Yüz Yıllık Yalnızlık-Marquez

Page 62

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

kan sızıntısının daha şimdiden pıhtılaşmış kaynağının adamın sağ kulağında olduğunu gördü. Jose Arcadio'nun gövdesinde hiçbir yara bulamadılar. Silahı da ele geçiremediler. Cesedi barut kokusundan arıtmak da mümkün olmadı. Önce sabunla üç kez yıkayıp fırçaladılar, sonra her yanını tuz ve sirkeyle ovdular, sonra küllü limon suyuyla ovuşturdular, en sonunda bir fıçı küllü limon suyuyla ovuşturdular, en sonunda bir fıçı küllü suya batırıp altı saat bıraktılar. Cesedi öyle ovalamışlardı ki, Jose Arcadio'nun dövmeleri solmaya başlamıştı. Hiçbir şey kar etmeyip de, son çare olarak cesedi karabiber, kimyon tohumu ve defne yapraklarıyla ağır ateşte bir gün kaynatmayı akıl ettiklerinde, ölü kokup çürümeye başlamıştı. Bu yüzden apar topar gömmek zorunda kaldılar. İki buçuk metre boyunda, bir buçuk metre eninde, içi demir levhalarla sağlamlaştırılmış ve çelik civatalarla tutturulmuş özel bir tabuta koydular, tabutun ağzını sımsıkı kapadılar. Yine de cenaze alayının geçtiği sokakları barut kokusu sardı. Karaciğeri büyüyüp davul gibi gerilen Peder Nicanor, cenaze duasını yatağından çıkmadan yaptı. Sonraki aylar boyunca mezarın çevresini kalın duvarlarla örüp, sıkıştırılmış kül, talaş tozu ve sönmemiş kireçle harç kardıkları halde, mezarlıktan barut kokusu yıllarca gitmedi. Ta ki muz şirketinin mühendisleri gelip de mezarın üstünü beton kapakla örtene dek koku sürdü gitti. Cesedi evden çıkardıkları anda, Rebeca evinin kapılarını sımsıkı örttü ve hiçbir dünya nimetinin aralayamayacağı bir kayıtsızlık kabuğuna çekilip kendini canlı canlı eve gömdü. Bir kez evden çıktı. Çok yaşlandığında, Serseri Yahudi köyden geçerken, kuşların rahatça ölmek için yatak odalarının camlarını kırıp içeri daldıkları o sıcak hava dalgası sırasında, Rebeca da dışarı çıktı. Ayağında kararmış gümüş rengi pabuçlar, başında ufak çiçeklerden yapılma bir şapka vardı. Son kez de, evinin kapısını zorlayan bir hırsızı tek kurşunla devirdiği zaman görüldü. O günden sonra hizmetçisi ve sırdaşı Argenida dışında kimseyle ilişkisi olmadı. Bir ara, kuzenim dediği piskoposa mektup yazdığı söylentisi dolaştı, ama mektuplarına yanıt alıp almadığından söz edilmedi. Kasabalılar zamanla onu unuttu. Zaferle dönmüş olmasına rağmen, Albay Aureliano Buendia, işlerin gidişinden hiç de hoşnut değildi. Hükümet birlikleri hiç direnmeden mevzilerini terketmişler, bu da Liberaller arasında zafere ulaşıldığı izlenimini uyandırmıştı. Bu inancı bozmak doğru değildi. Oysa devrimciler işin içyüzünü biliyorlardı. Albay Aureliano Buendia da durumu en iyi bilen kişiydi. Gerçi o sırada komutası altında beşbinin üstünde silahlı vardı ve kıyı eyaletlerinden ikisi onların egemenliğindeydi. Yine de Albay Aureliano Buendia kıyı şeridine kıstırıldıkları duygusunu yaşıyor ve bütün düşünceleri, davranışları allak bullak oluyordu. Hatta hükümet askerlerinin top ateşiyle yıktıkları kilise kulesinin onarımı için Aureliano emir verince, Peder Nicanor, -Bu ne saçma iştir, İsa'nın müminleri kiliseyi yıkıyorlar, farmasonlar onarıyorlar, diye şaşkınlığını ortaya koymuştu. Albay Aureliano Buendia, bir çıkış yolu bulabilmek umuduyla telgrafhaneye koşuyor, öteki kasabaların komutanlarıyla saatlerce haberleşiyor, sonunda savaşın ölü noktaya geldiğine bir kez daha inanarak dönüyordu. Libarellerin yeni zafer haberleri, coşkulu bildirilerle çevreye yayılıyordu. Ancak, Albay Buendia harekatı harita üzerinde izlediğinde, adamlarının sıtma ve sivrisineklerle boğuşarak ormanların içine daldığını ve gerçeklerden giderek uzaklaştıklarını görüyordu. -Boşuna zaman harcıyoruz, diye yakınıyordu subaylarına. Partideki dürzüler mecliste koltuk sahibi olabilmek için avuç açarlarken, biz burada boşuna zaman harcıyoruz. Bir zamanlar ölümü beklediği odadaki hamağına uzanıyor, sabahlara dek gözünü kırpmadan düşünüyor; siyahlara bürünmüş avukatların sabahın ayazında başkanlık sarayından çıkışlarını, yakalarını kulaklarına kaldırıp ellerini oğuşturarak kapağı sabahçı kahvelerine atışlarını gözünün önünde canlandırıyor; başkanın evet derken ne demek istediği, hayır derken ne demek istediği konusunda tartışmalarını, hatta başka bir şey derken ne düşündüğünü tahmine çalıştıklarını kafasında kurguluyordu. Bu arada alabildiğine sıcakla ve sivrisineklerle boğuşuyor, bir yandan da adamlarına denize atlama komutunu vermek zorunda kalacağı o

Page 61


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.