Net dergi "OYUN" sayısı

Page 51

net dergi İnsanların sükut-u hayale uğraması; “tüh be böyle bir sonuç beklemiyordum” anlamında pozitif olmayan, tamamen negatif bir sonuça doğru ulaşması ve bendeki en önemli karşılığı kelime oyunu olarak vurgun yemektir. Ben dağılmayı bundan başka hiç bir kelimenin içselleştirebileceğini düşünmüyorum.

zeka yarışıdır. Hatta sokak ağzıyla kurnazlık yarışıdır ki ben onu kastetmiyorum.

Bir de birkaç şarkınızda “kuru bir dal gibiyim ” cümlesi geçiyor. Buradaki kelime oyununuz neyi anlatıyor? Yine doğadan bahsediyorum. Eğer mevsimden önce kuru bir dala dönüşüp, bir bahar çoşkusu içerisinde kuru bir dal olarak kaldıysanız, buradaki dal, müthiş bir yalnızlık, arınmışlık, çaresizlik , zayıflık ya da tükenmişlik anlamına gelir. Bunun için bu ifadeyi sıkça kullanırım. Örneğin “denizlerde dalgıç yemiş yorgun yüreğim bir başka çarpar da seni görünce” cümlesinde, denizlerde vurgun yiyen, yorgun yüreğe yüklenen bir imge var. Aslında ben denizde vurgun yeseydim o yüreğin değil yorulmak, çarpma ihtimali bile kalmayacaktı. Ama, orada öylesine bir şey anlatmaya çalıştım ki; Suavi’yi takip edenler o metafor üzerinden benim derdimi büyük olasılıkla anladılar. Şunu da işaret etmek gerekir; bence bir metafor aynı zamanda, o metafordan algı yaratmak noktasında size 5 bin, 50 bin, 100 bin kadar bir kitle yaratabilir. O oyunu benimsemiş, o oyunda bende varım diyebilecek bir kitle yaratabilir. Ancak, oyuna dahil olmak isteyen birçok insanı da iğreti edebilir uzaklaştırabilir. Eğer müzik insanının derdi, popüler kültür üzerinden daha geniş kitlelere ulaşmaksa, kaygı ve estetik yoksunluğu öne çıkar. Benim öyle bir derdim yok.

Günlük hayatımızda yolda yürürken karşıdan tanıdığımız birinin geldiğini görüyoruz. Selam veririz ya da vermeyiz. Bunların hepsi oynadığımız oyunun bir rolü olabilir. Tiyatrocu da oyununu ezberliyor ve bilinçli oynuyor, dışarıda ise bilinçsiz. Siz de şarkılarınızı yaparken nasıl bir oyunun içindesiniz? Müzisyenlikte notalarla oynamak vardır. Bu her oyun oynamak isteyenin yapabileceği bir iş değildir. Ben notayla oynama tekniğini biliyorumdur, ancak sözle oynamak başka bir şeydir. Çünkü bir besteci sadece söz üzerinde beste yapmaz. Bazıları hiç söz kullanmadan enstrümantal müzik yapar. “Do re mi fa la si do” versiyonuyla öyle bir oynar ki müzik dili anlamında müthiş bir bir oyun yaratmış olur. Bu oyunla dinleyicisini coşkulu halde yükseltebilir. Bu da biraz sizin oyun oynama becerinizle ilgili bir şeydir. Tabii ki neyle

bir oyuncuya dönüştürdü. Ben profesyonel terbiye içinde oyunlarımı oynamalıyım ve oyunun kurallarını ben belirlemeliyim. Bu sınırları bilerek, bilime aykırılık için değil, fakat bu sınırları zorlayabilecek refleksleri, cesareti de gösterebilmeliyim. Böylece oyun daha keyifli hale gelir. Oyuncuları çoğalır ve benim gibi oynamak isteyen insanların, bu işe o zaman öyküneceğini varsayıyorum. Yaptığınız şarkılar için kötü eleştiriler alıyor musunuz ? Tabii ki alıyorum. Bu durumu çok doğal karşılıyorum. Çünkü, benim de anlayamadıklarım var; beni de anlayamayanlar olabilir. Ama kendinizi anlaşılmaz kılmak için, özel bir çaba sarf ediyorsanız bu çok da sevimli bir şey değil. Fakat birinin algı düzeyiyle ilgili şöyle bir ünlü söz vardır; “Siz ne anlatırsanız anlatın karşı taraf anladığı kadarını anlayacak” Ben, toplum üzerinde entelektüel anlamda çok havalara girip, kelimeleri,ünlemleri, yüklemleri iç içe sokup, “vay be ne ağır abiymiş” dedirtmek için bir oyun yaratmıyorum. Örneğin, karşı tarafın algısını zorlayacak, melodiyi dinleyemeyecek kadar yorgun kılacak bir şarkı ortaya çıkartırsam bu bana bir şey katmaz, yalnızlaştırır ve kopartır. Oysa oyun biraz da paylaşmakla ilgili bir şeydir. Beraber oynanacak bir şeydir. Sen yoksan ben niye oynuyorum ki? Yalnızlık bir oyun mudur? Belki evet oyundur, ama her oyunun mutlaka sonu olması gerekir.

Ben kelimelerle ve notalarla oynamayı, bir başkasını kandırmamak, ondan daha zeki olduğumu kanıtlamamak ve bir küstahlığın, yapaylığın, egonun üstüne oturtmamak koşuluyla kabul ederim

Sanat değeri de yok oluyor o zaman… Kesinlikle yok oluyor. Saygın olmakla yaygın olmak arasındaki bir köprü bu. Ben saygın olmayı tercih ettim. Yaygın olmak, daha kolay pespaye ve palyatif bir şeydir. Popilist değerler üzerinden belli bir yaygınlık kazanabilirsiniz, ama bu sizi saygın kılmaz. O nedenle, birbirimizi kandırma üzerine değil de ben sanatın oyunu bilimsel anlamda alıyorum. Örneğin, ölümde şöyle bir şey sölenir; genellikle ummadığınız şekilde birini yitirmişsinizdir. Gazetelerin başlığında “en son oyununu oynadı” yazar. Ordaki oyun oynamak, benim anlatığım terbiye içerisinde tanımlanabilir. “Yoksa sana öle bir oyun oynarım ki görürsün” lafı tipik bir

oynadığınızın da farkında olmanız gerekir. “Ateşle oynama” başka bir şeydir. “Abi biz bu oyunu oynuyorsak çekirdeğinden geliyoruz” başka bir şeydir. Biz oyunu, notalarla, kelimelerle oynamak gibi ya da bir ressamın kalemle tuval üzerinde fırçayla oynaması gibi hayatı estetize için ve duyduğumuz, gördüğümüz, işittiğimiz şeyleri daha değerli kılmak için kullanmalıyız. Normal koşullarda yaşam da bir oyunsa, Picasso’nun da söylediği gibi “bu doğa tamamlanmamış bir taslak” şimdi bu baharın ortasında tamamlanmamış bir taslak bize böyle aşk yaratabilecek kadar müthiş derinlikler, efektler ve görsel keyifler yaratıyorsa bir de bunu tamamladığımızı düşünün. Allah aşkına herhalde şok oluruz. Ben kelimelerle ve notalarla oynamayı, bir başkasını kandırmamak, ondan daha zeki olduğumu kanıtlamamak ve bir küstahlığın, yapaylığın, egonun üstüne oturtmamak koşuluyla kabul ederim. Çünkü, oyunum amatörlükten başladı, ama beni profesyonel

O zaman sizin oyun anlayışınız nedir? Benim oyun anlayışım bir oyunun sürekliliği üstüne kurulmaz. Her oyun başlamalı ve bitmelidir. İyi ya da kötü bir anıya dönüşmelidir ve hayat yeni bir oyun için sana yeni bir sayfa açmalıdır. Önemli olan o sayfanın üstünde kuracağım yeni oyunun heycanını yaşamamdır. Bunun daha önemli olduğunu düşünüyorum. O sayfayı benle çeviriyor, benle o içselliğe doğru yöneliyor, coşkuyu ve kederi benle paylaşıyorsanız ben sizi oyuna dahil etmişim demektir. Göz ardı edilmemesi gerek bir şey de var; her oyun yaratıcı, aynı zamanda oyun oynamak isteyen bir bireydir. Ben hep oyun yazmayacağım ki, belki ben de birinin yazdığı oyun girdabına kapılmak istiyorumdur. Bu hakkın bana tanınmış olması lazım. Ben hep anlatıcı olmak istemem; birilerinin de bana anlatıyor olması lazım. Çünkü ben de insanım ve benim de aç olan yönlerim var. Buradan beslenmek zorundayım.

net dergi    51


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.