Berlintürk Haber Dergisi Mart/März 2014 Aynur Boldaz #24

Page 1

Mart / März 2014 | AUSGABE 24

berlinturk.com | @berlinturk

BERLİN‘İN HABER DERGİSİ

Berlin Turizm Borsası başladı TDU yeni yıl resepsiyonu

Aynur Boldaz

Tertemiz bir başarı öyküsü

Ab

S.

35

in

De

ut

sc

h


BERLİN HABER

SICAK SİYASET

SICAK SİYASET

SICAK SİYASET

İÇİNDEKİLER

06

Wulff beraat etti

BERLİN HABER

S A Y F A

B.A.T.I.

S A Y F A

S A Y F A

20

10

TDU yeni yıl resepsiyonu

12 S A Y F A

SEYHAN’IN KALEMİNDEN

24 S A Y F A

PORTRE

Gauck aşırı sağcılara ’üşütük’ dedi

Kadın Kotası ve İş Hayatında Kadının Yeri

19

S A Y F A

TARİH

26 S A Y F A

08 18 28 32 34

Kemal Özden

Berlin ekonomisi umut veriyor

PSİKOLOJİ

31

Mutlu Tercan

S A Y F A

Oğlunu yanında çalıştırana 6 ay hapis cezası

S A Y F A

Berlin’de konut kiraları yüzde 10 arttı

S A Y F A

Yurtdışı borçlanmasında sorunlar nasıl çözülür? - Hukuk

S A Y F A

14 S A Y F A

Almanya’nın 2014 ekonomi raporu

S A Y F A

Aynur Boldaz

Schumacher uyandırılma sürecinde

S A Y F A

kostenlos / ücretsiz


İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Sevim Ercan berlinturk Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin Mobil: 0176 228 505 74 Büro:+49(0) 30 / 537 933 90 E-Mail:sevimercan@yahoo.de www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277

Enerjili miyiz? Berlin 2014 yılı baharını kucakladı. Hasretini içlerinde tuttukları hatıralar film şeridi gibi geçecek gözlerinin önünden. Almanya’da yakaladıkları başarı çizgisinin ardındaki inanılması dahi güç olan yaşam öyküleri anlatılacak. Medya bir kaç gün onların isimleri ve de resimlerine yer verecek. Berlin’den Aynur Boldaz’da bu kervanda yol alacak. Yılın Başarılı Kadın’ı seçilen Boldaz, daha önceki yıllarda da onlarca ödüle sahip olmuş. Kapak konumuz ve portremiz olmayı bu nedenle alnının teriyle hak edenlerden Boldaz. Daha nice başarıların altında onun imzasını göreceğiz. Enerjili miyiz sorusunun yanıtı ise karmaşık.

Yazı İşleri Müdürü / Redaktion: Metin Yılmaz

Almanya’da enerji üretimi ve tüketimi son bir kaç yıldır sürekli gündemde. Bir önceki seçimlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel’e seçim zaferinin kapılarını açan konulardan birisi de “Nükleer Enerji” den vazgeçileceği kararı olmuştu. Merkel verdiği sözü yerine getiriyor. Ne mi yapıyor? Nükleer Enerji’den vazgeçiyor. Ancak yenilenebilir enerjiye geçişle kömür tüketimi artıyor. Taş kömürünün yanı sıra linyit kömürü satışları artış kaydediyor. Kömür bilindiği gibi fosil bir enerji kaynağı.

Görsel Yönetmen / Layout: Özgür Özata

Nükleer enerjiden geçiş sürecinde rüzgar ve güneş enerji üretim ve tüketiminde artış olacağı tahmin ediliyordu. Zira bu her iki enerjinin çevre dostu ve de linyit kömürünün iklim düşmanı olduğunu ilk okul çocukları dahi biliyor. Ancak, siyasilerin söylevlerindeki cümleler ile hayata geçirebildikleri arasında uçurumlar da olabiliyor. Tıpkı, Almanyalı Türkleri çok yakından ilgilendiren çifte vatandaşlık vaadi gibi. Almanya koalisyon hükümetinin ortağı Sosyal Demokratlar eyaletlere “Çifte vatandaşlık yasasındaki değişiklik koalisyon sözleşmesi kapsamında ele alınacak“ talimatı verdi. Bu da kriz nedeni oldu.

Editör Yardımcısı / Assistant Redaktor Görsel Yönetmen / Layout: Çağdaş Özbakan Danışma Kurulu: Dr. Attila Doğan, Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Onur Özata, Mustafa Öztürk, Seyhan Yiğit, Ali Ertan Toprak, Cihan Sendan, Serge Beli, Mutlu Tercan, Hüseyin Yılmaz, Mehmet Can Özer ve Çağdaş Özbakan Kapak / Potre Fotos by Metin Yılmaz Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı Reklam için: Mobil: 0049 176 228 505 74 E- Mail: sevim.ercan@berlinturk.de

Basım Evi / Druckerei: MOTIV OFFSET DRUCKEREI Prinzessinnenstraße 26 10969 Berlin

Nitekim, Hıristiyan Birlik Partisi (CDU) hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti’den SPD’li üç eyaletin hazırladığı çifte vatandaşlık yasa tasarısını geri çektirmesini istedi. CDU aksi takdirde çifte vatandaşlık görüşmelerini durdurmakla tehdit etti. Özetle, Baden – Württemberg, Rheinland – Pfalz ve Schleswig- Holstein eyaletlerinin çifte vatandaşlık için Eyaletler Meclis’indeki özel insiyatifi, koalisyon sözleşmesindeki çifte vatandaşlık opsiyonunu tehlikeye düşürme eşiğinde. Mart aynı zamanda Almanya’da turizm sektörünün gündeme oturduğu bir ay. Alanında Dünyanın en büyük fuarı Uluslararası Turizm Borsası (İTB)’nin ayın ilk haftasında açılması ile aynı zamanda Türkiye turizmi de öne çıkıyor. Almanlar için Türkiye, İspanya ve İtalya gibi en fazla tercih edilen ülkeler arasında yer alıyor. Kaldı ki 2013 yılı yurt dışı tatili için Almanlar, 65 milyar euro harcadı. Almanların yüzde 70’i tatilini yurt dışında geçiriyor. Almanya bu açıdan Türkiye gibi Turizm sektöründen beklentisi olan ülkeler için önem verilmesi gereken bir ülke olma özelliğini de koruyor. Mart ayını bekleyen bir başka konu ise Ukrayna olacak kuşkusuz. Almanya’nın çekimser dış siyaset anlayışı sert eleştiriler almaya devam ediyor. Kırım Ukrayna’dan ayrılacak mı henüz bilmiyoruz. Ancak görünen o ki bölgede yaşanan kriz bize özerk bir Kırım’ı da yaşatacak gibi gözüküyor. Öte yandan Almanya iç siyasetinde Mart ayında hareketli bir vergi kaçakçılığı gündemi yaşanacak. Zira başta 10 Mart 2014 tarihinde hakim önüne çıkacak Bayern Münih Futbol Külübü’nün Başkanı Uli Hoeneß’in 18,5 milyon euro luk vergi kaçırmış olması da ezber bozacak. Enerjili miyiz?

Sevim Ercan 3


Çifte vatandaşlık harekete geçiyor Almanya’da Türk gençlere çifte vatandaşlık hakkını belli bir yaşa kadar tanıyan opsiyon modelinin kaldırılması için üç eyalet harekete geçiyor.

O

psiyon modelinin herhangi bir ön şart koşulmadan kaldırılmasını isteyen Baden-Württemberg, RheinlandPfalz ve Schleswig-Holstein eyaletleri Eyalet Temsilciler Meclisi’nde (Bundesrat) inisiyatif başlatacak.

Uyum Bakanı Irene Alt da, Federal İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı yasa taslağını eleştirdi. Alt, “Opsiyon modeli, İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı gibi kısmi olarak değil tamamen kaldırılmalıdır. Bunun için inisiyatif başlatıyoruz.” dedi.

Federal hükümetin çifte vatandaşlık hakkını koalisyon sözleşmesinde kabul etmesine rağmen hala bir adım atmaması eyaletleri harekete geçiriyor. Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) yönettiği Baden-Württemberg (BW), Rheinland-Pfalz ve Schleswig-Holstein eyaletleri, ‘opsiyon modeli’nin tamamen ve şartsız kaldırılması için inisiyatif başlatacak. Üç eyalet Eyaletler Temsilciler Meclisi’nde 7 Mart 2014 tarihinde ortak girişimde bulunacaklar. “Opsiyon modelini devam ettirmek için mantıklı bir sebep yok.” diyen Schleswig-Holstein İçişleri Bakanı Andreas Breitner (SPD), uygulamanın biran önce kaldırılmasını istedi.

Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizere, opsiyon modelini sadece Almanya’da doğan ve büyüyenler için mümkün kılmak istiyor. Burada doğma ve büyümeyi ise okul diploması gibi farklı şartlara bağlamak istiyor. Eyaletlerin inisiyatifini memnuniyetle karşıladığını söyleyen federal milletvekili ve partisinin iç politika sözcüsü Volker Beck (Yeşiller), “Opsiyon zorunluluğu ön şartsız ve yerine başka alternatifler sürmeden tamamen kaldırılmalı. SPD koalisyon sözleşmesinde yaptığı hatayı telafi etmek için bir şans daha elde etti.” dedi.

Baden-Württemberg Uyum Bakanı Bilkay Öney de konuyla ilgili yaptığı bir açıklamada opsiyon modelinin tamamıyla kaldırılmasının sadece bu durumdan etkilenen kişilerin yararına olmayacağını söyledi. Öney, bu model kaldırıldığında yasal olarak karmaşık ve maliyetli işlemlere sahip olan eyalet idarelerinin yükünün de hafifletileceğini söyledi. Rheinland-Pfalz

Koalisyon ortakları SPD ve Birlik partileri CDU/CSU Almanya’da doğan yabancı gençlerin 23 yaşına kadar iki ülke vatandaşlığı arasında karar verme mecburiyeti getiren opsiyon modelini kaldırmayı kararlaştırmıştı. Fakat CDU’lu İçişleri Bakanı de Maizere’nin Almanya’da doğma şartına büyüme şartını da eklemesi SPD’yi rahatsız etmişti. Opsiyon modelini kaldıran yasa tasarısının Nisan ayına kadar Meclis’e gelmesi bekleniyor.

Edathy’nin evinde ’’NSU belgeleri’’ bulundu Hannover Savcılığı’nın Sebastian Edathy’nin evinde yaptığı aramada, Federal Meclis dışına çıkarılması yasak olan NSU belgeleri bulundu. Belgeler meclis yönetimine iade edildi. lmanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD) eski Milletvekili Sebastian Edathy’nin evinde terör hücresi NSU soruşturmaları ile ilgili “çok gizli” olarak derecelendirilmiş belgeler bulunduğu bildirildi.

A

ve Federal Meclis’teki bürolarında eğer çelik kasa var ise burada tutabiliyorlar ancak meclis dışına çıkaramıyorlar.

Huffington Post Almanya’nın haberine göre, Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu Başkanı olan Edathy’nin bu belgeleri parlamento dışına çıkarmasının yasak olduğu belirtildi.

SPD’li eski Milletvekili Edathy hakkındaki “çocuk pornografisi” suçlamaları nedeniyle 7 Şubat günü görevinden istifa etmişti.

Federal Meclis Sözcüsü Ernst Hebeker, belgelerin Hannover Savcılığı tarafından meclise iade edildiğini duyurdu. Söz konusu belgeleri sadece NSU komisyonu üyeleri görebiliyor

4

Sadece Federal Meclis Başkanı gerekli görürse, bu belgeleri ilgili kişinin talebi üzerine meclis dışına çıkarmasına izin veriyor.

Edtahy, suçlamaların asılsız olduğunu öne sürmüş ve soruşturmayı yürüten savcılık hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.



Wulff beraat etti Çıkar sağlama” suçlamasıyla yargılanan eski Almanya Cumhurbaşkanı Wulff hakkında beraat kararı verildi.

E

ski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, 2008 yılında eyalet başbakanlığı yaptığı dönemde katıldığı bir festivalde, 719,40 avroluk konaklama ve yemek masrafını bir yapımcının ödemesi nedeniyle hakkında “çıkar sağlamak” suçlamasıyla açılan davada beraat etti.

rafından tescil edilmesini istediğini vurgulamıştı. Bu kararın ardından savcılığın, bugün açıklanan karar hakkında üst mahkemeye temyiz başvurusu yapma hakkı bulunuyor ancak bunun için savcılığın yargılamada usul hatası yapıldığını kanıtlaması gerekiyor.

Hannover Eyalet Mahkemesi’nde 14 Kasım 2013’ten bu yana görülen davada kararını açıklayan hakim Frank Rosenow, mahkeme heyetinin Wulff hakkında öne sürülen suçlamaları destekleyecek hiçbir bir kanıt bulunmadığını bildirdi. Rosenow, “çıkar sağlama” suçlamasıyla yargılanan eski Almanya Cumhurbaşkanı Wulff hakkında beraat kararı verildiğini söyledi.

Dava kapsamında bugüne kadar Wulff’un ayrı yaşadığı eşi Bettina Wulff’un da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi tanık olarak dinlenmişti.

Davada daha önce savcılığın yaptığı uzlaşma önerisini geri çeviren Wulff, suçlamaların asılsız olduğunun mahkeme ta-

2010 yılında cumhurbaşkanı seçilen Christian Wulff, geçmişte Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı olduğu dönemde bir iş adamının eşinden aldığı düşük faizli kredi ve iş adamlarının villasında yaptığı tatillerinin ortaya çıkmasının ardından 17 Şubat 2012’de görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Kenan Kolat’tan Wulff yorumu

A

lmanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolat, “çıkar sağlamak” suçlamasıyla yargılanan eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff hakkında verilen beraat kararından memnuniyet duyduğunu ifade etti. Kolat, yaptığı yazılı açıklamada, göçmen kökenli insanlara gösterdiği tutumla örnek teşkil eden Wulff’un göç konusunu ve farklı kökenden gelen insanların bir arada yaşamasını bir yük değil, bir zenginlik olarak gördüğünü kaydetti. Hannover Eyalet Mahkemesi’nin verdiği beraat kararını hatırlatan Kolat, ‘’Bu karar memnuniyet verici’’ ifadesini kullandı. Wulff’un suçsuz olduğuna her zaman inandığını belirten Kolat,

6

Türk toplumunun Wulff’a büyük sempati duyduğunu kaydetti. Wulff, iki Almanya’nın birleşmesinin 20. yıl dönümünün kutlandığı 2010 yılında yaptığı konuşmada, İslam’ın Almanya’ya ait olduğunu ifade etmiş, göçmenlere yaklaşımı nedeniyle Türk ve Müslüman toplumunda büyük sempati kazanmıştı. Aşağı Saskonya eyalet başbakanlığı döneminde de Aygül Özkan’ı Sosyal İşler, Kadın, Aile, Sağlık ve Uyum Bakanı olarak atayan Wulff, böylelikle Almanya’da ilkkez bir Türk ve Müslüman siyasetçinin bakan olmasını sağlamıştı.


ITB başladı, Türkiye Berlin’e akın etti

B

u yıl Meksika’nın konuk ülke olduğu fuara 180’nin üzerinde ülkeden yaklaşık 10 bin turizm firmasının katıldığı Berlin Turizm Borsası ziyaretçilere kapılarını açtı. Türkiye fuarda 104 farklı stantla yer alıyor. ITB için Berlin’e gelen AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, “Bu sene öyle görülüyor ki Türkiye’ye gelen turist sayısı özellikle de Almanya’dan gelen turist sayısında artış olacak. 2023 hedeflerimize, 50 milyon turist, 50 milyar dolar gelir hedefimize adım adım ilerliyoruz” dedi. Bakan Çavuşoğlu, Uluslararası Berlin Turizm Borsası Fuarı’nda Türkiye stantlarını gezerek turizmcilerle sohbet etti. Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Abdurrahman Arıcı ve Türkiye’’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun eşlik ettiği Çavuşoğlu, turizmcilerin 2014 yılı beklentilerini de dinledi. AB Bakanı Çavuşoğlu, daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamada Türk turizmcilerin bu sene hazırladığı stantların daha farklı ve ilgi çekici olduğunu söyledi. “Berlin Turizm Fuarı her zaman olduğu gibi sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük ilgi çeken bir fuardır” diyen Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her standımızda bir mutluluk, bir heyecan var. Arkadaşlarımızla da konuştuk. Gerek otel sahipleri, gerekse bölgesel turizm birliklerimizin yöneticileriyle ve tanıtım vakıflarının yöneticileriyle görüştük. Berlin Turizm Fuarı, geçen yıllara göre bu sene daha iyi. Zaten her sene bir yıl öncesine göre Türkiye için daha iyi geçiyor ve ilk gün nasıl başlarsa öyle geçiyor. İlk gün de güzel başladı. Bu sene stant konseptimiz de biraz değişmiş. Özellikle destinasyon olarak önemli bölgelerin stantları kurulmuş özellikle Antalyamız başta olmak üzere, İstanbul, Ege, Güney Akdeniz, Batı Akdeniz olmak üzere... Her standımız ve genel anlamda bölgesel stantlarımız da son derece ilgi çekici olmuş, güzel olmuş. Başta Kültür ve Turizm Bakanımız Ömer Çelik ve çok değerli yardımcısı Abdurrahman Arıcı’ya ve tüm çalışanlara çok teşekkür ediyorum.” Türkiye’nin turizmdeki hedeflerine değinen Çavuşoğlu, Berlin Turizm Fuarı’nda olumlu izlenimler aldığını ifade etti. Mevlüt Çavuşoğlu, “Bu sene öyle görülüyor ki Türkiye’ye gelen turist sayısı özellikle de Almanya’dan gelen turist sayısında artış olacak. 2023 hedeflerimize, 50 milyon turist, 50 milyar dolar gelir hedefimize adım adım ilerliyoruz” şeklinde konuştu.

Edathy, hakkındaki iddialarla ilgili kitap yazacak

A

lmanya'da, internetten "çocuk pornografisi" içerikli video satın aldığı iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan eski Sosyal Demokrat Parti (SPD) Milletvekili Sebastian Edathy, kendisini yönelik suçlamalara kaleme alacağı kitapta cevap vereceğini açıkladı. Federal Meclis’te, 2012-2013 yıllarında aşırı sağcı NSU terör örgütünün cinayetlerini araştıran komisyonun başkanlığını yürüten ve geçen ay sağlık sorunlarını gerekçe göstererek milletvekilliğinden istifa eden Sebastian Edathy, hakkındaki "çocuk pornografisi" suçlamalarını reddediyor.

rek duyulması durumunda tabii ki ben de tanık olarak ifade vermeye hazırım" ifadesini kullandı. Halen yurt dışında olduğu belirtilen Sebastian Edathy, geçen yasama döneminde, Almanya’da 8’i Türk 10 kişiyi öldüren Neonazi terör hücresi ''Nasyonal Sosyalist Yeraltı'' (NSU) ile ilgili araştırma komisyonunun başkanlığını yürütmüş, BKA başta olmak üzere güvenlik ve istihbarat birimleri ile yargı organlarının ihmallerini ve hatalarını eleştirmişti.

Der Spiegel dergisine açıklamalarda bulunan Sebastian Edathy, "Yazmayı planladığım kitapta ortaya atılan iddiaların arka planını ortaya koyacağım. Ama aynı zamanda bu kitapta esas olarak, bir politikacının özel yaşam ve kamusal yaşam arasında yaşadığı gerilimleri yazacağım" dedi.

Hakkında soruşturma başlatılınca 7 Şubat’ta milletvekilliğinden istifa eden Edathy, yaptığı açıklamada, "hiçbir şekilde çocuk pornosu içeren video ya da fotoğraflara sahip olmadığını” vurgulamıştı. Eski SPD milletvekili, Kanadalı bir firmadan internet aracılığıyla geçmişte bazı video ve fotoğraf siparişleri verdiğini ancak bunların “yasal içerikli” olduğunu savunmuştu.

Hakkında ortaya atılan iddiaların ardından ölüm tehditleri aldığını söyleyen Edathy, kendisine yöneltilen suçlamalar ve Federal Suç Dairesi (BKA) üzerinde oluşan şüpheler hakkında meclis araştırma komisyonu kurulması durumunda, bu komisyona yardımcı olmaya hazır olduğunu bildirdi. Edathy, "Ge-

1998-2014 yılları arasında milletvekilliği yapan ve mecliste önemli görevler üstlenen Sebastian Edathy, soruşturma devam ederken basına açıklamalarda bulunan yargı makamlarını “masumiyet karinesi” ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle eleştirmiş ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

7


Edathy’e porno soruşturması Almanya’da eski İçişleri Bakanı Hans Peter Friedrich’in, Edathy hakkındaki çocuk pornografisi soruşturmasını SPD’lilere söylemesine ilişkin savcılığın inceleme başlattığı belirtildi.

H

ristiyan Birlik partileri CDU/CSU ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasındaki koalisyon hükümetinde Gıda ve Tarım Bakanı olan Friedrich’in Almanya’da sağlık sorunlarını gerekçe göstererek milletvekilliğinden istifa eden SPD’li Sebastian Edathy hakkındaki Hannover Savcılığının yürüttüğü çocuk pornografisi soruşturmasını SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel’e ekim ayında ilettiği iddiası tepkilere neden oldu.

rinde arama yapıldığı belirtilen Edathy, sosyal paylaşım sitesinde yaptığı açıklamada, çocuk pornografisiyle ilgili yazılara sahip olduğu veya bunları temin ettiği iddiasının gerçek dışı olduğunu belirtmişti.

Kamu hukukçusu Ulrich Battis, bakanın tutumunun soruşturmanın gizliliği ilkesine ters hareket ettiğini bildirdi. Bakanın eski sözcüsü Jens Teschke de Friedrich’i savunarak bu iddiaları reddetti. Teschke, Friedrich’in o dönemde Edathy hakkında cezai bir durum gerektirmediği için bu bilgiyi paylaşmakta sakınca görmediğini bildirdi.

Edathy, geçen yasama döneminde, Almanya’da 2000-2007 yıllarında 8’i Türk 10 kişiyi öldürmekle suçlanan aşırı sağcı “Nasyonalsosyalist Yeraltı” (NSU) terör örgütü ile ilgili Federal Meclis Araştırma Komisyonu’nun başkanı olarak ülke genelinde tanınmıştı.

Milletvekilliğinden istifa etmesinin hemen ertesi günü savcılık, Edathy’nin Rehburg kentindeki evinin yanı sıra Nienburg ve Stadthagen ve Berlin’deki ofislerinde arama yaptığını duyurmuştu. Çocuk pornografisine sahip olduğu iddiasıyla evinde ve ofisle-

Suç teşkil edecek davranışta bulunmadığını ifade eden Edathy, evinin spekülasyon üzerine aranmasından, yerel basın mensuplarının da olay yerinde bulunmasından dolayı suç duyurusunda bulunacağını kaydetti.

Aşırı sağcılıkla mücadele konusunda çalışmalar yapan Edathy, 2005-2009 yıllarında da Federal Meclis İçişleri Komisyonu’nun başkanlığını yürütmüştü. Aşağı Saksonya’nın Nienburg-Schaumburg seçim bölgesinden Federal Meclis’e seçilen Edathy, Federal Meclis’e ilk kez 1998 yılında girmişti.

’’ProNRW’’ sahte imza ibraz etmiş Aşırı sağcı parti seçimlere katılmak için sahte imza ibraz etmiş.

M

ayıs ayında gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinden aday göndermek isteyen partilerin vatandaşlardan en az 2 bin imza toplamaları gerekiyor. Aşırı sağcı ProNRW partisi ise resmi verilere göre toplam 4 bin 600 imza toplamış gözüküyor. Ancak bu imzalar hakkında ortaya atılan iddialar partiyi zora sokacağa benziyor. İddialara göre imzaların bir kısmı sahte. Soruşturmayı yürüten Hagen Savcılığı geçtiğimiz hafta ev baskınları yaptı ve elde edilen belgeler incelendi. Parti tarafından daha önce gerekli makamlara sunulan imza-

ların bu makamlardaki denetimlerde şüpheyle karşılandığını, zira bu imzaların pasaporttaki imzalarla uyuşmadığı ortaya çıkmıştı. Görevliler ise şüpheye binaen imzası bulunan kişileri telefonla aramış, bu şahıslar ise böyle bir imza atmadıklarını söylemişlerdi. Aynı iddia diğer ırkçı parti ‘Republikaner’ hakkında da söz konusu. Der Spiegel’in haberine göre ProNRW yetkilileri kendilerinin sahte imza attıklarına dair iddiaları yalanlarken, Republikaner yetkilileri de bu iddiayı inceleyeceklerini söylüyorlar. AP seçimleri 25 Mayıs tarihinde yapılacak.

Oğlunu yanında çalıştırana 6 ay hapis cezası Almanya’nın Münih kentinde Sosyal Demokrat Parti (SPD) milletvekili Harald Güller, üvey oğlunu parlamentoda iki ay yanında çalıştırdığı için 180 gün hapis cezasına çarptırıldı. Güller’in cezası para cezasına çevrildi.

A

lmanya’nın Bavyera Eyalati’nde milletvekillerinin birinci derece yakın akrabalarını yanında çalıştırmaları ile ilgili yasayı hazırlayanlar arasında bulunan Sosyal Demokrat Parti (SPD) milletvekili Harald Güller, eşinin ilk kocasından olan oğlunu iki ay Bavyera Parlamentosu’nda yanında çalıştırdığı için ceza aldı. SPD’li politikacı Harald Güller, üvey oğlunu yanında çalıştırdığı gerekçesiyle 180 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme cezayı günlüğü 150 Euro’dan 27 bin Euro para cezasına çevirdi. Güller’in üvey oğlu 2009′da iki ay boyunca Bavyera Parlamentosu’nda internet sayfalarını düzenledi ve Güller’in günlük işleriyle ilgilendi.

8

Güller’in üvey oğluna bu çalışmaları karşılığında iki ayda 6 bin 100 Euro ödendi. Bu iki aylık çalışma vergilerle birlikte parlamentoya toplam 7 bin 500 Euro’ya mal oldu. Milletvekillerinin birinci derece yakın akrabalarını yanında çalıştırmaları ile ilgili yasayı hazırlayan komisyonda görev yapan Harald Güller, “Üvey çocukların da yasa kapsamına alınması konusu hiç geçmemişti. Bu nedenle üvey oğlumun birinci derece akraba sınıfına gireceğini düşünemedim. Zaten olay ortaya çıkar çıkmaz bu parayı derhal parlamento kasasına geri ödedim.” dedi. Bavyera’da 2000 yılından beri milletvekillerinin birinci derece yakın akrabalarını yanında çalıştırmaları yasak.


Anayasa Mahkemesi’nden AP seçimleri kararı Alman Anayasa Mahkemesi, AP seçimlerinde yüzde 3 barajını iptal etti.

F

ederal Anayasa Mahkemesi Mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimi öncesi önemli bir karar vererek yüzde 3 barajını anayasaya aykırı buldu.Bu kararla küçük partilerinde AP’ye temsilci göndermesinin önü açıldı. Mahkeme üyeleri yüzde üç barajının partiler arasında eşitlik ilkesine aykırı olduğuna ve barajın AP’nin işlevini yerine getirmesi için şart olmadığına hükmetti. Mahkeme, AP’nin kurumsal bir yapısı olduğunu ve Alman Federal Parlamentosu gibi hükümet kurulması için yeter çoğunluk elde etme gibi bir durumun söz konusu olmadığını kaydetti. Federal Anayasa Mahkemesi’ne aralarında Korsanlar Partisi, Hür Seçmenler ve aşırı sağcı parti NPD’ninde olduğu 19 küçük parti ve binden fazla vatandaş başvurmuştu. Korsanlar Partisi Başkanı Thorsten Wirth, “Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla gelecek beş yılda da yüzde 5 baraj nedeniyle birçok seçmenin oyu çöpe gitmemiş olacak.” diyerek mutlu olduklarını ifade etti. Korsanların AP liste başı adayı Julia Reda, iktidar partilerinin karara şaşırmamaları gerektiğini söyledi. SPD Parlamento Grubu Başkanı Thomas Oppermann, barajın kaldırılmasıyla

AP’deki çoğunluğun kaybolacağını ileri sürdü. Karara saygılı olduklarını ve yasa koyucuların kabul etmesi gerektiğini söyleyen Oppermann, “Parlamentoda ayrışmanın önüne geçmemiz gerekiyor. Almanya’daki aşırı partilerin yeni seçilecek AP’de yer almamaları için gayret edeceğiz. Demokratik partilerin başarıları için kampanya yürüteceğiz.” dedi. Birlik partileri CDU/CSU da Anayasa Mahkemesi kararından memnun olmadıklarını ama kabul edeceklerini açıkladı. CDU ve CSU Grup Başkan Vekilleri Herbert Reul ve Markus Ferber, “Bu karara tahammül edeceğiz. Almanya’dan hiçbir aşırı güç AP’de yer bulamamalı. Bu kabul edilebilir bir durum değil.” açıklamasında bulundu. Federal Adalet Bakanı Heiko Maas (SPD), mahkemenin kararının Almanya federal seçim kanununu etkilemeyeceğini söyledi. Maas, AP’de hükümet kurulması gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve bu nedenle yüzde 3 barajının kaldırılmasını etkilemeyeceğini kaydetti. Adalet Bakanı, Almanya’daki yüzde 5 barajı uygulamasında bir değişiklik söz konusu olmayacağını kaydetti.

Farklı cinsel yönelimlere hoşgörü dersi tartışması Almanya’nın Baden-Württemberg (BW) eyaletinde Yeşiller-SPD Hükümeti’nin 2015’ten itibaren okullarda ‘farklı cinsel yönelimlere hoşgörü’ çerçevesinde uygulamaya koymak istediği ders planına gösterilen yoğun tepkilerin ardından hükümet geri adım attı.

E

yaletin başbakanı Winfried Kretschmann (Yeşiller) kamuoyunda rahatsızlık oluşturan müfredat çalışmasıyla ilgili gereken düzenlemenin yapılacağını açıkladı.

Kretschmann, “Kültürlerarası savaşları önlemek için elimizden geleni yapacağız. Müfredat değişimi ile ilgili hazırlanan taslak yeniden gözden geçirilecek rahatsızlığa sebep olan ifadeler düzeltilecek. Herkes çocuğunu güvenle okula gönderebilir. Okullar çocukların düşünmelerini ve önemli kararları kimsenin etkisi altında kalmadan vermelerini teşvik eder.” dedi. Başbakan ayrıca, ders planına sert tepki gösteren ve öğrencilere bu yolla ideolojik bir görüşün aşılanmak istendiğini iddia

eden kiliselerle de görüşeceğini belirtti. CDU Eyalet Meclisi Milletvekili Georg Wacker ise eğitim bakanını eleştirdi. Wacker, “Haftalardır devam eden tartışmalar Eyalet Eğitim Bakanı Andreas Stoch’un (SPD) ne kadar başarısız olduğunun göstergesidir. Bakanın çalışmaları eyalette kutuplaşmaya yol açtı. Söz konusu ders planı nedeniyle insanlarda korku ve tedirginlik oluştu.” dedi. Ders planına karşı Realschule öğretmeni Gabriel Stängle online imza kampanyası başlatmış ve söz konusu kampanyaya 193 bin kişi destek vermişti.

9


B.A.T.I.’nın yeni yüzü

T

ürkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklemek ve Berlin’de yaşayan Türkiye kökenli kişilerin bu konudaki duyarlılığını arttırmak amacıyla 2003 yılında kurulmuş olan Berlin Avrupalı Türkler İnsiyatifi B.A.T.I. e.V.’da başkanlık görevine Nihat Sorgeç getirildi. Daha önceki yıllarda pek çok farklı kurumlarda önemli görevlerde bulunan Sorgeç, bu görevlerde edindiği bilgi, birikim ve tecrübelerini şimdi B.A.T.I. faaliyetlerinde değerlendirmek istiyor. Sorgeç’in önderliğindeki B.A.T.I.’nın ilk tartışma toplantısı Türkiye-AB ilişkileri üzerindeydi. Freien Universität Berlin Siyasal Bilimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Alpaslan Yenal ve ekonomi uzmanı Prof. Dr. Orhan Kocagöz’ün konuşmacı olarak katıldığı toplantıyı Berlintürk yerinde takip etti.

Berlintürk – Sayın Nihat Sorgeç, Berlin Avrupalı Türkler İnsiyatifi (B.A.T.I.) Yönetim Kurulu Başkanı olarak, kurumun önümüzdeki dönem planlarını bize anlatır mısınız? Nihat Sorgeç – “B.A.T.I.” derneğimiz 12 yıldır, biz Avrupa’da yaşayan Türklerle ilgili pek çok konuya değinmiştir. Bu çerçeve içinde özellikle güncel ve bizi gerek duygusal, gerek ekonomik, gerekse sosyal olarak ilgilendiren konularda uzmanları bir araya getirmiş ve konunun olumlu ve olumsuz bütün yönleriyle mümkün olduğunca bizi bilgilendirmiş ve aydınlatmıştır. Bu çerçeve içinde, arkadaşlarımızın talebi neticesinde, ben bu görevi seve seve üstlendim. B.A.T.I. olarak, özellikle Türkiye’yi yakından ilgilendiren konularda bu gibi organizasyonları, gerek Avrupa Akademisi ortaklığında, gerekse diğer ortaklarımızın da katılımıyla, Türkiye kökenli ve Alman arkadaşlarının beğenisine sunacağız. Bu yıl toplam 5-6 etkinlik daha gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Etkinliklerimizdeki temel nokta tabi ki Türkiye’yi direkt ilgilendiren konular olacak. Nihai hedefimiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği içerisine tam üyelikle katılımını sağlamak ve bu sürece destek olmaktır. Biz Avrupalı Türkler olarak, zaten bir parçası olduğumuz Avrupa Birliği’nde artık Türkiye’yi de görmek istiyoruz. Türkiye ile AB arasındaki bu uzatmalı sözlülüğün sona ermesini ve artık tarafların nişanlanmasını ve hatta evlenip beraber bir yuva kurmalarını temenni ediyoruz.

“Amacımız yapıcı olmak” BT – Türkiye’nin AB üyeliği ve Avrupa’daki Türklerin durumu, son dönemde Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Brüksel ve Berlin ziyaretleri sonucu tekrar alevlenen tartışmalar. B.A.T.I.’nın bu konuda büyük bir sorumluluğu var. Kurumunuzun bu konular hakkındaki düşüncesi nedir?

Nihat Sorgeç N.S. – Bizim B.A.T.I. olarak buradaki amacımız, Türkiye’de yaşanan ya da Türkiye’yle ilgili yaşanan gelişmeleri burada yaşayan Avrupalı Türklere, bir Avrupa perspektifi içerisinde farklı bir gözle sunabilmek. Yapılan konuşmaları, verilen demeçleri incelemek, analiz etmek, bazen övmek, bazen eleştirmek yoluyla gündemdeki konulara katkı sunmak istiyoruz. Bizden de istenen zaten kurum olarak bu yönde çalışmalar yapmamız. Bizim toplum olarak, burada yaşayan bireyler olarak gelişmeler karşısında aktif bir rol alarak öneri, teklif ve eleştirilerimizi sunmamız gerekiyor. Hedefimiz yapıcı olmak ve buradaki hassasiyetleri ileri taşımak. Beklentimiz ise, bizim de burada Türkiye’ye yönelik konularda bazı fikirlerimiz oluşsun ve bu düşüncelerimiz dikkate alınsın.


Berlintürk – Orhan Bey, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği fikri gerçekleşirse, bunun ekonomik yansımaları neler olacaktır? Orhan Kocagöz – 2005 yılında Türkiye ile AB arasındaki müzakereler başladığında, Türkiye’de yatırımların arttığını görmüştük. Bir üyelik durumunda, bu yatırımların sayısı daha da artacaktır. Bir başka avantaj ise, kesin üyelik durumunda Avrupa Birliği bütçesinden doğrudan gelen yöresel destekler olacaktır. Bu iki sebepten, AB üyeliği Türkiye’ye oldukça faydalı olacaktır. BT – Peki, şu anki durumda AB’nin Türkiye’ye ekonomik katkısı nedir?

Orhan Kocagöz

O.K. – Ekonomik açıdan Türkiye zaten kısmen AB’nin bir parçası diyebiliriz. Bu noktada Birlik’in pek çok faydasını görüyoruz. Bunun yanında Avro bölgesinden de bazı destekler geliyor. Ama tabi bunlar projelere bağlı destekler. Örneğin atık su projeleriyle ilgili, daha önce başka aday ülkelerde olduğu gibi, Birlik’e hazırlık sürecinde zaten gelmekte olan yardımlar var. Bunu her zaman göremeyebiliriz ama şu an Türkiye’nin bu fonlardan ciddi biçimde yararlandığını söylemek mümkün.

BT – Sizin AB-Türkiye ilişkilerinin ekonomik boyutuna olan ilginizi anlatır mısınız? O.K. – Ben Hochschule für Ökonomie und Management’te işletme dersleri veriyorum. Bir işletmeci olarak, ister istemez ekonomi ile de yakından ilgilenmek zorundayım. Burada yaşayan Türk vatandaşları veya Türkiye kökenli Alman vatandaşları bir şekilde Avrupa Birliği ve AB-Türkiye ilişkileri hakkında fikir sahibi olmak, hatta uzman olmak zorundalar. Ben de bir işletmeci olarak, bu işin ekonomik boyutunu araştırıyorum bir süredir. BT – Avrupa Birliği üyeliğinin ekonomik olarak çok cazip yanları var. Sizce Türkiye’de insanlar bu konuda yeterince bilinçlendiriliyor mu? Türkiye hükümeti bu konuda yapması gerekenleri yapıyor mu? O.K. – Türkiye’de AB üyeliği sürecini halka indirmek oldukça zor bir konu. Bunu Almanya’da görüyoruz. Almanya hali hazırda AB üyesi olmasına rağmen, burada yaşayanlar Birlik onlara neler getiriyor bilemiyorlar ve daha çok AB’nin negatif yönlerini öne çıkarıyorlar. Dolayısıyla, üye olmayan bir ülke olarak Türkiye’de halka AB’nin ekonomik faydalarını sadece tamamlanmış projelerden gösterebiliriz diyebilirim.

Berlintürk – Sayın Yenal, Avrupa Birliği ve Türkiye konusunda pek çok çalışmanız var. İnsanlara bu süreci anlatmaktan artık yoruldunuz mu, yoksa sizce süreç hala dinamik mi ve sizi heyecanlandırıyor mu? Alparslan Yenal –Yorulmadım ve yorulmayacağım. Çünkü Türkiye’nin Avrupa politikası bir hükümet politikası değildir, devlet politikasıdır. Türkiye için AB üyelik süreci, benim düşünceme göre, bir modernizasyon projesi ve Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğünün daha çok benimsenmesi için bir final hedeftir. Yorulmayacağım, çünkü bu süreçte gördüğümüz birçok şey bence yapıcı oldu. Biz ilerleme raporlarına genelde kızıyoruz, “yanlış gördüler” ya da “iletişim eksikliği olmuş” diyoruz. Fakat, bu raporlarda öz olarak kalıcı eleştiriler de var. Bu eleştirileri ciddiye alırsak, politikaya onları konu edersek, böylece toplum olarak demokrasi, insan hakları ve hukuk alanlarında koyduğumuz hedeflere daha sağlıklı bir şekilde ulaşmış olacağız. Onun için de, ben de yorulmam ve yorulmayacağım.

Alparslan Yenal


Gauck aşırı sağcılara ’üşütük’ dedi Aşırı sağcılara ’üşütük’ diyen cumhurbaşkanı hakkındaki suç duyurusu inceleniyor.

A

lman Federal Anayasa Mahkemesi, ırkçı NPD partisinin Cumhurbaşkanı Joachim Gauck hakkında yaptığı suç duyurusunu değerlendiriyor.

vistlerini mi kastettiği sorulduğunda, ’’Medyadaki haberler makul şekilde değerlendirildiğinde bu sorunun kendiliğinden cevap bulacağı’’ cevabını vermişti.

Joachim Gauck, Ağustos sonunda bir okulda yaptığı konuşmada, mülteci karşıtı gösterilerle ilgili olarak, ’’Sokağa çıkan ve bu üşütüklere hadlerini gösteren vatandaşlara ihtiyaç var.’’ demişti. Gauck, ’üşütükler’ nitelemesiyle NPD üyelerini ve akti-

Geçen sene 22 Eylül’deki genel seçimden önce açılan dava başvurusu ise dün itibariyle değerlendiriliyor. Böylece Almanya’da ilk kez bir cumhurbaşkanının konuşması ’tarafsızlık ilkesinin ihlal edilmesi’ açısından Anayasa Mahkemesi’nce ele alınıyor.

Yine yangın, yine ölen göçmenler Almanya’nın Hamburg şehrinde çıkan yangında 30 yaşlarında bir anne ile iki çocuğu yanarak can verdi.

D

ört katlı binada çıkan yangında üç kişi hayatını kaybederken, beşi ağır olmak üzere 15 kişi de yaralandı.

Görgü tanıklarının ifadelerine göre binanın koridorunda yıldırım düşmesine benzer bir patlama meydana geldi. Yangın sebebiyle binanın koridorları duman içinde kalırken, alevler kısa sürede çatı katına kadar ulaştı. Hamburg İtfaiyesi Basın Sözcüsü Martin Schneider, itfaiyenin yangın yerine geldiğinde binada oturan yaklaşık 20 kişinin pencerelerde olduğunu belirterek, çoğunun merdivenle bazılarının da binanın girişinde oluşturulan güvenlik koridoru sayesinde kurtarıldığını ifade etti. Ölümlerin daha çok duman zehirlenmesinden olduğu tahmin edilirken, Schneider tüm dairelerde duman detektörü olduğunu belirtti. Binada oturanların tamamını Afganistan, Bulgaristan, Pakistan kökenli yabancılar oluştururken, giriş katında oturan Suriyeli bir ailenin ise yangın sırasında evde olmadığı anlaşıldı. İlk incelemelere göre elektrik kutusundan çıktığı tahmin edilen yangının nedeninin ortaya çıkarılması için Hamburg Kriminal Dairesi geniş çaplı inceleme başlattı. Sadece mültecilerin kaldığı binada yangının koridordaki çocuk arabasından çıkmış olabileceği de göz önünde bulundurulduğu için kundaklama üzerinde de duruluyor. Yangın sonrası inceleme başlatan Hamburg Polisi ve savcılığı kundaklama ihtimali üzerinde duruyor. Yangının çıktığı sıra-

12

da binada kalan mülteciler için giriş koridorunda bulunan çocuk arabasının yangına neden olabileceği üzerinde yoğunlaşan uzmanlar, yangının çocuk arabasında başlamasının kundaklama ihtimalini güçlendirdiğini belirtiyor. Konuyla ilgili polis sözcüsünün verdiği bilgiye göre yangının bozuk elektrik kutusundan çıkmadığı kesin olarak ispatlanmadı ve inceleme devam ediyor. Beş katlı binada çıkan yangında çatı katta bulunan Pakistanlı bir anne ile iki oğlu üç kişi hayatını kaybetmişti. Beşi ağır olmak üzere yaralı 15 kişinin hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınırken, duman zehirlenmesi gibi yangını hafif yaralarla atlatanlar ise olay yerine gelen sağlık ekibi tarafından ayakta tedavi edilmişti. Üç kişinin hayatını kaybettiği yangın uzmanlara göre son yıllarda yaşanan en acı yangın olarak nitelendiriliyor. Yangın sonrası bina önünde toplanan yaklaşık 200 kişi hayatını kaybedenler için anma programı düzenledi. Bu arada Hamburg İtfaiyesi daha geçtiğimiz hafta kritik yangınlarda daha hızlı müdahale etmek için konsept değişikliğine gitmişti. Yeni uygulamanın başarılı olduğunu belirten bir itfaiye yetkilisi, bu sayede daha büyük bir felaketin önüne geçildiğini söyledi. Vatandaşlara uyarı yapan itfaiye yetkilisi böyle durumlarda kapıları kapalı tutarak bulundukları dairenin içinde yardım beklemelerini tavsiye etti.


Berlin Duvarı’ndan beri en büyük kriz: Ukrayna

A

lmanya, Ukrayna kriziyle birlikte Berlin Duvarı’nın yıkılışından 25 yıl sonra en önemli dış politika krizini yaşıyor. Rusya’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne asker yığması ve Ukrayna’yı tehdit etmesi Avrupa’yı biranda “Eski Soğuk Savaş günlerine mi dönüyoruz?” endişesiyle baş başa bıraktı. Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan kriz bir anda Almanya’nın dış politika krizi haline geldi. Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Avrupa, Berlin Duvarı’nın yıkılışından bugüne en büyük krizini yaşıyor.” sözleriyle Rusya’nın Kırım hamlesi ve savaş tehdidiyle ilk defa Soğuk Savaş günlerinin hatırlandığını ifade etti. Kısa süre önce Almanya’da yeni hükümet kurulmuş başta Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Başbakan Merkel ve Dışişleri Bakanı Steinmeier olmak üzere federal hükümet Almanya’nın yeni dış politika stratejisinden bahsetmişlerdi. Almanya “çekingen ve mesafeli duruşundan vazgeçip “aktif dış politika” izleyecekti ve kriz bölgelerinde daha fazla sorumluluk alacaktı. Ukrayna kriziyle Almanya yeni dış politika stratejisini bu kadar etken test edeceğini tahmin etmiyordu. Ukrayna’da batı yanlısı muhalefeti yakından destekleyen ve geçtiğimiz haftalarda Berlin’de muhalif liderler Vitali Klitschko ve Arseniy Yatsenyuk’u kabul eden Merkel, Almanya’nın ve Avrupa Birliği’nin yanlarında olacağını açıklayarak önemli bir mesaj veriyordu. Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier’de Kiev’de devrik lider Viktor Yanukoviç ile muhalifler arasında barış anlaşması imzalanmasında önemli rol oynamış ve Alman medyasında “Steinmeier otoritesini gösterdi.” yorumlarına neden olmuştu. Her şey yolunda giderken Yanukoviç’in Rusya’ya sığınması ve Rusya’nın Kırım’a asker yığması Almanya’nın planını alt üst etti. Alman dış politikası Rusya’nın hamlesini hesap etmeyerek kendini doğrudan krizin içinde buldu. Merkel, iki gün içinde birçok defa Putin ile telefonlaşarak olası savaş tehdidinden

vazgeçirmeye çalıştı. Avrupa Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (AGİT) ve Avrupa Konseyi öncülüğünde uluslararası bir komisyon kurulması teklifini iletti. Ukrayna’da Rus azınlıklar başta olmak üzere azınlıkların dinlerini ve dillerini yaşatma, kültürel haklarını koruma altına alma garantisi verdi. Merkel, Rusya’ya karşı yaptırım yerine silahlara sarılmamak için zaman kazanmaya ve sakinleştirmeye çalışıyor. Alman dış politikası önemli bir sıvandan geçiyor. Yeni aktif dış politika stratejinin başarılı olup olmayacağı ve Avrupa’nın tekrar Soğuk Savaş psikolojisine dönüp dönmeyeceği Rusya’nın göstereceği tavra bağlı.

Sie benötigen psychiatrische Hilfe und umfassende Behandlung in einem multiprofessionellen Team? Sie wollen eine stationäre Aufnahme durch rechtzeitige Krisenintervention verhindern? Dann wenden Sie sich an unsere Psychiatrische Institutsambulanz (PIA). Unser Team aus Ärzten, Pflegepersonal, Psychologen, Sozialarbeitern und Ergotherapeuten ist gerne für Sie da. Zum Behandlungsspektrum gehören Schizophrenien, affektive und schizoaffektive Störungen, schwere Persönlichkeitsstörungen, chronifizierte Suchterkrankungen und die Behandlung von Psychotraumata. Ein Schwerpunkt stellt das Behandlungsangebot für Patienten mit Migrationshintergrund dar.

Öffnungs- und Sprechzeiten: /// Montag: 10.00 – 18.00 /// Dienstag: 08.00 – 19.00 /// Mittwoch: 10.00 – 14.30 /// Donnerstag: 08.00 – 19.00 /// Freitag: 08.00 – 16.00 Telefon: (030) 23 11 - 21 20 Psychiatrische Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-Krankenhaus Psychiatrische Institutsambulanz (Josefshaus, 5. Etage; mit Aufzug) Ärztliche Leitung: PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak Große Hamburger Straße 5–11, 10115 Berlin E-Mail: st.hedwig@alexius.de Internet: www.alexianer-berlin-hedwigkliniken.de

13


Aynur Boldaz M

asal ya da şiir benzeri bir yaşam öyküsü mü bu?

Soru Aynur Boldaz’ın başarı merdivenlerini bir bir tırmandığını öğrenenlerden geliyor. Soru yerinde mi acaba? Keza, Tunceli’nin ücra bir köyünde 13 kardeşten dördüncüsü olan, ilkokul mezunu Boldaz’ın Avrupa’nın en önemli başkenti Berlin’de çok sayıda başarı ödülüne sahip olması gerçeği somut. Boldaz’ın pratik ve kıvrak zekâya sahip olduğunu daha ilk görüşte kavramamak mümkün değil. Eğitim ileri eğitim geri. Evlilik yoluyla henüz 18 yaşında Berlin’e gelen Boldaz, Amerika Birleşik Devletleri’nde olsa “destan yazan kadın” sıfatıyla anılırdı herhalde. Avrupa Aynur Boldaz’a neredeyse her iki yılda bir ödül vererek, ona “Seni Takdir Ediyoruz” yaklaşımını gün yüzüne çıkarıyor. Temizlik işiyle başladığı çalışma hayatı, Boldaz’ı çalışkanlığı ibretlik olduğu için mütemadiyen ödüllendiriyor. Tek başına yola çıktığı işverenlik serüvenine, yanında yaklaşık 600 kişiye de istihdam sağlayarak iradeli ve dirayetli bir şekilde devam ediyor Aynur Boldaz. Başbakan Angela Merkel’le iş yemeği toplantısında “Kadınları işveren olmaya teşvik edecek ve başarıya götürecek yolun” tarifini yapan Boldaz, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le aynı uçakta başarılı işveren olarak seyahat ediyor. Boldaz, Hıristiyan Demokrat Parti (CDU)’nun bina temizlik işini alan ilk Türk. Boldaz, 2014 yılında da ödül maratonunu sürdürüyor. Almanya Boldaz’ı “Yılın En İyi Kadını” unvanıyla ödüllendiriyor. Berlintürk Mart sayısı için biz de Aynur Boldaz’la hem özel hayatını hem de iş yaşamını mercek altına aldık.


“Benim Türkiye’deki müşterilerim Almanlar. Biz Türkler hareketliyiz. Canlıyız. Çok yer değiştiririz. Benim Almanlarda önemsediğim yan ise kaliteye önem vermeleri, işi hızla bitirmektense ağır ama düzgün yapmaları.”


A.B. - Berlin’de bankalar bizde. Bankaların temizliğini yapıyoruz. Birkaç bauhaus bizde. Çok syıda ofis, resmi daire, büyükelçilik ve konsolosluk bizde. Türkiye’de tüm medya markt ve Satürn’ler bizde. Türkiye’de de resmi çok sayıda binanın temizliğinin yanısıra, Türkiye AB binası bizde. Özetle, Türkiye’deki Avrupalı şirketlerin pek çoğunun temizliği bizim şirkete bağlı. BT - Neden Türkiye? A.B. - İki kültürlü olmamız, iki dilli olmamız bizim için büyük bir avantaj. İki ülkeye ait olmamız bizim zenginliğimiz. Türkiye’de bizim branşlarımız daha yeni yeni oturmaya başlıyor. Biz burada 3 buçuk yıl meslek eğitimi veriyoruz. Türkiye’de bu da yok. Verdiğimiz eğitimler çok yoğun. Kaliteli. Biz bunu Türkiye’ye taşıdık. Almanya’daki disiplinli alt yapımızı Türkiye’ye taşıdık. Türkiye’de iş ortamı yoğun ve iş imkanı çok fazla. Ama Türkiye’de yetişmiş personel bulmak çok güç. Türkiye bu alanda personel olayının ciddiyetinden biraz uzak. Bulduğumuz personeli elimizde tutmak için çok büyük mücadele veriyoruz. BT - İşveren olarak kadın olmak sizce bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı? A.B. - Ben şahsen büyük zorluklar yaşadım. O dönemler kızım çok küçüktü. Hem işe gitmek hem de onun tek başıma bakımını sağlamak kolay değildi. Kadın olmak ve de işyeri sahibi olmak bence çok avantajlı. Sorumluluk taşıyoruz. Kadının sorumluluk anlayışı daha da yoğun. Ancak, öte yandan aslında kadın ile erkek arasında hiç bir fark görmüyorum işveren olarak. Hatta bana göre işverenlerin kadın olması çok daha avantajlı. Berlintürk - Siz “ Yılın En İyi Kadını” ödülüne layık görüldünüz. Bu ödül Charlottenburg- Wilmersdorf eski belediye başkanı adına verilen bir ödül. Bir kadının üstlendiği sorumluluklar adına verilen bir ödül. Bu ödülün size verilme gerekçesi ne? Bunu bize anlatabilir misiniz? Aynur Boldaz - 2011 yılında Yılın İş Kadını seçilmiştim. Bu ödül işyerinde çalışanlara verilen değer baz alındığı için verilmişti. Aile destekleyicisi yanımız, işçilerin aynı zamanda özel hayatını da dikkate alıyor olmamız önem kazandı. 2005 ve 2006’da da bir kaç ödül daha almıştım. Bu ödüller beni çok mutlu ediyor ve de gidilen yolun doğru olduğunu onaylıyor. BT- Forever Clean ne tür bir temizlik şirketi bize anlatır mısınız? A.B. - Bu şirketi ben iyi bir hazırlık dönemi sonrası kurdum. Şirket kurmak pek de o kadar kolay bir olay değil. Daha da önemlisi kuruluş aşaması sonrası asıl önemlisi hayatta kalabilmek ve uzun süre varlık gösterebilmek. Şirket 2000 yılında Berlin’de kuruldu. Türkiye’de aynı şirketi

daha sonraki yıllarda kurduk. Her iki ülkede de başarılıyız. BT - Şirket 14 yıl önce kurulmuş. Bu bir şirket için kısa bir zaman dilimi değil. Neden işveren olmak istediniz? A.B. - Ben normal temizlik elemanı olarak da çalışmaya devam eder ve de iş hayatımı sürdürebilirdim. Ama ileriyi düşündüm. Ben vizyon sahibi bir insanım. Kendimi sürekli yenileyebildim ve de ileriyi düşünebildim. Herkes işyeri açabilir. Ancak sorumluluk taşımak ve de bunu sürekli hale getirmek pek de o kadar kolay değil. İşveren olmak süreklilik ister. Sabır ister. Devamlılık ister. BT – Şirketinizi ilk kurduğunuz yıllardaki eleman sayısı ne kadardı. Şimdi kaç kişi istihdam ediyorsunuz? A.B. - İlk kuruluş yılında ben kendim tek başıma çalışıyordum. İş aldım ancak yalnız kendim gidip geldim işe. Sonra bir, iki kişi daha ekibe katıldı. Dört, beş kişi derken büyüdü. Şu an ise yaklaşık altı yüz civarında insan istihdam ediyoruz. BT - Sizin birlikte çalıştığınız şirketler hangileri?

BT - Size “başarı nasıl yakalanır?” diye bir soru soracak olsam… A.B. - Başarıyı yakalamanın temelinde sabır var. Sürekli yenilenmek lazım. Gelişen teknolojinin gerisinde kalmamanız lazım. Vizyon sahibi olmak da önemli bir etken. Bu tabi ki sadece benim başarım değil. Arkamda bir sürü personel var. BT - İyi bir işletmeci nasıl olunur? Aynur Boldaz bunu nasıl öğrendi? A.B. - Bir şirketi ayakta tutan en büyük etken finansmandır. Benim yanımda başından bu yana hep profesyonel personel çalıştı. Ben kendi personelime çok şey öğrettim. Muhasebeyi iyi bilirim. Benim yanımda çalışan personelle ben birlikte çok yol aldık. Piyasanın takibini her zaman çok iyi yaptık. Maliye, iş takibi, personel yönetimi... Ben tüm bunları el yordamıyla öğrendim. Bu nedenle ben kendi işyerim için hep, “Burası benim için bir üniversite” demişimdir. BT - Almanya’da 10 yıl öncesine kıyasla işletmecilik açısından değişiklik görüyor musunuz? A.B. - Şirketi kurduğum yıllarda, “Almanya’da kaç şirket var?”, “Bunlar na-


sıl hayatta kalabilmiş?”, “Hangi şirketlerle çalışıyorlar?”… Tüm bunları uzun süre araştırmıştım. O zaman bu alanda çalışan inanılmaz sayıda şirket vardı ve halen de var. Ancak şayet cesaret olmaz ise, o kişi o zaman o işi bırakacak. Yaptığınız işi çok sayıda şirket yapıyor olsa dahi sizin fark yaratmanız lazım ki siz tercih edilesiniz. Türkiye’de ise şöyle bir durum mevcut. Bizim branşta erkekler hâkim. Genelde patronların çoğu erkek. Kadınlar ise bu erkeklerin yanında çalışanlardan ibaret. Bende ise tam tersi. Benim Türkiye’deki müşterilerim Almanlar. Biz Türkler hareketliyiz. Canlıyız. Çok yer değiştiririz. Benim Almanlarda önemsediğim yan ise kaliteye önem vermeleri, işi hızla bitirmektense ağır ama düzgün yapmaları. Sakinlikleri. Anlayacağınız her iki ülke insanları arası biz sentez oluşturuyoruz.

du. Ben o zamanlar da kardeşlerime görev taksimi yapıyordum. Doğa ile baş başa çok güzel bir çocukluk yaşadım ve de bunun nasıl bir zenginlik olduğunu ancak şimdi anlayabiliyorum. 1987 yılında aile birleşimi ile Almanya’ya geldim. O zaman Berlin’in Neukölln ilçesinde oturuyorduk. O nedenle bu ilçenin benim için ayrı bir yeri var. Volkshochschule’de Almanca öğrendim. İnsan istedikten sonra yapamayacağı, başaramayacağı hiçbir şey yok. Ama tabi ki azim ve sabır zorunlu. BT - Tunceli’den Berlin’e... Bu sizin için nasıl bir dönüşüm oldu. Her iki kenti karşılaştırınca ne gördünüz?

BT - Aynur Boldaz ne zaman nerede doğdu?

A.B. - Tunceli modern bir kent. Tunceli’nin modern olması burada bazı şeyleri kolaylaştırdı tabi ki. Biz köyde modern koşullarda büyüdük. Berlin’e adapte olmakta çok da güçlük çekmedim ama elbette yine de bu da bir mücadele gerektiriyor. Ayrıca ayak uydurmak için bazı şeyleri göze almak gerekiyor. O ülkeyi hiç tanımamak oldukça zor. Dil bilmeyince de çok fazla önyargıyla karşılaşıyorsunuz. Kültürü kaybetme korkusu da oluşuyor. Aslında hiç kimse bir şeyini kaybetmiyor. Bu korkuyu yendiğiniz zaman önyargı da kalkıyor. O zaman her şey farklı bir boyut alıyor. Bu inanılmaz güzel bir şey. Sonraları girişimcilik seminerlerine katıldım. Bir takıcı dükkânı açmak istiyordum. İHK’ya danışmaya gittim. Danışmadaki bayan bana “sakın takı dükkânı açmayın” dedi. “Siz temizlik branşından geliyorsunuz. El kol hareketleriniz etkileyici. Temizlik şirketi kurun. Sonra takı dükkânı da açarsınız” demişti. Ben de onu dinledim.

A.B. - Ben 1968 yılında Tunceli’de dünyaya geldim ve 13 kardeşiz. Kalabalık bir aileden geliyorum. Bu da elbette organizasyon gerektiriyordu. Hangi kardeşin hangi işi yapacağına karar vermek gerekiyor-

A.B. - İş yeri kurarken ne istiyorum so-

BT - Bu iş aynı zamanda güven işi. Mesela bankalara giriyorsunuz. Enstitülere giriyorsunuz. Elemanlarınız giriyor. Oradan tek bir kalemin dahi eksilmemesi gerekiyor. Bu disiplini sağlamak güç mü? A.B. - Bu çok hassas bir konu. Biz yüzde 99 anahtarlı çalışıyoruz. Bankalar, ofisler ya da pek çok müşterimizin bizde anahtarı var. Bu da aşırı bir güven gerektiriyor. Bizim 14 yıllık geçmişimizde tatsız bir olay yaşanmadı. Karşılıklı güven zamanla gelişen bir durum. Büyük bir mutlulukla şimdiye dek bu alanda sorun yaşamadık diyebilmek çok güzel. Personelime güvenim sonsuz.

BT – Pek çok üniversite ve enstitü sizi, başarılı bir işveren sıfatıyla konuşmacı olarak davet ediyor. Sizce yeni iş hayatına atılanlar nelere dikkat etmeliler?

rusunun yanıtı ve kaynak önemli. Almanya’da da bir dolu dernek ya da üniversiteden bana konuşmacı olmam için davetler geliyor. Okullar da beni çağırıyor. Üniversiteyi bitirmemiş bir kişinin başarılı olması insanlara cesaret veriyor. BT - Engellilerle de çalıştığınızı biliyoruz? Bu düşünce nasıl gelişti? A.B. - Şirketi kurduğum yıllarda bana çok sayıda engelli bayan çalışmak için başvuruda bulunmuştu. Onlara şans vermek, onları motive etmek istiyordum. O konuda da iyi bir hazırlık yaparak, 2004’te bir engelli şirketi kurduk. 2004’ten bu yana benim şirketimin bünyesinde engelli projesi yürüyor. On yıldır bizde olan zihinsel engelli bir dolu eleman var. BT - Hiç pişmanlık duyduğunuz oluyor mu? A.B. - Hiç pişmanlık duymadım. Şirket sahibi olarak büyük bir sorumluluk taşıyorum. Yaklaşık 600 kişi bize bağlı. Ancak işveren profesyonelleştikçe sorumluluk daha da azalıyor. Şimdilerde benim görevlerim şirketi büyütmek, finansman sağlamak ve eğitimleri sağlamak. Şirket büyüdükçe ve oturdukça idari bölümü ön plana çıkıyor. BT - Almanya sizin için ne ifade ediyor? A.B. - Ben Almanya’yı çok seviyorum. Almanya’da severek yaşıyorum. Kendim zaten çok aktif bir insanım. Bankalar, siyaset ve buna benzer pek çok yerde bulunuyorum. Almanya size var olan haklardan yararlanma şansı tanınıyor. İşveren olarak rahatsınız, birey olarak rahatsınız... Aslında bu saatten sonra ben hangi ülkeye gidersem gideyim orada çok rahat edebileceğim. Dünya küçülüyor, sınırlar eriyor. Ben de bu eriyen sınırlar için de kendimi serbest hareket edebilen bir insan olarak görüyorum.


Yılda yarım milyon kaçak yolcu

A

lmanya’nın başkenti Berlin’de toplu taşıma araçlarında kaçak yolculuk yapanların sayısında geçen yıl artış kaydedildi. Berlin Toplu Taşıma İşletmesi (BVG) geçen yıl 500 binden fazla kişinin biletsiz yakalandığını bildirdi. Metro ve otobüslerde yakalanan kaçak sayısı 228 bin 727 olurken banliyö trenlerinde (S-Bahn) sayı 325 bin 600 olarak kaydedildi. Kaçak yolculuklar sebebiyle milyonlarca Euro maddi kayıp yaşandığına işaret eden BVG, kayıplarını azaltmak amacıyla bu yıl içinde kontrollerin sayısını daha da sıklaştıracak. Ayrıca kaçak yolculukların önüne geçebilmek için cezaların 60 Euro’ya yükseltilmesi talep ediliyor. Şu anda geçerli uygulama uyarınca biletsiz yakalanan yolcular 40 Euro ceza ödüyor. BVG toplu taşıma araçlarında yolculuk yapanların yüzde 3 ila 4’ünün kaçak hanesine yazıldığını ve bunların da işletmeyi yılda 20 milyon Euro zarara uğrattığını belirtirken, Berlin Banli-

yö Trenleri İşletmesi yıllık zararın yüzde 15 olduğunu kaydetti. KONTROLLER SIKLAŞACAK Belediye otobüsleriyle metrolarda şu anda 120 görevli bilet kontrolü yapıyor. Önümüzdeki dönemde bu sayı 140’a çıkarılacak. BVG Sözcüsü Markus Falkner, “Kontrolör ve kontrollerin sayısını artırmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. Yıllardır mücadele veriyoruz ama bu konuda olumlu bir sonuç elde edemiyoruz, kaçak yolcuların oranı azalmıyor.” dedi. Aynı şekilde banliyö trenlerinde de 72 kontrolör görev yapıyor. Bu sayı da arttırılacak. Toplu taşıma işletmeleri kaçak yolcular para cezalarını ödedikleri takdirde başka bir işlem yapmıyorlar ancak bir yıl içinde üç kez üst üste biletsiz yakalanan yolcular hakkında suç duyurusunda bulunuyorlar. Geçen yıl toplam 9 bin 3 yüz 93 yolcunun toplu taşıma araçlarına üç kez biletsiz bindiği saptandı.

Berlin’de konut kiraları yüzde 10 arttı

A

lmanya’nın başkenti Berlin’de konut piyasasında kiralık olarak sunulan konutlarda 2012’nin ekim ayı ile 2013’ün ekim ayları arasında geçen bir yıllık süre içinde yüzde 10 oranında artış meydana geldi. Satılık konut fiyatlarında ise artış yüzde 14 oranında gerçekleşti. Kira artışlarından en fazla kira yardımı alanlar etkileniyor. Berlin Yatırım Bankası IBB’nın konut raporuna göre Berlin’de 30 bin kişi kirasını ancak devletten aldığı yardımlarla ödeyebiliyor. Berlin Yatırım Bankası IBB’nın son emlak raporu başkentte kiraların en çok küçük konutlarda fahiş oranda yükseldiğini gösteriyor. Bunun nedeni başkentte ikamet eden bekâr çokluğuna bağlanıyor. Berlin’de kira artışları devam ediyor. Yeni açıklanan emlak piyasası raporuna göre kira artışları geçen yıl en fazla küçük konutlarda kaydedildi. Bu bağlamda kira yardımıyla geçinenlerin işi daha da zorlaştı. Berlin Yatırım Bankası (IBB) Başkanı Ulrich Kissing “2013 IBB Konut Piyasası Raporu’nu tanıtırken nüfus artışına paralel olarak Berlin’de boş konut sayısının giderek azaldığına işaret ederek, “Yükselen kiralar ile emlak fiyatları boş konut rezervlerinin tükenmesiyle doğru orantılıdır.“ dedi. Berlin’de konut piyasasında kiralık olarak sunulan konutlarda 2012’nin ekim ayı ile 2013’ün ekim ayları arasında geçen bir yıllık süre içinde yüzde 10 oranında artış meydana geldi. Satılık konut fiyatlarında ise pahalılık yüzde 14 oranında gerçekleşti. IBB’nın raporuna göre 2013’ün son çeyreğinde kira fiyatları metrekare başına 8,36 Euro’ya yükselirken satılık konutlarda ise metrekare fiyatı yaklaşık 2 bin 500 Euro olarak kayıtlara geçti. IBB’nın yaptığı araştırma için 69 bin satılık konut ile 96 bin kiralık konut değerlendirmeye alındı. Bu arada birçok kira-

18

lık konutun ilan vermeye ihtiyaç olmadan kiracısını bulduğu da bildiriliyor. Bu nedenle son IBB raporunda değerlendirmeye alınan kiralık konut sayısının bir önceki rapordan 2 bin kadar daha az olduğu belirtildi.

KÜÇÜK KONUTLAR DAHA PAHALI Yeni rapora göre 40 metrekareye kadar olan konutlarda kiralar fahiş bir şekilde yükseldi. 2012’nin son çeyreğinde ortalama metrekare kiraları 7,90 Euro iken 2013’ün üçüncü çeyreğinde metrekare başına 9,72’ye yükseldi. Küçük konutlardaki kiraların fahiş şekilde yükselmesi talebin büyüklüğü ile açıklanıyor. Küçük dairelere talep ise Berlin’de çok sayıda bekâr kişinin ikamet etmesinden kaynaklanıyor. Kiralar artınca bekârların çoğu daha küçük konutlara taşınıyorlar. Gelen haberlere göre büyüklüğü 60 ila 90 metrekare arasında değişen konutların kiraları şu sıralarda küçük konutlardan daha ucuz hale gelmiş durumda.

30 BİN KİŞİ KİRA YARDIMI ALIYOR Başkent Berlin’deki kira artışlarından en fazla kira yardımı alanlar etkileniyor. Berlin Yatırım Bankası IBB’nın konut raporuna göre Berlin’de 30 bin kişi kirasını ancak devletten aldığı yardımlarla ödeyebiliyor. IBB, kira yardımlarının artan kiralarla 2009 yılından bu yana eşitlenmediğini, bu nedenle kiralarını yardımlarla ödeyenlerin maddi sorun yaşadığını belirtiyor. Hartz 4 ile geçinen ailelerde de kira artışları sorun haline geldi. IBB, Jobcenter’lerin kiraların yüzde 97’sini ödediğini, dar gelirlilerin aradaki farkı ceplerinden ödemek zorunda kaldığını bildirdi.


Berlin’de gönüllü eğitim elçileri ağı kuruluyor

B

erlin Başkonsolosluğu çocukların eşit şartlarda eğitim görmelerini sağlamak ve eğitim başarılarını artırmak amacıyla velilerle iletişime girdi. Türk Evi’nde yapılan toplantıya Türkçe ve Türk Kültürü öğretmenlerinin ders verdiği okullara devam eden öğrencilerin velileri davet edildi. Başkonsolosluk velilerden oluşan bir gönüllü eğitim elçileri ağı oluşturmayı hedefliyor. Gönüllü eğitim elçisi olarak sorumluluk üstlenecek velilerle yapılan toplantıya Başkonsolos Başar Şen ve Eğitim Ataşesi Mustafa Çokyiğit ile birlikte Berlin Türk Veliler Birliği Genel Koordinatörü Turgut Üner katıldı. Örgütlü hareket etmenin önemini vurgulayan başkonsolos şöyle konuştu: “Alman eğitim sisteminde velilere büyük önem veriliyor. Okullar genelde velilerin taleplerini ciddiye alıp mümkün olduğunca olumlu yanıt vermeye çalışıyor ama bizim velilerimiz belki sistem hakkında bilgi sahibi olmadıkları için veya bazı önyargıları, iletişim bariyerlerini aşamadıkları için taleplerini söyleyemiyor. Ama biz veliler arasında koordinasyonu sağlayıp büyük gruplar oluşturabilirsek, şimdiye dek ifade edilemeyen talepleri dile getirip ihtiyaçlar doğrultusunda

hareket edilmesini isteyebiliriz.” Bu sayede çocukların hem eşit şartlarda eğitim alma amacına doğru yol almanın hem de iki dilli okulların açılmasını sağlamanın mümkün olacağını belirten Şen, “Bilgi olmadan ilgi olmaz. Toplantılar düzenleyerek hem iletişim ağımızı hem bilgimizi derinleştirip genişleterek daha güçlü hale getireceğiz.” dedi.

KÜLTÜRÜ TAŞIYAN DİLDİR Berlin Eğitim Ataşesi Mustafa Çokyiğit de Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri’nin önemine değindi. Çocukların Türkçe eğitimi almalarının hayati öneme sahip olduğuna işaret eden ataşe, bir milletin kültürünün gelecek nesillere aktarılmasında en önemli rolü oynayan unsurun dil olduğunu söyleyerek bu konuda yatırım yapılmasını istedi. “Bu yatırımı kısa vadede görmek mümkün değildir. Bunun sonuçlarını ancak 15-20 yıl sonra alırsınız.” diyen Çokyiğit, Eğitim Ataşeliği’nin ‘Veli Temsilcileri’yle yakın işbirliği içinde bulunacağını ve çalışmaları koordine edeceğini bildirdi.

Berlin ekonomisi umut veriyor

A

lmanya’nın başkenti Berlin’de bu yıl içinde ekonomik büyümenin yüzde 2 ile 2,2 arasında olması bekleniyor. Berlin Ticaret ve Sanayi Odası’nın (IHK), Potsdam, Cottbus ve Doğu Brandenburg Ticaret ve Sanayi Odası’yla birlikte yaptığı bir araştırmada ortaya çıkan sonuçlara göre Berlin’in ekonomisi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da olumlu gelişme kaydedecek, işverenlerin işlerinde iyileşme olacak, yatırımlar artacak, cirolarda yükselme kaydedilecek ve tüm bu gelişmelere bağlı olarak on binlerce kişiye istihdam imkanı doğacak. Ticaret ve Sanayi Odaları’nın işverenler arasında yaptığı araştırmada işverenler bu yıl ticari beklentilerinin geçen yıla kıyasla çok daha yüksek olduğunu söylediler. IHK Berlin’de on binlerce kişiye iş imkanı sağlanacağını müjdelerken, iş piyasasında ticaretten hizmet sektörüne, inşaat sektörüne kadar tüm sektörlerde iyileşme beklendiğini duyurdu.

VASIFLI İŞÇİLER BERLİN’İ SEÇİYOR Öte yandan Berlin’de ikamet ve yaşam giderleri diğer metropol kentlerle kıyaslandığında hala daha düşük olduğu için Berlin özellikle vasıflı genç işçiler tarafından tercih edilen bir kent haline geldi. Berlinli işletmelerin ülkedeki diğer eyaletlerden veya yurtdışından çok daha kolay eleman kazanabildiğini kaydedildi. Ernst &Young Danışmanlık Topluluğu (EY) Berlin Teşkilatı önümüzdeki yıllarda Almanya’da iyi eğitimli vasıflı elemana duyulan ihtiyacın artacağını ancak Berlin’in bu konuda zorlanmayacağını bildirdi. EY Berlin Başkanı Ulrich Plett, “Berlin Almanya’nın en cazip kenti haline geldi. Bu nedenle gençler Berlin’e taşınıyor. Berlin uluslararası bir kent, kreatif olduğu gibi Almanca diline hakim olmayanların da iş bulabildiği bir metropol“ diyerek istih dam olanaklarının genişlemesiyle öncelikle orta ölçekli şirketlerin Berlin ekonomisini ileriye taşıyan güç olacağını söyledi. Bu gelişmeler ışığında Berlin’de işsizler sayısının da azalması bekleniyor. Berlin’de işsizler sayısı geçen ay itibarıyla 214 bin 971 olarak kaydedildi. Bu 1991 yılından bu yana ocak ayında tespit edilen en düşük veri oldu.

19


TDU yeni yıl resepsiyonu

T

ürk-Alman İşadamları Birliği’nin (TDU) artık geleneksel hale gelmiş olan yeni yıl resepsiyonu bu sene de pek çok Berlinliyi bir araya getirdi. T.C. Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, Almanya’da siyasi hayatlarını devam ettiren Türkiye kökenli siyasetçilerden Dilek Kolat, Hakan Taş ve Turgut Altuğ gibi isimlerin yanı sıra, pek çok sanatçı ve iş veren de geceye katılanlar arasındaydı. TDU Berlin Başkanı Remzi Kaplan, Büyükelçi Karslıoğlu, Berlin eyaletinin Çalışma, Kadın ve Uyumdan Sorumlu Bakanı Dilek Kolat ve iş adamı Ahmet Tosun, gecede Berlintürk mikrofonlarının sorularını yanıtladı. Berlintürk – Remzi Bey, düzenlediğiniz bu organizasyon hakkında neler hissediyorsunuz? Remzi Kaplan – Ben gurur duyuyorum. Yönetimdeki arkadaşlarımızın çalışmasından ve toplumumuzdan gurur duyuyorum. Zaten, TDU’nun bu resepsiyonu artık geleneksel hale gelmiş bir organizasyon. Kültürün, eğitimin, politikanın, işverenin ve toplumumuzdaki diğer bütün güçlerin bir arada olduğu bir kutlama oluyor. Yıllar önce on kişiyle başlamıştık, şu an 750 kişi olduk. Sayın Bakanımız Dilek Hanım ve Sayın Büyükelçimizin de belirttiği gibi, TDU artık göz ardı edilemez bir güce ulaştı ve Almanya için de önemli bir yer tutuyor. Bu çalışmalarımız devam edecek. Tabi, benim de bu çalışmalarda çok fazla emeğim var ama ben öncelikle burada emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum.

BT – Remzi Bey, son olarak, siz burada ilk işverenlerdensiniz ve çok zorlu yollardan geçtiniz. Bize bu başarınızla ilgili bazı tüyolar verebilir misiniz? R.K. – Yaklaşık 40 yıldır ticaretin içerisinde olan biriyim. Pazarcılıkla başladım, en sonunda fabrika sahibi oldum. Ve tabi bu arada bazı zor yollardan geçtik. Bundan sonra ticarete atılmak isteyen gençlerimiz ya da arkadaşlarımız varsa, onlara benim verebileceğim en önemli tavsiye bulundukları şehirlerdeki ticaret ataşeliklerine ya da danışmanlık şirketlerine gidip mutlaka yardım alsınlar. Ve mümkünse bilenlere sorsunlar. O zaman, mutlaka başarılı olacaklardır. Bunu sırf TDU için de söylemiyorum, TDU gibi diğer pek çok kuruluşa da gidip bilgi almalarını tavsiye ediyorum.

BT - Yaptığınız konuşmada çok önemli konulara değindiniz. Son yılların TDU başkanı olarak, bize TDU içindeki değişimi ve Almanya’da yaşayan bu toplumda neler değiştiğini özetler misiniz? R.K. – Bizim burada yaptıklarımız belli. Ben bugünkü konuşmamda, 60’lı yıllarda Almanya’ya tahta bavullarla gelen birinci jenerasyonun yaşadığı bazı sıkıntılara ve ürettiklerine değinmek istedim. O zaman o insanlar belki kısa bir süre için Almanya’ya geldiklerini düşünüyorlardı ama o zaman, kendi çocuklarının ileride burada bakan olacağını, binlerce kişiyi iş imkanı sunacağını, yılda ortalama 40 milyar Avro ciro yapacağını bilemezlerdi. Oysa bugün bizim gücümüz sanatta, sporda, ekonomide, kısaca her alanda ve bugün Almanya’yı Almanya yapan bizleriz. Biz tahta bavullarla gelen birinci jenerasyonun emanetini aldık ve bir adım ileri taşıdık. Umarım bizden sonra gelecek üçüncü jenerasyonumuz bizden daha iyisini yapacaktır. Onlar hem teknolojiyi, hem de buradaki pek çok imkanı bizden daha iyi kullanacaktır. Buradaki bizim gücümüz, Avrupa çapında sayısı 5 milyonun üzerindeki Türkler. Bunun yaklaşık 3 milyonluk kesimi Almanya’ya gelmiş, yaklaşık 200bin kadarı da şu an Berlin’de yaşıyor. Bu tabi çok güzel bir duygu ve bizim de bu yönde çalışmalarımız devam edecek.

Remzi Kaplan 20


Berlintürk – Bugün burada TDU’nun Berlin ekonomisindeki önemine dair bir konuşma yaptınız. Neden böyle bir noktaya değinme ihtiyacı duydunuz? Dilek Kolat – Berlin ekonomisi 2005 yılından beri çok hızlı bir büyüme gösteriyor. Biz her yıl istihdamda bir artış gösteriyoruz. Her yıl ortalama 30 bin yeni iş yeri açılıyor. Berlin ekonomisinin iyiye gitmesi, buradaki girişimcilerin aktif olmasından kaynaklanıyor. Berlin’in dünya çapında çok çekici bir görüntüsü var. Turist sayısı her geçen gün artıyor. Örneğin, geçen yıl Berlin’de 25 milyon geceleme var. Bu çok büyük bir başarı ve bu başarı bazı iş adamları ve iş kadınlarının girişimiyle de bağlantılı. Bugün Berlin’in pek çok insanı çekmesinin nedeni, Berlin’de pek çok aktivitenin olmasıdır. Ben de bundan dolayı, buradaki işverenlere teşekkür etmek için geldim bu gece buraya. Onların Berlin ekonomisine katkısının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda, gençlere meslek eğitimleri imkanı yaratmaları için de kendilerinden ricada bulundum. Zaten, bu konuda pek çok çalışma var ancak henüz tam yeterli olamadık.

Dilek Kolat

BT – İşsizlikle mücadele anlamında, meslek eğitiminin yaygınlaştırılması için neler yapılabilir? D.K. – Almanya’daki “dual” dediğimiz sistemin çok köklü olduğunu biliyoruz. Zaten, bu modelin uygulanmasında bütün dünyada Almanya örnek alınıyor. Üniversite mezunluğu ve çıraklık arasında bir meslek eğitimi ve bu devlet ile özel işletmelerin ortaklaşa kurduğu bir sistem. Bu sistem çok başarılı çünkü işletmeler kendi elemanlarını kendileri yetiştiriyorlar ve devlet sadece onlara destek oluyor. Maalesef, bu imkandan faydalanan işletmelerin sayısı her yıl birazcık düşüyor. O yüzden ben buradan bir çağrıda bulunuyorum; imkanınız var gençlere meslek eğitimi imkanı yaratın! Bu hem işletmeniz için iyidir, hem de gençlerin geleceği açısından…

Berlintürk – Bugün yaptığınız konuşmada, Avrupa’da Türklerden ve onların burada oynadığı rolden bahsettiniz. Sizce iyi bir yerde miyiz? Hüseyin Avni Karslıoğlu – Daha iyi bir yerde olabiliriz, ama daha iyiye gelmek için iyi olmak lazım, kendimizi iyi bilmemiz lazım. Nereden geldiğimizi hatırlamamız lazım. Tahta bavullarla ve buharlı trenlerle gelindi buraya. Ve bugüne gelmek de kolay olmadı. Başlangıç sermayesi yok, dil yok, çocuklarla belli bir yere gelinmiş. Başkalarının yüzyıllar içinde gösterdiği gelişimi biz onlarla ifade edilen yıllar içinde gerçekleştirmişiz. Bundan sonra da bu gelişim artan bir ivmeyle devam edecektir. Bu azmimiz ve yapıcı gayretimiz devam ettiği müddetçe daha iyi yerlere geleceğimize de inanıyorum. Genç nesillerimizin bugün bazı sorunları

var, ama ben gelecek nesillerin durumunun daha da güçlü olacağına inanıyorum. Baktığımız zaman, yüksek okula gidenlerin daha fazla işsiz olduğunu, buna karşın meslek eğitimi yapanların daha çok iş sahibi olduğunu görüyoruz. Bu, gençlerimiz yüksek okula gitmesinler anlamı taşımıyor ama meslek öğrenmeleri ve işletmeleri devralmaları çok önemli. Bunun için hem Almanya’nın hem Avrupa Birliği’nin hem de özel kurum ve kuruluşların sağladığı çok sayıda fon var. Bu konuda biz de herkese yardımcı olmaya çalışıyoruz. Başkonsoloslarımızın hepsinin bu konuda çalışmaları var. Alman Arbeitsamt (İş kurumu) ile de çalışıyoruz.

inanıyorum. Babam da beni zamanında meslek öğrenmem için teşvik etmişti ancak ben o zaman iş dünyasına maalesef girememiştim. Bugün ben de kendi çocuklarıma bunu tavsiye ediyorum. Onları meslek kurslarına gönderiyorum. İnşallah bu düşünce tüm toplumumuza katkı verir.

Yani insanımız meslek sahibi olur ve kendi işletmelerini kurarsa, ondan sonra siyasette de kültürde de kendiliğinde bir yükselme söz konusu olacaktır. Ben buna

T.C. Büyükelçisi H.A. Karslıoğlu

Berlintürk - Bir işveren olarak buradaki Türklerin durumunu siz nasıl görüyorsunuz? Ahmet Tosun – Bugün Almanya’da göçün 53. yılını yaşıyoruz ve burada her iki toplum için de çok önemli gelişmeler var. Artık bırakın bir mimarımızla ya da üst konumlara yükselmiş bir kişiyle övünmeyi, mecliste pek çok milletvekilimiz var Almanya’da. Biz artık Almanya’da işveren konumuna geldik. Örneğin, benim yanımda Almanlar çalışıyor. Bu da gurur verici bir durum. Ben artık Berlin’de yabancı kelimesini, uyum-entegrasyon kelimelerini duymak istemiyorum. Biliyorsunuz, pek çok uyum projesinde çalıştık bugüne kadar, ama artık kendimizi kötülemeyelim. Yani, asilimasyon, entegrasyon gibi kavramları artık biraz ikinci plana atıp, kendimizi geliştirmeye odaklanmamız lazım. İkinci olarak, artık günümüzde Türk ve Alman toplumları arasında yabancılık hissi ortadan kalktı. Bugün Türk kahvelerinde Almanları, Alman kahvelerinde Türkleri görebiliyoruz. Örneğin, ben bir Almanla konuştuğumda, kendimi ondan farklı birisi olarak görmüyorum, aksine ben bir Berlinliyim ve kendimi de o Almanla aynı toplumun bir parçası olarak görüyorum. Ben Berlin’de yaşamıyorum, Berlin’i yaşıyorum.

Ahmet Tosun

Dolayısıyla artık burada daha olumlu şeylerden bahsetmemiz lazım. Bugün TDU’nun düzenlediği bu güzel organizasyonda da, sanattan siyasete çok farklı alandan insanlar var ve katılımın çok yüksek olması mutluluk verici. Ben artık objektif baktığımda eskisi kadar temkinli değilim ve umutlarım biraz daha netleşti diyebilirim.


Taxi Deutschland’ın yeni başkanı: Ertan Uçar

B

erlin’in ve Almanya’nın güçlü taksi birliklerinden “Taxi Deutschland, Landesverband Berlin e.V.” düzenlenen seçimli genel kurulda yeni başkanını seçti. Altı yıldır birlğin başkan yardımcılığı görevini sürdüren Ertan Uçar, oyların büyük çoğunu alarak birliğin yeni başkanı olarak seçildi. Berlintürk ekibi olarak seçimli genel kurulu takip ettik ve birliğin geleceğiyle ilgili yeni Başkan Ertan Uçar ve üyelerden Nasreddin Topraklı’nın görüşlerini aldık.

koydum ve sağ olsunlar üyelerimizin oylarıyla seçildim. İkinci başkanlık görevine, daha önce muhasip olan İranlı arkadaşımız Ahmad Vahdadi seçildi. Yeni yönetim kurulunda daha çok sorumluluk var üzerimizde ama biz de verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışacağız.

Sonuçta Almanya’nın pek çok şehrinde taksi işçiliği yapan bizleriz. Bu sebeple diğer Türk arkadaşların da, bulundukları şehirlerde kooperatiflere girip aktif rol almaları gerekiyor. Bunu umuyor ve bekliyoruz. Şu an Berlin’le beraber bu saydığımız beş şehirde çalışmalar var. Bunun Berlin ayağını da biz BT – Taxi Deutschland, Berlin başlattık. Bu sebeple de onursınırlarını aşan geniş bir kit- luyuz. İnşallah, ileride de büleyi temsil ediyor. Bize bu yel- tün Almanya’da bir çatı dernek kurup, taksi camiası içerisinde pazeyi biraz açar mısınız? sorumluluklarımızı daha fazla E.U. – Berlin’de bizim Türk aranlatmak ve zorlukları birlikte kadaşlarımız içerisinde bu çaBerlintürk – Ertan Bey, Taxi lışma içinde ilk yer alanlar- aşmak istiyoruz. Deutschland yeni yönetim dan birisi benim. Daha sonra BT – Sizin başkanlığınız dökurulunu belirledi ve siz de bu Stuttgart, Köln, Frankfurt ve neminde Taxi Deutschland’da başkan seçildiniz. Bize yeni Münih’te devam etti. Bunu bü- neler değişecek? yönetim kurulundan kısaca tün Almanya’ya yayabilirsek, E.U. – Daha önceki başkanıbahseder misiniz? bütün Türk arkadaşlarımızı bir mız Sayın Berndt’in kişisel seErtan Uçar – Daha önce altı yıl ikinci başkanlığını yaptığım Taxi Deutschland e.V.’da bu dönem başkanlığa adaylığımı

dernek ya da kooperatif çatısı altına toplamayı başarabilirsek, taksi camiasında söz sahibi olmuş oluruz.

Berlintürk – Taxi Deutschland üyesi Nasreddin Topraklı ile birlikteyiz. Nasreddin Bey, bize Taxi Deutschland’ı ve bugünkü seçimi değerlendirir misiniz?

birebir örtüştüğünü görüyoruz. Türkler Taxi Deutschland ile bu sektörde yıllar içinde söz sahibi olmaya başladı. Bugün kurum bünyesine baktığımız vakit, Alman, Türk, Rus, Polonyalı ve İranlılar başta olmak üzere pek çok farklı millet kökeninden insan var. Haliyle bu kurum da yabancı kökenlilerin ağırlıkta olduğu bir ortam. Taxi Deutschland’ın bugünkü durumuna baktığımızda da, kendi alanında Almanya’nın en büyük kurumu haline geldiğini görüyoruz.

luşunun ardından, Senato tarafından kabul edilmesiyle birlikte, bu branşta söz sahibi ve ilgili bakanlık tarafından muhatap alınan, fikri sorulan bir kurum haline geldi. Aynı zamanda, taksi ehliyetlerinin dağıtımında yapılan sınavlarda yetki sahibi oldu. Ayrıca bütün kanunlar, zamlar ve tarifelerin karar verme süreçlerindeki baş aktörlerden bir tanesidir Taxi Deutschland.

N.T. – Taxi Deutschland kuru-

zin önemli bir faktör haline ge-

Nasreddin Topraklı Taxi Deutschland’ın tarihine baktığımız vakit, Almanya’da bu branştaki Türklerin tarihiyle

Nasreddin Topraklı

Ertan Uçar

celikle geçmiş dönemden bazı yarım kalan işlerimiz var. Örneğin, Almanya genelinde gündemde olan asgari ücret konusu var. Burada açılamayan bir havalimanı var. Orası açılacağı takdirde, orada hangi araçların görev alabileceği konusu şu an tartışılıyor. Bunun dışında da, hem müşterilerimize taksiyi sevdiren, hem de şoför arkabeplerle ayrılmasıyla beraber daşlarımızın emeklerinin karsorumluluk bize düştü. Biz de şılıklarını alabilecekleri yeni sorumluluktan kaçmadığımız tarifeler üzerinde çalışıyoruz. için bu görevi üstlendik. Ön-

BT – Berlin, turizm açısından sürekli gelişen bir şehir. Taxi Deutschland bu gelişime nasıl BT – Taxi Deutschland Al- katkılar sunabilir? manya çapında etkin ancak N.T. – Bildiğiniz gibi, taksiciBerlin’de daha da aktif diye- lik bir hizmet sektörüdür. Hizbiliriz. Kurum Berlin’de hangi met dediğinizde, işe sadece tiçalışmaların altına imza atı- cari olarak bakamıyorsunuz ve yor? insanların memnuniyeti de si-

liyor. Taxi Deutschland bu sektörde özellikle eğitim yoluyla hizmet kalitesinin artması için çalışmalar yapmıştır ve yapmaya da devam ediyor. BT – Son olarak, Almanya çapında bir birlik oluşturmak sizce neden önemli? N.T. – Almanya demokratik bir ülke ve demokrasilerde insanların temsil edilmeleri ve söz sahibi olmaları önemlidir. Bu temsil ancak kurumlarla mümkündür. Yani parlamento seviyesinde temsil ve lobi faaliyetleri, yaptığınız işin branşlaşmasında çok önemli. Bu taksiciler sadece bir araya geldikleri vakit seslerini duyulabilir hale getirebilirler ve kendilerini ilgilendiren politikalarda söz sahibi olabilirler.



SEYHAN’IN KALEMİNDEN

Kadın Kotası ve İş Hayatında Kadının Yeri

B

ildiğiniz üzere Mart ayında Dünya Kadınlar Günü nü kutlayacağız. Yine birçok paneller, oturumlar konferanslar düzenlenecek ve yine bizbize tartışıp bir dahaki yıl tekrar benzer organizasyonlarda buluşmak üzere sözleşip ayrılacağız ve konuyu bir seneliğine rafa kaldıracağız. Elbetteki yapılan bu çalışmalarin hatta girişimlerin birçoğu iyiniyetli çabalar ama sonuç olarak genel durumu değiştirmekten uzak yaklaşımlar. Gelin önce is hayatında kadının yerine ve kadın kotasına bir bakalım. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği ülkelerinde kayıtlı şirketlerin yönetim kurullarının yüzde 40’ının kadınlardan oluşmasına yönelik kararı kabul etti. Küçük ve orta ölçekli şirketlerin muaf tutulduğu bu uygulamada şirketlere ise %40 oranına ulaşabilmek için 2020 ye kadar süre verildi. Avrupa Birliği ülkelerinde kadınların istihdama katılımı %60’lar düzeyinde olmasına rağmen, kadınlar üst düzey pozisyonlarda ve yönetim kurullarında yeterli düzeyde temsil edilmemektedir. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre Avrupa’da halka açık büyük şirketlerin yönetim kurulu başkanlarının sadece %3’ü kadındır. Yönetim kurullarında ise 2003 yılında %9 olan kadın oranı 2012 verilerine göre %13.7’ye yükselmiştir. Yıllık 0,5 düzeylerinde olan bu artış hızıyla devam edildiği takdirde, kadınların yönetim kurullarında %40 gibi bir seviyede temsil edilmeleri için 50 sene gibi bir süre beklemeleri gerekmektedir. Türkiye’de ise bu oran malesef % 5′in de altında kalmaktadır.

Yapılan araştırmalarda ise üst yönetiminde kadınların yer aldığı şirketlerin kurumsal ve finansman performanslarında önemli oranda artış sağlandığı gözlenmiştir. Kadın kotası ile ilgili olarak hükümetler tarafından gerçekleştirilen genel düzenlemeler mevcut olduğu gibi şirketler de bu konuda önemli adımlar atmaktadırlar. Örnek olarak Deutsche Telekom da kota kararı alarak uygulayan şirketlerin başında gelmektedir. Elbetteki uygulanan kotaların bir çözüm olabileceğini söylemek mümkün değil. Ayrıca kotayı uygulayabilmek adına sırf kadın olduğu için bir kadının terfi ettirilmesi yönetime alınması da şirketlere ve sürece zarar verecektir. Diğer taraftan da iş hayatındalki tüm kadınların tam kapasite ile çalışıp ille de yükselmek, sorumluluklarının artması gibi bir tercihleri olduğunu düşünmüyorum. Tabi bu durumun arkasında annelik, ailenin bakımı ve birçok bireysel sebep de olabilir. Ancak dürüst olmak gerekirse 20 küsur senelik ishayatımın hiçbir döneminde negatif bir ayrımcılıkla karşılaşmadığım gibi çevremde de yaşanmış bir örneğe şahit olmadım. Dolayısı ile biraz da iğneyi kendimize batırıp kariyer planlamamızı tercihlerimiz, beklentilerimiz doğrultusunda yaparsak daha gerçekçi bir yaklasimda bulunmuş oluruz.Kotanın uygulanması elbette önemli bir adım ancak pozitif ayrımcılığın da negatif ayrımcılık kadar yapay ve tehlikeli olduğunu da gözardı etmeden işimize bakıp çalışalım diyorum.

Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.

Seyhan Yiğit

24


AB’de her üç kadından biri şiddet kurbanı

A

vrupa ülkelerinde kadına şiddettin dünyadan farksız olmadığı ortaya çıktı. Bir araştırmaya göre Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde de kadınların üçte birinin bedensel şiddet, neredeyse yarısının ise cinsel taciz gördüğü ifade ediliyor. Avrupa’da her üç kadından birinin şiddet mağduru olduğu ortaya çıktı. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın (FRA) bir araştırmasına göre (AB) ülkeleri içinde her üç kadından biri gençliğinden itibaren şiddet mağduru oldu, yüzde 5’i ise tecavüze uğradı. Buna göre AB ülkeleri içinde yetişkin kadınlardan 62 milyonu şiddet kurbanı olurken yaklaşık 10 milyon kadın da tecavüze uğradı. Araştırmaya göre kadınlara en çok saldırıların yapıldığı ülkelerin başında Avrupa’nın kuzeyindeki ülkeler geliyor. Danimarka’da şiddet gördüğü için şikâyette bulunan kadınların oranı yüzde 52’ye çıkarken Finlandiya’da bu oran yüzde 47, İsveç’te ise yüzde 46. Oranın en düşük olduğu ülkeler arasında ise yüzde 20 ile Polonya, Avusturya ve Hırvatistan geliyor. Almanya ise yüzde 33 ile AB ortalamasının biraz üzerinde bulunuyor. Ancak bu rakamlar polise bildirilen ve kayda geçen olayları ifade ediyor. Her ülkede bu tür olayları polise bildirme konusunda farklı yaklaşım bulunduğu için bu rakamların gerçek rakamlar yerine polise yansıyan olayları gösterdiğine dikkat çekiliyor. Zira birçok kadının da utancından dolayı polise gitmediği belirtiliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde kadınların yüzde 22’si ise eşinden cinsel şiddet gördüğünü ifade ediyor. Araştırmada şiddet olarak kadınlara vurulması, saçlarından çekilmesi, itilmesi veya sert cisimlerle kendilerine saldırılması gibi davranışlar kastediliyor. Kadına karşı şiddetin en fazla yaşandığı yerlerin başında ise ev ve işyeri ortamı geliyor. AB ülkelerinde kadınlara karşı cinsel taciz ise şiddetten daha fazla. AB ülkeleri içinde sayıları 83 ile 102 milyon arasında değişen kadın cinsel taciz görmekten şikâyetçi. Bu rakamlar AB ülkelerinde neredeyse kadınların yarısının cinsel taciz gördüğünü gösteriyor. Söz konusu oran yüzde 45 ile 55 arasında değişiyor. Rakamların değişmesi ise değişik ülkelerde cinsel taciz konusunun farklı şekillerde tanımlanması ile açıklanıyor. Bazı durumlarda cinsel taciz çocuk yaşlara kadar iniyor.

DÜNYADA BİR MİLYAR KADIN MAĞDUR Görüşü alınanların yüzde 12’si 15 yaşından önce cinsel tacize uğradığını ifade ediyor. Cinsel tacizin en çok yaşandığı yerlerin başında ise iş yerleri geliyor. Tüm sosyal tabakalardan kadınlar cinsel taciz mağduru olurken özellikle iyi eğitimli ve üst katmanlarda görev yapan kadınlar da cinsel tacizden şikâyet ediyor. Almanya’da ise Federal Aile Bakanlığı’nın 2004 yılının eylül ayında açıkladığı bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 40’ı 16 yaşından sonra bedensel veya cinsel şiddet gördüğünü açıkladı. Bu 42 milyon kadından yaklaşık 16 milyonuna tekabül ediyor. Yüzde 58’i ise değişik şekillerde cinsel taciz gördüğünü ifade etti. Söz konusu araştırma 10 bin kişi arasında yapıldı.


Alman-Türk Derneği (Aşağıdaki makale, yazarın yakında yayınlamayı planladığı “Berlin Türk Büyükelçiliği Tarihi. Cilt I (1763-1922)” adlı kapsamlı araştırmasında yer alan bilgilere dayalı olarak hazırlanmıştır. Her türlü yayın ve kullanım hakkı yazara aittir.)

A

lman-Türk Derneği (Deutsch-Türkische Vereinigung), Dr. Ernst Jäckh’in girişimiyle 11 Şubat 1914 tarihinde Deutsche Bank’ın Wilhelmstrasse 74 adresindeki toplantı salonunda kurulmuştur.

Alman-Türk Derneği’nin tüzüğünde derneğin kuruluş amacının Alman ve Türk eğitim sistemlerinin birbirine yakınlaştırılması ve özellikle Türk halkının Alman biliminin kazanımları ve mevcut durumu hakkında bilgilendirmesi olduğu, derneğin bu amaçlara ulaşmak için Türkiye’de okullar, yetiştirme yurtları, hastaneler ve yüksekokullar açmak, Türk okulları ve hastanelerine Alman öğretmenler ve doktorlar göndermek ve kütüphaneler/sair eğitim kurumları tesis etmek istediği belirtilmiştir.

Kemal Özden

DTV kurulduğunda Osmanlı İmparatorluğu’nda 90.000 civarında öğrencisi olan 1.000 yabancı okul bulunmaktaydı. Bu okullar Fransızlara (54.000 öğrencili 530 okul), Amerikalılara (18.000 öğrencili 273 okul), İngilizlere (10.000 öğrenci 126 okul), İtalyanlara (5000 öğrencili 97 okul) ve Almanlara (3.000 öğrencili 23 okul) aitti. Jäckh Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nda kültürel açıdan nüfuz sağlama konusunda diğer emperyalist ülkelerden geri kalmasına son verilmesini ve bu alanda rekabete girmesini istiyordu, zira kültür politikasının Alman ekonomi politikasının önünü açacağı görüşündeydi. 1916 yılı Ocak ayında derneğin onur üyeleri arasında Enver Paşa, Mareşal von der Goltz, Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa, Mareşal Liman von Sanders ve eski Berlin Büyükelçisi Mahhmut Muhtar Paşa yer almıştır. Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Deutsche Bank Direktörü Arthur von Gwinner, 1. Başkan Vekili Dresdner Bank Direktörü Dr. Schacht, 2. Başkan Vekili Prof. Dr. Wiedenfeld, Sekreteri Prof. Dr. Ernst Jäckh olmuştur. Üyeler arasında Deutsche Orientbank Direktörü Dr. Alexander, Anadolu Demiryolları İşletmesi Genel Müdürü Franz Johannes Günther ve Alman Sanayiciler Birliği Başkanı Rötger gibi etkili isimler yer almıştır. 1916 yılı Ocak ayında DTV’ye senede 10.000 Mark’ın üzerinde aidat ödeyen 22 şirket ve kişi (Stifter) arasında AEG, Deutsche Bank, Deutsche Orientbank, Dresdner Bank, Philipp Holzmann, Krupp AG, Waffenfabrik Mauser, Siemens GmbH gibi Almanya’nın önde gelen şirketleri yer almıştır.

DTV tarafından yayınlanan dergi (Kemal Özden Koleksiyonu)

Merkezi Schöneberger Ufer 36 a adresinde olan DTV’nin faaliyetleri arasında Türkiye’de yeni Alman okulları açılması ve mevcut Alman okullarının desteklenmesi, bazı Türk okullarının desteklenmesi, Almanca ve Türkçe kursları açılması, Türkiye’de hastane, sağlık merkezi ve huzur evlerinin açılması, Türk öğrencilerin öğrenim ve meslek eğitimi görmek amacıyla Almanya’ya gönderilmesi yer almıştır. DTV 1916 yılı Ağustos ayında Almanya’ya ilk öğrenci gurubunu, 1917 yılı Mayıs ayında ise ilk meslek eğitimi öğrenci grubunu getirmiştir. DTV 1917 yılı yazında, Türkiye’den Almanya’nın de^ğişik şehirlerinde Alman ailelerin yanlarına yerleştirilen öğrenciler ve çırakların dağıtımları yapılıncaya kadar barınacakları bir öğrenci yurdu kurmuştur. Berlin’in Grünewald semtinde Herthastrasse 6 adresindeki villa, Alman Ordusu’ndan temin edilen ranza, yatak-yorgan takımları ve mobilyalar aracılığıyla 50 öğrencinin barınabileceği bir yurt haline dönüştürülmüştür. Königsallee 64 adresindeki Türk Büyükelçiliği ikametgahının yakınında bulunan bina İkinci Dünya Savaşı’nda zarar görmemiştir.


1917 yılında Almanya’ya gönderilen öğrenciler arasında 16 kız öğrenci de yer almıştır. Bunlardan dördü öğretmenlik, beşi hekimlik/diş hekimliği, biri ressamlık/tasarımcılık, ikisi edebiyat öğrenimi görmek istemiştir. Dördü ise hangi dalda öğrenim göreceğine karar vermemiştir. 1916 yılı Ekim ayında Alman-Türk Derneği bünyesinde Almanya’daki Türk öğrencilerin işleriyle ilgilenen “Öğrenci Bölümü” oluşturulmuştur. Bu bölümde DTV yetkilileri, Prusya Kültür ve Ticaret Bakanlıkları temsilcilerinin yanı sıra Türk tarafını temsilen Berlin Büyükelçiliği Müsteşarı Menemenlizade Ethem Bey de yer almıştır. ATD’nin 1917 yılı faaliyet raporunda, Almanya’da 275 öğrenci ve 350 meslek eğitimi gören öğrencinin bulunduğu belirtilmiştir. 1918-1919 yıllarına ait faaliyet raporunda ise 1919 yılı Ocak ayı verilerine göre 1918 yılı bahar ayları ile Haziran ve Temmuz aylarında 140 öğrencinin tarım eğitimi görmek üzere Almanya’ya geldiği, bunlardan Konya vilayetinden gelen 40’nın 1919 yılı başlarında Akdeniz buharlı gemisiyle İstanbul’a geri döndüğü, Enver Paşa tarafından gönderilen 100 tarım öğrencisinin ise Almanya’nın değişik şehirlerine dağıtıldığı, tarım öğrencileri haricinde Almanya’da değişik el sanatları dallarında meslek eğitimi gören 180 öğrencinin bulunduğu, 1918 yılı sonbaharında 100 yeni öğrencinin daha Almanya’ya geldiği belirtilmiştir. 31 ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Osmanlı Hükümeti Almanya’daki Türk öğrencilerin ülkeye geri getirilmesini kararlaştırmıştır. Ancak az sayıda da olsa geri dönmeyip Almanya’da kalan öğrenciler olmuştur.

Berlin’de Borsig lokomotif fabrikasında meslek öğrenimi gören bir öğrenci

ATD’nin 1918-1919 yılı faaliyet raporuna 1920 yılı Ekim ayında yapılan ilavede 1920 yılı itibarıyla Almanya’da 37 Türk üniversite öğrencisinin bulunduğu, 57 öğrencinin orta dereceli okulları bitirip tarım, sanayi ve ticaret alanlarında bir iki yıl pratik yaptıktan sonra meslek okullarında öğrenim görmeye başladığı, 14 öğrencinin de lise olgunluk diploması aldığı ifade edilmiştir. Almanya’da kalan öğrencilerin daha sonra neler yaptıkları bilinmemektedir. Berlin yakınlarındaki Fürstenwalde kasabasında kunduracılık eğitimi gördükten sonra Türkiye’ye geri dönmeyerek oraya yerleşen Ahmet Talib’in hayat hikayesi ise 1996 yılında yayınlanmıştır.

Herthastr. 6 adresindeki eski Türk öğrenci yurdunun 2012 yılındaki görünümü (Fotoğraf: Kemal Özden)

DTV’nin kurulmasından sonra yine Dr. Jäckh’in girişimiyle 3 Ekim 1915 tarihinde İstanbul’da Türk-Alman Derneği (Türkisch-Deutsche Vereiningung-TDV) kurulmuştur. Derneğin fahri yönetim kurulunda Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa ile Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Mareşal von Usedom yer almıştır. DTV ile TDV’nin ortak çalışmaları sonucunda İstanbul’da Alman-Türk Dostluk Yurdu (Haus der Freundschaft) inşa edilmesi kararlaştırılmıştır. İstanbul’da Divanyolu’nda II. Mahmut türbesinin karşısında Osmanlı devleti tarafından tahsis edilen arsa üzerinde temel atma töreni Kaiser II. Wilhelm’in isteği üzerine, Sultan Reşat’ın tahta çıkışının 9. yıldönümü olan 27 Nisan 1917 tarihinde düzenlenmiştir. Kaiser II. Wilhelm üçüncü İstanbul ziyareti sırasında 16 Ekim 1917 tarihinde binanın inşa edileceği yere giderek konu hakkında bilgi almıştır. Bu proje savaş sonrası şartlar yüzünden tamamlanamamıştır. İstanbul’daki Dostluk Yurdu’nun benzeri bir kuruluşun Berlin’de de oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bunun üzerine Wilhelmstrasse ile Unter den Linden’ın kesiştiği köşede (İngiltere Büyükelçiliği ile Adlon Hoteli arasında) yer alan binanın bir katı 1918 yılı yazında Alman devleti tarafından kiralanmıştır. Türk Kulübü olarak adlandırılan kuruluşun mefruşat masraflarını Osmanlı devleti üstlenmiş ve bunun için Berlin Büyükelçiliği aracılığıyla DTV’ye 200.000 Mark gönderilmiştir. Kulüp binası 1918 yılı Ekim ayında kullanıma hazır hale getirilmiş olmasına rağmen bu proje de savaş sonrası şartlar nedeniyle gerçekleştirilememiştir.

27


Yurtdışı borçlanmasında

Y

urtdışındaki vatandaşlarımıza tanınan ayrıcalıklı bir hak olan Türkiye’den borçlanılarak emekliliğin 36 yıllık geçmişine bakıldığında sorunları çözmek yerine işin çok daha karıştığı görülür. Bir tarafta özellikle kanunun uygulama yönetmeliğinde ve genelgelerde yapılan değişiklikler, diğer tarafta mahkemelerin vermiş olduğu tartışmalı kararlar ve bunların uygulamaya geçirilmeyişi kafa karışıklığını ne yazık ki devam ettirmektedir. Konu hakkında bazı gerçeklerin bilinmesi gerektiğinden yola çıkarak aşağıda sağduyulu hareket edilmesine yarayacak bir kaç hususun altı çizilmeye çalışılmıştır. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın borçlanma yoluyla emekliliklerini düzenleyen ilk kanun taslağı çalışmalarına 1976 yılında başlanılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda hazırlanan ve 30.05.1978 tarihinde kabul edilen 2147 sayılı “Yurt Dışında Çalışan Türk Vatandaşlarının, Yurt Dışında Çalışma Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun” 07.06.1978 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 2147 sayılı Kanunun uygulanmasında yaşanan sorunlardan 7 yıl sonra daha kapsamlı olan yeni bir yasa hazırlanmıştır. Halen geçerli olan 3201 sayılı “Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun” ise 08.05.1985 tarihinde kabul edilmiş ve 22.05.1985 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ahmet Nazif Garibağaoğlu

Kanunun çıkış amacı Biraz yaşı ileri olanlar bilirler ki, vatandaşlarımızın neredeyse yüzde yüze yakını 1961’den itibaren Almanya ve diğer yabancı ülkelere giderken yurtdışında bir kaç yıl çalışıp belirli bir miktar para biriktirdikten sonra ülkesine tekrar dönmeyi düşünüyordu. Bu hesap tam tutmamış, nitekim 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda yurtdışına gidenlerin ancak yüzde 30-40’ı geri dönebilmiştir. (Geri dönmenin 1980’li yılların sonundan itibaren bir hayel olarak kalacağı anlaşılmıştır.) İşte bu dönenlerin belirli bir süre sonra biriktirdikleri parayı harcadıkları, ellerinde fazla bir şey kalmadığı, iş piyasasından uzaklaştıkları ve bir sosyal güvenceye sahip olmadıklarından büyük sorunlar yaşadıkları görülmüştür. TBMM tutanaklarına baktığımızda Kanunun Genel Gerekçesi’nde, kanun ile yurtdışından ülkemize dönmüş vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü amacıyla sosyal güvenlik kapsamına alınması gerektiği belirtilir. Bunun yanında kanunun sosyal güvenlik sistemimize getireceği yük ile birlikte ülkemizin dövize olan ihtiyacı da bazı milletvekillerince ifade edilmiştir. Tartışmanın yersiz olduğuna inanmakla birlikte kanunun çıkmasında ‘ülkenin o zamanlar dövize olan ihtiyacının önemli olduğu’ tezine inanmıyorum. Eğer öyle olsaydı, Kanunun ülkenin döviz ihtiyacının artık pek kalmadığı 1980’li yılların sonunda iptal edilmesi gerekirdi. Burada, 80’li yılların sonunda zamanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın İmren Aykut’un, o zamanlar yoğun bir şekilde eleştirilen, “yurtdışındaki vatandaşlarımızın dövizlerine artık ihtiyacımız yoktur” beyanatını hatırlayabiliriz.

Kanunun kapsamı ve mavi kartlılar 2147 ve 3201 sayılı kanunların isimlerinden de anlaşılacağı üzere kanun, sadece Türk vatandaşlarının kapsama alınmalarını öngörmektedir. İlk kez 1995 yılında çıkan 403 sayılı Türk vatandaşlığı kanununda değişiklik yapan 4112 sayılı Kanun (12.06.1995) ile Türk vatandaşlığından izinle çıkan “... kişiler ve bunların kanuni mirasçıları ... Türkiye Cumhuriyetinin milli güvenliği ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla ülkede ikamet, seyahat, çalışma, miras, taşınır ve taşınmaz mal iktisabı ile ferağı gibi konularda Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler.” hükmü gereğince haklar tanınmıştır. 2004 yılında aynı kanun maddesinde yapılan değişiklikte (06/7/2004- 5203/ 1.md) ise belitilen maddeye “... sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış sosyal haklar ...” da eklenmiştir. 2004 yılındaki düzenleme, 2009 yılında yapılan 5901 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun 28. maddesinde de korunmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu, “sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları” Türk vatandaşı olarak geçirilen sigortalı süreler saydığından ve ilk kez 1995 yılında gerçekleştirilen Türk Vatandaşlık Kanunlarında yapılan düzenlemelerde 2147 ve 3201 sayılı Kanunlarda yer alan “Türk vatandaşı olma” şartının iptal edilmemesi nedeniyle pembe ve mavi kartlılara borçlanma hakkı tanımamaktadır. Mavi kart sahibi vatandaşlarımızca SGK’nın uygulamasına karşı açılan davalar sonucunda Yargıtay’ın vermiş olduğu karar, kişiye mahsus kararlardır. Bu durum onbinlerce pembe veya mavi kartlıları Mahkemeye başvurmaya mecbur kılmakta ve Yargıtay kararını emsal gösterek sadece Türk vatandaşı olarak geçirdikleri süreleri borçlanma hakkına hak kazandırmaktadır. Bu durum Mahkemelerimizi gereksiz yere meşgul etmenin yanında vatandaşlarımızın dava başına 2-3 bin Avro gibi bir ücret ödemelerine ve 1-2 yıl uğraşmalarına sebebiyet vermektedir. Bütün bunlara değer mi, diye sorulacak olursa; kişinin kaç yıllık bir süre borçlanabileceğine bakılmalı ve ona göre dava açıp açmamaya karar verilmelidir. İkili sosyal güvenlik anlaşması bulunan ülkelerde çalışanların sigortalı çalışma başlangıç tarihi Mevzuat gereğince sigortalı başlangıç tarihi prim borcunun tamamının ödendiği tarihten geriye gidilerek belirlenen tarih olarak kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay, tartışmalı da olsa vermiş olduğu kararında, ikili sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmış bir ülkede ilk kez çalışmaya başlanılan tarihi sigortalı çalışmaya başlanılan tarih olarak kabul etmiştir. Yine bu karar da kişiye özgü bir karar olduğundan, onbinlerce vatandaşımız bireysel olarak dava açmak mecburiyetinde kalmaktadır. Açılan her dava 2-3 bin Avro ve 1-2 yıllık bir bekleme maliyetine neden olmaktadır.

28


Mavi kartlıların açacağı davada olduğu gibi, burada da Mahkemeye gitmeden önce bir durum değerlendirmesi yapılması uygun olacaktır.

Borçlanılacak kurumunun belirlenmesi Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki 3201 sayılı Kanun’un 3. maddesi başvurulacak kuruluşlarla ilgili olarak, “… yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar” hükmündedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre 4-a (SSK) ve 4-b (Bağ-Kur) kapsamında çalışanlara farklı statülerden dolayı farklı şartlarda ve farklı miktarlarda emekli aylıkları bağlanmaktadır. Aynı süre ve aynı miktar primler karşılığında farklı statüden dolayı farklı miktarda aylık bağlanması uygulamada geçerli olsa da tartışmalıdır. Yurtdışı borçlanma işlemlerinde Türkiye’de daha önce çalışmamış yurtdışında çalışması bulunanlar ve bağımsız çalışanlar ile ev hanımları borçlanma yapmak istediklerinde 5510 sayılı Kanunu’nun 4-b kapsamında değerlendirilmekte olup, bu statüdekilere bağlanan emekli aylıkları, Türkiye’de az da olsa çalışması bulunanların dahil oldukları 4-a kapsamından emekli olanlara bağlanan aylığa göre aynı meblağda borçlanma yapılmasına rağmen statü farkından dolayı daha az olmaktadır. Bundan dolayı yurtdışındaki bir kısım vatandaşlarımız kendilerini Türkiye’de kısa bir süre bağımlı çalışmış gibi göstermiş ve akabinde borçlanmalarını 4-a kapsamında yaptırmış ve böylelikle daha fazla emekli aylığı alma yoluna gitmiş ve girmektedirler. SGK’nın 28.11.2013 tarih ve 39 sayılı Genelgesi ile yurtdışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’ye gittiklerinde bir işyerinde çalışmış olmaları legal hale getirilerek haksızlık giderilmiştir. Ancak, daha önce aynı durumda olup da bu yola başvurmayan vatandaşlarımız ise mevzuata uyduklarından dolayı bir nevi cezalandırılmışlardır. Bunların mevzuattaki değişikliği vs. gerekçe göstererek Mahkeme üzerinden bu haktan yararlanmaları ise yine tartışmalı bir durumdur.

Sonuç 2147 ve 3201 sayılı Kanunlar ile yurtdışındaki vatandaşlarımıza hiç bir ülkede olmayan haklar tanınmıştır. Öyle ki, bu haklar Anayasamızdaki eşitlik ilkesine bile aykırıdır. Bir tarafta SGK’nın mevzuatında çok da ince düşünülmeden yapılan değişiklikler ve diğer tarafta mahkemelerin vermiş olduğu tartışmalı kararlar, sosyal güvenlikte yaşanan sorunların çözümünü zorlaştırmıştır. Yıllardır süren bu durum, eşitsizlikleri ve mağduriyetleri de beraberinde getirmiş ve getirmeye devam etmektedir.

(

Çözüm nedir sorusuna gelecek olursak; öncelikle şu gerçeği kabul edelim ki, Kanunun iptali asla mümkün değildir. Bu durumda, Mahkeme kararlarını dikkate alarak bir an önce yeni bir düzenleme yapmaktan başka çare kalmıyor.

Yeni Adresimiz!

Saat:11:00-15:00

Oranienstr. 55 • 10969 Berlin

Tel.: +49(0)30 - 208 455 76 Ulașım: U-Moritzplatz

29


„eksik olan şey“

F

Ufuk Yaltıraklı

elsefe tarihinde bugün yanlış anlaşılan filozoflardan biri de ünlü Epikurdur. Yaşam felsefesinde zevki ilke edinmiş filozof olarak tanınmasına rağmen, tersine en az ile yetinip sadece zorunlu ve doğal ihtiyaçları yaşam için yeterli bulan bir düşünürdü Epikur. Doğal ve gerekli ihtiyaçlar ile doğal olmayan gereksiz ihtiyaçların ayrımını özellikle vurgulaması, mutlu bir yaşam için sadece doğal ihtiyaçların karşılanmasının yeteceğini yaşamıyla da gösteren bir filozoftu. Spinoza daha 17.yüzyılda arzunun insanın özü olduğunu dile getirirken onda insanı harekete geçiren ‘varoluş kuvveti’ni ( vis existendi ) görüyordu. Somut nesnesi olmayan ama orada, insanda olan itici güç ya da çaba . Spinoza buna conatus diyordu; conatusun harekete geçirici gücü arzuların temeliydi. Conatus ve arzu insanı diğer canlılardan ayıran onun varoluş temelini oluşturan yaşam kaynağından başka bir şey değildi. Benzer bir yaşam gücü de Schopenhauer’in istenç ( Wille ) olarak adlandırdığı doymak bilmeyen isteklerimizde kendini gösteriyordu. Bütün bunlar ve benzeri tarihsel gelişme bize Sigmud Freud’un gökten zembille inmediğini gösteriyor. Günümüzde psikoanaliz Epikur’un doğal ve zorunlu olan biyolojik ihtiyaçlarının ötesinde bilinçaltının binbir çeşit arzularından sözetmekte. Öyleyse önce ihtiyaç (biyolojik) ve arzu ayrımını yapmamız gerekiyor. Arzu, ihtiyacın ötesinde sadece insana özgü bir nitelik ve önemli özelliği de hep istemesi, sonsuz olması. Bu sonsuzluğu ona hiçbir zaman yerine getiremeyeceği bir arzu-karakter sağlıyor. Sözcük olarak Latince sidus ( yıldız ) kökünden türeyen Fransızca desir ve Almanca Desiderat sözcükleri de yıldızlar kadar hiç ulaşılamayacak ama hep varolacak arzuya işaret ederler. Burada bizi ilgilendiren ve Başkaca denirse ; ‘hep bir bu eksiklikten kaynaklanır. oluştuğunu söylüyor. Onun nesnesidir.

sadece insana özgü olan arzunun sonsuz ve hiçbir zaman tatmin olamayacağıdır. şey eksik olacak’. İnsan varoluşundaki sürekli hareketi sağlayan güç, arzu olarak Lacan Freud’a dayanarak bu eksikliğin bebeklikteki mükemmelliğin kaybedilmesiyle ünlü kavramı ‘obje petit a’ da arzunun bu hiç ulaşılamayan ve hep eksik olacak

Bu hep ‘eksik olan şey’de kendimizi tanıyamaz mıyız? Kapatılamayacağı açık olan bu eksikliği inadına bitmeyen arzuyla giderme gayreti insan varoluşunun en önemli paradoksudur. İçinde yaşadığımız tüketim toplumu bu paradoksu ustaca gözardı ettirebilmekte ve bireylerin bu arzu üzerinde yorum yapma ve düşünmelerini engelleyebilmektedir. İnsanın kendini tanımasının yolu arzuları üzerine düşünme refleksiyonu ile başlıyor diyebiliriz. Arzularımızı düşünme nesnesi yaparak anlamsız olanı keşfetmekle yolun yarısını geride bırakmış sayılırız gibi geliyor bana. Burada kastettiğim iradeyle arzuları bastırmak değil. Hiç değil !! Çünkü sedece irade bizi daha başka türden bir çıkmaza götürür : Bastırma ve yok sayma bize ne kendimizi ne de arzularımızın gerçek karakterini tanıma fırsatı verir. Arzularımızı tanımak oradaki enerjiyi keşfetmek ve gerekirse yönlendirmek, onlara yeni anlamlar kazandırmaktır söz konusu olan. Kısaca arzuyu bastırmak yerine onu hem yaşamak hem de yönlendirmek insanı hayvandan ayıran en önemli özelliktir. Platon Şölen adlı diyaloğunda nasıl Sokrates`in ağzından Eros İdeası’nın yaşam sevinci ve ruh güzelliği için gerekli bilgeliği içerdiğini anlatıyorsa, arzularımız da bize hem yaşam renklerimizi hem de o renklerde kendimizi tanıma bilgeliğini kazandırabilir. Arzular varoluşumuzun asıl gücünü oluştururlar, onlar sayesinde kendimizi, başkasını hisseder ve yaşarız. Sadece bu bile onları entellektüel düzeyde tanımamız için yeter sebeptir. İnsanın kendi kendisiyle kuracağı bu tanıma sürecinde Epikur’un vurguladığı doğal ve zorunlu ihtiyaçları yapmacık olanlardan ayırmakla kalmayacak, belkide Lacan’ın kastettiği ‘eksik olan şey’i bilince çıkararak gerektiğinde ondan vazgeçmesini de öğreneceğiz.

30


Panik bozukluğu

A

nksiyete (kaygı) bozuklukları birçok psikolojik bozuklukları kapsayan genel bir kategorinin adıdır. Çeşitli fobiler (korkular), obsesif-kompulsif bozukluğu (takıntılar), posttravmatik (travma sonrası) stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, yaygın anksiyete (genel kaygı) bozukluğu ve panik bozukluğu gibi farklı türleri vardır. Hepsinin buluştuğu ortak his kaygı hissidir. Kaygı her insanın zaman zaman yaşadığı doğal duygulardan biridir. Genellikle stresli olduğumuz koşullarda kaygı yaşarız,huzursuz oluruz, korkarız. Bu esnada bedenimiz bize:”Dikkat et, tehlike geliyor!”alarmını vermektedir.Böylece stres altında konsantreli ve motive olmamıza yardımcı olmaktadır.Yani kaygı çoğumuzun kafasında negatif çagrışım oluşturmasının aksine, aslında kötü bir şey değildir. Her şeyden önce vücudumuzun tehlikeye verdiği doğal bir yanıt olarak değerlendirilebilinir. Fakat ne zaman ki kaygı boyutu başa çıkılamaz ölçüde artmaya ve yaşamımıza engel olmaya başlarsa, işte o zaman psikolojik açıdan patolojik bir tablo ile karşı karşıya gelmiş olabiliriz. Anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin kaygıları hayatlarını ciddi anlamda kısıtlayacak ve “normal” bir hayat sürdürmelerini engel olacak kadar yıpratıcı ve yoğundur. Stres yaratan olay geçse bile, kaygılar ortadan kalkmayabilir ve yaşamı olumsuz etkileyen kaçınmalara sebep olabilir. Panik bozukluğu da, anksiyete bozukluklarından bir tanesidir. Psikoloğa danışan hastalar çoğu zaman öncesinden kendilerinin kalp krizi geçirdikleri düşüncesiyle acile başvururlar. Halbuki kalp krizi değilde, bir panik atak geçirmektedirler. Halk arasında çok yaygın olan panik atak terimini tam olarak tanımlamakta fayda var. Panik atak sırasında şu semptomların en az dördü 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaşır ve yoğun bir korku ya da rahatsızlığa neden olur: çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması, terleme, titreme ya da sarsılma, nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları, soluğun kesilmesi, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş gibi ya da bayılacakmış gibi olma, derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalisazyon (benliğinden ayrılmış olma), kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu, ölüm korkusu, uyuşma ya da karıncalanma duyumları, üşüme, ürperme ya da ateş basmaları (DSM-IV-kriterleri).Panik ataklarının süresi ve sıklığı değişkendir. Panik atak sırasında yaşanan nefes alamama, aşırı terleme, bayılacak gibi olma gibi şikayetler kişiyi çok korkutur. Çoğu zaman hastalar doktarların yanıldıklarını ve kalple ilgili, yani fiziksel, bir problem olduğunu henüz tespit edemediklerini düşünmektedirler. Bu kadar yoğun fiziksel belirtiler yaşarken de sorunun psikolojik olduğunu kabullenmek hastayı haliyle zorlamaktadır. Panik bozukluğunu ayakta tutan en önemli unsur korkudur. Hasta kalbi daha hızlı çarptığında: “Kalp krizi geçiriyorum” şeklinde düşününmektedir. Bu cümleyi kurduğunda da korkusu daha da çok artmaktadır. Korku arttıkçada kalbi daha da hızlı çarpmaya başlamaktadır.Böylece hasta tamamen bir kısır döngü içindedir. DSM-IV’e göre iki çeşit panik bozukluk vardır: agorafobili panik bozukluk ve agorafobisiz panik bozukluk. Agorafobili panik bozukluk-DSM-IV kriterleri: A. Her iki şık birden bulunmalıdır: 1. Tekrar eden beklenmedik panik ataklar. 2. En az bir panik atak, 1 ay boyunca aşağıdakiler tarafından takip edilmiştir: a) Daha fazla atak geçirmek endişesi taşımak b) Atağın yol açabileceği durumlardan endişelenmek (örneğin: kontrolü kaybetmek, kalp krizi geçirmek,delirmek gibi) c) Ataklara bağlı olarak önemli davranış değişiklikleri olması. B. Agorafobinin varlığı. C. Panik ataklar, bir maddenin fizyolojik sonucu olarak gelişmemiştir(örneğin:kötüye kullanılan maddelern ya da bir ilaç) veya tıbbi bir durum sonucu gelişmemiştir(örneğin:hipertiroidi) D. Panik ataklar, başka bir psikiatrik duruma bağlı olmamalıdır örneğin:sosyal fobi, spesifik fobi, obsesif-kompulsif bozukluk,posttravmatik stres bozukluğu veya ayrılma endişesi gibi. Agorafobisiz panik bozukluk-DSM-IV kriterleri: Agorafobili panik bozukluğun (yukarıdaki kriterlerin) aynısı, yalnız bir değişiklik ile: agorafobi yoktur. Agorafobi kriterleri: A. Kaçması zor veya utandırıcı olan ya da panik atak geçirildiğinde yardım alınamayacak olan yerler veya durumlarla ilgili endişe. Genellikle ev dışında olan durumlar; örneğin: kalabalık bir yerde, bir kuyrukta, bir köprüde bulunmak ya da otobüs, tren veya otomobille yolculuk etmek. B. Bu durumlardan kaçılır(örneğin: yolculuklar yapılmaz) ya da yapılırken şiddetli bir panik atak geçirme korkusu yaşanır veya bu durumlara ancak eşlik edecek birinin varlığında katlanılır. C. Anksiyete veya fobik kaçınma, başka bir psikiyatrik bozukluğa bağlı değildir; örneğin: sosyal fobi, spesifik fobi, posttravmatik stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, ayrılma endişesi gibu. Psikoterapi’de panik bozukluğunu başarıyla tedavi etmek mümkündür. Burada, yaşadığınız fiziksel şikayetlere yüklediğiniz anlamları daha gerçekçi ve sağlıklı düşüncelerle değiştirmeyi öğrenirsiniz.

Mutlu Tercan


FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

16-montagie Umschulung RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

Almanya’nın 2014 ekonomi raporu

A

ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)

lmanya Ekonomi ve Enerji Bakanı Sigmar Gabriel, ‘2014 Ekonomi Raporu’nu açıkladı. Rapora göre Almanya’nın ekonomisinin bu yıl yüzde 1,8 büyümesi, istihdamın ise rekor seviyelere ulaşması bekleniyor. Gabriel, bu gelişmelerin sadece Almanya değil, tüm Avrupa için iyi haber olduğunu söyledi.

KOSMETIKER/IN (IHK)

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz JOURNALIST/IN Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

Federal Ekonomi ve Enerji Bakanı, Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel, bu yıl ve önümüzdeki yılda Alman ekonomisinde cidUmschulung di büyüme kaydedileceğini duyurdu. Aynı zamanda Sosyalzweijährige Demokrat Parti’nin (SPD) genel başkanı olan Gabriel, ‘2014 Ekonomi mit interkulturellem Schwerpunkt Raporu’nu Federal Meclis’te tanıttı.

FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

(staatlich anerkannt)

Rapora göre duraklama dönemini geride bırakan Alman ekonomizweijährige Umschulung HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) si bu yıl yüzde 1,8’lik bir büyüme kaydedecek. Gelecek yıl ise GayKAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung ri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 2’ye yükselmesi öngörülüyor. Geçen yıl bu oranın yüzde 0,4 olduğu göz önünde bulundurulduğunda FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung ciddi bir yükseliş söz konusu. Federal Hükümet’in tahminlerine göre ekonomik büyüme istihdamın 240 bin artarak 42,1 milyonla rekor seviyeye ulaşmasını olumlu etki yapıyor. Federal İş Ajansı’nın IAB araştırma enstitüda sağlayacak. sünün analizine göre işsizlikten oluşan masraf 2003’ten 2012’ye bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2 Ekonomi Bakanı Gabriel, Alman ekonomisinin istikrarlı ve geniş kadar yarı yarıya indi. 2003’de 91,5 milyar Euro olan bu masraf çaplı bir toparlanma sürecine girdiğini belirtti. “İç ekonomide- 2012 yılında 53,8 milyar Euro’yu oluşturdu. ki dinamizm sadece Almanya değil, Avrupa’daki partnerlerimiz için de iyi haberdir.” diyen Gabriel, Euro Bölgesi’ndeki ihracat ve ithalat konusundaki dengesizliklerin giderilmesine yönelik gelişme olduğunu söyledi. Almanya’nın ihracatının ithalatıyla kıyaslandığında daha fazla büyüyeceği tahmin ediliyor. Gabriel, 8,50 Euro’luk asgari ücret ve güçlü altyapı için güçlü yatırım teşvikleriyle bu hedefe doğru yürüyeceklerini belirtti. İstihdam alanındaki olumlu gelişmeler devletin bütçesine de

Konjonktürün yükselmesinin ise Almanya’nın sağlam iç ekonomisinden kaynaklandığı belirtiliyor. Özel tüketimin yanı sıra yatırımlarda artış kaydedildi. Ekonomi Bakanlığı’nın raporuna göre şirketlerin kar beklentilerinin artması istihdamın ve maaşların yükselmesini tetikliyor. Bu durumda net gelirlerin ortalama yüzde 2,7 oranında artması bekleniyor. Bu oran geçen yıl yüzde 2,3 idi. Bakan Gabriel, net gelirlerin artmasını olumlu karşıladığını, bunun en makul yol olacağını, maaşların yükseltilmemesi yönündeki talebin ise söz konusu olamayacağını söyledi.

FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

bwk_az_ekonomie3

16-montagie Umschulung zweijährige Umschulung 21-montagie Umschulung

RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)

MODESCHNEIDER/IN (IHK)

ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)

KOSMETIKER/IN (IHK)

JOURNALIST/IN FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

zweijährige Umschulung mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

bwk bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2

Yapıyoruz

32


Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

16 Ekim2013, saat 16:00‘da

Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin

Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 BWK’da gerçekleşecektir. FAHRRADMONTEUR/IN (IHK) 16-montagie Umschulung E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung facebook.com/bwkberlin Sizleri Meslek Sahib MODESCHNEIDER/IN (IHK)

21-montagie Umschulung

Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz JOURNALIST/IN ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)

KOSMETIKER/IN (IHK)

Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücre Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

21.09.13 23:21

Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PR

zweijährige Umschulung

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

16 Ekim2013 , saat 16:00‘da

BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Ber

FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

16-montagie Umschulung RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

konomie3_u4_v4.indd 1-2

Sizleri MeslekANLAGENMECHANIKER/IN Sahibi Yapıyoruz(IHK) KOSMETIKER/IN (IHK)

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma Fortbildung için kampanyamız devam ediyor. für Migrantinnen und Migranten Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi

JOURNALIST/IN

zweijährige Umschulung FRISEUR/INSizleri (IHK)Meslek Sahibi Yapıyoruz

www.bwk-berlin.de ALTENPFLEGER/IN

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung

16 Ekim2013 , KAUFMANN/-FRAU saat 16:00‘da IM EINZELHANDEL (IHK) 34 • zweijährige Cuvrystraße 10997 Berlin Umschulung FLORIST/IN (IHK) BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin

bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2

Tel.: 030.617929-0 21-montagie Umschulung• Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin

FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

16-montagie Umschulung 21.09.13 23:21 RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung FAHRRADMONTEUR/IN (IHK) 16-montagie Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung 16-montagie (IHK) Umschulung RESTAURANTFACHMANN/-FRAU zweijährige Umschulung FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

zweijährige Umschulung 21-montagie Umschulung

Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz

zweijährige Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK) MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK) KOSMETIKER/IN (IHK) zweijährige Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)Umschulung KOSMETIKER/IN (IHK) 21-montagie JOURNALIST/IN RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)

MODESCHNEIDER/IN (IHK)

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız ba Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için ka Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutsch

Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

21-montagie Umschulung KOSMETIKER/IN (IHK) Ekim2013 Fortbildung für Migrantinnen 16 und Migranten

JOURNALIST/IN Fortbildung für Migrantinnen und Migranten JOURNALIST/IN FRISEUR/IN (IHK) zweijährige Umschulung FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

zweijährige Umschulung

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

, saat 16:00‘da

BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin

zweijährigeSchwerpunkt Umschulung(staatlich anerkannt) mit interkulturellem ALTENPFLEGER/IN FRISEUR/IN (IHK) zweijährige Umschulung HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt) ALTENPFLEGER/IN bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2

zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung

KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) FLORIST/IN (IHK)

21-montagie Umschulung

Cuvrystraße 34 Tel.: 030.61792 E-Mail: kontakt facebook.com/b


Dortmund’dan ırkçılıkla mücadele

A

lmanya 1. Futbol Ligi (Bundesliga) takımlarından Borussia Dortmund, aşırı sağcı selamı veren kişiye 2020 yılına kadar stada giriş yasağı verdi.

Kulübün resmi internet sayfasından yapılan yazılı açıklamada, Hamburg takımında masörlük yapan ve geçen hafta hayatını kaybeden Hermann Rieger için cumartesi günü Hamburg-Borussia Dortmund maçında yapılan saygı duruşu sırasında Htiler döneminde kullanılan ‘’zafere selam’’ anlamına gelen “Sieg heil” şeklinde bağırarak selam veren aşırı sağcıya 30 Haziran 2020 tarihine kadar stada girme yasağının getirildiği bildirildi. Söz konusu kişinin olaydan hemen sonra güvenlik tarafından stattan çıkarıldığına işaret edilen açıklamada, bu kişiye Almanya genelinde 3 yıl statlara giriş yasağı getirilmesini isteyen Hamburg takımına da teşekkür edildi. Borussia Dortmund’un hoşgörüden ve çeşitlilikten yana olan bir kulüp olduğu vurgulanan açıklamada, kulübün aynı zamanda ırkçılığın ve ayrımcılığın her türlüsüne karşı çıktığı kaydedildi.

Bayer Münih Dortmund’dan oyuncu almayacak

A

lmanya 1. Futbol Ligi (Bundesliga) takımlarından Bayern Münih Yönetim Kurulu’nun ligdeki en önemli rakibi Borussia Dortmund’dan oyuncu transfer etmeme kararı aldığı öne sürüldü. Sportbild dergisinin internet sayfasında yer alan haberde, Bayern Münih Kulübü Başkanı Uli Hoeness ile Yönetim Kurulu Başkanı Karl-Heinz Rummenigge’nin Borussia Dortmund’un düşüş yaşamasından dolayı rahatsız olduğu ve bundan dolayı sarı-siyahlı rakipten futbolcu transfer etmeme kararı aldığı ifade edildi. Rummenigge’nin Arsenal ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçına ilişkin Landmark adlı otelde yönetim kurulunu topladığı ifade edilen haberde, toplantıda Bayern Münih güçlendirilmek istense

de Borussia Dortmund’u daha zayıf bir duruma getirmenin anlamı olmadığı yönünde karar çıktığı kaydedildi. Bavyera ekibinin özellikle savunmasını güçlendirmek için bir oyuncunun transfer edilmesinin istendiği, bu konuda uzun zamandır sakatlığı devam eden Holger Badstuber’in durumun bekleneceği ifade edildi. Borussia Dortmund’dan geçen sezon Mario Götze’yi ve gelecek sezon için de Robert Lewandowski’yi transfer eden Bayern Münih’in son transfer listesinde Dortmundlu oyuncular Marco Reus ve İlkay Gündoğan’ın da bulunduğu iddia ediliyordu. Borussia Dortmund’un CEO’su Hans-Joachim Watzke, Götze ve Lewandowski’nin transferinden sonra ‘’Bayern Münih bizi mahvetmek istiyor” ifadesini kullanmıştı.

Schumacher uyandırılma sürecinde

F

ransa’da kayak yaparken düşerek ağır yaralanan ve hastanedeki tedavisi devam Formula 1’in efsane pilotu Michael Schumacher’in yapay komadan uyandırılma sürecinin devam ettiği bildirildi.

Schumacher’in menajeri Sabine Kehm, Alman Haber Ajansı’na (DPA) yaptığı açıklamada, Schumacher’in sağlık durumunda herhangi bir değişiklik olmadığını söyledi. ‘’Schumacher komadan uyandırılma sürecinde’’ diyen Kehm, ‘’Bu, maalesef birçok yanlış yorumlanmaya yol açan uzun bir süreç olabilir’’ ifadesini kulandı. Alman Focus dergisi, söz konusu uyandırma sürecinin fazla ilerlemediği ve sürecin geçici bir süre durdurulduğunu iddia edilmişti. Fransa’daki Grenoble Hastanesinde komada bulunan Schumacher’in doktorları ocak ayı sonunda narkozu azaltarak yapay komadan uyandırma sürecine geçmişti.

34


NACHRICHTEN IN DEUTSCH

36 38 40 41 42

Frühling auf dem Arbeitsmarkt

S E I T E

Die Revolution Der Toleranz

S E I T E

S E I T E

Sozialstrukturatlas für 2013: Soziale Ungleichheit hat sich verfestigt Strafbarkeit von Kinderpornographie

S E I T E

S E I T E

„EU-Kommission sollte sich ehrgeizigere Ziele in der Energie- und Klimapolitik setzen“

37 S E I T E

Ist der Gesetzesentwurf des Innenministeriums zum Doppelpass ausreichend?

In Deutschland leben so viele Ausländer wie noch nie Die Zahl der Ausländer in Deutschland ist 2013 auf den Spitzenwert von mehr als 7,6 Millionen gestiegen. So viele wie nie zuvor. Zugleich war das Plus mit 5,8 Prozent gegenüber dem Vorjahr das höchste seit 1992. Diese Zahlen aus dem Ausländerzentralregister hat das Statistische Bundesamt veröffentlicht. Der Rückgang der türkischen Bevölkerung setzt sich hingegen weiter fort.

I

ngesamt kamen rund 518.800 Menschen neu nach Deutschland (Saldo aus Zu- und Fortzügen). Bei den Ausländern überstiegen die Geburten die Sterbefälle zudem um 14.200 Menschen. Das wird damit erklärt, dass die meisten Ausländer in Deutschland in der Familiengründungsphase kommen. 113.000 Menschen wurden eingebürgert und werden daher nicht mehr als Ausländer gezählt. Drei Viertel der neu zugewanderten oder in Deutschland geborenen Ausländer stammten aus den EU-Staaten. Hier sind Personen aus den zehn Staaten, die 2004 der EU beitraten, zahlenmäßig am stärksten vertreten; in dieser Gruppe dominieren Polen und Ungarn. Die Zahl der Staatsangehörigen dieser zehn Länder lag insgesamt um 127.100 oder 15,9 Prozent über dem Vorjahr. Bei den Menschen aus den jüngeren NeuMitgliedsstaaten Rumänien, Bulgarien und Kroatien betrug das Plus 106.000 oder 19,3 Prozent. „Etwas geringer ist die Bedeutung der Zuwanderung aus den von der Euro-Krise besonders

35

betroffenen Mittelmeerstaaten“, sagen die Statistiker. Bei Italienern, Griechen, Spaniern und Portugiesen betrug der Zuwachs lediglich 63.700 Menschen oder 6,0 Prozent. Bei Ausländern aus Ländern außerhalb der EU lag der Zuwachs bei 103.900 (2,5 Prozent), vor allem Syrer und Russen kamen. Demgegenüber ist 2013 – wie schon in den Jahren zuvor – die Bevölkerung mit türkischer Staatsangehörigkeit in Deutschland um 1,6 Prozent zurückgegangen. Türkisch ist trotzdem die häufigste ausländische Staatsangehörigkeit. In den neuen Ländern sind die häufigsten Staatsangehörigkeiten polnisch und russisch. Die meisten neu ins Ausländerzentralregister aufgenommenen Menschen ließen sich, wie auch schon 2012, in Bayern nieder, gefolgt von Nordrhein-Westfalen und Baden-Württemberg. In Berlin gab es mit 2,3 Prozent den im Ländervergleich geringsten prozentualen Anstieg.


Frühling auf dem Arbeitsmarkt

D

ie besseren Wachstumsaussichten für 2014 lassen auch die Erwerbstätigkeit steigen. Im Januar waren darum fast 300.000 mehr Menschen erwerbstätig als vor einem Jahr - insgesamt 41,68 Millionen. Auch die Perspektiven für Arbeitslose hellen sich auf.

Die Geschäftslage hat sich im ersten Quartal 2014 verbessert und die Konjunkturerwartungen sind gestiegen. Das trägt dazu bei, dass die Unternehmen kontinuierlich mehr Arbeitsplätze schaffen. In fast allen Bundesländern sind mehr Menschen in Arbeit als noch im Vorjahr. Ein kräftiges Beschäftigungsplus gab es bei den wirtschaftlichen Dienstleistungen und im Gesundheits- und Sozialwesen. Wenn man Saisoneinflüsse heraus rechnet, gab es im Januar 40.000 mehr Erwerbstätige als im Dezember. “Wir gehen in Deutschland miteinander in ein gutes Frühjahr: Die Aussichten für die wirtschaftliche Entwicklung lassen hoffen, dass auch der Arbeitsmarkt sich weiter gut entwickeln wird”, erklärte dazu Bundesarbeitsministerin Andrea Nahles. 29,61 Millionen Menschen waren im Dezember sozialversicherungspflichtig beschäftigt. Laut Angaben der Bundesagentur für Arbeit stellt dies einen Zuwachs von 463.000 oder 1,6 Prozent gegenüber dem Vorjahr dar. Im Februar waren 2.000 Menschen mehr arbeitslos als im Januar. Im Vergleich zum Februar 2013 waren es 18.000 weniger. Die Arbeitslosigkeit stieg damit in diesem Monat schwächer als in den letzten Jahren auf 3,138 Millionen. Die Arbeitslosenquote lag im Februar bei unverändert 7,3 Prozent. Im Vergleich zum Vorjahr hat sie um 0,1 Prozentpunkte abgenommen. Dennoch bleibt es für Langzeitarbeitslose besonders schwierig, Beschäftigungsangebote zu finden. “Wir wollen weiter dafür sorgen, dass auch die Menschen eine solche Perspektive finden, die schon lange vergeblich nach Arbeit suchen”, sagt Nahles, “Das sind im Februar 7.000 Menschen weniger als im Vormonat. Aber ihre Zahl ist mit etwa einer Million immer noch deutlich zu hoch.” Die Nachfrage nach Arbeitskräften ist in den letzten Monaten leicht gestiegen. Im Februar waren 429.000 Arbeitsstellen bei der Bundesagentur für Arbeit gemeldet. Besonders gesucht sind zurzeit Arbeitskräfte in den Bereichen: Verkauf, Mechatronik, Energie und Elektro, Metall-, Maschinen- und Fahrzeugbau, Verkehr, Logistik, Tourismus und Gastronomie sowie in Gesundheitsberufen.

“Berlin holt weiter auf” In Berlin ist die Arbeitslosenquote im Februar 2014 mit insgesamt 11,9 Prozent genauso hoch wie im Vormonat und um 0,4 Prozentpunkte unter der von Februar 2013. In Berlin waren im Februar 213.845 Arbeitslose gemeldet – 1.126 weniger als im Januar und 3.000 weniger als im Februar 2013. Der ausbleibende Wintereinbruch und die weiterhin gute Konjunktur stabilisieren den positiven Trend auf dem Arbeitsmarkt. Arbeitssenatorin Dilek Kolat kommentierte den Rückgang der Arbeitslosenzahlen: „Berlin holt weiter auf. Ich will aber, dass nicht nur gut ausgebildete Menschen von dem Zuwachs an Beschäftigung in Berlin profitieren, sondern auch die Langzeitarbeitslosen – ein wichtiges Ziel unserer Arbeitsmarktstrategie „BerlinArbeit“. Deshalb bieten wir Langzeitarbeitslosen seit einem Jahr das Berliner Jobcoaching an: Damit begleiten wir sie und den Arbeitgeber auf ihrem Weg zurück in den Arbeitsmarkt, anstatt sie nur mit einer Maßnahme zu versorgen. Bis zum Dezember 2013 hatten bereits 9.817 Menschen freiwillig das Berliner Jobcoaching in Anspruch genommen – Tendenz steigend!“ Auch bei den Langzeitarbeitslosen setzt sich der Abnahmetrend in Berlin weiter fort. Waren im Januar 2014 69.927 Personen langzeitarbeitslos, so sind es im Februar 1.020 Personen weniger und der Anteil Langzeitarbeitsloser an allen Arbeitslosen ist mit 32,2 Prozent um 2,2 Prozent auch weiterhin unter dem Bundesdurchschnitt. Im Vergleich zum Vorjahr ist der Anteil Langzeitarbeitsloser an allen Arbeitslosen in Berlin um 4,1 Prozent gesunken. Im Ländervergleich der Arbeitslosenzahlen hält Berlin weiterhin seine Stellung vor Sachsen-Anhalt (12,0 Prozent) und Mecklenburg Vorpommern (13,2 Prozent), das die rote Laterne hat.

Deutschland und Großbritannien intensivierem bilateralen Austausch beim Thema Migration

B

ei seinem Treffen mit der britischen Innenministerin Theresa May Ende Februar lobte Bundesinnenminister Thomas de Maizière die deutsch-britische Zusammenarbeit und betonte die Bedeutung des bilateralen Austauschs bei dem für beide Länder so bewegenden Thema Zuwanderung. Nicht erst seit den jüngsten Entwicklungen in der Schweiz würden in Deutschland und Großbritannien gleicherma-

36

ßen intensive politische Diskussionen zur Zuwanderungspolitik vor allem im Hinblick auf Drittstaatsangehörige, aber auch zu Fragen unerwünschter Folgen europäischer Freizügigkeit geführt. Die Steuerung der Migration bleibe deshalb ein zentrales Anliegen beider Staaten, wobei man gerade beim Vollzug des Aufenthaltsrechts, der in Deutschland in der Verantwortung der Bundesländer liege, vom Vereinten Königreich lernen könne.

Abschließend betonte de Maizière, dass Deutschland eine “offene und zuwandererfreundliche Gesellschaft” sei. So habe man etwa mit der Aufnahme syrischer Bürgerkriegsflüchtlinge auch “international ein Beispiel gesetzt”. Allerdings müsse man auch in Anerkennung europäischer Errungenschaften wie der Arbeitnehmerfreizügigkeit in der Lage sein, “Fehlentwicklungen in einzelnen Bereichen klar und ehrlich zu benennen und diesen wirksam entgegenzutreten”.


Ist der Gesetzesentwurf des Innenministeriums zum Doppelpass ausreichend?

D

ie Berliner Bundestagsabgeordnete Mechthild Rawert äußert sich zu einigen aktuellen Themen deutscher Politik. Beim Doppelpass sei der Streit zwischen den Koalitionären vorprogrammiert. Die Begründung des Bundesverfassungsgerichts zur Aufhebung der 3-Prozent-Klausel bei Europawahlen ärgert sie. Auch das avisierte Freihandelsabkommen zwischen der EU und den USA stößt bei ihr auf Kritik. Eine Übersicht iherer Positionen in Auszügen:

Reform des Staatsbürgerschaftsrechts: “Streit wird es möglicherweise in der Großen Koalition bei der Reform des Staatsbürgerschaftsrechts geben. Während wir Sozialdemokratinnen mit der Forderung nach einer generellen Zulassung doppelter Staatsbürgerschaften in den Wahlkampf gezogen war, hielt die Union am Grundsatz fest, dass Doppelbürgerschaften die Ausnahme bleiben. Innerhalb der Koalitionsverhandlungen konnte die SPD lediglich aushandeln, dass die seit 2000 existierende Optionspflicht für „ausländische“ Kinder gelockert wird - für SozialdemokratInnen ein absolut enttäuschender Minimalkompromiss. Der nun vom Bundesministerium für Inneres vorgelegte Gesetzentwurf sieht noch nicht einmal diesen vor. In Deutschland geborenen Kindern soll nur unter bestimmten Voraussetzungen die doppelte Staatsbürgerschaft erlaubt werden. Die Optionspflicht bleibt bestehen, fällt nur für diejenigen weg, die einen deutschen Schulabschluss vorlegen oder nachweisen können, dass sie mindestens 12 Jahre und einen wichtigen Teil der Pubertät in Deutschland verbracht haben. Das ist für mich nicht ausreichend. Ich begrüße daher die von Baden-Württemberg, Rheinland-Pfalz und Schleswig Holstein in den Bundesrat eingebrachte Initiative zur kompletten Abschaffung der Optionsregel. Obwohl damit auch Schwierigkeiten innerhalb der SPD selbst zu verbuchen sind. Es darf nicht sein, dass wir in Berlin geborene Kinder danach unterscheiden, ob sie Eltern aus der EU oder aus der Türkei haben.” (...)

Wegfall der Drei-Prozent-Hürde bei den Europawahlen: “In den 28 Ländern der Europäischen Union finden Ende Mai Europawahlen statt, in Deutschland am Sonntag, dem 25. Mai. Zum ersten Mal in unserer Geschichte stellen die europäischen Sozialdemokratinnen einen gemeinsamen Spitzenkandidaten für die Europawahl auf: Martin Schulz, Präsident des Europäischen Parlaments und seit Januar bereits Spitzenkandidat der SPD. (...) Das Bundesverfassungsgericht hat am 26. Februar entschieden, dass bei den Europawahlen die Drei-Prozent-Hürde entfällt. Die Stimme jeden Wählers, jeder Wählerin müsse die gleiche Erfolgschance haben. Als Sozialdemokratin kämpfe ich dafür, dass die Rechte des Europäischen Parlaments gestärkt werden. Deshalb ärgert mich die Begründung dieses Urteils. Noch sei eine Sperrklausel nicht nötig, “um die Funktionsfähigkeit des Europäischen Parlaments zu erhalten”. Das EU-Parlament sei erst auf dem Weg, sich als institutioneller Gegenspieler der EU-Kommission zu profilieren. Die Situation im Bundestag, “wo die Bildung einer stabilen Mehrheit für die Wahl einer handlungsfähigen Regierung und deren fortlaufende Unterstützung nötig ist”, sei mit der des Europäischen Parlaments noch nicht vergleichbar. Dieses Urteil kommt den zahlreichen kleinen Parteien entgegen - von der Piratenpartei über die Freien Wähler und die eurokritische AfD bis zur rechtsextremen NPD.”

Freihandelsabkommens (TTIP) “Derzeit verhandeln Vertreterinnen der Europäischen Kommission und des US-Handelsministeriums über Grundzüge eines Transatlantischen Freihandels- und Investitionsabkommens. Angestrebt werden niedrige Zölle und vereinfachte Zulassungsverfahren für Patente, Medikamente und Produkte. So soll die weltgrößte Freihandelszone mit 800 Millionen Bürgerinnen und Bürgern geschaffen werden. Während die einen - zumeist Wirtschaftsunternehmen - hierin eine Chance für Wirtschaftswachstum sehen, befürchten die anderen eine Aufweichung bzw. Absenkung europäischer Standards im Verbraucher-, Umwelt-, Gesundheits-, Lebensmittel-, Mieter- und Rechtsschutz. Ich kritisiere, dass die seit Mitte 2013 laufenden Vertragsverhandlungen unter Ausschluss der Öffentlichkeit und ohne parlamentarische Kontrolle stattfinden. Kritisch zu sehen sind auch die sogenannten Investitionsschutzklauseln, die es ausländischen Konzernen erlauben, europäische Staaten unter Androhung von Schadensersatzforderungen vor einem privaten Schiedsgericht zu verklagen. Dagegen wendet sich nun Umweltministerin Barbara Hendricks (SPD): „Das würde bedeuten, dass Großkonzerne ihre Interessen gegen die Gesetzgebung der Mitgliedsländer der EU durchsetzen können, und zwar ohne demokratische Kontrolle“. “Ein solches Schlupfloch würde die Errungenschaften von 150 Jahren Arbeiterbewegung, hundert Jahren Frauenbewegung und 50 Jahren Umweltbewegung mit einem Federstrich zerstören”. Fakt ist, ich will weder chlorgereinigtes Hühnerfleisch oder gentechnisch veränderte Lebensmittel auf meinem Teller noch will ich europäische Standards gesenkt wissen.”

37


DIE REVOLUTION DER TOLERANZ Jung, gläubig, aktiv!

D

eutschland ist, so sagt man, das Land der Dichter und Denker.

So dichteten sich einst einige Verwaltungsbeamte und Politiker eine Verfassung zusammen und dachten dabei ein Schriftwerk zu schaffen, welches die rechtliche Grundordnung unseres Landes regeln kann. Im Bewusstsein seiner Verantwortung vor Gott und den Menschen, von dem Willen beseelt, als gleichberechtigtes Glied in einem vereinten Europa dem Frieden der Welt zu dienen, hat sich das Deutsche Volk kraft seiner verfassungsgebenden Gewalt die unumgänglichen Gesetze zur Sicherung der Würde, Meinungsfreiheit und Toleranz (etc.) gegeben. Doch wie tolerant ist Deutschland eigentlich? Wenn ein Supermarkt Öffnungszeiten bis, sagen wir mal, 20 Uhr angibt und die stets gut gelaunten Mitarbeiter schon um Viertel vor acht, nicht ganz der angegebenen Zeit entsprechend, den Feierabend einläuten, sind Beschwerden dem Personal gegenüber nicht gerne gesehen. Doch wenn diese Supermarktmitarbeiter an ihrem Feierabend sich dann ein kühles Maß Bier bestellen, welches nicht ganz bis zum Eichstrich aufgefüllt ist, können sich die stets gut gelaunten Kellner der Beschwerde sicher sein. Man toleriert den Wunsch der Arbeitergewerkschaften nach Mindestlöhnen in Branchen wie der Gebäudereinigung oder im Malergewerbe, aber empört sich gleichzeitig über die gestiegenen Kosten für Gebäudereinigungen oder Malerarbeiten. Mit Guido Westerwelle und Klaus Wowereit wählte Deutschland zwei homosexuelle Männer in die politische Oberliga unseres Landes, doch laut einer Studie der Friedrich-Ebert-Stiftung lehnen knapp 40 Prozent der Deutschen Homosexualität und gleichgeschlechtliche Ehen ab. Man toleriert alle Religionen. „Das Christentum gehört zweifelsfrei zu Deutschland. Das Judentum gehört zweifelsfrei zu Deutschland. Das ist unsere christlich-jüdische Geschichte. Aber der Islam gehört inzwischen auch zu Deutschland.“, heißt es in der Ansprache unseres ehem. Bundespräsidenten Wulff zum 20. Jahrestag der Deutschen Einheit. Dennoch brach vor einiger Zeit einevon

38

der Kölner Staatsanwaltschaft entfachte Debatte über den religiösen Akt der Beschneidung aus und löste dadurch sowohl eine landesweite Diskussion um jahrtausendalte religiöse Traditionen, als auch eine Welle von Beschneidungsverweigerungen deutscher Ärzte (u.a. auch im Jüdischen Krankenhaus Berlin) aus. All we need is love? – NO! Führt man sich solche Beispiele vor Auge, so muss man den Beatles-Hit in „All we need is tolerance“ umschreiben. Wir brauchen mehr Toleranz im Straßenverkehr, mehr Toleranz bei Abgabeterminen, mehr Toleranz im Fernsehen, mehr Toleranz für kulturelle Traditionen…Doch was ist Toleranz eigentlich? Laut intensiver Wikipedia-Recherchen, ist Toleranz ein Geltenlassen und Gewährenlassen fremder Überzeugungen, Handlungsweisen und Sitten. Gemeint ist damit heute häufig auch die Anerkennung einer Gleichberechtigung unterschiedlicher Individuen. Auf gut Deutsch zusammengefasst: Toleranz heißt etwas zu erdulden! Warum wird also von Schulen, der Regierung bis hin zum privaten Fernsehen (Tolerance Day/ Pro7) diese Eigenschaft eingefordert? Deutschland soll seine Eigenarten und Vielfältigkeit nur ERDUL-

DEN? Heißt das, fremde Überzeugungen sind nicht erwünscht? Das glaube ich nicht! Aber dieses negativ konnotierte Wort ist nicht nur mittlerweile als ungekrönte Hauptforderung des interreligiösen Dialogs anzusehen, sondern vielmehr sogar auch ein Teil unserer diesbezüglichen Denk- und Handelsweise geworden. Sieht man einen jüdischen Jungen, den Kopf mit einer Kipa bedeckt, den Kurfürstendamm in Berlin entlanglaufen, gehört das leider noch nicht zur unbefremdenten Realität in unserem Lande. Zumindest erstaunte bis unverständliche Blicke sind immer wieder zu beobachten. Weitere mögliche Reaktionen lasse ich an dieser Stelle mal aus. Erblickt man am Flughafen einen bärtigen Muslimen, bevorzugt auch an der Sicherheitskontrolle, so merkt man, dass das sonst bestimmt auch so penibel aufmerksame Sicherheitspersonal diesen netten Herren lieber noch ein zweites Mal checkt – schließlich trägt er den selben Haarschnitt wie Osama Bin-Laden und könnte demnach ein gefährlicher Terrorist sein. Religionen und Traditionen sollen nicht geduldet werden – Sie sollen Normalität


sein! Zum Alltag gehören! Ein unauffälliger und schöner Teil unserer Gesellschaft sein, der ebenso normal ist wie sein täglich Brot beim Bäcker um die Ecke abzuholen.

Hand! Bis zum 12. September 2011 stand der Turm im Jüdischen Museum Berlin, woraufhin er anschließend im Gesundbrunnen-Center im Stadtteil Wedding öffentlich ausgestellt wurde.

Das war es, was im Mai 2011 über 40 Jugendliche verschiedener Religionen und Herkünfte zusammenkommen lies. Wir wollten gemeinsam einen Alltag schaffen, in dem Glaube und Abstammung uns voneinander lernen lassen, als uns zu separieren. Und wir schafften JUGA!

Anfangs ging es bei JUGA noch um ein konkretes Projekt, doch schnell merkten alle Teilnehmer, dass es zu etwas Größerem reifen könnte. Zwar übernahmen die Moderatoren weiterhin den organisatorischen Part, doch nun kamen die Projektideen von den Teilnehmern.

Der Name des Projekts leitet sich von „jung, gläubig, aktiv“ ab.

So besuchten sich die Mitglieder gegenseitig in ihren religiösen Einrichtungen, man schaffte den

Das Motto war „NEIN! ELEVEN – We build a common future“. Und mit etwas Rückenwind des Berliner Innensenats, der RAA und eines engagierten Moderatorenteams konnte die Arbeit an unserem ersten Projekt beginnen. Ein selbstgeschriebener Song wurde geschaffen, eine andächtige Performance für das Berliner Rathaus vorbereitet und ein Turm aus bemalten Kartons wurde symbolisch wiedererbaut, um das Zeichen in die Welt zu setzen, dass wir Jugendlichen und Kinder die Missetaten der vorherigen Generationen nicht nur unwiederholt lassen möchten, sondern dem in Zukunft sogar aktiv entgegenwirken wollen – Und das Hand in

39

Code of Ethics, einen Basiskatalog mit Wünschen und Hoffnungen für ein Zusammenleben, man trauerte gemeinsam für die Opfer der Anschläge von Toulouse, säuberte die leider zahlreichen Stolpersteine der Berliner City und initiierte ein schulisches Begegnungsprogramm bei dem jugendliche JUGAs jugendlichen Schülern ihre Religionen mit ihrer eigenen Sprache näher bringen. Was vor über zwei Jahren in den Senatsräumen der Klosterstraße entstand, ist nun auf seinem vorläufigen Höhepunkt. Aus Aktivisten wurden Freunde, aus Worten wurden Taten und aus einer Initiative wurde eine Bewegung. Dabei hie-

ßen die Stichworte nicht Toleranz oder Akzeptanz, sondern Verbundenheit und Zusammenhalt. Aus einer Idee wurde ein Gedanke und so tragen alte und neue Mitglieder ihre Gedanken, auch durch unabhängige Aktionen, in die Welt hinaus. Das wohl aufsehenerregendste Beispiel hierfür ist die von zwei jüdischen und einem muslimischen Jungaktivisten gestartete Petition gegen das Beschneidungsverbot („WIR GEGEN RECHTSBESCHNEIDUNG“ – Initiiert von Michael Groys und Anil Celik und mir). „Jede Revolution war zuerst ein Gedanke im Kopf eines Menschen“, sagte einst der Dichter und Philosoph R.W. Emerson. Der Gedanke ist da! Ein Gedanke über ein vollkommen normales und selbstverständliches Zusammenleben, bei dem Eigenarten und fremde Sitten nicht nur toleriert, sondern gewollt sind. Nun ist es an der Zeit für jeden Einzelnen von uns diesen Gedanken in Welt hinauszutragen, um eine nun in Worte gefasste Idee endlich Realität werden zu lassen. Die Revolution der Toleranz steht nicht nur bevor - sie hat bereits begonnen!

Mike Delberg


Sozialstrukturatlas für 2013: Soziale Ungleichheit hat sich verfestigt

D

er sog. Handlungsorientierte Sozialstrukturatlas stellt die sozialstrukturelle Lage und Entwicklung der Berliner Bevölkerung anhand von 66 Indikatoren aus den Bereichen Bevölkerungs- und Haushaltsstruktur, Bildungsstand, Erwerbsleben, Einkommen, sowie Gesundheit in den Berliner Bezirken und Sozialräumen dar. Der Sozialstrukturatlas dient als wichtige Grundlage für die Planung der Politikfelder Gesundheit und Soziales des Senats. Mario Czaja, Senator für Gesundheit und Soziales sagt dazu: „An der Gesundheitsund Sozialberichterstattung setzt unsere sozialraumorientierte Politik als Beitrag für eine soziale Stadtentwicklung in Berlin an. Durch die Daten des Sozialstrukturatlasses wissen wir zum Beispiel, wo die armen, älteren Berlinerinnen und Berliner leben. Diese können wir dann ganz gezielt mit Angeboten zur gesundheitlichen Prävention ansprechen, um ihnen möglichst lange Selbständigkeit und Lebensqualität im Alter zu sichern. Eine niedrigschwellige Übersicht solcher Angebote haben wir bereits zielgruppenorientiert mit dem gerade vorgestellten Stadtplan Gesundheitsförderung entwickelt. Ebenso verteilen wir die ab 2014 durch uns aufgestockten Mittel für Nachbarschaftseinrichtungen und Stadtteilzentren gezielt mit Hilfe unserer Erkenntnisse zur Lage der Bevölkerung in den Berliner Sozialräumen. Im Bereich Pflege zeigen die aktuellen Daten die Notwendigkeit, die Strukturen in der Pflege und der Altenhilfe weiter bedarfsgerecht auszubauen. Dabei ist Pflege in das gemeinschaftliche Leben vor Ort einzubetten, zu organisieren und zu koordinieren. In den kommenden Jahren wollen wir unter anderem alternative Wohn- und Versorgungsformen stärken und die Infrastruktur zur Unterstützung pflegender Angehöriger ausbauen. Dafür wollen wir auch die Datenlage zu den Pflege- und Altenhilfestrukturen weiter verbessern.

Ein weiteres Beispiel ist die Einbeziehung der Daten der Sozialstruktur bei der Verteilung von Arztpraxen. Diesen Weg haben wir in Berlin mit einer gemeinsamen Bedarfsplanung bereits eingeschlagen. Er soll zu einer gerechteren Verteilung von Arztpraxen in Berlin führen.“ Der Bericht zeigt, dass sich die sozialräumliche ungleiche Verteilung sozialer und gesundheitlicher Belastungen verfestigt hat. In Gebieten mit vergleichsweise hoher Arbeitslosigkeit, wo relativ große Anteile der Bevölkerung staatliche Transferleistungen zur Sicherung des Lebensunterhalts nach SGB II oder SGB XII benötigen und geringe Einkommen erzielt werden, sind gleichzeitig die vorzeitige und vermeidbare Sterblichkeit höher, die mittlere Lebenserwartung reduziert und tabakassoziierte schwere Erkrankungen stärker verbreitet. Indikatoren, die dies belegen, sind im Sozialindex I (Belastungsindex) gebündelt. Danach haben die Bezirke Steglitz-Zehlendorf (Rang 1), Charlottenburg-Wilmersdorf (Rang 2) und Pankow (Rang 3) die günstigste Sozialstruktur in Berlin. Dies äußert sich unter anderem in niedrigen Arbeitslosenquoten und weniger Transferleistungen. Das mittlere Haushaltsnetto- und Pro-Kopf-Einkommen ist hoch, ebenso die mittlere Lebenserwartung. Dagegen haben die Bezirke Friedrichshain-Kreuzberg (Rang 8), MarzahnHellersdorf (Rang 9), Spandau (Rang 10), Mitte (Rang 11) und Neukölln (Rang 12) vergleichsweise ungünstigere Daten. Im Vergleich zur Untersuchung zum Sozialstrukturatlas 2008 haben die Bezirke Friedrichshain-Kreuzberg, Lichtenberg und Mitte ihren unterdurchschnittlichen Platz im Bezirksranking verbessert, Pankow ist einen weiteren Platz in der Spitze vorgerückt. Auch Treptow-Köpenick liegt in der Sozialstruktur über dem Durchschnitt, hat sich aber leicht verschlechtert. Ihren auch 2008 bereits eher ungünstigen Platz verschlechtert haben Spandau, Reinickendorf und Neukölln.

Der zweite ermittelte Sozialindex II spiegelt unter anderem das Arbeitsmarktpotential und Arbeitslosigkeit von Menschen mit Arbeitslosengeld I. Der Index gilt als Gradmesser sozialer Gefährdung. Die Daten zeigen ein gewisses Ost-WestGefälle, da im Ostteil der Stadt der Anteil sozialversicherungspflichtig Beschäftigter und daher von Menschen, die Ansprüche auf Arbeitslosengeld I aus einer solchen Beschäftigung erworben haben, höher ist. Der dritte Index, der Statusindex-/ Segregationsindex, zeigt besonders das Bildungsniveau und die Altersstruktur in einem Gebiet, sowie Ergebnisse demographischer Entmischungsprozesse. Ein hoher Wert dieses Indexes oder starke Rangplatzverbesserungen drückt bei hoher Bevölkerungsdichte und hohen Anteilen an Ein-Personen-Haushalten ein Nebeneinander von junger, gebildeter, aufstrebender Bevölkerung und alteingesessenen älteren Bevölkerungsgruppen aus. Zwar leben relativ wenige ältere Menschen in den ranghöchsten Bezirken Friedrichshain-Kreuzberg, Pankow und Mitte, diese benötigen jedoch vergleichsweise häufig Grundsicherung im Alter oder Hilfe zur Pflege bei Pflegebedürftigkeit. Tempelhof-Schöneberg und Neukölln haben ihren Rangplatz seit dem Sozialstrukturatlas 2008 stark verbessert. In den wenigen dicht besiedelten Stadtrandbezirken Marzahn-Hellersdorf, Treptow-Köpenick, Steglitz-Zehlendorf, Spandau, Reinickendorf leben relativ wenig 18- bis 34-Jährige, dafür überdurchschnittlichen viele Ältere ab 65 Jahren, die vergleichsweise selten staatliche Sozialleistungen benötigen. Die Privathaushalte sind dort vergleichsweise groß. Der Bericht mit umfangreichem Datenmaterial steht im Internet unter www. berlin.de/sen/statistik/gessoz/index. html zur Verfügung und ist auch im Gesundheits- und Sozialinformationssystem unter www.gsi-berlin.info abrufbar.

Christian Wulff wird Ehrenbürger von Tarsus

D

er frühere Bundespräsident und ehemalige niedersächsische Ministerpräsident Christian Wulff wird, wie die “Frankfurter Neue Presse” berichtet, Ehrenbürger der türkischen Stadt Tarsus. Wulff werde Mitte März bei einer offiziellen Zeremonie die Insignien der Ehrenbürgerwürde von Bürgermeister Burhanettin Kocamaz entgegennehmen. Wulff hatte als Bundespräsident im Oktober 2010 die Geburts-

40

stadt des Apostels Paulus besucht. Wulff erklärte, die Türkei sei bei der Stärkung der Religionsfreiheit der Christen “in der richtigen Richtung unterwegs”. In seiner unvergessenen Ansprache als Bundespräsident sagte er damals, dass “das Christentum zweifelsfrei zur Türkei gehöre. Damit änderte er einen Kernsatz seiner Amtszeit, nämlich dass der Islam zu Deutschland gehöre, auf die Türkei um.


Strafbarkeit von Kinderpornographie

D

er Bundesminister der Justiz und für Verbraucherschutz Heiko Maas (SPD) erläutert die aktuelle Debatten über die Änderungen des Strafrechts:a

“Klar ist: Wir werden den Kampf gegen Kinderpornographie mit der ganzen Härte des Rechts führen. Allerdings wollen wir nichts kriminalisieren, was zum Alltag vieler Eltern gehört, wie zum Beispiel das Fotografieren ihrer Kinder am Strand. Niemand darf jedoch mit dem Körper von Kindern und Jugendlichen Geschäfte machen. Wir wollen klären, wie wir das gewerbsmäßige Handeln mit Nacktbildern von Kindern oder Jugendlichen unter Strafe stellen können. Solche Fotos finden sich oft jahrelang im Internet und haben schwere Folgen für die betroffenen Kinder und Jugendlichen. Wir werden noch vor Ostern einen Gesetzesentwurf zur Um-

setzung der EU-Richtlinie zum Schutz von Kindern gegen sexuelle Ausbeutung auf den Weg bringen. Zur besseren Bekämpfung von Kinderpornographie im Internet werden wir den veralteten Schriftenbegriff im Strafrecht dem digitalen Zeitalter anpassen. Wir wollen den Begriff der „Schriften“ um den Begriff „Informations- und Kommunikationstechnologie“ ergänzen. Damit werden wir sicherstellen, dass sog. Grooming umfassend unter Strafe gestellt wird. Auch das sog. Posing ist nach der Rechtsprechung in Deutschland bereits strafbar, sofern das abgebildete Kind oder der Jugendliche eine „geschlechtsbetonte Pose“ einnimmt. Wir prüfen derzeit, ob wir hierzu auch eine klarstellende Regelung in die betreffenden Tatbestände aufnehmen.”

EM-Qualifikation: Türken treffen auf Holländer

D

er Weg zur Europameisterschaft 2016 in Frankreich wird für die Türkei steinhart. Die Auslosung im französischen Nizza ergab, dass die Türken in der Gruppe 1 gegen die Niederlande, Tschechien, Island, Lettland und Kasachstan spielen müssen. Nachdem die türkische Nationalmannschaft schon bei der WM-Qualifikaiton 2014 gegen die starken Holländer antreten musste, muss sie sich erneut gegen die Niederlande behaupten. Die deutsche Nationalelf hatte hingegen wieder ein großes

Losglück und trifft in der Qualifikation zur EM 2016 in Frankreich in Gruppe D auf Irland, Polen, Schottland, Georgien und Gibraltar. Erstmals werden 24 statt wie bisher 16 Mannschaften am EM-Turnier teilnehmen. In den neun Qualifikationsgruppen schaffen es die ersten beiden Teams und sogar noch der beste Gruppendritte direkt zur Endrunde. Die restlichen acht Gruppendritten spielen in Play-offs weitere vier EM-Teilnehmer aus.

41


„EU-Kommission sollte sich ehrgeizigere Ziele in der Energie- und Klimapolitik setzen“ DIW-Experten kritisieren neuen Rahmen-Entwurf der EU-Kommission als „mäßig ambitioniert“ – Die Kommission laufe Gefahr, ihre langfristigen Klimaschutzziele zu verfehlen – Mit ehrgeizigeren Zielen würden die Kosten des Gesamtsystems nur geringfügig steigen, es seien aber deutlich positivere Entwicklungen in Bezug auf Investitionen, Arbeitsmarkt und Außenhandel zu erwarten.

E

xperten des Deutschen Instituts für Wirtschaftsforschung (DIW Berlin) raten der Europäischen Kommission zu ehrgeizigeren Zielen in der Klima- und Energiepolitik. Der neue Rahmen-Entwurf, mit dem die Kommission die politischen Leitlinien für die Jahre 2020 bis 2030 festlegt, sei insgesamt zu wenig ambitioniert, in einigen Teilen zu unkonkret und beruhe in anderen auf unrealistischen Annahmen, so das Fazit der Studie der DIW-Energie- und Klimaexperten. Die Bundesregierung solle sich deswegen weiterhin engagierter für die Verminderung von Treibhausgasemissionen, eine stärkere Nutzung erneuerbarer Energien und die Steigerung der Energieeffizienz einsetzen. „Die Energiewende ist eine deutsche Entscheidung, die in Deutschland umgesetzt und weiter fortgeführt wird. Es wäre allerdings wünschenswert, wenn man in Europa gleichzeitig auch ehrgeizige, konkrete und für die Mitgliedsstaaten verbindliche Ausbauziele für erneuerbare Energien hätte“, so das Urteil der Wissenschaftler. Die drei Wissenschaftler haben die zentralen Dokumente des neuen Klima- und Energiepakets für die Jahre 2020 bis 2030 untersucht, das die EU-Kommission im Januar 2014 vorgelegt hat. Dazu zählen unter anderem das sogenannte Weißbuch, das den politischen Rahmen dieser Jahre bestimmt, eine begleitende Folgenabschätzung, Berichte zu den Energiepreisen und -kosten und energiewirtschaftlichen Entwicklungen in Europa sowie Leitlinien zu staatlichen Eingriffen in Strommärkte und ein Vorschlag für die Einführung einer Marktstabilitätsreserve für das europäische Emissionshandelssystem. Die in diesem Gesamtpaket festgelegten Ziele sind den Wissenschaftlern zufolge nur mäßig ambitioniert. „Der von der Europäischen Kommission vorgeschlagene Rahmen bis 2030 besteht im Kern aus dem Ziel einer 40-prozentigen Reduktion von Treibhausgasemissionen gegenüber dem Niveau des Jahres 1990 und dem Ziel, europaweit einen Anteil erneuerbarer Energien von mindestens 27 Prozent des Brutto-Endenergieverbrauchs zu erreichen. Ein konkretes Ziel zur Steigerung der Energieeffizienz ist nicht vorgesehen“, fassen die Forscher zusammen. Zudem fehle eine verbindliche Aufteilung auf einzelne Mitgliedsstaaten. Die Forscher bezweifeln, dass diese Schritte ausreichen, um die langfristigen Ziele der Kommission zu erreichen, die Treibhausgasemissionen bis zum Jahr 2050 um mindestens 85 Prozent unter die Werte des Jahres 1990 zu senken.

Kosten der erneuerbaren Energien werden überschätzt Kritisch sehen die Wissenschaftler unter anderem die Berechnungsgrundlage der Kommission: „Die Kalkulationen beruhen im Stromsektor auf aus wirtschaftlicher und technologischer Sicht unplausiblen Annahmen“, so die Wissenschaftler. „Sowohl die Folgeeinschätzung als auch die Referenzszenarien enthalten überaus optimistische Einschätzungen zur Atomkraft und zur CO2-Abscheidung, welche den ökonomischen und

42

technischen Trends des letzten Jahrzehnts widersprechen.“ In Bezug auf die CO2-Abscheidung werde übersehen, dass sämtliche Versuche zur Demonstration und Verbreitung dieser Technologie bislang weltweit gescheitert seien. Niemand wisse heute, ob und wann diese Technologie einsatzbereit sein werde. Die geschätzten Kosten der Atomkraft liegen den Wissenschaftlern zufolge deutlich unter dem tatsächlichen Kapitalbedarf, der für Kraftwerksneubauten heute gedeckt werden müsse. Auch Unfall- und Endlagerrisiken blieben unberücksichtigt. Die Kosten der erneuerbaren Energien hingegen würden systematisch überschätzt. „Diese Kostenannahmen sind teilweise veraltet. So liegen die Kosten für Photovoltaik bereits heute in dem Bereich, den die Kommission erst für 2050 vorgesehen hat.“ Die Vorschläge der Kommission zur Reform des CO2-Emissionshandels würden ihre Wirkung zu spät und zu schwach entfalten. Die quantitative Folgenabschätzung, die die Kommission erstellt hat, stehe ehrgeizigeren Energie- und Klimazielen nicht im Wege. „Die Berechnungen zeigen, dass Szenarien mit besonders ambitionierten Zielen für Emissionsminderungen und den Ausbau erneuerbarer Energien kaum teurer wären und sogar mit gesamtwirtschaftlichen Vorteilen einhergehen würden“, so die Forscher. Die Gesamtkosten des Energiesystems lägen bei Erreichen der anspruchsvolleren Ziele nur um etwa 1,6 Prozent höher als im Referenzszenario. „Es würden jedoch rund 93 Milliarden Euro mehr investiert, die Importe fossiler Energieträger könnten um 27 Milliarden Euro reduziert werden und europaweit könnten bis zu 1,25 Millionen zusätzliche Arbeitsplätze entstehen“, so die Forscher. Der deutschen Bundesregierung raten sie deshalb, ihren Kurs zur Erreichung ehrgeiziger Ziele fortzusetzen und sich weiter für eine europäische Politik einzusetzen, die sich anspruchsvollere Ziele beim Einsatz erneuerbarer Energien, der Reduktion von Treibhausgasen und zur Steigerung der Energieeffizienz setze.


DERGİMİZE ABONE OLUN HER “AY” EVİNİZE YOLLAYALIM

ABONNEMENTSBESTELLUNG Name / Vorname _____________________________________________________ Firma: _____________________________________________________

hiermit bestelle ich BERLINTURK: 1 Jahr per Bankeinzug für 59,- € inkl. Porto Einzugsermächtigung

Name, Vorname des Kontoinhabers __________________________________

Strasse: PLZ / Ort: _____________________________________________________

Geldinstitut: __________________________________

Telefon: Telefax: _____________________________________________________

BLZ: __________________________________

Ausschneiden und senden an: Bundespressekonferenz - BerlinTürk - Schiffbauerdamm 40, 10117 Berlin

__________________________________ Datum / Unterschrift des Kontoinhabers oder Bevollmächtigten

Konto-Nr.: __________________________________


Ein tolles TEAM - Extra vielseitig - besonders smart Sound Share

3 D Fernseher TV

Ausgangsleistung 310 W

AllShare Wi-Fi Direct

Warme und satte HiFi-Klangqualität Zahlen Sie bar oder in günstigen monatlichen Raten.

Triple Tuner & 26 Menüsprachen

ALTER PREIS: 829,-€

ALTER PREIS: 699,-€

444

366 HWF750 –Speaker Soundbar System

Berlin Türk - März 2014

UE40F6340 – LED TV Digitaler Fernsehempfang (DVB) DVB-T/C/S2, WLAN integriert, Bild-in-Bild, Anynet+ (HDMI™-CEC), Webbrowser, 4 HDMI™-Anschlüsse. Inklusive 2x 3D Active Shutter Brille (SSG-5100GB)

Integrierter Röhrenverstärker, Kabelloser Subwoofer TV Gerät oder Smartphone via Bluetooth verbinden, Einfache installation, Stilvolles Metalldesign, passend zu Ihrem Fernseher

Bildschirmdiagonale 102cm 40 Zoll, Energieeffiziensklasse A, Leistungsaufnahme Ein-Zustand 62 W, Stand-by-Zustand 0,1W, jährlicher Energieverbrauch 91 kWh Maße mit Fuß 934,0 x 620,1 x 264,8 mm, Maße ohne Fuß 934,0 x 548,6 x 49,6 mm

Ausgangsleistung RMS (Watt) 310 W, System/Kanäle 2.1, Speaker Type Built-in, Subwoofer 150 W 3 ohm, Front 2 Wege 3 Lautsprecher, Front Speaker Power ( 40 Wx2)x2

Showroom: Nazarethkirchstraße 52 - 13347 Berlin-Wedding - Tel.: 030 / 397 444 22 - Fax 030 / 397 444 7722 Öffnungszeiten: Mo-Fr: 8.30-18.00 Uhr & Sa: 9.00-15.00 Uhr www.manolya.de - info@manolya.de


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.