İÇİNDEKİLER
Sayfa 3- Düşündüren Hikayeler {Yaşama Yeniden Bakmak} Sayfa 4- Eleştirel (Kritik) Düşünme Sayfa 5- Haber Anyalya {ÇEKÜD Seminerleri} Sayfa 6- Haber Antalya {El-Adl Programı} Sayfa 8- Haber Antalya {Bilek Güreşi ön elemeleri} Sayfa 9- Haber Türkiye {17 Aralığa Dair;} Sayfa 11- Haber Türkiye {Katliamın Fotoğrafları} Sayfa 13- Haber Dünya {Ukrayna’da Neler luyor} Sayfa 15- Düşündüren Resimler Sayfa 16- Ayet ve Hadislerle KAD Sayfa 17- Düşündüren Resimler Sayfa 18- Gazete Arşivinden Sayfa 20- Düşündüren Resimler İletişim Adreslerimiz Sayfa 21- Düşündüren Hikayeler {Kavanoz ve İki Fincan Kahve}
mail : kadantalya@antakced.org web : http://antakced.org/kad
Sayfa 22- Bilim ve Teknoloji
http://antakced.org/kad
2
DüŞÜNDÜREN HİKÂYELER Yaşama Yeniden Bakmak
B
ir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan
bir kız vardı. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına. Yine kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadı, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı. Kızına dönerek sordu: - Ne görüyorsun? - Patates, yumurta ve kahve? diye alaylı bir cevap verdi kızı. - Daha yakından bak bir de, dedi baba, patatese dokun. Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi. Aynı şekilde, yumurtayı da incele. Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü. Sonunda kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de olanlardan hiç bir şey anlamamıştı: - Bütün bunlar ne anlama geliyor baba? diye sordu. Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi. Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı. - Sen hangisisin? diye sordu kızına. - Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin? Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi kalbini mi katılaştıracaksın? - Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin? - Oyunun adı farkındalık. Değişmesi gereken senin yaşama bakış açın.
PratiKAD Paylaşım: Nurettin Tokay http://antakced.org/kad
3
ELEŞTİREL DÜŞÜNME Kritik (Eleştirel) Düşünmeyi Tanımlama İnanç ve eylemler için bir rehber niteliği taşıyan kritik (Eleştirel) düşünme; gözlem, deneyim, tefekkür, akıl yürütme veya iletişim yoluyla elde edilen veya üretilen bilgilerin, etkin bir şekilde ve ustalıkla kavramsallaştırılması, uygulanması, analiz edilmesi, sentezlenmesi ve/veya değerlendirilmesine dayanan, disipline edilmiş zihinsel bir süreçtir. Daha açık bir ifadeyle, kritik düşünme; açıklık, doğruluk, netlik, tutarlılık, ilgililik, kanıtlanabilirlik, sağlam nedenler, derinlik, genişlik ve hakkaniyet gibi başlıkları kapsayan fakat bunlarla sınırlı olmayan evrensel entelektüel değerleri esas alır. Kritik düşünme; tüm muhakeme yollarında örtülü olarak bulunan bazı düşünce yapılarının ve öğelerinin incelenmesini gerektirir. Amaç, problem veya ana konu; varsayımlar; kavramlar; deneysel temellendirme; sonuca varan muhakeme, akıl yürütme ya da sonuçlar; alternatif bakış açılarından yapılan itirazlar ve referans çerçevesi bunlardandır. Eleştirel düşünme - çeşitli konu, sorun ve amaçlara yanıt niteliği taşımasından dolayı- ilmi, matematiksel, tarihi, antropolojik, iktisadi, ahlaki ve felsefi düşünmenin aralarında bulunduğu iç içe örülü düşünme biçimleriyle ortak hareket eder. Eleştirel düşünme iki unsura sahip olarak görülebilir: 1) Bilgi ve inanç üreten ve işleyen beceriler, 2) Bu becerileri, öncü davranışa uygulama kararlılığı üzerine kurulmuş alışkanlık. Bu yüzden eleştirel düşünme: 1) Bilginin arandığı ve işlendiği belirgin bir yöntemi ihtiva ettiğinden, tek başına bilgiyi elde etme ve hatırlama demek değildir. 2) Becerilerin sürekli kullanımını gerektirdiğinden yalnızca bu becerilere sahip olma demek değildir. 3) Sonuçlarını kabul etmeden sadece bu becerileri (bir alıştırma olarak) kullanma demek değildir. Kritik düşünme, altında yatan motivasyona bağlı olarak farklı biçimlere bürünebilir. Bencilce nedenlerle kullanıldığında, genellikle bir kişinin veya bir grubun çıkar amacıyla düşünceleri ustaca manipüle etmeleri şeklinde kendini gösterir. Bu tür bir durumda, her ne kadar pragmatik olarak başarılı olsa da entelektüel açıdan kusurlu bir kullanım söz konusudur. Sağduyulu bir şekilde ve entelektüel bütünlük içinde ele alındığında ise, entelektüel açıdan daha yüksek bir seviyede yer almakla birlikte, kritik düşünmeyi bencilce kullanmayı alışkanlık haline getirmiş olanlarca "idealizm" suçlamalarına maruz kalmak söz konusu olabilir. Kritik düşünmenin hiç bir türü tüm bireylerde ortak olarak görülebilecek evrensel bir niteliğe sahip değildir; disiplin dışı ve mantığa aykırı düşünme dönemleri herkeste görülebilir. Dolayısıyla kritik düşünmenin kalitesi seviye seviyedir ve diğer şeylerin yanı sıra belli bir düşünme alanındaki ya da belli bir sorular bütünü karşısındaki deneyimin kalite ve derinliğine bağlı olarak değişir. Kimse kritik düşünmeyi hayatına baştan sona hakim kılamaz, kritik düşünme herkesin hayatında farklı oranlarda yer alır. Herkes şu veya bu şekilde basiretinin zaman zaman bağlandığı, zaman zaman açıldığı, çeşitli nedenlerle kendi kendini kandırmaya eğilimli olduğu dönemlerden geçebilir. İşte bu yüzden kritik düşünme becerilerinin ve istidadının kazanılması ömür boyu sürecek bir uğraştır. *** Not: Bu makale, KAD Platformu Tercüme Birimi tarafından İngilizce'den tercüme edilmiştir. Kaynaklar: http://www.criticalreading.com/critical_thinking.htm http://www.criticalthinking.org/aboutCT/define_critical_thinking.cfm
http://antakced.org/kad
4
HABER-Antalya ÇEKÜD Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Kural, yurt genelinde verdiği 'Çevre ve İsraf' konferansları dizisinde bu kez Alanya ve Antalya’daki eğitim kurumlarında öğrencilerle bir araya geldi. ÇEKÜD Akdeniz Bölge Temsilcisi Ümit Soner ve Antalya İl Temsilcisi Ahmet Ekicim ile Alanya Temsilcisi Süleyman Özdemir’in katkıları ve koordinasyonlarıyla 16 Ocak Perşembe günü Alanyada Arkan Yılmaz Dim Ticaret Meslek Lisesi ve Alanya Anadolu İmam Hatip Lisesi, 17 Ocak Cuma günü ise Antalya’da Çağlayan Lisesi ve Hızır Reis Ticaret Meslek Lisesi’nin konferans salonlarında düzenlenen seminerlerde öğrencilere israfın zararlarını anlatan Prof.Dr. Kural, fast food ve gazlı içeceklerden uzak durmalarını, bir kuşun ölümüne sebep olabileceğinden yere sakız atmamalarını, sıcak havalarda sokak hayvanları için su kapları bırakmalarını, doğa ve çevreye karşı daha duyarlı olmalarını ve çevreyi kirletmemelerini isteyerek, rastgele ve önemsemeden atılan bir küçük pilin bir ton suyu kirlettiğini anlattı. Türkiye'de farklı kişiliği ve 'çevreci profesör' lakabıyla bilinen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, önce 16 Ocak 2014 Perşembe günü Alanya’da, 17 Ocak 2014 Cuma günü de Antalya’da öğrencilere çevre bilincini artırmak ve israfı azaltmak konusunda 1,5 saat süren bilgilendirme seminerleri verdi.
Prof. Dr. Orhan KURAL
"Babamın kıyafetleri ile hayatımı sürdürdüm" Prof. Dr. Kural, "Bu zamana kadar 81 ilde, dünyanın 256 ülkesinde 4 bin konferansa katıldım. Dünya rekoru bendedir. Tek amacım var; her türlü kötülükten uzak durulmasını istiyorum. Babam Milli Eğitim Müdürü idi. O öldükten sonra onun kıyafetleriyle hayatımı sürdürdüm israf olmasın diye. Tüketim topluluğu üzerine yapacağım konferanslar devam edecek. Herkesin kafasını yastığa koyduğu zaman kendine şu soruyu sorması gerek: Bugün toplumsal sorumluluk için ne yaptım? Bunu düşünürseniz siz kazanırsınız" dedi. http://antakced.org/kad
5
HABER-Antalya EL-ADİL (SAV) MEVLİD KANDİLİNDE ANTALYA AYAKTA DUA’DA Son Peygamber Platformunun Tüm Türkiyede çeşitli camilerde 12 Rebi’ül Evvel 1435 (12 Ocak 2014) Pazar günü düzenlediği, El-Adil (SAV) temalı Mevlid Kandili programı Antalyada da, Son Peygamber Platformu Antalya İl Temsilciliğinin çalışmaları ile Kepez Masadağı Hacı Ali UYAROĞLU camiinde icra edildi. Tüm Türkiye genelinde olduğu gibi Antalyada da büyük bir coşkuyla kutlanan Mevlid kandili programı, AKÇED Derneği, Son Peygamber Platformu ve Antalya İl Müftülüğü ile beraber organize edildi. Program Akşam namazı ile başladı. Namaza müteakip yaklaşık 1000 kişilik bir yemek ikramı yapıldı. Programı Türksat üzerinden ulusal yayın yapan yerel TV kanalı olan Akdeniz Tv‘de canlı yayınladı. Yatsı namazının edasından sonra İl Müftümüz Dr. Ahmet ÇELİK’in selamlama konuşması ile başlayan programda, İl Müftü Yardımcısı Mustafa AYDIN, Kurra Hafız Süleyman AYKUT ve Cami İmam Hatibi Hafız Mehmet ÇETMİ tarafından adaleti konu alan ayetlerden oluşan Kuran-ı Kerim tilaveti oldu. Okunan ayetlerin meali Tulu Radyonun tanınmış seslerinden Ali KÖK tarafından okundu. Elmalı Merkez Camii imam hatibi Mehmet KOŞUK Hoca kendine has sunumu ve ekibiyle okuduğu ilahi ve kasidelerle programa ayrı bir renk kattı. İstanbul İl Müftülüğü baş vaizi Mustafa AKGÜL, Peygamber Efendimiz (sav)’in adaletli yönleri ve toplumda adaletin önemi konulu vaazdan sonra tüm cemaati ayağa kaldırarak ayakta (Kâbe’de ve Ravza-İ Mutahhara da imiş gibi) dua yaptı. Son Peygamber Platformu Antalya İl Temsilcisi Meral ATAY’dan aldığımız bilgilere göre katılımın yoğun olduğu, programda icra edilen Kur’an tilavetlerinin ve özellikle güzel sunumuyla İstanbul İl Müftülüğü baş vaizi Mustafa AKGÜL’ün ayakta yaptırdığı dua büyük ilgi gördü. http://antakced.org/kad
6
HABER-Antalya
Program salâvatlar eşliğinde sakalı şerif ziyareti ile son buldu. Program esnasında avluda Ufka Yolculuk-2 Meal yarışması Antalya İl Temsilcileri tarafından açılan stantda yarışmanın tanıtımı ve kayıt işlemleri yapıldı. Kepez Belediyesi, çeşitli dernekler ve bir kısım cami cemaati tarafından yapılan çeşitli ikramlar programda sırasında olduğu gibi program sonunda da devam etti.
http://antakced.org/kad
Mustafa AKGÜL
7
HABER-Antalya ANTALYADA BİLEK GÜREŞİ ÖN ELEMELERİ BAŞARI İLE TAMAMLANDI
Asfa
Gençlik ve Spor Kulübü ile Zinde Gençlik Spor ve İzcilik Kulübü öncülüğünde organize edilen Türkiye Gençler Bilek Güreşi Yarışması Ön Elemeleri Antalya ‘da Kepez Kapalı Spor Salonunda Akdeniz Dinamik Gençlik, Spor ve İzcilik Kulübü’nün ev sahipliğinde başarıyla tamamlandı. Federasyon hakemlerinin yönettiği yarışmalarda başarılı olan sporcular 24 Şubat 2014 tarihinde Ümraniye Haldun Alagaş Spor Kompleksinde düzenlenecek olan Türkiye finalinde mücadele edecekler.
Final programına tüm gönüllülerimizi bekliyoruz.
http://antakced.org/kad
8
HABER-Türkiye
17 ARALIĞA DAİR;
[Ergün DİLER/Takvim-30.12.2013]
MASKEYİ DÜŞÜRÜN Yerel seçimler gelmeden Türkiye şiddetli bir türbülansa yakalandı. Büyümek, genişlemek, eski etki alanına geri dönmek isteyen Ankara, hiç beklemediği kadar büyük saldırı altında... Oyun içinde oyun var. Erdoğan gidecek ya da budanacak, Müslümanların siyasi gücü azaltılacak, muhafazakâr hareketlerin güven sorunu olacak, İstanbul kapılarını zorlayan Anadolu sermayesi frenlenecek, Musevilerin yönettiği medya rakipsiz kalacak, para tamamen onların himayesinde olacak, ülkeyi teslim ettikleri 18 aile yine son sözü söyleyecek... Planları bu! Türkiye'yi tıpkı "Bir Başkadır Benim Memleketim!"şarkısında olduğu gibi uyutmak istiyorlar. Daha doğrusu uyanmamızı engelliyorlar! Musevi marşlarıyla, ezgileriyle ele geçirdikleri Cumhuriyet'i bize yar etmemeye çalışıyorlar... "Bir Başkadır Benim Memleketim!" diyerek asıl vatanlarının burası olduğunu haykırıyorlar. Onların söylediklerine kulaklarını kapatan büyük çoğunluk ise oyunu görmek yerine kendi içinden çıkan çocuklarını YEME iştahıyla gün sayıyor! Onların marşlarını kendi marşımız sandığımız gibi onların kontrol ettiği vatanı da bizim yönettiğimizi sandık! Hala da öyle sanan çok! Ama gerçek, kurumlarımızın bizden önce oraya bağlı olduğuydu! Bilmedik! Gösterilmedi, duyurulmadı, öğretilmedi... Kör ve sağır olarak ilerlerken geldiler! Hem de her yerden! Almanya, Fransa, Lüksemburg, Monako, Portekiz, İsviçre, İsveç, Danimarka gibi pek çok ülke kendi sahipliğini yapabilirken biz neden devamlı operasyona uğruyorduk? Neden çalışmadığımız yerden vuruyorlardı? Nasıl oluyordu da şimdiye kadar kazanan onlar oluyordu? İçerideki güçleri kimdi? Nasıl bir dayanışma ve işbirliği içindelerdi? Bilmiyorduk! Devlet de bilmiyordu! Başına bela olacak bir hareketi içine girip yönetemediği gibi uzun vadedeki tehlikeyi de kestiremiyordu! Neden Cumhuriyet, bütün Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde geriliyor, kopma noktasına geliyordu? ABD Başkanı seçiminde her şey canlı yayınlarla evlerimize girerken bizde KÖŞK seçimleri doğum sancısını aratmıyordu! Neden? Belli ki o güçler millete kendi isimlerinden başka tercih hakkı tanımıyordu... İstedikleri gelsin, devletin başında olsun, sözlerinden çıkılmasın derdindeydiler... Çarpışmanın nedeni buydu! Erdoğan'ın önünü kesmek için saldırıların öne alınmasının sebebi de buydu! Yoksa yerel seçimleri kazanmak gibi amaçları yoktu. 17 Aralık operasyonuyla hem imaj kaybı, hem para kaybı, hem de güven kaybı yaşatmak istediler... Temel amaç Erdoğan'ı Köşk'ten uzak tutmaktı! İndirmek, olmazsa erozyona uğratmak, zayıf ve kontrol edilebilir bir Başbakan yaratmak ikinci plandı! Bunun için de tam 11 yıldır hazırlanıyorlar! İçeride kurdukları istihbarat ağları ile devlete meydan okuyorlar... Rahmetli Özal'ı KONUTUN içinde BÖCEKLERLE yaşamaya mahkûm edenler şimdi hem böcek sayısını artırıyor hem de açıktan savaş ilan ediyordu! Şimdi gelenler 25 yıldır Türk İstihbaratının karşısına dikilip mücadele ediyordu! Sömürgelerde olacak hadiseler bizim başımızdaydı! Devlet, içeriden sarıldığı için çaresizdi. Arınmak için güçlü lider, güçlü Merkez Bankası, güçlü ordu, güçlü istihbarat şarttı! Bunlar tam yerine getirilmeye başlanmışken içeriden, eski devletten şiddetli tepki geldi! Bakın, 17 Aralık olayında sadece DIŞARISI yok! Kenarda kalmayı, değişmeyi, üstüne çıkılmayı asla ve kat'a kabul etmeyen bir yapı var! Asıl devlet buydu! Bunu değiştirmeye çalışan PARALEL devletti! Şaka gibi gelecek ama şimdiki Ankara bunlar için 'paralel'di! Ergenekon'la, Balyoz'la bu işin bittiğini sandık! Herkes yanıldı! Gizli iktidarı bilmeyen, onların içerideki ve dışarıdaki güçlerini anlamayanlar http://antakced.org/kad
9
HABER-Türkiye yanıldı! Bunlar küçük, ele avuca sığan bir Türkiye yarattılar! Erdoğan ve kendisine inanan birkaç kişi bunu terse çevirmek için çalıştı! Büyük devlet gibi hareket edip büyük sonuçlar için çaba harcandı! Ama deli gömleği gibi giydirilen ideolojik farklılıklar yüzünden fotoğrafın tamamını göremedik! Menderes'in, Özal'ın, Baykal'ın ve şimdi de Erdoğan'ın bu güç tarafından kuşatıldığını ıskaladık! İsrail'i sahneye sürüp onların üzerinden Türkiye'yi yöneten Kraliçe'yi göremedik! Atadığı adamları tanıyamadık! Para ve güç bahşettiği içimizdeki İngilizler'i atladık! Biz hata yaptıkça onlar rövanşı alarak kendilerini hissettirdiler! Her yerde vardılar! Patronların, sol grupların, PKK'nın, İslami oluşumların, ülkücülerin, bankaların, borsanın, ordunun ve MİT'in içindeydiler! Gariptir, çoğu devlet görevlisi ülkeyi koruyup kurtardığını zannediyordu! Bilmeden Kraliçe'ye hizmet ettiğinin farkında bile değildi... Parayı takip edemediğimiz için GOL yiyorduk! Bu adamlar 3 yıldır bugün için hazırlık yaptı! Şeytanın aklına gelmeyecek planlar hazırlandı! En ilginci de MASKELERDİ! Avrupa, Amerika ve Japonya'da 5 bin dolara satılan ve takıldığında istenilen kişinin YÜZÜNÜN birebir benzeri olacak maskeler İTHAL edildi! İstanbul'a getirildi! İstedikleri her kişi için belaltı vuruşu yapabilecek duruma gelindi! Ama biri çıkıp da o şirkete "Arkadaş sen bu malzemeleri nerede kullanacaksın?" diye sormayı akıl edemedi! Parayı yine ıskaladık! Onlar paranın alabileceği her şeyle gelirken geleceğimiz tehlikedeydi! Zaten içeride kendini DEVLET sayanlar ve dışarıdakiler karşımızdaydı! İçten ve dıştan kuşatılan tek ülke bizdik! Yabancıları bilsek de içimizdekileri kestiremiyorduk! Üniformaları yoktu, apoletleri yoktu, bizim gibi giyinip, bizim gibi yaşıyorlardı! Ama bizden değillerdi! İnanmayacaksınız ama UYKUDA olan çok adamları vardı! Yakında onlar da uyanacak! Saldırıları genişleyecek! Ülkemizi almak için gelecekler! Ya sırtımızdan vurulacağız ya da ani bir hareketle dönüp içimizdeki düşmanla yüzleşeceğiz! Bunu şimdiye kadar yapamadık! Bu son şansımız! İkinci bir hamle yapacak fırsatımız olmayabilir! Koskoca tarihimizi ayakkabı kutusuna sığdırmalarına izin vermemeliyiz! Ya ülkemizi ele geçireceğiz ya da Museviler'in süpermarket zincirlerinin bir halkası olarak kalacağız! Büyüksek büyüklüğü ortaya çıkarmanın zamanı geldi! Haydi!
NOT: Bir dostum "Biz daha savaşa başlamadık ki! Acele etme, önce ellerindekini bir görelim!" dedi! "Siz de ne var?" soruma ise "Ayakkabı kutusundan daha büyük kutular var!" cevabını verdi... İlginç, değil mi?
http://antakced.org/kad
10
HABER-Türkiye
KATLİAMIN FOTOĞRAFLARI (Suriye-Türkiye İlişkisi)
[Ergün DİLER/Takvim-22.01.2014]
KÖR ŞEYTAN Esad'ın yaptığı işkence ve insanlık suçu, belgelenince ne yapacağımı düşünmeye başladım. Ortada 11 bin ceset ve 55 bin fotoğraf vardı! Bir de KOD ADI SEZAR olan fotoğrafçı! Askeri polis olduğu söylenen ve nerede olduğu konusunda bilgi olmayan SEZAR kimdi! Aklıma ilk gelen bu oldu! Bulmak kolay değildi! Hele şu aşamada! Ama yine de "iz bulabilir miyim?" diye düşündüm. Gün boyu tüm çabalarıma rağmen bir sonuç elde edemedim. Umutsuzluk klavyeme hakim olmuşken kaç zamandır görmediğim dostumdan "pat" diye mesaj geldi: "Senin neyi merak ettiğini biliyorum! Belki yardımım olur." Sonuna koyduğu GÜLÜCÜKLE şifreyi kırmıştım! Heyecanlandım! Her yerde bulunacak biri değildi! Hemen numarayı çevirdim. Açmadı! "Ben seni arayacağım" diye ikinci bir mesaj geldi. Tam okuyacakken başka bir telefondan beni istediğini öğrendim. Şaşırdım. Koşarak gittim. Gazetenin başka bir köşesindeydim! "Not defterimi açtım. Ben sordum o cevapladı! Bence ortaya keyifli bir sohbet çıktı! Her yerde bulunamayacak bir DOST, her yerde bulunamayacak şeyler söyledi! PUZZLE'ın parçalarını birleştirdi! Bakalım keyif alacak mısınız? Yaklaşık iki ay önce Kasım'ın ortalarında bana ne söylediğinizi hatırlıyor musunuz? O nedenle mesaj yolladım! Hatırlamasam rahatsız etmezdim! Bugünü anlatıyor yani? Elbette! "Suriye konusunda önümüzdeki 2 aylık dönem çok önemli. Bu süreçte Maliki, Türkiye'ye gelecek. Erdoğan da Moskova'yı ziyaret edecek. Esad'ın neden gitmesi gerektiğini bir kez daha anlatacak. Eli bu kez çok daha güçlü. Eğer bu 3 görüşme sonrasında Esad gitmezse, maalesef o zaman hiç istemediğimiz halde devreye biz gireceğiz" demiştim! Evet! Esad için ilk ciddi uyarı Şam'da havaya uçan Ulusal Güvenlik Merkezi'ydi! Bunu anlamadı! Üstesinden geleceğini sandı! Arkasındaki güçler onu buna inandırdı! Ben de sana iki ay önce "Belki en sadık adamı 'Bu ülkeye çok zarar verdiniz!' diyerek onu infaz edecek. Bekle biraz!" demiştim! Çok net hatırlıyorum! Tamam! İşte o gün geldi ve gereği yapıldı! Ben havaya uçacak sonucu çıkarmıştım inanın! Yok, dünya değişti! KARAKTER suikastları moda! Nasıl Bizim Başbakanımıza saldırıyorlarsa, biz de aynısını yapıyoruz! Esad ölse kahraman olur! Türkiye de suçlu! Biz daha ŞIK olanını yaptık! Yanında taşıdığı ve sonuna kadar güvendiği 6 isimden BİRİNİ yanımıza aldık! Hep onlar yanımızdakileri alacak değil ya! Kim bu Sezar! Aslında görevi başka! Fotoğrafçı değil! Ama bütün belgeleri masasına getirecek kadar etkili biri! Bu şahıs Türkiye'ye ve bize çok güvendi! Düğmeye basıldı! Ne zaman? Önceki gün mü? Hayır, çok oldu! Ne zaman peki? Aralık ayının başında, Erdoğan yanına aldığı bir heyetle KATAR'a günübirlik bir ziyaret yaptı! Hatırladın mı? Tabii Yanında MİT Müsteşarı Hakan Fidan da vardı! Kim bilir, belki o gün masaya bu da gelmiştir! Bunlar da konuşulmuştur! http://antakced.org/kad 11
HABER-Türkiye İlgiyi kuramadım! O ziyaretten bir gün sonra KATAR'ın tuttuğu ÖZEL HEYET bu ALBÜM için çalışmaya başladı! Yani belki Erdoğan döndükten hemen sonra düğmeye basılmış olabilir! Neden çıkıp bunu açıklamıyorsunuz? Neden ortada biz olalım! İçeriden ve dışarıdan bizi TERÖRİST ülke olarak göstermeye çalışanlar varken neden ateşe elimizi sokalım... Neden Katar ve İngiltere peki? Suriye'de herkes var ama son söz İNGİLTERE'nin! Esad doğrudan oraya bağlı. Nasıl içerideki birbirine benzemeyen İTTİFAK emri Londra'dan alıyorsa, Esad da aynı merkeze bağlı! İngilizler'i "Hayır!" diyemeyeceği bir silahla etkisiz kılmak şarttı! Maalesef 11 bin masum insanın işkence çekerek cansız düşmüş bedenleri KANIToldu! Şimdi isterlerse "DİKTATÖR!" diye Erdoğan'a seslenmeye devam etsinler! İşin merkezindeyiz yani? Kuşkun olmasın! Bak orada 1500'e yakın örgüt var! Hepsiyle konuşan tek ülke Türkiye ve MİT! Her yerdeyiz! Bunu bildikleri için bizi kışkırtıp hataya zorladılar! Biz ise sakin ve akılla giderek onları İLETİŞİMLE, yani reddedilmeyecek fotoğraflarla vurduk! Şimdi göz doktoru Esad ve Kraliçe düşünsün! Dosyayı hangi büro hazırladı? Fotoğraflar, Yugoslavya ve Sierra Leone'de bu alanlarda görev yapmış Sir Desmond de Silva, Sir Geoffrey Nice ve Profesör David Crane adlı 3 eski savcı tarafından incelendi. Özellikle SIR SILVA Kraliçe'nin yakın adamıydı! Hukuk konusunda büyük hizmetleri oldu! NICE de öyle! Zaten Carter-Ruck and Co. Şirketi bu nedenle seçildi! Kraliçe adamlarıyla sarsılacaktı! Öyle de oldu! CHP için ne dersiniz? Londra'dan emir aldıkları artık SIR değil! Esad'a destek olmaktan başka seçenekleri yoktu! Kemal Bey de üstüne düşeni yaptı! Katliama imza atan birine destek olup, Türkmenleri korumaya alan Ankara'ya karşı durdu! Tablo bu! CHP'nin kime çalıştığı şimdi bir kez daha düşünülsün! BARONLARA hoş görünmek adına devletten ve milletten uzaklaştılar! Yanıldılar! Peki son günlerdeki Erdoğan'ı merkeze alan saldırılar için ne dersiniz? O konu mu? Evet! Daha devlet inan bir şey yapmadı! Onlar her şeyi bildiklerini ve arşivlediklerini sanıyorlar! Bir tek kroşede yıkılıp giderler! Bunun altını çiz lütfen! Tek kroşe! Nasıl yani? Şimdi söylemem doğru değil! Bir iki gün içinde bir şeyler çıkacak bekle! Devletle savaş öyle olmaz! Madem meydana çıktın, başına ne gelirse eyvallah diyeceksin! Çok merak ettim! Bekle! Çok az! Bak! Devlette üç kişi vardır! Birine görev verilir! Diğeri görev verileni izler! Üçüncü isim ise ikisini izleyip rapor eder! Denklem budur! Bunlar zincirin kendilerinde, yani ikinci kişilerde bittiğini sandılar! Yanılgı bu! Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti! Ve burada her şey NOT edilir! Zamanı geldiğinde gereği yapılır! Duruma hâkimsiniz? Elbette! Mesela Esad göz doktoruydu başındaki TÜRKLERLE tanışacaktı.
http://antakced.org/kad
ama
burnunun
12
dibini
göremedi!
Görebilseydi
yanı
HABER-Dünya UKRAYNA’DA NELER OLUYOR?
Ukrayna: AB yanlılarına polis müdahalesi Son güncelleme: 30 KASIM 2013 - TSİ 12:15
Ukrayna'nın başkenti Kiev'de polis, Cumhurbaşkanı'nın Avrupa Birliği'yle işbirliği anlaşmasını imzalamamasını protesto eden göstericileri dağıttı. Gösteriyi düzenleyenler, polisin yerel saatle 04.30'da kalabalığa göz yaşartıcı gazlarla müdahale ettiğini, eylemcilerin coplandığını söyledi. Henüz doğrulanmayan bazı haberlerde yaralananlar olduğu belirtiliyor. Aktivistlere göre polisin müdahalesi sırasında meydanda çoğu öğrenci bin kadar eylemci vardı. Lada Tromada adlı bir gösterici, "Korkunçtu. Barışçıl bir gösteri yapıyorduk. Bize saldırdılar. Bizi çöp torbası gibi savurdular" dedi. ***Ukrayna’da kanlı gösteriler başlamadan önce “tarafsız” BBC Türkçe, olayların büyüyeceğini tahmin etmiş olacak ki gösterileri bu şekilde haberleştirmişti. ŞİMDİ GELİNEN NOKTA…
Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in haftalardır devam eden krizi sona erdirmek için muhalefete başbakanlık ve başbakan yardımcılığı görevlerini önerdiği açıklandı. Adalet Bakanı Olena Lukaş'ın açıklamasıma göre Yanukoviç, muhalefet liderleriyle üç saat süren görüşmede, Vatan Partisi lideri Arseniy Yatsenyuk'a başbakanlık, Reform için Ukrayna Demokratik Birliği Partisi lideri dünya şampiyonu boksör Vitali Kliçko'ya da insani konulardan sorumlu başbakan yardımcılığını önerdi. Ukrayna İçişleri Bakanı Vitali Zaharçenko, aylardır devam eden siyasi krizi barışçıl yollarla sona erdirmeye yönelik çabaların başarısızlıkla sonuçlandığını söylemişti. Zaharçenko, protetoscularla yapılan görüşmelerin çöktüğünü belirterek, sonuçtan "radikal unsurları" sorumlu tuttu. Bakan protestocuların silahlı olduğunu söyledi. POLİSE GENİŞ YETKİLER VEREN YASA TADİL EDİLECEK Protestolar, Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in Kasım ayında Avrupa Birliği ile işbirliği anlaşmasını imzalamaktan son anda vazgeçmesi üzerine başlamıştı. Kriz, bu hafta Kiev'deki Bağımsızlık protestolarda 2 kişinin ölmesi üzerine tırmanmıştı. Cuma günü Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç krizi sona erdirmek için tavize hazır olduğunu açıklamıştı. Yanukoviç, muhalefetin tepkisini çeken ve polise protestoları bastırmada geniş yetkiler veren yasayı tadil etme ve kabinede değişiklik yapma taahhüdünde bulunmuştu.
http://antakced.org/kad
13
HABER-Dünya UKRAYNA VE TAYLAND'DA BENZER MANZARALAR, SANKİ 'GEZİ' ORADA Her iki ülkede seçimle iş başına gelen iktidar partileri, muhalefet tarafından 'sivil darbeye' dönüştürülen sokak gösterileriyle devrilmeye çalışılıyor Ukrayna ve Tayland, birbirinden binlerce kilometre uzakta iki ülke. Her ikisinde de aynı düğmeye basılmış gibi 24 Kasım'da muhalefet sokak gösterileri başlattı. Her iki ülkede devam eden gösterilerde Türkiye'de geçtiğimiz yaz meydana gelen Gezi Parkı olaylarındakine benzer manzaralar yaşandı. Gezi Parkı'nda bir grup göstericinin ele geçirdikleri iş makinesiyle Toma'ya karşı kullanmasının bir benzeri Ukrayna'da yaşandı. Protestocular buldozerle Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in sarayına yürüdü.Tayland'da ise bir protestocunun güvenlik güçlerine sapanla taş atan bir maskeli genç, Gezi olaylarında aynı eylemde bulunan 'Sapanlı Teyze'yi hatırlattı. Ukrayna ve Tayland'da güvenlik güçlerine molotof kokteylli saldırılar Gezi'de de görülmeye alışık olunan manzaralardandı. Tayland'da ilk kan, yönetim karşıtlarının Başbakan Yinglak Şinavatra'ya destek verenlerin Rajamangala Stadyumu'nda gösteri yapmasını engellemeye çalışması üzerine çıkan çatışmada döküldü. Her iki ülkede olayların siyasi boyutu da benzerlik taşıyor. Batılı güçler ya da ordu ile ters düşen hükümetler sokak gösterileriyle iktidarı terk etmeye zorlanıyor. Ukrayna'da olaylar hükümetin, Avrupa Birliği (AB) ile “Ortaklık Anlaşması ile Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşması”nı imzalamayı reddetmesinden sonra başladı. Bu kriz aslında daha eski bir hesaplaşmaya dayanıyor. 2004-2006 arasında gerçekleşen Turuncu Devrim'le ülkede Batı yanlıları iktidara gelmişti. 2010 yılında ise Rusya'ya yakınlığıyla bilinen Viktor Yanukoviç, Turuncu Devrim'le kaybettiği devlet başkanlığı makamına tekrar oturdu. AB kriziyle alevlenen muhalefetin gösterilerinin bir darbe girişimi olduğu Ukrayna Başbakanı Mykola Azarov tarafından dile getirildi. Muhaliflerin meclis binasını 'ele geçirme planlarından bahseden Azarov, “Darbeye dair bütün işaretler var… Bu çok ciddi bir durum” dedi. Başbakan Azarov'un “Polisin aşırı güç kullanması sebebiyle özür diliyorum” şeklindeki açıklamaları da protestocuların tepkisini dindirmedi. Dün başkent Kiev'de binlerce kişi parlamento önünde gösterilerine devam ederken muhalefetin sunduğu gensoru önergesi ise mecliste reddedildi. Eylemciler, başbakanlık ve parlamento çevresini abluka altına aldı. Tayland'da ise ağabeyi Taksin Şinavatra'nın 2006'da devrilmesinden sonra 2011'de halk oylarıyla iktidara gelen kadın Başbakan Yinglak Şinavatra hedefte. Güneydoğu Asya'nın en büyük ikinci ekonomisi olan Tayland'da yönetim karşıtları, ağabeyinin çıkarlarına hizmet ettiğini ileri sürerek, Yinglak'ın istifasını istiyor. Genelkurmayın karargâhına kadar giren muhalefet orduyu alenen darbe yapmaya çağırdı. Görevi bırakmayı reddeden Yinglak da parlamentodan güvenoyu aldı. Dün ise bir sürpriz yaparak polise emniyet binaları çevresindeki dikenli telleri kaldırması emrini verdi. Muhalefetin “Bütün gücümüzü birleştireceğiz ve Emniyet Müdürlüğü'nü ele geçirip halka teslim edeceğiz” açıklamasının ardından gelen bu manevra Başbakan Yinglak'ın gerginliği düşürmek için yaptığı bir taktik olarak yorumlanıyor. Göstericiler dün hükümet karşıtı sloganlar atarak başbakanlık binasına girdi. Polisin müdahalede bulunmadığı göstericiler “sembolik zafer ilanının” ardından binayı terk etti. (Kaynak: Türkiye Gazetesi)
http://antakced.org/kad
14
Düşündüren Resimler
Önce can güvenliği
Yorumsuz! http://antakced.org/kad
15
AYET VE HADİSLERLER KAD
Bakara Suresi | 170 Onlara: “Allah’ın indirdiğine (Kuran’a) uyun.” denildiği zaman onlar: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (ve öğrettikleri yol)a uyarız.” dediler. Peki, ataları bir şey (in İslâm’a uyup uymadığın)ı düşünemeyen ve doğru yolu bulamayan (sapık yolun yolcusu) kimseler olsalar da mı (onlara uyacaklardı)?! Bakara Suresi | 164 Bakara Suresi | 171
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde,
Allah'ın
gökyüzünden
indirip
kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde
her
çeşit
canlıyı
yaymasında,
rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
İnkâr edenleri (doğru yola davet edenleri)n durumu, bağırış ve çağırıştan başka duymayan (hayvanlar)a ‘seslenip bağıranın durumu gibidir. Onlar, (manen) sağır, dilsiz ve kördürler. Bu sebeple onlar, (ilâhî emirleri duysalar da) akletmezler (düşünüp emrin gereğini yerine getirmezler).
Bakara Suresi | 266 Sizden biriniz arzu eder mi ki alt tarafından ırmaklar akan ve içinde her çeşit meyvelerden (bir miktar) bulunan hurmalığı ve üzüm bağı olsun da, hem kendisine ihtiyarlık çökmüşken hem de güçsüz (ve bakıma muhtaç) çocukları varken, bu sırada ateşli (kavurucu) bir kasırga ortaya çıkıp da bağı kasıp kavursun? (Elbette istemez.) İşte Allah, düşünesiniz diye, ayetlerini size böyle açıklıyor.
İnsanlar dilinden ve elinden salim olmadıkça (kamil) müslüman olamazsın. İlminle amil olmadıkça alim olamazsın. Vera sahibi olmadıkça abid olamazsın. Zahid olmadıkça da vera sahibi olamazsın. Sukütünü uzat, düşünmeyi çoğalt, gülmeyi azalt. Zira çok gülme kalbi ifsad eder.
Ramuz 479/3
http://antakced.org/kad
16
Düşündüren Resimler
Asla vazgeçme!
http://antakced.org/kad
17
GAZETE ARŞİVİNDEN
BÜYÜK KAVGA: FİDAN'A DAVET... BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA
[Ali BAYRAMOĞLU 09.02.2012]
Devlet içinde büyük bir deprem yaşanıyor. İstanbul polisinin hazırladığı bir fezleke üzerine ilgili savcı MİT Müsteşarı'nı, bir önceki müsteşarı ve Oslo görüşmelerine MİT adına katılan dönemin müsteşar yardımcısını ifadeye çağırdı. Konu, çağrılan kişilerden de anlaşılacağı gibi, MİT'in PKK ve Öcalan'la yaptığı görüşmeler ve bu çerçevede yürüttüğü faaliyetler... Açık: Bir kurum ve politika yargı ve polis tarafından hesaba çekilmiş durumda... Nasıl açıklamalı, nasıl yorumlamalı. Önce bir tespit: Hakan Fidan MİT'in ve hükümetin çiçeği burnunda müsteşarıdır. AK Parti'nin ürettiği yeni seçkinlerdendir. Kürt meselesi başta olmak üzere güvenlik konularında Başbakan'ın en yakınındaki danışman ve yardımcılarından birisidir. Başbakan açısından tam anlamıyla bir güven adamı, yakın çalışma arkadaşı ve içeriden bir isimdir. Bu vasıflara sahip bir ismin "şüpheli" sıfatıyla ifade vermeye çağrılması, üstelik Başbakan'ın talimatıyla kimi temas ve görüşmelerden dolayı savcılığa celp edilmesi, bir anlamda Başbakan'ın ifadeye çağrılmasıdır. Hükümetin ve politikalarının savcı tarafından sorgulanmasıdır. Özetle bir meydan okumadır... O zaman adını koyalım: Bu deprem bir iktidar kavgasının izdüşümüdür. Bir süredir devam eden "saray içi" iktidar mücadelesinin su yüzüne çıktığı en keskin noktadır. Bu kavgayı üç ayrı boyutuyla ele almak gerekir. 1. Her ne kadar sık sık üst üste otursalar, iç içe geçseler ve pek çok ortak noktaya sahip olsalar da, siyasi iktidarın Kürt politikasında iki ayrı eğilim bulunmaktadır. Bunlardan birincisi "Oslo süreci"ni, daha doğrusu "siyaset"i diğeri, "mevcut KCK operasyonları mantığını", başka bir ifadeyle "asayiş"i temsil etmektedir. Birinci mantık Öcalan'ın avukatlarıyla temas kurup Kürt sorununda siyasi kapılar açmaya çalışırken, ikinci mantık o avukatları tutuklamakta, o kapıları tehlikeli görmekte ve kapatmaktadır. Son yaşananlar, bu iki farklı eğilimin bugün tokuştuğunu göstermektedir. Bu tokuşma devletin bir güvenlik kurumunun, polisin diğer bir güvenlik kurumunu MİT'i takip etme, faaliyetlerini, ilişkilerini "suç" alanına sokma noktasına kadar gelmiştir. 2. Ne var ki, birinci boyut işin ancak bir kısmını açıklar. Bir kısmını açıklar zira, "saray içi iktidar savaşı"nda "belirleyici olan" politik görüş farklıklarından çok, cephe kazanma ya da devlet içinde etkili yer tutma meselesidir. Politik görüşler aslında bu arayışa göre şekillenmektedir.
http://antakced.org/kad
18
GAZETE ARŞİVİNDEN Nasıl ve kim arasında iktidar kavgası. İktidar kavgasının ayaklarından birisini oluşturan "otonomlaşma eğilimi taşıyan" polis ve yargı merkezli son derece etkin bir gruptur. Ona bu etkinliği sağlayan ise kurucu unsurlarının aynı düşünce dünyasından geliyor olması, polis ve yargının yeni yasal yetkileri, özel yetkili savcılık ve mahkeme yapılanmaları, en nihayet devlette "savcı polis ilişkisini ters yüz eden polis devleti işleyişi"dir. Nitekim Ergenekon, KCK ve asker meselesine ilişkin tüm adli soruşturmalar genel ve sistematik takip yetkisine sahip "polis istihbarat birimleri" tarafından yürütülmekte, gerek politik kimlikleri gerek hukuki konumlarıyla savcılar "yönlendirici ve denetleyici" değil, "onaylayıcı ve meşrulaştırıcı" bir işlev görmekte, polis-yargı ikilisi bu yolla pek çok konuda adeta politika üreticisi haline gelmektedir. Daha da öte, bu yapı Ergenekon, Balyoz, KCK gibi soruşturma ve kovuşturmalarla güçlenmekte ve sınırları aşan güç kullanma imkânlarına kavuşmaktadır. Nitekim "asayişçi anlayış" onların zihniyeti kadar, varoluş ve güçlenme araçlarını ifade etmektedir. Ve ülkedeki otoriterleşme eğiliminin kaynaklarından birisini oluşturmaktadır. Peki, bu tablonun bugün yaşananla ilişkisi nedir? Uzun süre eski sistemin ve eski aktörlerin tasfiyesi sırasında bu yapı ile siyasi iktidar arasında bir çıkar birliği oluşmuş ve bir ittifak gerçekleşmiştir. Bugün ise çıkarlar ayrışmaktadır, ittifak zayıflamakta, kimi yerlerde kırılma noktasına gelmektedir. Yeni iktidar kavgasının zemini budur. Son deprem bu durumun bir sonucudur. Zira bu otonom yapı kendi sınırlarını aşarak özellikle güvenlik politikaları alanında yayılma eğilimleri göstermekte, buna karşı duranları ve karşı konumda olanları hedefe almaktadır. MİT, Fidan, Beşir Atalay gerek kimlikleri, gerek önerdikleri asayiş modelini ve bu grubun etkisini kıracak daha legalist yöntemler nedeniyle hedefte olanların önde gelenlerindendir. 3. Meselenin üçüncü boyutuna gelince... Bu boyut bir sonuca işaret ediyor. Bu sonuç, polis ve yargının ya da yargı eliyle polisin doğrudan siyasi alana girmesini, siyasi kararları içerik açısından denetlemesi ve siyasi karar alıcılığa soyunmasıdır. Açıktır ki bu durum, otoriter bir düzen görüntüsüne işaret eder ve son derece tehlikelidir. Bugün olan hükümetin isteğiyle üstü örtülü görüşmeler yürüten bir kurum, kurumsal olarak sigaya çekilmeye çalışılmıştır. Dün bu tür uygulamalar KCK'da, Ergenekon'da, Oda Tv'de tutuklama politikalarıyla da yapılıyorlardı. Ancak bu kez ok siyasi iktidara dönmüştür. Umarız bu bardağı taşıran bu damla, siyasi iktidarın farklı bir mantıkla hareket geçmesine, devlet içi işleyişin hukuk zeminine oturmasına vesile olur. Kürt sorununda siyasi araçlara dönülmesine imkân sağlar... http://antakced.org/kad
19
[Ali BAYRAMOĞLU 09.02.2012]
Düşündüren Resimler Eşitlik, Adalet demek değildir…
EŞİTLİK
http://antakced.org/kad
ADALET
20
DÜŞÜNDÜREN HİKÂYELER
Kavanoz ve İki Fincan Kahve Ne zaman hayatınızda bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman “kavanoz ve 2 fincan kahveyi” hatırlayınız: Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir kavanozu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını kavanoza döker ve çalkalar. Böylece çakıl taşları kayarak tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını tekrar sorar. Onlar da; “Evet, doldu” derler. Profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve sorusunu tekrarlar: “Kavanoz doldu mu?” Öğrenciler de koro halinde “evet” diye bağırırlar. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasından akıp gider. Öğrenciler gülerler! Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek; “Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım.” der ve devam eder: “Tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz, aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız gibi. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu “önemli şeyler” kalır ve hayatınızı doldurur. Çakıl taşları daha az önemli olan diğer şeyleri simgeler; işiniz, eviniz, arabanız gibi. Kum ise hayatınızdaki diğer ufak tefek şeylerdir.” “Şayet kavanoza önce kumu doldurursanız...” diye devam eder anlatmaya; “Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Öncelikle tenis toplarını yerleştirin kavanoza. İşlerinizi önemine göre sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.” Bu arada bir öğrenci elini kaldırıp söz ister; “Peki hocam, o iki fincan kahve nedir?” Profesör gülerek; “Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!”
PratiKAD Paylaşım: İbrahim İLHAN
http://antakced.org/kad
21
BİLİM & TEKNOLOJİ
Facebook'ta peşinizdeki şirketlerden kurtulun
Microsoft, yılların ismini "mecburen" değiştirdi! Microsoft'un en önemli hizmetlerinden biri, yıllardır kullandığı ismini sonunda kaybetti! Microsoft, çevrimiçi depolama hizmeti SkyDrive'ın yeni ismini ortaya çıkardı. Microsoft'un web sitesindeki bir blog gönderisinde ortaya çıkan OneDrive adındaki hizmet, firma tarafından "fotoğraflarınız ve videolarınız için tek bir yer. Tüm belgeleriniz için tek bir yer. Kullandığınız tüm cihazları kusursuzca birbirine bağlayan bir yer." sözleriyle açıklanıyor.
Facebook bilgileriniz kimlerin eline geçiyor? İşte hepsini görmenin ve düzenlemenin yolu! Facebook, aileniz ve arkadaşlarınızla iletişim halinde kalmanız, onların hayatlarında ne yaptıklarını takip etmeniz için harika bir araç. Facebook'u kullanmak ücretsiz olsa da size tüm sunulanlar, sizin de birçok bilginizi firmaya teslime etmeniz anlamına geliyor. Bilgileriniz sadece Facebook'ta kalmıyor, birçok reklam firmasının da eline geçiyor.
SkyDrive'dan OneDrive'a geçiş ise henüz yapılmadı. Microsoft bunun için bir ön izleme sitesi sunuyor; bu siteye e-posta adresini verenler, hizmet hazır olduğunda bir e-posta uyarısı alacaklar. Microsoft, Temmuz 2013 sonunda, İngiltere Yüksek Mahkeme'sinin firmanın "Sky" sözcüğünü kullanarak British Sky Broadcasting Group'un marka haklarını çiğnediğine hükmetmişti.Yazılım devi bu karara itiraz etse de istekleri kabul olmadı ve hizmetin ismini değiştirmek zorunda kaldı. Benzer bir durum, Windows 8'in kutucuklu arayüzü "Metro"nun da başına gelmiş, arayüz bir süre isim karmaşası yaşamıştı.
Bir uygulamaya veya web sitesine Facebook ile oturum açtığınızda, karşınızdaki firmaya genellikle e-posta adresiniz, konumunuz, telefon numaranız gibi kişisel bilgilerinizi vermiş oluyorsunuz. Gizliliğinizden endişeleniyorsanız, yapabileceğiniz iki şey var: Reklam takibinden çıkmak ve Facebook profilinizle ilişkili uygulamaların listesine bakmak. İlk adımı gerçekleştirmeniz oldukça kolay. Bu sayfadaki talimatları izleyip, farklı web sitelerinde reklam olarak görüntülenmekten kurtulabilirsiniz. İkinci adımda ise uygulama listenize bakmanız gerekiyor. Bunun için Ayarlar > Uygulamalar >Kullandığınız uygulamalar > Tüm uygulamaları göster yolunu izleyin. Karşınıza muhtemelen uygulamalardan oluşan uzun bir liste gelecek. Burada Düzenle bağlantısına tıklayarak uygulamaların hangi verilerinize eriştiğini görebilir, isterseniz "x" simgesine tıklayarak onu kaldırabilir, verdiğiniz izinleri geri alabilirsiniz. http://antakced.org/kad
22
http://antakced.org/kad
23
http://antakced.org/kad
24