ART UNLIMITED 21 - MART 2013

Page 19

BİENAL

Eski Yunan’da bu dili konuşamayana ve kullanmayana barbar denilirmiş. Bugünkü dünyada öyle bir yere geldik ki, verili tanımlama ve diller yetersiz kalıyor. Geleceği görüp önümüzde ufuk açmamız için yeni dillere ihtiyaç duyuyoruz.

değerlendirilmediğini düşünüyorum. Yeşil alanlar, Batıda kentin içine açılan damarlar misali, yaşam verir ve çok önemlidir. Şehircilik uzmanı sanatçı arkadaşlarım, Salıpazarı alanında niçin San Marco gibi bir su meydanı olamayacağını soruyor örneğin… Bence, aşağıdan yukarı ve kolektif yapılabilecek müzakereler buna fırsat verebilir. E.A.: Bienal tarihinde dış kaynaklı projeleri oluştururken, katılımcı ulusların kültür enstitüleri, ticari markaları ve bakanlıklarının da dolaylı dolaysız desteği alındı. Şu aralar Avrupa’da büyük bir mali kriz var örneğin, sizin bu riskli konudaki önlemleriniz neler olacak? F.E.: Ülkeler krizlere giriyor, kamu desteği ile bankalar ayaklandırılıyor vb. Tabii ki daha küçük bütçeler olabilir. Ama ben yine de desteğin geleceğini düşünüyorum. Mümkün olduğunca fazla yere başvurmamız, mümkün olduğunca özel ya da kamu desteği alabileceğimiz kurumlara gitmemiz söz konusu. Bu, dünyadaki diğer sergileri de etkileyecek bir ortak kader durumu zaten… E.A.: Türkiye’nin gündeminden düşmeyen sansür, size neleri çağrıştırıyor peki? F.E.: Tartışma ve eleştiri, negatif bir şey olarak alınırsa, o zaman sansürcü yaklaşım ortaya çıkar. Ama tartışma, verimli bir diyalog olarak ele alınırsa o zaman zaten böyle bir bakışa ihtiyaç duyulmaz. Demokrasi testi dediniz. Bu durumu öyle görüyorum. Biz karşımızdakini duyabiliyor muyuz? Yoksa sadece kendi dünyamızı ve doğrularımızı mı kabul ediyoruz ? Ayrıca, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2013 basın özgürlüğü raporunda 44 gazeteci ve yazarın hapiste bulunduğu ve dünya sıralamasında giderek irtifa kaybedip 179 ülkeden 154’üncü sıraya düştüğümüz belirtiliyor. Böyle siyasi bir iklimde bence otosansür de çok önemli bir problem. E.A.: Eleştiri atölyesini açma ihtiyacı nereden doğdu? F.E.: Sen de biliyorsun ki, eleştiri hiç de kolay bir alan değil. Genellikle bir müzakere alanı olduğu halde, kavga alanı gibi kullanılıyor. Ayrıca, örneğin 1990’ların başında çok eleştirel bulunmuş bir iş, 2010’da konjonktür değişimiyle karikatürleşebiliyor. Bizim neye radikal, neye eleştirel dediğimiz, uçuşur hale geldi. Zemin kayganlaştıkça bunları düşünmemiz gerekiyor. Ben Türkiye’de çok az sayıda sanat eleştirmeni olduğunu düşünüyorum. Eleştiri kurumunca

yapılan açımlama o sanat eserinin anlaşılırlığını sağlamak aslında. Yapıta nasıl bakabileceğimizi konuşmak için bu alanı kullanıyoruz. Yapıtı düşünsel bağlamda kamuya mal etmek adına kamusal platforma taşıma çabası, aslında eleştirinin özü bu. E.A.: Bienal sanatçılarını nasıl açıklayacaksınız? F.E.: Aslında serginin sürprizi açısından, listeyi son anda öğrenmek çok güzel. Ama öbür taraftan da, listeyi önceden yayınlarsak, izleyici kitlesinin ön araştırma yapmasına imkan tanıyabiliriz, sanki kamuoyu da oluşturabilirmişiz gibi geliyor. Şu anda böyle bir açıklama yapmak için zaten çok erken, açık çağrıya başvurmak için son tarih Mart 2013. Bakalım, Mayıs- Haziran gibi bir tarihte açıklayabilirmişiz gibi geliyor… E.A.: Kamusal simya projesi ile, kapitalist rekabetin de kurbanları olarak, Adorno’cu ‘kültür endüstrisi’nde birbirine yabancılaşan, rakipleşen aydınları aynı platformda geri kazanmaya mı çalışıyorsunuz?

F.E.: Kesinlikle öyle. Ayrıca inanıyorum ki, pratik ve kuramsal alanlar reel olanın içinde. Bu anlamda dünyayı yeniden üretelim derken var olanı tekrar ediyoruz. Bu anlamda sanatın bize yaratıcı bir ufuk imgelemi açtığını görüyoruz. Böyle baktığımızda şiir (ve edebiyat) imgelemin sınırlarında gezinen bir biçim değil mi ? Bu anlamda birbirimize ihtiyacımız var. Tekrar bu açılıma işaret etmeye çalışıyoruz. Bu alanların birbiriyle ilişkilerini vurgulamak istiyoruz, hem sergi hem de kamusal program bağlamında. E.A.: Size göre en beklenmedik fiziki kamusal alan neresi olabilir? F.E.: Bir yerde kamusal alan için “what the eye can take in…” diye bir tabir okumuştum, “göz alabildiğince…” Bir binanın tepesindeki reklam panosu da, gökyüzü de bu alana, yani müdahale alanına girer. Çünkü göz hakkı diye bir şey de var. E.A.: Demokrasinin görece solunduğu bir alan olarak, Kahire’deki Tahrir

19


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.