Ahmet Ümit Bab-ı Esrar (E Kitap)

Page 76

www.soncemre.com

Soncemre Platform ile „OKU“mak!

www.kelamdenizi.com

Şems öğrendikçe, şeyhinin bilgileri ona az gelmeye, Ebubekir ona yetme-meye başlamıştı. Bu durumu da şöyle anlatıyordu Şems: O Şeyh Ebubekir Sellebaf in sarhoşluğu Tanrı'dandı. Ama o kutsal sarhoşluktan sonra gelen ayıklık onda yoktu. Şems sadece sarhoşluk anını değil, ayık zamanları da dahil, her anını mistik aşkın denizinde yüzerek geçirmek istiyordu. Sanırım bir tür doyumsuzluk ya da uyumsuzluk durumu. Annem de babam için aynı şeyi söylememiş miydi? "O müzmin bir uyumsuz. Sadece bizim yanımızda değil, nereye giderse gitsin yaşadıkları ona yetmeyecek, asla doyum bulamayacak. Ama daha kötüsü o bunun farkında değil." Babam nasıl bizi bırakıp gittiyse, Şems de sonunda şeyhinden ayrılıp kendini yollara vurmuştu. Yaşamı bo-yunca gezgin bir derviş olmuş bu yüzden ona Şemseddin-i Perende yani Uçan Şemseddin demişlerdi, İranlı bir tarihçinin yazdığı makalede Şems'in arayışının Mevlânâ Celaleddin Rumi'yle karşılaşıncaya kadar sürdüğünü yazıyor. Konya'da bulduğu Mevlânâ, bu gezgin derviş için yaşamının doruk noktası ve finali olmuştu. Dün gece rüyamda geçen bir ismi hatırladım: Muhammed Celaleddin. Evet, dolunayın altında ellerini açmış, dilekte bulunan sakallı adamın sorusunu yanıtlayan ses, "İstediğin can, herkesin gözünden saklı, güzel ve mağfirete nail olmuş, Belhli Sultanü'1-Ule-ma Baha Veled'in oğlu Muhammed Celaleddin'dir" diyordu. Yani M evlâna'dan söz ediyordu. O zaman bu sakallı adam gerçekten de Şems miydi yani? Yine kafam karışmaya başlamıştı. Ziya, Şems'i anlatırken Mev-lânâ'yı Mevlânâ yapan kişi dememiş miydi? Oysa, Şems hakkında bulduğum bütün yazılar da Mevlânâ öne çıkıyordu. Herkes Mevlânâ'ya övgüler yağdırıyor, Şems ise hep gölgede, hep ikinci adam gibi kalıyordu. En iyisi bu konuyu Ziya'nın babasıyla konuşmaktı. Ne yani buluşacak mıyım adamla? İyi olmaz mı? Adam bu konuda uzmanmış, merak ettiğim soruların yanıtlarını bulmuş olurdum. Şems hakkında mı, babam hakkında mı? Evet, asıl mesele buydu işte. Şems'i mi merak ediyordum, yoksa babamı mı? Anadolu'nun göbeğindeki bu eski şehirde bir otel yangınını mı soruşturuyordum, yoksa yıllardır tek bir satır mektup, bir tek haber bile yollamayan babamın başına gelenleri mi öğrenmeye çalışıyordum? Şems sandığım adamla ilgili gördüğüm rüyalar, halisünasyonlar yoksa bunların Ziya ve Mennan'la bir ilgisi yok muydu? Ya şu kanayan yüzük? Bu soruların yanıtları yoktu. Yeniden bilgisayarımın ekranındaki "Şems ile Mevlânâ Buluşması" başlıklı yazıya dönecektim ki odadaki telefon çalmaya başladı. Eyvah, Mennan olmalı. Ayrılırken kendimi iyi hissetmediğimi söyleyerek, bu akşamki yemekten kurtulmak istemiştim, ama ikna edememiştim demek ki. Bugün canımı sıktı ya, bir tür özür dilemek istiyor. Ama benim onunla uğraşacak halim yok. Telefonu aç-masam, iyice merak eder otele gelir. Çaresiz ahizeye uzandım. "Alo..." "Alo Miss Karen." Hayır bu Mennan'ın sesi değil, tanıdık biri ama hemen çıkaramadım. Anlamış olacak ki açıkladı. "Benim Ziya... İkonion Turizm..." "Ziya Bey? Nasılsınız?" "Teşekkür ederim, iyiyim. Siz nasılsınız?" "İyiyim, iyiyim. Buynın nasıl yardımcı olabilirim?" "Rica ederim. Bizim Serhad bugün kabalık etmiş biraz. Görüşmeyi yarıda bırakmış. Az önce duydum, çok


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.