190 sayı

Page 8

8

EMEK 29 A¤ustos 2013 / 11 Eylül 2013

Halk›n Sesi

Tembel Türkler!* izde şöyle bir algı vardır. “Biz tembeliz kardeşim. Gidin kahveler dolu, adam ‘işsizim’ der, ‘gel çalış’ dersin parayı beğenmez.” Egemen ideoloji tarafından yaratılan bu yanılsama gündelik hayatımızda sokaktaki vatandaş tarafından da kabul görüp papağan gibi tekrarlanır. Ülkedeki istihdam yaratma sorunu hiç yokmuş gibi kabahatin çoğu vatandaşa yıkılmaya çalışılır ya da iş bulduğu yerde herkesin kölece çalışmayı kabul etmesi beklenir. Oysa gerçek böyle değil. Yapılan araştırmalarda Türkiyeli işçilerin çalışma saatlerinin pek çok ülkeye göre fazla olduğu ortaya çıkıyor. Araştırmalar Türkiye’de işçilerin haftada ortalama 48 saat çalıştığını gösteriyor. 50 saatin üzerinde çalıştırmanın olduğu ender ülkelerden biri olduğumuz da bu araştırmalarda kaydedilmiş. Oysa bu süre, ekonomik göstergeleri ve çalışanların yaşam kalitesinin daha iyi olduğu Hollanda’da 30, Almanya’da 35 saat. Kapitalist pazara yeni dahil olan Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkelerde bile haftalık çalışma süresi 40 saati aşmıyor. Türkiyeli işçiler hem daha çok çalışıyor hem de daha az kazanıyor. OECD üyesi ülkeler arasında en çok çalışan Türkiyeli işçiler olmasına rağmen kazançları hepsinden daha düşük. BM’nin 2012 yılına ait 72 ülke için hazırladığı raporda haftada 35 saat çalışan Almanyalı işçilerin ortalama aylık ücretlerinin 2 bin 720 dolar, Türkiyeli işçilerin ise 1.731 dolar olduğu belirtiliyor. 1.731 dolar yaklaşık 3 bin TL yapar. “Bu 3 bin TL’yi de kim Tufan kazanıyormuş?” diye soraSertlek biliriz ama zaten kötü olan tabloyu daha kötümser Dev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu hale getirmeyelim! Eurostat’ın verilerine göre brüt asgari ücret baz alındığında Avrupa ülkeleri içinde Türkiye’nin durumu daha da içler acısı. Türkiye’de 2013 başında belirlenen brüt asgari ücret 411 Euro iken “gırtlağına kadar krize batmış’” Yunanistan’da 683 Euro. Yine krizi bitmeyen İspanya’da 752 Euro. Daha iyi durumdaki İngiltere’de 1244, Belçika’da 1472 Euro düzeyinde. OECD’nin gelir, eğitim-sağlık vb. temel sosyal-ekonomik hakların kullanımı ve yaşam beklentisi göstergelerini baz alarak yaptığı araştırmada Türkiye sondan birinci olmuş. En kötü durumdaki ülke Türkiye imiş. Meksika, Şili, Estonya, Macaristan gibi ülkeler bizden daha iyi durumdalar. Bütün bu tabloya bir de artık iş kazası olmaktan çıkıp iş cinayetlerine dönüşmüş ölümleri eklediğimizde karşımıza tam bir sınıfsal bölünme tablosu ortaya çıkıyor. Sendika.Org’un ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2012 yılında 878 işçi yaşamını yitirirken 2013’ün ilk 6 ayında 568 işçi hayatını kaybetmiş durumda. Bu sınıfsal tabloyu yaratan kuşkusuz kapitalizmin ta kendisi. Ancak sorumlusu olarak işçi sınıfı örgütlerini görmemiz gerekiyor. Çok çalışmanın, güvencesiz çalışmanın, kötü koşullarda yaşamanın ana sebebi işçilerin sınıf bilincinden yoksun olarak hayattaki duruşları olduğunu söyleyebiliriz belki. Ama bunu söylemeden önce ‘90 kuşağı’ için Gezi İsyanı öncesinde yaptığımız dedikoduları bir kere daha hatırlayalım ve öyle karar verelim. Eşitlik ve adalet mücadelesine niyeti olan sendikalar ve diğer sınıf örgütleri olarak Gezi İsyanı’nın yaşandığı ve isyanların yaşanacağı bir ülkeye ait olduğumuzu unutmayalım. (*) Kürtleri ve diğer etnik kimlikleri de kendimizden saydığımız için Türk derken hepimizi kastetmiş oluyoruz!

B

Ya birleşirlerse korkusu Tekstil iflkolunda çal›flan 2 milyondan fazla iflçinin yaln›zca 750 bini sigortal›yken üretimin ana gövdesini fason üretim yapan iflyerleri oluflturuyor. TEKS‹F’in örgütlü oldu¤u ve grev kapsam›ndaki 30 iflyerinin 17’si tekstil, 12’si konfeksiyon, biri de hem tekstil hem konfeksiyon alan›nda faaliyet gösteriyor. Tamam› ihracata yönelik üretim yapan grev kapsam›ndaki iflyerlerinin a¤›rl›kl› k›sm› ‹stanbul (18) ve Trakya (3) havzas›nda. Di¤er iflyerleri Kayseri, Bursa, Ayd›n ve Bal›kesir’de ve bu iflyerlerinin büyük k›sm› kentlere uzak organize sanayi bölgelerinde.

Tekstilde kazanımla sonuçlanan grev, işkolundaki diğer işçilerin ve parçalı direnişlerin birleşmesini sağlamadı ama işçilerin birleşebilme ihtimali bile işverenleri korkuttu ALP TEK‹N BABAÇ

T

ekstil işkolundaki grev, TEKSİF ile işveren sendikası arasında 23 Ağustos’ta toplu iş sözleşmesinin imzalanmasıyla sona erdi. Üç yıllık süreyi kapsayan anlaşmada TEKSİF’in yılda dört ikramiye ve fazla mesai ücretlerindeki zam talepleri kabul edilirken, yüzde 15’lik maaş zammı talebi gerçekleşmedi. Anlaşmaya göre grup toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işyerlerinde çalışanlar kademeli olarak yılda dört ikramiye alacak. Hafta içi fazla mesai ücretleri yüzde 100, haftasonu yüzde 200, bayramlarda ise 4 yevmiye üzerinden ödenecek. Ücretler içinse ilk yıl için yüzde 5+3, ikinci yıl için yüzde 3+4 oranında artış sağlandı. Yıllardan sonra işkolunda ilan edilen greve 12 bin işçi katıldı. Greve katılanların büyük kısmı genç işçilerdi ve bu ilk grev deneyimleriydi. Deneyimsiz olmalarına rağmen İstanbul’daki Harmancı işyerinde grev ilan edildiği gün genç işçilerini tamamının TEKSİF’e üye olması ve benzer durumların diğer işyerlerinde de yaşanması işverenin baskısını kırdı. Kısa sürede anlaşmaya varılmasında grevdeki işyerlerinin ihracata yönelik üretim yapmaları önemli rol oynadı. Tekstil ihracatı 2013’ün ilk altı aylık döneminde 4,8 milyar dolardı ve bu rakam geçen sene aynı dönemde 4,5 milyar dolar civarında gerçekleşmişti. İhracat rakamları iyiye giderken DİSK TEKSTİL’in Adana’daki SASA işyerinde greve çıkacağını açıklaması sermayedarlarda tekstil işçilerinin birleşebileceğine yönelik endişeyi artırdı. 2012 Ağustos’unda Antep’teki tekstil işçilerinin grevini hatırlayan işverenler alelacele anlaşmayı kabul etmek

Ayda 240 saat çalıştırmaya tepki Devrimci Sağlık-İş, İstanbul Şişli Etfal Hastanesi’nde taşeron işçilerin uzun çalışma saatlerine karşı 15 Ağustos’ta yarım gün iş bıraktı. İşçiler insanca çalışma koşullarına göre saatlerin düzenlenmesini talep etti. İşçiler, 21 Ağustos’ta ise 15 Ağustos’taki eyleme katılanlar hakkında tutanak tutulmasına karşı eylem yaptı. Eyleme hastanedeki tüm işçilerin yanı sıra DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve DİSK Genel Sekreteri

Arzu Çerkezoğlu da katıldı. İşçiler insanca yaşam taleplerinden vazgeçmediklerini duyurdular. Yasa gereği bir işçinin ayda 180 saat çalışması gerekirken Şişli Etfal’de işçiler 230, hatta 240 saat çalıştırılıyor.

zorunda kaldı. ‘YA B‹RLEfi‹RLERSE?’ Antep’teki Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde tekstil işçileri büyük bir kazanıma imza atmıştı. Öz İplik-İş’in uzlaşmacı tavrına tepki gösteren işçiler önce bir fabrikada grev ilan etti. Sendikanın iradesi dışında ilan edilen grev bir anda 5 fabrikaya yayıldı. Kendi aralarında kurdukları komitelerle grevi sürdüren işçilere gün geçtikçe yeni işçiler eklendi. 6 binden fazla işçinin 11 gün sürdürdüğü grev sonucunda büyük kısmı tekstil işkolunda çalışan 140 bin işçinin olduğu sanayi bölgesinin ücret politikası tamamen değişti. 780 lira olan ücretler 875 liraya çıkarıldı. İşçilere bayramlarda 10’ar yevmiye üzerinden ikramiye ödenmesi kararlaştırıldı. Herkesin eşit ücret almasının sağlandığı Motif İplik’te ise ücretler 905 lira oldu. Grevlerin etkisi işyerinin dışına çıkmadı. Antep’te olduğu gibi aynı sanayi bölgesinde bulunan tekstil işkolundaki diğer işyerlerini etkilemedi. Bunun nedeni, üretimin ana gövdesi olan ve fason üretim yapan küçük işyerlerinde örgütlü olmayan TEKSİF’in grevi sadece 30 işyeriyle sınırlı görmesiydi. ‘GREV M‹? BURADA GREV YAPANI ÖLDÜRÜRLER’ Grev kapsamındaki üç işyerinin bulunduğu İstanbul Davutpaşa’da dolaşırken diğer işyerlerine grevle ilgili sorduğumuz sorulara verilen yanıtların geneli şu şekildeydi: “Grev mi? Burada grev yapanı öldürürler.” Bölgedeki grev karşıtı baskı ortamı Tekstüre Çorap’ın bahçesinde son buldu. 200 işçinin çalıştığı fabrikada grevin 6’ncı günü olmasına rağmen 20 işçi nöbetteydi. Pahalı kıyafetlerin vitrinleri

süslediği Halaskar Gazi Caddesi’nin birkaç sokak aşağısında gözden uzak bir yerde bulunan tekstil atölyelerinin arasındaki Mithat Tekstil’de de benzer bir manzara vardı. Fırın Sokak’taki işyeri önünde bekleyen 5 işçinin “İşveren taleplerinizi karşılamazsa ne yapacaksınız?” sorusuna verdiği yanıt, grevin işçilerin ortak iradesinden ziyade sendika yöneticilerinin ufkuyla sınırlı olduğunu ortaya koydu: “Onu sendika düşünsün!” ARALARINDA B‹R SOKAK VAR Fırın Sokak’taki işçilerle görüşürken bir arka sokakta (İyiniyet Sokak) direnişteki Kazova Tekstil işçilerinin sloganları duyuldu. TEKSİF’in, grevi sadece toplu iş sözleşmesinin bir sonucu olarak gören anlayışı üyelerine de sirayet etmişti. TEKSİF üyelerinin Kazova işçileri için ilk söyledikleri, “Onların bizle alakası yok” oldu. Kazova Tekstil’deki manzara TEKSİF grevlerindekinden oldukça farklıydı. Neredeyse işyerini kaplayacak büyüklükteki bir pankartta işçilerin talepleri yazıyor. İşyeri önünde kurulan direniş çadırı toplumsal muhalefet tarafından ve bölgede yaşayanlar tarafından ziyaret ediliyor. Ancak aralarında bir sokak bulunmasına rağmen onların da Mithat’taki grevden haberi yoktu.

Patronlar›n boyunu aflan hurda Dört ayl›k ücretleri verilmeden ocak ay›nda hiçbir gerekçe gösterilmeksizin iflten ç›kar›lan Kazova iflçileri 27 fiubat’ta eylemlere bafllad›. Haftan›n en az üç günü eylem yapan iflçiler, fabrikadaki malzemelerin kaç›r›ld›¤› duyumlar› üzerine 29 Nisan’da Mecidiyeköy’deki fabrika önünde direnifl çad›rlar›n› kurdu. ‹flçiler fabrikaya girdiklerinde malzemelerin ço¤unun kaç›r›ld›¤›n›, kalanlar›n da kaç›r›lmak üzere paketlendi¤ini gördü. Kazova patronu iflas bildiriminde bulundu ancak yüksek kârlar elde eden flirketin bir anda iflas etti¤ine müfettifller dahi inanmad›. ‹flçiler patron Ümit Somuncu’nun o¤luyla görüfltü. Somuncu, “Bunlar hurda malzemeler, ne yaparsan›z yap›n” dedi. O s›rada patronun binay› satt›¤› ortaya ç›kt›. Alacaklar› karfl›l›¤›nda

kalan malzemelere el koymak isteyen iflçilerse karfl›lar›nda polisi gördü. Yeni mal sahibi iflçiler hakk›nda ihbar yapm›flt› ancak iflçiler polise “Mal sahibine söyleyin gelsin, mallar› als›n” dedi¤inde “Mal sahibi gelemiyor” yan›t›n› ald›. ‹flçiler bunun üzerine 28 Haziran günü fabrikay› iflgal etti. ‹flgal süresince de patron Ümit ve Mustafa Somuncu ile görüflen iflçiler dört ayl›k maafllar› ve k›dem tazminatlar›n› istediklerinde flu yan›t› ald›lar: “Bu ifl bizim boyumuzu aflar”. ‹flçiler yar›m kalan kazaklar›, ellerindeki malzemelerle tamamlay›p ‹stanbul’daki forumlarda masa aç›p satmaya bafllad›. Kazak sat›fllar›ndan elde ettikleri parayla geçimlerini sa¤layan iflçiler, paran›n kalan k›sm›yla da yeniden üretime geçmek için gerekli malzemeleri toplamaya çal›fl›yor.

Gezi’nin rengi KESK üyeleriyle Ankara’da K

ESK, AKP ve Memur-Sen arasında imzalanan toplu sözleşmeyi bir eylemle protesto etti. Edirne, Roboski, Manisa ve Hopa’dan 16 Ağustos’ta başlayan eylem Gezi İsyanı’nda yaşamını yitiren direnişçilerin adını ve isyan sloganlarını Ankara sokaklarına taşıdı. Edirne kolunun adı Mehmet Ayvalıtaş ve Ali İsmail Korkmaz, Roboski kolunun adı Berdan-Orhan

Devletten grev kırıcılığı Temmuz ayında başlayan Darphane grevinde devlet resmen grev kırıcılığı yapmaya kalkıştı. Grev nedeniyle üretimin durduğu Darphane’de para basılmadığı gibi içki ve sigara bandrolü de basılmıyor. Bandroller basılmayınca Gelir İdaresi Başkanlığı bandrolü yapan şirkete “Bandrolleri başka tesiste yapın” talimatı verdi. Bandrol üretimini başka firmaya vererek bandrollerin kontrolünü elinden çıkarmak isteyen devlet grev kırıcılığı da yaptı. Talimata ulaşan Türk-

İş Basın-İş, işlemin durdurulması için dava açtı. Bu grevin ilk kırılma çabası değildi. Garanti Bankası’nın kiraladığı taşeron Fidan adlı forklift şirketi 16 Ağustos günü içeriye iki işçi sokarak grevi kırmaya çalışmıştı.

Encü ve Abdullah Cömert, Manisa kolunun adı Ethem Sarısülük ve Medeni Yıldırım, Artvin Hopa kolunun adı da Metin Lokumcu oldu. Yürüyüş kolları uğradıkları her kentte forumlar düzenledi. Roboski kolu Antakya’da polis saldırısına uğrasa da Abdullah Cömert’in evini ziyaret etti ve yürüyüşü sürdürdü. Yürüyüş kolları Ankara’da buluştu ve Kızılay’a yürümek istedi.

Kızılay’a ara sokaklarda adeta koşarak ulaşmaya çalışan kamu emekçileri polisi şaşırttı. Kamu emekçileri Büyükşehir Belediyesi binası önünde polisin saldırısına uğradı. Burada bir basın açıklaması yapan KESK’liler polis saldırısını protesto etti. Açıklamanın ardından Güvenpark’taki foruma katılan KESK üyeleri taleplerini bu forumda da dile getirdi.

‘Tek işçi açıkta kalırsa direniş sürer’ DİSK Enerji-Sen, 23 Ağustos’ta İstanbul Taksim’deki BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması yaparak direnişle ilgili gelişmeleri kamuoyuyla paylaştı. BEDAŞ’ı alan Cengiz-Kolin-Limak şirketinin işten çıkardığı 470 işçinin mücadelesinin sürdüğünü belirten Enerji-Sen, şirketlerle sendika arasında müzakerenin devam ettiğini ve müzakere sonunda bir işçinin bile açıkta kalması durumunda enerji işçilerinin direnişi sürdüreceğini

söyledi. Enerji işçileri alkış ve sloganlarla BEDAŞ’ı uyarırken iş kazası sonucu hayatını kaybeden Murat Göçmen’in resminin olduğu, “Murat Göçmen aramızda” yazılı dövizleri taşıdılar. İşçiler her gün sabah 09.00’da BEDAŞ önünde bir araya geliyor.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.