almaya kalkanlar bunu 36'lık paketler halinde satın ala biliyorlardı. İçkiler ve parfümler de jelatinli kutular için deydi. Yine dev kutular içinde çamaşır ve bulaşık deter janları, temizleme tozlan, Pino markalı traş kolonyaları, jiletler, hatta kibritler satın alınıyordu. Bu mağazalarla ge mi arasındaki uzaklık da az olduğundan bu yol bir kannca güzergahı gibi akşam saat 20.00'ye kadar işledi ve ge minin kalkması ile son buldu. Gemiye dönenlerin akşam toplantı salonlarında günün hesaplaşmasını yaparken akılları başlarına gelmişti. Ça maşır deterjanları Türkiye'de daha ucuzdu. Ucuz bulun duğu için satın alınan meyva sıkıcılan, sebze doğrayıcılan, kıyma makinaları ve elektrikli kahve değirmenleri ile yine elektrikli ekmek bıçakları biraz gereksizdi galiba. Bu malları satın alanlar kendi kendileri ile dalga geçmeye ça lışıyorlardı. Üstündeki yazılardan anlaşıldığına göre sebze doğrayıcısını kullanmak, aynı işi bıçakla yapmaktan zor du. Ülkede kahve olmadığı halde bol bol satın alman kah ve değirmenleri ancak biblo olarak kullanılabilirdi. Çün kü satın aldıkları kahveler zaten çekilmişti. Ekmeği de elektrikle kesmeseler kıyamet kopmazdı. Roma'ya gidenler de önce, dükkanlar kapanmadan alış . veriş etmek istemişlerdi. Bu iş öğlene kadar sürmüş, öğleden sonra saatte 60 km. hızla bir kent turu yapılmış, yolcular sağlarına sollarına bakmaktan aptala dönmüş lerdi. Daha sonra Vatikan Sarayı'nın kapısından içeri şöy le bir bakılmış, Aşk Çeşmesine neredeyse otobüsten inme den para atılmıştı. Şimdi ellerine geçirdikleri turistik bro şürlerden Roma'yı tanımaya çalışıyorlardı. Karadeniz gemisinin ilân tahtasına «vanş limanı» ola rak «İstanbul» yazısı konulduğundan bu yana yolcu lar vicdan azabı içine düşmüşlerdi. En çok alış - veriş eden ler bile «yahu memleketin parasını buralarda çar - çur ediyoruz» türünden sözlerle üzüntülü tavırlar takmıyor lardı.