Minerva Dergisi - Sayı:13

Page 45

KIBRIS SORUNU

MİLLİYETÇİLİK PERSPEKTİFİNDEN KIBRIS SORUNUNU ANLAM(LANDIRM)AYA ÇALIŞMAK M. Fahri DANIŞ

C

umhuriyet’in kurulmasıyla birlikte şekillenen ve kendine has dinamiklere sahip olan Türk Dış Politikası’nın en hassas parçalarından biridir ‘Kıbrıs Sorunu’. Türkiye’nin, gerek bölgedeki devletlerle gerekse uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerinde her daim çözülemeyen bir sorun olarak karşısına çıkan bu düğüm, aynı zamanda çok farklı açılardan değerlendirilebilecek bir yapıya da sahiptir. En temelde Ada’da yaşayan iki halk ve bu halkların ‘azınlık olmama’ mücadelelerinin bir sonucu şeklinde düşünülebilecek ‘Kıbrıs Sorunu’; Yunan tarafı için, milliyetçiliklerinin en ateşli bir tezahürü olarak sık sık Enosis1 ile anılırken Türk tarafı için karşılıksız kalan çözüm önerileri ile eşdeğer tutulmaktadır. Tarihi akış içerisinde, Rum tarafının sorunu çözmekten çok ‘aşmak’ için attığı adımlar, adadaki Türk halkını ‘azınlık’ statüsüne sokmak amacını taşımaktadır.2 Milliyetçilik teorileri üzerine yapacağımız basit bir okuma bize gösterecektir ki milliyetçiliğin en temel sorunsallarından biri olan ‘ulusların doğuşu ile milliyetçilik arasındaki bağ’, Kıbrıs Sorunu açısından da büyük önem arz etmektedir. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte söz etmeye başlayacağımız ‘Kıbrıs Türkü’, o tarihten itibaren yeni bir kimlik olarak ortaya çıkmış ve esasında adadaki Türk halkının kendini koruması için geliştirdiği bir ‘birlik ve beraberlik’ refleksinin kavramlaşması olarak var olmuştur. Kısacası milliyetçilik ile şekillenmiş bir ‘mikro’ millet olarak görebileceğimiz ‘Kıbrıs Türkü’, soruna bakış açımızı değiştirebilecek ve belki de çözüm yolunda ipuçlarını içinde barındırabilecek parçalara sahiptir.

jiler üzerinde durmuşlardır.5 Milliyetçiliğe, bir ideoloji olarak vurgu yapmak yerine; onu, literatür içerisindeki diğer kavramları tanımlamak veya tamamlamak için kullanılan bir ‘görüş’ olarak yorumlayan bakış açısı, milliyetçiliğin özünde barındırdığı tanım problemini de beraberinde getirmektedir. Örneğin Marx ve Engels’e göre milliyetçilik, kendi devletlerini kurma şansına sahip olan ‘tarihi milletler’ için uygun bir metotken kendi devletlerini kuramayacak olan, köylü ağırlıklı toplumlar için ‘tarihin ileri akışı’ çerçevesinde başvurulmaması gereken bir yöntemdir. Nitekim bu topluluklar, ilerlemenin durdurulamayan akışı çerçevesinde özümsenmeli yahut yok edilmelidir.6 Marksist bir bakış açısıyla bu şekilde yorumlanabilecek milliyetçilik kuramı İkinci Dünya Savaşı yıllarında faşizm ile birlikte bambaşka bir renge bürünmüştür. Asya ve Afrika ülkeleri için (Marksist söylem ile eklemlenmiş bir şekilde) anti emperyalist bir tonda seyreden milliyetçilik sahip olduğu kaygan terimler sebebiyle her toplumda farklı karakteristik yapılarda vuku bulmuştur.7 Milliyetçiliğin ve milletlerin tarihi kökenlerine inmekte karşılaşılan zorluklar, önemli bir sorunun daha yanıtlanmasını olanaksız kılmaktadır: Özellikle Benedict Anderson, Ernest Geller ve Anthony Smith gibi milliyetçilik üzerine çalışmış isimlerin sıkça değindiği bir konu olan, milletlerin ‘hayali birer cemaat’ olup olmadıkları sorunsalı, yani ulus dediğimiz kavramın doğallığı. ‘Kollektif bilince sahip olma’ duygusu olarakta tanımlayabileceğimiz millet, var olmak için birleştirici birtakım unsurlara ihtiyaç duyar.8 Bu unsurları (dil, milli marş, efsaneler, tarih) sıraladığımızda daha açık bir şekilde görüleceği gibi, bir milletin var olması için birleştirici birtakım etmenlerin olması elzemdir. ‘Milletleştirme’ safhasının birer ürünü olarak, özellikle ulus devletlerin doğuşunda karşımıza çıkan bu unsurlar aslında hayali bir cemaatin yaratılış haritasını bize sunar. Milletler bu özgün cemaat yapılarının daha çok zihinsel düzeyde oluşturulmuş bir imajı ile varlık kazanırlar; bir millete mensup olan bireyler bu imajın ancak çok cılız bir yansıması ile karşılaşırlar, ama yine de ortak bir kimliği paylaştıklarını varsayarlar. Şayet milletler mevcut ise, hayali bir yaratım eseri olarak mevcutturlar. Bizim için kitle eğitimi, medya ve siyasi sosyalleşme süreci kanalıyla inşa edilmişlerdir.9 Buradan hareketle sorabileceğimiz bir diğer soru ise milletlerin mi milliyetçilikleri doğurduğu yoksa tam tersinin mi gerçekleş-

1) Modern Milliyetçilik Teorilerini Yorumlamak Milliyetçilik dediğimiz kavramın içerisinde, sahip olduğu terimlerin karmaşasından ötürü bir tanım problemi olduğu açık. Bu problemin ortaya çıkmasında iki unsurdan söz edebiliriz: Milletlerin ve milliyetçiliklerin varlığının, en azından bir dönem için, sorgulanmadan kabul edilmesi ve milliyetçiliğin siyaset bilimi içerisinde sahip olduğu eklemlenebilir yapı. Milletlerin ve milliyetçiliklerin doğal unsurlar olduğunu ve bu kavramların toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul eden ‘1940 öncesi düşünürleri’3 tüm kuramlarını bu varsayım temelinde kurgulamışlardır.4 Bu nedenle, dönemin araştırmacıları millet ve milliyetçilik kavramlarının temeline inip, tanımlamak ya da çözümlemekten çok milliyetçiliğin türlerini belirlemeye yönelik tipolo-

1 Yunan genişleme siyasetinin (Megalo İdea) araçlarından biri olarak 19. Yüzyıldan beri kullanılan kelimenin manası ‘birleşme’dir. (Büyük Larousse Ansiklopedisi) 2 “Rum Tarafı İsteklerini Sözlü Bildirdi”, 19.05.2005 <http://www.cnnturk.com/2005/dunya/05/19/rum.tarafi.isteklerini.sozlu.bildirdi/96935.0/index.html>, (24.04.13) 3 Max Weber, Emile Durkheim, Gaetano Mosca, Ferdinand Tönnies, Vilfredo Pareto 4 Umut Özkırımlı, Milliyetçilikler Üzerine Güncel Tartışmalar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 42 5

Dinç Artum, “Millet ve Milliyetçiliğin Doğuşu Üzerine Kuramsal Yaklaşımlar” <http://www.gunaskam.com/tr/index.php?option=com_content&task=vi ew&id=68&Itemid=1>, (23.04.13) 6 Umut Özkırımlı, age, s. 51 7 Mümtaz’er Türköne, Siyaset, Opus Yayınları, İstanbul, 2010, s. 644 8 Mümtaz’er Türköne, age, s. 632 9 Mümtaz’er Türköne, age, s. 636

43


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.