsanlar cinselliğin bu yönlerini es geçiyor. Derneğimi geniş kitlelere duyurma azmindeyim. Daha geniş kadın kitlelerine, risk altındaki gençlerimize daha yakın zamanda ulaşabilir miyim diye uğraşıyorum. İlk kitabı hazırlarken yaşadıklarınız umudunuzu kırmış mıydı? Hiç kırmadı. Kitabımda yaşayacağınız ilk cinsellikten, gebelik cinselliği, menopoz zamanının cinselliği, korunma yöntemleri, güvenli cinsellik, ergen cinselliği, cinsel yolla bulaşan hastalıklara kadar birçok konu var. Bilgiler, toplumu incitmeden ve saygı duyularak aktarılmalıdır. Bu şekilde olursa toplumumuzun bu önyargıyı yeneceğini düşünüyorum. Gelen tebrik mesajları
“Ünzile Hocam” diyerek geliyor. Sesimi duyurmam biraz zaman alabilir ama uzun vadede ben bu çalışmalarımızın Türk ve İslam toplumu için faydalı olabileceğini düşünüyorum. Olaylara dar bir pencereden bakmıyorum. 2017 yılında 15 bin 570 kadınla iletişim kurmuşum. 23 yıllık tecrübem var. Bu az bir sayı değil. Demek ki ben o güveni ve rahatlığı verebilmişim. Artık kadınlar anlatamama sorunu yaşamıyorlar. Bu benim için çok büyük bir mutluluk. Videolarım ya da yazılarım kötü niyetle kırpılıp kısırlaştırılmak istenebilir. Çünkü ben cinsel bilgileri gayet net ve açık bir dille sunuyorum. Milletimin beni tanıdığına ve tıp sahasında söz sahibi olduğuma inandıklarını, sevdiklerini biliyorum. Derneğimin ilk röportajı sizinle. Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz… Hastalarınızda karşılaştığınız en büyük problemler ne? Daha çok cinsel uyumsuzluk oluyor. Beklentiler farklı olabiliyor. Kadınlar daha çok sevgi ve aşk oyunlarıyla bir cinsellik hayal ediyorlar. Erkekler ise eşim her istediğimde benimle birlikte olmalıdır diye düşünüyor. Bunu biraz emri vaki gibi yansıtıyor. Toplum bunu kadının zorunlu görevi gibi görüyor. Cinsellik iki çift için de hem hak, hem görevdir. Kadınlarımızın cinsellikten uzaklaşmasını istemiyoruz. Kadınlarımızın cinsel hayatlarını daha güzel hale getirmelerini istiyoruz. Her iki çiftin de cinsel yönden tatmin olmadığı zaman boşanma hakkı var. Sorun yaşayan kadının boşanıp başka bir erkekle evlenme hakkı var. Toplumda bu ayıp karşılanıyor. Kadın sabreder, kadının cinsel ihtiyacı yokmuş gibi hareket ediliyor. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (SAV) dul kadınlarımızın da özellikle evlendirilmesini önermiş.. Ama toplumumuzda böyle değil. Çocuklar annelerine ‘ Kesinlikle evlenmeyeceksin. Eğer ki evlenirsen biz seni terk ederiz!’ diyebiliyor. İslam dini kadına bu alanda da önemli haklar vermiş. Bizde özel hayatı koruma önemli olduğu için kadınlarımız eşlerine ve evliliklerine saygıların-
dan dolayı bu konuyu konuşmuyorlar. Ama bir sorun varsa hakim yada hekimle konuşmayacaksın anlamına gelmiyor. İslamiyet’in öngörmediği; bunu uluorta konuşmak, ilişkiyi ulu orta anlatmak. Bayağılaştırıp kutsiyetini kaybettirmek. İslamiyet cinselliği ihtiyaç olarak görüyor, hayvani bir dürtü olarak görmüyor. Allah kadın ve erkeği kendi esma sıfatıyla, ruhundan bir parça olarak yaratmış. Kadın ve erkek birbirine ne kadar uyumlu olursa daha düzgün bir sosyal hayat yaşarlar. İslami aile hayatında “Kadın ve erkek Allah’ın ruhundan bir parçası olduğu için cinsellik bu iki ruhu birleştiriyor.” Siz sadece fiziksel birleşmeyi düşünmeyeceksiniz. Karı kocanın beden, kalp, ruhun birleştiğini düşünmesi , iki kişinin tek bir kişi olarak bütünleşmesi. Seks ayrışmayı azaltıp birleşmeyi sağlayan en önemli unsur. Boşanma artışı demek sekste sorun var demekle eşdeğer bence. “Eşimi nasıl mutlu edebilirim?” Karı koca kendi nefsinden önce ruh ikizini düşünürse bencillik, şiddet, saygısızlık olmaz. Kadınlar erkeklere emanet diyoruz. Peki ama erkeğin nefsi de karısına emanet değil mi? Her kadın kocasının nefsini en güzel şekilde ağırlamayı biliyor mu? Ben jinekoloğum. Okumuş
olan da bilmiyor, en dindar kadın da bilmiyor. Çünkü öğrenmedik ki..Öğretilmedi ki..İnşaallah SÜCED kadın cinsel eğitim programları ile eksikleri tamamlamayı hedefliyor. Kafada sürekli cinselliği oluşturmak da batıya yönelik cinselliktir. Her şey haz için meşrudur. Bu da yanlış bilgi. Bütün anketlerde evlilikle olan uzun soluklu düzenli cinsel ilişkiler sağlıklı çıkmış. Aile mahremiyeti, bireyin mahremiyeti var. Çocuklarımızı bu şekilde yetiştiririz. Doğru olan da budur. Batıda şu anda diziler ve filmler aileyi korumaya yöneldi. Ama çok geç artık. O toplumda da bizim gibi batı sevdalısı halklara “Biz bunları yaptık fakat yanlış yoldasınız” diyen psikiyatrist ve bilim insanları var. Onların cinsel hayatlarını örnek almak yerine bizim toplum olarak kendi cinsel hayatımıza daha bilimsel ve tatminsel yaklaşmamız gerekiyor. Türk milletimiz renkli, çılgın, cesur bir millet. Adil ve cömert bir millet. Hak söze, gayrete çabuk adapte olabilir diye düşünüyorum. Çok bağnaz bir kesim yok mudur? İlla ki vardır. Ama ben her şeyin yavaş yavaş düzene gireceğini umut ediyorum. Çocukları, gençleri.. milletimi çok seviyorum. Yazılarımı www.unzilegirisgin.com adresinden takip edebilirsiniz. www.metropoldergileri.com
55
HABER
56
KONYA ŞEKER, HAYVANCILIĞIN GELİŞMESİNDE DE ÖNCÜ OLDU Geçmişte hububat ambarı olarak anılan Konya, son yıllarda hayata geçirilen projelerle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gıda başkenti olma yolunda önemli mesafeler kat etti. Bu başarının mimarlarından biri de tabi ki Konya Şeker. Kentin birçok noktasındaki yatırımlarıyla üreticinin yüzünü güldüren, gelirlerini artıran Konya Şeker, hayvancılığın gelişiminde de en büyük paya sahip. Öyle ki dünyanın en büyük et ve süt entegre tesisini Konya ve bölge çiftçisinin hizmetine sunan da yine Konya Şeker oldu. KONYA, SON DÖNEMDE HAYVANCILIKTA DA ÇITAYI YÜKSELTTİ
AK Parti Karaman Milletvekili ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, geçmişte hububat ambarı denildiğinde akla gelen Konya’nın, Türkiye’nin en çok buğday üreten kenti olduğunu söyledi. Konya ovasının ürün desenine eklenen yeni ürün çeşitleri ve bu altyapının üzerine inşa edilen tarımsal sanayi tesisleriyle gıda merkezi vasfını da tüm vasıflarının üstüne ekleyen Konya’nın, sadece ülkemizin değil, dünyanın gıda başkenti olma yolunda önemli mesafeler aldığını ifade eden Başkan Konuk,” Konya, sadece bitkisel üretimiyle öne çıkan bir şehir değil. Konya, son dönemde hayvancılıkta da çıtayı yük-
seltti” diye konuştu.
KONYA ŞEKER, ÇİFTÇİNİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNEREK ADIM ATTI
Konya Şeker’in en büyük yatırımlarından biri olan PANAGRO’nun, hem süt ve süt ürünleri hem de et ve et ürünleri üretimi yaptığını ve dünyanın en büyük kapasitesine sahip olduğunu dile getiren Başkan Konuk, “bu tesisi hiç kimse bir sanayi tesisinden ibaret görmemeli. Burası öncesi ve sonrası ile entegre bir süreci ifade ediyor. Bu tesis hayvancılığımızın sigortasıdır. TÜİK’in verilerine göre 2017 yılı sonu itibariyle Konya ülkemizin en fazla büyükbaş hayvan varlığına sahip ilidir. Konya bunu bu tesisin varlığı ile başarmıştır.
Biz bu tesisin yatırımına start vermeden önce uzun bir hazırlık süreci geçirdik. Tesis inşa etmek işin en kolay tarafıdır. O tesisin çalışmasını sağlayacak üretim altyapısını oluşturmadıktan, o altyapıya yönelik yatırımları yapmadıktan sonra bu tesisin bilanço değerlerinin bölgeye yansıması mümkün değil. Hazreti Mevlana ne diyor? “Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir.” O nedenle biz önce bu tesisin bölge üretimiyle üretimini gerçekleştirebilmesi için nelerin hareketlendirilmesi gerektiğini hesap ettik ve işe ilk önce oradan başladık. Mesela, bu tesisin devreye girmesiyle bölgede hayvancılıkta bir hareketlenme olacak ve bölgedeki hayvan varlığı hem büyükbaşta, hem küçükbaşta artacaktı. Yani daha çok yem materyaline ihtiyaç baş gösterecekti. Bölgede büyüyecek hayvancılığı desteklemek için bir dizi yatırım yaptık. Mesela, kaba yem ihtiyacını karşılamak için buharlı küspe kurutma tesisini, paketli küspe kurutma tesisini inşa ettik. Türkiye’nin en büyük kapasitesine sahip yem fabrikasını kurduk. Yine ham yağ fabrikasını kurduk. Oradaki üretilen ham yağ sonrası açığa çıkan ayçiçeği küspesiyle bölgenin nitelikli yem ihtiyacı için ana girdilerden birinin üretimini buradan ve buranın imkânlarıyla üretmeye başladık. Bu yatırımları yapmadan Et-Süt Entegre Tesisini üretime başlatsaydık, muhtemelen hayvan sayısı artacak ancak üretici o hayvanları besleyecek materyale ya ulaşamayacak ya da yüksek bedeller ödeyerek ulaşabilecek ve daha işin ba-
şında hem moral bozukluğu yaşanacak hem de gelişme seyri tersine dönecekti. Başka ne yaptık. Hem süt hem de et hayvancılığına yönelik damızlık çiftliklerini kurduk. Bu çiftliklerin amacı bölgedeki sürü kalitesini yukarı çekmektir. Yani hem et verimi hem süt verimi yüksek ırkları bölge üreticisinin ahırına ağılına sokabilmektir” dedi.
ÜRETİCİNİN, EKONOMİ DERYASINDAN DAHA ÇOK SU ALABİLMESİ İÇİN TESİS KURDUK Sertifikalı üretici metodunu getirdiklerini, üniversite ile işbirliği yaparak binlerce üreticiye hayvancılık konusunda eğitim verdiklerini aktaran Başkan Recep Konuk, “tüm bu aşamalardan sonra Et-Süt Entegre Gıda Kompleksi yatırımımızı başlattık ve 2013 yılının ikinci yarısında süt ve süt ürünleri tesisimizi, 2014 yılında da et ve et ürünleri tesi-
simizi işletmeye aldık. Bu tesis ve bu tesisle birlikte Konya Şeker’in tarımsal ürünleri katma değerli işlemeye yönelik kurduğu tesisler ne iş yarıyor diye soracak olursanız cevabı ben değil Hazreti Mevlana veriyor. Diyor ki Hazreti Mevlana, “Bardağımız küçükse, deryayı suçlamaya hakkımız olmaz.” Bu tesislerin tamamının işlevi üreticinin ekonomi deryasından daha çok su alabilmesi için onların elindeki bardağı büyütmesini sağlayan, o bardağı büyüten tesislerdir” ifadelerini kullandı.
SADECE SÖYLEMEKLE KALMADIK ADIM DA ATTIK
Ülkemizdeki hayvancılık sektörünün öncelikli problemlerinden birinin verim olduğunu vurgulayan PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, “maalesef ülkemiz kendi coğrafyasında yüksek verimli etçi sürüleri henüz oluşturmadı. Hayvan başına sizin hayvancılık konusunda gelişmiş ülkelerle %30’lara, 40’lara varan et verimi farkınız varsa hem fiyatta hem üretimde rekabetçi olma şansınız olmaz. O nedenle de destek ve teşvikle bir süre ayakta kalırsınız ancak fiyat oynamalarında karkas et ithalinin kapısı aralanınca veya süt fiyatlarındaki keskin oynamalarda yeniden en başa döner, anaç hayvanları da kesip en baştan yeniden başlarsınız. O nedenle hem et hem süt verimi yüksek ırkları ülkemize kazandırmamız yani et ve süt hayvancılığını kendi içinde ihtisaslaştırmamız gerekiyor. Bizdeki hayvancılık hem etinden hem sütünden yaklaşımıyla yapılıyor ve bunun maalesef reel ekonomide karşılığı ne etinden ne süwww.metropoldergileri.com
57
HABER
58
PANAGRO’YU, BÖLGE HAYVANCILIĞINI AYAĞA KALDIRMAK İÇİN KURDUK
tünden oluyor. Bu tespiti sadece biz yapmıyoruz sektörün içindeki veya sektörle ilgili herkes yapıyor, herkes söylüyor. Söylemek çare mi? Elbette değil. O zaman ne yapacaksınız, çaresini bulacaksınız. Çare üretme konusunda da mesuliyet sektörün içindekilerindir. Yani bizim, bizlerin. O nedenle biz sadece söylemekle kalmadık adım da attık. Ülkemizde et hayvancılığına yönelik olarak angus çiftliğini, süt hayvancılığına yönelik olarak da Şeker Süt Çiftliğini kurduk. Hayvancılıkta problemler yaşayan ülkemize et hayvancılığı açısından seçenek sunmak amacıyla dünyada et veriminde en verimli ırk olarak kabul edilen angus ırkını tercih ettik. 2010 yılının Mayıs ayında, Avustralya’dan 700 adet damızlık angus düvesi getirerek ilk adımı attığımız damızlık çiftliğinde şimdilik 1300 başa ulaştık. Benzer büyümeyi Holstain ırkıyla süt hayvancılığına yönelik damızlık çiftliğimizde de yakaladık” şeklinde konuştu.
ET VE SÜT VERİMİ KONYA’NIN HER KÖYÜNDE HER MERASINDA ARTACAK
Angus ırkının en önemli özelliğinin, etinin kaliteli olması olduğunu, ABD’de etçi sığır ırklarının çoğunluğunu angus sığırlarının oluşturduğunu belirten Başkan Konuk, “çünkü angus
ırkı, diğer etçi ırklara göre düşük maliyetli kaba yem ağırlıklı beslenme ile daha kaliteli ve fazla et üretimine olanak veriyor. Yetişkin angusların ağırlıkları dişilerde ortalama 650-700 kg iken erkeklerde ortalama 1.0001.100 kg olabiliyor. Çevre koşullarına uyumları çok iyi olan anguslar, soğuğa ve sıcağa dayanıklı ender ırklardan. İleri yaşlarda dahi damızlık olarak kullanılabilmelerinden dolayı, yetiştiricilerine büyük katkı sağlıyorlar. Diğer ırklarda yağ oranı yüzde 3536’lara kadar varırken, angus etinde bu oran yüzde 6-7 civarında olması nedeniyle angus eti tüketiciler tarafından da tercih ediliyor. Bu etçi ırkın Konya şartlarına uyumunu 2010’dan beri deniyoruz, damızlık kapasitemizi yükselttik, embriyo üretim merkezimizi kurduk oradaki denemelerimizden de olumlu neticeler aldık. Bundan sonraki aşamada bu etçi ırk ile birlikte yüksek verimli sütçü ırkların da bölge üreticisinin ahırına ağılına ulaşmasını hedefliyoruz. Yani bölge kendi sürüsünü oluşturacak ve hayvan başına et ve süt verimi sadece bizim çiftliklerimizde artmayacak, Konya’nın her köyünde her merasında artacak, artmalı. Bunu başaramazsak zaten meseleye çözüm de üretemeyiz” dedi.
Üreticinin sadece bitkisel üretimle geçimini sağlayamayacağını, özellikle pancar üreticisinin bitkisel üretiminin yanında hayvancılık da yapmak zorunda olduğunu vurgulayan Başkan Recep Konuk, “şeker pancarının en çok desteklediği yan sektör hayvancılıktır. Kaldı ki, gelişmiş ekonomilerde tarım sektörünün toplam geliri içinde hayvancılığın payı dörtte bir civarındadır. Ülkemizde ise gelir kompozisyonu aşağı yukarı tam tersidir. Bu kompozisyonun değişmesi gerekiyor. Değişmesi için de üreticinin hayvancılıktan para kazanacağı, hayvancılığı verimli yapabileceği, ürettiğini değerinden satabileceği ölçek ekonomisine uygun tesisler gerekiyor. Konya Şeker, üreticisinin hayvansal üretimini değerlendirmek, bölge hayvancılığını ayağa kaldırmak için dünyanın tek kampüs içinde en büyük yatırımı olan Et-Süt Entegre Gıda Kompleksini Konya’ya kazandırdı. Bu tesis günde 2.000 ton süt, 1.200’ü büyük, 3.000’i küçükbaş olmak üzere günde 4.200 baş besi işleyecek kapasiteye sahip. Tesis için yaklaşık 50.000 aile süt ve besi hayvancılığı yapıyor. Bu tesis inşa edilmeye başlandığında Konya’daki üreticilerin elindeki mevcut hayvan sayısı bu tesisin bir yıllık ihtiyacını karşılamaya yetmiyordu. Konya Şeker bu tesisi üreticiyi daha çok üretmesi için zorlamak, özendirmek amacıyla yaptı. Nitekim üretici buna cevap vermeye başladı ve 2010 yılında Konya’nın toplam büyük baş hayvan sayısı 500 bin civarında iken 2013 yılında bu rakam 720.000’e dayandı. Küçükbaş sayısı 1,5 milyondan 2,2 milyon civarına ulaştı. 3 sene önce 750 bin ton civarın olan Konya’nın süt üretimi 2013 yılında 1 Milyon tona yaklaşmıştı (963.802), 2017 yılı sonu itibariyle ise 1.200.141 ton oldu. Bu daha da büyüyecek ve inşallah bölge
bitkisel üretimden kazandığından daha fazlasını hayvancılıktan kazanmaya başlayacak” ifadelerini kullandı.
DAHA ÇOK TÜKETEBİLMEK İÇİN DAHA ÇOK ÜRETMEK GEREKİR
AK Parti Karaman Milletvekili ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, sözlerini şöyle sürdürdü; “Ülkelerin gelişmişlik endeksi hazırlanırken bakılan kriterlerden biri de et ve süt tüketimidir. Tüketimi belirleyen temel unsur ise üretimdir. Bu açıdan bakıldığında ülkemizde hayvancılık hem gelişmeye açık hem de geliştirilmesi gereken bir sektördür. Yani 2023 yılında dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer almayı, tarım ekonomileri arasında ilk beşe girmeyi, milli gelirini iki buçuk katına çıkarmayı hedefleyen Türkiye’de bu büyüme ile birlikte ve kişi başına gelirdeki artışa paralel olarak beslenme alışkanlığımız da değişecek. Gelir değişiminde toplumların en çabuk tepki verdiği gıda çeşidi et ve süt yani hayvansal gıdadır. Nitekim Türkiye 2010 yılında başladığı 2023 vizyonu çerçevesinde çocuklarının tabağındaki eti, bardağındaki sütü on sene sonra iki katına çıkarmayı da kendine hedef seçmiştir. Peki, bugün durum ne? ABD Gıda ve Tarım Politikası Araştırma Enstitüsü’nün “Dünya Tarım Görünümü 2012” Raporu’na göre, geçen yıl dünyada kişi başına et tüketimi ortalama 38.7 kilogram olarak belirlendi. AB ülkelerinin kişi başına et tüketimi ise 77.1 kilogram oldu. Türkiye’de ise geçen yıl kişi başına ortalama kırmızı ve beyaz toplam 32.6 kilogramlık et tüketimi gerçekleşti. Bu rakam ABD’de 108,9 kilogram oldu. Yani bizim insanımız bir Amerikalının üçte birinden
daha az, bir Avrupalının tükettiğinin yarısından daha az et yiyebildi. Bu noktada soru şu, Türk insanı eti bir Avrupalıya, Amerikalıya, Japon’a, Rus’a, Avustralyalıya, hatta Libyalıya, Çinliye göre daha az mı seviyor? Bu sorunun cevabı net, elbette hayır... Daha çok et yiyemememizin, tabağımızdaki eti, yemeğimizdeki et miktarını arttıramamamızın sebebi ne? Et ve et ürünlerine erişimde yaşanan zorluklar. Peki, erişim nasıl kolaylaşır? Bunun birinci şartı toplam gelirimiz artacak. Bu hükümetlerin işi ve Allah’a şükür bu konuda önemli mesafe alındı daha da alınacak. Bize, biz üreticilere düşen ise daha çok üreterek, daha verimli ve daha ucuz üretmenin yollarını bulmak. Tüketimi üretimden ayıramazsınız, yani daha çok tüketebilmek için daha çok üretmeniz gerekir. Başka kaynaklara müracaat ederek bir süre tüketimi arttırabilirsiniz ancak bu palyatif ve geçici bir çaredir. Önemli olan kalıcı ve birbirini büyüten çözümleri bulmaktır. Yani siz üretimi arttıracaksınız, artan üretim tüketimi arttıracak, o da dönüp tekrar üretimi cazip hale getirecek. Bu döngü oluşmazsa tüketimin kalıcı olarak artması da mümkün değildir.”
KONYA ŞEKER’İN YATIRIMLARIYLA ÇİFTÇİNİN GELİRİ ARTTI
AK Parti Karaman Milletvekili ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, konuşmasını şöyle tamamladı; “Hamyağ Fabrikasının, Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisinin, Patates Nişastası Fabrikasının, Çikolata, Şekerli Mamuller, Unlu Mamuller, Bisküvi, Kek, Gofret Üretim Tesislerinin işlevi budur. Mesela oluşan katma değerden kazandıklarımız sayesinde bölge üreticisinin ürününe en iyi verme imkânına kavuşmamızı bir yana bırakarak söylüyorum. Mesela 2010 yılında koca Konya Ovasında ayçiçeği üretimi sadece 50 bin tondu. 2013’te Ova 380 bin tonu gördü, geçtiğimiz yıl yine 300 bin ton civarında üretim gerçekleştirdi, bu 300 bin tonun ekonomik değeri yaklaşık 200 milyon dolardır. Eğer Altınekin’deki tesisimiz olmasaydı Konya’daki çiftçinin cebine o paranın en az 150 milyon doları girmeyecek, ithalat için Doğumuzdaki ve Batımızdaki birkaç ülkenin çiftçisinin cebine aktarılacaktı. Yani sadece Hamyağ Fabrikası ile Konya Şeker çiftçinin elindeki bardağı 3-4 kat büyütmüş. Benzer şeyler patates için de geçerlidir, diğerleri için de. Nitekim hayvancılıkta henüz yolun başındayız, ancak gelişmeler son derece ümit vericidir.”
www.metropoldergileri.com
59
HABER
60
Sektörde parlayan yıldız: Hedef Tarım Mustafa Dilek tarafından kurulan ve bugün Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan Hedef Tarım, ürünleri ile kısa sürede sektörde dikkatleri üzerine topladı. Mustafa Dilek tarafından kurulan ve bugün Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan Hedef Tarım Makinaları, ürünleri ile kısa sürede sektörde dikkatleri üzerine topladı. Döküm merdane, tesviye küreği, traktör arka kepçesi ve çizel üretiminde kalitesiyle marka olan Hedef Tarım, yeni dönemde yaptığı AR-GE faaliyetleri ile çiftçilerin işini kolaylaştıracak çalışmalar yapıyor. Türkiye’nin her bölgesinde bayisi bulunan Hedef Tarım, Konya Tarım Fuarı’nda da 5 gün boyunca ziyaretçilerin yoğun ilgisi ile karşılaşıyor. KISA SÜREDE SEKTÖRDE BİLİNEN İSİM OLDU Çalışmaları gazetemize değerlendiren Hedef Tarım Makinaları Şirket Müdürü Mustafa Dilek, 2012 yılında Aslım Sanayi Sitesi’nde üretime başladıklarını ifade etti. Dilek, “180 metrekare alanda ilk üretime başlamıştık. Bugün 2. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikamızda üretimimizi gerçekleştiriyoruz. Ürünlerimiz kısa sürede piyasada yer edindi. Kaliteli ürün anlayışı ile hareket ediyoruz. Müşterilerimiz bizden hep memnun kaldı ve çiftçimizin memnuniyeti kazanmak için çalıştık. Bugün Tür-
kiye’nin her bölgesinde bayiimiz var” diye konuştu. ÜRÜNLERİ BEĞENİLEREK ALINIYOR Ürünler hakkında da bilgiler veren Mustafa Dilek, “ Döküm merdane, tesviye küreği, traktör arka kepçesi ve çizel üretimiyle sektörde faaliyet gösteriyoruz. Ürettiğimiz makineleri emsalleri ile bire bir aynı olarak değil tamamen çiftçimizin işini kolaylaştıracak şekilde üretiyoruz. Ürünlerimiz Türkiye çapında biliniyor. 10 ülkeye ihracat yapmaktayız. Hedefimiz kaliteli ürün ve yeni
çeşitler ile sektörde daha da büyümek. Bu noktada çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İnşallah firmamız iyi yerlere gelecek” dedi. Sektörün sorunları hakkında da bilgiler veren Mustafa Dilek, “Fiyat odaklı rekabet var. Maalesef düşük fiyata satacağız diye kaliteyi düşüren firmalar var. Bunlar da haksız rekabet oluşturuyor ve sektörü zor durumda bırakıyor” diye konuştu. Firmaların kendilerini geliştirdiği takdirde daha büyük işlere imza atılacağını aktaran Mustafa Dilek, Konya’nın tarım makineleri sektöründe dünya markası bir şehir olma yolunda hızla ilerlediğini sözlerine ekledi.
www.metropoldergileri.com
61
RÖPORTAJ
62
Çiğdem Kurut
Firmaların 30 yıllık Geleceğini gar antiliyoruz Onlar aslında başarılı firmaların perde arkasındaki kahramanlar. Bir dokunuşla firmaların kaderini belirleyen, markaların insanlar üzerindeki algısını oluşturan, belleklere kazıyan beyinler. Röportajımız da KTO Karatay Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü Öğretim Üyesi aynı zamanda Güzel Sanatlar Tasarım Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı. Doç. Dr. Ayşe Derya Kahraman’la. Bu sektörde okullu ve alaylı yetişeler var. Okul bu sektöre ne katıyor? Grafik tasarımın bir koruyuculuğu yok. Aslında bizim mesleğimiz 3 aylık bir program kursunda alınan bir eğitim ile yapılacak bir meslek değildir. Çünkü grafik tasarım eğitiminde sadece program öğrenmek yeterli değildir. Programdan ziyade fikir üretme ve bu fikri çeşitli mecralarda uygulayabilme becerisi kazandırmaya çalışıyoruz. 3 aylık bir kursa gittiğinizde siz orada sadece program öğreniyorsunuz ve bir operatör olarak ortaya çıkıyorsunuz. Bu anlamda da grafik tasarım alanında yaptığınız işler piyasadaki işlerin tekrarları gibi oluyor. Özellikle bizim alanımızda çok fazla intihal, bir birinin markasını başkalarının kullanması söz konusu. Okul sektöre aldığı bilgi ile yaratıcı fikir üreten ve bu fikri doğru tasarım ile birleştirebilen bireyler i kazandırmaktadır. KTO Karatay Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü donanımlı akademik kadrosu, altyapısı ile bu
DOÇ. DR. AYŞE DERYA KAHRAMAN
anlamda oldukça yetkin ve etkili tasarımcılar yetiştirmektedir. Grafik tasarımda en önemsediğiniz şey ne? Grafik tasarımda önemli olan şey şu; sizin markanız sizin kimliğinizdir. Siz onu her yerde taşırsınız. Kartvizitinizde, antetli kağıdınızda, dosyalarınızda, sunduğunuz tekliflerde, her yerde. İnsanlar sizin marka ve logolarınızı görerek sizin tanınırlılığınızı ortaya çıkarırlar. Bu logoları gördüğünüzde siz bir başkasının işi olmadığını anlarsınız. Bu alanda yapılan en büyük hatalar neler? Şu an piyasada birbirinin benzeri olan o kadar çok çalışma var ki; bir firma aslında kendi logosunu kendi istekleri üzerine yönlendirdiğinde sorun oluşabilir. Siz çok iyi bir şey yaratıyor olabilirsiniz ama biz sizin için dikkat çekici, ön plana çıkaran, kişiler tarafından tanınacak tasarımları düşünürüz. Siz bir yıllık firmayken çok önemli olmayabilir ama sonraki süreçte, 30 yıllık firma olduğunuzda sizin logonuzun önemi çok büyüktür. Çünkü insanlar bir yerde sizin logonuzu görerek direk sizi tanıyabilirler. İnsanların gözlerinin dikkat süresi oldukça zayıftır. Bir bilbourdun önünden arabayla 3 saniyede geçilir. Dolayısıyla o bilboarda baktığınızda gözünüz en dikkat çekici birkaç noktayı görür ve o noktayı algılayıp geçer. Dolayısıyla markalaşma anlamında sizin logonuz o kadar önemli ki; o markalaşmada logonuz eğer diğerlerinden farklı olursa ve siziz özelliklerinizi gösterirse etkilidir.
Çalışma aşanınız çoğunlukla iş dünyasına yönelik. İş dünyası bu tarz çalışmaların öneminin farkında mı? Aslına bakarsanız çok fazla farkında değiller. Çünkü pek çok firma hala tasarım sürecini algılamış değil. Bir firmanın kurumsal kimliğini yapmadan önce ilk adım logo ve amblem. Siz o firmanın çalışmasını yaparken bir kere firmanın tarihine, sürecine, ithalat, ihracatına, iş kapasitesine, aldığı işlere, referanslarına, içerisinde barındırdığı kişilere kişilerin niteliklerine bakıyorsunuz. İlk önce firmanın tüm özellikleriyle ilgili brief almanız gerekiyor. Siz firmayı sektörüyle bilseniz de diğer ayrıntıları da bilmeniz gerekiyor. Dolayısıyla derin bir araştırma yapmak gerekiyor. Tabi ki tasarımlar şöyle düşünülüyor; birkaç saatte yapılabilir, hızlı yapanın eli çabuktur vs. Böyle bir şey yok. Siz bir firmanın işini yaparken o firmanın bir yıllık değil en az 30 yıllık geleceğini garantiliyorsunuz. İş bilgisayar başına geçtiğinizde birkaç saatlik bir iş olsa bile, bunun bir beyin jimnastiği , fikir telakkisi , aydınlanma süreci var. Sizin onunla ilgili yeni bir kreatif fikir ortaya koymanız gerekiyor. Dolayısıyla da bunun tasarım kısmı kısa olsa bile
fikir ve altyapı hazırlığı oldukça fazla. Bu dikkate alınmıyor. Firmalar kendi ürünlerinin daha ön planda olduğunu düşünüyorlar. Aslında firmaların reklam ve tanıtımları daha ön planda. Bir başka önemli olan konu ise firmaların genellikle matbaa süreci sonunda elde ettikleri ürünü yapılan tasarımdan daha üstün görmesidir. Ancak unutulmamalıdır ki tasarımcı olmadan ve yaratıcı bir fikir ile birleştirilmiş tasarım yapılmadan matbaa da basılmış olan işin bir önemi yoktur. Firmaların İnternet ve sosyal medya çalışmaları insanlar üzerinde nasıl bir etki uyandırıyor? İletişim çağındayız. Özellikle internet web siteleri olsun, sosyal medya olsun oradaki çalışmalar önem taşıyor. İyi ün, kötü ün yoktur derler ama bence kötü ün diye bir şey var. Yani sizin firmanızla ilgili özellikle internet ortamında herhangi bir kötü imaj, kötü bir yorum firmanızın nitelikli olduğu kadar nitelikli olmaması , kalitesiz bannerlar yapılması, firmalarla ilgili insanlarda yanlış intibalar uyandırıyor. Oysa ki siz orada güzel bir şey yapmaya çalışıyorsunuz. Fakat sonuç ters tepiyor.
Logo çok önemli. İyi bir logo nasıl olur? Logoların şöyle de bir özelliği var. Yalın sade ve net olması gerekiyor. Böylece çok daha fazla dikkat çeker. Çok fazla görsel temanın olduğu, çok fazla resimsel çalışmalar dikkat çekmiyor. Logoyu siz en küçük alandan en büyük alana kadar uyguluyorsunuz. Yani bir kartvizitte bile görünür olması gerekiyor. En büyük alanda seçilir olması gerekiyor. Dolayısıyla öyle bir çalışma yapmalısınız ki; dikkat çeksin. Çok resimsel, karmaşık ögelerle yapılan bir çalışma küçük alanda kaybolabiliyor, leke gibi görülüp algılanamıyor. www.metropoldergileri.com
63
RÖPORTAJ
64
Bir firmanın çalışmasına baktığınız zaman o firma ile ilgili bir izlenim sahibi olabiliyor musunuz? Biz bir firmanın tasarımlarına baktığımızda firmanın altyapısını, iş sahalarını, hizmet sektörünü kolaylıkla algılayabiliyoruz. Veya bir tasarıma baktığımızda ne olması gerektiğini, neyin fazla olduğunu, neyin hatalı olduğunu da görüyoruz. Çok profesyonel, kurumsal bir firma da olabilir. Ama yanlış bir tasarım o firmanın tüm bu algısını olumsuz yönde değiştirebilir. Görsel algı diye bir şey var. Bakmakla görmek arasındaki farkı gözetiyoruz. Herkes bakabilir, ama herkes göremez. Görme yeteneği de üç aylık bir kursla elde edilebilecek konu değil. Biz burada dört yıl boyunca çocuklarımıza bakmakla görmek arasındaki farkı değişik değişik derslerde, değişik değişik fikir jimnastiği ile, aydınlanma süreciyle ortaya çıkarıyoruz. Mevcut fikir üzerine yeni fikirler üretmek gerekiyor. Ve bir sonraki fikrin bir önceki fikri tekrar etmemesi, ortaya yenilik konulması gerekiyor. Konsept, fikir birliği de olmalı. Görsel tasarımlarda da fikir birliği var. Bir önceki tasarımınızla bir sonraki tasarımınızın bir biri üzerinde devamlılığı söz konusu olmalı ki o devamlılıkta bir sonraki tasarımı gördüğünüzde bir öncekini hatırlayabilmelisiniz. Bu bir proje
yönetimi. İlk etapta bunların baştan planlanması, düşünülmesi, fikir alışverişi yapılması gerekiyor. Özellikle firmanın yöneticileri ile konuşulduğu gibi alt yapısındaki insanlarla da konuşulmalı. Firmalar belli bir noktadan sonra kurumsallık çalışmalarına başladığında logo değiştirdikleri zaman ne gibi sıkıntılar yaşayabilir? Baştan iyi bir çalışma yapılması gerekiyor. Elbette çalışmalar revize edilebilir ama bu sefer de sizi bağlayan şey şu; firmanın eski logosunu andıracak çalışmalar yapmak zorunda kalabilirsiniz. O logonun da efektif, kaliteli olması ve gerçekten o firmayı taşıması mümkün olmadığı zaman bu sefer siz sınırlandırılıyorsunuz. Bu yüzden baştan düzgün planlamak önem taşıyor. Şunu düşünmek gerekiyor; sizin logonuz açıldığınız anda da sizin temsilciniz, 30 yıl sonra da sizin temsilciniz. Onun planlanması gerekiyor. Marka revizesi yapılabilir. Büyük firmalarda bunu görmek mümkün. Onlar oturmuş firmalar olduğu için sorun yaşamıyorlar. Ama yeni, küçük bir markada değişiklik olduğu zaman firmanın güvenirliliği, dikkat çekiciliği azalıyor. Dolayısıyla baştan düşünülerek yapılması gerekir. Revizede de ciddi karar vermek gerekir.
Sergi çalışmaları yapıyorsunuz. Burada hangi çalışmalar sergileniyor? Kadına şiddetle ilgili bir konu işledim. Bununla ilgili tasarım çalışmalarım var. Görsel imgelerle bir kadına şiddetin her yönü ele alınıyor. Kadına şiddet çok çeşitli. Psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, ruhsal şiddet. Bunların hepsini kapsayacak bir çalışma. Son olarak neler söylemek istersiniz? Konya sanayi sektörü büyük olan bir bölge. Dolayısıyla küçük ve büyük ölçekli tüm firmaların kendi kurumsallarını yaparken kurumsallarını birkaç saatlik basit bir iş olarak görmeyip 30 yıl sonrasında da kendilerini tanıtacak, kendilerini markalaştıracak, göründüğü her yerde fark edilecek şekilde tasarlama düşünmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bununla ilgili fikrisina haklar mahkemelerinde bilirkişilik yapıyorum. Önemli çalışmalar var. Büyük bir firmanın logosunu aynı sektörde başka bir firmanın kopyaladığını ve çok benzer çalışma yaptığı için insanların yanılgıya düşerek tanınmış marka yerine diğer markaya taleplerinin arttığı söz konusu. Kurumsallığınız yapıldığında ambleminiz, logonuz her şeyden önce patentlenmeli. Patentlendiği taktirde sizin ürünlerinizi bir başkasının kopyalayıp kullanması söz konusu değil , çünkü sizin hukuki haklarınız söz konusu. Dolayısıyla firmalar bir çalışma yaparken hem çalışmanın nitelikli olmasına dikkat edecekler hem de patentle takibini yapacaklar. Bu aynı zamanda bir sağlama olarak da düşünülebilir. Bu da kendinizi güvende hissetmeniz adına önemli.
www.metropoldergileri.com
65
RÖPORTAJ
66
Çiğdem Kurut
Zeynep Öztop
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı
Yapay Zeka Çalışmaları Türkiye’de de Sıçrama Gösterecek Son günlerde sık sık gündeme gelen ve oldukça popüler olan “yapay zekayı” nasıl tanımlayabiliriz? Yapay zeka, en geniş anlamıyla makinelerde ya da dijital bir ortamda oluşturulan zekadır. Bunun karşısında doğal zeka bulunuyor. İnsanda var olan zeka doğal zekadır örneğin. Burada hem “yapay” hem de “zeka” terimini biraz açmak gerekiyor. “Yapay” terimi, bu zeka türünün doğal zekaya sahip başka bir varlık tarafından doğal olmayan yollarla meydana getirildiğini ima ediyor. “Zeka” teriminin kullanımı ise biraz açıklamaya muhtaç. Zeka terimi ne günlük dilde, ne de ilgili disiplinlerde insanoğlunda var olan tüm zihinsel işlevlerin tamamına tekabül eden bir şey değil. Daha dar kapsamlı bir anlamı var. Bir varlık zeki bir varlık olabilir ama bu durum o varlığın insandaki zihnin tüm işlevlerine sahip olduğunu, bilinçli ve özbilinçli olduğunu göstermez. Bu anlamda “yapay zeka” ifadesinde kullanılan “zeka” terimi tümüyle kuşatıcı değil. Bunun yerine “yapay zihin” ifadesi daha kapsayıcı. İngilizcede “yapay zihin”(artificial mind) ifadesi artık daha sık kullanılıyor. “Artificial intelligence,” yani “yapay zeka” ifadesi ise artık daha çok bilgisayar bilimleri, mühendislik, robotik bilimler gibi disiplinlerde kullanılıyor. Kanaatimce yakın bir gelecekte “yapay zihin” tabiri daha yaygın olarak kullanılacak. Çünkü burada hedeflenen zihnin belli bir kısmını ya da belli işlevlerini değil tamamını simule edebilecek makineler ya da yazılımlar yapabilmek. Örneğin basit hesap makineleri de insan zihninin belli bir işlevini yerine getiriyor. Fakat bu hesap makineleri insan zihninin çok küçük bir işlevine, aritmetik işlem yapabilme foksiyonuna, tekabül ediyor. Halbuki amaçlanan, daha ileri seviyede, daha gelişmiş zihinsel işlevleri, örneğin dilsel iletişim kurma, öğrenme, karmaşık veri analizi yapabilme, çevresini algılama ve çevresiyle belli bir amacı yerine getirmek maksadıyla bilinçli etkileşimde bulunma gibi işlevleri yerine getiren makine ve yazılımlar üretmek. Bu bağlamda “yapay zihin” kavramı yabancı dilde yaygınlaştığı gibi Türkçede de yakın bir zamanda yaygınlaşacak diye düşünüyorum. Olması gereken de bu. Çünkü bu ifadenin güdülen amaç açısından daha kuşatıcı olduğu aşikar. Felsefe, yapay zeka çalışmalarının neresinde yer alıyor? Yapay zeka son zamanlarda çok popüler bir konu olmaya başladı. Sinema endüstrisinden sosyal medya yazılımlarına, silah sanayinden ekonomik veri analizlerine kadar artık pek çok
alanda bu konu tartışılır hale geldi. Yapay zekanın ekonomik, siyasi, ahlaki, hukuki pek çok yönü var. Bu çok yönlülük hayatın pek çok alanında insanların dikkatini çekmesine neden olmakta. Sinema endüstrisinde de yapay zekayı konu alan çok büyük bütçeli film ve diziler düzenli aralıklarla yapılmakta. Yapay zeka bu gün hayatın pek çok alanına nüfuz eden etkileri ile tartışılıyor. Fakat bu tartışmalar içinde yapay zekanın felsefeyle ve özellikle zihin felsefesi ile arasında var olan organik bağı maalesef çok az gündeme geliyor. Yapay zekanın sadece teknolojik ve popüler alanlarla bağlantısı açısından incelenmesi bazı gereksiz korkulara ve yanlış algılamalara da sebep oluyor. Bunları önlemenin yolu felsefe ile olan organik ve de kritik bağına daha çok dikkat çekmekten geçiyor. Bu bağ aslında şöyle bir şey: İnsan zihninin doğasını, yapısını, merkezi işlevlerini henüz tam olarak çözümlemeden insan zihnini modellememiz imkansız. Önce insan zihnini ve işlevleri arasındaki sebep-sonuç ilişkisini yeterince kavramış olmamız gerekir. Ancak insan zihni şu an her yönüyle kavranabilmiş bir olgu olarak karşımızda durmuyor. Ayrıca insan zihni ile birebir bağlantısı olduğuna inandığımız insan beyni de biyolojik anlamda çok karmaşık bir yapıya sahip. İnsanoğlu henüz uykunun doğasını bile tam olarak kavrayabilmiş değil. Ne biyolojik olarak ne de zihinsel olarak niçin uykuya ihtiyaç duyduğumuzu henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz. Kaldı ki, insan zihninin hafıza, imgelemde bulunma, ham duyu verilerini yorumlama, arzu ve duyguları işleme, karmaşık dilsel ögelere rağmen mantıki çıkarımlarda bulunma, amaca yönelik farkındalıklı plan yapma, bilinçli ve özbilinçli eylemde bulunma, sezgisel davranış sergileme gibi çok daha karmaşık işlevleri var. Bu anlamda henüz yolun başındayız. İnsan zihninin doğasını kavrama ve bununla ilgili ontolojik teori geliştirme işi de bir anlamda daha çok felsefenin işi. Evet, tabi ki zihnin, dolayısıyla insanın ve davranışlarının doğasını kavramak için önümüzde yüzlerce yıldır bilimin değişik alanlarında sergilenmiş bir insani çaba var. Psikologlar, sinirbilimciler, bilgisayar bilimciler, antropologlar ve hatta dil bilimciler de zihnin doğasını kavramaya çalışıyorlar. Fakat bilişsel bilimlerdeki ampirik (deneysel) çalışmalar da dâhil bu çalışmaların hiçbirisi felsefi bir teoriyi temel almaksızın bizi doğru sonuca ulaştıracak çalışmalar değil. Felsefi bir teori olmaksızın, ya da insan zihninin varoluşunu ve onun ontik ve epistemik yapısını açıklayabilen bir teoriyi temel almaksızın, diğer disiplinlerin zihinsel süreçleri kavrama imkanı neredeyse yok. Bu bir anlamda gözü kapalı hareket etmektir. Yapay zekanın felsefeyle bağlantısı tam da burada ortaya çıkıyor. Felsefi çalışmalarda zihnin doğasına ilişkin araştırma alanı daha çok “zihin felsefesi” adı verilen alt dalın işidir. Zihin felsefesi şu an Avrupa ve ABD’deki üniversitelerde felsefe bölümlerinde en sıcak tartışmaların yapıldığı bir alan haline geldi. Çünkü bugün çağdaş bilimlerin son 300 yılda elde ettiği müthiş başarının insanlığı büyülemiş olduğu bir gerçek ve ne yazık ki burada tatmin edici bir başarının sağlanamadığı tek alan zihnin ve bilincin doğası ile ilgili alan. Birbirleriyle yarışan yüzlerce teori ortaya atılmış olmasına rağmen bilinç
ve özbilinç gibi bazı kritik noktalarda zihnin doğasını kavramada henüz çok bir mesafe kat ettiğimiz söylenemez. Durum böyleyken rakip yüzlerce felsefi teoriden habersiz bir şekilde, örneğin sadece “zihin eşittir beyin” teorisini temel alarak yapay zekaya sahip bir robot üretmeye çalışmak başarısızlığa mahkumdur. İnsanoğlu kendi zihnini henüz çözememişken neden yapay bir zihin üretmenin peşinde koşturuyor? Bu, aslında insanın doğasında var olan pek çok duyguyla ilgili. İnsan korktuğu için mitolojik varlıklara inanır. Yalnızlık hissettiği için mistik ve sezgisel bir düşünce biçimi geliştirir. İnsan içinde yaşadığı kozmik düzene hayran olduğu için bir dine inanmak isteyebilir. Ya da insan merak duygusunun peşine düşer ve yaşadığı evren hakkında felsefi/bilimsel sonuçlar elde etmeye çalışır. Farklı duygular insanın farklı düşünme biçimleri geliştirmesine neden olur. İnsan neden kendi zihninin yapay bir versiyonunu yaratmaya çalışır? Bu da doğasında var olan duygularla alakalı. İnsan kendini yeterince kavrayamamış bile olsa yalnızlığını gidermek ihtiyacı onun temel bir ihtiyacıdır. Ayrıca insanın yapısında kendi sınırlarını aşma duygusu oldukça baskın bir duygudur. Bu anlamda insanoğlu doğaüstü sıfatlara da kendi çapında bir öykünme gerçekleştirir. Örneğin insanoğlunun tüm teknolojik çabasının ardında maksimum hızı yakalamanın yattığını söyleyebiliriz. Hızın maksimum seviyesi aynı anda iki noktada birden olmaktır. Ya da “her an her yerde olmaktır.” Bu ise insanın sınırlarını aşan doğaüstü bir sıfattır. Yine insanoğlu doğawww.metropoldergileri.com
67
RÖPORTAJ
68
yı ve aslında kendisini kuşatan ve önünde engel oluşturan tüm ekosistemi kontrol etmek ister. Doğal afetleri önlemek, bir meteorun yönünü değiştirmek, iklimleri kendi arzusuna göre belirlemek ister. Bu türden bir güç isteğinin maksimum seviyesi ise yine doğaüstü bir güce karşılık gelir. İnsanoğlu yine her şeyi bilmek ister. Bilmediği her şeyin peşine düşmek bir bakıma onun genlerinde kodludur. Bilmenin maksimum derecesi ise bilinebilecek her şeyi eş zamanlı veya zamansız olarak bilmektir ve bu da aslında doğaüstü bir sıfattır. Şahsen doğamızda var olan yaratma duygusunun da bu bağlamda ele alınması gerektiğine inanıyorum. Yeryüzünde insanoğlunun yaratabileceği en muhteşem şey ise, bir zihne sahip, bilinci ve öz bilinci olan, kendi başına bir hayat serüvenini icra edebilecek bir varlıktır. Bu mümkündür veya değildir ayrı konu. Ahlaken iyidir veya kötüdür yine ayrı bir konu. Tanrı’nın istediği ya da istemediği bir şeydir o da ayrı bir konu.
Tam anlamıyla insan zihnine eş değer bir yapay zeka üretmek mümkün mü?
Çok kritik bir soru. Yapay zeka araştırmalarında birincil sorun zaten onun mümkün olup olmadığı ile ilgilidir: Tam anlamıyla insan zihnine eş değer bir yapay zeka üretmek mümkün mü? Bu sorunu daha çok sosyal bilimciler ve özelde felsefeciler tartışıyor. Mühendislik ya da robotik bilimlerinde çalışanlar bunu tartışmıyorlar, yapay zekanın imkanını doğrudan kabul ediyorlar. Felsefi anlamda yapay zekanın mümkün olup olmadığı ise çok tartışmalıdır. Kişisel kanaatim bunun mümkün olduğunu söylemek için çok erken olduğu yönünde. Bunun sebebi de henüz kendi zihnimizin bilinç ve özbilinç gibi ana unsurlarını tam olarak kavrayamamış olmamızdan ileri geliyor. Şu an olmasa bile bir gün tümüyle kavrama imkan ve kapasitemiz var mı? Bu da oldukça tartışmalı. Bu hiçbir zaman mümkün olmayabilir. Nasıl ki bir kedinin (kedi olarak kaldığı sürece) kuantum fiziğini kavrama imkan ve kapasitesi hiç yoksa bizim de zihnin ve bilincin tüm doğasını kavrama imkan ve kapasitemiz ilkece olmayabilir. Ama bu bizi ne ümitsizliğe sevk etmeli ne de bu alanda çalışmaktan vazgeçirmeli. Yapay zeka üretmeye çabalarken insanlığa faydalı başka keşifler yapılabilir mi? Elbette. Yapay zeka çalışmalarının başka muazzam getirileri var. Bu süreçte karşınıza çıkan sorunlarla mücadele ederken aslında kendi zihninizin ve bilincinizin doğasını anlama yolunda büyük mesafeler kat ediyorsunuz. Örneğin kişilik bozuklukları, zihinsel hastalıklar, beyin hastalıkları, algı ile ilgili biyolojik problemler gibi konularda ilerliyorsunuz. İnsanlığın başka tıbbi ve psikolojik problemlerine daha sağlıklı çözümler üretiyorsunuz. Doğuştan kör ve sağır insanlar için bile tıbbi aparatlar geliştirebiliyorsunuz. En önemlisi insan denen varlığı ve onun büyüleyici zihninin gizemlerini daha yakından kavrayabiliyorsunuz. Bu yüzden yapay zekayı ele alan zihin felsefesi, felsefenin en kritik alt dallarından biridir. Nihayetinde ulaştığınız sonuçlar hem “insan nedir” sorusunu cevaplamada hem de “kendini bil” hedefinde ilerlemenizi sağlıyor. Ayrıca pek çok alanla ilgili anlayışınız gelişiyor. Zi-
hin-beden ilişkisi, dilin doğası ve kullanımı, insan davranışlarının kökeni vb. pek çok alanda kavrayışınız artıyor. Yapay zekaya farklı disiplinlerin farklı bakış açıları bir sorun yaratıyor mu? Aslında bazen yaratıyor. Şöyle ki, işin zihin felsefesi yönüne hiç girmemiş araştırmacılar, yapay zeka ile ilgili en temel felsefi problemlerle yüzleşmemiş bilim insanları, İlgili disiplinlerden elde ettikleri ampirik (deneysel) verilerden yola çıkarak bazen çok hatalı ve hiç çıkarılmaması gereken sonuçlara ulaşıyorlar. Çünkü veri analizi yapabilmek için belli kabullere sahip olmalılar ve bu kabulleri gözü kapalı ediniyorlar. Halbuki söz konusu kabuller zihin felsefesinde zihnin doğasına dair belki yüzlerce teori arasından sadece birinden elde ediliyor. Ama rakip pek çok teori var. Ve kabul edilen teori henüz ispatlanmamış ya da henüz geniş bir kitle tarafından benimsenmemiş durumda. Bu yüzden işin teknik ve bilimsel yönüyle uğraşan kesim işin temelinde yatan felsefi problemlere aşina olmalı, felsefeciler de teknik ve bilimsel boyuttaki gelişmeleri çok yakından takip etmeli. Bu amaca uygun olarak ABD’de kurulmuş bazı yapay zeka araştırma enstitülerinin disiplinler arası bir yapıda olduğunu gözlemliyoruz. Bu araştırma merkezlerinde zihin felsefecileri, psikologlar, sinirbilimciler, bilgisayar bilimcileri, dil bilimciler birlikte çalışıyorlar. Medyada sık sık karşımıza çıkan yapay zeka örneklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sunulduğu ve anlatıldığı gibi değil. Yapay zeka ile ilgili en temel problemlerden biri farkındalık problemi. Ürettiğiniz yapay zekanın kendini çevresinden ayırabilmesini, çevresiyle anlamlı ilişkiler kurabilmesini ve belli bir amaca yönelik planlayarak eylemde bulunmasını istersiniz. Bu birinci seviye bir farkındalığa işaret eder. Buna bilinç problemi diyebiliriz. Bir de daha ileri seviye bir farkındalık anlayışımız var. Ürettiğiniz yapay zekanın tüm bu “farkındalığın farkında olması.” Buna da özbilinç problemi diyebiliriz. Medyada karşımıza çıkan yapay zeka örneklerinin neredeyse tamamı daha basit seviye olan birinci seviye farkındalığa sahip olduğu iddiasıyla sunuluyor. Bundan bile şüphe etmek için elimizde pek çok gerekçe var. Yapay zekaya sahip olduğu iddiasıyla sunulan bu makine veya robotlar dijital yazılımlarla çalışıyorlar. Fakat bu yazılımların doğasında algoritmik çalışma ilkeleri bulunuyor. Yani “sensörlerin aracılığı ile şu girdiyi (input) aldığında şu çıktıyı (output) ver” ilkesiyle işliyorlar. Aslında otomatik çalışan pek çok makine böyle işliyor. Bir kola makinesi de bu şekilde çalışıyor. “1 lira atıldığında 40 numaralı bölmeyi hareket ettir, 50 kuruş atıldığında bekle” gibi. Yapay zekası olduğu iddia edilen makinelerdeki yazılım elbette çok daha karmaşık. 10 girdiye değil de, söz gelimi 1 milyon girdiye verilecek çıktı bu yazılımlarda belirlenmiş bulunuyor. Ama yine de ortada büyük bir problem var. Zihin felsefecilerinin yaygın olarak bildiği şekliyle burada herhangi bir farkındalık hala söz konusu olmayabilir. Makineniz sadece yazılımındaki satırları taramakta ve uygun çıktıyı aramakta. Önceden belirlenmiş bir çıktı bulamadığında ise tepkisiz kalmakta. Ma-
kineniz kendi yazılımına yeni satırlar, yani yeni girdilere yeni çıktılar ekleyebilir mi, yani “öğrenebilir mi?” Evet, yeni satırlar ekleyebilir, ama bunu da daha önceden belirlenmiş başka bir algoritma ile yapmak zorunda. Bu da birinci seviye farkındalıkla ilgili herhangi bir iradesinin (özgür veya değil) hala olmadığını gösterir. İnsan zihni ise bu şekilde çalışmıyor. Çok parametreli bir şekilde ve bir bakıma öngörülemez bir tarzda işliyor. Ayrıca insan zihninin seçim ve kararlarında duygular ve arzular da devrededir. Bir makine veya robotta henüz bu gerçekleştirilebilmiş değil. Makine veya robot, insanın duygu ve arzu içeren davranışlarını sadece “taklit” etmekte. “Deneyimleyememekte.” Deneyim deyince bu da bizi başka bir probleme götürüyor. Tümüyle insan gibi davranan bir robot bizi “bilinçli” olduğuna neredeyse ikna edecek olsa bile bu robotun iç dünyasında bizde var olan “öznel tecrübi hislerin” olduğunu düşünmek pek mümkün gözükmüyor. Yani bir robot size güneşli bir günde, yeşil bir vadide, kırmızı bir gül kokladığını hayal ettiğini söyleyebilir. Ama bu robotun “sözde” zihninde ne güneş imgesi ne yeşil ve kırmızı imgesi ne de gül kokusu imgelemi insan zihnindeki gibi öznel tecrübi bir hisle birlikte vuku bulamamakta. İkinci seviye farkındalığa karşılık gelen özbilinç ise apayrı bir problem. Bu gün medyada sunulan herhangi bir makine
veya robotun bu türden bir farkındalığa sahip olduğunu düşünen tek bir zihin felsefecisinin olduğunu düşünmüyorum. Bu farkındalık türünün makine ve robotlarda yakın zamanda gerçekleştirilebileceğini de düşünmüyorum. Çünkü biz henüz kendimizde olanı tam olarak kavrayabilmiş değiliz. Size göre bir gün yapay zeka gerçekten de tüm dünyayı ele geçirebilir mi? Bu korkuların temelsiz olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü az önce de değindiğimiz üzere henüz insan zihnine eşdeğer bir zihin üretebilme imkanımız ortaya çıkmış değil. Bunun ilkece mümkün olup olmadığı bile henüz belirsiz. Yani “yapay zeka şimdi değilse bile gelecekte tam anlamıyla gerçekleşecek“ deme imkanımız bile henüz yok. Fakat şu var: Ürettiğimiz otonom makinelere değişik sistemleri yönetme imkan ve izni verebiliriz. Bu sistemler bir silah sistemi bile olabilir. Yapay zekanın çalışma sisteminin az önce algoritmik bir karakterde olduğunu söyledik. Bu algoritmik yazılımlar hata verebilirler ve yanlış çalışabilirler. Ama en fazla düğmeye basar, kapatırsınız. Dediğimiz gibi, bu makine ve robotlarda insan bilincine eş değer bir bilinç ve özbilinç tam anlamıyla gerçekleşmiş değil. Dolayısı ile herhangi bir irade de söz konusu değil. Herhangi bir irade söz konusu değilse herhangi bir “kötü niyetli irade” de söz konusu değildir. Bu tür korkular şu an www.metropoldergileri.com
69
RÖPORTAJ
70
için yersiz korkular. Konunun popüler tarafını öne çıkarmak için bu tür sorular soruluyor. Yapay zeka çalışmalarında Türkiye’nin henüz emekleme aşamasında olmasının sebebi nedir? Zihin Felsefesi alanında doktora yapmak için yurt dışına gittim. Doktora sırasında benim de kaygılandığım bir konuydu bu. Yapay zekayla ilgili çalışmalar ve genel anlamda zihin felsefesi disiplini özellikle ABD’de çok canlı ve sıcak tartışmaların yapıldığı bir alan. Sadece üniversiteleri kastetmiyorum. Teknoloji şirketlerinden tutunda bağımsız araştırma merkezlerine kadar yapay zeka yoğun bir çalışma alanı. Ama Türkiye’de durum böyle değil. Ne düşünce arenamızda ne bilimsel çalışmalarımızda ne de AR-GE programlarımızda yapay zeka ile ilgili geniş çaplı hedeflerimiz yok. Ülke olarak yok. Başka alanlarda, örneğin, tıbbın değişik alt dallarında, farklı endüstri kollarında ilerlemeler kaydetmiş olabiliriz. Ama bu alanda öyle değil. Bunun farklı nedenleri var. Bir neden, ülke olarak daha öncelikli sorunlarla boğuşuyor olmamızla ilgili. Hem felsefe hem de bilim alanında öncelikli ihtiyaçlarımızın farklı olduğu düşünülebilir. Örneğin bir ülkede “özgürlük,” “etnisite,” “cinsiyetçilik,” “siyasi etik” gibi konularda on yıllardır süren problemler varsa, yapay zeka felsefesi gibi ileri seviye konular ilgi çekmez, ya da ikinci, üçüncü planda kalır. Diğer bir neden, genel olarak felsefe ve bilimin tüm dallarına özgü bir geri kalmışlık. Maalesef çağdaş felsefe ve bilimi geriden takip ediyoruz. Bize özgü aktif bir felsefi-bilimsel paradigmamız da bulunmuyor. Bu konuda atılımlarımız oluyor, ama bu çabalar da kendi içinde kusurlar barındırıyor. Uzun vadeli planlamalar yapamamamız gibi. Bu planlamaları yapabilecek zihinleri karar verici mekanizmaların başına geçirememek gibi. Felsefi ve bilimsel anlamda nitelikten çok niceliğe önem vermemiz gibi. Ama her şeye rağmen dinamik bir toplumuz. Küresel gelişmelerden uzak kalamıyoruz ve çok çabuk adapte olmak istiyoruz. Bu ümitlenmemiz için yeterli bir neden. Ben yakın gelecekte Türkiye’de de yapay zeka alanındaki çalışmalarda bir sıçrayış olacağına inanıyorum. Yapay zekayla ilgili siz ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Doktora tezim tümüyle bilinç ve özbilinç üzerine. Felsefi uzmanlık alanım da zihin felsefesi. Yani yapay zeka benim merkezi uğraşı alanıma giriyor. Bu konuyla ilgili çalışmak üzere ABD’de iki ayrı eyalette doktora sırasında 4 yıl, doktora sonrasında ise MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) 1 yıl bulundum. Yapay zeka ile ilgili bir takım problemleri ele alan kendi felsefi teorilerim var. Türkçe ve İngilizce yayımladığım makalelerin yanında yakın zamanda bu konuyla ilgili hazırladığım kapsamlı bir araştırma kitabını da yayımlamayı düşünüyorum. Öncelikli amacım elbette bu konuda yeni fikirler geliştirebilmek. Ama bu fikirleri Türkiye’deki akademik ortama taşıyabilmek de o kadar önemli. Selçuk Üniversitesi bünyesinde kuruluşunun 42. yılında bir felsefe bölümü kurduk. Başta rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Şahin olmak üzere üniversite yönetimi de felsefe bölümünün bir üniversite içinde ve toplumsal kültürde üstlenmesi gereken kritik işlevinin
farkında. Bu nedenle 42 yıllık geçmişe sahip bir üniversitede tüm girişimlere rağmen daha önce kurulamamış felsefe ve psikoloji gibi bölümlerin kurulmasına öncülük ettiler. Bu uygun zemin üzerinde geleceğe dönük planlarımız var. Üniversite yönetiminden alacağımız destekle yapay zeka ile ilgili bir araştırma laboratuvarı ve ileride bir araştırma merkezi kurma projemiz var. Sadece felsefecilerin değil, sinirbilimcilerin, bilişsel psikologların, mühendislerin, dil bilimcilerin çalışacağı bir laboratuvar ya da araştırma merkezi hayal ediyoruz. Ayrıca yapay zeka, bilinç ve özbilinç ile ilgili uluslararası çapta kongreler düzenlemek istiyoruz. Bunun girişimlerinde bulunuyoruz. Yine sadece bu alana özgü akademik bir dergi çıkarmak istiyoruz. Bu girişimlerde başarılı olabilirsek üniversitemiz ile teknoloji firmaları arasındaki bağın güçlenmesine de katkı sağlayabiliriz diye düşünüyoruz. Yakın zamanda yapay zekanın ivme kazanarak tüm hayatımızı kuşatacağını tahmin etmek çok zor değil. Konakladığımız mekanlardan tutun da ulaşımdan endüstriyel kollara kadar, internet teknolojilerinden savaş sanayine kadar hayatın pek çok alanında yapay zeka ile ilgili konular karşımıza artık daha sık çıkacak. Türkiye bu anlamda geri kalmamalı. Biz de üzerimize düşeni kendi çapımızda yapmalıyız ve yapmak istiyoruz.
www.metropoldergileri.com
71
RÖPORTAJ
72
Selçuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Fulya Öztaş, eşi Prof. Dr. Haydar Öztaş’la birlikte Ermenek’in gizemli bitkilerini kitapla ölümsüzleştirdi.
Torosların Gizemli Bitkileri Tüm dünya botanikçilerinin bildiği ve hayranlık duyduğu, bilimsel ve görsel amaçlı geziler düzenlediği bu bölgenin daha da tanınmasını isteyen Prof. Dr. Öztaş ve Prof. Dr. Haydar Öztaş, “Torosların Gizemli Bitkileri” kitabıyla bölgeyi bambaşka bir gözle ele aldı. Kitapta böl-
genin güzel bitkilerinden sadece birkaçı olan endemik güzeli lale (tulipa), nergis (muscari) ve sümbülü (fritillaria)yı fotoğraflayan Prof. Dr. Öztaş, kitabı adeta bir görsel şölene dönüştürdü. Prof. Dr. Öztaş, “Bölgenin coğrafi yapısı,
inişli çıkışlı dağları, arazi yapısı, Akdeniz’den İç Anadolu’ya geçiş alanı olması bitki çeşitliliğine de yansıyor. Bu kitabımızda da yalnızca yöreye özel karakteristik olan lale, sümbül ve nergisleri ele aldık. Farklı renk tonlarıyla bezenmiş olan bu çiçekleri kendi doğal ortamların-
da fotoğraflayarak özgünlüğünün kaybolmamasına özen gösterdik.” Dedi. Prof. Dr. Öztaş şunları söyledi, “Orta Torosların doğal ortamlarında lalenin 75 farklı türünü görebiliyoruz. Aynı şekilde nergis, sümbül de bambaşka halleriyle karşımıza çıkabiliyor. Nergis başlangıçta sadece Ermenek yöresinde yetişen bir bitki türü. Ancak bölgenin tarihi gelişimi incelendiğinde üç Bizans İmparatorunun bu bölgeden olması; nergisin önce İstanbul’a daha sonra da Avrupa’ya yayıldığını gösteriyor. Bu bitkinin çok uzaklardan hissedilebilen güzel kokusunu herkes biliyor. Soğanlı bir bitki olan Sümbül de alacalı, damarlı bir renk armonisine sahip. Bu asil bitkinin fotoğrafları da kitabımızda mevcut.”
Akademik başarılarıyla da adından söz ettiren Prof. Dr. Fulya Öztaş, ilk ve orta öğrenimini Malatya’da tamamlayıp Atatürk Üniversitesi’nde biyoloji eğitimi aldı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Çevre Eğitimi ile ilgili çalışmalar yapan Öztaş, burada Bilim Doktoru ünvanı elde etti. İngiltere’de mesleki ve dil eğitimi amacıyla 4,5 yıl bulunan Öztaş, misafir öğretim üyesi olarak Amerika Birleşik Devletleri Lowa Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Halen çalışmalarını Selçuk Üniversitesi’nde sürdüren Prof. Dr. Öztaş, Reuters Haber Ajansı Reuters-Thompson Higly Cited Researchers (Yüksek Atıf Alan Araştırmacılar) tarafından 2014 yılında en çok atıf alan Türkiye kökenli 18 bilim insanı arasında yer aldı.
www.metropoldergileri.com
73
HABER
74
www.metropoldergileri.com
75
HABER
76
Tarımda lider marka
ŞAKALAK yeni yatırımlarla büyüyor Ekim grubunda sektörün lider firmalarından olan Şakalak Tarım Makineleri A.Ş. toprak işleme alanında da yeni geliştirdiği ürünlerle adından söz ettiriyor Şakalak Tarım Makineleri Yönetim Kurulu Üyesi Genel Müdürü Mustafa Genç, firma hakkında değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin önde gelen tarım makineleri üreticilerinden Şakalak, Konya Tarım Fuarı’nda gözde firmalardan oluyor. Türkiye ve dünyanın 4 bir tarafına ürün gönderen Şakalak Tarım Makineleri, sektörde dünya devi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Şakalak Tarım Genel Müdürü Mustafa Genç, toprak işleme grubunda geliştirdikleri ürün ve ekim grubundaki yeni teknolojiler hakkında bilgiler verdi. 4 OSB’DE YENİ DEV BİR YATIRIM DAHA YAPILDI Firmanın kuruluşundan bugüne uzanan serüveni hakkında bilgiler veren Genel Müdür Mustafa Genç, “Şirketimiz 1975 yılında faaliyet geçti. Babam Yusuf Genç ilk olarak torna atölyesinde başlamış. Sonra mibzer imalatı yapmaya başlamış. İlk yerimiz Karatay Sanayi’nde imiş. Oradan 1. Organize’ye taşındık. Oradan sonra 2. Organize’de 2 bin 500 metrekarelik bir alanda üretim yapmaya başladık. 2005 yılında da, şu an ki mevcut alanımız olan 3. Organize’deki yere taşındık. Son olarak Konya Organize Sanayi Bölgesi 4. Kısım Genişleme Bölgesi’nde de bir fabrika yatırımımız oldu. Şu an kullanıma hazır. Orada da toprak işleme grubunda geliştirdiğimiz ürünlerin üretimini yapmayı planlıyoruz” diye konuştu. Ürünlerini de anlatan Genç, “Traktör arkası tarım makinelerinin önemli bir
kısmını üretiyoruz. Mibzer, havalı ekim makinesi, hububat ekim makinesi, hem havalı, hem mekanik ekim makinesi, sebze ekim makinesi, anıza ekim makinesi üretiyoruz. Toprak işleme grubunda da son teknoloji dik freze ve pulluk çeşitlerimiz var. Makine verdiğimiz 200’e yakın bayiimiz var. Yine 3 bine yakın Tarım Kredi Kooperatif’i var. Yurt dışı pazarlarımız var. Rusya, Avrupa, Asya, Afrika, Kuzey Amerika ülkelerine ürünlerimiz gidiyor. Mibzer noktasında, yurt dışı pazarında ciddi bir ağırlığımız var. Tabi ürün kalitesi ile birlikte satış sonrası hizmete ağırlık veriyoruz. Ürünlerimiz de her yıl yeni modeller geliştiriyoruz” ifadelerini kullandı. KONYA TARIM MAKİNELERİ SEKTÖRÜNDE KENDİNİ GELİŞTİRDİ Konya’nın tarım makineleri üretiminde lokomotif şehir olduğunun altını çizen Mustafa Genç, “Son yıllarda Konya’da çok iyi gelişmeler oldu. İnsanlar daha geniş bakabiliyor. Biz daha önceden kendi içimizde mücadele ediyorduk. Şimdi dış dünya ile rekabet ediyoruz. Firma sahiplerimiz kendilerini yetiştiriyor. Kurumsallaşma noktasında da çok önemli adımlar atıldı. Tarım makineleri noktasında da, önemli mesafeler kat edildi. Yurt dışından gelenler, üretim yapan fabrikalar baktığı zaman hayran kalıyor” dedi. Entegre bir tesis olduklarını aktaran Genel Müdür Mustafa Genç, kullandıkları parçaların neredeyse tamamının Şakalak Tesisleri’nde üretildiğini söyledi.
10 MİLYON TL’LİK BOYAHANE YATIRIMI YAPTIK 2017’de yıl faaliyet geçirdikleri boyahane yatırım hakkında da bilgiler veren Genç, “Boyahanemiz, Avrupa standartlarında belki de sistemi itibariyle Avrupa’da dahi örneğine rastlanmayacak bir tesis oldu. Burada iki ayrı boyahane var yaş ve kuru boya olmak üzere. Bir de kumlama hattımız var. İleride ısıl işlem sistemi de koyacağız buraya. Yani burada 7 bin 500 metrekare alan üzerinde sadece boyama üzerine bir tesis oluşturduk. Burası tamamen otomatik bir tesis oldu. Burada ürünlerimiz el değmeden boyanıyor. Yaklaşık 10 milyon TL’lik bir yatırım oldu” diye konuştu. KALİFİYEELEMANBULAMIYORUZ Sektörün sorunları hakkında da değerlendirmelerde bulunan Genç, “Bizim sektörde en büyük sorun kalifiye eleman. Konya bölgesinde çok büyük bir sıkıntı. İstanbul’da böyle bir sorun yok. Bizim yetişmiş, tecrübeli eleman bulmada sıkıntımız var. Bir de özellikle ihracat yapan firmaların limana ulaşma sorunu. Tren yoluyla limana ulaşılması lazım. Eski kazançlar kalmadı. O yüzden insanlar nakliyenin ince hesabı yapılıyor. Tahsilat da biz de büyük problem. Hammaddeyi alırken peşin alıyoruz. Çiftçiden tahsil ederken ise mecbur harmanı-hasadı bekleyeceksin. Devletin burada çözüm olması lazım” ifadelerini kullandı. Genç, yıllık ortalama 10 bin adet makine ürettiklerini sözlerine ekledi.
www.metropoldergileri.com
77
KÖŞE
78
Tuğba BALDEDE Beslenme Uzmanı
t.baldede@metropoldergileri.com
Hamilelik şekeri mi? Gestastonel diyabet nedir? Gestasyonel diyabet günümüzde gebelerde sıkça görmüş olduğumuz şeker hastalığıdır. Hamile kadınların %7’sinde hamilelik şekeri (gestasyonel diyabet) görülmektedir. Gebelik diyabeti yani gestasyonel diyabet gebelik döneminde görülen diyabet şeklinde tanımlanır. Hamilelik sırasında vücutta bazı hormonal farklılıklar görülür ve bunun yanında kan şekerini yükselten birçok hormon üretilir. Bu farklılıklara uyum sağlanamadığında da gestasyonel diyabet ortaya çıkar. Bu diyabet tipi hamilelik sonrasında sona erer. Nasıl teşhis edilir? Gebeliğin 24-28 haftaları arasında şeker su testi diye bilinen, glukoz yükleme testi aracılığı ile tarama yapılır. Sonuçlar 100 gram oral glukoz testi ile kesin tanıya varılır. Eğer gebenin hamile kalmadan önce diyabeti varsa hamilelik sürecinde şekeri kontrol altında tutmak için bu duruma daha hassas yaklaşmalıdır. Amerikan Diyabet Birliği bu kişilerde 24-28. haftalar beklenmeden tanı testlerinin yapılmasını önerir. Bu gebelerimizin %50’sinde gestasyonel diyabet Tip 2 diyabete dönüşüyor. Gestasyonel diyabeti olan gebenin sonraki hamileliklerinde tekrarlanma riski yaklaşık yüzde 50’dir. Kimler risk altında? Risk faktörü önemlidir. Çünkü gebelik diyabeti genellikle belirti vermez. Bu yüzden risk değerlendirmesi yapılmalıdır. Geçmişte GDM hikayesi veya glikoz tolerans bozukluğunun olması, Obezite, Etnik farklılıklar, Ailede gestasyonel diyabet veya Tip 2 diyabet öyküsünün bulunması, İleri maternal yaş (> 25 yaş), Hamilelik süresince aşırı kilo alımı, Makrozomik bebek öyküsünün bulunması,
Daha önce ölü doğum yapmış olması, Konjenital anomalisi olan bebek öyküsünün bulunması, Hamilelik öncesi veya sırasında oluşan hipertansiyon, İnsülin direncine sebep olan durumlar (metabolik sendrom, polikistik over, vb.), Hamilelik süresince sigara içilmesi, Annenin yüksek veya düşük doğum kilosuna sahip olması, Glikozüri, Yüksek doğum sayısı. Peki, ne yapılmalı? Gestasyonel diyabet dönemi sağlıklı bir şekilde geçirildiği sürece anneye ya da bebeğine sağlık problemi oluşturmaz. Ancak önlem alınmadığı takdirde kontrolsüz kan şekeri seviyeleri görülebilir. Bu durumda sağlık problemlerine yol açabilir. Tedavi aşaması kesinlikle doktor ve diyetisyen kontrolünde olmalıdır. Gestasyonel diyabetin beslenme tedavisindeki temel amaç, anne ve fetüsün gelişiminde gerekli enerjinin ve ağırlık artışının sağlanması, kan şekerini normal değerlere getirmek ve ketozisin önlenmesidir Bu dönemde kan şekerinizi kontrol altına almak için kan şekeri takibinizi düzenli yaptırmalısınız. Bunların yanında diyetisyeniniz kontrolünde hazırlanan beslenme programını uygulamalısınız. Nelere dikkat edilmeli? Kontrollü ve dengeli ağırlık artışı olmalı ve bunun takibi yapılmalı, Öğün ve ara öğünler kaçırılmamalı, Karbonhidratın miktarı ve çeşidi özellikle diyabette çok önemlidir. Tercih kompleks karbonhidratlardan (tahıllar, ekmek, kuru baklagiller, meyve, sebze, süt ve yoğurt gibi) yana olmalı. Basit şekerlerden (şeker, şekerli tatlılar, bal, pekmez, marmelat, reçel gibi) uzak durulmalı, Bol su içilmeli, Bol posa tüketilmeli.
www.metropoldergileri.com
79
HABER
80
42 Yıldır Bu toprakları özenle işliyoruz
İban DUMAN
Özduman Tarım Makineleri Yönetim Kurulu Başkanı Özduman demek, yüksek verimli ürün demek sözünü kendimize şiar edinip günün ulusal ve uluslar arası rekabet koşullarına ayak uydurabilmek için ürün çeşitliliğine ağırlık verdik. Bizde üretmiş olduğumuz Kombine hububat ve bakliyat mibzeri, Baltalı hubuat mibzeri, Havalı mibzer, Sıra arası yaylı çapa,Çekilir tip ofset goble diskarow, Katlanır tip ofset goble diskarow, V tipi ofset diskarow, Vanvey, Diskli pulluk, Merdane, Dip patlatan, Dip kazan, Çizel, Dik rotovator, S bacaklı Kultivatör ve Traktör emniyet kabini gibi ürünlerimizle bu rekabet ortamında bir adım öne çıkmış bulunmaktayız. Bunu başarabilmek için makine parkımızın ve ürün yelpazaemizin modernizasyonuna büyük önem vermekteyiz. Üretilen makinaların günün şartlarına uygun üretilmesinin yanında uyguladığımız pazarlama stratejisinin sayesinde ÖZDUMAN A.Ş. Türkiyenin her
köşesine ulaşabilmektedir. Bu sayede makinalarımızı kullanan çiftçilerimiz servis ve yedek parça sıkıntısı çekmemektedir. Makinelerimize Tarım kredi kooparatifleri, Pankobirlik, Fabrikamız ve geniş bayii ağımızla hiç zorluk çekmeden ulaşabilmektedirler. Buda müşteri memnuniyeti oluşturmaktadır. İç piyasada oluşturduğumuz bu başarılı pazarlama stratejisi aynı şekilde yurtdışı pazarlarına da yansıtmış bulunmaktayız. Bu sayede ÖZDUMAN A.Ş. Avrupa, Orta Asya, Afrika’ya ihracat yapar duruma gelmiştir. Devletin çiftçilere vermiş olduğu bu destekler çiftçilerimizin moder makinelerle çalışmalarına imkan sağlamıştır. Fakat bu makinalardan azami verim alınabilmesi için ziraat fakulteleri, kooparatifler, birlikler ve üreticilerin çiftçilerimizi bilinçlendirmek adına mutlaka ortak çalışma yapmaları gerekmektedir. Konya tarım makinaları sektöründe
merkez olmasına karşın işçi maliyetleri, kalifiye eleman, hammadde tedariği sıkıntılarını diğer sektörler gibi tarım sektörü de yaşamaktadır. Bunu ortadan kaldırılması için üniversite ve sanayi el ele projeler geliştirip bunun da devlet desteği ile ivme kazandırılması gerekmektedir. Müşterilerimize olan saygınlığımızı, özverimizi ve işlerimiz konusundaki ciddiyetimizi göz önünde tutarak tarım makinaları konusunda ki tecrübeli çalışma arkadaşlarımızla her zaman olduğu gibi tarım makinaları sektörünün öncüsü olmaya devam edeceğiz. Belirlenen hedefler, uygulanan politikalar ve yapılacak doğru işlerle ülke tarımımızın sorunlarının çözülebileceğine, kararlılıkla yapılacak olan hamleler sayesinde bunların gerçekleşebileceğine tüm kalbimle inanıyorum ve bu amaç için zaman harcayan, kafa yoran herkese başarılar diliyorum.
www.metropoldergileri.com
81
HABER
82
ANTALYA FASHİON WEEK GÖRGÜLÜ GRUP SPONSORLUĞUYLA GERÇEKLEŞTİ
Merakla beklenen Antalya’da ilki gerçekleştirilen Antalya Moda Haftası - Antalya Fashion Week görkemli bir törenle başladı. Etnik desenlerin dikkat çektiği koleksiyonlar moda severlerle buluştu. Görgülü Grup resmi sponsorluğunda, Emy Organizasyon & Ajans’ın düzenlediği Muratpaşa Belediyesi’nin destek sponsoru olduğu Fashionweek’e Antalya’lı modaseverlerin yoğun ilgisiyle start verdi. 7 Koleksiyonun görücüye çıktığı 2 günde, Sektörlere yönelik workshoplar ilgi gördü. Birinci günün ayakta alkışlanan koleksiyonu Cezayirli konuk modacı Mohamed Mehaoudi oldu. Ülkesine etnik desenleri ve tarzı ile Sahra çölünden esinlendiği ‘’Afrika’’ koleksiyonu ile Antalya’lılardan tam not aldı. Aynı gün Jabo Wedding House ve Argento markaları ilkbahar-yaz koleksiyonu ile podyuma çıktı.
İkinci gün podyuma çıkan kadın tasarımcılar 8 mart dünya kadınlar günü için mesajlar verdi. İkinci Gün Elif Uysal’ın beyaz ve ay gri kullandığı koleksiyon ile başladı. Burcu Kandemir ‘’ Sen kadınsın herşeyi başarabilirsin’’ diyerek güzelliğin önüne geçmeyecek ve onu tamamlayacak tasarımlar ile koleksiyonunu tanıttı. Manolya Ülkü ikinci güne sanatsal defilesi ile damga vurdu. Dünyada ilk kez yaşayan
bir ressamın tabloları giydirilebilir sanat dönüştürüldü. Ressam Derya Yıldız defileyi ön sıradan izledi. Ve Manolya Ülkü Finalde Kadın sanattır dedi. Antalya Fashion Week’in final Defilesinde Güler Baysal ‘ın koleksiyonu Melankoli podyumdaydı. Günümüz kargaşasında zamansızlığa selam veren kadın ve erkek koleksiyonunun parçalarının tamamı üstün dikiş tekniği ‘’Haute Couture’’ ile tasarlandı.
www.metropoldergileri.com
83
ERGENLİK
84
Erken ergenlik ne zaman tedavi edilmeli?
“ERKEN ERGENLİK” DİYE PANİĞE KAPILMAYIN! Özellikle ergenlik dönemi yaklaşan çocukları olan ebeveynlerin son yıllarda en çok endişe duyduğu konuların başında “ergen ergenlik” geliyor. Ortaya çıkan psikolojik değişimlerin yanı sıra, çocuğunun büyümesinin etkilenerek boyunun kısa kalacağından korkan ebeveynler ve özellikle de anneler çocuk endokrinoloji polikliniklerine başvuruyor. Oysa başvuran çocukların sadece küçük bir bölümünde tedavi gerektiğine işaret eden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, normal gelişimden hafif sapmaların tedaviye ihtiyaç duyulmamakla birlikte yakın izlenmesi gerektiğini söylüyor. İnsan hayatının en önemli dönemlerinden biri olan ergenlik özellikle ebeveynler için yeni bir mücadelenin de başlangıcını ifade ediyor. Son zamanlarda “ergen ergenlik” kavramından sıkça söz edilmesi, konuyla ilgili çok fazla bilgileri olmayan anne ve babaların kafasının karışmasına yetiyor. Çocuklarında hem psikolojik hem de fizyolojik değişimlerin erken evrede yaşanma korkusu ebeveynlerde
endişeye yaratıyor. Ancak ülkemizde ortalama adet yaşının son 40 yılda değişmediğini ve ergenlik yaşı için alt sınırın kızlarda 8, erkeklerde de 9 yaş olduğunu hatırlatan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, kaygıyla başvuranların çok küçük bir bölümünün tedavi gerektirdiğinin altını çiziyor. Kimlerin tedaviye gereksinim duydukları ve nasıl bir tedavi uygulanması gerektiği konusunda verdiği bilgilerde de ailelerin endişelerini azaltıyor... Erken ve erkence ergenlik nedir? Ergenlik dönemiyle ilgili yaşanan belirtiler ve bunların yaş aralıklarına göre yapılan tanımları çok iyi anlamak gerekiyor. Buna göre, kız çocuklarında 8 yaşından önce meme gelişimi ve genital bölge ya da koltuk altı tüylenmesi, erkek çocuklarda 9 yaşından önce testis hacminde artış ve genital bölge ya da koltuk altında kıllanma olması “erken ergenlik” olarak be-
lirtiliyor. “Erkence ergenlik” ise ergenlik belirtilerinin erkeklerde 9-10.5 yaşta, kızlarda ise 8-9 yaşta başlaması olarak ifade edilirken, adet kanamasının 10 yaşından önce görülmesi erken adet kanaması olarak tanımlanıyor. Obezite önemli bir etken Kızlarda, erkeklerden 10 kat daha fazla görülen erken ergenlik, ırk, genetik, coğrafi etkenler, beslenme biçimi, obezite ve çevresel endokrin bozucular gibi farklı etkenlere bağlı olarak gelişiyor. Kızlarda daha ender ve özellikle erkek çocuklarda daha sık gözlenen bazı iyi huylu beyin tümörleri de erken ergenlik nedeni olabiliyor. Prof. Dr. Serap Semiz “Son 40 yılda ülkemizde ortalama adet yaşı olan 12,5 yaşın değişmediğini biliyoruz. Ancak genital bölge veya koltuk altında kıllanma veya meme gelişiminde hafifçe erkene kayış gözleniyor. Son yıllarda ergenlik belirtilerinin daha erken yaşlarda belirginleşmeye başlamasının en önemli
etkeninin ise çocukluk çağındaki obezite artışı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, sağlıksız beslenme ve temas edilen hormon katkılı gıdalar ve diğer endokrin bozucular da bu etkenler arasında yer alıyor” diye belirtiyor. Tedavide neler hedefleniyor? Erken ergenlik yaşayan çocuklarda, erken ve hızlı kemik olgunlaşması nedeniyle büyüme plaklarının erken kapanması, böylece final boyunun kısa kalması söz konusu olduğu için tedavide bunu engellemek amaçlanıyor. Bununla birlikte psikososyal ve davranışsal sorunların önüne geçilebilmesi de tedavi hedefleri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Serap Semiz, özellikle ailelerin en çok merak ettiği konuların başında ergenliğin durdurulmasıyla birlikte boy kazancının sağlanıp sağlamayacağının geldiğine işaret ederek şu bilgileri veriyor: “Erken ergenlik tedavisi kızlarda 8 yaş, erkekte 9 yaşından önce başlandığında erişkin boyda kazanç elde ediliyor. Bu olgularda toplam boy kazancı 4-10 cm arasında değişebiliyor. Erkence ergenlikte yani kızlarda 8-9 yaş arasında başlayan ergenlikte ise tedavi sadece psikososyal yararlar ve adet yaşını geciktirme amaçlı uygulanıyor.” Tedavi edilen çocuklarda final boyunu belirleyen başlıca faktörler arasında ise, ergenlik başlangıcıyla tedaviye başlama arasındaki sürenin kısa olması, tedavi başlama yaşının küçük olması, tedavi
başlangıcındaki boy ve genetik boy hedefi olarak sıralanıyor. Erken ergenlik tedavisi nasıl yapılır? Yapılan incelemeler sonrasında tanı alan çocuklarda tedaviye başlanıyor. Prof. Dr. Serap Semiz, hastanın kendi hormon salgısının baskılandığı erken ergenlik tedavi uygulamasıyla ilgili olarak, “Bu çocuklara ergenliği başlatan ve beyinden salgılanan gonadotropin salgılatıcı hormonun sentetik benzeri uzun etkili formları, belirli periyodlarla enjeksiyon şeklinde uygulanıyor. Genellikle iyi tolere edildiği için sık görülen ve ciddi yan etkileri de bulunmuyor. Bununla birlikte, tedavinin vücut ağırlığı, kemik mineral yoğunluğu üzerine de olumsuz etkisi görülmüyor” diye konuşuyor. Tedavinin ilk yılında 3 aylık, sonraki yıllarda 3-6 aylık aralıklarla, ergenlik bul-
gularının gidişi, boy ve ağırlığın izlenmesi önem taşıyor. Hızlı büyüme ve kemik yaşının hızlı ilerlemesinin yavaşladığı bu süreçte, meme veya testis büyümesi gibi ergenlik bulgularının duraklaması veya gerilemeye başlaması gerekiyor. Tedavi bittikten sonra... Tedavi kesildikten sonra adet kanaması oluşumu ve üreme fonksiyonları ile ilgili bir sorun gözlenmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Serap Semiz, “Kızlarda tedavinin kesilmesinden sonra 6 ay içinde hormonal sistem tekrar aktive oluyor ve ortalama 16 ay sonra ilk adet oluşuyor. Tedavi uygulananların büyük çoğunluğunda düzenli adet döngüsü gözleniyor. Erkeklerde ise tedavi kesildikten yaklaşık 6 ay sonra hormon düzeyleri yükseliyor ve ortalama 2 yıl sonra sperm üretimi başlıyor” diyor.
Erken ergenlik tedavi kararı için gerekli kriterler • Ergenlik bulgularının kızlarda 8, erkeklerde 9 yaştan önce başlaması, • Ergenlik bulgularının ve bedensel gelişimin hızla ilerlemesi, • Kemik yaşının ileri olması ve kemik yaşının hızlı ilerlemesi, • Öngörülen erişkin boyunun genetik boy hedefinin altına düşmesi, • Kızlarda ultrason ölçümleri ve hormonal değerlerle erken adet kanaması riskinin belirlenmesi veya erken adet kanaması ( 10 yaş öncesi), • Psikososyal ve davranışsal sorunlar.
www.metropoldergileri.com
85
ŞEHİRDE YAŞAM
Şehirde Yaşam
86
Konya’dan gönül dolusu tırlar İşadamı Özkan Özkaymak, arkadaş grubu ve şirketinin desteğiyle 3 tır dolusu yardımı Zeytindalı Harekatı bölgesindeki TC Kilis Valiliği Çobanbey Afad İstasyonu Arama Kurtarma, Müdahale, KBRN, Sağlık, İnsani Yardım ve Lojistik Destek Gümrükleme Merkezi’ne teslim etti. Zeytin Dalı Harekatı’nda gerek bölgedeki masum halkın, gerekse Mehmetçiğimizin yanında olduklarını göstermek için harekete geçen İş Adamı Özkan Özkaymak, kendi arkadaş grubu ve şirketinin de desteğiyle Konya ve İstanbul’dan 3 tır dolusu insani yardım malzemesi topladı. İş adamı Özkaymak, “Bu harekatta yaraya merhem olamasak da bölgedeki o masum
insanların ve oraya vatan sevgisiyle şehit olmak için giden yiğit Mehmetçiğimizin yanında olduğumuzu göstermek istedik. İstanbul’dan 1 tır, Konya’dan da 2 tır malzemeyi Zeytindalı Harekatı bölgesindeki TC Kilis Valiliği Çobanbey Afad İstasyonu Arama Kurtarma, Müdahale, KBRN, Sağlık, İnsani Yardım ve Lojistik Destek Gümrükleme Merkezi’ne teslim ettik . Tırlarımızda battaniye, su, iç çamaşırı, çorap, kazak gibi giyeceklerle konserve, kuru gıda gibi besin değeri yüksek, askerlerimizin de cephede tüketilebilecekleri yiyecekler yer aldı. Askerimiz orada mücadele ederken bizim kalbimiz de onlar için attı. Anladığımız kadarıyla bu harekatlar devam edecek ve biz de her zamanki gibi devletimizin, Mehmetçiğimizin yanında olduğumuzu göstereceğiz” dedi.
www.metropoldergileri.com
87
ŞEHİRDE YAŞAM
88
DERGİMİZE ABONE OLMAK İÇİN İLETİŞİM NUMARAMIZDAN BİZE ULAŞIN AYAĞINIZA KADAR GETİRİYORUZ
0507 456 85 85
www.metropopuler.com
Mis Koleji Bursluluk sınavında, Salih Özkan ve Bekir Karataş ile. nden. Metropol Dergilerinin kurucusu Ahmet Çakır’ın yaş günü
Büsan Organize Sanayi Başkanı İbrahim Azman ile. Patlamayacak sadece yanacak Dinemeat Burger’de İsa Gökhan Duysak’la beraberiz.
Konya’nın sevilen siması Levent Kale ile.
Türkiye’nin Reklam Hocası Prof. Dr. Hüseyin Altunbaş ile.
www.metropoldergileri.com
89
RÖPORTAJ
90
www.metropoldergileri.com
91
RÖPORTAJ
92
www.metropoldergileri.com
93
RÖPORTAJ
94