Kentin Ara Yüzleri Hazırlayan: Seda Öznal
i
Küçükken kafamı o kadar arkaya yaslayarak yürürdüm ki sırtıma gelen örgülü saçlarım belime kadar uzardı. Hepsi çevremi sarmalayan o devasa “evler” içindi. Yürürken insan yüzleri umurumda değildi benim için, gözlerim hep bir şekilde canlı olduğuna inandığım duvarlardaydı, onların yüzlerindeydi. Yanından geçtiğimiz her duvara dokunuşuma ailem anlam veremezdi. Dokunurdum, izlerdim, bana bir hikaye anlattıklarına inanıp dinlerdim. Artık büyüdüm, kent bana yeni şeyler anlatamayacak kadar yorgun da olsa, saklı kalmış hikayelerini aramaya devam ediyorum.
i
Günümüzün kent algısıyla birlikte, binalarla tensel ve görsel ilişki kurmak zorlaştı. Artık eskisi gibi saf değil kent; çok katmanlı ve biraz ketum. Ama bazen kent, katmanlarının arasından sırlarını ele veriyor. Bazen o ilişki kuramadığımız, hikayesiz, devasa plaza yüzleri arasından çok daha insani bir takım dokunuşlar bizi mutlu etmeye yetiyor. 4. Levent’in o dokunulası, görülesi mozaikleri de bu sırlardan biri. Gelin bir süreliğine 1950’lere gidelim. Soğuk, katı, saf, evrensel, brütalist modernizm zamanlarına... Türkiye’nin ilk modern beton konut projesine, ilk uydu kentine... Bütün bu modernite koşturması içerisinde kimlik arayışında olan Türkiye’nin çok partili zamanını, Batı’ya göç verdiğini, Doğu gezileri düzenlediğini ve tüm bunlarla birlikte evrensel olanla, yerel olan arasında kalmışlığını düşleyelim. İşte “Levent mozaikleri” bu arada kalmışlığın sonucudur. İktidarla sanatçının Türkiye’deki sayılı birlikteliklerinden biridir. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Sabri Berkel, Ferruh Başağa, Ercüment Kalmık’ın belediyenin düzenlediği yarışmaya katılıp yaptıkları bu 23 mozaik; evrensel, brütalist, sağır duvarlara yerel, narin dokunuşlardır. Modernizmin enternasyonal katı dili ve folklorik Anadolu motifleri. Beton ve mozaik. Evrensel ve yerel. Resmin bir mekanı tanımaktaki yerini önemseyen bir mimar: Prof. Dr. Kemal Ahmet Aru. “Şurası muhakkak ki herhangi bir tabloya en güzel ışığı, en uzun ömrü, en büyük seyirci kalabalığını, kısaca hayata karışma gücünü sağlayan mimaridir. Mimar eli değmedikçe resim göçebe bir hayat yaşamaya, daha doğrusu yaşamadan diri diri gömülmeye, yahut da loş müze salonlarında uykuya dalmaya mahkumdur.” diyen bir sanatçı Bedri Rahmi Eyüboğlu. O dönemde bu sanatçıların dokunuşlarıyla, Levent mahallesinin sağır duvarları farklılaşır, kendilerine birer yüz edinirler ve hikayelerini anlatmaya başlarlar. Duvarla mozaikler arasındaki çözünürlük ve boyutlandırma kriterleri tartışılabilir, bu birliktelik nasıl güçlenebilir diye birçok öneri getirebilir, fakat buradaki en önemli unsur; Türkiye’de az gördüğümüz ve bu nedenle çok değerli olan “sanatın mimariyle, kentle ilişkisi”nin vurgusudur. Bu vurgu tektonik bazı kaygılara cevap veremeyebilir ancak bu kente kültürü nasıl taşırım, işlerim ve bunu evrensel bir boyutta nasıl yaparım sorularına zamanın koşullarıyla cevap aramıştır. Ne yazık ki; 2012 yılından önce bu sanat eserlerinden 7 tanesi mantolamanın, 6 tanesi tabela ve reklam panolarının altında kaldı. 2 tanesi de soba, klima ve benzeri nedenlerle zarar gördü. Nurullah Berk’in çalışması vitrin yapmak için yıkıldı. 2012’de Beşiktaş Belediyesi “Aradığımız Parça Sizde Olabilir” isimli bir kampanya başlatarak herkesi saklı mozaikleri bulmaya davet etti ve bulunan mozaikler restore edilmeye başlandı. Bu proje mahalle kavramını, açık hava müzesine dönüştürdü ve karlı bir kış gününde, sokakta yürürken Bedri Rahmi’nin eserleri ile karşılaşmamıza sebep oldu. Mozaiklerin yerleri işaretli olan haritayı belediyenin sitesinden temin edip, 4. Levent’te mozaik keşfine çıkmak hala mümkün. Biraz geç kalınmış olsa da bu hareket; aslında bize kent hafızasının varlığını, bu varlığı korumak gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Eserlerin değerli bulunması ve korumaya değecek olabilmesi için sadece Osmanlı döneminden kalması gerekmediğini gösterdi. “Yakın tarihin üstü mantolanabilir mi? Bir eserin değerli sayılması için yakın tarihte yapılmamış olması mı gerekir? Bir mimarın; “Geçenlerde dolaştım oralarda. Sitenin o perişan görüntüsüne dayanamadım. Yazık ki geri kalmışlığın, görgüsüzlüğün, bilgisizliğin, kültürsüzlüğün acı sonuçları bunlar.” demesi utanç verici değil midir?” sorularını sordurttu. Halbuki yüksek, ruhsuz, belleksiz plazalar arasından hızlı hızlı yürürken, bir anda gözüme takılan o renkli mozaikler içimdeki küçük beni heyecanlandırır. Şehir, artık hızlı hızlı yürüdüğüm bir yer değildir. Benimle katmanlarının arasındaki sırlarını paylaşır. İçimdeki küçük ben kafasını yukarı kaldırır ve artık örgüleri belindedir.
31