İTÜ Vakfı Dergisi | Sayı 61

Page 46

Ülkü Arıoğlu

versiteye girdiğimde Fatma Kumbasar vardı. O da tıpkı benim gibi Kandilli Kız Lisesi’nden birin­ cilikle mezun olmuş, İTÜ İnşaat Bölümü’nde tek kız olarak okumuş. Bölümümüzde asistan­ dı, derslerimize gelirdi. Benim Kandilli Kız Lise­ si mezunu olduğumu öğrenince çok sevinmiş, her zaman yakınlık göstermişti. Bölümde tek kız olmanın avantajları, dezavantajları nelerdi? İTÜ’ye girebilme başarısını ve cesaretini göstermiş bir kız öğrenci olarak, hocalar ya da öğrenciler size ayrıcalıklı davranıyor muydu? Tek kız olmanın ayrıcalığı hoşuma gidiyordu belki. Bizi çok sakınırlar, çok korurlardı. Bunun da o dönem için doğru bir hareket olduğunu düşünüyorum. Ama çok parlak mı? Hayır, de­ ğil! Biraz pasif oldum. Hatta anekdot gibidir: İlk yılımızda, bir gün matematik tatbikatındayız. Hocamız Selma Hanım ama asistanları derse geliyor. Ben de en ön sırada oturuyorum. Bir şeyi anlayamadım, zaten bizim Yüksek Mate­ matik dersimiz çok anlaşılmaz biçimde yapı­ lırdı, yani bize çok faydası olmamıştır ne yazık ki! Bunu burada söylemek istiyorum bu kadar sene sonra. Hepimiz matematik ve fizik bilen in­ sanlar olarak oraya gelmiş olmamıza rağmen… Ben anlayamadım, dedim . Birden, 111 no.lu anfide büyük bir homurtu oldu, “Kız konuştu! “ dediler. Bu olaydan sonra, sınıfta bir daha hiçbir şey soramadım. Çok etkilendim. Bu olay beni biraz pasif yaptı, daha aktif bir öğrenci olmak isterdim bugün düşündüğümde. Belki de ko­ nuşmam onlara biraz hoş geldi, gayri ihtiyari böyle bir tavır gösterdiler. Çünkü hepimiz 18 yaşındayız, çoğu Anadolu’dan gelmiş çocuklar. O zaman kız-erkek ilişkileri daha farklı. Ama onun dışında arkadaşlarım çok iyiydi; sağım­ da, solumda bana yer ayırırlardı, hepsi saygı gösterir, severdi. Mesafeli ama yakın bir ilişki oldu, sıkıntı çekmedim. Sınıfta bir yerim vardı, oraya kimse oturmazdı, sadece ben gider otu­ rurdum. Bizim zamanımızda da okul çok hoştu. Hepimiz aynı sınıfta okuyoruz. Dersler sabah dokuzda başlıyor, akşam dörde kadar. Cumar­ tesi günleri de öğlene kadar. Yani lise gibiydik. Bir hocamız gider, diğeri gelir, iki saatlik blok ders yapılırdı. O atmosferde ne bir ayrıcalık, ne bir üstünlük görmedim. Ersin Bey (Arıoğlu) de sınıf arkadaşınızdı değil mi? Ersin de İnşaat Fakültesi’nde olmasına rağ­ men, dönemin sonunda ancak tanıştık. İlk gittiğimde, daha çok sıraya yakın oturanlarla konuşurdum. Bir gün Ersin geldi yanıma, beni tanıyan bir arkadaşı olduğunu söyledi. Sonra Ersin’le daha iyi arkadaş olduk. Belki hayat öyle bir şey hazırlamıştır. Öğrenciyken, arkadaşlığı­ mızı her zaman çok seviyeli tuttuk. O günlerde Ersin, bana bir söz gelmesin diye çok hassas davranırdı. Beraber çok iyi ders çalışırdık. En çok etkilendiğiniz hocalarınız kimlerdi? Mustafa İnan, herkes gibi bizim de çok etki­ lendiğimiz hocamızdı. Kemal Erguvanlı, asis­ tanımız Erdoğan Yüzer, Mehmet Bilge, Mustafa İnan’ın asistanı Cengiz Dökmeci, Enver Çetmeli,

Dubai Metrosu - 2005 Günay Özmen, Süheyl Akman çok sevdiğimiz, çok değerli ve öğrenciye çok yakın hocaları­ mızdı. Onlardan çok şey öğ­ rendik. Kadın hocalardan Fatma Kumbasar ve Selma Soysal vardı. Mezun olduktan sonra mesleğe Bayındırlık Bakanlığı’nda başlamışsınız. Orada sizden başka kadın mühendis var mıydı? Mezun olunca İstanbul’da kalmak istedim. Ab­ lam İstanbul’da yaşıyordu, ben de onun yanın­ da kaldım. O sırada Bayındırlık Bakanlığı Yapı İmar İşleri de yeni kurulmuş bir bölümdü, ofisi de Taksim’deydi. Opera binasının inşaatı de­ vam etmekteydi. Onun istimlak alanındaki bir bina bu iş için ayrılmıştı. Orada işe başladım. Bentonarme bölümünden mezun olduğum için orada hem betonarme hesabı, hem de projenin tasarım kontrolünü yaptım; üç yıl çalıştım, pra­ tikte çok şey öğrendim. Yapı İmar’da başka kadın mühendisler de var­ dı. İTÜ’den benden üç sene önce mezun olan arkadaşlarım, ayrıca mimar ve makinacılar vardı. Çok güzel bir ortamdı, aile gibiydik. Sınıf arkadaşım Çetin Ay oradaydı. Orada çalıştığım dönemde Denizli’de yedi katlı bir devlet has­ tanesi yapmıştım, yıllar sonra Denizli’de bir deprem olmuş, Ersin’le gidip bakmıştık, bina sapasağlamdı. Ersin Bey’le ne zaman evlendiniz? Yapı İmar İşleri’nde çalışırken 1966’da evlendik. İlk çocuğum doğunca işten ayrıldım. 10 yıl ka­ dar resmen çalışmadım. Çünkü, çocuklarıma kendim bakmak istedim. Ersin’in yaptığı pro­ jelere de elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım.

Ben, ilhamımı Ersin’den aldım

Yapı Merkezi’nde çalışmaya ne zaman başladınız? Eşinizle mesleki anlamda birbirinizi nasıl etkilediniz? Çok samimiyetle söyleyeceğim; ben Betonar­ me Bölümü’nden mezun oldum fakat, tasarım yapmada Ersin’den çok örnek aldım, ondan çok şey öğrendim. Çünkü Ersin gerçekten iyi bir mühendistir, iyi bir tasarımcıdır. Onun duygula­ rı beni de etkilemiştir. Zaten o da aldığı işlerde,

44

betonarme hesaplarında bana itimat ederdi. O zaman Yapı Merkezi küçük bir kuruluştu. Ersin sadece proje yapar, benim de kontrol etmem onu rahatlatırdı. Sonra ben giderek işlerle daha az meşgul olmaya başladım. Ama sürekli projeleri, fikirlerini konuşurduk. Onun sayesin­ de, düşünce olarak mesleğimden kopmadım diyebilirim. 1975’te dördüncü çocuğum Özge de aramıza katıldıktan sonra ben işe başladım.

Mühendisliğe Gönlümü Verdim, Betonu Çok Sevdim

Yapı Merkezi’nin beton konusunda öncü çalışmaları var. Siz de, malzeme olarak betonu çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Bu alanda, Yapı Merkezi’ndeki çalışmalarınız nasıl seyretti? Çalışmaya ara verdikten 10 sene sonra Altunizade’deki bu kampüsümüz yapılırken, Er­ sin, bir beton laboratuarı kurmak istediğini ve bu birimi benim yönetmemi teklif etti. Ben de memnuniyetle kabul ettim. Bu aşamada benim istatistik öğrenmem, betonu, çimentoyu daha yakından tanımam gerekti. Ben bunları çok se­ verek yaptım, çok okudum, çok araştırdım. O zaman en iyi bilgiler DSİ laboratuvarlarında ve Karayolları’nda idi. Fransa’da Rilem diye büyük bir beton enstitüsü vardır, hep onun yayınlarını okudum, laboratuvarda araştırmalar yaptım, sonra bunları yayınladım, birbirleriyle ilintilerini oluşturdum. Üniversitede öğrendiğim bilgilerin de çok yararı oldu. Özelikle Süheyl Akman ile çok yakın temasta çalıştım. En çok etkilendiğim hocalarımdan biridir. Hazır beton diye bir şey yoktu o zaman. Bazı kavramları ilk defa konu­ şuyorduk. Endüstriyel betondan bahsetmeye başlamıştık, betonda kalite, yönetmelikler… O sırada bizim prefabrikasyon şirketimiz de kurul­ muş, endüstriyel beton üretmeye başlamıştık. Ben çalışmaları daha çok laboratuvar ile fabrika arasında yürütüyordum. Laboratuvarda bilgi sahibi olduktan sonra Süheyl Bey beni, düzen­ lediği beton seminerlerine konuşmacı olarak davet etmiş, bana o fırsatı da vermişti. Bütün bunlar, bana Yapı Merkezi’nin ve eşimin sun­


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.