FR ePanel Fotograf Elestirmenligi

Page 26

da bir şey yoktur (!) Romantiklerin gözündeki doğayı bilmezler, J.William Turner’ın ışığı, Constable’ın manzaraları ve diğer sanatçıların doğayı nasıl yorumladıklarına dair bir fikirleri yoktur, çünkü fotoğraf onlara göre ayrı bir şeydir. Leonardo da Vinci’nin camera-obscura kullandıklarını bilirler de, doğa eskizlerini bilmezler. Belgeselin kralını çekerler ama Realistler hakkında bir fikirleri yoktur. Evet, fotoğraf ayrı bir alandır, resimle illa ki kardeş olacak diye bir durum yok. Her ikisini aynı kefeye de koyamayız; fakat şu bir gerçek ki bazı fotoğrafçılar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar. Bazı fotoğrafçılar diyorum, sakın kimse üzerine alınmasın. Sayın Ali Rıza Akalın’la yapılan bir röportajda “Eleştiri nasıl olmalı?, Eleştirilerin yapıcı olması gerektiği söylenir, eleştiri yaparken nelere dikkat etmek lazım?, Gerçek anlamda eleştiriyi yapabilmek ne kadar zaman fotoğrafla uğraşan bir insanın elde edeceği bir yetenektir?” sorusu üzerine şöyle bir yanıt veriyor. *…+Geniş bir perspektifiniz olacak, eleştirmenin çok geniş bir perspektifi olacak sadece ve sadece belgesel fotoğraf çekebilirsiniz ama ortama eleştirmen olarak çıkıyorsanız mutlaka bir sürrealizm ile ilgili bir görüşünüz olmalı ve o görüşü de kabul eder nitelikte sözcükler kullanmalısınız. Yani karşınızdaki insana kendinizi ispat etmek durumundasınız. Olmadığı sürece asla olmaz, havada asılı kalır ve kendinizi biraz komik duruma düşürebilirsiniz. Bu günün yeni başlamış olan insanına sert sözcüklerle "olmaz" anlamına gelen bir kelimeyi kullandığınız zaman ona yaptığınız herhangi bir katkı söz konusu olamaz. Yine aynı şekilde sayın Arif Aşçı da fotoğraf camiamızın entelektüel seviyesi hakkında şunları söylüyor. Son derece sığ. Hem de son derece… Mesela ben bizim fotoğrafçılarla resim konuşamıyorum. Ben akademide resim eğitimi gördüğümden ötürü resim tarihini çok iyi biliyorum. Cindy Shermann’a baktığında muazzam şekilde Avrupa resim tarihinden beslendiğini görüyorsunuz. Rönesans’ı almış öylesine hazmetmiş ki, kadın olmayan bir Rembrant resminde yer alan bir figür gibi giyinmiş. Bir kare sonra bir Velasquez sahnesi ya da erken Rönesans döneminin bir portresi gibi kendini makyajla o hale getirmiş. O kadar iyi biliyor ki… Marry Ellen Mark resim eğitimi görmüş. Yine Henry Cartier Bresson da öyle… Bizde resmi bilmezler. Bilenlerde üstünkörü bilir. Bir hafta eve kapanıp çalışsan, felsefe konusunda da biraz bilgi sahibi olabilirsin. Sinemayı da bilebilirsin. Benim kastettiğim kafa yormak. Erken Barok ile Geç Barok’u birbirinden ayırt edebilmek. Carravagio’nun ışığıyla, George Delatour’un, Rembrant’ın ışığının arasındaki farkı bilmeli. Bu sanki melek gibi dışa doğru ışıyan bir ışıktır diyebilmelidir. Vermeer Hollandalı bir ressam, adamın resmen Vermeer ışığı diye bir ışığı vardır. Mesela, fotoğrafçı Irving Penn, Vermeer ışığı kullanır. Yapay

ışık kullanmaz. Hep o kendi yaptığı branda bezinden düzeneklerle, gün ışığını dilediği gibi kullanır. Şimdi derdimiz ışık! Kaç fotoğrafçımız kafa yorup ta kim?, hangi dönemde?, hangi ışığı kullanmış? diye kafa yormuştur. Bilmezler! Dolayısıyla arada entelektüel muhabbet oluşmuyor o vakit. Topu topu birkaç kişi bilir. Bu çerçevede fotoğraf eleştirmeninin işi daha da zorlaşıyor aslında. Dediğim gibi, fotoğrafı bu alanlardan bağımsız bir alanmış gibi göremeyiz. Dünyada ve Türkiye’de birçok fotoğrafçı var ve çoğu da bir şekilde bu alanlardan besleniyorlar, özellikle yeni dönem genç fotoğrafçılar resim sanatında kalıplara, geleneklere gönderme yapan çalışmalar üretiyorlar. Mesela aklıma ilk gelen isimlerden biri Pınar Yolaçan’ın Yapı Kredi’de sergilenen Maria/Meryem çalışması, David Lachapelle’nin Palazzo Reale sergisindeki çalışmaları şimdilik aklıma gelenler. Bu örnekler daha da artırılabilir. Fotoğraf eleştirmeninin sadece bilgi birikimi olması da yeterli bir koşul olamaz tabi ki. Aynı zamanda sadece Türkiye’de yapılan çalışmalara değil, dünya üzerindeki çalışmaları da elinden geldiğince takip etmesi ve onlar üzerinde de fikir yürütmesi gerekiyor bence. Bu yapılan çalışmalar yerellikten çıkıp, evrensel bir boyuta ulaştığı zaman fotoğraf amacına ulaşır/ulaşmalıdır. Kaldı ki, yurtdışında yaşayan fotoğrafçılara ulaşmak Türkiye’dekilere ulaşmaktan niyeyse daha kolay. İnternet bu anlamda işimizi oldukça kolaylaştırıyor. Sanal dergiler için yürüttüğüm çalışmalar esnasında yabancı fotoğrafçılardan/yazarlardan bir çalışma istediğimiz zaman en kısa sürede olumlu/olumsuz bir yanıt alabiliyoruz, fakat Türkiye’de bazı fotoğrafçılara ulaşmak oldukça (niyeyse) daha zor. “Bugün git, yarın gel. Siz kimsiniz ki? Çok fazla sormuşsunuz, böyle soru olmaz.” gibi birçok laf işitmedik değil. Sinema eleştirmeni denince akla hemen birkaç tane isim gelirken, fotoğraf eleştirmenliği konusunda tam bir karmaşa yaşanıyor, çünkü galerilere/sergilere giren fotoğrafları kimler seçiyorlar? Küratörler ve bu alanda galeride çalışanlar, galeri sahipleri de bu işin içerisinde karışıyorlar. Peki, bu insanlar kim? Birkaç isim saysak da, bunlar eleştirmen mi? O da ayrı bir konu. Fotoğraf eleştirmeninin belki de en önemli yapacağı şey, kullandığı dildir. Yine Ali Rıza Akalın’ın sözlerine dönecek olursak, seçilen sözcüklerin ve üslubun bunda önemli payı vardır. *…+Yani özetle eleştiri çok kolay elde edilebilen bir şey değil bu bir. İkincisi siz karşınızdaki insana en kötü sözü, en kötü sonucu dahi söyleyebilirsiniz. Karşınızdaki insan da bunu kabul eder, bir tek koşulu var kullandığınız sözcüklere dikkat edeceksiniz. Sözcüğünüzü iyi kullanacaksınız. Eleştiri yaparken tutarlı olacaksınız, on onbeş dakika önce aynı konudaki bir ürüne söylemiş olduğunuzun tersini 26


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.