OBJEKTIF 12.2011

Page 19

info@objektifgazete.fr

MİZAH

Gürsel EKMEKÇİ

hiç büyümeyen yiğit evin önündeki sokakta veya apartmanın arka bahçesinde arkadaşlarıyla oyun oynayan çocuğu, pencereden seslenerek eve çağıran anne sesi, dünyanın her yerinde hemen hemen aynı lezzettedir.. biraz kızgın, biraz meraklı, biraz aceleci, biraz sevecen.. mutfaktaki fırından yeni alınmış cevizli kek ne ise, bu sesin rengi de odur.. sıcacık, tarçın kokulu, nazenin.. ehh, annelik de böyle bişi diğil midir zaten.. oysa, oyunun en mühim, en zevkli yeridir büyük ihtimal, annenin pencerede göründüğü o beklenmedik an.. tam da ortalığın iyice kızıştığı, en eve çağrılınmaması gereken zaman dilimidir

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

tahminen uzayın.. evladına karşı yaşamın hiçbi evresinde merhamet duygusunu eksik etmeyen anne, yalnızca pencereye çıktığı vakitlerde azgın bi gladyatöre dönüşür.. bi çocuğun gönlünde oyun oynama kültürünün ne denli önemli olduğunu sorgulamaz olur artık.. sanki o penceredeki kadın direkt olarak ‘’anne’’ olarak dünyaya gelmiş, ömründe hiç çocuk olmamıştır.. **** **** kimi zaman yemek vaktidir de çağırılır eve çocuk, kimi zaman bakkala-fırına falan gönderilecektir.. misafir gelecektir, manava meyve almaya örneğin.. en kara bahtlısı, akşamın o vakti annesi tarafından yüncüye nefti yeşil orlon almaya gönderilen çocuktur.. orlon nedir, nefti ne de nefret edilesi bişidir.. saklambaç yarım kaldı ulan.. anneler her şeyi nasıl da lüzumsuzca bilir hep, matematik yazılısı vardır çocuğun yarın, zaten ilk sınavdan zayıf alınmıştır, henüz ilkokul 3’te olunmasına karşın bu sınav hayattaki son şansıdır, çalışılması nasıl da şarttır diye çağrılır.. adeta, o velet o gece matematik çalışmazsa, iki kere iki bi daha asla dört etmeyecek gibidir.. hava soğumuştur kimi kez.. akşam olup her taraf kararmıştır da üstelik.. baba eve gelmiş ve çok kızmıştır; ‘’ bu çocuk neden halaa sokakta, eve gelip kitaplarının başına geçse de yarın sabaha bilim adamı olarak uyansa ya’’ fikrindedir.. sana ne denmez, baba her zaman babadır.. arkadaşlarına ve o güzelim sokak oyunlarına homurdanarak veda edip, evi-

ne döner çocuk.. henüz küfür etme çağı diğildir, bi bilse nasıl da sövecek garibim; babasına, dedesine, soyuna-sopuna, okyanusta ilk evrilen tek hücreli canlıya, toptan düz gidecek.. **** **** yiğit de bunlardan biri.. nasıl olabiliyo çözebilmiş diğilim, ben kendimi bildim bileli, oturduğum her apartmanda yiğit diye bi çocuk da ikamet ediyo mutlaka.. hayır, tanıdık bildik bi çocuk diğil, hiç şahsen görmüşlüğüm yok.. mesela, zamanında ben de ufakken, yiğit adında bi arkadaşım hiç olmadı.. özel biri diğil, yiğit deyu bi takıntım, geçmişten kalan bi kuyruk acım falan da söz konusu diğil.. şimdi büyüdüm, iki hızan babasıyım, şöyle yanağından makas aldığım, geçerken saçını şefkatle okşadığım yiğit diye bi ufaklık da girmedi asla apartman yaşantılarıma.. yalnızca, pencerden ‘’yiğiiiit’’ diye bağıran bi anne sesi sayesinde biliyorum varlığını.. yazması ayıp, yurdumuzun pekçok ilinde ikamet etmiş bi insanım.. istanbul’u ayrı, giresun’u ayrı.. ne bileyim, denizli’si ayrı, ordu’su ayrı.. aynı kent içerisindeki çok sayıda taşınmalarımı da düşünürsek, tahminen 20 ayrı apartman görmüş şu bünyem.. bunların tümünde de yiğit adında bi velet nasıl yaşıyo olabilir, akıl-sır erdirilecek gibi diğil.. benzeri anca korku filmlerinde görülür.. kaba hesap 25 yıldır, ülkemizin muhtelif illerinde, sabahları ‘’yiğiiiit’’ diye bağıran bi anne sesiyle uyanmak her faninin tadabileceği bi duygu mudur.. hiç büyümeyen, asırlardır ölmeyen esraren-

giz, doğaüstü bi çocuk beni takip ediyo gibi bi hisle yaşıyorum içimde.. **** **** sözün gerçeği, epeycedir unutmuştum bu keratayı.. en son bu sabah, yeni taşındığımız evimizde aynı anne sesiyle uyanınca, ilk önce ‘’eyvah’’ diyerek kulaklarıma yastıkla bastırdım.. daha sonra ‘’kim ulan bu çocuk’’ diyerek pencereye fırladım, ama yetişemedim.. gri bi pantolon gördüm yalnızca, siyah bi ayakkabı bi de, giriverdi apartmandan içeri, kim olduğunu yine göremedim.. yahu hiç mi büyümezsin yıllardır be yiğit.. beni kocattın, sen hâlâ aynısın, annen yine seni çağırıyo.. bi işe gir, askere git, evlen mevlen, bişiler yap, bırak yakamı artık be koçum, ne diyim ki başka sana.. **** **** behice konusuna ise hiç girmiyim şimdi, girip de kimseleri üzmiyim.. bi de o derdim var uzun yıllardır süregelen.. kulakları çınlasın, artık gençliğimde kalmış iki eski flörtümün ‘’behice abla’’ adında birer akrabaları vardı.. isimlerini duyardım, ama nedendir bilmem, tanışmak hiç nasip olmadı bu iki ayrı behice abla’larla.. unutup gitmişim.. biraz önce eşim demez mi; ‘’yaa gürsel, behice ablalar giresun’a gelmiş, bi gece yemeğe alalım’’.. ulan yine mi behice.. ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.. bu sefer kararlıyım, kesin tanışacam..

Bu eskimiş, yıpranmış mavi gezegeni yıkayıp sıksanız kan damlar bütün evrene. İçinde insan yaşayan tek gezegen olması her şeyi açıklamaya yeter sanırım. Kimsenin ölmediği bir dünyayı tasavvur etmek, yaşım ilerledikçe benim ütopyam olmaktan çıkıyor artık.

ryüzünün göğünden göğsüne ölü yağıyor adeta. Omuzlarda taşınan genç ölü bedenler kondukları yerde toprağın göğsünü emiyorlar anne sütü gibi.

yana haberlerden okuduğum dördüncü cinayet haberi...Şimdi lokmalar, insan olanın boğazına dizilmez mi? İki gün önce, cuma günü bir gazetenin manşetinde, sırtında neredeyse sonuna kadar girmiş bir bıçakla eli yüzü morluklar içinde, eski eşi tarafından öldürülmüş bir kadın ölüsüyle karşılaşmak, bu haberi evinde çocuğun olduğu için ona göstermeden gizli gizli okumak psikolojik olarak insanda başka farklı duygu hissettirebilir mi?

Bu kaos sürdükçe; gözyaşı, kan hep hükmünü sürdürecekmiş geliyor. Mavi gezegeninin maviliğinin sembolü olan insanlar da var elbette ve iyi ki varlar, dünyayı yaşanır kılmaya çabalıyorlar, durumu dengelemeye yetmese de nefes alabilecek hava kalıyor en azından...

Nurbanu KABLAN BU NE DÜNYA KARDEŞİM ÖLDÜREN ÖLDÜRENE

24 Kasım Öğretmenler Günü’nde MAXIMAL KUMPİR’den Anlamlı Jest Ülkemizde kutlanmakta olan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, Strasbourg’ta bulunan MAXIMAL Kumpir ve Gözlemecisi’nden çok anlamlı bir jest geldi. Bilgisine başvurduğumuz firma yöneticisi Ülkühan SARI, amaçlarının bu güzel günü Fransızlar’a tanıtmak olduğunu dile getirirken, başlarda tedirginlik yaşayan Fransız öğretmenlerin, niyetin onlara gül satmak değil gül sunmak olduğunu anladıklarında mutlu olduklarını ifade etti. Ülkühan SARI sözlerine şöyle sürdürdü : «24

19 O

Bu kaotik durumun çözümü var mıdır? Varsa «düzensiz duyarlı insan davranışlarının kaotik farkındalığı» ne kadar çözer bilmiyorum ve korkuyorum, umudumu kaybetmekten korkuyorum. Bu gezegenin, toprakları kızgın coğrafyasında bulunan ülkemin haberleri de ölüm ağırlıklı hep. Parlak yüzü solan güzün, ye-

Kasım 2011 akşamı, tanıdığımız ve çevremizde bulunan öğretmenlere mekânımızda yemek verdik. Bunun öncesinde de, gündüz, civardaki okullardan üç tanesine gül ve buket dağıttık. Bunlar ; Lycee Ost’a 20 gül ve bir buket, College de l’Esplanade’a 20 gül ve bir buket, Ecole de Jacques Strumm’a da 20 gül ve bir buket şeklinde oldu. Bunları Fransız öğretmenlere sunduk. Akşamki yemek davetimize de önemli sayıda öğretmen katıldı ; kendilerine kumpir, gözleme, tatlı ve çay ikram ettik. Biz bu etkinliği beş yıldır yapıyoruz. Çıkış noktamız, eski Eğitim Ataşemiz Mustafa Gürleyik’in teşviki ve yönlendirmesiyle oldu. Mustafa Bey’in uyardığı kişilerden

Bir çoçuk nasıl yetiştirilir, nasıl büyür, bir anne ve bir eğitimci olarak en iyi bilenlerden biri olarak, evladı ölen bütün anneleri anlıyorum demek bile hissettiklerimin yanında çok hafif kalıyor. Korkuyorum, güzün solan yüzünden gözyaşları yerine ölüler akıtıp toprağı kurutmasından korkuyorum. Pazar günü yapılacak iş değil ölülerle masaya oturup, internetin başına geçmek... Kahvaltı masasındayken, hayatın en güzel tadlarından biri olan bir bardak çayı yudumlarken, tatsız bir ölüm haberiyle karşılaşıyorsanız, nedense bu dinlence gününde hayata gülümsemek gelmiyor içinizden.

Çaresizlik beni kadınlığımdan ve insanlığımdan utandırıyor. Bu soruna çözüm için daha kaç kadın çoçuklarının gözleri önünde caniler tarafından öldürülecek.. Korkuyorum, bu kadın cinayetlerini toplum olarak kanıksamaktan korkuyorum... Korkuyorum anne ; ölülerden değil de, en çok öldürenlerden korkuyorum.... 09/10/2011

Bir kadın cinayeti daha, hatta iki günden bu

yalnızca Babam Mehmet SARI uygulamaya karar verdi, ben de gerçekleştirdim. Önceleri sadece gül verme şeklinde olan bu faaliyetemize bu sene yemek de eklenmiş oldu. Amacımız gelecek yıllarda daha da büyük organizasyonlarda bulunmak. Öğretmenlerimiz bize anababalarımızdan sonra en yakın olan kişiler ; onlardan çok şey öğreniyıoruz, onlara çok şey borçluyuz, onlar örnek almamız gereken insanlardır. » ( MAXIMAL Kumpir / 7, cour de Bath 67000 Strasbourg / 09 50 899 144 )


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.