Tehlikeli Oyunlar

Page 67

\ korkuyordum o sırada.) Sen git, dedi Sevgi bana. Bilge beni ne yapsın? Peki abajur? dedim; yani, o anlamda bir söz. ettim. Sıkıldım, dedi. Ben de Bilge'ye gitmedim. Sevgi'nin bu sözüne bir anlam veremedim, derler ya, öyle işte. (Kendi hareketime de bir anlam veremedim.) Çamaşır asan w' yi seyretmeğe devam ettim. Kim kaybetti albayım? Hayır, sonumuzdan söz etmiyorum şimdi; Sevgi'nin sonundan, abajurun bir türlü bitmeyişinden ve bir anlam verilemeyen sözlerin, bir türlü anlaşılamayan etkilerinden bahsediyorum, albayım. Ben herhalde, tek başıma, 'Acıktım,' demeliydim. Gazeteyi elimden fırlatıp Sevgi'ye doğru koşarak onu kucaklamalıydım, havaya kaldırmalıydım. Yapamazdım albayım, beceriksizdim; bir yerimi incitirdim. Ha-ha. İçerden çağırdılar. Daha doğrusu, Mehmet Bey çağırdı. «Sa...londa atyarışları oynanacak. Buyurmaz mısınız efen...dim?» Başka ne oynuyoruz ki? Salonda olsun da. Bunun da seyircisi var mı? Yaylı kapıyı isteksizce itti, yuvarlak masadaki yerini aldı. Masanın çevresi on altı kollu, sekiz elli ve tek ayaklı bir kumar canavarı ile sarılmıştı. Küstahlaşmalardı. Kişiliklerini bulmuşlardı. Serbest teşebbüse geçmişlerdi. Serbest iradelerini kullanıyorlardı. Yirmi beş kuruşa bir numara seçerken, bağımsız bir ger^ ginlik içinde oldukları görülüyordu. Dikkat etmişimdir albayım... (ukalalığı bırak da oyunu seyredelim.) Seyirciler çağında yaşıyoruz albayım. «Bugün Hikmet Bey de oynamalı.» «Sizin gibi, esas yarışları bile seyredenlerin yanında ben tutunamam.» Tombalacı Arif güldü: «Onların da bir şey gördüğü yok beyefendi. Parkın ordaki kulübede oynuyorlar. Neticeleri de telefondan öğreniyorlar.» «Olsun. Onlar seyirci. Onlar başka türlü oynarlar.» «Kirkor! Bize kâğıt ver.» «Bir kâğıda elli kuruş alırım. Bize de bedava vermiyorlar.» Sonra, birden cömertlik gösterdi: «Alın ulan! Hediyem olsun,» «Ben paralan toplarım, isimleri yazarım,» dedi Hikmet. Düşündüm de, Hikmet kimlerle neler yapı130 yuL sunul, ueuıuı. oonrasmı Dilmem ama, şu anda rahatım Bilge. Öyle saçmalanır ki burada, sevmeden edemezsin. (Sen daha yükseklerde olmalıydın. Ben bunu bilirim, bunu söylerim.) «Hikmet Bey! Beni yediye yaz.» Evet, en yükseklerde olmalıydım Bilge. (Bilge Bilge.) Ön dört olmalıydım. Yetmiş sekiz olmalıydım. Yüz yirmi beş kere haklısın aslında. Gene de bilerek oynuyorum: Düşüşümün farkındayım. O halde cezama razıyım. «Artık içki istemem,» dedi Kirkor'a. «Bir bira vereyim mi?» «Verme.» Oyuncular heyecanlandılar. Sonu belli bir yarış yüzünden numaralara kızıyorlar. Göz göre göre harcanıyoruz Bilge. Yerimizi bulamıyoruz. Yedi numaralı atın peşine takılmış gidiyoruz. Bu samimi insanlar, bu candan insanlar, yirmi beş kuruşlarından başka kaybedecek şeyleri kalmamış bu muzarafat —müzahrefat olacak oğlum Hikmet— peki albayım, işte bu insanlar arasında yerimi buldum. «Hikmet Bey sürecek parmağını.» Sen onlara dokunursun oğlum Hikmet. Viski gibi mi, albayım? Viski gibi. Hiç içmemişlerdir oğlum Hikmet. İçtiler albayım. Beğenmediler. Mustafa, küçük bir karaborsa olayından beş yüz lira kadar vurmuştu. Kahkahaları herkesin kulağında çınlıyordu her günkü gibi. Bir şişe viski aldırdı. Şişeyi alan çocuğa, on lira bahşiş bile verdi. Şişenin dibinde iki parmak kadar ayırdı kendine, evde içerim diye; kalanı da su şişelerine konuldu. Ne sevimsiz görünüşü vardı viskinin, su şişesi içinde. Viskinin Türkçeye tercümesi güzel olmuyor albayım. «Hikmet Bey! Görevine başla.» Gene kimler kaybedecek bakalım? Parmağını bardağa


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.