Fabrika 57

Page 97

Kurân Üzerine Kısa Bir Deneme

lik işin bir parçasıydı. Koşulların gerektirdiği yeni durumlar, önceden verilen sözleri imzalanan anlaşmaları geçersiz kılabilirdi. Bu pragmatik yaklaşım, hayata ters düşmemek anlamında, yalınızca ticaret için değil ideolojiler için de geçerlidir. Ancak bunun sınırı nereden başlamakta ve nerede noktalanmaktadır? Pragmatizmle yol aldığınızda, bir noktadan sonra, yol ile elimizdeki harita arasında hiçbir ilgi kalmama riski vardır. Risk büyüktür. Pragmatizmin kendisinin “haritası olmayan” bir felsefî bir akım olmasının nedeni de bu olsa gerekir. Peygamberin, “koşullara göre kural” yöntemi, elâstikiyeti ile rahat bir bakış açısı sunmaktaydı. Allah’ın biricikliği ve Muhammed’in peygamber olduğu tezi, yani kelime-i şahadet dışında, amaçlar, mevcut düzenle çelişkiye düşmeyecek şekilde bükülebiliyordu. Zaman içerisinde çelişen ifadelerin birbirinin yerini alması itiraz görmüyordu. İlkeler duruma göre farklılaşabiliyordu. Önemli olan söze uymamak değil “kârın azalmaması” idi. Allah’ın tek ilâh olduğu ilkesi dışında diğer ilkelerde tutarlı olunmayabilirdi. Burada vurgulanan ilkelerin hayata uyarlanması değildir. Düpedüz ilkesizliktir. Normalde hiçbir koşulda ödün verilmemesi gereken ilkeler, koşullara göre farklı yorumlanabilmiş ve değiştirilebilmiştir. Sonuçta sözkonusu kitap, Allah sözü olduğu iddiasındadır. “Allah’ın, yarattığı kulları” ile girdiği ilişki, ideolojik propaganda yöntemlerini andırmaktadır. Kendi yasalarını kullarına alıştıra alıştıra veren bir Allah kurgusu, gerçekten ilginçtir. Kölelik kurumu örnek olması açısından ilginçtir. Kurân’da kölelik açıkça yasaklanmamış ya da şiddetle reddedilmemiştir. Bazı dinsel cezalardan kurtulmak için köle azad etmek önerilmiş, ancak “Köle Edinmeyin” şeklinde bir âyet gönderilmemiştir. Böylece kölelik kurumsallaştırılmıştır. “Kadın Köle” anlamında cariyeler için Kurân’da yer alan ifadeler şaşırtıcıdır. Adaletli davranamamaktan korkan müslüman erkeklere birden fazla cariye ile evlenmeleri nasihat edilmekte ve böylece daha az günaha girecekleri belirtilmektedir ki bu durum Kurân’ın hukuk anlayışını, insanların eşit haklarla var olması ya da günah ve sevabın sosyal statülerden bağımsız olarak herkese eşit olarak uygulanması gibi temel adalet kriterlerini de problemli hale getirmektedir. Toplumun (egemen kastın) alışkanlıkları ve iktisadî yapı ile ilkeler çatışmaya başladığında sözgelimi burada kadını koruyan haklar devreden çıkartılabilmekte, cariyelik kurumu tasfiye edilmemektedir.

fabrika Ocak 2004

Ancak İslâm müfessirleri bizim gibi pek düşünmüyor: Tefhimul Kurân adlı eserinde Yirminci Yüzyılın ünlü Pakistanlı müfessiri Mevdudi “İslâm tüm sosyal ve ekonomik sistemi bütünüyle felç edip, Arabistan’ı Amerika’dakinden daha sıkıntılı bir iç savaşa sürükleyerek, sorunu bugün zencilerin her türlü hakaret ve aşağılamaya maruz kaldığı Amerika’daki şekliyle bırakacağından, miras kalmış köleleri hemen sahiplerinin elinden kurtarmaya kalkmadı. İslâm, bu tür bir çılgınca bir reform politikası izleyemezdi. Bunun yerine, kölelerin azad edilmesi için manevi ahlâki bir hareket başlattığı ve halkı ahirette kurtuluşa ermek için ya da günahlarının kefareti olacak veya mükâtebe yöntemini kabul ederek isteyerek kölelerini serbest bırakma yolunda eğitici ve harekete geçirici faktörler, ikna, dinî emirler ve yasal yaptırımlar kullanma yolunu seçti... Bu çözümü kavramaya çalışmayan cahiller itirazlarını yükseltirken özür dileyiciler her türlü özrü dilemekte ve İslâm’ın hiçbir sûrette köleliğe izin vermediğini söylemek zorunda kalmaktadırlar”(11) demektedir. [ Mevdudi hakkında: (İnsan Yayınları’nın sitesinden özetlenerek alınmıştır.) 1903 yılında Haydarabad Dekkan bölgesinde doğdu. Hint Yarımadasının büyük ailelerinden birine mensup olan Mevdudi‘nin babası, ocuğunu İngiliz sömürge eğitiminden uzak, özel bir eğitimle yetiştirdi. Özel öğretmenlerden aldığı derslerle yetişen Mevdudi, İngilizce, Arapa ve Farsa‘yı öğrendi. 1920‘de babasının vefatı üzerine alışma hayatına atıldı ve 17 yaşında iken Hind Kıtası müslümanlarının büyük bir ilgiyle izlediği „el-Cemiyet“ gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. Daha sonra „Tercüman-ul Kur‘an“ adıyla hala yayınlanmakta olan aylık bir dergi ıkarmaya başladı. Pakistan‘ın bağımsızlık mücadelesi verdiği bir dönemde, Cemaat-i İslamiyye‘yi kurdu ve 1976 yılına kadar bu teşkilatın liderliğini bilfiil sürdürdü. Ebul‘l-A‘la Mevdudi; fıkıh, ekonomi, siyaset, tarih, siyer, sosyoloji, kültür tarihi ve Kurân ilimleriyle ilgili önemli eserler yazdı; eserleri birok dile evrildi. Tefhimu’l Kuran, en önemli eseridir. Mevdudi, 1979 yılında vefat etti.]

Neyse ki Abraham Lincoln, bu müfessir gibi düşünmüyordu ve iktisadî nedenleri de bir kenara yazmak koşuluyla köleliğin kaldırılması için iç savaşı göze alabildi. Müfessirimizin tavrı dürüst bir yorumu içermekle birlikte köle efendisinin bakış açısını dile getirmektedir. Mevdudi altı yüzlü yıllarda yaşamış bir köle olsaydı yine böyle mi düşünürdü acaba? Tarihte büyük politikacılar, temel konularda ödün vermez tavırları ile diğerlerinden sıyrılırlar. Kölelik; insanlığın kurtuluşunu tebliğ etmek üzere geldiğini iddia eden bir kişi için, üze-

95


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.