Ahmet Ümit Bab-ı Esrar (E Kitap)

Page 33

www.soncemre.com

Soncemre Platform ile „OKU“mak!

www.kelamdenizi.com

Dördüncü kapı ise hakikat kapısıdır. Artık insan-ı kâmil olan dervişin bilgilerini, öğreteceği aşama. Dördüncü selam, bu mertebeye ulaştığımızı vurgular. Böylece semazenin yukarı açılan sağ eli Hak'tan alır, yere açılan sol eli ise halka verir. Ve böylece sema-zen yeniden doğumunu tamamlamış olur. Tabii ilahi bir doğuş..." Alnında beliren ter tanelerini elinin tersiyle sildi. "Dediğim gibi ben çok derin değilim bu konularda. Fakat isterseniz sizi dergâha götürebilirim. Oradaki insanlar daha iyi bilir bu konuları." Aslında gayet iyi anlatmıştı ama yine de ikna olmamıştım, dergâha filan gitmeye de hiç niyetim yoktu. On iki yaşıma kadar babam anlatamadıysa, dergâhtakiler nasıl anlatacaktı? Evet, bu konulan babamla konuşmuş olmalıydık. Tennure, sikke, hırka sözcüklerini daha önceden duyduğuma emindim. Mezar, mezar taşı, kefen... İyi de neden hiçbir şey hatırlamıyordum. Belki de babam, korkmamam için bu konudan bahsetmemiştir. Belki biraz büyümemi bekliyordu. Ya da annemden çekinmiştir. Annem hiçbir zaman dindar bir kadın olmamıştı. Bırakın dindarlığı kendini sıradan bir Hıristiyan gibi bile hissetmemişti. Bunu da açıkça söylemekten çekinmiyordu zaten. "Eğer bir Tanrı varsa" diyordu. "O sadece Hıristiyanların Tanrısı olamaz. Aynı zamanda Yahudilerin, Müslümanların, Budistlerin, Zerdüştlerin, Samanların, hatta dinsizlerin bile Tanrısı olmalı. Ama anlamadığım şey, o yüce Tanrı, neden bu kadar duyarsız? Neden savaşa, açlığa, hastalığa çare bulmuyor? Neden bu kadar acıya, vahşete göz yumuyor?" Bir keresinde bu soruyu bir partide karşılaştığı Katolik rahibe de sormuştu. Rahibin bir çocuğunki gibi masum görünen iri mavi gözlerine bakarak, "Tanrı dünyadaki kötülüklere neden müdahale etmiyor?" demişti. İyi bir adamdı rahip. Yüzünde en ufak bir küçümseme belirtisi olmadan dinlemişti karşısındaki kadını, sonra içten bir gülümseyişle yanıtlamıştı. "Tann'nın işleri gizemlidir." Annem hayal kırıklığı içinde bakmıştı rahibe. "Keşke olmasaydı" demişti başını sallayarak, "keşke Tan-n'nın işleri sizin şu iri mavi gözleriniz kadar berrak ve anlaşılır olsaydı." Mavi gözlü rahip ne diyeceğini bilememiş, boynunu büküp susmuştu. "İsterseniz bu gece gidebiliriz" diyen Mennan'ın sözleriyle sıyrıldım dalgınlığımdan. "Nereye?" "Dergâha, merak etmeyin çok iyi insanlardır. Mevleviliğe meraklı yabancıları da severler. Neyi merak ediyorsanız hepsini anlatırlar size." Eminim öyleydiler ama kimseyle görüşmek istemiyordum. Kesin bir dille bunu söylemeye hazırlanıyordum ki, cep telefonum çalmaya başladı. "Özür dilerim" diyerek telefonumu açtım. Arayan annemdi. Sonunda kızını hatırlayabilmişti demek. "Alo... Anne... Nihayet sesim duyabildim. Neredeydin?" Annemin sesi üzgün, yanıtı kısaydı. "Hastanedeydim." Tedirginlik bir anda bütün bedenimi kapladı. Yoksa Nigel'a bir şey mi olmuştu? "Hastanede mi? Ne oldu?" "Öldü!" "Kim?" Ses yok. Beni çıldırtacaktı bu kadın. Panik içinde yineledim: "Anne kim öldü?"


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.