08 Temmuz 2011

Page 2

2

LÂHÝKA

8 TEMMUZ 2011 CUMA

‘‘ Hizmette sadakat, cesaret ve metanet

‘‘

En ziyâde yaralananlar, siperini býrakýp kaçanlardýr; en az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir. “De ki: Kaçtýðýnýz ölüm mutlaka gelip sizi bulacaktýr” (Cum’a Sûresi: 8.) mâna-i iþârîsiyle gösteriyor ki, “Firar edenler, kaçmalarýyla ölümüdahaziyâdekarþýlýyorlar.”

E

y kardeþlerim! Eðer ehl-i ilhadýn dalkavuklarý, sizi korkutmak ile kudsî cihâd-ý mânevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler; onlara deyiniz: “Biz hizbü’l-Kur’ân’ýz, ‘Þüphesiz ki Kur’ân’ý Biz indirdik ve onu koruyacak olan da Biziz. (Hicr Sûresi: 9.)’ sýrrýyla, Kur’ân’ýn kal’asýndayýz. ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i Ýmrân Sûresi: 173.)’ etrafýmýzda çevrilmiþ muhkem bir surdur. Binler ihtimâlden bir ihtimâl ile, þu kýsa hayat-ý fâniyeye küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ý ebediyemize yüzde yüz binler zarar verecek bir yola, bizi ihtiyârýmýzla sevk edemezsiniz.” Ve deyiniz: “Acaba hizmeti Kur’âniyede arkadaþýmýz ve o hizmet-i kudsiyenin tedbîrinde üstâdýmýz ve ustabaþýmýz olan Said Nursî’nin yüzünden, bizim gibi hak yolunda ona dost olan ehl-i haktan kim zarar görmüþ? Ve onun has talebelerinden kim belâ görmüþ ki, biz de göreceðiz ve o görmek ihtimâli ile telâþ edeceðiz. Bu kardeþimizin, binler uhrevî dostlarý ve kardeþleri var. Yirmi otuz senedir dünya hayat-ý içtimâiyesine tesirli bir sûrette karýþtýðý halde, onun yüzünden bir kardeþinin zarar gördüðünü iþitmedik. Husûsan, o zaman elinde siyâset topuzu vardý, þimdi o topuz yerine nur-u hakîkat var. Eskiden, Otuz Bir Mart Hâdisesinde, çendan onu da karýþtýrdýlar, bâzý dostlarýný da ezdiler; fakat, sonra tebeyyün etti ki, mesele baþkalarý tarafýndan çýkmýþ. Onun dostlarý, onun yüzünden deðil, onun düþmanlarý yüzünden belâ gördüler. Hem, o zaman çok dostlarýný da kurtardý. Buna binâen, bin deðil, binler ihtimâlden bir tek ihtimâl-i tehlike korkusuyla bir hazîne-i ebediyeyi elimizden kaçýrmak, sizin gibi þeytanlarýn hâtýrýna gelmemeli” deyip ehl-i dalâletin dalkavuklarýnýn aðzýna vurup tard etmelisiniz. Hem o dalkavuklara deyiniz ki: “Yüz binler ihtimâlden bir ihtimâl deðil, yüzden yüz ihtimâl ile bir helâket gelse, zerre kadar aklýmýz varsa, korkup, onu býrakýp kaçmayacaðýz.” Çünkü mükerrer tecrübelerle görülmüþ ve görülüyor ki, büyük kardeþine veyahut üstâdýna tehlike zamanýnda ihânet edenlerin, gelen belâ, en evvel onlarýn baþýnda patlar; hem merhametsizcesine onlara ceza verilmiþ ve alçak nazarýyla bakýlmýþ, hem cesedi ölmüþ, hem rûhu zillet içinde mânen ölmüþ. Onlara ceza verenler, kâlblerinde bir merhamet hissetmezler. Çünkü derler: “Bunlar mâdem kendilerine sâdýk ve müþfik üstadlarýna hâin çýktýlar, elbette çok alçaktýrlar, merhamete deðil, tahkire lâyýktýrlar.” Mâdem hakîkat budur. Hem mâdem bir zâlim ve vicdansýz bir adam birisini yere atýp ayaðýyla onun baþýný katî ezecek bir sûrette davransa, o yerdeki adam eðer o vahþî zâlimin ayaðýný öpse, o zillet vâsýtasýyla, kalbi baþýndan evvel ezilir, rûhu cesedinden evvel ölür. Hem baþý gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem, o canavar vicdansýz zâlime karþý zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teþcî eder. Eðer ayaðý altýndaki mazlûm adam, o zâlimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarýr, cesedi bir þehid-i mazlûm olur. Evet, tükürün zâlimlerin hayâsýz yüzlerine! Hem, ey kardeþlerim, çoðunuz askerlik etmiþsiniz. Etmeyenler de elbette iþitmiþlerdir. Ýþitmeyenler de benden iþitsinler ki, en ziyâde yaralananlar, siperini býrakýp kaçanlardýr; en az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir. “De ki: Kaçtýðýnýz ölüm mutlaka gelip sizi bulacaktýr” (Cum’a Sûresi: 8.) mâna-i iþârîsiyle gösteriyor ki, “Firar edenler, kaçmalarýyla ölümü daha ziyâde karþýlýyorlar.” Mektûbât, s. 405-406.

Y

Hz. Câbir radýyallahu anh anlatýyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Gecede bir saat vardýr ki, Müslüman bir kimsenin Allah'tan, dünya veya ahirete müteallik bir hayýr talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediðini ona mutlaka verir. Bu saat her gecede vardýr." Müslim, Müsafirin 166, (757).

Niçin Risâle-i Nûr okuyoruz? ÝZ yalnýz bu asýrda Kur’ân’ýn yüksek ve parlak bir tefsîri ve kâinatta en yüksek olan îmân hakîkatlarýný beyan eden Risâle-i Nûr’u okuyoruz.”1 Çünkü “Biz îmânýn cereyanýndayýz, gâyemiz rýzâ-yý Ýlâhîyedir.”2 Bedîüz zamân Hazretleri de “Sizler, ara sýra, Ýh lâs ve Ýk ti sât Lem’a la rý ný ve ba zan Hücûmât-ý Sitte risâlesini mâbeyninizde berâber okumalýsýnýz.”3 demektedir. *“Risâle-i Nûr yüz otuz parça hârikulâde risâlelerden müteþekkil bir þaheser külliyatý ve yirminci asrýn fünûn-u müsbetesiyle ulûm-u îmâniye ve hakâik-ý Kur’âniyeyi mezc ve te’lîf ederek bu asra kadar hiçbir eserde görülmediði ehl-i ilim ve hakîkatça filozof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir husûsiyete mâlik eserlerinin neþriyâtý Anadolu, Arabistan, Mýsýr, Pakistan, Avrupa ve A me ri ka’ya kadar inkiþâf etmiþ mü el li fi Bedîüzzaman Said-i Nur sî Ri sâle-i Nûr hak kýn da þöy le di yor: Ri sâ le-i Nûr, mâ ne vî ha kî katlarý ve îmân ilmini Avrupa’nýn fen ilimleriyle mezcederek gâyet kuvvetli burhan ve hüccetlerle aklen ve mantiken ispat eder. Risâle-i Nûr, hâl ve istikbâlin, il mî, îmânî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarýna tam cevap verir bir kuvvet ve mâhiyet ve husûsiyettedir. Risâle-i Nûr’da baþka eserlerden nakil yoktur, Kur’ân’ýn mu'cîze-i mâneviyesidir. Risâle-i Nûr, yüz mânevî keþfiyâtý havî ve týlsým-ý kâinatýn muammasýný keþf ve halleden bir keþþâftýr. Risâle-i Nûr, yalnýz bu vatan ve bu millet için deðil, âlem-i Ýslâm ve beþeriyet için yazýlmýþtýr. Risâle-i Nûr, þu zamanýn yaralarýna en münâsip bir ilâç, bir mer hem ve zu lü mâ týn te hâ cü mü ne mâ’rûz heyet-i Ýslâmiyeye en nâfi’ bir nûr ve dalâlet vâdilerinde hayrete düþenler için en doðru bir rehber olduðu yüz binlerle kimseler tarafýndan tasdîk edilen bir eser külliyatýdýr” 4 demektedir. Bizler de böyle bildiðimizden Risâle-i Nûr’u okuyoruz. *Kur’ân her asra baktýðý ve ders verdiði gibi bu âhirzamân asrýna da bakýyor ve ders veriyor. Hem “Risâletü’nNûr, bu asrý, belki gelen istikbâli tenvîr edebilir bir mu'cîze-i Kur’ân’iye olduðunu çok tecrübeler ve vâkýalarla körlere de göstermiþ” 5 bulunduðundan “Ve bu za ma ný ten vîr e den bir mu’cî ze-i mânevîye-i Kur’âniyedir” 6 bildiðimiz den Risâle-i Nûr okuyoruz. *Nasýl ki bütün ilâçlar tabîattaki bitkilerden yapýlýyor. O bitkilerden herkes hastalýklarýna kendisi ilâç yapamýyor ve bir kimyagere ve eczacýya ihtiyaç duyuyorsa; aynen öyle de özellikle yaþadýðýmýz âhirzamân asrýnýn maddî ve mânevî hastalýklarýna da Kur’ân eczanesinden bir kimyager ve eczacý misillü müceddid olan Bedîüzzamân’ýn Risâle-i Nûr ilâçlarýna da ihtiyacýmýz zarûrîdir biliyoruz. Bu nedenle “Ne vakit bir araya gelsek, Sözler’den birini açýp okuyoruz, tatlý tatlý istifâde edip, Üstadýmýzla görüþüyoruz.” 7 Çünkü Üstad Bedîüzzamân Hazretleri, “Benim ehemmiyetsiz þahsýma bedel, Nûrdan elinize geçen hangi risâleyi okusanýz veya dinleseniz, benim âdi þahsým yerine Kur’ân’ýn bir hâdimi hâysiyetiyle beni o risâle içerisinde görüp sohbet edersiniz” 8 ve “Benimle hakîkat meþrebinde sohbet etmek ve görüþmek isteyen adam, hangi risâleyi açsa; benimle deðil, hâdim-i Kur’ân olan üstadýyla görüþür ve hakâik-i îmâniyeden zevkle bir ders alabilir” 9 diye ders vermektedir. *Hem bu asýrda aklýmýz, kalbimiz ve rûhumuz yaralanmýþ ve çok dehþetli vesvese ve vehimlerle imânýmýz sarsýlmýþtýr. Ýþte bu mânevî yaralarýmýzý, hastalýklarýmýzý, aklýmýzda ve kalbimizdeki vesvese ve þüpheleri en te’sîrli ve sarsýlmaz delillerle tedâvî eden ve iknâ eden eserler olan Risâle-i Nûrlarý okuyoruz.

B

bakicimic@hotmail.com / http://www.feyzinur.com

*Nasýl ki maddî bedenimizin her gün maddî gýdalara ihtiyacý varsa, aynen öyle de mânevî cephemiz olan akýl, kalb ve rûhumuzun da Kur’ân dersleri olan Risâle-i Nûrlara ihtiyacý vardýr. Bu sebeple de en te’sîrli olan bu eserleri bulduk ve onlarý okuyoruz. *Kur’ân, bütün akýllarýn Nûru, bütün kalblerin mürebbisi, bütün rûhlarýn ab-ý hayatýdýr. Bu sebeple de Kur’ân’ýn derslerine muhtacýz. Yoksa yolumuzu þaþýrýr, is ti ka -

me timizi kay be de riz. Her a sýr da üm metin istikameti için tecdîd vazîfesini derûhte eden eserlerden en te’sîrlisi olarak Risâle-i Nûrlarý bildiðimiz ve öyle inandýðýmýz için onlarý okuyoruz. *Bu asýr geçmiþ asýrlardan dahâ þiddetli ve dehþetli bir asýrdýr. Fitne ve fesâd, helâket ve felâket asrýdýr. Bu asýrdaki dehþetli dinsizlik cereyanlarý îmânlarý zayýflatmýþ ve i’tikâtlarý bozmuþtur. Ebedî hayatýmýzý sonsuz felâkete atacak olan desîseler ve cereyanlara karþý elbette çok müteyakkýz olmalýyýz. Ýþte böyle bir zamanda rahmet eseri olarak Risâle-i Nûrlarý bildiðimizden onlarý okuyoruz. *Nev-i insan Âdem’den (as) beri bir yolculukta ilerlemektedir. Bu zamanda çok dehþetli bir dilime ve bataklýða girmiþtir. Belki de hiçbir asýr bu asýrdaki kadar dehþetli bir fitne ve fesâdý görmemiþtir. Hatta kýrk vefîyattan ancak bir kaç tanesinin imânla kabre girdiði bir zaman diliminde yaþadýðýmýz düþünülürse bu eserleri niçin okuduðumuz da hâ iyi anlaþýlmýþ olmalýdýr. *Ýnsanlar nefis, heva, his, þeytan gibi en büyük düþmanlarýndan korunabilmek ve Allah’a hakîkî kulluk vazîfesini yapabilmek için devamlý donanýmlý ve idmanlý olmalýdýr. Bu mânâda en te’sîrli Kur’ân dersleri olarak da yine Risâle-i Nûr eserlerini bildiðimizden onlarý okuyoruz. *Risâle-i Nûr eserleri her okuyuþta yeni mânâlarla her bir duygumuza hitap etmekte ve sarsýlmaz ke sin bürhanlarla aklýmýzý ve kalbimi zi hat ta þeytaný ve nefsimizi ikna etmektedir. Böyle bir eseri o ku ma mak bü yük bir ka yýp ve ziyan bildiðimizden o eserleri okuyoruz. *Zübeyir Gündüzalp Aðabeyin “Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn” sözü çok mühimdir. Risâle-i Nûrlarla birlikte bütün kâinat kitabýný okumayý öðrendiðimizden ve bu okumanýn ise “Bir saat tefekkür bir sene nafîle ibadetten hayýrlýdýr” 10 hadîsine müþerref olmak için de yine Risâle-i Nûr eserlerini okuyoruz ve de okumaya devam edeceðiz inþâallah. *Bizler Risâle-i Nûru okuyoruz. Risâle-i Nûra çok müþtakýz. Hem berâberce okuyoruz. Nûr Risâlelerinden çok, hem pek çok istifâde-

ler ediyoruz. Bizler þimdiye kadar Risâle-i Nûrda verilen çok kudsî dersleri; hiçbir kitapta görmedik, hiçbir hocadan iþitme dik. O pek kýymetli, pek güzel, pek tatlý îmân hakîkatleri bizim rûhumuzun gýdasýdýr. Risâle-i Nûrdaki mukaddes Kur’ân hakîkatleri; bizim kalblerimize iþliyor, kalbimizde nûrdan muhabbet alevleri yandýrýyor, îmânýmýza kuvvet veriyor, mânevîyatta derecâtýmýzý yükseltiyor. Risâle-i Nûr; bizi fitnelerden uzaklaþtýrýyor, tarîk-i müstakîme, Kur’ân yoluna intisâb ettiriyor. Bizi þeytanlarýn, cinnîlerin ve bizi din perdesi altýnda aldatýcý, kandýrýcý kimselerin þerlerinden emin kýlýyor.11 *”Biz Nûr Risâlelerine rûh-u canýmýzla sarýlýyoruz. Hanýmlar Rehberi, Gençlik

Rehberi, Küçük Sözler, Hastalar Risâlesi, Ýhtiyarlar Risâlesi bizim en büyük rehberimizdir. Bizim acýlarýmýzý gideren nûrânî derslerimizdir. Okudukça, okumak þevki doðuyor. Tekrar ettikçe anlayýþýmýz artýyor. Rûh ve kalblerimizde te’sîri ziyâdeleþiyor. Sözler’i, Hastalar Risâlesi’ni, Ýhtiyarlar Risâlesi’ni sýk sýk okuyoruz. Bu Ri sâlelere, bizler ekmekten, sudan, havadan ziyâde muhtaç olduðumuzu; okudukça idrâk ediyoruz, anlýyoruz. Böyle böy le Nûr Ri sâ le le ri ni dev re di yo ruz. Nûr Risâleleri bizim rûhumuzdur, kalbi mizdir, baþýmýzýn tacýdýr, gönlümüzün nûrudur. Nûrlarý sinemize basýyoruz. Onlarý yanýmýzdan, dilimizden, çantamýzdan eksik etmiyoruz...” 12 Elhamdülillâh! Dipnotlar: 1- Nur Çeþmesi, s: 140. 2- Nur Çeþmesi, s: 140. 3- Kastamonu Lâhikasý, s: 223. 4Nur Çeþmesi, s: 141. 5- Kastamonu Lâhikasý, s: 4; 6- Kastamonu Lâhikasý, s: 10. 7- Kastamonu Lâhikasý, s: 216. 8- Þuâlar, s: 489. 9- Kastamonu Lâhikasý, s: 25. 10- el-Aclûnî, Keþfü’l-Hafâ, 1: 310. 11- Hanýmlar Rehberi, s: 153. 12- Hanýmlar Rehberi, s: 157.

TALÝP ÇÝÇEK

Sevâd-ý Azam'a tâbî olmak addeten zengin bir ailenin çocuðu olarak dünyaya gelmiþti, her türlü imkâna sahipti. Çocukluk yýllarý refah içerisinde geçiyordu. Her istediðini alabiliyor, istediði her yere gitme imkânýna sahipti. Özel okullarda okumuþtu. Üniversite öðrencisi iken, 1970’li yýllarda özel arabasý vardý. Bu þartlara raðmen Cuma namazlarýný kýlmaya dikkat ederdi. Bu özelliði kendisine cemaat mensubu okul arkadaþlarýnýn ilgisini çekti. Bu yolla cemaatleri ve sonunda Risâle-i Nurlarý tanýmasý nasip oldu. Sohbetlere gitmeye baþladý. Ondaki deðiþim ailesinin dikkatini çekti. Bir taraftan memnun olunurken, diðer yönden kaygýlar yaþandý. Arkadaþlarýnýn kaldýðý evlere gittiðinde onlarýn yaþadýklarý sýkýntý ile kendi imkânlarýný kýyas etme imkâný buldu. Ve kullandýðý arabasýnýn anahtarýný ailesine teslim etmeye karar verdi. Kendince “savad-ý azam”a ittiba etmek gerektiðini düþünüyordu. Risâlei Nurdan “Aç adamlarýn önünde tok oluncaya kadar yeme”nin dinin adabýna uymadýðýnýn dersini almýþtý. Onun yaptýðý bir fedakârlýðýn örneðiydi. O dönemlerde benzeri olaylar sýk sýk yaþanýrdý. Nur dairesinde “aileden gelme” Nur Talebesi yok denecek kadar azdý. Ankara’da lise yýllarýnda Nurlarý tanýmýþtý Ahmet. Çocukluðu genellikle ordu evlerinde veya askerî birliklerin lojmanlarýnda geçmiþti. Bu zamana kadar çevresinde görmediði insanlarý tanýmýþtý. Bu yeni tanýþtýðý gençlerin konuþmalarý çok farklýydý bir birlerine hitaplarý genellikle ‘kardeþim’ þeklindeydi. Ýlk zamanlar bunun Bediüzzaman’ýn talebelerine karþý hitabýndan tevarüs etmiþ bir haslet olduðunu bilmiyordu. Kardeþim hitabý çok hoþuna gitmiþti. Sokaðýn argo tabirlerini kullananlar arasýnda bunlarý konuþmalarýndan fark etmemek mümkün deðildi. Onun hayatýndaki bu deðiþim aile içinde de gündeme geldi ve kendinin bu yeni arkadaþ çevresinden kurtarýlmasý için muhakkak baþka bir yere, þehir dýþýna gönderilmesi düþünülüyordu. O yýl girilen üniversite imtihanlarý sonrasý tercihleri bulunduklarý þehir dýþýndan yapýldý. Bu tercih onun da isteðiydi. Aile ortamýnda ibadetlerini rahat yapamýyordu. Gittiði yerde ayný duygularý taþýyan arkadaþlarýyla kalmasý mümkündü. Ailenin maksadý baþka da olsa kader ona bu imkâný hazýrladý. Dört yýl okul hayatý süresinde Nur derslerinin yapýldýðý bir ortamda kalma fýrsatý yakaladý. Kendisini yetiþtirmek için düzenli þekilde Nur Külliyatýný okumaya baþladý. Amacý bu kitaplarýn tamamýný kýsa zamanda bitirmekti. Bunun için günde en az yüz sahife okumasý gerekiyordu, o bunu baþarmak için azimle çalýþtý, bir yýlda tamamladý. Ailesi için de sürekli duâ ediyor, eve geldiði günlerde onlara okuduðu hakikatleri duyurmaya çalýþýyordu. Babasý bir gün hayatýndaki ilk Cuma namazýna gitmeye karar verdi. O gün Ahmet için hayatýnýn en büyük sevinçli günüydü. Adeta bayram ediyordu, çünkü o babasýný ebedî âlemde kaybetmek istemiyor, onun da iman ve ubudiyetle hayatýný geçirmesini istiyordu. Arkadaþlarýyla bu duygularýný, “Bugün benim bayramým” diye paylaþtý. Risâle-i Nur Mesleðin de þeyhlik yok, fakat hidayete vesile olmak noktasýnda þeyhinin þeyhi olan müritler gibi babasýnýn hidayetine vesile olan gençler çoklukla görülebilirdi. Her türlü maddî refah ve imkânýn içinde talebe evlerindeki mütevazi yaþantýsýný bu gençlere tercih ettiren sýr, orada kalp ve ruhlarýn huzur bulduðu, manevî gýdalarýn bulunmasý ve her insan gibi ebedî hayatlarýnda ihtiyaç duyulacaklarý kazançlarý meyve vermesiydi. Bediüzzaman, ‘’Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadýðý takdirde, fâni dünyada býraktýðýn eserlere de kýymet verme’’ diyordu. Hayatýmýzýn baki bir sümbülü netice vermesi dilek ve duâsýyla...

M

Not: Aðabeyimin vefatý sebebiyle gazetemize ilân vererek ya da telefonla arayarak acýmýzý paylaþan kardeþ ve dostlarýmýza teþekkür eder, saðlýk ve esenlikler dilerim.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.