Tehlikeli Oyunlar

Page 63

MEYHANE Sokağa nasıl çıktığını hatırlamıyordu. Düşüncelerini rsonuna kadar izleyememişti galiba ve kafasının dağınıklığına kızdığı için yataktan kalkmıştı. Merdivenlerden inişini, sokağın köşesindeki küçük mezarlığın selvi ağacını, arnavut kaldırımının orta sıra taşlan üzerinde yürüdüğünü, pembe evin yeşil boyalı kapısını, bakkal Rıza'nm çırağı olması gereken birisine selam verdiğini, bir kızın pencerede görünüp kaybolduğunu ya da pencereyi kapattığını hatırladı sonradan. Caddede karşıya geçerken, yolun ortasında, iki otomobil arasında bir iki saniye bekledi; önünden hızla geçen otomobildeki kızı Bilge'ye benzetti. Karşı kaldırıma geçinceye kadar düşünmedi bu meseleyi, ezilmemek için. Orada bir dakika durdu, düşündü. Toplum içindeki görevi, yolda birdenbire durup düşünen insanlara bakmak olan biri tarafından seyredildi. Sen, bekçi olmalıydın arkadaşım. Yürüyerek düşünmeğe karar verdi. Anlaşılmayan bir nedenle bir binanın üçüncü katma bakan adamın yanında durdu; onunla birlikte aynı yere baktı bir süre. Sonra ikisi de, başka bir gönüllü bekçinin sorgulu bakışları yüzünden, orada fazla kalamadılar-, vedalaşmadan ayrılarak kendi yollarına devam ettiler. Demek ki, yolda durmak mümkün olmuyordu-, böyle bir hürriyet yoktu. Sadece sürüklenme, kalabalığın akışına kapılma hürriyeti vardı. Durmazsam düşünemem. Durdu, gökyüzüne baktı; hava kararacaktı. Yoksa yağmur mu gelecek? Saatine baktı: Ha123 yır, kararma zamanıdır. Bakındı-, uonunu nıç uır yoktu ortalıkta. Üçüncü katlara bakanları denetleyen de gitti mi? Onun bölgesi burada sona eriyor belki. Kime devretti acaba? Biri gözlüyordur beni. Yağmur mu yağacak diye bakmıştım da. Onun için durdum. Hesap vermeğe mecbur muyum? Neden bakıyorsunuz öyle? Bakarım göze yasak mı var? Ne bayağı bir deyim; siz, cahilin biri olmalısınız. Hemşerim sözüne dikkat et. Ben senin hemşerin değilim, doğma büyüme buralıyım. Ukalalık etme. Terbiyesiz. Yumruklarını sıktı. Saçmalama Hikmet. Peki albayım. Sizin hatırınız için. Bu arada yürüdüm mü acaba? Başını kaldırdı, bir tahtaperde gördü karşısında. Yürümüşüm. İyi. Yürümek bana iyi geliyor; çatışmaları tatlıya bağlıyorum hemen. Tahtaperde de benimle birlikte yürüyor. Aynı afişten dört tane: Hülya Hülya Hülya Hülya. Sonuncusuna bıyık takılmış. Bilge Bilge Bilge Bilge. Tahtaperde bitmiş. Yeni afişler. Oluklu saç üstüne yapıştırılmış. Bunlar da Hülya. Üçüncüsüne parmağını soktu: Pat! delindi. Meyhane. Binalar başladı demek ki. Kirkor beni görmedi. Kendiliğimden girmem. Saatçi. Önce Kirkor beni görsün. Saatçinin vitrinine baktı. Bütün dünya saatleri birlesiniz, aynı zamanı gösteriniz. (Bunu bir yerde kullanırım.) «Merhaba Hikmet.» Beni gördü. «Merhaba Kirkor.» Öpüştüler. «Pardesünü çıkarsana.» Giymişim demek. «Çoktandır uğramıyorsun.» Bunu düşünmemiştim. Yolda bir cevap hazırlardım yoksa; buraya gelmek aklımda yoktu, üstelik gönüllü bekçi bırakmadı çok düşünmem için. Yuvarlak masanın başına çöktü. Tartışmaya hazırım. «Bugün kimseler yok.» «At yarışlarına gittiler. Bugün perşembe ya. Neredeyse gelirler.» Ben perşembeleri sevmem. At yarışlarından anlamam. Gelsinler. Bir rakı bardağı, bir su bardağı, bir çatal. «Ne içersin?» Bardaklar söylüyor ya. «Bira,» dedi nedense. «Sen bilirsin.» Bardaklardan birini kaldırdı hemen, yuvarlak masanın üstüne biraz fıstık koydu. Geçen gelişimde, bir senetkırıcısıyla 7 found my love you' şarkısını söylemiştik Bilge. Bira, içini üşüttü. «Plaki yaptım ta124


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.