Richard Brautigan e book IX BORGES defteri

Page 1


BORGES DEFTERİ e-Kitap / Proje IX.

Teşekkürler: Şenol Erdoğan, Melis Oflas UNDERGROUND POETIX & 6 45


Underground Poetix Special Richard Brautigan

Edit: Şenol Erdoğan Çeviri: Melis Oflas


ÖNSÖZ(Yerine):

Richard Brautigan şiirlerinden özenli bir seçkiyi barındıran kitap, çevirisindeki akıcılığının yanında, okuruna yeni bir poetic yaklaşımı da sunarak, bir döneme damgasını vuran Amerikan şiirinin en parlak temsilcisini bu kez başka bir açıdan tanıtıyor. Şiirlerinin tamamı(eksiksiz biçimde) henüz dilimize aktarılmadı, bu çalışmaya paralel olarak yine defterde yayınlanan bazı Bratigan şiir çevirilerini UP‟un sunduğu bütünlüğü bozmasın diye kitaba dahil etmedik. Melis Oflas ve Şenol Erdoğan‟ın özenli çabalarıyla oluşturulan dosya e-kitap olarak sunulurken, bir noktayı daha vurgulamamız gerekiyor, R.Brautigan‟ın hemen hemen tüm yapıtları 6 45 Yayınlarından çıkacak, daha önce yayınlanan yapıtları gibi.

BORGES DEFTERİ


“Elveda Edward Amca, ve tüm Edward Amcalar” Richard Brautigan Journal Japonais / June 30th, June 30th „e Giriş

Edward Amcam öldü. Öldüğünde yirmi altı yaşındaydı. Ailemizin gurur kaynağıydı. Yıl 1942’ydi.

Amerika Birleşik Devletleri halkı ile savaşta olan Japonlar tarafından dolaylı olarak öldürüldü.


7 Aralık 1941’de, Japonlar saldırdığında, Midway Island’da mühendis olarak çalışıyordu. Savaş uçakları yalama hücumuna ve bombalamaya başladı. Edward Amcam adanın savunmasına yardım etmek için bir makineli tüfek kaptı. Tüfeği yerleştirmek için iyi bir yer gördü ve oraya doğru yöneldi. Oraya asla ulaşamayacaktı.

Yakınlardaki bir Japon bomba imalathanesinde patlama olmuştu ve bir gölge gibi şarapnel kafasına girdi. Edward Amcam her şeyi unuttu; makineli tüfeği kurmak için yöneldiği yer çok uzaklarda ve karanlıktaydı ve artık onunla hiç bir alakası kalmamıştı.

Midway’den bir gemi ile tahliye edildi ve aylarca komada bilinçsiz olarak kalacağı Hawaii’ye götürüldü. Kafasındaki şarapnel çıkarıldı, kafasında bandajlarla haftalarca uyuşmuş yattı ta ki en sonunda gözlerini açana ve bu dünyaya geri dönene kadar; ama uzun süreliğine değildi bu durum.

7 Aralık’taki yaraları, 1942 baharı süresince kısmen iyileşti; ve bu yılın sonlarına doğru, Sitka, Alaska’daki “gizli” bir hava üssünde çalışırken öldü.

Hawaii’deki iyileşme dönemini Rudyard Kipling, Robert W. Service ve Ömer Hayyam tadında şiirler yazarak geçirdi. Şiirler üç halkalı spiral defterlerdeydi.

Savaştan sonraki yıllarda onları okuduğum zamanları hatırlıyorum. Garip bir duyguydu. Savaş bitmişti. Biz kazanmıştık. Edward Amcam ölmüştü ve ben onun şiirini okuyordum.

Honolulu’daki hastaneden çıktıktan sonra San Franisco’ya gitti ve bir dulla iki haftalık bir ilişkisi oldu. Bu o zamanlar için önemli bir şeydi.


Aralarındaki bağ, aldıkları bariz fiziksel zevkten de öte birbirlerine alıntıladıkları Ömer Hayyam şiirine olan derin muhabbetlerine dayanacaktı; tabii fantastik sevişmelerinden sonra.

Bence amcam bunu hak etmişti ne de olsa yaşayacak bir kaç ayı daha kalmıştı. Sonbaharda ölmüş olacaktı. Ben de yedi yaşında bir çocuğun formunda tabutunun başında dikilip, grotesk bir makyajla örülü yüzüne bakıp ölü ağzındaki ruju öpmeye zorlanacaktım. Reddettim ve cenaze odasındaki koridordan bağırarak tabutundan ve ölümünden uzaklara kaçtım. Ailemizin gururu ve geleceği, allıklanmış ve rujlanmış bu ceset şeyine dönüşmüştü.

Dışarıda yağmur yağıyordu. Geceydi. Japonlar dolaylı olarak ölümüne sebep olmuştu. Üstüne bomba bırakmışlardı.

San Francisco’da dulla olan ilişkisinden sonra, Sitka, Alaska’da hava üssünde çalışmaya gitti.

Böylece öldü.

Hava üssünde kafasında hala bandajlarla çalışıyordu. Bombanın etkilerinden hala kurtulmamıştı ama ülkesine yardım etmek istiyordu, o yüzden oraya gitmişti.

Bir gün üçüncü katta inşaat halinde bir binaya vinçle çıkarılan bazı keresteler yığılmıştı.


Kerestlerin üzerine bastı ve onlarla beraber hareket etmeye başladı. Sanırım binanın içindeki birini görmek veya bir şeye bakmak istemişti. Platform yerin 16 ayak üstüne indiğinde düştü ve boynunu kırdı.

Binlerce insan 16 ayaklık yüksekliten düşer ve ayağa kalkıp devam eder, sarsılırlar belki ama incinmezler. Bazıları kolunu veya bacağını kırar. Ama Edward Amcam boynunu kırdı ve Tacoma, Washington’da yağmurlu bir gecede, rujlu ölü ağzını öperek ona olan sevgimi göstermem beklenen, tabutunun başucunda dikilen bana doğru yollandı. Bense reddettim ve cenaze odasındaki koridordan bağırarak kaçtım.

Platformdan düşerek ölmesine sebebiyet veren şeyin Japon bombardımanında kafatasına giren şarapnelden kaynaklı baş dönmesi olduğuna inanıldı.

Başı dönüvermişti ve düştü ve boynunu kırdı. Bir keresinde Edward Amcamla aynı yaştayken onun ölümüyle ilgili bir şiir yazmıştım. Adı “1942”ydi ve şöyle bir şeydi:

Piyano ağacı çal Amcamın karanlık konser Salonlarında, Yirmi altı yaşında, ölü Evine dönüyor, Sitka’dan bir gemi ile Tabutu seyahat ediyor Bir şarap şişesinin Camında parmakları Seyahat eden Beethoven gibi.


Piyano ağacı, çal Amcamın karanlık konser Salonlarında, Çocukluğumun efsanesi, ölü, Onu Tacoma’ya Geri gönderdiler. Gece tabutu Kuşlar gibi seyahat ediyor; Suyun altında uçan Asla gökyüzüne dokunmayan kuşlar gibi.

Piyano ağacı, çal Amcamın karanlık konser Salonlarında, Kalbini bir sevgili Ölümünü bir mezar için al Ve gönder onu eve Sitka’dan bir gemi ile Doğduğum yere gömmek için.

Japonlar öldürdü onu dolaylı yoldan. Üstüne bir bomba attılar. Asla tam iyileşemedi. Otuz dört yıldır ölü şimdi. Ailemizin gururuydu o.


Bizim geleceğimizdi.

Şu ana kadar yazdığım her şey aile tarihimizin bir efsanesiydi. Olaylar ve tarihler azıcık yanlış olabilir ne de olsa uzun zaman önceydi ve olaylar ve tarihler değişir. İnsan hafızasının aksaklıkları tarafından bozulur veya süslenir; bu insani bir hususiyet ama bir tek şey tamamen doğru:

Edwrad Amcam yirmili yaşlarının ortasında öldü ve Japonların üzerine attığı bombanın dolaylı etkisi yüzünden öldü ve bu dünyadaki hiç bir güç veya yakarış onu bize asla geri getirmeyecek.

O öldü. Sonsuza kadar gitti.

Bu Japonlara olan derin düşkünlüğümü dışa vuran duygularımı anlatan bir şiir kitabını tanıtmak için garip bir yol ama Japonya’ya yolumu düşürdüğü ve bu kitabı yazmama neden olduğu için yapılmalıydı.

1976’nın geç baharında Japonya’ya yolumu düşüren noktaları ve bu şiirleri anlatmaya devam edeceğim.

Tüm savaş boyunca Japonlardan nefret ettim.

Onları, yok edilmesi gereken acımasız insanlık dışı yaratıklar olarak düşündüm böylece özgürlük galip gelecek ve adalet herkes için yerini bulacaktı. Gazete karikatürlerinde dişlek maymunlar olarak tarif ediliyorlardı. Propaganda çocukların hayal gücünü cesaretlendiriyordu.

Savaş oyunları sırasında binlerce Japon öldürdüm. “The Ghost Children of Tacoma” ( Tacoma’nın Hayalet Çocukları) adlı kısa bir öykü yazdım. Bu


altı, yedi, sekiz, dokuz ve on yaşlarımdayken Japonları öldürmeme kendimi vakfedişimi gösteriyordu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, ben kişisel olarak 352, 892 düşman askeri bir tanesini bile yaralamadan öldürdüm. Çocuklar savaşta yetişkinlerden çok daha az hastaneye ihtiyaç duyuyor. Çocuklar duruma oldukça ölüm tarafından bakıyorlar.

Savaşın nihayete erdiği zamanı hatırlıyorum. Sinemada bir Dennis Morgan filmi izliyordum. Sanırım yabancı bir birliğin çölde geçen macerasını anlatan müzikal bir filmdi yanlış hatırlamıyorsam. Sonra aniden ekranda sarı bir parça kağıt belirdi ve üstünde Japonların Amerika’ya teslim olduğu ve İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği yazıyordu.

Sinema’daki herkes bağırmaya ve gülmeye başladı kendilerinden geçmişlerdi. Araba kornalarının çalındığı sokaklara koştuk. Sıcak bir yaz öğleden sonrasıydı. Her şey bir curcuna haline gelmişti. Tamamen yabancı kişiler birbirine sarılıyor ve öpüyordu. Her bir araba kornası çalmaktaydı. Sokaklar insanlarla dolup taşmıştı. Bütün trafik durmuştu. Birbirine sarılan ve gülüşen insanlar, kendinden geçmiş insanlarla dolu ve korna çalan arabaların üzerine karıncalar gibi yığılmıştı. Başka ne yapabilirdik? Uzun yıllar süren savaş sona ermişti. Bitmişti. Sona ermişti.

Bu insanlık dışı Japonları yenmiş ve yok etmiştik. Bu şehirden çok cangıla ait yaratıklara karşı adalet ve insan hakları bir zafer kazanmıştı.

Ben on yaşındaydım. Hissettiğim buydu. Edward Amcamın intikamı alınmıştı.


ölümü Japonların yok edilişi ile arındırılmıştı.

Hiroşima ve Nagasaki onun fedakârlığının doğum pastası üzerinde gururla yanan birer mumdu.

Sonra yıllar geçti. Büyüdüm. Artık on yaşında değildim.

Birden on beş olmuştum ve savaş hafızamda geride kalmış ve Japonlara karşı olan nefretim de onunla birlikte kayıp gitmişti. Duygularım dönüşmeye başladı.

Japonlar derslerini almıştı ve onlara ikinci bir şans tanıyan biz Hıristiyanlar tarafından affedilmiş ve buna görkemli bir şekilde yanıt vermişlerdi.

Biz onların babasıydık ve onlar da kötü davrandıkları için ağır bir biçimde cezalandırdığımız bizim küçük çocuklarımızdı ama şimdi iyi olmuşlardı ve biz de onları iyi birer Hıristiyan olduğumuz için bağışlıyorduk.

Ne de olsa başlangıç olarak insanlık dışıydılar ve şimdi biz onlara insan olmayı öğretiyorduk ve onlar da çabuk öğreniyordu.

Yıllar geçti.

On yediydim ve sonra on sekiz ve on yedinci yüzyıldan Japon haikularını okumaya başladım. Bosho ve Issa okudum. En sonunda çiğ benzeri bir demire bürünen; duygu, ayrıntı ve imgeye odaklı dillerini sevdim.


Anladım ki Japonlar bizimle 7 Aralık’ta karşılaşmadan yüzyıllar önce uygarlaşmış, duygulu ve müşfik, ve insanlık dışı olmayan yaratıklardı.

Savaş benim için belirginleşti. Ne olduğunu anlamaya başladım.

Savaş var olduğu sürece mantık ve aklın hükmünü kaybettiği ve mantıksız olan ve çılgınlığın saltanatının başladığı o mekanizmayı anlamaya başladım.

Japon resim ve parşömenlerine baktım. Çok etkilenmiştim.

Kuşları boyayışlarını sevdim çünkü kuşları sevdim ve ben artık amcamın intikamının alınmasını isteyen, Japonlardan nefret eden İkinci Dünya Savaşı çocuğu değildim.

San Francisco’ya taşındım ve Zen Budizminden derinden etkilenmiş ve Zen Budizmi çalışan insanlarla takılmaya başladım. Yavaş yavaş, arkadaşlarımın yaşam biçimlerini izledikçe, ozmozdan Budizmi çıkarmaya başladım.

Ben diyalektik ilahiyatçı bir düşünür değilim. Çok az felsefe okudum.

Arkadaşlarımın hayatlarını ve evlerini tertiplemelerini ve kendilerini düzene sokma şekillerini izledim. Beyaz adamın Amerika’ya ayak basmasından önce bir yerli çocuğun öğrenme şekli nasılsa, Budizmi öyle öğrendim: İzleyerek öğreniyorlardı.

Budizmi izleyerek öğrendim.


Japon yemeği ve müziğini sevmeyi öğrendim. Beş yüzün üzerinde Japon filmi izledim. Altyazıları hızlı okumayı öyle bir öğrendim ki sanki filmdeki oyuncular İngilizce konuşuyorlar gibi geliyordu bana.

Japon arkadaşlarım oldu. Artık savaş zamanı çocukluğumun nefret dolu çocuğu değildim.

Edward Amcam ölmüştü, ailemizin gururu doruğunda öldürülmüştü. Onsuz ne yapacaktık?

ve

geleceği

hayatının

Bir milyon üzerinde, ailelerinin gururu ve geleceği olan Japon da ölmüştü. Üstelik yüz binlerce masum kadın ve çocuk Japonya’ya yapılan yakıcı hücumlarda ve Hiroşima ve Nagasaki atom bombardımanlarında ölmüştü.

Japonya onlarsız ne yapacaktı? Hiçbirinin olmamış olmasını diledim. Japon romanları okudum, Tanizaki vs.

Sonra anladım ki bir gün Japonya’ya gitmeliydim. Japonya’da hayatım önümdeydi. Kitaplarım Japoncaya çevrildi ve geri dönüşler çok zekiceydi.

Seyahat etmekten nefret ederim. Japonya çok uzakta.

Ama yine de bir gün oraya gitmek zorunda olduğumu biliyordum. Japonya ruhumun daha önce asla bulunmadığı bir yere beni mıknatıs gibi çekiyordu.


Bir gün bir uçağa bindim ve Pasifik Okyanusu’nu geçtim. Bu şiirler uçaktan inip Japon topraklarına ayak bastıktan sonra olanlardır. Şiirler tarihli ve bir çeşit günlük biçiminde.

Daha önce yazdığım şiirlerden farklılar. Neyse ben öyle olduklarını düşünüyorum ama bunu bilecek dünyadaki son insanım herhalde. Kaliteleri değişken ama hepsini bastım yine de çünkü Japonya’daki duygu ve düşüncelerimi yansıtan birer günlükler ve hayatın kalitesi de genellikle değişkendir.

Edward Amcama adandılar.

Hayatları, 7 Aralık 1941 ve savaşın bittiği 14 Ağustos 1945 arasında ellerinden alınmış tüm Japon Edward Amcalara adandılar.

Bu otuz bir sene önceydi. Neredeyse bir yüzyılın üçte biri geçti. Savaş bitti. Hepsi huzur içinde yatsın ve gelişimizi beklesinler.

Pine Creek, Montana 6 Ağustos 1976


Giriş Bölümündeki referanslar "Robert W. Service": İngiliz kökenli Kanadalı şair. (1874-1958). Yukon hakkındaki şiirleri ile bilinir.

“Ömer Hayyam”: İranlı şair. ( ölümü 1123) en çok Rubaiat ile bilinir. Edward Fitzgerald’ın İngilizce çevirisi ile popüler hale gelmiştir. (1859)


"Dennis Morgan": Amerikalı aktör (1908-1994);bahsi geçen film büyük olasılıkla The Desert Song (1943)

"Basho and Issa": Matsuo Basho (1644-1694) ve Kobayashi Issa (17631827), Japon haiku şairleri.

"Tanizaki": Tanizaki Junichiro (1886-1965), Japon romancı.





"Japon Haiku Şairi Issa'ya Saygı" Sarhoşum bir Japon barında iyi yim Tokyo 18 Mayıs 1976


"Gibi Düşler" Düşler gibidir rüzgar. Esip geçer. Küçük olanlar hafif esintiler ama onlar da geçer gider. Tokyo 20 ya da 26 Mayıs 1976


"Çilek Haikusu" ••••• ••••••• On iki kırmızı tane Tokyo 22 Mayıs 1976


"Son Moda Dashiell Hammett'in Gizemli Bir Öyküsü" Ne zaman otel odamdan ayrılsam burada, Tokyo'da hep aynı dört şeyi yaparım: pasaportumun not defterimin kalemimin ve İngilizce Japonca sözlüğümün yanımda olduğuna emin olurum. Hayatın geri kalanı tam bir gizem. Tokyo 26 Mayıs 1976

"Dashiell Hammett": Amerikalı dedektif hikayeleri yazarı (1894-1961).


"Kayboluşta Kısa Bir Ders" Düşler-den uyandığında son bulur yaşam. Ardından düşler yok olur ve sona erer yaşam. Tokyo 26 Mayıs 1976


"12,000,000" Kederliyim, melankoliyle kaplıyım akissiz ve de karanlığa fırlatılmış. 12.000.000 insan yaşıyor burada, Tokyo'da. Yalnız olmadığımı biliyorum. Diğerleri de benimle aynı şeyleri hissediyor olmalı. Tokyo 26 Mayıs 1976 01.00


"Ayakkabılar, Bisiklet" Pencere kapalı ve perde çekili dinlerken Japon gecesini, sanırım yağmur yağıyor dışarıda. Teselli edici. Yağmuru severim. Daha önce hiç bulunmadığım bir şehirdeyim: Tokyo'da. Sanırım yağmur yağıyor. Birden bir fırtınanın başladığını duyuyorum. Biraz sarhoşum: sokakta insanlar yürüyor, ya da bir bisiklet. Tokyo 26 Mayıs 1976

"Yollarda Bir Ders" Hayatın tüm olasılıkları, bütün yollar buraya çıkar. Yaşamın 41 yılı başka hiçbir yere gitmedim:


Tacoma, Washington Great Falls, Montana Oaxaca, Meksika Londra, İngiltere Bee Caves, Teksas Victoria, British Columbia Key West, Florida San Francisco, California Boulder, Colorado hepsi buraya çıkıyor: Kendime bir içki alıyorum öğleden önce Tokyo'da bir barda, konuşacak birisinin olmasını umut ederek. Tokyo 28 Mayıs 1976

"Yüzen Şamdanlar" Kum kristaldir ruh gibi. Rüzgar onu sürükler. Tokyo 28 Mayıs 1976


"Japon Kadınlar" Şayet çekici olmayan Japon kadınlar varsa doğarken boğulmuş olmalılar. Tokyo 28 Mayıs 1976


"Japonya'da Gece Güneş Gözlüğü Takmak" Japon bir kadın yaşı: 28 karanlığı izleyerek yaşıyor gözlerinden böylece ışığı görüyor olmalı gecede. Tokyo 30 Mayıs 1976


"Gelecek" Ah 1 Haziran 1976 öğleden önce 12.01 Biz öldükten sonra yaşıyor hepsi. Bu anı biliyorduk oradaydık. Tokyo 1 Haziran 1976 12:01


"Elektrikli Testere" Güzel bir Japon kadın / 42 yaşında baharı yazdan ayıran çaba (Haziran'a bağlı) 20 ya da 21 —öyle söylerler— Melodiler mırıldanan sesi meleksel bir elektrikli testere gibi kesiyor


tatlılıkla.

Tokyo 1 Haziran 1976

"Gece İçin Gün-düz" Taksi eve götürüyor beni Tokyo şafağının içinden. Tüm gece ayıktım. Güneş doğmazdan evvel uyumuş olacağım. Tüm gün uyuyacağım. Taksi bir yastık, sokaklar örtü, şafak benim yatağım. Taksi kafamı dinlendiriyor. Düşlere giden yolumdayım.


Tokyo 1 Haziran 1976

"Alpler" Bir kelime bekliyor . . . diğer kelimelerin heyelanına yol açıyor eğer bekliyorsan . . .


sabırsızlıkla bir kadını. Tokyo 2 Haziran 1976

"Kurbağasız Japonya" Guy de la Valdène için Öylesine bakınırken İngilizce-Japonca sözlüğüme kurbağa kelimesini bulamıyorum. Orada değil. Bu, Japonya'da hiç kurbağa olmadığı anlamına mı geliyor? Tokyo 4 Haziran 1977

"Guy de la Valdène": sinemacı, yazar. Brautigan'ın Hawkline Canavarı'nı ithaf ettiği “Montana Çetesi”nin üyesi.


"Pahalı Ve Oldukça Lüks Bir Kokteyl Salonunda Büyük Bir Piyano Çalan Genç Bir Japon Kadın" Her şey siyah bir yeşim taşı gibi parlıyor: Piyano (icat edilmiş Uzun saçları (sert Apaçık ilgisizliği (müzikte çalmakta olduğu. Aklı, parmaklarından uzak, parıldamakta bir milyon mil uzaklıkta

sanki siyah bir yeşim taşı Tokyo 4 Haziran 1976


"Kimsenin Kimseyle Sevişmek İstemediği Yağmurlu Bir Tokyo Gecesinde Kendi Kendine Orji" Gece şimdi neredeyse yitti; gençlik de : Ben yalnızım bir yatağın üstünde —Sappho Kitaplarım Norveççe, Fransızca, Danca, Romanca, İspanyolca, Japonca, Hollandaca, İsveççe, İtalyanca, Almanca, Fince, İbranice dillerine çevrildi ve basıldı İngiltere'de. Buna rağmen Yalnız uyuyacağım yağmurlu Tokyo gecesinde. Tokyo 5 Haziran 1976

"Tokyo'dan Osaka'ya Otobanda Yolculuk" Araba camından dışarıya bakıyorum saatte 100 kilometrede bir (62 mil) ve işportacı bir adam görüyorum bir bisikletle dikkatlice dalıyor dar bir yola pirinç tarlaları arasından. Birkaç saniye içinde kayboluyor. Şimdi yalnızca anısı var bende. Saatte yüz kilometrede bir mürekkep sürtünmesine dönüşüyor


anısı. Hamamatsu 7 Haziran 1976

"Parça #1" Konuşma konuşmadır artık daha fazla (Bir sonraki kelime anlaşılmıyor, kağıdın sarhoş bir kısmına yazılmış.) konuşmadığında. Tokyo Haziran başlarında bir gün belki


"Ebedi Uyumsuzluk" Japonya uçağına binmeden önce Jet lag konusunda endişeliydim. "Benim" uçağım 01.00'da San Francisco'dan ayrılacaktı Çarşamba günü ve 10 saat 45 dakika sonra 04.00'da Tokyo'ya inecekti ertesi gün, Perşembe'ydi. Bunun için endişeleniyordum, şiddetli uykusuzluk çektiğimi unutarak. bende ebedi jet lag var. Tokyo 9 Haziran 1976


"Nagara, Yellowstone" Yazın ilk akşamları artar balık Gifu'daki Nagara nehrinde. Tokyo'ya döndüm. Nagara'da hiç balık tutmayacağım. Balık orada sonsuza dek artacak, oysa Livingston'ın güneyindeki Yellowstone nehrinde, Montana'da, bu, başka bir hikaye. Tokyo 11 Haziran 1976


"Kamusal Alanda, Kafelerde, Barlarda...vs Şiir Yazmak" Yabancılarla dolu bir yerde tek başıma ilahi bir koronun ortasındaymışçasına şarkı söylüyorum.

-dilim tatlı bir bulut-

Bazen tuhaf birisi olduğumu düşünüyorum. Tokyo 11 Haziran 1976


"Tokyo/11 Haziran 1976" Pasaportumla aynı cebime koyduğum bir defterde günün erken saatlerinde yazdığım beş şiirim var. Hepsi aynı şey. Tokyo


"Başlangıç" Başlangıç basit bir kelime başlamak: f. 1. girişmek ya da bir eyleme girmek, koyulmak. ile biter. Tokyo 12 Haziran 1976


"Nereden Gelip Geçer?" Bazen pasaportumu çıkarır fotografıma bakarım (çok iyi değil... vs)

sadece varolduğumu görmek için Tokyo 12 Haziran 1976


"Dilin Sessizliği" Beceriksizce oturuyorum bir bara İngilizce bilmeyen oldukça zeki bir Japon yönetmenle ve ben de Japonca bilmiyorum. Birbirimizi tanıyoruz ama ortalıkta kimse yok bizim için çevirmenlik yapabilecek. Daha önce konuşmuştuk. Şimdi diğer şeyler ilginçmiş gibi yapıyoruz. O, pikaptan gelen müziği dinliyor kapalı gözleriyle. Ben de bunu yazıyorum. Eve gitme vakti geldi. Önce o gidiyor. Tokyo 15 Haziran 1976


"Uyanma Zamanı" Alarmı 21.00'a kurdum fakat gereği yoktu. 19.30'daki deprem uyandırdı beni. Bir düşün ortasından birden burada uzanır buluyorum kendimi, otelin sallantısını hissederken 3003 numaralı odanın 30 kat aşağıda bir Shinjuku kesişimi olup olmayacağını merak ediyorum. Kesinlikle alarmlı saatin cehenneminden gelen bir titreşim bu. Tokyo 16 Haziran 1976


"Yatağıma Bakarken/15.00" Uyumaksız uyku sonra gene uyumak uykuda olmadan. Tokyo 17 Haziran 1976

"Taksici" Tokyo'nun karanlık sokaklarında yaşamın hiçbir anlamı yokmuşçasına yarışan bu taksiciyi sevdim. Ben de öyle düşünüyorum. Tokyo 17 Haziran 1976 10.00


"Tokyo/24 Haziran 1976" Bu şiirlerin gidişatı gibi 24 Haziran 1976 tahmin edilebilir mi?

30 Ocak 1935'te doğdum Washington Tacoma'da. Bir sonraki ne olacak? Keşke görebilsem 24 Haziran 1976'yı. Tokyo 18 Haziran 1976


"Gerçekliği Gerçek Yapan" Onu beklerken . . . Bir şiir yazmaktan başka yapacak hiçbir şey yok. Şimdiden 5 dakika gecikti. İçimde en az 15 dakika gecikeceğine dair bir his var Şimdi 9'u 6 dakika geçti Tokyo'da. —ŞİMDİ kesinlikle ŞİMDİ— kapı çaldı. Kapıda: 9'u 6 dakika geçti Tokyo'da hiçbir şey değişmedi burada olmasının dışında. Tokyo 19 Haziran 1976


"Karşılıksız Aşk" Dışarı çıkma / asabi bir şiir yaz / terk et / keşke bu kadar kolay olsaydı hayat. Tokyo 19 Haziran 1976


"Geçmiş Geri Getirilemez" Göbek bağı geri bağlanamaz ve yaşam içinden akar tekrar. Gözyaşlarımız hiçbir zaman kuru değil. İlk öpüşmelerimiz şimdi bir hayalet, rahatsız edici ağızlarımız unutuluş karşısında başarısızlığa uğruyormuşçasına. Tokyo 19 Haziran 1976 birkaç kelime Montana'da eklendi 12 Temmuz 1976


"Parça #3" konuşma konuşmadır. Konuştuğumuzu tekrar ediyoruz ve sonra gene konuşuyoruz ve konuşma konuşma oluyor. Tokyo Haziran'da bir gün, 1976


"Parça #4" 500 yosunlu liken bahçesinde yeşil Budalar

güneşli bir gün Bu Budalar diğer beş yüz Buda'yı yanıtlamayı biliyor. Tokyo dışında tamamlanmadı 23 Haziran 1976 Montana Pine Creek'te bir kelime eklendi 23 Temmuz 1976


"Taş (gerçek" Sanırım Teksas'a gittim: Haritadaki Bee Caves'e. Harita, orada oturup beni izlemekte olan senin için hiçbir şey ifade etmiyor. Tokyo 29 Haziran 1976 Shiina Takako beni izlerken ve çok sarhoş

"Shiina Takako": Tokyo'da sanatçıların toplandığı The Cradle adlı barın sahibi. Brautigan'ın birkaç şiiri ona ithaf edilmiştir.



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.