Milliyet Sanat Kasım 2012 No: 644

Page 45

Evcilleştirme derken devrimci bir durumu anlatıyorum. Adettendir, batıdan örnek vereyim. Muharrem Ertaş Hank Williams ise Neşet Ertaş Hank Williams Jr. değildir, Bob Dylan’dır. Dylan ünlendiğinde gelenekçiler basmıştı yaygarayı. Nasıl olur da Amerikan folk şarkıları o ‘rezil halde’ söylenebilirdi? ‘Yöresi’ dışında kimse babasını dahi bilmediği için Ertaş devrimci çıkışını yaptığında Dylan gibi bir mukavemetle karşılaşmadı. Çünkü o zaman Amerikalılar Hank Williams’ı biliyor, seviyorlardı. Radyolarında dinliyorlardı. Türk müziğinin iki kere yasaklandığı, kesintisiz işkence edildiği bizim radyolarda ise bırakın sürekli Muharrem Ertaş dinlemeyi kayıtlı şarkısı bile ancak 25 taneydi. Neşet Ertaş kamuoyundan mukavemetle karşılaşmadı ama elitten düşmanlıklar gördü. Misal, tutucular tutucusu Nida Tüfekçi, Heidi’nin belalısı Bayan Rottenmeier hesabı kenardan kenardan Neşet Ertaş’ın radyodaki kayıtlarını yok etmiştir. (Yöresel sanatçı anonim söylermiş, beste yapmazmış bıdı bıdısı.) Halk müziği taammüden öldürülmeseydi de ölümü yakındı tabii. Fiziksel sebeplerle. Yani Ahmet efendi dertlenince yahut neşelenince bir türkü havalandıracak, ahali sevecek, yıllar içinde ucunu köşesini elleyecek, yan köylere giderken biraz

Muharrem Ertaş (solda) - Neşet Ertaş ekseninde Türkiye’de halk müziğinin pek çok önemli detayı anlaşılabilir.

değişecek, uzun yıllar sonra yerine göre nüanslarla söylenen, halka ait, sahibi belirsiz, anonim bir eser haline gelecek. Kimsenin artık buna vakti yok. Bugün Ahmet efendi aşık olunca bir tweet atıyor, iş bitiyor. Türkiye’de doğal gelişime müdahale türkünün evrilmeden devrilmesini sağladı. Devrildiği yerde duruyor. Mücevher muamelesi görmesi gereken Muharrem Ertaş sefalet içinde gecekondu köşesinde öldü. Hakkında bırakın kitabı, akademik çalışmayı, eli yüzü düzgün makale yazılmadı, fotoğrafı çekilmedi, kayıt yapılmadı.

SEFALET İÇİNDE YAŞADI Memleketin pek çok bakımdan en verimli bestecisi, enstrümantalisti ve icracısı Neşet Ertaş da sefalet içinde yaşadı. Bütün Türkiye onu tanıdıktan onyıllarca sonra 1996’da onunla söyleşi yaptım. Yaptığımız söyleşinin bu hayattaki ilk yazılı söyleşisi olduğunu söylediğinde küçük dilimi yutuyordum... Üç ay Yugoslavya’da sadece yanında kimlik olmadığı için hapis yatarken bu devletin hiçbir unsuru sahiplenmedi. Hasan Saltık isimli muhterem, bütün korsanlarını mahkemeye verip topladığı parayı olduğu gibi Ertaş’a vermeseydi o da muhtemelen son yıllarını sefalet içinde

Halk müziği taammüden öldürülmeseydi de ölümü yakındı tabii. Fiziksel sebeplerle. Yani Ahmet efendi dertlenince yahut neşelenince bir türkü havalandıracak, ahali sevecek, yıllar içinde ucunu köşesini elleyecek, uzun yıllar sonra halka ait, sahibi belirsiz, anonim bir eser haline gelecek. Bugün Ahmet efendi âşık olunca bir tweet atıyor, iş bitiyor. 43

Muharrem Ertaş, Karacaoğlan’ın, Şeyh Galip’in, Pir Sultan Abdal’ın deyişlerini seslendirdi.

geçirecekti. Üç yaşında sonradan uğruna türkü havalandıracak kadar aşık olan, 6 yaşında babası askerdeyken köylerden bulgur-un toplayıp geçim derdine ortak olan, ilk düzgün bağlamasını -çaresizlikten- kendisi yapan, sonra beğenene bağlamasını veriveren, sırtında bağlaması memleketin her bir köşesini gezen, bütün Türkiye adını biliyorken mahçupluğundan hâlâ babasının yanında bağlama çalamayan, Zeki Müren’in (şevkten) kafasını duvarlara vurmasını tesis eden adamın yarım yamalak incelenmiş hayatı elbette bir derya. Ama buyrun, ölünce yer yerinden oynadı, hayatıyla ilgili ne öğrendik yazılan onlarca yazı ve TV haberinden sonra? Neşet Ertaş ölünce sanırım herkes şunu fark etti: Meğer bir nevi nohut pilavmış. Herkes severmiş. Vakit gazetesi de Agos gazetesi de övgüler düzermiş. İskender Pala gibi dikkat çekmeye teşebbüs edenler hariç herkes hayatının en duygusal yazılarını onun için yazarmış. Ve bu yazılar çok okunur, sosyal medyada yer yerinden oynarmış. Eh, devlet bu fırsatı kaçırır mı? Hayatı boyunca bakmadığı, bırakın bakmayı köstek olduğu Ertaş’ın ölüsüne hürmet yarışına girdi. Artık sahiplendiğine göre Abdal kalmamalı, Türk ve Sunni olmalıydı. Cenazesi de ona göre yapıldı. Yeri boş duruyor. Umarım artık halk müziğine itibarı iade edilir; paralar harcanır, sözlü tarih çalışmaları, alan araştırmaları yapılır. Türkü barlardan Cemal Reşit Rey’e doğru sınıf atlar. Erkan Oğur’un dediği gibi, “En eski müzik, en yeni müziktir”. Yarın bugüne kalanlar da masal olunca daha çok ağlarız. MS Milliyet SANAT Kasım 2012


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.