Dergi 5.5 Sayı:1

Page 1

S: 1 / Ocak 2014

İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dergisi

mekan ve insan varmak, ulaşmak, yol almak

3 39

bellek, zanaat, kimlik ve ekoloji 13 4 element: hava, su, toprak, ateş 43

gündelik ve sıradan düş, ütopya, distopya

27 51


İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Sakarya Caddesi, No:156 35330 Balçova - İzmir - TÜRKİYE Tel : +90 (232) 279 25 25 Faks: +90 (232) 279 26 26 Web Adresi: http://fadf.ieu.edu.tr/tr e-posta: ffad@ieu.edu.tr Dergi 5.5 İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi yayını olup, Fakülte mensuplarının çaba ve katkıları ile oluşturulmuştur. Yayın hakları İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne aittir. Hiç bir bölümü izinsiz kullanılamaz.


İ my a zS a hi bi : S or uml uY a z ı İ ş l e r i Müdür ü:

E nde rY a z g a nBul g un( Pr of . Dr . , Güz e l S a na t l a rv eT a s a r ı mF a k ül t e s i De k a nı ) Ş öl e nKi pöz( Doç . Dr . , Modav eT e k sl T a s a r ı mı Böl ümü)

İ z mi rE k onomi Üni v e r s i t e s i , Güz e l S a na t l a rv eT a s a r ı mF a k ül t e s i y a y ı nı dı r . I S S N: 24589845


İllüstrasyon: Angela Burns (Öğr. Gör., Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü)



içindekiler editörün yazısı

1

5

yeni bir dergi, yeni bir dil... şölen kipöz

mekan ve insan

3

shades: yaratıcı değerler fotoğraf serisi

4

kentler ve tasarımcılar onur mengi

6

süper grafik duvar tasarımı yarışması

8

bellek, zanaat, kimlik ve ekoloji

13

şehri haklamak zeynep vaizoğlu

14

yaşayan dünya projesi: çevresel farkındalık

16

ahimsa: giysilerin öteki yaşamı

18

maquis projects: kentte yeni bir sanat mekanı oluşumu f. dilek himam er

20

temizlik bezlerinden moda tasarımlarına: ekolojik modada yaratıcı uyanış atölyesi

22

yaşayan dünya projesi: hayvan bedeni ve insan ilişkisi

24

gündelik ve sıradan

27

ah şu kültürel sermaye... artun özgüner

28

angela’nın dostları: sıradan olanın beklenmedik etkisi

30

her gün için bir fotoğraf

32

tutaç

34

ben & jerry’s

35

ikichi: iki kişinin gözünden bir japonya

36


varmak, ulaşmak, yol almak

39

ergobebek

40

crystalizer

41

4 element: hava, su, toprak, ateş

43

navi

44

bulut

45

fotoğrafik alfabe

46

eriyen zaman

48

parçalanmış hatıralar

49

düş, ütopya, distopya

51

karargah 12

52

loud speaker concert

54

draperial: drape imparatorluğu

56

STREETiles / sokak x çini

57

metal bir şey projesi

58

boston bank

59

barok & rokoko

60

qu-art-er

62

duyguların mantığı

63



yeni bir dergi, yeni bir dil... şölen kipöz *

Bu dergi, Türkiye’de tasarım eğitimine özgü kreatif yansımalara ışık tutmak, bu platformda yer alan öğrenci ve akademisyenler arasında işleri aracılığı ile ortak bir dil oluşturmak için yaratıldı. Ancak bu dili yanlızca ‘akademi’ çatısı altında değil, dışında da kullanabilmek ve bu dil aracılığı ile akademi, profesyonel dünya ve halk arasındaki iletişimi güçlendirmek amaçlandı. Böylece Türkiye’deki ilk kez bir Fakülte Tasarım dergisi ortaya çıkmış oldu. Dergi 5.5; beş farklı tasarım disiplinini bünyesinde harmanlayan İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin yaratıcı çıktılarını derleyen ve sunan bir iletişim organı olma amacını taşıyor. Diğer taraftan, Mimarlık, Endüstriyel Tasarım, Moda ve Tekstil Tasarımı, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı ve Görsel İletişim Tasarımı adlı bu beş bölüme eklemlenen özerk bir yaratıcı birim olma hedefini de elden bırakmıyor. Bu yüzden bu kimliğini ‘beşbuçukuncu’ olma hali ile adlandırıyor. Dergi 5.5 ismi, mütevazi bir üslupla sadece tasarım hakkında bir dergi olma özelliğinin yanısıra, hem eğitim dili İngilizce olan Fakülte’nin mekansal tanımı olan D bloğa, hem de tasarım kelimesinin ingilizcesi ‘design’ın D’sinin, erişmek, başarmak anlamına gelen ‘ergi’ kelimesi ile birleştirilmesinden türetiliyor. Dergi 5.5’un ilk sayısı hem merhaba, hem de geçtiğimiz akademik yılın en iyilerini sunma ve onurlandırma sayısıdır. Özellikle başarılı öğrencilerin onurlandırılması Dergi’nin temel hedeflerinden biridir, ki bu her sayının kapağında bir öğrenci projesinin yer alması ile desteklenir. Bu sayı, fakülte öğrencilerinin, yeni mezunların ve akademisyenlerin projeleri arasından seçilen yaklaşık 28 tasarım işini ve fakülte bünyesindeki akademisyenler tarafından kaleme alınan 4 yazıyı kapsamaktadır. Derginin içerik kurgusunda 2013’ün en iyileri tematik alt başlıklar bünyesinde toplanıyor; İlk bölüm; “Mekan ve İnsan”, işlerin üretildiği ve ortaya çıktığı mekana, fakülte binasına, yaratıcı insanla ilişkisi açısından gönderme yapıyor. Bu bölümde yer alan Onur Mengi’nin yaratıcı sınıf ve kent ilişkisi üzerine kaleme aldığı ve bu

sınıfın kümelendiği mekanların kentlerle kurduğu ilişkinin altını çizen yazısı bu noktada İzmir kentinin konumunu düşündürmesi açısından da çarpıcı. İkinci Bölüm; “Bellek, Zanaat, Kimlik ve Ekoloji”, yerel değerlere, el emeğine ve toplumsal hafızaya vurgu yapan etik ve sürdürebilir tasarım denemelerine yönelik sergi izlenimlerini, atölye çalışmalarını ve grafik çalışmaları içeriyor. Ayrıca bu bölümde Zeynep Vaizoğlu’nun mekanın işgal edilerek kimliğinin dönüştürülmesi üzerine kaleme aldığı yazı ve Dilek Himam’ın kentte yeni bir sanat mekanı oluşumuna dikkat çektiği yazısı da okunmaya değer. Üçüncü bölüm “Gündelik ve Sıradan” tasarım dünyasının sıradan olanla kurduğu yaratıcı ilişki üzerinden gündelik olana ilgi uyandıran gülümseten ve düşündüren tasarımlara yer veriyor. Bu bölümde yer alan Artun Özgüner’in Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye kavramı üzerinden Afgan savaşı sırasında bir ressamın sanat yasağına karşı mücadelesini konu alan yazısı hayli ilginç. “Varmak, Ulaşmak, Yol almak” adlı dördüncü bölüm mobil insanın seyahat ve yolculuk işlevlerine yönelik yaratıcı çözümleri içeriyor. Doğabilimci bir bakış açısı getiren beşinci bölüm, “4 element: Hava, Su, Toprak, Ateş” dikkat çekici kavramsal projelerle insan ve doğa ilişkisini yeniden kurguluyor. Son bölüm “Düş, Ütopya, Distopya” ise gerçek dünyamızın koşulları ve olanakları yetmediğinde tasarımın sınırsızlığını ve engin dünyasını gözler önüne seriyor. Dergi 5.5 yaratıcı ekibi adına umarım ki ortaklıkları buluşturarak yaratılan bu yeni dil anlaşılır ve konuşulur. Bu bağlamda, geri bildirimleri heyecanla beklediğimizi ifade ederek, şimdilik raflarda olmasa da, bilgisayarınızın ekranlarında yerini almasını arzu ederek bu yeni oluşumdan keyif almanız dileğiyle..

* Genel Yayın Yönetmeni ve Kreatif Direktör (İzmir Ekonomi Üniversitesi , Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi , Moda ve Tekstil Tasarımı Öğretim Üyesi)

1



“İNSAN BİR MEKANDI. İSTENİLDİĞİNDE KİMSESİZLİKTEN KAÇILIP KOLLARINA SIĞINILAN... KENT BİR MEKANDI. İSTENİLDİĞİNDE YERSİZLİKTEN KAÇILIP YENİDEN BAŞLATILAN...” EMEL KAYIN, “MEKÂN HİKÂYELERİ”


shades: yaratıcı değerler fotoğraf serisi

sanatçılar: argun tanrıverdi* onur mengi**

SHADES, TASARIMIN ÜRETİLDİĞİ, ÖĞRETİLDİĞİ VE ÖĞRENİLDİĞİ BİR MEKAN OLARAK İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ, GÜZEL SANATLAR VE TASARIM FAKÜLTESİ BİNASININ ROLÜNÜ VURGULAMAKTADIR

4


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, Atölye Sorumlusu ** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, Araştırma Görevlisi

Kentler arası süregelen küresel rekabet sonucu, kendisini Akdeniz kültürü ve coğrafyası içinde yeniden markalaştırmayı hedefleyen İzmir şehri, son dönemde tasarım kenti olma yolunda girişimlerde bulunmaktadır. Tasarım ve yaratıcılığın varlığı, bunların üretilmesi, sunulması ve tüketilmesi, bu yoldaki gerekli koşulların sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Bu sergi serisi, İzmir’in sahip olduğu tasarım ve yaratıcılık içeren farklı değerlerini fotoğraflar aracılığıyla bir araya getirip sunarak İzmir’in yaratıcılık varlık haritasını çıkarmayı ve tasarım potansiyelleri açısından farkındalık yaratmayı hedeflemiştir. Sergi serisinin ilk ayağı olan Shades, tasarımın üretildiği, öğretildiği ve

öğrenildiği bir mekan olarak İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi binasının rolünü vurgulamıştır. Kente kattığı kimlik, mekanı markalaştırması ve İzmir’in batı aksında tasarım kuluçka merkezi olarak görev yapması sebebiyle tasarım okulu yapısı, ilk serinin temelini oluşturmuştur. Shades fotoğraf sergisi, her biri A1 boyutunda 5mm.’lik dakota üzerine mat baskı olacak şekilde 26 adet fotoğraf ile yapılmıştır. Yer: İzmir Büyükşehir Belediyesi, Çetin Emeç Sanat Galerisi Tarihler: 20 Haziran - 10 Temmuz 2013

5


kentler ve tasarımcılar onur mengi *

TÜRKİYE’DE İSTANBUL’A ALTERNATİF BİR YARATICI CAZİBE MERKEZİ ADAYI OLARAK YENİDEN YAPILANAN BİR İZMİR VE FARKLI TASARIM ALANLARINDA ÜRETİM YAPMAYA HAZIR, HEVESLİ BİR TASARIMCI KİTLESİ VAR KARŞIMIZDA

Son dönemlerin en popüler konusu olan yaratıcılık, kentsel mekanda ne ifade eder? Neden bazı kentler tasarımcılar için daha yaşanabilirdir? İzmir kenti bu işin neresinde durmaktadır? Dünya şehri olabilme koşullarına artık yaratıcılık da eklendi. 1980’lerden günümüze kadar yaratıcılık üzerinden evrilen, tekrar yapılanan kentlerin ülke adlarının önüne geçtiği yeni yapıda bugün, tasarımcıların fiziksel mekanda boy göstermeleri, üretebilmeleri ve tasarımları ile kendilerini ifade edebilmeleri bir kentin gelişimi için en önemli unsurlardan biri. Bu kapsamda, “tasarım”ın büyük rol oynadığı reklamcılık, mimarlık, moda, film ve video gibi sektörleri içeren yaratıcı endüstrilerin, kent mekanında varlığını sağlayan ve kentsel etki alanını belirleyen yeni bir sınıf tanımı yapılıyor. Tasarımcıların da yer aldığı “yaratıcı sınıf”ın kentte kurduğu ilişki ağı sayesinde, yaratıcı tasarım fikirlerinin akışının ve tasarım ilham ve teşviklerinin paylaşabilmesi mümkün oluyor. Özellikle Amerika ve Kanada kentlerinde başlayan yaratıcı sınıfın mekansal tercih araştırmaları, sonraları Avrupa ve Avustralya’ya sıçrıyor. Ortaya atılan en büyük iddia olan 3T kuralı; Yetenek (Talent), Tolerans (Tolerance) ve Teknoloji (Technology) kapsamında bu sınıfa çekici gelen unsurların, kentlerde nasıl ve ne ölçüde sağlandığına bakılıyor. Yaratıcı sınıfın en büyük alt kümesi olan tasarımcılar için, öncelikle kendileri gibi olanlarla bir arada bulunma eğilimi gösterdiği ortaya çıkıyor. Bulundukları ortamdan ilham alabilmeleri, yeteneklerinin beslenmesi için fiziksel ortamlarının tarihi, kültürü onlar için önemli. Çoğunlukla, yer seçtikleri eski dokuyu dönüştürerek kullanan tasarımcılar, konut ve iş mekanı tercihleri özelinde, yaşam ve iş ünitelerini bir arada tasarlayıp, loft yada atölye gibi birimleri kendi mekanları olarak yeniden yapılandırıyorlar. Gündelik pratiklerine bakıldığında, boş zaman aktiviteleri ve kültürel tercihlerinde kendilerine has özellikler gösterdiği gözlemlenen tasarımcılar,

6

bulundukları mekan ve yakın çevrelerinde, yeteneklerini sergileyip tasarımlarını paylaşabilecekleri galerileri, tasarım haftalarını, atölye çalışmalarını, kafe toplantılarını, hatta dönemsel ve geçici sokak gösterilerini tercih ediyorlar. İçinde farklılıkları barındıran, farklılıklara karşı hoşgörülü toplumlar, kentler ve ülkeler, bu yaratıcı sermayenin yaşamak istediği yerler; çünkü yaratıcı sınıf kendisini sınırlamayan, özgür ortamları tercih ediyor. Bu anlamda, “yaratıcı sınıf” tanımını ilk yapan, şehir çalışmaları teorisyeni Amerikalı, Richard Florida ve ekibinin araştırmalarına göre dünyada öne çıkan başarılı kentler, San Francisco, Sydney, Rio de Janeiro, Melbourne, Chicago, Brighton ve Berlin. Teknolojinin varlığı ise, bu konu kapsamında tasarımcıların kendilerini geliştirmeye ve yenilik yapmalarına imkan sağlıyor. Yine aynı araştırma grubunun bulgularına göre Silicon Valley, California; the Route 128, Boston; Massachusetts; North Carolina Research Triangle, Waterloo ve Ontario sağladığı ARGE için verilen teşvikler ve yaratıcı sınıfa yönelik mekan düzenlemeleri ile Amerika’da çekici hale gelmiş yerleşmelere sahip. Türkiye’den, bu listelere İstanbul da giriyor. Gerek halihazırda film, müzik ve tasarım sektörlerinin kente çoktan nüfuz etmiş olması, gerekse bu sektörlerde yer alan tasarımcıların Cihangir ve Beyoğlu’ndaki kemikleşmeye başlamış dokuda yer seçmesi ile bir yaratıcı grubun varlığından bahsedebilir. Hatta ülke ölçeğinde “yaratıcı sınıf göçü”nün (the flight of the creative class), hep İstanbul’a doğru olduğu da göz ardı edilemez. İzmir için ise durum henüz adaylık seviyesinde diyebiliriz. Son dönemde tasarım kenti olma iddiasıyla yola çıkan İzmir, sahip olduğu tasarım okulları potansiyelini ve tarihsel kent dokusunu, en büyük iki kozu olarak kullanabilir planladığı kentsel gelişme adımlarında. Mezun olan tasarımcı gençlerin sektörel ihtiyaçlarını karşılayıp kentsel üretime katkılarını desteklediğinde, akademisyen ve serbest piyasadaki tasarımcıların yer seçim kriterlerini sağladığında, yeteneğin bu


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, Araştırma Görevlisi

kentte kalmasını sağlayabilir. Toplumsal yapılanması ile, belki de bu ülkenin batıya en dönük yüzü olarak İzmir’in, yaratıcı sınıfın çeşitliliğini sindirebilecek nitelikte olduğunu varsayarsak tolerans kriterini de sağlayabilir diyebiliriz. Bu potansiyeli sayesinde, yabancı uyruklu tasarımcıların kente adapte olmasını sağlayacak bir sosyal yapılanma kurmaya da uygun bir kent. Teknoloji çok açık bir gösterge olmasa da, İzmir’deki tarihi ve kültürel değerler dokusunun, özellikle Konak, Kemeraltı ve Alsancak bölgelerindeki kentsel örüntü üzerinden, hem yaşam, hem de tasarım ortamı sunabildiği de son dönemdeki kentsel yer değiştirmeler ile artık daha da aşikar. Tasarımcılar tarafından şimdilerde yoğun talep gören bu bölgelerde gerçekleştirilen sergi, atölye gibi tasarım

faaliyetleri, kent bütünündeki tasarım toplantıları, büyük kentsel tasarım projeleri, tarihi bölgelerdeki parçacı (incremental) planlama ve tasarım çalışmaları da İzmir’in tasarım kenti adaylığını pekiştiren unsurlar olarak sayılabilir. Bugün iç rahatlığıyla söyleyebiliriz ki, Türkiye’de İstanbul’a alternatif bir yaratıcı cazibe merkezi adayı olarak yeniden yapılanan bir İzmir ve farklı tasarım alanlarında üretim yapmaya hazır, hevesli bir tasarımcı kitlesi var karşımızda.

GÖRSEL: http://blogs.adobe.com/conversations/2013/06/we-are-thecreative-class.html izni ile

7


süper grafik duvar tasarımı yarışması

Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi binasının batı duvarını yeniden tasarlamak amacıyla GSTF Sergi Komitesi tarafından düzenlenen “Süpergrafik Duvar Tasarımı Yarışması”na Sanat ve Tasarım Stüdyosu öğrencileri yoğun ilgi göstermişlerdir. Öğrenciler, üniversitenin çağdaş ve yenilikçi imajını göz önünde bulundurarak GSTF binasının “iç yaşamını” yansıtacak tasarımlar önermişlerdir. Yarışmada birinci sınıf öğrencisi Berk Babayiğit* birinci olurken, Olkan Ayteş** ikinci, Erdem Topsakal*** ise üçüncülük ödülünü almıştır.

Berk Babayiğit

8


* Yarışma Birincisi: Berk Babayiğit, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü, 1.Sınıf ** Yarışma İkincisi: Olkan Ayteş, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 3.Sınıf *** Yarışma Üçüncüsü: Erdem Topsakal, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4.Sınıf

Olkan Ayteş

Erdem Topsakal

9





“ZANAATKARLIK, SANAYİ TOPLUMUNUN GELİŞMESİYLE BİRLİKTE SİLİNMEKTE OLAN BİR HAYAT TARZINI AKLA GETİREBİLİR; ANCAK BU DOĞRU DEĞİLDİR. ZANAATKARLIK SÜREKLİ, TEMEL İNSAN DÜRTÜSÜNE, KENDİ İYİLİĞİ İÇİN BİR GÖREVİ GÜZEL YAPMA DÜRTÜSÜNE İŞARET EDER.” RICHARD SENNETT, “ZANAATKAR”


şehri haklamak

“Bir şehir farklı tür insanlardan oluşur, benzer insanlar bir şehir meydana getiremezler.”(1) Aristoteles, Politika

Dünya algıladığımız kadardır. Aslında dış dünya, bizim iç dünyalarımızın pek çok boyutundan sadece biridir; göremeyenler için renkler yoktur, renklerin taşıdığı anlamlar, anılar, bağlamlar da. Dünya algılayabildiğimiz kadardır ve günümüzde teknoloji kültürün önemli bir parçası haline gelerek algılarımızı değiştirmiştir. Sanal gerçeklik, anlık iletişim, uzaklıkların kısalması gibi yeniliklerin ötesinde bir şeyden, daha derin bir değişimden bahsediyorum. Dijital çağ, ağları, kodları, programlarıyla hayatımızda pek çok şeyi yeniden tanımlıyor. Her şey kodlanıp, ağlarda yerini bulurken,

zeynep vaizoğlu *

bize değil güç sahiplerine aittir ve politikalarını uygulamak için kullandıkları önemli bir sahadır. Ülkemizde ve dünyada bu anlayışa başkaldırılar gittikçe güçleniyor. İşgal hareketleri, düzene karşı, kurala karşı, programa, programlanmaya karşı hareketlerdir. O zaman buna hack denebilir mi? Düzen de bir programsa, düzeni haklayabilir miyiz? Şehri haklayabilir miyiz? Şehri haklayanlar(urban hackers), işte böyle bir düşünceyle ortaya çıkmış. Modern yaşamın baskısına, kentleşme ve mimari aracılığıyla denetim altında tutulmaya başkaldıran bu hareket, ilginç oluşumlara yol açıyor. Örneğin evinizin, dükkanınızın önünde, belediyenin yönetiminde olan park yerlerinden birini, istenilen park ücretini vererek belirli bir zaman aralığı için kiralayabilir ve bu kentsel mekanı farklı amaçlar için kullanabilirsiniz. Bu eylem

KENT, FARKLI İNSANLARDAN, FARKLI YAŞAYIŞLARDAN MEYDANA GELİR. DENETİM ALTINA ALMA VE TEK TİPLEŞTİRME ÇABALARI, TARİHİN HER EVRESİNDE DİRENİŞLE KARŞILAŞMIŞTIR – ŞİMDİ, BU YÜZYILDA, DİRENMEK İÇİN BİR ARACIMIZ DAHA VAR: HA(C)KLAMAK algılarımız da bu değişimin akıntısına kapılıyor: önce kodu icat ettik, şimdi her şeyin kodlanabildiği bir dünyaya adım atıyoruz. Programlar kodla yazılabilir, ama program koddan önce gelmişti: kural, kanun, düzen biçiminde. Bilgisayar ve ağ kültürü bize düzenin bir program olduğunu, çeşitli şekillerde “kodlandığını”, dolayısıyla kodun kırılabileceğini ve yeniden yazılabileceğini, programın, düzenin, kuralın kodlarıyla oynanabileceğini öğretti. Buna İngilizce’de “hack” dendi, Türkçe’ye ise teknoloji yazarı Yurtsan Atakan “haklamak” şeklinde çevirdi.(2) Programla derdi olanların onu haklaması ne kadar da şiirsel. Mekanı haklamaktan bahsedeceğim bu yazıda; şehri haklamaktan. Şehir, toplulukların barındığı bir yer olmanın ötesinde, yerleşik sistemlerin yarattığı, beslediği ve yok edebildiği bir oluşumdur. Şehir ideolojik bir araçtır, yaşayanları, onlar farkına bile varmadan çeşitli koşullar ve zorunluluklar altına sokar ve orada tutar. Eğer şehrin size ait olduğu hissine kapıldığınız anlar oluyorsa, sizi kıskanıyorum. Günümüzde çoğumuz içten içe biliyoruz ki şehir

14

size bir toplantı, parti, tanıtım vb. yapabileceğiniz bir sokak parçası sağlayacağı gibi, sokaktan geçen herkesin kentsel mekan algısını tersyüz edecektir: araç park edilen ve bu nedenle her türlü etkinliğe kapalı, atıl olarak algılanan bir mekanı farklı bir amaçla kullandınız, yaşam verdiniz; Mekanı hakladınız! Eylemler büyütülebilir; Parkour ya da free running adı verilen bir sporla ilgilenen insanları doğal ortamlarında, yani onların deyimiyle şehrin beton ormanlarında (urban jungle) görmek bile başlı başına bir deneyim. Şehrin kodlarına uyarak hareket edenler için, duvarları engel değil zıplama tahtası olarak gören, çatıları dolaşmak için kullanan, merdivenlerin basamakları değil parmaklıkları ile ilgilenen bir grup insan oldukça yabancı; sokaktan geçenlerin kent algısı ile parkour yapanların kent algısı arasında korkutucu ve büyüleyici bir uçurum var. Parkour kentsel mekanın düzeniyle, programıyla, kodlarıyla oynamakta ne kadar ileriye gidilebileceğini gösteren, felsefesi olan bir spor. Örnekler kolayca çoğaltılabilir; son dönemde başkaldırının simgesi haline gelen işgal


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Araştırma Görevlisi, Tasarım Çalışmaları Yüksek Lisans Programı Öğrencisi

hareketleri de şehri haklamak kapsamında incelenebilir. Dijital çağ, teknolojinin geldiği son nokta, algılarımızı, kültürümüzü derinden etkiledi ve modern insanın sorunlarıyla birleşince hack bir gerilla taktiği olarak öne çıkmaya başladı.

1 Sennett, Richard. Ten ve Taş. Çeviren Tuncay Birkan. İstanbul: Metis, 2002. 2 Atakan, Yurtsan. «Aklıma takılanlar.» Hürriyet Gazetesi. 27 Nisan 2003. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/04/27/281059.asp (10 Ocak 2014 tarihinde erişilmiştir).

Mekan, içinde yaşam varsa “mekan”dır. Kent, farklı insanlardan, farklı yaşayışlardan meydana gelir. Denetim altına alma ve tek tipleştirme çabaları, tarihin her evresinde direnişle karşılaşmıştır – şimdi, bu yüzyılda, direnmek için bir aracımız daha var: Ha(c)klamak. Şehir ve haklamak ve başka şeyler üzerine yazılar için: atestensu.wordpress.com

GÖRSEL: www.designboom.com

15


yaşayan dünya projesi: çevresel farkındalık

Bu projede Sanat ve Tasarım Stüdyosu öğrencileri temel tasarım kavramlarını, kendi disiplinlerine ilişkin gereksinimleri göz önünde bulundurarak geliştirmişlerdir. Görsel İletişim Tasarımı bölümü birinci sınıf öğrencileri ise “Yaşayan Dünya” temasının bir parçası olarak çevresel sorunlara odaklanan bir “farkındalık kampanyası” için üç boyutlu afiş tasarımları yapmışlardır.

Güney Taşçıoğlu

16

Doğa Usturga


Emine Eren

17


ahimsa: giysilerin öteki yaşamı

Sürdürebilir ve ekolojik tasarım anlayışının moda tasarımında yaklaşık son on yıldır süregiden arayışlarının etkisinde hazırlanan bu tasarım sergisi, bu anlayışın uzantısı olan Yavaş Moda Hareketi kapsamında moda ve ekoloji, estetik ve etiği bir arada değerlendiren deneysel tasarım konseptleri ve örneklemelerini içermektedir. Sergiye ismini veren, yaşayan varlıkları incitmeme erdemi ve her türlü yaşam şeklinin kabulüne kendini adama ilkesini benimseyen “Ahimsa” felsefesinin moda pratiğine uygulanmasını, Şölen Kipöz şöyle yorumlamıştır; “bedenlerimizin sonsuza kadar genç kalmayacağı gibi kullandığımız ve bizim için anlamı ve anıları olan kıyafetlerin de yeni kalmayacağını kabul ederek ustaca dokunuşlarla onların yaşanmışlıklarını cazip hale getirmek ve onlara yeni yaşam deneyimleri kazandırmak”. Ahimsa düşüncesini benimsediği etik tasarım anlayışı çerçevesinde kurgulanan üç deneysel tasarım yaklaşımı serginin omurgasını oluşturmaktadır. “Eski Yeniler”, “Yakın Şeyler”, ve “Yapısızlar” olarak adlandırılan bu yaklaşımlar, Şölen Kipöz’ün yapıtlarında tasarım pratiklerinin içselleştirildiği tasarım kavramları olarak ortaya çıkmışlardır. Sanatçı, “Eski Yeniler” ile ailesinin üç kuşak kadınlarının kullandığı, eski kıyafetleri yapıbozumcu bir yöntemle yeni tasarımlara dönüştürerek, onlara ikinci bir yaşam olanağı vermek istemiş, modanın dönemsel belleğinden de yararlanarak bireysel hafızanın kolektif doğasını araştırmıştır. “Yapısızlar” da

18

sanatçı / tasarımcı: şölen kipöz*

stereotip giysi parçaları ve formları üzerinden giysilerin kendi belleklerinin izdüşümü olan mekansal yokluk kavramının yeni bir varlığa yol açarak belleğin yeniden üretiminin mümkün olabileceğini vurgulamıştır. “Yakın şeyler” de ise gündelik yaşantımızda bize ulaşılabilir yakınlıkta duran nesnelerin yeniden anlamlandırılarak, değer kazanabileceğini göstermeye çalışmıştır. Şölen Kipöz, Ahimsa isimli serginin altında yatan düşünceyi şöyle özetliyor; “Modanın üretim, tasarım ve tüketim süreçlerinin yeniden kurgulanmasına yönelik etik bir yaklaşımdan beslenen Yavaş Moda hareketi modanın küresel ve ticari düzeneğine alternatif yeni bir yaratıcı alan oluşturuyor. Bu etiğin içinde insan ve çevreye zararlı olmayan malzemelerin kullanımından, yerel ve tarihsel değerlerin korunmasına, tasarımcı, üretici ve tüketici arasındaki ilişkinin şeffaflaşmasına ve ucuz işgücü ve kötü çalışma koşullarının gözden geçirilmesine kadar geniş bir çerçeve var. Bu bağlamda, bağımsız bir tasarım yaklaşımı ile yeniden kurgulanan tasarım süreci modanın “yeni” saplantısına karşın, kullanılıp atılan ve gözden çıkarılan kıyafetlere yeni ve özenli dokunuşlarla ikinci bir yaşam şansı sunuyor.” Fotoğraf: Özgür Can Akbaş Yer: Adnan Saygun Sanat Merkezi Tarih: 18 Ekim - 12 Kasım 2012


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi

“ESKİ YENİLER”, “YAKIN ŞEYLER” VE “YAPISIZLAR” OLARAK ADLANDIRILAN YAKLAŞIMLAR, ŞÖLEN KİPÖZ’ÜN YAPITLARINDA TASARIM PRATİKLERİNİN İÇSELLEŞTİRİLDİĞİ TASARIM KAVRAMLARI OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞLARDIR

19


maquis projects: kentte yeni bir sanat mekanı oluşumu f. dilek himam er*

MAQUIS PROJECTS YARATICI BİREYLER VE GRUPLAR İÇİN ANLAMLI EYLEMLER YARATACAK ALTERNATİFLER SUNMAYI, KÜLTÜREL VE SOSYAL MALZEMEYİ SANATSAL FORMLARDA SUNMAK İÇİN BİR PLATFORM YARATMAYI AMAÇLAYAN BİR MEKAN

Maki (Maquis), Akdeniz ikliminde görülen bir tür çalı tipi veya bodur bir ağaç türü olarak bilinmekte. Bu bodur ağaçlar, her ne kadar Akdeniz bitki örtüsü ile ilişkilendirilse de aynı zamanda California eyaletinde, Güney Afrika’da, Şili sahillerinde ve Kuzey Asya’nın bazı bölgelerinde de yer almakta. İzmir kentinin bitki örtüsü içinde de önemli bir yer tutmakta olan bu bitkiler, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’da bir grup direnişçi tarafından politik anlamlar içeren bir sembol olarak da kullanılmış. İzmir’de yeni bir sanatsal mekan olarak adından söz ettirmeye başlayan Maquis Projects adlı oluşumun ismi de bu bitkiden yola çıkarak ortaya kondu. Maki bitkisinin dünyanın farklı coğrafyalarında birbirinden bağımsız ortamlarda nasıl olup da birbirine benzer ama bir o kadar da tuhaf bir biçimde yetişiyor olması, Maquis Projects fikrinin ortaya çıkmasında temel bir ilham kaynağı olmuş. Proje kapsamında yer alması düşünülen sanatsal deneyimlerde de bireyin farklı deneysel ve politik koşullar altında, nasıl farklı güç odakları ve yol arayışları içinde oldukları ve bu süreçte beliren sorulara nasıl cevap verebildikleri proje için temel bir sorunsal olarak belirlenmiş. Maquis Projects adlı projenin İzmir’in Kemeraltı bölgesinde kurulmuş olması da bu anlamda tesadüfi değil. Kemeraltı bölgesinin kent içinde maki bitkisine ait beklenmedik doğal karakteristikleri ile kurulan benzerlik, oluşumun kurucusu Thomas Keogh için projenin kurgusunda önemli bir rol oynamış. İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde öğretim görevlisi olan küratör Thomas Keogh projeyi şu sözlerle ifade ediyor: “Maquis Projects yaratıcı bireyler ve gruplar için anlamlı eylemler yaratacak alternatifler sunmayı, kültürel ve sosyal malzemeyi sanatsal formlarda sunmak için bir platform yaratmayı amaçlayan bir mekan”.

20

Maquis Projects’in ilk çalışması 25 Ekim 2013 tarihinde Thomas Keogh ve Ali Kemal Ertem önderliğinde sanatseverler ile buluştu. Projenin ilk etkinliğinde Sarah Alford, Can Başdoğan, Sara Berti, Samantha Bittmann, Angela Burns, Wai Yan, Aoiffe Collins, O. Mete Demirbaş, Fırat Erdim, Fresk, Nina Kerzelli, Marisol Malatesta, Yeni Mao, Gürkan Mıhçı, M. Matthew Palmer, Ben Farrelly Roche, Olivia Valentine adlı sanatçılar çalışmaları ile yer aldı. Mimarlık Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Burkay Pasin de sanatçı Yeni Mao’ya ait bir çalışmaya ilişkin bir performans sundu. Küratörlüğünü Thomas Keogh’un yaptığı sergide grafiti çalışmaları, video enstalasyonları, duvar eskizleri, heykel ve performans projeleri gibi birçok çalışma bulunmaktaydı. Maquis’in sonraki sergisinin konuğu ise şimdiden belli oldu: ne sunacağını merakla beklediğimiz İzmir’de yaşayan İtalyan sanatçı Sara Berti.


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi

21


temizlik bezlerinden moda tasarımlarına: ekolojik modada yaratıcı uyanış atölyesi

Tasarım öğrencileri bu kez yeni kumaşlar yerine “kullanılmış” ve “atıl” olan malzemelerden yararlanarak yaratıcı tasarımlara imza attılar; “Clean Cloth” adlı atölye çalışması kapsamında temizlikte kullanılan sıradan bezler, üç saat gibi kısa bir süre sonucunda giyilebilir, şık giysilere dönüştürüldü. Üniversite öğrencilerine çevreye duyarlı, sürdürülebilir bir tasarım bilinci kazandırmayı amaçlayan bu çalışma İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinin gönüllü öğrencileri ile yürütüldü. Atölye çalışması moda endüstrisinin ürettiği atıklar ve kimyasallar ile çevreye ve doğaya verdiği zararlar ve günümüz tüketim toplumunun belkemiğini oluşturan “kullan at” kültürünün yarattığı ekolojik sorunlara bir çözüm önerisi niteliğinde idi. Yaratıcı bir uyanış olarak nitelendirebilecek bu tasarım pratiği kapsamında uygulanan üst dönüşüm (upcycling) yöntemi öğrencileri bu sorunlar karşısında harekete geçirirken, aynı zamanda öğrencilere, temizlik bezlerine dönüştürülerek “gözden çıkarılmış” pek çok giysiye yeni bir yaşam verme keyfini tattırdı. Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğrencilerinin gönüllü olarak katıldığı atölye çalışması sonucunda İrem Aşıbal ve Aslıhan Önür adlı öğrenciler başarı ödülünü paylaştılar. Atölye Yürütücüleri: Jörn Fröclich*, Şölen Kipöz **

22

Yer: İEÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Çok Amaçlı Salon Tarih: 24 Aralık 2012


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Görevlisi ** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi

23


yaşayan dünya projesi: hayvan bedeni ve insan ilişkisi

Bu projede Sanat ve Tasarım Stüdyosu öğrencileri temel tasarım kavramlarını, kendi disiplinlerine ilişkin gereksinimleri göz önünde bulundurarak geliştirmişlerdir. Moda ve Tekstil Tasarımı bölümü birinci sınıf öğrencileri ise “Yaşayan Dünya” teması altında bir hayvandan yola çıkarak, tasarımın temel kavramları ve elemanları arasındaki ilişkiyi insan bedeni üzerinde tasarladıkları karakterler aracılığıyla ortaya koymuşlardır.

Gülden Yaman

24


25



“ÇİN ANSİKLOPEDİSİNDE HAYVANLAR: A) İMPARATORA AİT OLANLAR, B) İÇİ SAMAN DOLDURULMUŞ OLANLAR, C) EVCİLLEŞTİRİLMİŞ OLANLAR, D) SÜT DOMUZLARI, E) DENİZKIZLARI, F) MASALSI HAYVANLAR, G) BAŞIBOŞ KÖPEKLER, H) BU TASNİFİN İÇİNDE YER ALANLAR, I) DELİ GİBİ ÇIRPINANLAR, J) SAYILAMAYACAK KADAR ÇOK OLANLAR, K) DEVETÜYÜNDEN ÇOK İNCE BİR FIRÇAYLA RESMEDİLENLER, I) VESAİRE, M) TESTİYİ KIRMIŞ OLANLAR, N) UZAKTAN SİNEĞE BENZEYENLER OLARAK AYRILIRLAR” JORGE LOUIS BORGES MICHEL FOUCAULT, “KELİMELER VE ŞEYLER”DEN


ah şu kültürel sermaye... artun özgüner *

BOURDIEU’NÜN KÜLTÜREL SERMAYE DEDİĞİ ŞEYİ ÇOK KISKANIYORUM! FRANSA’NIN TARİHİNDE GÖRSELLİK ÜZERİNDEN DÖNEN BUNCA TARTIŞMA BANA DÖNÜP DOLAŞIP YİNE BATI İLE ARAMIZDAKİ FARKLILIKLARI DÜŞÜNDÜRÜYOR

28

Pierre Bourdieu “Manet ve Anormalliğin Resmileşmesi”inde devrim sonrası Fransız sanatında devrimin getirdiği ideolojik savaşın sanatı nasıl bir değerler mekanizmasına dönüştürdüğüne değiniyor. Bu yeni değerler sistemi de 19. Yüzyılın başlarından itibaren Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’nin, adeta bir merkez bankasının para politikası gütmesi gibi sanat üretimini denetlemeye başlamasıyla dallanıp budaklanıyor. İşte Bourdieu’nün altını ısrarla çizdiği kültürel sermayenin sırrı da burada yatıyor, kültür varlıklarını adeta finansal sermayeyi güdermiş gibi güdebilmek. Sonuç olarak ancak Akademi’nin onayladığı eğitimden geçen sanatçılar ve onların mevcut değerler sistemini kuvvetlendirecek konulardaki eserleri görünür sahada yerlerini alabiliyorlar. Diğer sanatçılar ise karanlık ve soğuk stüdyolarında akademinin hor gördüğü değerleriyle üretimlerine devam ediyorlar. Ancak çok geçmeden bu katı tekel yapıda çatlaklar ortaya çıkıyor; Gustave Courbet ve Manet çevresinde oluşan alternatif sanatçı yapılanmaları Akademi’nin kanıksanmış yapısını sorgulamaya başlıyorlar. Sonunda, 1863’da Akademi, o yılın Salon’una* kabul edilmeyen resimleri, kendi kuyularını kazdıklarının farkına varamadan, hor gördükleri ve dışladıkları değerleri ibret-i alem olsun diye Reddedilenler Salonu başlığı altında sergileme kararı alıyor. Akademi böylelikle anormallikleri de çatısı altına alarak onları da resmileştirmiş ve kültürel sermayenin birer vasıtası haline sokmuş oluyor.

olarak bildiğimiz, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi sayesinde kurumsallaşmış batılı pratiklere dayanan bir devlet güzel sanatlar akademisine sahibiz. Ancak Türk Akademisi bu batılı pratiklere dayanan sanat eğitimi dışında görsellerin üretiminde Fransız Akademisi gibi bir politika kuramamış gibi görünüyor. Muhakkak bir politikaları olsa dahi 1800’lerin Parisi’ndeki Courbet ve Manet gibi güçlü muhalif sesleri doğurabilecek kadar yer etmemiş olsa gerek.

Bourdieu’nün kültürel sermaye dediği şeyi çok kıskanıyorum! Fransa’nın tarihinde görsellik üzerinden dönen bunca tartışma bana dönüp dolaşıp yine Batı ile aramızdaki farklılıkları düşündürüyor. Kültürümüz batı kültüründe görselliğe verilen ayrıcalıklı konum düşünüldüğüne görsel olarak neredeyse aciz. Bunda İslam dinine atfedilen bir takım ikonoklast unsurların da etkisi büyük şüphesiz… Yok, hayır bunu bir medeniyetler çatışmasına dönüştürmeyeceğim hele hele Batlılaşma tarihine değinmek bile istemiyorum. Ne var ki 1882’den beri, bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Uzak bir doğu Avrupa ülkesi olarak biz de Balkanlar kadar hatta zaman zaman onlardan daha çok, bölgenin çalkantılarından payımızı aldık, alıyoruz da. Sonuç olarak sürdürülmesi gereken kurumların faaliyetleri de sürekli sekteye uğruyor, dönem dönem biriken tüm kültürel sermayeyi sanki delinin teki denize döküyormuşçasına çılgınca kaybediyoruz. Oysa tüm dünyayı alaşağı eden 1789 Fransız Devrimi kültürel sermayenin akıp gitmesine izin vermiyor, ufak tökezlemelere rağmen orta çağlardan bu yana biriken Fransız kültürel sermayesi halen tedavülde. Ancak Türkiye ve bulunduğu

Bir diğer örnek ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın her yıl düzenlediği Devlet Resim ve Heykel yarışması. Geçtiğimiz yıl 71’incisi düzenlenen yarışmanın yarattığı atmosfer Bourdieu’nün “onur ödülleriyle dolu ardı arkası kesilmeyen yarışmaların hakim olduğu” şeklinde tanımladığı 19. yüzyıl Fransa’sından oldukça uzak. Güzel sanatlara olan teşviki şüphe götürmez olsa da Türkiye’de devletin sanat camiasına olan müdahaleleri herhangi bir muhalif hareket yaratmaktan çok uzak görünüyor. Ama bir an için geri adım atıp resme uzaktan bakalım. Benzer belirtiler Balkan ülkelerinde de görünüyor; örneğin Bosna Hersek’teki 124 yıllık Milli Galeri uzun süre mali fonların yetersizliğiyle çırpındıktan sonra, 2012’de tam anlamıyla kepenklerini indirmiş. O halde sormamız gereken soru aslında neden kültürel sermayemize diğer merkez batı devletlerinde olduğu gibi yatırım yapamadığımız.


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Araştırma Görevlisi

coğrafyadaki sosyo-politik çevre o kadar çalkantılı ki bir kültürel sermaye birikse de üstüne bir taş daha koyamadan yitip gidiyor. Tüm bunları göz önüne getirince Fransız hükümetinin 1940’ta Alman işgaline direnmeden teslim olarak Paris’ten çekilmesi birden bire kabul edilebilir bir hal alıyor zira Paris, evet, düşman eline geçse dahi bir gün geri alabilme umuduyla korumak istedikleri bir açık hava müzesi. Söz gelimi yakın zamanda, 2001’de Afganistan kültürel sermayesinin kurda kuşa yem olduğu benzer bir savaş döneminden geçti hala da sancıları sürüyor. Dönemin başoyuncularından Taliban rejimi Bamyan bölgesindeki 1700 yıllık Buda heykellerini katletmeleriyle ve Kabil Milli Müzesi’ndeki yapıtlarda insan tasvirini yasaklamalarıyla hafızalarda yer edindi. Oysa bu dramatik tabloya rağmen kendisi de bir ressam olan bir adam, tek başına Taliban’ın despotik politikalarını alt etmeyi başarmış. Dr. Muhammed Asafi, Taliban rejimi Milli Müze’deki tablo koleksiyonunu katletmeye başlamadan harekete geçerek müze yönetimine tabloları restore etmeye gönüllü olduğunu söylüyor. Oysa bunu kabul eden yönetim Asafi’nin her gün öğle saatlerinde gelip restorasyon odasına kapanarak ne yaptığından pek habersiz.

Asafi elindeki kısa zamanda yağlıboya tablolardaki canlı tasvirlerini suluboya kullanarak bitki ve çalı motifleriyle örtüyor. Onun tek başına üstlendiği bu muhalif hareket Kabil Milli Müzesi’ndeki koleksiyon’un neredeyse yarısını kurtarmış. Asafi belki bir Manet değil, hatta Manet’lerin doğabileceği kültürel ortamdan da yoksun ancak yine de tek bir kişinin muhalefetinin dahi baskıcı güçlere yılmayarak kültürel sermayeyi nasıl koruyabileceğinin büyük bir örneği. *Paris salonu, 1725’ten itibaren Paris’teki Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’nin yıllık olarak düzenlediği resmi sanat sergisidir. GÖRSELLER: 1. Sanayi-i Nefise Mektebi 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi adını alarak Türkiye’de Akademi ünvanını alan ilk kurum olmuştur. Arkitekt Dergisi (1932) izniyle 2. 2012’de kapatılan Bosna Hersek Milli Galerisi 3. Khair Muhammed Han Atayi’nin Taliban tarafından telef edilen bir çalışması, Kabil Milli Müzesi, Afganistan Colors dergisinin izniyle 4. Muhammed Yusuf Asafi Kabil’de açtığı yeni galerisinde, 2013 Colors dergisinin izniyle

29


angela’nın dostları: sıradan olanın beklenmedik etkisi

sanatçı: angela burns* şölen kipöz **

ANGELA BURNS, BORGES’İN AKLIMIZIN VE ALGIMIZIN SINIRLARINI SORGULATAN KATEGORİSİNİN YARATTIĞI ETKİYE BENZER BİÇİMDE, BİR KEZ DAHA, BİZİ SIRADAN OLANIN BEKLENMEDİK VE OLAĞANDIŞI POTANSİYELİ KONUSUNDA DÜŞÜNMEYE ÇAĞIRIYOR

30


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi ** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi

Angela Burns’ün İzmir Karikatür müzesinde açılan kağıt üzerine orijinal mürekkep ile çizilmiş “Angela’nın Dostları” adlı illüstrasyon sergisinde yeralan masalsı hayvan figürleri, göremediğimiz ya da hayal edemediğimiz biçimde, gerçeküstü ve mizahi karakterler olarak karşımıza çıkarlar. Bu yönü ile Burns illüstrasyonları, metaforik olarak Michel Foucault’un Kelimeler ve Şeyler adlı eserinin de çıkış noktası olan Arjantinli öykü yazarı ve şair Jorge Louis Borges’in Çin ansiklopedisini betimleyen metnini anımsatmaktadır. Bu eserde, “hayvanlar: a) İmparatora ait olanlar, b) içi saman doldurulmuş olanlar, c) evcilleştirilmiş olanlar, d) süt domuzları, e) denizkızları, f) masalsı hayvanlar, g) başıboş köpekler, h) bu tasnifin içinde yer alanlar, i) deli gibi çırpınanlar, j) sayılamayacak kadar çok olanlar, k) devetüyünden çok ince bir fırçayla resmedilenler, I) vesaire, m) testiyi kırmış olanlar, n) uzaktan sineğe benzeyenler olarak ayrılırlar” diye yazılmıştır. Foucault’ya göre bu sınıflandırmanın bizim üzerimizdeki etkisi, düşün ve düş gücümüzün sınırlarını ve sınırlılığını farkedebilmemizde yatar. Farkettiğimiz şey; böylesine olağan ve aynı anda düşgücü ürünü olan bir nitelemenin “çırılçıplak

olanaksızlığı”dır. Bu durum Burns’un olağan ve tanıdık karakterleri kişileştirmesinde de görülür. Kedi, köpek gibi tanıdık hayvan dostlarımızı ve küçükten büyüğe böcekleri, kuşları, sürüngenleri ve memelileri içeren varlıklar yelpazesi, O’nun kaleminden karşımıza insanlara özgü giysi ve aksesuar taşıyan kişi karakteristiğinde çıkarlar. Sanatçı Burns’e göre; “Her hayvan, özellikle yaradılıştan gelen davranışlarının veya fiziksel niteliklerinin insanlardaki eşdeğer biçimleri ile karşılaştırılabilecek şekilde geliştirilerek karakterize edilmiştir”. Şaşırtıcı biçimde bu karakterler bize aynı anda gerçek, aynı anda düşsel, aynı anda güldürücü ve düşündürücü gelirler. Böylece illustratör ve moda tasarımcısı Angela Burns, Borges’in aklımızın ve algımızın sınırlarını sorgulatan kategorisinin yarattığı etkiye benzer biçimde, bir kez daha, bizi sıradan olanın beklenmedik ve olağandışı potansiyeli konusunda düşünmeye çağırır. Yer: Konak Belediyesi Neşe ve Karikatür Müzesi, İzmir Tarih: 6 Aralık 2012-16 Ocak 2013

31


her gün için bir fotoğraf

sanatçı: gary mcleod*

GERİ DÖNÜP BU İMAJLARA BAKTIĞIMDA HER GÜN NELERE ODAKLANDIĞIMI GÖRMEK OLDUKÇA İLGİ UYANDIRICI: DÜZ YÜZEYLER, KENARLAR, BOŞLUKLAR, ÇATLAKLAR, PENCERELER, EKRANLAR VE DİĞERLERİ Her gün için bir fotoğraf sergisi fotoğraf sanatçısı Gary Mc Leod’un ağzından şu sözlerle anlatılıyor; “Geri dönüp bu imajlara baktığımda her gün nelere odaklandığımı görmek oldukça ilgi uyandırıcı: düz yüzeyler, kenarlar, boşluklar, çatlaklar, pencereler, ekranlar vb. Bazıları gelişigüzel bir şekilde karelenirken diğerleri ise daha ileri bir kurgu sonucu oluştu. Yine de hepsi bir araya gelince belirli bir bakış şekline işaret etmekte ya da, belki de belirli bir ruh halini anlamaya yönelik ipuçları vermekteler. İmajlar aslında şeylerin vasıtasıyla görmek yerine geçmişin vasıta olduğu bir görme biçimini öneriyor. Tıpkı Vilém Flusser’in bir keresinde değindiği gibi; imajlar

32

sandığımız gibi yol gösteren haritalar olmaktan çok, giderek daha fazla görmek istediğimizi karanlıklaştıran perdeler halini almakta. O halde imajlar, onların olduklarını varsaydığımız görülene açılan pencereler olmayabilirler. Özetle bu görseller serisi benim kafamı oldukça meşgul eden ve fotoğrafın doğasını kemiren bir konuyu ortaya çıkarmakta: bir şeyi yapma eylemi.” Yer: Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi 5. Kat sergi salonu Tarih: Kasım 2013


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi

33


tutaç

Tasarım bugüne kadar kullanılmakta olan bardak tutaçlarının yeniden yorumlanarak geliştirilmesini amaçlamıştır. Ürüne eklenen yeni özelliklerle kullanıcının tam güvenliği hedeflenmiş, elin bardakla teması kesilerek sıcak bir içeceğin dökülmesi halinde elin yanması önlenmiştir. Bu şekilde köpük ve plastik bardak kullanıcılarının en büyük şikâyetlerinden biri olan sıcak sıvının dökülerek eli yakması durumu ortadan kalkarak, kahve, çay gibi sıcak tüketilen içeceklerin içimi kolaylaşmıştır. İç kısmı kauçuk olan tasarım her ölçüde bardağı sarabilmekte, dökülen sıvı kauçuk parçanın formu sayesinde hazneye kolayca ulaşmakta, buna ek olarak dökülen sıvının hazne dışına çıkması engellenmektedir. Üretim yöntemi olarak plastik enjeksiyon kullanılmış olup, ürünün seri üretime uygun olması amaçlanmış ve maliyet aza indirgenmiştir.

34

tasarımcı öğrenciler: ezgi yelekoğlu* anıl baylan*

Formu sayesinde kolaylıkla iç içe geçen Tutaç’ın formu, paketleme ve saklama aşamasında da kolaylık sağlamaktadır. Not: Proje Tüsiad’ın 2013’te düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” yarışmasında ilk 25’e girmeye hak kazanmıştır. Arge İçin 3 aylık bir süreçte grup rehberi olan İnci Holding ile iş planı hazırlanmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. Sınıf


ben & jerry’s

Görsel İletişim Tasarımı Bölümü 3. Sınıf Dijital Tasarım Stüdyosu kapsamında üretilen “Sevgilinden Ayrılmanın 50 Yolu” adlı çalışmanın devamı niteliğinde olan bu projede, ayrılık teması fikrinin işlendiği ilk çalışmadan farklı olarak ayrılık sonrası döneme odaklanılmıştır. Fikir geliştirme sürecinde ayrılık ve depresyon halleri üzerine yazılmış kitaplardan yararlanılmış, bu kitapların birinde yer alan “Ayrılık Sonrası” başlıklı bir bölüm içerisinde kadınların ve erkeklerin ayrılık sonrası dönemde neler yaptıkları, bu durumla nasıl mücadele ettiklerine dair yöntemlere ulaşılmıştır. Araştırmanın, özellikle kadınların kendilerini mutlu etmek için seçtikleri yöntemlerden birinin “yemek” olduğunu göstermesi

tasarımcı öğrenci: alp güngör*

üzerine hedef ürün dondurma, hedef marka ise Ben & Jerry’s olarak belirlenmiş, bu seçimde markanın mizahtan sık sık yararlanan eğlenceli bir kimliğe sahip olması etkili olmuştur. ‘Hayatın Zor Zamanlarında’ teması altında geliştirilen satış kampanyası için posterler tasarlanmış, ürün yerleştirmesi yapılan bu posterlerde eğlenceli ve düşündürücü kısa metinlere yer verilmiştir. Kampanya 2014 yazında Amerika’da kullanılacaktır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf

35


ikichi: iki kişinin gözünden bir japonya

sanatçılar: fulya ertem başkaya* dilek himam er**

JAPONYA’NIN SANATÇILAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİ, GÖRSEL, DOKUNSAL VE İŞİTSEL BİR BÜTÜNLÜK İÇERİSİNDE SUNAN BU SERGİ, İZLEYİCİYİ, ZITLIKLARI AHENKLİ BİR BİÇİMDE KABUL ETMİŞ BİR ÜLKEYE DAVET ETMEYİ AMAÇLAMAKTADIR

Fulya Ertem Başkaya ve Dilek Himam Er tarafından hazırlanan “İkichi: İki kişinin gözünden bir Japonya” başlıklı sergi 16-20 Eylül 2013 tarihleri arasında K2 Güncel Sanat Merkezi’nde izleyici ile buluşmuştur. Sergide, sanatçıların, Japonya ile ilgili çocukluklarından gelen kişisel bağlarından aldıkları ilham ile oluşturdukları ve 2012 yılında ilk defa deneyimleme fırsatı edindikleri Japonya seyahati izlenimlerine yer verilmiştir. Sergi “İki” dostun gözünden ortaya çıkan “bir” Japonya anlatısı, fotoğraf, video ve el üretimi işlerden oluşan enstalasyonların bir sentezi olarak kurgulanmış, bu anlamda serginin konsepti, iki(2)=ichi(1), iki Türk’ün deneyimlerinden yansıyanların bir bütünde buluşması

36

olarak düşünülmüştür. Japonya’nın sanatçılar üzerindeki etkisini, görsel, dokunsal ve işitsel bir bütünlük içerisinde sunan bu sergi, izleyiciyi, zıtlıkları ahenkli bir biçimde kabul etmiş bir ülkeye davet etmeyi amaçlamaktadır. Serginin görsel düzenlemesi Artun Özgüner, Elif Tekcan ve Jörn Fröhlich tarafından yapılmış olup, sergi JİKAD Japonya İzmir Kültürler Arası Dostluk Derneği’nin katkıları ile gerçekleşmiştir. Yer: K2 Güncel Sanat Merkezi, İzmir Tarih: 16 – 20 Eylül 2013


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi **İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi

37



“ YOL, BELİRLİ BİR YERDEN KALKAR, BELİRLİ BAŞKA BİR YERE VARIR - AMA YOLUN YÖNÜ HİÇ BİR ZAMAN BU İKİ YER (İKİ ‘NOKTA’) ARASINDAKİ DÜZ ÇİZGİ (BİR ‘DOĞRU’) DEĞİLDİR; YOL, DOLAŞIR...” ORUÇ ARUOBA, “YÜRÜME”


ergobebek ERGOBEBEK sistemi aracın arka koltuklarında bulunan ve istenildiğinde ergonomik ve güvenli bir araç bebek koltuğuna dönüşebilen bir sistem olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım ile aracın kendi bebek koltuğuna sahip olabilmesi ve bu koltuğun isteğe bağlı olarak açılıp-kapanabilir özellikte olması amaçlanmıştır. Başka bir deyişle aracın kendi bebek koltuğu olma özelliği taşıyan tasarım, aracın arka koltuklarında bulunan mekanizma sayesinde kolayca kullanıma uygun hale gelebilmekte, böylece sonradan alınan bebek koltuklarına olan ihtiyaç ortadan kalkmaktadır. Ayrıca yan destekler sayesinde bebeklere daha güvenli ve daha konforlu bir seyahat sağlanması hedeflenmiş, aşağı doğru inebilen boyun

40

tasarımcı öğrenci: feyzi aras*

desteği ile bebeğin boyuna uygun olarak ayarlanabilen, kaza anında boynun zedelenme ihtimalini azaltacak bir sistem geliştirilmiştir. Not: Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen 2013 Otomotiv Tasarım Yarışması, Ergonomi Kategorisinde birincilik ödülü almaya hak kazanmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. Sınıf


crystalizer 26 metre uzunluğunda bir motor yat olan Crystalizer, İsveçli kristal üreticisi iki ortak işadamı ve eşleri için tasarlanmıştır. Misafirlerini ağırlamaya, düzenledikleri partiler ile sevdikleriyle zaman geçirmeye önem veren çiftler için bu yat, aynı zamanda müşterilerin davet edildiği ve iş odaklı sosyal ilişkilerin geliştirildiği profesyonel bir ortam olma özelliği de taşımaktadır. Bu çerçevede, alt güvertede, yat sahipleri için iki kamara dışında bir parti mekanı tasarlanmış, iki kişilik mürettebat için girişi ayrı olan bir kamara ise yatın baş kısmında düşünülmüştür. Parti mekanında, televizyonu da barındıran bir bar ve rahat oturma birimleri bulunmaktadır. Mekanın ortası ise dans pisti olarak boş bırakılmış olup, bu alanın tam üstünde bir galeri boşluğu açılmıştır. Kuzey Avrupa ülke insanlarının güneşe ve aydınlığa olan tutkularından yola çıkılarak, güverte köprüsünde, galeri boşluğunun

tasarımcı öğrenciler: merve çelebi* seba acar*

tam üstünde, alt katlara kristalize bir aydınlık sağlayan jeodezik bir kubbe tasarlanmış, bu kubbe, aynı zamanda güverte köprüsündeki oturma ve güneşlenme alanlarını da tanımlamıştır. Ayrıca, güverte köprüsüne burada geçirilecek keyifli zamanlar için pişirme ve soğutma ekipmanları yerleştirilmiştir. Ana güverte girişinde bulunan bar, açık mekandaki oturma grubuna da hizmet verecek şekilde buraya doğru uzanmaktadır. Gemicilikte kullanılan zincirlerden ilham alınarak oluşturulan, iç içe geçmiş elips halkalar, kimi yerde galeri boşluğu, kimi yerde oturma birimi, kimi yerde mutfak tezgâhı ve tavanda barrisol aydınlatma şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 3. Sınıf

41



“İSTER BİR MADEN, İSTER BİR BİTKİ, İSTER BİR HAYVAN YA DA DÜŞÜNCE OLSUN, YERYÜZÜNDE BULUNAN HER ŞEYİN BİR RUHU VARDI; TOĞRAĞIN ALTINDA VE ÜZERİNDE BULUNAN HER ŞEY DURMADAN DEĞİŞİR, ÇÜNKÜ TOPRAK CANLIDIR VE BİR RUHU VARDIR. BİZLER BU RUHUN BİR PARÇASIYIZDIR VE ONUN BİZİM YARARIMIZA ÇALIŞTIĞINI ÇOK AZ BİLİRİZ.” PAULO COELHO, “SİMYACI”


navi Tasarımcı, bebeklerin anne karnında bulundukları ortamın, dünyaya geldiklerinde karşılaşacakları çevreden farklı olmasından hareketle, anne karnında alışık oldukları ortamı dışarıda da temsil edecek bir ürün geliştirmiştir. Bu ürünle, bebeklerin ilk 6 aydaki uyku düzenine ya da düzensizliğine çözüm olanağı yaratılması amaçlanmıştır. NAVI beşikte, bebeğin içine yatırılacağı parçanın, diğer haznedeki suda yüzmesi planlanmış ve bu, iki parçayı ayakta tutacak bir düzenek aracılığıyla sağlanmıştır. Bebeğin, anne karnından çıktıktan sonraki 45 gününü geçireceği bu ürün, bebeğin hareketleriyle uyumlu olarak, beşiğin su içinde hareket etmesiyle bir bütünlük oluşturur. Bu dönemde görme yetkinliği olmayan

44

tasarımcı öğrenci: ahmet yazıcı*

bebekler için en büyük etken hisleridir ve ürün, bebeğin hisleriyle hareket etmesine olanak sağlamaktadır. Not: Bu proje Ahmet Yazıcı ve Şeyda Türkiş Proje Grubu olarak Tüsiad’ın 2013’te düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” yarışmasında ilk 25’e girmeye hak kazanmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. Sınıf


bulut

tasarımcı öğrenci: emre özdemir*

Bu proje dünya çapında tanınmış fotoğrafçıların katıldığı uluslararası bir atölye çalışması için tasarlanmıştır. Katılımcılar ütopik bir ulaşım aracı olan “Bulut” ile Bayraklı’ya gelirler. Bulut Agora’da, vapur iskelesinde ve İzban’da aktarma yapar; bu sayede katılımcılar İzmir’in tarihi ve güncel öneme sahip yerlerini ziyaret edebilir, fotoğraflayabilirler. Binada sergi alanları, konferans salonu, kütüphane, kafeterya ve servis alanları bulunur. Gölgelik tasarımı üzerine bir atölye çalışması sonucunda, tarihi yapıya eklemlenen ve sergi alanının üstünde uzanan bir gölgelik tasarlanmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü 4. Sınıf

45


fotoğrafik alfabe İkinci sınıf Grafik Tasarım Stüdyosu öğrencilerinden, disipliner tasarım becerilerine ilk adım attıkları bu projede, doğada ya da insan yaratısı yapay çevrede var olan şekillere soyut düşünme becerisiyle yaklaşarak bu şekillerden bir fotoğrafik alfabe yaratmaları istenmiştir. Bu proje ile, öğrencilerin soyutlama becerileri geliştirilerek, onlara yaşadıkları çevreyi kendi bakış açılarıyla yorumlama becerisi kazandırmak amaçlanmıştır. Buradaki örneklerde Can Aviral nar meyvesinden, Gözde Şenkaya haritalardaki göllerden, Erkam Doğrusöz ise alevlerden yararlanmıştır.

Can Aviral

46


Gözde Şenkaya

Erkam Doğrusöz

47


eriyen zaman

Bu koleksiyonda oluşturulan formlar sentetik kumaşın eritilmesiyle ortaya çıkarılmıştır. Su altı fotoğraf çekimlerinin hareketliliği ve giysilerin su içindeki devinimi koleksiyondaki formların oluşturulmasını sağlamıştır. Tasarımcı bu koleksiyonun çıkış noktasını şu şekilde açıklamaktadır: “Suyun kenarında, karanlığa bakarken, denizin üzerinde dans eden ışık, sanki onu çağırıyordu. Suya düştüğünde başka bir dünyanın kokusunu hissetti. Giydiği elbisenin sudaki hareketine baktı. Kumaş yaşam bulmuş dans ediyor gibiydi ve o an zaman durdu. Gittikçe belleğinde daha güzel görüntüler canlandırıyordu. Sudan çıktığında

48

tasarımcı öğrenci: tülin gülhan*

geride bir hayat bırakmış gibi hissediyordu. Şehre ilerledikçe zaman algısı değişti. Hızlanan zaman, üzerindeki kıyafetleri eritirken, hayat; yoğunluğuyla ve telaşıyla onu büzüştürüyordu. Daha az dikkat edip daha az haz alıyordu hayattan. Bir gün şehri ve kaskatı hayatını bırakıp suya döndü. Denizin içinde yepyeni bir zaman algısında yolculuğa çıktı ve zamanı zihninde dondurdu.”

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf


parçalanmış hatıralar

Ana temanın “Zamana Dokunmak” olduğu 2013 IF Wedding Fashion İzmir 4. Gelinlik Tasarım Yarışması’nda tasarımcı eskimiş, aşınmış papirüs ve parşömen kağıtlarından esinlenerek duygusal bir anlatı ortaya koymuştur. Kağıtların üstünde yer alan bir kısmı silinmiş yazılar, yaşanmış hikayelere gönderme yapar. Burada yer alan dokulardan ve aşınmış kenarlardan yola çıkılarak el yapımı bir dantel üretilmiştir. Kağıdın yapısı ise tül ağırlıklı, romantik ve

tasarımcı öğrenci: irem aşıbal*

sade bir gelinliğe ilham kaynağı oluşturmuştur. Tüller sarartılıp buharla kırıştırılarak zamanla sandıkta sararmış bir görünüm kazandırılmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf

49



“KEŞ Mİ, YOKSA YUNUS MU?” “YUNUSTAN DA FAZLASI, AMA BAŞKA BİR YUNUSUN GÖZÜNDEN OLDUĞUNDAN DAHA AZ GÖRÜNEBİLİR. O’NU GALVANİZ KAPLI TEKNESİNİN İÇİNDEN MİSKİNCE KIVRILARAK ÇIKARKEN İZLEDİM. ETRAFA, AYAKKABILARIMI ISLATAN SULAR SIÇRATTI. GEÇEN SAVAŞTAN KALMA BİR ATIKTI. BİR SAYBORG. BEDENİNİ SARAN KABUKLU ZIRHI GÖSTEREREK SUYUN İÇİNDEN YÜKSELDİ, BİR TÜR GÖRSEL CİNAS YAPARAK, BU EKLEMLENMİŞ ZIRH İÇİNDE ZERAFETİ NEREDEYSE KAYBOLMUŞ, HOYRAT VE ARKAİK.” WILLIAM GIBSON, “ JOHNNY MNEMONIC”


karargah 12

tasarımcı öğrenci: can başdoğan*

HİKAYE, DOĞA ANA MAKİNASININ KENDİNİ BEKLENMEDİK BİR ŞEKİLDE DURDURMASIYLA BAŞLAR. ÜST VE ORTA ŞEHİR BİRBİRİNİN ÜSTÜNE YIKILARAK, EN ALT TABAKA İNSANLARININ ÇIKIŞINI ENGELLER Mekanın kurgusu tasarımcı tarafından şu şekilde anlatılmaktadır: “Yıl 2062… Küresel ısınmadan dolayı insanlık yüksekliği 5 kilometreyi bulan binaların bulunduğu şehirlerde yaşamaya başlamıştır. Mimari olarak imkânsız olan bu korunaklar, kendi yapay zekâsı olan bir yerçekimi makinası olan “Doğa Ana” tarafından taşınmaktadır. En zenginler gökyüzüne bakan evlerde yaşarlarken, orta kısım şehrin ilk katlarında yaşar ve tek gördükleri yükselen devasa metal bloklardır. En alt tabaka ise, şehrin lağımları ve çöplükleri olan

52

katmanda yerleşmiştir. Hikaye, Doğa Ana makinasının kendini beklenmedik bir şekilde durdurmasıyla başlar. Üst ve orta şehir birbirinin üstüne yıkılarak, en alt tabaka insanlarının çıkışını engeller. Bu karışıklık içinde kızını kurtarmaya çalışan bir baba, kendisini onu takip etmeye yemin etmiş insanlarla beraber bu hengâmeden kurtarır. Artık dışardadırlar, küresel ısınma hala çok etkilidir. Kendilerini korumak için eski beton bir binayı değiştirirler ve KARARGAH 12’yi kurarlar. “


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf, Mezuniyet Projesi

53


loud speaker concert

sanatçılar: cem güney* gary mcleod**

SU, DALGALAR, AKINTILAR, YAPAY BİR ZEKANIN DİRİLMESİ, VERİ AKIŞI, DOĞA, TEKNELER, BÖCEKLER, KUŞLAR, KORUMA ALANLARI, ŞEHİR, KARIŞMA, SOYUT GERÇEKLİKLER, MAKRO VE MİKRO ÖLÇEKTE YANSIMALAR, KİŞİSELLEŞTİRMELER, AÇIK VE ÖRTÜLÜ DÖNÜŞÜMLER... Müzik, ses tasarımı, fotoğraf ve multi-medya sunum türlerini biraraya getiren , disiplinlerarası nitelikteki bu performans sanatçı Cem Güney’in anlatısı ile şu sözlerle ifade edilmektedir: “Su, dalgalar, akıntılar, yapay bir zekanın dirilmesi, veri akışı, doğa, tekneler, böcekler, kuşlar, koruma alanları, şehir, karışma, soyut gerçeklikler, makro ve mikro ölçekte yansımalar, kişiselleştirmeler, açık ve örtülü dönüşümler... tüm bu varlıklar, kavramlar ve oluşumlar kişisel ses bantımın içeriğini oluşturmaktadır. Bu bantın aynı zamanda mekanla güçlü bir ilişkisi vardır, kaldı ki Water-Nature-City içerisinde yapılandırılmış olan sessiz bölümler kompozisyonun mekana yansıtıldığı zamanda oluşan çevresel seslerin kompozisyonun bir parçası olmasını sağlamaktadır. Bu ilişkiyi güçlendiren ana neden ise aslında tasarım atölyesi içerisinde elde edilen birtakım seslerin kompozisyonda da kullanılmış olmasıdır, yani, karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Bununla birlikte Gary McLeod’ın multi-projeksiyon ile yansıttığı Topsy Turvy adlı fotoğraf serisi ses ve mekan ilişkisini ayrıca güçlendiren ve kompozisyona farklı anlamlar kazandıran bir çalışma olmuştur. Sanatçının notuna göre ilgili fotograflar bir yerin veya mekanın ikilemlerini yansıtmaktadır, aslında birçok yönden

54

Water-Nature-City de birçok ikilemin etkileşiminden meydana gelmiştir ve bu da her iki çalışmanın ortak bir özelliği olmaktadır, sonuç olarak, ikilem olgusunun birbirinden farklı medya araçlarıyla yansıtıldığı ve birbirine eşlik ettiği bir çalışmanın ortaya çıktığını söyleyebiliriz.” Yer: K2 Güncel Sanat Merkezi, İzmir Tarih: 16 - 20 Eylül 2013 Performansa ait ses ve görsel kayıtlara aşağıdaki linklerden ulaşılabilir: Cem Güney, Water-Nature-City, Cronica 80~2013: http://www.cronicaelectronica.org/?p=080 Homepage: http://impulse.tumblr.com Gary McLeod, Topsy Turvy, 2007-2008: http://garymcleod.co.uk/_topsyturvy.html


* Müzisyen, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi **İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Öğretim Görevlisi

55


draperial: drape imparatorluğu

tasarımcı öğrenci: funda seçal*

OSMANLI SAVAŞ KIYAFETLERİNDEN ESİNLENİLEN KOLEKSİYONDA, YENİÇERİLERİN KIYAFETLERİNDE DÜZENSİZ GÖRÜNEN ANCAK ASLINDA SİSTEMLİ OLAN DRAPELERDEN YOLA ÇIKILMIŞTIR

Osmanlı savaş kıyafetlerinden esinlenilen koleksiyonda, Yeniçerilerin kıyafetlerinde düzensiz görünen ancak aslında sistemli olan drapelerden yola çıkılmıştır. Böylece günümüz kadınlarına güçlü bir görünüm kazandırılması hedeflenmiştir. Güç ve şıklık, drape teknikleriyle bir araya getirilerek koleksiyonun dili oluşturulmuş ve savaşı simgeleyen koyu renkler tercih edilerek ‘cool wool’ kumaşlar kullanılmıştır. Draperial koleksiyonu, kendine güvenen, şık ve cesur kadınları hedef almıştır. Draperial, kalıp

56

teknikleri üzerine yoğunlaşmış, deneysel bir niteliğe sahiptir. Koleksiyonun güçlü yanı kalıp ve ortaya koyduğu minimalist tavırdır. Renkler, kumaş yüzeyleri ve dikişleri yalınlıkla desteklenmiştir.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf, Mezuniyet Projesi


STREETiles / sokak x çini

“Sokak x Çini” isimli koleksiyonda, 14. Yüzyıl başlarında büyüleyici bir olgunluk ve inceliğe ulaşan Osmanlı çini sanatından ve bu sanatın motiflerindeki zarafetten ilham alınmıştır. Mavi rengin hâkim olduğu çiniler çeşitli çiçek ve örgü motifleriyle süslenmiştir. Tasarımcı bu motifleri kendi tarzıyla birleştirerek daha genç ve dinamik parçalar hazırlamıştır. Çinilerdeki mavi rengin baskınlığı referans alınarak denim kumaş kullanımına ağırlık verilmiş ve

tasarımcı öğrenci: aydan sıvacı*

ipek organze ve likra tül üzerinde çeşitli manipülasyonlar ve baskı teknikleri uygulanmıştır. El boyamasına ve işlemelere yer vererek çinicilik ruhu ön plana çıkarılmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf, Mezuniyet Projesi

57


metal bir şey projesi Sanat ve Tasarım Stüdyosu birinci sınıf öğrencileri bu projede sadece metal malzemeler kullanarak 1:1 ölçekte bir nesne tasarlamıştır. Bu çalışma boyunca öğrenciler yapısal dayanıklılık, konstrüksiyon, detaylandırma, yararlılık ve insan boyutu/ölçeği konularını deneyimlemiştir. Çevrelerinde gördükleri nesneleri gözlemleyip seçtikleri nesnelerin yapısal özelliklerini analiz etmişlerdir.

Özgün İnceoğlu

Yağmur Merve Arık

58

Melis Akan


boston bank

tasarımcı öğrenciler: buse buluç* gökhan külçe**

Boston 14 no’lu kanal etrafına yerleştirileceği göz önüne alınarak tasarlanmış olan bank, Boston’un eski bir liman kenti oluşunun etkilerini çevredeki yapıların dokusuna bağlılığıyla kazandırmaya çalışmıştır. Kanal üzerinde bulanan çelik köprülerin, eski limandan kalma çelik vinç ve iskelelerin, bugün yerel halkın kullandığı ahşap tekneler ve Boston’un denizle olan etkileşimi; bankın tasarımında gerek doku ve renk gerekse de üretim detaylarındaki bağlantı elemanlarının vurgulanışıyla bölgeyle uyum içerisinde, yaşayan bir tasarım olması amaçlanmıştır.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 3. Sınıf

**İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 3. Sınıf

Not: Bu tasarımın Türk Patent Enstitüsü’nden Endüstriyel Tasarım Tescili alınmıştır.

59


barok & rokoko

Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü ikinci sınıf öğrencileri ile Giysi Tarihi dersi kapsamında “Barok ve Rokoko” temalı keyifli bir atölye gerçekleştirildi. Moda ve Stil Kulübü’nün davet etmiş olduğu makyaj sanatçısı Dilek Mutlutürk’ün tarihsel makyaj konusunda gerçekleştirdiği atölyenin hemen ardından öğrenciler, Barok ve Rokoko dönemine ait saç detaylarını ve kostümlerini hazırladılar. Hemen arkasından gerçekleştirilen fotoğraf çekimlerinde öğrenciler kendi hazırladıkları tasarımlarını sundular. Dersin koordinatörleri

60

F. Dilek Himam Er ve Jörn Fröhlich, bu tip çalışmaların öğrencilerin giysi tarihi dersindeki görsel hafızalarının gelişimi konusunda son derece etkili olduğunu belirttiler. Atölye Yürütücüleri: Jörn Fröclich*, Dilek Himam Er ** Fotoğraflar: Ersan Çeliktaş***


* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Görevlisi ** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi

*** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi,Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Fotoğraf Stüdyosu Teknikeri

61


qu-art-er Mekan kurgusu tasarımcı tarafından şu şekilde anlatılmaktadır: “QU-ART-ER; bir füze silosunun yaşanan bir şehre dönüşüm sürecini anlatan ütopik bir senaryodur: 2062 yılında devletin kısıtlamalarından kaçan dört tasarımcı kendilerini rahatça ifade edebilecekleri gizli bir karargah inşa etmeye karar verirler. Hayal ettikleri bu gizli şehri gerçeğe dönüştürmeleri için yeterli kaynağa sahip olmadıklarından, ‘’hurda’’ parçalarını bir araya getirerek bir

62

tasarımcı öğrenci: halil doğan*

şehir tasarlarlar. Mekanları tanımlarken devletin yasakladığı; içki içmek, dans etmek, eğlenmek, yazmak, okumak, sanat yapmak gibi eylemleri baz alırlar.”

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 4. Sınıf, Mezuniyet Projesi


duyguların mantığı

tasarımcı / öğrenci: artun özgüner*

BİR GÖRSEL VAAT ETTİĞİ ESTETİK DENEYİMİ, SALT ÖNE ÇIKAN ANLARIN VE DUYGULARIN BİR SEÇKİSİ OLMAKTAN ÖTE TÜM SAFHALARIYLA GÖZLER ÖNÜNE SEREBİLEN BİR HAYAL GÜCÜNÜ TETİKLEYEBİLİR Duyguları oldum olası mantık dışı bir yerde varsaymaya alışkınız. Hal böyleyken görsellere atfedilen rol de mantığı gölgeye iten, hatta afallatıp sersemleştiren bir duygu seçkisi olmaktan öteye gidemiyor. Öyle ki, çoğu zaman mantığın çağrısını es geçerek madde bağımlıları gibi görsellere dalıp gidiyor ve gerçeklikten kopuyoruz. Oysa ki, bu iki kutuplu yapı birbirine o kadar da zıt olmayabilir. Evet, duyguların mantığından bahsedilebilir. Bir görsel vaat ettiği estetik deneyimi, salt öne çıkan anların ve duyguların bir seçkisi olmaktan öte tüm safhalarıyla gözler önüne serebilen bir hayal gücünü tetikleyebilir. Bir seçkiye dayanan estetik deneyime nazaran deneyimi bütünlüğüyle aktaran bu diğer model ise mantık ve hafızayı da algı sürecine dahil ederek görselleri toplumu eleştirebilen aracılara dönüştürebilir. Ne de olsa artık izleyici, önüne sunulan seçkinin afallatıcı etkisinden sıyrılmış ve kendi hafızasını da işin içine katarak artık neredeyse bir yorumcu olmuştur. Örneğin Patrizia Lombardo’nun da değindiği gibi Baudelaire’in Modern Hayat’ın Ressamı ’nda ele aldığı ressam Constantine Guys ve benzer şekilde Lost Highway ’in yönetmeni David Lynch, görseller üzerinden düşündürebilen sanatçılar. Çünkü Lombardo’ya göre ikisi de izleyiciye etkin bir rol veren bu hayal gücünü tetiklemekteler. Ne var ki bu hayal gücünün vuku bulmasında hız en önemli etken. 19. yüzyıldan bu yana hayatın içine giren teknoloji ve onun getirdiği hız, estetik deneyimi sonsuza dek değiştiren etkenler oldu. Paul Virilio’nun da değindiği gibi Modernizm’den önce heykel ve resim fiziksel dayanakları olan taş ve tuval üzerinde bir şeylerin belirmesi üzerine odaklanmışken, Modernizm ile birlikte bu anlayış yerini kaybolmanın estetiğine bıraktı. Kaybolmanın estetiği, fotoğraf ve hareketli görüntünün ortaya çıkmasıyla fiziksel dayanağı ortadan kaldırarak hız etkisini ortaya koydu ve izleyicinin bir hızla akan görsellere tepki verme zaruretini doğurdu. Bu çalışmada da hızın yarattığı bu etkiyle halen devinen günümüz toplumunda estetik deneyim görsel bir deneme çerçevesinde sorgulanmaya çalışılıyor. Hikaye bu ya izleyici bir girdap halinde gösterinin içine hızla çekilmektedir. Ancak bu gösterinin ne başı ne de sonu belli olmamakla beraber, ufuktaki Jeremy Bentham’ın izlenelebilirliğin hat safhada olduğu Panopticon binası da endişeyi artırmaktadır. Dahası, Lewis Hine’nın buhar makinası işçisi fotoğrafı da bu gösterinin ancak insan ve makinaların işbirliğiyle, dolayısıyla da iş gücünün sömürüsüyle mümkün olduğuna işaret etmektedir,

işçilerden birinin omzunda beliren Da Vinci meleğinin göstermekte olduğu gibi. Bu mekanik işbirliği sadece burada tektipleşene kadar üretilen Boticelli’nin Venüs’ünün değil, her şeyin, biz kişilerin suretlerinin dahi gösteri içinde özdeşleşmiş birer imaj halini aldığı gerçeğine ışık tutmakta. Ve kısaca görsel şu soruyu cevaplamak ya da sadece sormakla yetinmekte; hal böyleyken içinde bulunduğumuz toplumun mekanizmalarını ve çelişkilerini tüm safhalarıyla ortaya koyabilen, duyguları mantığın tutulmasından öteye taşıyabilen bir estetik deneyim üretilebilir mi? Bu proje IEÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tasarım Çalışmaları Doktora Programı, Metinlerdeki Mekanlar Dersi kapsamında hazırlanan poster sunumudur.

* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi

63


Tasarım Çalışmaları Beşeri bilimlerin bir dalı olan Tasarım Çalışmaları, tasarım ve insan etkinlikleri konularında geniş bir yelpazeyi kapsayan bir disiplindir. İzmir Ekonomi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Tasarım Çalışmaları Doktora ve Yüksek Lisans programları, tasarımın insan gereksinimleri ve çevresiyle, endüstriyel ürünlerle, moda, tekstil ve diğer tüm 3 veya 2 boyutlu objelerle olan ilişkisine tümleşik ve disiplinler arası bir bakış açısıyla yaklaşmaktadır. İncelenmekte olan birçok konuya örnek olarak: • 21. Yüzyılda tasarımcının ve kullanıcı/izleyicinin uygulama kapsamını yeniden belirlemedeki rolleri; • Yenilik ve teknoloji; • Tarihsel temelli olarak sosyal, politik, ekonomik ve çevresel sonuçlar; • Tasarım etkinliklerinde etik boyut verilebilir.

Akademik Kadro Prof. Dr. Alexander van ECK Prof. Elvan ÖZKAVRUK ADANIR Prof. Dr. Ender BULGUN Prof. Dr. Murat BENGİSU Doç. Dr. Deniz HASIRCI Doç. Dr. Özgen Osman DEMİRBAŞ Doç. Dr. Şölen KİPÖZ Yrd. Doç. Dr. Arzu VURUŞKAN Yrd. Doç. Dr. Athanasios STASINOPOULOS Yrd. Doç. Dr. Bahar S. DURMAZ Yrd. Doç. Dr. Can ÖZCAN Yrd. Doç. Dr. Deniz DENİZ Yrd. Doç. Dilek F. HİMAM Yrd. Doç. Dr. Duygu Ebru ÖNGEN CORSİNİ Yrd. Doç. Dr. Emre ERGÜL Yrd. Doç. Dr. Fulya ERTEM BAŞKAYA Yrd. Doç. Dr. Markus WILSING Yrd. Doç. Dr. Tuğyan AYTAÇ DURAL Yrd. Doç. Dr. Zeynep ARDA Yrd. Doç. Dr. Zeynep TUNA ULTAV Öğr. Gör. Dr. Elif KOCABIYIK Öğr. Gör. Alessandro SEGALINI Öğr. Gör. Dr. Marina EMMANOUIL Öğr. Gör. Seda ÖZEN TANYILDIZI

Photos by Özge Deniz Özker and Ersan Çeliktaş

Design by Marina Emmanouil

İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Okumak İEÜ’nde bir yüksek lisans/doktora adayı olarak kazanacağınız avantajlar: • Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin kendi alanlarında uzman uluslararası akademik kadrosu • Daha verimli öğrenmeyi sağlamaya yönelik küçük ölçekli eğitim ortamı • En üst kalite donanım, seminer odaları, altyapı ve olanakları • Malzeme Kütüphanesi, Model Yapım ve Baskı Atölyeleri ve Fotoğraf Stüdyosu’na erişim

• Bilgisayar altyapısı, gelişkin baskı olanakları ve eşsiz Sümerbank arşivine erişim • İEÜ Engelli Destek Birimi’nde öğrenci destek olanakları • GSTF bölümleri tarafından düzenlenen konferans, uygulamalı atölye çalışmaları ve tüm diğer etkinliklere katılım olanağı • Ulusal ve uluslararası ağların merkezinde olan Ege Denizi kıyısındaki İzmir şehri.

Yüksek Lisans Programı: ss.ieu.edu.tr/tasarim_calismalari/tr Programa Kabul Detayları: ects.ieu.edu.tr/new/akademik.php?aid=3&lang=tr Online Başvuru: ss.ieu.edu.tr/tr Doktora Programı: ss.ieu.edu.tr/tasarim_calismalari_doktora/tr Programa Kabul Detayları: ects.ieu.edu.tr/new/akademik.php?aid=3&lang=tr Online Başvuru: ss.ieu.edu.tr/tr

Daha fazla bilgi için: sbe@ieu.edu.tr


İzmir Ekonomi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tasarım Çalışmaları Yüksek Lisans ve Doktora Programları Eğer kariyerinizde bir üst seviyeye erişmek, seçtiğiniz tasarım alanında yeni bir kariyere başlamak, mevcut uzmanlık konunuzla ilgili alanlardaki bilginizi genişletmek, doktora seviyesinde çalışmak, rekabetçi bir alanda ve zorlu iş pazarında ya da akademide mevcut konumunuzu ve gelirinizi artırmak istiyorsanız, o zaman İEÜ’nde bir Yüksek Lisans (MDes) ya da Doktora (PhD) derecesi sizin için doğru bir tercihtir. Her program; kendi düzeyinde; yaratıcı endüstri ve akademik dünyada lider bir konuma yükselmeniz için gerek duyduğunuz takım çalışması yaklaşımı ve disiplinler arası tasarım yeteneklerini size kazandırmaya odaklanmıştır.

ss.ieu.edu.tr/tr

Prof. Dr. Murat BENGİSU

Tasarım Çalışmaları Lisansüstü Programları Ana Bilim Dalı Başkanı

Sakarya Cad. No: 156 35330 Balçova İzmir, Türkiye t. +90 (232) 488 8442 www.ieu.edu.tr


I S S N: 24589845


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.