"Ne yapacak?" "Gidecek müdürüme, diyecek yakaladı m kızları ni Mürteza Efendinin vazife bir sırasında uyurlar idi. Sonra nasıl bakaca ğım yüzüne amirimin? Demeyecek mi, aşkolsun Mürteza efen di, beklemez idim senden bu yolda işlem. Sen ki gördün kurs, aldın sıkı terbiye, olur idin herkesiere nümune-i imtisal. Nasıl yetiştiremedin evlatlarını ?" Kapıya kadar yeniden gitti, geri geldi: " ... ölürüm, lakin söyletmem vazife hususunda kendime söz. Çünkü bilirim ne demektir bir vazife. Hem bilirsin, nerelerde söylenir namım?" "Nerelerde?" "Ta izmirlerde!" Ferhat'a uzun uzun baktı,sonra sözlerinin ardını getirdi: "Var imiş bir büyük zengin, der imiş ne isterse olsun, alaca ğım Mürteza Efendinin kızını oğluma. Neden? Çünkü duymuş aldığım takdirnameleri amirlerimden. Demiş olsun feda öyle adama zeytinliklerim." "Aşkolsun. Demek yapacaksı n nişan?" "Vermedim henüz karar." "Demek çok zengin imiş dünürün?" "En zengini imiş izmir'in. Zeytinlikler, konaklar, mandıralar hem de ... Demiş: isterim Mürteza Efendiyi de, işitirim onu, et medi minnet hiçbir namerde. Var evlerim Manisa'da, hem de mandı ralarım ... Alsın beğendiğini, ister ise olsun onun, tek et mesin vermemezlik kızıni. .. " Birden hatırlayarak: "Haa," dedi, tanır imiş Dayım Kolağası Hasan Beyi de!" Ferhat'ı n hayran, bakışı hoşuna giderek: "Geel," dedi, "içelim birer cıgara be yahu!" Ferhat'ı n barakasına g irdi, alçak iskemielerden birini çekti, oturdu. Cıgaraları karşılıklı yaktılar. Murtaza'nın etli burun kanatları hazla titriyordu: "Hasan dayı mla arkadaş imişler memlekette. Demiş, isterim o kahraman kumandanın kanı karışsın kanıma!" Daha da coşarak, eliyle Ferhat'ın dizine vurdu: 242