"U lan," dedi, "ulan tüyü bozuk. Seni çok horlad ıydım ben ya, bakıyoruro sen de adaın ın tekesisin be! Demek bizi birbirimize dü şüren, itten rezi l eden . . . " ' Yokluk ' u n anasına avradına sövdü . Sonra cebinden dükkiin ın anahtarın ı çıkarıp Ünal ' a uzatt ı : "Aç bakalım oğlum, a ç da başı m ızı sokal ı m ! " Ünal ' ı yad ırgaın ıştı çarş ı . B i rb irlerine b u yakışıklı delikanlının kim olduğunu soruyorlardı . "Al i nerde acaba?" "Yoksa onlar tarlada ın ı kaldı?" "Sorak ını?" "Bırak şimdi, dalgasına dokunma . . . " Dalgasına dokunınası dokunmaması var m ıydı? Günlerdir has ret kalmışlardı sunturlu küftirlerine. Herkes taş atınasa dalgasına, berber Bahri atardı, göreviyd i . "Başefendi bee ! " ded i . Dükkiina, tozlu dükkiina eskiden olduğu g i b i adı m ı n ı besmeleyle atacaktı, vazgeçti, döndü. "Ne var lan?" "Lan m ı? Ben efendiyim, ağzını bozma! " Kalabal ığa yürüdü. "Efend i m i ? Hani o efendi ? Sen misin berber Bahri?" "Ben i m . Beğenemed in m i ?" "Beğenip de koynuma alacak deği l i m ya! " "Ooooooooşt ! " Çarş ı esnafının kahkahaları bir anda bomba gibi patladı, i k i kat oluna oluna, gözler yaşara yaşara gü lünüyordu. Ulan ne kıyaktı be. Gelmişti, gel m i şti gene çarş ı l arın ın gü l ü ! Sonra b i n b i r şaka, b i n bir cümbüş, kol lar sıvandı, dal ındı toz lu dükkiina, başland ı ortalık süpürü lüp temizlenmeye. TopaJ Es kici, Göçmen ' in dükkan ında, eskiden olduğunca, kal lavi fincan la orta şekerl isini yudumluyordu.
3 15